Emperyalizme Faşizme Karşı


ESKİŞEHİR’DE BAŞARILI KAMPANYA



Yüklə 495,67 Kb.
səhifə2/9
tarix02.11.2017
ölçüsü495,67 Kb.
#26649
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9

ESKİŞEHİR’DE BAŞARILI KAMPANYA

Paralı eğitim kararnamesi (418) Eskişehir'de 15 günlük bir kampanyayla protesto edildi. Kampanya süresince kitle katılımının yoğun olduğu forum, yürüyüş, yemek boykotu, insan zinciri, karikatürlü dövizler ve afişleme gibi çeşitli ve zengin eylemler yapıldı.

Anadolu Üniversitesindeki Devrimci Gençlik taraftarları eğitim hakkına açıkça bir saldırı niteliğindeki paralı eğitim kararnamesini teşhir ve protesto etmek amacıyla bir kampanya başlatma kararı, alarak bunu Anadolu Üniversitesi Öğrenci Derneği Çalışma Platformuna öneri olarak götürdü.

14 Mayıs günü tüm fakültelerde dernek çalışanlarının önderliğinde ve daha önce yapılan toplantılardakinin çok üzerinde bir katılımın gerçekleştiği "paralı eğitime hayır" toplantıları yapıldı. Bu toplantılarda çıkan ortak eğilim, her fakültenin kendi bünyesinde bağımsız çalışmalar yapmalarının yanında ortak bir kampanyanın da tüm fakültelerde yürütülmesi yönündeydi. Kampanyanın, her fakülteden iki temsilciden oluşan ve azınlığın çoğunluğa tabiliği ilkesiyle karar alan ve fakültelerdeki toplantıların önerilerine göre gündemi belirlenen bir koordinasyon komisyonu aracılığıyla yürütülmesi kararlaştırıldı. Koordinasyon komisyonunun kararları doğrultusunda salı günü tüm fakültelerde yoğun katılımın olduğu anfi (derslik) toplantıları yapıldı. Tıp fakültesinde ise toplantı yapılırken dekan yardımcısının beraberinde anfiyi boşaltmak için polis getirmesi havayı gerginleştirdi. Toplantılara yeni katılan öğrencilerin eğiliminin sınıfı boşaltmak yönünde olması ve bu öğrencilerin içerde kalarak direnmek isteyen dernek çalışanı öğrencileri hep birlikte bahçeye inerek orada direnmeye ikna etmelerinden sonra dışarı çıkıldı. Bahçeye inildiğinde kitle katılımı iki katına çıkmıştı. Burada oturma eylemi yapılarak polis-idare işbirliğinin kınandığı konuşmalardan sonra ertesi gün yine aynı şekilde toplanılacağı kararıyla dağılındı. Eylem bittikten sonra birçok insanda ilk defa böyle bir eylemde yer almanın, bir çoğunda da böylesine yoğun bir katılımla eylem yapmanın şaşkınlığı, sevinci ve coşkusu görüldü. (Aynı gün mühendislik fakültesi öğrencileri de caddeye sıralanıp mendil açarak sembolik olarak dilendiler.

Çarşamba günü AÖF Örgün Bölümde polisin gelmesine rağmen, önceki gün söylendiği gibi polis alkışlarla, konuşmalarla ve ona (polise) ithaf edilen bir "türkü"yle protesto edildi. Aynı gün Mühendislik Fakültesinde kalabalık bir katılımla paralı eğitimi protesto forumu yapıldı.

Perşembe günü AÖF Örgün Bölüme destek amacıyla her fakülteden temsilcilerin konuşma yaptığı, müzik dinletisinden sonra coşkulu bir halay çekildi.

Cuma günü Anadolu Üniversitesinde pek rastlanmayan ve bin kişilik bir katılımla yemek boykotu ve "paralı eğitime hayır", "Yaşasın Özerk Demokratik Üniversite" sloganlarının atıldığı coşkulu bir yürüyüş yapıldı, ikinci hafta Salı günü fakülte bazındaki çalışmalara ve önceki hafta başlatılan imza kampanyasına devam edilirken, çarşamba günü oluşturulacak dayanışma zincirinin propagandası yapıldı.

Çarşamba günü ise "ya iyi olmazsa" endişesi içinde başlatılan eylemdeki katılım "Paralı Eğitime Karşı Dayanışma Zinciri" pankartının da açılmasıyla bir anda 2000 kişinin üzerine çıktı. Daha sonra zincir sloganlı yürüyüşe dönüştürüldü ve "Paralı eğitime hayır, Eğitim hakkımız engellenemez, Yaşasın Özerk Demokratik Üniversite" sloganları atıldı. Paralı eğitim kararnamesine ilişkin değerlendirilmesi sorulmak üzere Rektörlüğe gidildi ancak rektörün bulunmaması üzerine yardımcısıyla görüşüldü. Konuyu senatoya götüreceğine dair söz alındıktan sonra yürüyüş halinde başlangıç yerine dönüldü.

Bu eylemden sonra (koordinasyon insiyatifi dışında) açlık grevi yapmak isteyen 28 kişi gözaltına alındı. Perşembe günü yapılan toplantılarda açlık grevi eyleminin sürece uygun düşmemesinin yanında, koordinasyon insiyatifi dışında yapılmış olsa da kampanya içerisinde gözaltıların protesto edilmesi kararı alındı.

Cuma günü ise yaklaşık bin öğrencinin katıldığı "Ortaçağ Karanlığını Aydınlatma Yürüyüşü" yapıldı. Rektörlük önünde mumların yakılması ve konuşmalardan sonra gözaltıların gerçekleştiği ana kapıya kadar yürünerek eylem sona erdi. Ayrıca kampanya boyunca pullama, afişleme, duvar gazeteleri gibi araçlarla propaganda çalışmaları sürdürüldü ve koordinasyon dışında da milletvekili Cevdet Selvi ve halkevlerinin de katılımıyla Meclise protesto telgrafı çekildi.

15 günlük kampanya sona ererken, kampanya içerisindeki bir dizi eylemi başarılı kılan etkenleri ise şöyle sıralayabiliriz.

Bu etkenlerden birincisi, Anadolu üniversitelerindeki mücadeleyi bugüne kadar karakterize eden unsurlardan biri olan ve kendi pratiklerini kendilerinin belirleyememesinde somutlanan "özgüven" eksikliğinin, (Eskişehir'de paralı eğitime karşı oluşan tepkilerin kitlede yarattığı canlılık ve coşkunun İstanbul ve Ankara beklenmeden değerlendirilerek) aşılabilmesidir. Kampanya süresince zaman zaman karşılaşılan "İstanbul'dan çok ileriye gittik" gibi kaygılar, yapılan coşkulu ve kitlesel eylemlerle aşıldı.

Bir diğer etken, devrimcilerin kampanya konusunun tüm öğrenci kitlesi için somut bir sorun oluşunu kavrayarak hareket etmesi sonucunda kitle katılımının alışılmışın üzerinde oluşudur. Yani, kampanyanın yürütülüş yöntemi, araçlarının zenginliği (forum, mizah, afiş, müzik dinletisi, yürüyüş, insan zinciri, yeni sloganların üretilmesi) ve uygun kullanımı kitleyle buluşup bütünleşmeyi sağladı.

Bunun yanında; kampanyanın örgütlenmesi sürecinde izlenen yol, kampanyanın başarısında etkili oldu. Karar alma aşamasında etkin olan kitle, eylemi coşkuyla sahiplendi. Arkadaşlarımız kampanyaya ilişkin görüşler üretirken yalnızca dernek kitlesini değil üniversite öğrencilerinin tümünün içinde bulunduğu durumu esas aldılar. Ayrıca, yapılacak ve yapılan.bütün çalışmalardaki insiyatif (Koordinasyon Komisyonu) meşruiyet ve gücünü doğrudan hareketli kitleden alıyordu. Kampanya boyunca sıcaklık yitirilmeden yapılan toplantılar kitlenin söz ve karar hakkını kullanmasının güzel bir örneği oldu.

Bu tür eylemler içerisinde ilk kez yer alan birçok öğrenci arkadaşımız politikadan uzak durma eğiliminin sarsılmasıyla birlikte kendilerini sorgularken zaman zaman "aman yapılacak işler siyasi olmasın" gibi yaklaşımlarda bulundular. Ne var ki önceki duruma göre, yapmak istedikleriyle birlikte, bunu nasıl gerçekleştirdikleri de başlı başına bir politikleşmeyi beraberinde getiriyordu.. Bununla birlikte yapılan işlerin kararlaştırıldığı gibi gerçekleştirilmesi sözü edilen yaklaşımların aşılmasında oldukça etkili oldu.

Bir diğer etken ya da kazanım ise Anadolu Üniversitesinde akademik demokratik mücadelede bir demokratik kitle örgütünün temellerinin atılmış olmasıdır. Fakültelerde demek çatısı altında yapılan toplantılardan sonra oluşturulan "koordinasyon komisyonu" ortak insiyatifin organı oldu. Bu süreç içinde kuruluş çalışmalarını da yoğunlaştıran ve başvurusunu yapan AÜ Öğrenci Derneği böylesi bir zeminde kendini tanımlamakta güçlük çekmeyecek.

Ayrıca Devrimci Gençlik'in akademik demokratik mücadeleye ilişkin programı bu kampanyada somutlandı. Demokratik öğrenci hareketinin kendi demokratik platform ve örgütlerini yaratması yaklaşımıyla çalışılmış ve gücünü eylemli kitleden almayan mekanik öncülük girişimleri boşa çıkarılmıştır. (Kampanyanın başlangıcında Yeni Çözüm ve Özgürlük Dünyası çevresinden arkadaşlar kampanyanın bir anlayışlar platformuyla örgütlenmesini savundular. Biz kendi yaklaşımımızı sunduğumuzda ise "kitle kararı bizi bağlamaz, biz kendi anlayışımızın kararını tanırız", "dernek toplantılarında her kafadan bir ses çıkıyor" gibi gerekçelerle karşı çıkıp dernek toplantılarına ancak koordinasyon dışında yapılan açlık grevlerinde gözaltılar yaşandıktan sonra katıldılar) Devrimci Gençlik'in çabaları sonucu kitle ile aktüel sorunlar temelinde güven ilişkisinin zemini yaratıldı.

Kararnameye tepkilerin daha derinlikli ve zenginleştirilerek dile getirilebileceği gerçeği bir yana kampanyaya ailelerimizi katamamış olmamız ve destek beklediğimiz, demokratik kuruluşlar, halkevleri ve DKÖ lerinin bu konuda yeterli çaba göstermemesi aşılması gerekli eksikliklerimizde.

AÜ'deki bu kampanyanın sonuçlarının kalıcı olması için neler yapılabilir sorusu ciddiyetle sorulmalıdır. Kampanya süresince en büyük kazanımımız genel bir kitlesel canlılığın yakalanmasıydı. Ancak AÜ'de bu canlılığı koruyabilecek bir örgütlülüğün olmadığı da bir gerçek. Bu yüzden önemli ölçüde bu kampanyayla kazanılanların yitirilmesi söz konusu olabilir. Bunda okulların tatile girmesinin de payı büyük. Ancak insanların sorunlarına sahip çıkma, birlikte olma ve örgütlü mücadele etme konusunda ipuçları yakalandığı kanısındayız. Bu kampanya süreci AÜ'de gençlik mücadelesinin bir yükseliş dönemini ifade ediyor. Bu yükselişi sürdürmek için özellikle önümüzdeki yıl ciddi çabalarımız olması gerekir. Mücadelenin sürekliliği, çalışmalarımızı her seferinde yeniden değerlendirip bir sonrakine katkısının sağlanmasıyla mümkün olacaktır.

PARALI EĞİTİME HAYIR!

YAŞASIN ÖZERK DEMOKRATİK

ÜNİVERSİTE MÜCADELEMİZ.

ESKİŞEHİR DEVRİMCİ GENÇLİĞİ

1 MAYIS 1990: BİR DÖNÜM NOKTASI
1 MAYIS 1990: BİR DÖNÜM NOKTASI

70’li yıllarda yüzbinlerin katılımıyla kutlanan 1 Mayıs'lar 12 Eylül'le birlikte (daha önce resmi bayram günleri arasında "Bahar Bayramı" olarak "tanımlanıyordu") resmi bayram günü olmaktan çıkarıldı ve 1 Mayıs kutlamaları "kamu düzenini" bozucu hareketler olarak ilan edildi. On yıla yakın bir süre devam eden yalan bombardımanıyla halkın zihninde dehşet verici bir 1 Mayıs imajı oluşturulmaya çalışıldı. Bu çabaların etkisiz olduğu da söylenemez. 1987, 88 ve 89'da 1 Mayıs kutlamalarının ağırlık noktasını oluşturan 1 Mayıs Alanı gösterilerine katılım düzeyi 5-6 bin'in üzerine çıkamazken, işyerlerinde ve işyeri bölgelerinde Türk-lş'in teslimiyet politikasını geçersiz kılacak güçlü bir insiyatif geliştirilemiyordu.

1 Mayıs 1990'a gelinirken egemen sınıfların tutumunda bir değişiklik yoktu, TİSK genel sekreteri "1 Mayıs'ın komünist ülkeler tarafından sosyalizme geçişin ilk adımı" olarak kutlandığını" söylerken, "Başbakan", suistimal edilen Ağaç Bayramı'nın (Bahar Bayramı olacak) kanunen yasaklanmış olduğunu, 1 Mayıs'ı kutlama girişimlerinin "maksatlı" olduğunu [insanı diğer canlılardan ayıran amaçlı -yani maksatlı- davranış yeteneğinin suç sayılması garip doğrusu] ve "bu hareketlere müsaade etmeyeceklerini" açıklıyor, yürütme (ve büyük ölçüde de yasama ve yargı) gücünün gerçek temsilcisi Emniyet Müdürü, Başbakanın sözlerini "Polis ortam oluşursa -yani fırsatını yakalarsa- silah kullanırız" biçiminde tercüme ediyordu.

Bu gelişmelere karşılık bir yandan işçiler, Türk-İş insiyatifinin dışına taşarak, şubeler ve işyeri temsilciliklerinden oluşan 1500 kişilik toplantılarda 1 Mayıs'ı tartışırlarken 1 Mayıs'ta, 1 Mayıs alanında olacaklarını açıklayan kimi "sol" gruplar, gösteriyi "koruma altına alacaklarını" ilan eden bildiriler dağıtmaya başlamışlardı. Sendika şubeleri platformunda alınan karar, 1 Mayıs'ı 1 Mayıs alanıyla sınırlamamak, hedef olarak öncelikle işyerlerinde, Türk-lş'in çizdiği sınırlı çerçeveyi işçilerin katılımıyla aşmaya çalışmak, işyerlerinden çıkan kitleyle işyeri bölgelerinde gösteriler yapmak ve 1 Mayıs alanına doğru harekete geçmek biçimindeydi: "Bütün işyerleri, işyeri bölgeleri, Bütün İstanbul, Bütün Türkiye 1 Mayıs Alanıdır!"

Bu karara karşın kimi gruplar, 1 Mayıs kutlamalarını 1 Mayıs alanındaki kutlamalarla özdeşleştirme eğilimlerini sürekli gösterdiler (ve sonunda öyle bir duruma gelindi ki, Şubeler platformu Eylem Komitesi'nin Başkanı ile Komitenin kendisi farklı vurgular taşıyan ayrı basın açıklamaları yapınca Güneş gazetesi "'yürüyelim' diyen Sendikalar Bölündü" başlığını attı). Sözkonusu gruplar, "Bütün Türkiye 1 Mayıs Alanıdır denilerek ' 1 Mayıs Alanı' gözardı edilmeye çalışılıyor, pasifizm öne çıkarılıyor" biçiminde eleştirilerde bulunuyorlardı.

1 Mayıs gününe gelindiğinde, İstanbul'da 1 Mayıs alanına çıkışı engellemek üzere yürürlüğe sokulan örtük sokağa çıkma yasağı etkili oldu. Ancak 1300 dolayında insan Alan çevresine

yaklaşabildi, oldukça dağınık bir görünüm sergileyen gösterici gruplar kararlılıklarına karşın kısa sürede dağıtıldı.

Ancak aynı sıralarda, hiç kimsenin ummadığı çapta bir başka gelişme yaşanıyordu. Türkiye'nin her yanında 400 binin üzerinde işçi Türk-İş insiyatifini aşarak 1 Mayıs'ı grevler, işyeri bölgelerinde gösteriler, ve işyerlerinde düzenlenen davullu zurnalı toplantılarla kutluyorlardı.

İşçilerin 1 Mayıs kutlamalarına etkin bir biçim kazandırmalarında kullandıkları yöntemlere tek bir biçimsel ölçü uygulamak olanaksızdır. Denizli'de Türk-Metal'e bağlı işyerlerinde, sendikanın engellemeye çalışmasına karşın işçilerin Türk-İş bildirilerini okumalarından, Mersin Liman İşletmelerinde işçilerin, şube başkanını Türk-İş bildirisini yırtmak zorunda bırakmalarına; Belediye işçilerinin Bigadiç Kalesinde yaptıkları gösteriden, Coca Cola işçilerinin grev ilan ederek işyeri dışında yaptıkları gösteriye dek bir çok biçim, işçilerin 1 Mayıs'ı etkin bir biçimde kutlama kararlılığının birbirinden farklı somut durumlardaki ifadesi oldu.

İşçilerin 1 Mayıs kutlamalarına büyük bir ilgi ve katılım gösterebileceğine hemen hiç kimse inanmıyordu. 19Ş9 baharındaki işçi eylemlerinin hemen ardından gelen 1 Mayıs kutlamalarına işçilerin yeterince ilgi göstermemiş oluşu, Türk-İş insiyatifini aşmamaları ölçü olarak alınıyordu. Oysa, Bahar eylemlerinin o denli kısa bir süre içerisinde sendika şubeleri ve işyeri temsilcilikleri düzeyinde sonuç vermesini beklemek olanaksızdı. Aradan geçen bir yıl, işçilerin sınıf olarak davranma bilincinin gelişmesi ve doğrudan insiyatif alma yönünde eğilimlerinin güçlenmesinde etkili olmuştu. ANAP Hükümetine duyulan tepkinin ICTFU'nin zoruyla da olsa TÜRK-İŞ'in 1 Mayıs'ı işçi bayramı olarak tanımış olmasının meşru isçi örgütlenmelerinin (şubeler ve temsilcilikler) aldığı kararların işçiler arasında, 1 Mayıs kutlamalarının meşruluğuna inancı pekiştirmiş olması gözden ırak tutulamayacak bir faktör oldu.

1 Mayıs'a işçi katılımının bu denli büyük boyutlara ulaşması karşısında, egemen sınıflar tam bir şaşkınlığa düştüler. Hükümet, örtük olarak 1 Mayıs konusundaki tavrını aynen geçirmeye yönelirken, sermaye basını işyerlerindeki grev ve kutlamaların çapını saklamak için elinden gelen çabayı gösterdi.

Türk-İş'in kutlama programına katılacağını açıklayan SHP genel merkezi, 1 Mayıs sonrasında, topu genel merkezin talimatları dışında davranan il örgütlerine atarak işçi muhalefetini destekliyor havası vermeye çalıştı. Majestelerinin yeni muhalefet partisi TBKP ise egemen sınıfların önünde 32. kez takla atarak yasallaşma koparma kaygısıyla 1 Mayıs kutlamalarına katılmadığı gibi, sesini-soluğunu da çıkarmadı.

Ancak şaşkınlığa düşen yalnızca egemen sınıflar değildi. Kerameti kendinden menkul proleter devrimci öncüler uzun süre 1 Mayıs değerlendirmelerini açıklama cesareti gösteremediler. Dergiler platformu'nda 1 Mayıs değerlendirmesinin başlıca konusunu "1 Mayıs Alanı'na niçin girilemediği?" sorusu oluşturdu.

1 Mayıs 1990’ın gösterdikleri

1 Mayıs 1990, işçi sınıfının birlik dayanışma ve mücadele gününde, in-siyatifi bizzat işçiler ve bu kez pratik olarak devralmıştı, işçi sınıfı, eylemleriyle 1 Mayıs'ı yeniden işçilere ve emekçi halka kazandırmayı başarmıştır.

Devrimciler, 1 Mayıs kutlamalarındaki inatçılıklarının karşılığını almışlardır, işçilerin 1 Mayıs'a böylesine geniş ölçekte katılmalarında, 1 Mayıs'ın mücadele geleneğini dört yıldır sınırlı güçleriyle canlı tutmaya çalışan devrimcilerin büyük bir katkısı vardır. Bu noktada, devrimcilerin 1 Mayıs Alanın'daki gösterilerinin işyerlerindeki eylemlerin gerisinde kalması karşısında komplekse düşmeleri anlamsızdır. Sınıf yalnızca kendi bayramına değil aynı zamanda devrimcilere de sahip çıkmış, devrimcilere kamuoyu nezdinde haklılık kazandırmış, 1 Mayıs'ın devrimciler için bir meşruiyet bunalımı yaratmasına engel olmuştur. 1 Mayıs Alanı

1 Mayıs'a şimdi her zamankinden daha yakındır.

İşçiler, "Bütün Ülke, Bütün Fabrikalar 1 Mayıs Alanıdır" sloganıyla anlatılmak isteneni, yapılacak binlerce tartışmadan çok daha açık bir biçimde ifade etmiş ve bu sloganın gerçekçilikle devrimciliği bir araya getirdiğini kanıtlamıştır.

1 Mayıs 1990, Türk-İş insiyatifinin sınırlarını önemli ölçüde aşıldığı bir mücadele deneyimi olarak, İşyeri komite ve konseylerinin, yeni 15-16 Haziranların, devrimci sınıf ve kitle sendikalarının üzerinde boy vereceği zeminleri üretmekte güçlü bir potansiyel içerdiğini göstermiştir.

1 Mayıs 1990, 1 Mayıs alanını 1 Mayıs'a kazandırma sorununu, kutlamaları yalnızca 1 Mayıs alanında gerçekleştirmeye çalışarak çözmeye çalışan dar perspektiflerin saplantılı kimliğini ortaya çıkarmıştır.

İşçiler, kitle iletişim araçlarını esas alarak politika yapma sevdasını eylemleriyle hükümsüz kılmışlar, kitle mücadelesini gazetelere verilen açıklamalarla ortalığı kızıştırarak yönlendirmeye çalışmanın anlamsızlığını göstermişlerdir.

1 Mayıs 1990, devrimcilerin, örgütlenmelerini ve politikalarını kitle mücadelesinin gelişme potansiyeli taşıyan organlarını esas alarak oluşturmak zorunda olduklarını kanıtlamıştır.

1 Mayıs 1990, 1 Mayıs 1991’de biçim verecek gelişme merkezini tereddütte yer vermeyecek biçimde saptamıştır. Bu merkez işçi sınıfının ta kendisidir, işçilerin Türk-İş'i aşan her insiyatifi, her örgütlenme girişimini halkın demokratik muhalefeti için taze ve güçlü bir nefes olacaktır. Devrimcilerin görevi işçi sınıfımızda artık belirgin ve maddi bir eğilim halinde kendisini gösteren sınıf kimliğinin gelişmesine yardımcı olmak, bu noktadaki olanaklarının tamamını küçük hesaplar peşinde koşmaksızın işçilerin emrine vermektir.

Devrimci Gençlik, Demokratik Öğrenci Hareketinin temel örgütsel birimleri durumunda bulunan Öğrenci Derneklerinin bu günden demokratik sendikalar ve sendikal muhalefet platformlarıyla kurumlar düzeyinde dayanışma ilişkilerine girişmesinin yaşamsal bir önem taşıdığı inancındadır. Demokratik Öğrenci Hareketi en ciddi toplumsal desteğini işçi sınıfından alacaktır.



1 MAYIS’TA GENÇLİK
1 MAYIS’TA GENÇLİK

 

İSTANBUL



İstanbul Devrimci Gençliği, 1 Mayıs 1990'a gelinirken yıllardan bu yana 1 Mayıs'a giydirilmek istenen terörizm çuvalının yırtılabilmesi için tek yolun başta işçiler olmak üzere emekçi halkın 1 Mayıs kutlamalarına doğrudan katılımının sağlaması ve bunun için de uygun araç ve insiyatif merkezlerinin oluşturulması gerektiği saptamasını yapmıştı. 1 Mayıs kutlamalarına katılarak bütün güçleri yönetebilecek yetenekte bir örgütlenmenin bulunmadığı ortadaydı. Bu durumda yapılması gerekenin, mevcut güçleri, Türk-iş insiyafitini aşmaya çalışan sendika şubeleri platformunun kararlarına göre düzenlemek olduğunu saptayan İstanbul Devrimci Gençliği, Öğrenci Dernekleri'nin, Şubeler Platformuyla doğrudan ilişki kurması ve çalışmalarına katılması gerektiğini savundu. Ancak bu öneri sınırlı sayıda öğrenci derneği tarafından hayata geçirilebildi. Öğrenci Derneklerini, devrimci grupların üniversitedeki güç birliği platformu olarak değerlendiren egemen anlayış, 1 Mayıs kutlamalarının düzenlenmesi faaliyetlerine öğrenci derneklerinin katılamayacağı kanısındaydı (çünkü bu "siyasal" bir konuydu ve bu noktada dernekler bağlayıcı olamazdı!) Dergiler Platformu aracılığıyla 1 Mayıs" kutlamalarını "politik" düzeyde düzenleme çabalan, şubeler platformunun toplantılarına işçilerin gösterdiği yoğun ilgi sonucu arka plana düştü, Dergiler platformu, şubeler platformu'nun düzenlenmesini göz önünde bulundurarak gösterilere Tarlabaşı otobüs durağından katılma kararı aldı.

Devrimci Gençlik, öğleden önce gösteri yapılacak işyeri bölgelerine yakın olan okullardaki öğrencilerin bu gösterilere katılması için çaba gösterilmesi ve 1 Mayıs Alanına çıkma kararı alan Öğrenci Derneklerinin Şubeler Platformu'nun 1 Mayıs Alanı'na çıkış saati olarak belirlediği saat 12.00 de Kasımpaşa Stadının yanında toplanması için karar alınmasını istedi,

1 Mayıs sabahı, İstanbul'da örtük ve kısmi bir sokağa çıkma yasağı vardı. 1 Mayıs Alanı "yasak bölge" ilan edilmiş ve önemli ulaşım merkezleri, Taksim'e gidecek yolcuları "etkisiz hale getirmek" üzere denetim altına alınmıştı. Kentte bir sürek avı havası yaratılmıştı. Daha öğle olmadan gözaltına alınanların sayısı 2000'i bulmuş bir o kadar insan da 1 Mayıs Alanı civarında otobüslerden indirilerek geri gönderilmişti. Böylece, gösteri yapmak üzere 1 Mayıs Alanına gelen kitlenin en az dörtte üçü Alana giremedi. 1 Mayıs Alanı civarındaki gösterilere 1000 kadar insan katılabildi.

Dokuz günlük bayram tatili dolayısıyla okullarda az sayıda öğrencinin bulunması, demokrat öğrencilerin önemli bir kısmının, egemen sınıflarca estirilen terör havasının etkisiyle bayram tatillerini 1 Mayıs sonrasına dek uzatması, üniversite öğrencilerinin gösterilere katılım oranının düşük kalmasında etkili faktörlerden biri oldu. işyeri bölgelerindeki gösterilerde en yoğun öğrenci katılımı Marmara İktisadi idari Bilimler Fakültesi İncirli Kampüsüne bitişik olan Coca Cola fabrikasının önündeki gösteride gerçekleşti. Topkapı’daki gösterinin daha sonra Kazlıçeşmeye kaydırılması gösterilere öğrencilerin katılamamasına yol açtı.

Dergiler Platformunun havasına uyan kitlenin bir kısmının, polisin 1 Mayıs Alanı ve çevresinde kurduğu yoğun denetim ağının Tarlabaşına dek uzanması nedeniyle Kasımpaşa stadı civarına çekilmesiyle, 12.10 sıralarında bu bölgede bir yoğunlaşma yaşandı. Bölgenin sokak çatışmasına uygun olmasına karşın alandaki denetimin yoğunluğundan etkilenen sözkonusu kitlenin bir kısmı Kasımpaşa meydânına inmeyi önerdiyse de, daha önce bu bölgede konumlanmış olan ve taktik duruma hakim bulunan Öğrenci dernekleri önde Yıldız-Der pankartı olmak üzere Şişhane'ye doğru yürüyüşe geçti. Devrimci Sol Güçler ve Komünarlar pankartlarının da açıldığı yaklaşık 300 kişilik kortej yokuşun başında polisin saldırısıyla karşılaştı. 20 dk. kadar taşlarla polisi durduran topluluk, takviye polis kuvvetlerinin arka sokakları tutmaya başlaması üzerine Kasımpaşa meydanına doğru düzenli bir kol halinde ilerlemeye başladı. Ana caddeye yakın bir noktaya gelindiğinde polisin ateş açması üzerine dağılan kortejlerden iskele yönüne doğru ayrılanların önemli bir bölümü gözaltına alındı. Yarım saat kadar süren gösteride, “1 Mayıs engellenemez”, “Yaşasın 1 Mayıs", "Zam, Zulüm, işkence işte Faşizm" sloganları atıldı. Çatışmalar sırasında Komün Dergisi yazı işleri müdürü Hüseyin Şimşek polis tarafından sopalarla dövülerek ağır bir biçimde yaralandı.

Aynı sıralarda, Harbiye'de de benzer bir gösteri yapıldı. Çeşitli dergilerin ve özellikle İTÜ'ne bağlı okullardan öğrencilerin katıldığı bu gösteride polise taş ve molotof kokteylleriyle karşı konuldu. Çatışarak Dolapdere yönüne çekilen gruba polisin açtığı ateş sonucu Gülay Beceren ve Bektaş Özkan yaralandı.

Saat 1400 sıralarında, DEM-KAD'lı kadınlardan, çözüm taraftarı lise ve üniversite öğrencilerinden oluşan bir grup Saraçhane'de gösteri yaptı.

1 Mayıs günü 1000. dolayında öğrenci gözaltına alındı.

                                                                                                       İSTANBUL DEVRİMCİ GENÇLİK

 

ÖĞRENCİLER GÜLAY'I ZİYARET ETTİ



İstanbul Öğrenci Dernekleri Platformu, 1 Mayıs kutlamaları sırasında polisin arkadan açtığı ateş sonucu ağır yaralanan ve felç olan İTÜ Elektrik-Elektronik Fakültesi öğrencisi Güley Beceren'i Çapa Tıp Fakültesinde bahçede toplanan 400 civarında öğrenci ziyaret etti. "İstanbul Öğrenci Demekleri Platformu" yazılı pankart arkasında kortej oluşturup Acil Servis önüne kadar sessiz yürüyüş yapan öğrenciler, burada İ.O.D Platformu imzalı bir bildiri okuyarak devlet terörünü kınatılan Öğrenci temsilcilerinden oluşan üç kişi Gülay'ın yanına çıkıp onunla görüştükten sonra iyi olduğunu tüm öğrencilere duyurdular. Bu duyurudan sonra alkışlı olarak yürüyüşe geçildi. Gülay'ın penceresinin önüne gelindiğinde karanfiller yere bırakıldı. Bu sırada alkışların yoğunlaşması ve Gülay'ın annesinin öğrencileri selamlaması tüm insanları etkileyen bir duygusal ortam yarattı. Eylem Fakülte bahçesinde Gülay için açılan deftere dayanışma mesajlarının yazılmasıyla sürdü.

Bu ziyaretin önceki günü de SARIYER Halkevinden 30'u aşkın üye Çapa Tıp Fakültesinde Gülay'ı ziyaret etti.



Yüklə 495,67 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin