Enerji sektöRÜnde sera gazi azaltimi çalişma grubu raporu



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə10/13
tarix26.07.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#58856
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13

Jeotermal rezervuar parametrelerinin korunması ve çevreye jeotermal akışkanın atılmaması için re-enjeksiyon yapılmalı ve mutlaka denetlenmelidir. MTA’nın arama programına yeterince araştırma yapılması ve kuyu açılabilmesi için (yılda en az 50 kuyu) bütçe sağlanmalıdır. Jeotermal merkezi ısıtma yatırımlarında ve işletmelerinde, Valilik, Belediye ve özel sektörün halk ile birlikte şirket kurması özendirilmelidir. Valilik ve Belediyeler bu konuda desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Elektrik üretimi için uygun jeotermal sahalar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yetkisinde kalmalı, elektrik üretimine entegre ısıtma, kaplıca vb. uygulamalarda Bakanlık, valilikler ile koordinasyon kurmalıdır.

Jeotermal enerjinin değerlendirilmesi ile ilgili ekonomik sonuçlar ise şöyledir: Türkiye’de şu anda jeotermal elektrik üretimi, jeotermal merkezi ısıtma, karbondioksit üretimi, termal turizm ve diğerleri ile Türk Milli Ekonomisine katkısı yaklaşık 1.400.000 ABD$’dır. Ayrıca, sektörde yapılan toplam istihdam 40.000 kişidir. Mevcut toplam jeotermal değerlendirmenin kalorifer yakıtı eşdeğeri Ağustos 2004 itibariyle yılda 750 trilyon TL’dir. Toplam jeotermal potansiyelimizin (2000 MWe, 31500 MWt) elektrik üretimi, şehir ısıtma, soğutma, sera ısıtma, termal tesis ısıtma, kaplıca kullanımı, kimyasal maddeler üretimi, sanayide kullanım vb. uygulamalarda tam değerlendirilmesi ile milyarlarca dolar katma değer sağlanabilecektir.

B- Rüzgar Potansiyeli ve CO2 Emisyonu Azalmasına Etkisi

Rüzgar enerjisi  sera gazı  emisyonlarının azaltılmasında etkin olarak kullanılması gereken yenilenebilir bir enerji kaynağıdır. Tüm ülke genelinde olmamakla birlikte, rüzgar enerjisi bakımından zengin yörelerimiz bulunmaktadır. Çanakkale, Akhisar, Anamur, Antakya, Ayvalık, Balıkesir, Bandırma, Bergama, Bodrum, Bozcaada, Çeşme, Çorlu, Dikili, Edirne, Edremit, Gökçeada, İnebolu, Karaman, Mardin, Silifke, Sinop, Tekirdağ yöreleri rüzgar enerjisinden yararlanılabilir alanlardır.

Yerleşim alanları dışında 10 m yükseklikteki rüzgar hızı yıllık ortalaması, Ege Bölgesinde 4,4 – 8,6 m/s, iç kesimlerde ise 3,4 – 4,6 m/s arasındadır. Rüzgardan enerji üretiminde, 10 m. yükseklikte yıllık ortalama rüzgar hızı 6.5 m/s ve üzeri olan yörelerde elverişli olmaktadır.

Türkiye’nin bugünkü koşullarda Rüzgar Enerjisi teknik potansiyeli 88. 000 MW, ekonomik potansiyelinin 10 000 MW civarında olacağı tahmin edilmektedir. Rüzgar enerjisi potansiyeli üzerinde yapılan ön çalışmalara göre, Türkiye’nin yaklaşık 230 TWh/yıl teknik potansiyele ve 26 TWh/yıl ekonomik potansiyele sahip olduğu tahmin edilmektedir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan, 1 Nisan 2004 tarihi itibariyle, rüzgar santralı kurmak için 28 adet lisans alınmış olup toplam kurulu güç 1.061 MW’tır.

Türkiye’de 10.2 MW’lik Bozcaada,  1.5 MW’lık  Çeşme, 7.2 MW’lık  Çeşme -Alaçatı  ve 1,2 MW’lık İstanbul - Hadımköy  rüzgar santralleri elektrik üretiminde kullanılmaktadır. 2010 yılına kadar kurulu gücün 2.100 MW’a çıkması durumunda; yılda yaklaşık 5,46 TWh enerji üretilebilir. Rüzgardan üretilen bu enerjiden yaklaşık 3.8 milyon ton CO2,  2200 ton SO2, 17000 ton  NOx emisyon tasarrufu sağlanabilecektir. 




C- Güneş

Türkiye 36-42 kuzey enlemleri arasında ve güneş kuşağı içerisinde yer almaktadır. Türkiye’nin yıllık güneşlenme süresi 2.609 h’dır. Bu değer bölgelere göre 3.016 h ve 1.966 h arasında değişmektedir. Türkiye’de güneş ışınım şiddetinin yıllık ortalaması 3,7 kWh/m2.gün olup, mevsimlere göre 5,9 kWh/m2.gün ile 1,5 kWh/m2.gün arasında gerçekleşmektedir. Bölgelerin yıllık ortalaması 4,0 kWh/m2.gün ile 2,9 kWh/m2.gün sınırları arasında bulunmaktadır.

Yapılarda, yerleşim birimlerinde güneş enerjisi yenilenebilir enerji üretimi sağlamaları nedeniyle, bir çok ülkede, rüzgar enerjisinden sonra en çok kullanılan yenilenebilir enerji seçeneği haline gelmiştir.  Türkiye’de bugün güneş enerjisi su ısıtıcı kollektörlerle kullanılmakta olup, ülkemizde kurulu kollektör alanı 10 milyon m2 kadardır ve her yıl buna bir milyon m2 kollektör eklenmektedir.

Güneş fotovoltaik sistemleri şebekeden uzak kırsal ünitelerdeki elektrik gereksiniminin karşılanması gibi öncelikli uygulama alanları bulabilirler. Bu sistemler uzun dönemde birkaç yüz kW’ın üzerindeki üretim birimleri ile ulusal elektrik ağına bağlantılı biçimde de çalışabilirler. Dünyada örnekleri olan bu tür kullanımlar pilot uygulamalarla Türkiye’de de başlatılmalı ve fotovoltaik (PV) panellerin ekonomikliğine bağlı biçimde geliştirilmelidir. Bugün için teknik ve ekonomik kısıtlar olmakla beraber, 4628 sayılı EPK (Elektrik Piyasası Kanunu) kapsamında oluşturulmaya başlanan ve bu sürecin önümüzdeki 3-5 yıl daha devam edeceği, yeni elektrik piyasası ile iletim ve dağıtım sisteminin geliştirilmesi bu tür uygulamalara imkan verecektir, ayrıca bu kapsamda farklı uygulamalara ilişkin EİEİ Genel Müdürlüğü tarafından pilot çalışmalar sürdürülmektedir.


D-Hidrolik

Türkiye 433 milyar kWh teorik hidroelektrik potansiyeli ile dünya hidroelektrik potansiyeli içinde % 1 paya, ve 126 milyar kWh ekonomik olarak yapılabilir potansiyeli ile Avrupa ekonomik potansiyelinin yaklaşık % 16 civarında hidroelektrik potansiyele sahip bulunmaktadır. İşletmeye açılan 135 adet hidroelektrik santralın kurulu güç kapasitesi 12.579 MW, yıllık ortalama enerji üretim potansiyeli ise 45.300 GWh’dır. Türkiye’de teknik ve ekonomik yönden değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyel 35.540 MW kurulu güç ile yılda ortalama 126.109 GWh olarak belirlenmiştir. Bu durum, ülkemizde teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilir hidroelektrik potansiyelin ancak % 36’sının geliştirildiğini göstermektedir.

Türkiye'nin 2003 yılı itibariyle kurulu güç toplamı 35.587 MW olup, bu kurulu gücün 12.109 MW’ını hidroelektrik santraller oluşturmaktadır. 1988 yılında ülkemizde toplam elektrik üretiminde hidroelektrik santrallerin payı yaklaşık % 60 seviyesinde iken, bu oran 2003 yılında % 20 seviyesine kadar düşmüş bulunmasının nedeni ise 1986 yılından itibaren doğalgazın elektrik enerjisi üretiminde önemli bir yakıt olarak kullanılmaya başlanmış olmasıdır.

Uzun Dönem Enerji Üretim Planlaması’na göre, 2020 yılında ekonomik hidroelektrik potansiyelimizin kurulu güç olarak % 93 ve ortalama üretim olarak % 92,8’i değerlendirilmiş olacaktır. Ayrıca, uzun vadede gerek inşaat tekniğinde ve gerekse HES’lerin elektromekanik teçhizat üretiminde olabilecek gelişmeler neticesinde ilave küçük HES potansiyelinin geliştirilmesi mümkün olabilecektir. Bu bağlamda, yapılan ön tahmin hesaplarına göre 126 milyar kWh olan hidroelektrik enerji potansiyelimizin 163 milyar kWh yükselebileceği ortaya konmuştur.

Ülkemizin uzun vadeli toplam enerji talebi ile hidroelektrik enerji potansiyelinin arz tahminleri (DSİ-2003) karşılaştırıldığında, halen hidroelektrik enerji üretim kapasitesi (44 milyar kWh) ülkemiz toplam enerjisinin % 35’i mertebesinde olan oranın 2005 yılında % 25, 2010 yılında % 23, 2020 yılında % 21, 2023 yılında % 19 ve 2030 yılında ise % 13 mertebesinde olacağı öngörülmektedir.

Atmosferdeki CO2 emisyonunun çok kritik olması sebebiyle yenilenebilir ve CO2 üretmeyen en önemli doğal bir enerji kaynağı olan su gücünden enerji üreten HES’ler yerli kaynakların kullanımı, ekonomiye olan faydaları, yerli yapım oranının termik ve nükleer santrallerle mukayese edilemeyecek kadar yüksek olması ve hava kirliliğinin azalmasına önemli bir katkı sağlamaları dikkate alındığında çevreye en uyumlu enerji üreten tesislerdir.

Hidroelektrik santrallerin çevresel etkileri alternatif enerji kaynaklarına göre en az düzeydedir. Yenilenebilir ve "yeşil" enerji kaynağımızdan yararlanan HES'lerde doğayı kirletici yakıt kullanılmadığından herhangi bir sera gazı emisyonu bulunmamakta ve kirlilik oluşmamaktadır.

Yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları grubuna giren küçük hidroelektrik santraller (101 kW-10 MW), ülke düzeyinde akarsu havzalarında yaygın olmaları, enerjinin üretildiği yerde tüketilmesi konusu, enerji ağında kayıplara fırsat vermemesi ve güçlendirme masrafları gerektirmemesi vb. nedenleriyle enerji tasarrufuna ek bir katkı sağlayacaktır.


E- Biyokütle

Biyokütle kaynakları odun (enerji ormanları, ağaç artıkları), yağlı tohum bitkileri (ayçiçek, kolza, soya v.b), karbon-hidrat bitkileri (patates, buğday, mısır, pancar, v.b), elyaf bitkileri (keten, kenaf, kenevir, sorgum,vb.), bitkisel artıklar (dal, sap, saman, kök, kabuk v.b), hayvansal atıklar ile şehirsel ve endüstriyel atıklar olarak tanımlanabilir. Dünyada biyokütle kaynaklarından elektrik enerjisi, katı, sıvı ve gaz yakıtlar elde etmek üzere modern enerji dönüşüm teknolojileri kullanılmakla birlikte ülkemizde biyokütle kaynakları çoğunlukla doğrudan yakılarak ısı enerjisi olarak verimsizce tüketilmektedir. Ülkemizde 2003 yılı birincil enerji üretiminde, odun 15 milyon ton, bitki ve hayvan artıkları 5,4 milyon ton olarak yer almaktadır.


Biyoetanol, biyodizel ; biyokütle kaynaklarının yurt çapında etkin olarak değerlendirilmesi amacıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü (EİE) tarafından 2003 yılında Biyoenerji Projesi başlatılmıştır. Proje kapsamında biyoyakıtların Türkiye’de üretiminin ve kullanımının yaygınlaştırılması, modern biyokütle teknikleri ile biyokütle kaynaklarının daha verimli kullanımı hedeflenmektedir. Türkiye'de son zamanlarda biyokütleden modern yöntemlerle enerji eldesine yönelik kamu ve özel sektör yatırımları artmaya başlamıştır. 2001 yılında TÜBİTAK ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı tarafından desteklenerek Bursa’da kurulan ilk biyodizel tesisinin kapasitesi 6.000 ton/yıl’dır. İzmit’te 890 ton/yıl, Şanlıurfa’da 35 ton/gün kapasite ile üretim yapan tesisler mevcuttur. Batman, Yozgat, İzmir’de yeni tesisler kurulmaktadır. Bursa-Mustafa Kemal Paşa’da 20.000 ton/yıl kapasiteli biyoetanol tesisi 2004 yılında hizmete girmiş olup, Türkiye’nin en büyük şeker fabrikası olarak yakın bir gelecekte hizmet verecek olan Çumra Şeker Fabrikasında yakıt etanolü üretim bandının bulunması planlanmaktadır.
Enerji Ormancılığı; “İklim değişikliğinde ormanlar karbon döngüsünde önemli bir role sahiptir. Bazı bölgeler, ormanların bozulmasından veya ormansızlaşmadan dolayı net karbondioksit kaynakları olmuşlardır. Avrupa’yı da içine alan bazı bölgeler ise, net karbon tutucular olarak rol oynamaktadır. Ayrıca, “Avrupa Birliği için bir enerji politikası” adlı bir strateji ve eylem planı 2010 yılında yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerjinin, toplam enerjinin % 12 si olacağını tahmin etmektedir. (Şimdiki düzey % 6 dır) Buradan hareketle, biyokütlenin enerji amaçları için kullanımında bir artış beklenmektedir. Ormanlar, kısa rotasyona sahip plantasyonlar veya orman üretim artıklarından elde edilebilecek malzeme şeklinde, enerji kaynağı olarak önemli rol oynayabileceklerdir.
Türkiye’nin orman alanı, en son verilere göre 20.703 122 hektardır. Bu alan ülke alanının % 26 nı teşkil etmekte ve tamamına yakını devletin mülkiyetindedir. Ormanlık alanların % 51 i (10.547 987 hektar) normal koru ve normal baltalık, % 49 u (10.155 135 hektar) ise bozuk koru ve bozuk baltalık ormanıdır.
Ülkemizin ormanlık alanları dikkate alındığında, karbon tutma kapasite oluşturması ve hava kirliliğinin önlenmesinde önemli katkı sağlayacak olan, biyokütle esasına dayalı, modern enerji ormancılığına başlanılması gerektiği düşünülmektedir. Enerji ormancılığına geçiş sürecinde, sistem kuruluncaya kadar, ülkemizin uygun olan bir bölgesinde ki mevcut bozuk baltalık alanlar ıslah edilmeli, enerji ormancılığına uygun ağaç türleri belirlenerek gerekli yetiştirme çalışmalarına başlanmalı , oluşturulacak bir çalışma grubuyla birlikte, orman köylerinin desteği alınarak, seçilecek pilot bölgede örnek enerji santralleri kurulması çalışmaları

yürütülmelidir. Enerji ormancılığı için gerekli alan ve ağaç türü belirlenmesi ile birlikte bu konuya özel sektörün yatırım yapmasını teşvik maksadıyla gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca, enerji ormancılığı için en uygun potansiyeli içeren pilot bölgeyi belirlenmeli ileriye yönelik enerji ormancılığı ağaçlandırma planlaması yapılarak enerji ormancılığı sektörünün geliştirilmesine ışık tutacak enerji ormancılığı haritası (alanlar, bölgelere uygun bitki ve ağaç türlerini içeren vs.) hazırlanmalıdır.


Enerji ormancılığına ilişkin olarak yapılacak her faaliyetin karbon emisyonu ve erozyon açısından da yararlı olduğu dikkate alınması gereken bir gerçektir.

Öncelikle Büyükşehir Belediyeleri çöp atıklarının çözümüne yönelik olarak atık yakma ve enerji üretim tesisleri kurmaya başlamışlardır. Türkiye’de toplam 15.6 MW’lık kurula güce sahip biyokütle ve atık yakıt kaynaklı 4 adet kojenerasyon tesisi mevcuttur.

Örnek uygulama olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi çöplüğü, % 56.8 oranında metan (CH4), % 1 oranında oksijen (02) ihtiva etmektedir. Bu çok ideal bir karışımdır ve yaklaşık 8.2 milyon metreküp çöpün çıkardığı bu gazları toplamak için 180 kuyu açılmış ve bu kuyulardan çıkan gazlardan elektrik üretmek için 6.5 milyon dolar yatırım ile çöplerden çıkan metan gazından her gün 10 bin konutu aydınlatacak kadar elektrik üretmektedir.
Gaz yakma ve jeneratör bölümünde 4 adet x 100 kw üreten motor jeneratörü grubu bulunmaktadır. Burada yakma suretiyle elde edilen hareket enerjisi jeneratörler vasıtası ile elektrik enerjisine dönüştürülüp, trafo merkezine iletilmektedir. Trafo merkezinde bu enerji TEDAŞ'ın enterkonnekte sistemine uyumlu hale getirilmek için 34.5 kv'a yükseltilerek enerji nakil hattı vasıtası ile TEDAŞ'a ait mevcut ENH'a bağlanmaktadır.
Yaklaşık 5 milyon USD'a mal olan tesis ilk kademe 34 milyon kwh. enerji üretecek ve Belediye yılda 1,5 milyon USD kazanç sağlayacaktır. Daha sonra üretilen enerji yılda 100 milyon kwh'a kadar çıkacak ve elde edilen gelir 6 milyon ABD dolarını bulacaktır. Böylece tesis kendisini birkaç yıl içinde amorti edecektir.

1.3-Diğer

A- Kojenerasyon Uygulamaları ve Sera Gazları Emisyonlarına Etkisi

Çok çeşitli yakıtlar kullanılabilmesi özelliği ile sadece doğalgaza dayalı değil, diğer yakıtları da kullanarak, katma değer yaratan kojenerasyon sistemlerinin, yüksek enerji çevrim verimi sayesinde yılda 2 milyon ton fuel-oil eşdeğeri yakıt tasarrufu sağlanmakta bunun da ülke ekonomisine katkısı yaklaşık 500 Milyon ABD doları civarındadır. Kojenerasyon tesislerinin 2.500 MW türbinli, yaklaşık 2.000 MW gaz motorlu tesis edilmeleri ile, ülkemizde bu güçte elektrik üretimi yapacak toplam 4.500 MW kömürlü santraller ile karşılaştırıldığında, çok büyük miktarda CO2 tasarrufunun sağlanacağı görülmektedir. Sağlanan CO2 tasarrufunun detaylı hesapları aşağıda verilmektedir. Ucuz ve kaliteli enerji üretimi özelliği ile Kojenerasyon tesisleri tüketim bölgelerinin yanına kurulduklarından, iletim ve dağıtım hat kayıplarının olmaması özelliği ile yılda 2.800.000 MWh elektrik enerjisi tasarruf edilmektedir.


2.500 MW Türbinli, 2.000 MW Motorlu kojenerasyon sistemi ile ülkemizde bu güçte elektrik üretimi yapacak kömürlü santraller ile karşılaştırılırsa sera etkisi yaratacak 2.000 ton eşdeğeri CO2 ( % 50) emisyonu tasarrufu sağlanmaktadır.
Kojenerasyon sistemlerinin toplam yıllık elektrik enerjisi üretimi 2003 yılı için 23,2 Milyar kWh olarak alındığında, kojenerasyon sistemleri kullanılarak üretilen elektrik ve ısı enerjisi için yaklaşık 9.05 milyon ton CO2 emisyon azaltımı sağlanmıştır.
Enerji üretim yatırımlarının yüksek verimli kojenerasyon olarak gerçekleşmesi durumunda (yaklaşık 3.000 MW) yıllık CO2 tasarrufunun 8,61 milyon ton/yıl, kojenerasyonun toplu konutlara da uygulanması durumunda 0,23 milyon ton/yıl, mevcut kojenerasyon tesislerinin verimlerinin % 10 artırılması durumunda yıllık CO2 tasarrufunun 0,63 milyon tonu bulacağı hesaplanmaktadır. Sonuç olarak yukarıda bahsedilen yeni ve verim artırıcı uygulamalarla toplam 9,47 milyon ton/yıl CO2 emisyon tasarrufu sağlanabilecektir.
Bu güne kadar kurulmuş olan kojenerasyon tesislerinin sağladığı 9,05 milyon ton’luk CO2 emisyon azaltımı ile beraber yukarıda bahsedilen yeni kojenerasyon uygulamalarından elde edilen toplam 9,47 milyon ton CO2 emisyon tasarrufunu da ekler isek yılda 18,52 milyon ton CO2 azalması sağlanmış olacaktır.

B- Nükleer Enerji ve Sera Gazları Emisyonuna Etkisi

Nükleer enerji zincirinin üretim aşamasında sera gazı emisyonu olmamakta ancak üretimin diğer aşamalarında -yakıtın çıkarılması, işlenmesi, zenginleştirilmesi ve nükleer santralın inşaası ile sökülmesi aşamalarında- kullanılan enerji sera gazına sebep olmaktadır. Nükleer enerji üretiminde temel aşamalar:


Cevherin Çıkarılması

Cevherin Öğütülmesi



Cevherin Taşınması

Cevherin İşlenmesi ve UF6’ya Dönüştürülmesi



İşlenmiş Cevherin Taşınması

Uranyumun Zenginleştirilmesi



Zenginleştirilmiş Uranyumun Taşınması

Yakıtın İmalatı



Yakıtın Reaktöre Taşınması

Elektrik Üretimi



Kullanılmış Yakıtın Taşınması

Kullanılmış Yakıtın Yeniden işlenmesi



Atıkların Taşınması

Atıkların İşlenmesi



Atıkların Depolanması


Günümüzde işletmede olan nükleer santrallar yerine fosil yakıtlı özellikle kömür yakıtlı santrallar kullanılmış olsaydı, her yıl 1,2 milyar ton karbon atmosfere verilmiş olacaktı.

Nükleer enerji üretimini oluşturan zincirde kWh başına yaklaşık 2,5-5,7 gram karbon eşdeğeri sera gazı (gCeq/kWh) ortaya çıkmaktadır. Tablo-31’de farklı elektrik üretim teknolojilerinin, tüm üretim zinciri boyunca ortaya çıkaracakları sera gazı emisyonları, Tablo-33’te ise bu emisyonları etkileyen faktörler verilmiştir.


Grafik-47: Elektrik üretim zincirinde ortaya çıkan sera gazı emisyonları (gCeq/kWh)

(Nuclear Energy and Kyoto Protocol, OECD, NEA, 2002)


Tablo- 33: Sera gazı emisyonunu etkileyen faktörler

Fosil yakıtlar

  • Karbon içeriği, kalori değeri gibi yakıt özellikleri

  • Madenin tipi ve yeri

  • Yakıtın çıkarılma yöntemi

  • Doğal gaz için boru hattı kayıpları

  • Dönüşüm verimliliği

  • Yakıt temini, tesisin kurulması ve sökülmesi için kullanılan elektriğin elde edildiği yakıt cinsi

Hidrolik

  • Tipi (akarsu veya rezervuar)

  • Tesis yeri (tropik bölge, kuzey iklimi)

  • Baraj inşaatı için kullanılan enerji

  • İnşaat malzemelerinin (beton, çelik...) üretiminden kaynaklanan emisyonlar

Rüzgar

  • Bileşenlerin üretimi ve inşaat sırasında kullanılan enerji

  • Tesisin yeri (iç bölge ya da kıyı bölge)

  • Verim ya da kapasite faktörü (bölgedeki rüzgar durumu)

Güneş

  • Pil üretiminde kullanılan silikonun miktarı ve niteliği

  • Teknolojinin tipi (amorf, kristal malzeme)

  • Üretim için kullanılan elektriğin elde edildiği yakıt cinsi

  • Yıllık verim ya da tesis ömrü (düşük kapasite faktöründen dolayı rüzgar ve güneş enerjisinin kW başına emisyon miktarı düşüktür ancak kWsaat başına emisyon miktarı yüksektir)

Biyokütle

  • Yakıt özelliği (nem içeriği, kalori değeri)

  • Yakıt hazırlamada kullanılan enerji (büyütme, hasat, taşıma)

  • Tesis teknolojisi

Nükleer

  • Yakıtın çıkarılması, dönüştürülmesi, zenginleştirilmesi ve tesisin inşaası ile sökülmesi sırasında kullanılan enerji

  • Yakıt zenginleştirme için gerekli olan enerji (gaz difüzyon teknolojisi yakıtın zenginleştirilmesi aşamasında enerji yoğun bir işlemdir ve santrifüj işlemine göre 10 kat daha fazla sera gazına sebep olur. Lazer teknolojisi ise santrifüj işlemine göre daha az emisyona sebep olur.)

  • Yakıtın yeniden işlenmesi ve geri dönüştürülmesi seçeneği yakıtın tek sefer kullanılmasına göre enerji üretim zincirinde %10-15 daha az sera gazı emisyonuna sebep olur.

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin