Esas no: 2010/283 29. 03. 2012 esas hakkinda mütalaa



Yüklə 4,82 Mb.
səhifə23/83
tarix18.01.2018
ölçüsü4,82 Mb.
#39053
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   83
Tuğgeneral İhsan BALABANLI’nın; Komutanım, bölgemde bulunan bütün ilçelere ait şimdiye kadar meydana gelen olaylar ve müteakip safhalarda meydana gelecek gelebilecek olaylar nerelerde olduğu tespit edilmiştir. Emir verildiğinde süratle belirtilen intikal yollarından ilgili geri toplama bölgelerine birliklerim intikal edeceklerdir. Bu yerleri en son olarak geçen ay sivil giyinmiş unsurlarım tarafından tekrar keşfini yaptırdım. Şu anda komutanım bölgelere intikal için gerek zırhlı unsurlarım gerekse tekerlekli unsurlarımın intikali için herhangi bir mani yok. Devam et, devam. Yine bölgemde önemli kavşak ve meydanlar var. Altı tane önemli meydan ve kavşak tespit ettim. Bunlar kontrol noktalarında, devam et, kontrol noktalarında görevlendireceğim personel yine öncelikle Jandarma ve Emniyet unsuru müteakiben askeri personel destekli olacak. Bu bölgeler kontrol altına alınacak. Devam, emirle sokağa çıkma yasağı ilan edilecek. Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesiyle birlikte birliklerimin kullanılması ve sevk ve idaresinde daha da kolaylık olacağını değerlendiriyorum.” …“Komutanım, yine kolordu planında emredildiği üzere bazı bölgelere süratle darbe harekâtı yapabilmem, yapmam emredilmişti. Özellikle zırhlı unsurları kullanarak gözdağı vermek veya cezalandırma şeklinde yapacağım bu harekat sonunda daha önce hassas bölgeler olarak değerlendirdiğimiz metro meydanı var Fatih’te komutanım. Cem Evi, Gazi Mahallesi Mezarlığı, Gazi Kültür Evi bir önceki yansıda da vardı. Bu bölgelere süratle zırhlı unsurlarım gösteri harekâtı şeklinde intikal edecekler. Senaryoda da belirttiği gibi otuz kişinin öldüğü bir Fatih bölgesinde artık bizim copla kalkanla davranmamız geride kalmıştır. Belli olan, belirtilen evler ve yahut da kritik bölgeler bunlar vasıtasıyla gerektiği şekilde etkisiz hale getirilecek. Bu da komutanım Fatih’te olan bu olayın bastırılması avcılarda Bakırköy de duyulduğu zaman orada da kimsenin böyle bir olaya kalkışmayacağını değerlendiriyorum.”şeklinde beyanlarının olduğu tespit edilmiştir. Yine sanığa hitaben yapılan konuşmada İhsan BALABANLI’nın tespit işlemlerini gerçekleştirdiklerini, emir verilmesi halinde hazır olduklarına hatta en son geçen ay sivil giyinmiş unsurlara keşif yaptırdığını belirttiği tespit edilmiştir. Bu hususlar planın icrası için sanıkdan emir beklendiğini gösterir mahiyettedir.

Balyoz Harekat Planı içerisinde; “…Teşkil edilecek olan… kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilecek personel… …Teşkil edilecek birimlerle, başta tüm kara deniz ve hava yolu terminalleri olmak üzere, Kamu kurum ve kuruluşları, Özel hastaneler ve ilaç depoları, Gümrükler, depolar, ambarlar ve büyük alışveriş merkezlerinin tamamı kontrol altına alınacak ve özellikle ülkeye yurtdışından giriş çıkışlara ikinci bir emre kadar müsaade edilmeyecek,…” şeklinde ibarelerin yer aldığı görülmektedir. Bu ibarelere paralel olarak; İhsan BALABANLI ve sanık Çetin DOĞAN arasında geçen diyalogda; BALABANLI’nın; “…Önemli olan halkın günlük yaşantısının gereği olan bazı hizmetlerin aksamadan yürütülmesidir.” Dediği, sanık Çetin DOĞAN’ın; Evet.” Dediği, İhsan BALABANLI’nın; Bu konuya özellikle hassasiyet göstermekteyiz. Bunun için kamu kurum ve kuruluşlarını etkin bir şekilde kullanmak esas olmakla beraber buraya görevlendireceğimiz görevlendireceğim personel özellikle üst subay ve bu konuda uzman personel olarak görevlendirilecektir. Bunu da kolordu’dan teklif olarak arz ettim komutanım. Devam et. Yine bölgemde önemli terminal ve istasyonlar var. Devam. Üniversitelerin kontrolünü de komutanım, kendi özel güvenlik teşkilatı, ayrıca emniyet ve jandarmayla yapmayı düşünüyorum. Devam. Dördüncü safhada bütün bu faaliyetlerin tamamlandığı safha...” dediği tespit edilmiştir. Genel değerlendirme bölümünde de belirtildiği üzere Balyoz Harekat Planının 4 safhadan oluştuğu ve dördüncü safhanın yeniden yapılandırma safhası olduğu tespit edilmiştir. Şahsın da konuşmasında dördüncü safhayı bütün faaliyetlerin tamamlandığı safha olarak belirttiği görülmüştür.

Balyoz Harekat Planı içerisinde; Halkın din duygularını istismar ederek kendi siyasal ve şahsi çıkarları doğrultusunda halkı devlete ve rejime karşı kışkırttığı değerlendirilen tüm dernek, vakıf ve kuruluşlar kapatılarak yönetici kadroları tutuklanacak… İcra edecekleri harekatın başlangıcından itibaren gözaltına alacakları kişiler, faaliyetlerine son verilecek vakıf, dernek ve basın yayın organları ile ilgili tüm listeler güncel tutulacak…” şeklinde ibarelerin yer aldığı görülmektedir. Buna paralel olarak; Kaya VAROL ve sanık Çetin DOĞAN arasında geçen konuşmada; Kaya VAROL’un; “Kapanması gereken sendika vakıf dernekler basın ve yayın kuruluşları ile kamu kurum ve kuruluşlarında görevine devam etmesi sakıncalı personelin yerine atanacak şahıslarla ilgili hazırlıklar tamamlanacak, ” dediği, sanığın; “Yani bunlar konusunda bir çalışmanız var mı kapanması gereken sendika vakıf falan filan ” dediği, Kaya VAROL’un; “Var sayın komutanım. Tespitlerimiz var… ” dediği, sanığın; “Şimdi o zaman genel olarak şunu söyleyelim, yani sendika olaraktan işçi kesimini böyle karşıya alma bilmem ne yapma bakımından bütün faaliyetler zaten durdurulur. Yani durdurulur. Yoksa hani a sendikası b sendikası dediğiniz zaman biraz sorun da çıkar. Buna da dikkat etmek lazım.” Dediği tespit edilmiştir.

Balyoz harekat planı kapsamında kapatılacak vakıf, dernek, sendika vb. yerler ile görevden alınacak şahıslar ile ilgili olarak birçok listenin hazırlandığı görülmüş ve genel değerlendirme bölümündekonu detaylıca işlenmiştir. Seminer ses kayıtlarının bu bölümünde de Kaya VAROL’un kapatılacak yerler ve işten çıkarılacak şahıslar ile ilgili yapılan tespitleri ikrar ettiği görülmektedir.

Sanık Çetin DOĞAN’ın liderliğinde hazırlanan ve uygulanan plan seminerinde hem sanığın hem de diğer sanıkların bir kısmının doğrudan doğruya gerçek isimler kullanarak bunların görevden alınacağını ve yerlerine tespit ettikleri personelin görevlendirileceğini belirtmesi, sanığın da bu konudaki yoğun ısrarları seminerin amacını ortaya koymaktadır.

Sanık Çetin DOĞAN’ın; Arkadaşlar bu plan seminerini, plan çalışmasını kasıtlı olarak belli bir çerçeveye koyduğumuzu, günün şartlarımıza günün konjüktürel gelişmelerine göre dikkatlerimizi nerelerde yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Yani buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir; Yunanistan eee.. Meselesi böyle bir ortam içerisinde zaten olasılığı en uzak bir senaryodur. Aslında içinde yaşadığımız senaryo bu senaryonun neler getirip neler götüreceği konusu önem arz etmektedir. Bunun için ben sizlere evele iç güvenlik ve Kuzey Irak hakkında son gelişmeler ve buradaki yapılan çalışmalar sonucunda nelerin üzerinde daha fazla durmamız gerektiği konusundaki düşüncelerimi aktaracağım.” Şeklinde beyanlarının olduğu görülmekte ve açıkça plan seminerinin kasıtlı olarak belli bir çerçevede yapıldığı, Yunanistan meselesinin ise tali bir mesele olduğunu ve olasılığının uzak olduğunu belirttiği görülmektedir.



Balyoz Harekat Planı içerisinde; “…irticacı kesim, bir yandan devlet içinde kadrolaşma faaliyetlerine hız kazandırırken…” şeklinde ibareler yer almakta, bu ibarelere paralel olarak; sanık Çetin DOĞAN’ın kapanış konuşmasında; “…Gerçekten de şu anda ülkenin içinde bulunduğu durum bütün yurttaşlarımız tarafından endişeyle takip ediliyor. Bir yanda kontrol imkânını pek bulmadığımız çok önemli gelişmeler var dışarıda, Kuzey Irak’ta ve Irak’ta, içerde de belli bir partinin militan kadrosu adım adım irticai örgütlenmeyi bütün yurt sathında yaymak için bazen geri adım atarak, bazen bir adım geri atarak fakat fırsat bulduğu zaman, geçit bulduğu zaman da iki adımla bunu telafi ederek mesafe almaktadır….” Şeklinde beyanlarının olduğu görülmektedir.

Çetin DOĞAN’ın konuşmasının devamında; “…Bu nedenle görüşmeler esnasında oturumlar esnasında belirttiğim gibi Türk silahlı kuvvetlerinin sorumluluğu ebedi şefimiz Atatürk’ün çizdiği yolda devlet kuruculuğu sorumluluğunu taşıyarak Türkiye Cumhuriyeti devletini, anayasada belirtilmiş düzenini her ne pahasına olursa olsun korumak ve kollamaktır. Ve bunu yapmak için de bugünden tezi yok olabilecek bu tür iç tehditten yönelik olabilecek irticai anlamdaki tehditlere karşı da gerekli tertip ve tedbirleri almak ihtiyacındayız. Kuzey ırakta olsun, Yunanistan’la olsun nerede olursa olsun dışarıya yönelik hudutlarımız ötesinde meydana gelebilecek tehdit hiçbir zaman içeride irticanın yaratacağı tehditten, irticanın baş kaldırması, ayaklanması ile ortaya çıkacak tehlikeden daha büyük olamaz. Bu tehlikenin bertaraf edilmesi sağlam bir bünyeye Atatürkçü bir yapıya ordunun Türk ulusunun kavuşması her türlü tehdidi ve engeli karşılamasına yetecektir. Yeter ki biz evvela Atatürk’ün dediği gibi içeride sağlam duralım. Atatürk’ün birçok sözü zaten bize bugün de bugün yapacaklarımız, bugün atacağımız her adımda her işte yine rehber olmaya devam etmektedir; bunu asla unutmayalım. İstanbul bölgesi ki bu bölge tabi yakın mücavir bölgedeki hassas bölgeler olarak Sakarya ve Kocaeli bölgesi çok önemlidir ve burada adeta kurtarılmış bölgeler vardır. Nasıl doğuda iç tehdidin çok büyük bölücü tehdidin çok büyük olduğu dönemlerde kurtarılmış bölgeler varsa ortaçağ karanlığı içinde bir yaşam tekkeler, zaviyeler, gece toplantıları, gündüz toplantıları kıraat etmeler devam etmektedir. Ve bunlar çığ gibi büyümektedir…” şeklinde beyanlarda bulunduğu ve özellikle Balyoz Harekat planında sıkça belirtilen konularda astlarını gerekli tedbir ve tertipleri almaya yönlendirdiği görülmüştür.

Balyoz Harekat Planı içerisinde; “TSK kategorilendirilmiş personelden tamamen arındırılarak, boşalacak kritik kadrolara silah arkadaşlarımızın terfi ve atamaları yapılacak…” şeklinde ibareler yer almakta buna paralel olarak; sanık Çetin DOĞAN’ın konuşmasının devamında; Biz okullarımızda askeri okullarımızda da mesela zaman zaman ne oluyor, ordudan atılmalar oluyor. Zaman zaman ordudan atılıyor çünkü irtica bulaşmış oluyor. Nasıl oluyor ki modern çağdaş bir kurum, kurum içerisinde bulunana insanlar bunların fetvalarına kanarak, bunların efsanelerine kanarak aydınlık çağdaş yoldan çıkıyorlar; ama bir gerçek bu. Şu halde evvela silahlı kuvvetler içindeki bünyesel sağlamlığını korumak durumundadır. Buna bulaşmış, irticaya bulaşmış insanların uslanması ve fikir değiştirmesi olanağının olmadığı birçok örnekleriyle sabittir ve o yüzden de bunların defterleri mutlaka evvela ilk adım olarak dürülmeli ordu bünyesi sağlam bir hale getirilmelidir. Bunun ötesinde böyle bir olay olduğu zaman çünkü içimizden çıkacak çatlaklıkların tereddütlerin maliyeti çok çok daha büyük olacaktır. Kendi içimizde kendimizle savaşmak zorunda kalacağız. Bunun önlenilmesi için evvela ordu bünyesinin sağlamlaştırılması lazım.” Şeklinde beyanlarının yer aldığı tespit edilmiştir.

Balyoz Harekat Planı içerisinde; “BALYOZ Güvenlik Harekat Planı’nın, “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo” isimli jenerik bir plan şeklinde oynanacağı plan seminerine kadar, irticai, yıkıcı ve bölücü gruplara ait mevcut tüm listeler ile teşkil edilecek olan özel görev timlerinin listeleri güncellenecek ve devamlı olarak güncel tutulacak…” şeklinde ibarelerin yer aldığı ve buna paralel olarak, sanık Çetin DOĞAN’ın konuşmasının devamında; “…Ve bu yüzden de biz istihbaratımızı kendi bölgemizde garnizon komutanları, tali bölge komutanları, EMASYA komutanları kendi bölgelerindeki iç gelişmeyle ilgili bilgileri, belgeleri toparlamaya devam edecektir. Bunda elimizde devlet buradaki yerel yönetimleri tanıma için yerel yönetimleri ve daha yakından bunları anlamak ve bir sorumluluğun üstlenilmesi durumunda halkın yaşamını, bütün sorumluluklarını, günlük yaşamını yürütme erkini de silahlı kuvvetler üstleneceği için şu anda doğal afetler koordinasyon merkezleri ve yaptığımız tatbikatların büyük yararı olacağına inanıyorum ve karşımızdaki çalışan insanları daha iyi yakından tanıyacağız ve herhangi bir durumda da bunlarla işbirliği, kimlerle yapabiliriz kimleri tasfiye etmemiz gerektiğini anlayacağız. İçeride yapacağımız güvenlik harekâtı klasik klasik bir EMASYA harekâtı olmayacağını bütün arkadaşlarım burada yaptıkları takdimlerle ortaya koydular.” Şeklinde beyanlarda bulunduğu tespit edilmiştir. Bahse konu konuşma içerisinde sanık Çetin DOĞAN’ın astlarından Balyoz Harekat Planı kapsamında istihbarat toplamalarını, kimlerle işbirliği yapılıp kimlerin tasfiye edileceğini belirlemelerini istediği, ayrıca yapacakları GÜVENLİK HAREKATININ EMASYA harekatı olmayacağını belirttiği ve Balyoz Güvenlik Harekatını ifade edecek şekilde GÜVENLİK HAREKATI ibaresini kullandığı tespit edilmiştir.

Balyoz Harekat Planı içerisinde; “Bölücü Terör Örgütü ve El Kaide’nin büyük şehirlerde özellikle İstanbul’da eş zamanlı büyük eylemleri ve anılan eylemler sonrasında icra edilecek, STK ve üniversiteler ile koordine ederek yönlendireceğimiz çok geniş katılımlı toplumsal gösteriler ve eylemler neticesinde oluşan kaos ve karmaşa nedeniyle öncelikle olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilan edilecek…” şeklinde ibareler yer almakta üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları hususlarına buna paralel olarak; sanık Çetin DOĞAN’ın konuşmasının devamında; “Klasik EMASYA anlayışından mutlaka çıkılacak ama bunun anlamı halka gereksiz yere kuvvet kullanma, o halkın yaşantısını daha da bozma gibi olmayacak halkı kendi etrafımızda toparlayarak, daha evvel söylediğim gibi sivil toplum kuruluşlarını üniversiteleri Türk silahlı kuvvetleriyle bütünleştirerek bunun üstesinden gelmek zorundayız.” şeklinde beyanlarda bulunduğu görülmüştür.

Sanık Çetin DOĞAN’ın konuşmasının devamında; O yüzden bu bölgenin bu kadar büyümüş bir metropolün teker teker ev ev aranması mümkün değildir. Eskiden yaptığımız uygulamalarda da elle tutulur gerçek anlamda bir sonuç da alınmamıştır. Mao’nun dediği gibi halk denizdir, biz balığız demiştir. Komünist rejimini yerleştirmek için. Biz ama laik demokratik cumhuriyetin sahipleri ve bekçileri aynı düşünceyi halkın deniz olduğunu laik demokratik cumhuriyetin bekçilerinin de balık olduğunu ve bu deniz içerisinde bu su içerisinde yaşama koşulunun halkımızın desteğine mutlaka sahip olmamız gerektiğini de asla unutamayacağız. Ve şu anda halkımızın desteği çok yüksektir ve bu dereceyi asla düşürmeyecek ve bu bu desteği yıpratacak adımlar atılmasına, içimizden başka türlü sesler çıkmasına mani olacağız. Bu onun için de bölgedeki sıkıyönetim planlamalarını yeni baştan daha belki radikal tertip ve tedbirlerle ama yeterli gücü bölgede bulundurarak, bundan amaç şu; bütün güçleri kullanmak değil varlığıyla caydırıcılık esastır.” şeklinde beyanlarının olduğu görülmektedir.

Sanık Çetin DOĞAN’ın konuşmasının devamında; Arkadaşlarım bu şeyimiz,plan çalışmamız bir yapılan bir beyin fırtınası gibi çeşitli düşüncelerin buruya masaya oturtulması suretiyle cereyan etti.Ben şahsen .. (Anlaşılmadı).. olarak bütün arkadaşlarımızın hazırlığından hazırlıklarından. Karargahımın, Kolordu Komutanlarımın,Tümen ve Tugay Komutanlıklarının ve diğer arkadaşlarımızın burada yaptığı sözler ve yaptığı çalışmalar konuya çok iyi konsantre olduklarını, ön çalışma yaptıklarını göstermiştir, ben gerçekten de bundan çok memnun oldum ve hepinize teşekkür ediyorum.Yapacağımız çalışmalarda bundan sonraki çalışmalarda iç güvenlik boyutuyla ilgili konularda daha detaylı daha iyi çalışmak zorunda olduğumuzu bir daha vurguluyorum.” Şeklinde beyanlarının olduğu, iç güvenlik ile ilgili konularda daha detaylı çalışmak gerektiğini de vurguladığı görülmüştür.

05-07 Mart 2003 tarihlerinde 1nci ordu komutanlığında gerçekleşen plan seminerine ait ses kayıtları, Balyoz Harekat Planı ve bu plana bağlı olarak hazırlandığı anlaşılan diğer belgeler ve yapılan çalışmalar ile birlikte değerlendirildiğinde;

Seminerde söz alan konuşmacıların büyük bir kısmının iç tehdit ile ilgili olarak konuştukları, Balyoz Harekat Planında ve bu plan kapsamda hazırlandığı tespit edilen Sakal, Çarşaf, Oraj ve Suga Eylem Planlarında yer alan hususların, seminer katılımcıları tarafından kimi zaman eylem planlarında yer aldığı aynı şekilde aynı kelimeler ile kimi zamansa yine bu hususlarla aynı anlama gelecek şekilde sadece kelimelerin benzer anlamlıları ile değiştirerek kullandıkları, yine Balyoz Harekat Planı kapsamında hazırlandıkları anlaşılan birçok fişleme niteliğindeki listenin, ses kayıtları ve sunumlarda kullanılan slaytlar ile eşleştirildiğinde bu listelerin seminerde sunum yapanlarca kullanıldığı ve sunumlar içerisinde birçok kez gerçek unvan ve kişi isimlerinin telaffuz edildiği, seminer içerisinde yer alan karşılıklı konuşmalarda sanık Çetin DOĞAN’ın sürekli olarak astlarını özellikle bilgi toplama faaliyetleri konusunda çalışmaya devam etmeleri yönünde uyardığı, yoğun olarak geçmiş dönemlerde yaşanan askeri darbelerden örnekler verildiği ve onlarda yaşanan sıkıntıların yapılacak müdahalede tekrar yaşanmaması için ne tür önlemler alınacağının konuşulduğu, seminerin birçok yerinde kamu görevlilerinin değiştirileceğinden bahsedildiği tespit edilmiştir. Bu bağlamda sanık tarafından kaleme alınan Balyoz Harekat Planında yapılacağı önceden haser verilen ve bu bilgiye uygun olarak 05-07 Mart 2003 tarihlerinde sanığın koordinatörlüğünde gerçekleşen seminerde genel itibariyle milli mutabakat hükümeti ve buna dayalı olarak yapılması düşünülen askeri bir müdahalenin ele alındığı, askeri müdahale için gereken kuvvet durumunun ne olduğu, kimlerin kuvvet ihtiyacının olup kimlerin kuvvet tasarrufunda bulunabileceğinin görüşüldüğü, dolayısıyla Balyoz Harekat Planında öngörülen çalışmaların ne kadarının yapıldığı, mevcut durumun ve eksikliklerin ne olduğunu görmek için fikir alışverişinde bulunulduğu ve bu haliyle Balyoz Harekat Planının ayrıntılarının üstü kapalı bir şekilde seminerde masaya yatırıldığı anlaşılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti yürütme organını askeri bir müdahale ile devirip kendi belirlediği kadroları işbaşına getirerek, devlet yönetimini bu kadrolar aracılığı ile kontrolü altına almayı amaçlayan sanık Çetin DOĞAN liderliğindeki yapılanmanın, bu hedefine ulaşmak için hazırladığı planlarını uygulatmak üzere Milli Mutabakat hükümeti isimli yapay bir yürütme organı oluşturmayı planladığı, adı geçen hükümetin görevinin Çetin DOĞAN liderliğindeki oluşum tarafından belirlenen programı uygulamaktan ibaret olduğu, belirlenen planların yerine getirilip bürokratik kadroların cunta yapılanmasının istediği şekilde yeniden düzenlenmesinin ardından milli mutabakat hükümetinin misyonunu(!) tamamlamış olacağı, bu kapsamda hazırlanan milli mutabakat hükümeti programında yer alan hususların Balyoz Harekat Planına bağlı kalınarak hazırlandığı, Programın “Ekonomik Politikalar” başlığı altında yer alan hususlarının “GK” isimli bir bilgisayar kullanıcısı tarafından hazırlandıktan sonra 1nci ordu komutanlığına ulaştırıldığı ve “Suha TANYERİ” isimli kullanıcı tarafından birtakım değişiklikler yapıldıktan sonra programa eklendiği, program incelendiğinde özellikle devletin ekonomik unsurlarının cunta yapılanması tarafından kontrol altına alınmak istendiği, SUGA Harekat planının amaçları arasında da Milli mutabakatın sağlanması hususunun yer aldığı ve Tümamiral Feyyaz ÖĞÜTÇÜ’nün başkanı olduğu çalışma grubunun, bu amaca yönelik eylem planları hazırladığının belirtildiği, 05-07 Mart 2003 tarihinde 1nci Ordu Komutanlığında gerçekleşen plan seminerinde Milli Mutabakat Hükümeti ve buna bağlı olarak alınması gereken askeri tedbirlerin incelendiğinin bizzat sanık Çetin DOĞAN tarafından dile getirildiği ve yine konuşmasında “… Evvela ulusal birliğimizin evvela inandırıcı bir milli mutabakat, buraya öyle yazmışım. Milli Mutabakat Hükümeti kurulması sureti…” şeklindeki beyanlarından şahsın konuşmasında önceden tutmuş olduğu notlardan yararlandığı, seminerde sanığın bu konuda dile getirdiği hususların planlı ve programlı çalışmanın birer parçası olduğu görülmektedir.

Dosyada mevcut 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine ilişkin orijinal belgeler arasında yer alan Bayrak Harekat direktifi ve MGK’nın bildirileri ile sanığın mimarı olduğu Balyoz Harekat Planı birlikte incelendiğinde;



Bayrak Harekat Direktifinde Durum başlığı altında; Ülkenin içinde bulunduğu son derece önemli ekonomik siyasi ve sosyal sorunların yanında, her geçen gün hızını biraz daha arttıran anarşi, terör ve bölücülüğün devletin bekasını tehdit eder boyutlar kazandığı” belirtilmekte, MGK 1 Nolu bildirisinde; “Büyük Atatürk’ün emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içinde olduğu” belirtilmektedir. Bu ibarelere paralel olarak; Balyoz Harekat Planında Durum başlığı altında 28 Şubat sürecinde elde edilen kazanımlardan istifade edilememesi ve 2002 seçimlerinde AKP’nin tek parti olarak iktidara gelmesiyle beraber, ülkede hızlı bir zemin kayması yaşandığı, ülkesi ve milletiyle bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin laiklik karşıtı ve irticai unsurların etkisine girmeye başladığı, son zamanlarda varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içinde olduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini değiştirme gayretlerinin gizlenemeyecek kadar aşikâr ve had safhaya ulaştığı” ile ilgili ibareler yer almaktadır. Balyoz Harekat Planı’nın “Durum” başlığı altında yer alan ve ülkenin karşı karşıya olduğu belirtilen sözde tehlikenin, Bayrak Harekat Direktifinde ve Milli Güvenlik Konseyi’nin 1 no lu bildirisinde belirtilen hususların benzeri veya birebir aynısı olduğu görülmüştür.

Bayrak Harekat direktifinde Durum başlığı altında; Ülkenin mevcut sorunlarından başka yakın çevresinde her an silahlı bir çatışmaya dönüşebilecek ciddi gelişmeler ceryan etmesine rağmen bugüne kadar başta parlamento olmak üzere tüm siyasi partiler ve bazı anayasal kuruluşların verimli ve uyumlu çalışma düzenine ısrarla girmeyerek ülkenin acil sorunlarına köklü önlemler alamadığı, yasaların uygulanmasında komünizm, faşizm ve şeriat düzeni gibi ideolojik tercihlere ağırlık vererek ülkeyi uçurumun kenarına getirdikleri” şeklinde ibareler yer almaktadır. MGK 1 Nolu bildirisinde Devletin, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirildiği, anayasal kuruluşların tezat veya suskunluğa bürünmüş olduğu, siyasi partilerin kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamadıkları ve lüzumlu tedbirleri almadıkları, böylece yıkıcı ve bölücü mihrakların faaliyetlerini alabildiğine arttırdıkları ve vatandaşların can ve mal güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğü,” şeklinde ibareler yer almaktadır. Bu ibarelere paralel olarak; Balyoz Harekat Planında Durum başlığı altında; Devletin, başlıca organlarıyla işleyemez duruma getirildiği, anayasal kuruluşların tezat veya suskunluğa bürünmüş olduğu, muhalefet partilerinin kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamadıkları ve lüzumlu tedbirleri almadıkları, böylece irticai, yıkıcı ve bölücü mihrakların faaliyetlerini alabildiğine arttırdıkları ve vatandaşların can ve mal güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğü,” şeklinde ibareler yer almakta ve bu ibarelerin MGK’nın 1 nolu bildirisinde yer alan ibarelerden sadece iki kelimesinin farklı olduğu görülmektedir.

MGK 1 nolu bildirisinde; Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirlerin üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdun en masum köşelerindeki yurttaşların dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirildiği, kısaca devletin güçsüz bırakıldığı ve acze düşürüldüğü,” şeklinde ibareler yer almaktadır. Bu ibarelere paralel olarak; Balyoz harekat planında; Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirlerin üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, Milli İstihbarat Teşkilatı, Polis ve iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımızın dahi saldırı ve baskı altında tutularak yozlaşma, bölünme ve iç harbin eşiğine getirildiği, kısaca devletin güçsüz bırakıldığı ve acze düşürüldüğü,” şeklinde ibareler yer almakta ve ibarelerin MGK’nin 1 nolu bildirisinde yer alan hususlardan sadece iki kelime farklılık gösterdiği görülmektedir. Örnek olması adına verilen bu benzerliklerde olduğu gibi Bayrak Harekat direktifi ve MGK’nın bildirileri ile Balyoz Harekat Planı arasında ciddi manada benzer yönlerin olduğu görülmüştür.

Seminer ses kayıtları incelendiğinde başta sanık Çetin DOĞAN olmak üzere birçok seminer katılımcısının yaşanan askeri darbelerden örnekler vererek konuları müzakere ettikleri tespit edilmiştir.

Dosyada mevcut 517 ile numaralandırılan doküman incelendiğinde belge içerisinde 1’den 10 a kadar numaralandırılmış şekilde;

1.Yeni kadro uygulamaları, 2.Bayrak harekat direktifi, 3.Üst makamlara arzedilen yazılar ve ilgili makamlara verilen düzeltici emirler, 4.1nci Ordu ve İst. sıkıyönetim Devamlı Talimatı, 5.Sıkıyönetim bilgi dosyası, 6.Sıkıyönetim karargah brifingi, 7.Sıkıyönetim bildirileri, 8. uygulamalarındaki aksaklıklar ve alınacak önlemler, 9.Aşırı solcu ve komünist terörist örgütler arasındaki birlik çalışmaları, 10.Komutanlık bildiri ve prensip kararları” ibarelerinin yer aldığı görülmüştür.

Bahse konu dokümanda yer alan on maddelik notun dosya kapsamında incelenen dokümanlar içerisinde yer alan ve 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin uygulamalarının yer aldığı dokümanların ana başlıkları olduğu anlaşılmıştır. Balyoz Harekat Planı ve Bayrak harekat direktifinin askeri yazım teknikleri açısından da benzer oldukları, Bayrak Harekat direktifi ile uygulanan sıkıyönetim politikalarının ciddi manada benzerliklerle Balyoz Harekat Planında da yer aldığı tespit edilmiştir.

Yapılan açık kaynak çalışmalarında 12 Mart 1971 tarihinde gerçekleşen Askeri Darbe sonrası 26 Nisan 1971 tarihinde Nihat Erim hükümeti tarafından, o yıllardaki kargaşa ortamını oluşturduğu belirtilenler için “tepelerine Balyoz gibi inilecek” buyurmasıyla Balyoz Harekatı isimli harekatın başlatıldığı, harekat süresince özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, 11 ilde sıkıyönetim ilan edildiği, geniş çaplı tutuklamaların olduğu, Balyoz Harekatının, Nihat ERİM’in istifa ettiği 17 Nisan 1972 tarihine kadar devam ettiği belirtilmektedir. 1971 askeri darbesinde görev aldığı kendi ifadesinden anlaşılan sanık Çetin DOĞAN’ın, Balyoz Harekat planının ismi konusunda 1971’deki durumdan etkilenmiş olabileceği muhtemeldir.

Balyoz harekat planında yer alan hususlar, 12 Eylül 1980 askeri darbesine ait Bayrak Harekat Direktifi ve darbe sonrası yasama ve yürütme görevlerini devralan Milli güvenlik Konseyinin 1 Nolu bildirisinde yer alan hususlar ile karşılaştırıldığında bir çok noktanın birebir aynı olduğu veya büyük oranda benzerlik taşıdığı görülmektedir.

Yine seminer ses kayıtlarının yapılan incelemesinde de 1980 ve 1971 askeri darbelerinde örneklere rastlanılmaktadır. Ayrıca incelenen dokümanlar arasında 1980 askeri müdahalesi ile ilgili bilgilerden çıkarıldığı anlaşılan notların da bulunduğu ortadadır. Bu bağlamda benzerlikler ve aynı ibareler, seminerde dile getirilen hususlar, bir darbeye ait belgelerden çıkarılmış notların bir arada yer alması, harekat planının hazırlanması sürecindeki kaynakları ortaya koymakta ve yöntem olarak 1971 ve 1980 askeri darbelerinde, isim olarak da 1971 darbesinden ilham alındığını göstermektedir.

İddia olunan Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında yapılan operasyonlar neticesinde elde edilen dijital verileri incelemek üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından görevlendirilen bilirkişiler ve değerlendirme görevlilerince hazırlanan 25.11.2008 tarihli raporda yer alan hususlara bakıldığında;

2007/1536 sayılı soruşturma kapsamında hakkında işlem yapılan Mustafa Ali BALBAY isimli şahsa ait, CASPER marka dizüstü bilgisayar içerisinden çıkan WESTERN DIGITAL marka, seri numarası WMAM9EF31256 olan bilgisayar hard disk üzerinde yapılan incelemede “GEKU.TXT” isimli bir Metin dosyası tespit edilmiştir. “GEKU.TXT” isimli metin belgesi incelendiğinde dosya içerisinde;

“31 Mart Pazartesi Mehmet Beyle görüşme

- Elinize sağlık... Adresini buldu. Arkası gelebilir... Çetin'in ameliyat olmasının nedeni hazırlık. O güne hazırlanır... Röportajda sürekli ben emekli olacağım demesinin nedeni, bazı dedikodular çıktığı için kimseyi ürkütmemek. Ama fazla emekli olacağım, dedi.” şeklinde ibarelerin yer aldığı,

Aynı dijital üzerinde yapılan incelemede “14NIMGK.TXT” isimli bir Metin dosyası tespit edilmiştir. “14NIMGK.TXT” isimli metin belgesi incelendiğinde dosya içerisinde;



Çetin Paşa Aktüeldeki yazıyı okuduktan sonra demiş ki

- Ameliyattan önce tabancam yan tarafımdaydı. Şimdi çapraz tutuştayım

O hazır. Onunla ilgili gidişte bir sorun yok. Ameliyattan hemen önce İzmirde ordu komutanlarıyla konuşmak, toplanmak üzere hazırlık yaptı. Orada yapacağı konuşmayı hazırladı. Bunu bilgi olsun diye, Genkura da gönderdi. Yaşar Paşa bir üste iletmedi. Konuşması ağırdı. Türkiye böyle gitmez, hükümet bu işi götüremiyor. türündeydi..kesin konuşmayı yapacaktı Aytaç Paşa yap demiş..” şeklinde ibarelerin yer aldığı,

Mustafa BALBAY’dan elde edilen veriler ile ilgili olarak hazırlanan raporda yer alan bu hususlar doğrultusunda , Aktüel isimli derginin 2003 yılı Nisan ayında yayınlanan sayısında yer alan Tunçay OPÇİN’in kaleme aldığı yazıda kullanılan bilgilerin 1384 ile numaralandırılan sanık Çetin DOĞAN imzalı belge ile ilgili olduğu anlaşılmıştır.

Sanık Çetin DOĞAN tarafından kaleme alınarak avukatı aracılığı dağıtılan ve birçok açık kaynakta yer alan 05 Nisan 2010 tarihli mektup içeriğinde;

Mayıs 2003'ün son haftasında dönemin Genkur. Bşk., Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı ile birlikte Harp Akademilerinde oynanan bir harp oyununa iştirak etmişti. Tatbikat sonucunda bir konuşma yaptıktan sonra benimle yalnız konuşmak istediği nedeniyle, birlikte tahsis edilen özel bir odaya çekildik. Bana sorduğu ilk soruyu çok iyi anımsıyorum. Sorusu, "Birinci Ordu içinde bazı emekli orgenerallerin ve bazı sivillerin de bulunduğu bir grup tarafından ihtilal hazırlıkları yapıldığı yolunda bilgiler geldiği ve bunun doğru olup olmadığı" şeklindeydi Sorusunun benim için çok aykırı olması nedeniyle, biraz nezaket sınırlarını da aşarak, kendisine çok net bir cevap verdim. Verdiğim cevabın sadece ilk cümlesini vermekle yetineceğim: "Ben daima meşru sınırlar içerisinde bulundum ve bulunmaya da devam edeceğim." Bu sözlerin ardından kendisine bazı önerilerde bulundum. Söylediğim sözler, elbette bir devlet sırrı değil. Ancak, bu aşamada, bunların konumuzla bir ilgisi bulunmadığı için daha fazla detaya girmek istemiyorum. Anladığım kadarı ile benim Birinci Ordu Komutanlığı'ndan ayrılmamdan sonra, Karargah içerisinde aşama aşama detaylı araştırmalar yapılarak, Kozmik Büro'ya ve Muhabere Bilgi Sistemler Başkanlığı'nın (MEBS) sistemlerine girilmiş, öncelikle 05-07 Mart tarihlerinde icra edilen Ordu Plan Semineri kayıtları ve dokümanları, plan seminerinde jenerik bir senaryoya göre irdelediğimiz Egemen Planı dışarıya çıkartılarak, bir darbe izi taraması yapılmıştır. Döneme ilişkin Kozmik büro giriş ve çıkışlarına ilişkin kayıtların her nasılsa zayi edilmiş olması nedeniyle, bunu gerçekleştiren ekibin başını tahmin etmekle beraber, henüz bu konuda kesin bir kanaat oluşturmak mümkün değil. Bütün bunları yazış nedenim, kozmik büroya esas girişin emir-komuta zinciri içerisinde yapıldığının, dışarıya çıkartılan doküman ve ses kayıtlarında bir darbe izinin bulunmamasının ardından dokümanların tekrar kozmik büroya sokulmadığının, imha edildiği söylenen belgelerin muhtemelen "iyi niyetle yukarılara" taşındığı varsayımının gerçekçi bir yaklaşım olduğunun ortaya konması içindir.” şeklinde ibarelerin yer aldığı görülmektedir.



iddia olunan Ergenekon terör örgütü soruşturmaları kapsamında elde edilen delillerde ve yapılan açık kaynak çalışmalarında yer alan hususlara göre; Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst kademelerinde yer alan bazı şahısların, Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarının ve bazı gazetecilerin AKP hükümetinin seçimle iş başına gelmesinden çok kısa bir süre sonra henüz 2003 yılının ilk aylarından başlamak üzere olası bir askeri müdahale ile ilgili birtakım bilgilerinin olduğu, Çetin DOĞAN’ın da bu müdahalede önemli bir yerinin olduğu, hatta aralarında sanığın da bulunduğu üç generalin emekli olması durumunda bu işin bitmiş olacağı, sanığın 31 Mart 2003 tarihinde geçirdiği by-pass ameliyatından önce hükümetin bu işi götüremediğine dair bir yazı yazdığı ve genelkurmay başkanına gönderdiği. ancak yazının çok ağır ifadeler içermesi sebebiyle Genelkurmay başkanına ulaştırılmadığı, kendisi gibi önemli olduğu belirtilen 3ncü Ordu komutanı T.A. ile birlikte 2003 yılında emekli edildikleri, darbenin gerçekleşmemesinde dönemin kara kuvvetleri komutanı Aytaç YALMAN’ın rolü olduğu, hatta bu durum ile ilgili olarak Çetin DOĞAN’ın kendisine ağır ithamlarda bulunduğu, yine Balyoz Harekat Planı ile ilgili olarak yapılan soruşturma sürecinde bir gazetede yer almasının ardından elde edilen mektup içeriğinde de Balyoz Harekat Planını doğrular mahiyette bilgilerin yer aldığı, Çetin DOĞAN’ın kaleme aldığı 05 Nisan 2010 tarihli mektubunda, 1nci Ordu Komutanı olduğu dönemde Genelkurmay başkanının kendisine benzer nitelikte bir soru sorduğuna ilişkin bilgilerin yer aldığı görülmüştür.

Sanık 26.02.2010 tarihli savcılık ifadesinde özetle; Balyoz Harekat Planı isimli bir plan hakkında bilgi sahibi olmadığını, böyle bir planı duymadığını, kendisine gösterilen 11 sayfadan ibaret Balyoz Güvenlik Harekat planı adı altındaki belgeyi yüzeysel olarak inceleme imkanı bulduğunu, bu belgenin askeri yazışma tekniklerine uygun olmadığını, Ordu Komutanlığı kapsamında bir plan semineri hazırlandığında kendisinin hazırlamadığını, eğer hazırlanacaksa yasal planların astlar tarafından hazırlandığını, 5-7 Mart 2003 tarihlerine 1 nci Ordu Komutanlığında gerçekleşen plan seminerinde konuşulan olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoyu kendisinin hazırlamadığını, ancak ana fikrini kendisinin verdiğini, KKK.nın emrine muhalif olarak senaryonun işlenmesi sorulduğunda kendisinin bu güne kadar üstlerinden aldığı hiçbir emri ikiletmediğini, emir gelmeden önce kendi fikrini üstlerine uygun bir dille izah ettiğini, ancak onlar bu konuda ne tür bir talimat verirlerse o yönde hareket ettiğini, kaldi ki böyle bir emir gelmişse muhakkak astları tarafından kenidisine sunulması ve kendisinin paraf etmesi gerektiğini, yine bu tip semirenlere KKK’ lığı gözlemci gönderdiğini, bu kişilerin verilen emre aykırı muhalif herhangi bir şey gördüklerinde amirlerine bilgi verdiğini, bu konuda da kendisine ulaşmış o tarihte herhangi bir soruşturma olmadığını, eğer öyle bir şey olmuş olsaydı kenidisinin bu konuda Askeri Kanunlara göre ceza soruşturması, idari soruşturma geçirmesi gerektiği, Askeri Savcılığın Bilirkişi raporunda “plan seminerinde hazırlanmış bir harekat planının tamamının veya bir kısmının incelendiği” belirtildiği hususu ile ilgili olarak kesinlikle öyle birşey olmadığını, perde arkasında ikinci bir plan olmadığını, herşeyin normal yasal prosedür içerisinde cereyan ettiğini, kendisinin söylendiği şekilde bir plan hazırlayacak olsaydı, bunu bu kadar kalabalık bir ortamda yapmayacağını, akıllı olan hiç kimsenin de bu şekilde hareket etmeyeceğini, Yunanistan'a karşı yapılacak Meriç Planı ile ilgili konuşmaların geçtiğini, gizlilik içeren kozmik bilgilerin konuşulduğu görüşmelerin olduğunu, bu kadar kişinin olduğu yerde konuşulan şeylerin ancak yasal mahrem konular olduğunu, bu planın mevcut olmayan bir plan olduğunu, bunun bilgisayar teknolojisiyle yapılmış bir çalışma olduğunu düşündüğünü, Balyoz Eylem Planının uydurulmuş bir plan olduğunu, böyle bir planın olmadığını, kendilerinin 05-07 mart 2003 tarihinde yapmış oldukları plan seminerinde geçen ifadeler alınarak buraya koyulduğunu, henüz yeni iktidara gelmiş bir hükümet için alelacele kararlar vermenin akla mantığa uygun olmadığını, Balyoz Harekat Planında yer alan M.İ.T ile ilgili konuya paralel olacak şekilde seminer katılımcılarından Behzat Balta’nın; “…bu boyuttaki irticai ve bölücü örgütlerin biz geçmişte bi 12 eylül harekatında listelerini elimizde hazır bulduk.bunların liderlerinin o listeleri de hazır bulmamızın altında yatan neden istibarat kuruluşlarının ki bunların başında gelen milli istibarat teşkilatının başında askerin bulunmasından kaynaklanıyodu. İçinden bulunduğumuz ortamda bu listeleri sağlıklı bulup bulamama konusunda ben şahsen endişe taşıyorum. Bu bakımdan kara kuvvetleri komutanıda milli güvenlik kurulu üyesi genel kurmay başkanına bu kanularda her türlü teklifi yapabilecek makam Ankara’daki toplantıda bu atmosferde MIT’in başındaki yetkilininde asker kökenli olmasının hatta kara kuvvetlerinde bir sınıf halinde teşkilatlanan ancak şuanda pek fonksiyonel olmadığı konusunda hem fikir olduğumuz istihbarat sınıfınında geçmişte olduğu gibi MIT içerisinde belli bir yüzde içerisinde belli bir süre daha yer almasının uygun alacağını değerlendiriyorum. Arz ederim.” Şeklindeki ifadeleri ile ilgili olarak, bu tespitin o kişinin subjektif değerlendirmeleri olduğunu ve kendisinin bu değerlendirmeye katılmadığını, 28 Şubat 1999'da TSK'de bir batı çalışma grubu kurulduğunu, başbakanlıkta da buna paralel bir çalışma grubu kurulduğunu, bunun amacının, TSK'nın kendi bölgelerinde, kendi komutanlarınn şahit oldukları, hem irticai faaliyetleri hem de TSK'ya yönelik bilgileri bir üst komutanlığa bildirildiğini, oradan Genelkurmay Başkanlığına ve oradan da Milli Güvenlik Kuruluna bildirildiğini kendisinin bu konularda yazılmış resmi yazılarının olduğunu, bunun bir fişleme olmadığını, bu suçun tespitine yönelik istihbari ön bilgi toplama olduğunu, kendisinin planlarda yazılı olandan değil, kendi söylediklerinden sorumlu olduğunu, yine bu senaryonun gerçekleşmesi halinde en son yapılması gereken şey olarak söylediğini, yine darbe veya cunta değil, milli mütabakat hükümetinde sorunun çözülmesi istendiğini, senaryoda dahi her şeyin demokrasi içerisinde çözüldüğünü, plan semineri ses kayıtlarında, “Siz bu yapı içerisinde teşkilatlanma içerisinde sıkıyönetim ilan edildi ama biliyorsunuz buranın çok özel belli bölgeleri var. Belli yerlerdeki efendim belediye büyükşehir belediye başkanlığı dâhil, büyükşehir belediye başkanlığının ötesinde küçük hani normal bağlı belediye başkanlıkları örgütleri var. Bunların bir bölümü irticacı, gerici ve değerlendirmeler içerisinde de ne yapıldı tümen komutanınız bunlarında problem yaratacağını söyledi. Doğrudan doğruya bu belediyeye yönetimlerine el koyma gibi görevlendirmeleriniz yok mu? Mesela diyelim ki Pendik Belediye Başkanı, Yakacık Belediye Başkanı, Ümraniye Belediye Başkanı yahut şuradaki buradaki belirli mahallerde yönetimi bütünüyle buradaki halkın ihtiyaçları ve bilmem bir de askeri yönetimin doğrudan doğruya olması gereken Şişli Belediye Başkanı demiyorum belli yerlerdeki bütün faaliyetleri hizmetleri kontrol etme fiilen orda görevlendirme gibi bir düşünceniz yok bu şeye göre. Eskileri kontrollü olarak güdeceksiniz. ” şeklindeki beyanları ile ilgili olarak bunların yine senaryo kapsamında söylenmediğini, örneklerin gelişigüzel verildiğini, gerek şahıs yada kurumlarla ilgili olmadığını,

Balyoz Harekat Planı içerisinde yer alan, “…Buna rağmen, şimdiye kadar içimizde barınmayanlar meclise taşınmıştır. Bu meydan okuma karşısında kategorili personel pervasızca biraz daha cesaretlenmiş ve kadrolaşma faaliyetlerine hız vermişlerdir. Bu nedenle anılan personelin, sadece Silahlı Kuvvetler içerisinden değil, bütün kamu kurum ve kuruluşlarından derhal uzaklaştırılmaları bir zorunluluk haline gelmiştir. “ şeklindeki ibarelere paralel olarak plan seminerinde; şu halde evvela silahlı kuvvetler içindeki bünyesel sağlamlığını korumak durumundadır. Buna bulaşmış, irticaya bulaşmış insanların uslanması ve fikir değiştirmesi olanağının olmadığı birçok örnekleriyle sabittir ve o yüzden de bunların defterleri mutlaka evvela ilk adım olarak dürülmeli ordu bünyesi sağlam bir hale getirilmelidir. Bunun ötesinde böyle bir olay olduğu zaman çünkü içimizden çıkacak çatlaklıkların tereddütlerin maliyeti çok çok daha büyük olacaktır. Kendi içimizde kendimizle savaşmak zorunda kalacağız. Bunun önlenilmesi için evvela ordu bünyesinin sağlamlaştırılması lazım.” Şeklindeki beyanları ile ilgili olarak karaktersiz aşırı siyasi eğilimli kişileri kastetdiği, ancak bunun içerisinde mütedeyyin kişilerin olmadığını, kendilerinin düzenlediği plan seminerinin bir dış tehdit esnasında geri bölgede meydana gelecek gaileleri önlemek amacına yönelik olduğunu, nitekim konuşmalarının, seminerde yapılan takdimler bunu ispatladığını, hükümete el koyma, hükümet kurma gibi konuşmaların geçmediğini beyan ettiği görülmüştür.


Sanık yargılama aşamasındaki Savunmasında özetle:

“ Bu davanın Türk adalet tarihinde önemli bir yer tutacağına kuşku yoktur. Er veya geç bu salonda sanık olanların, sanık sıralarında oturanların boyunlarındaki sanık yaftalarının birçoğunda olduğunu bildiğim üstün hizmet üstün cesaret ve feragat madalyalarından çok daha fazla övünç kaynağı olacağından kuşku duymuyorum

Sayın Savcılar gerçekleri olabildiğince çarpıtarak, saklayarak, görmezlikten gelerek; imzasız ve sahteliği sırıtan, dijital ortamda hazırlanan verileri gerçek sayarak bir iddianame hazırladılar.

Dönemin Bursa Jandarma Komutanı Tuğgeneral Levent Ersöz’dür. Kendileri ordu plan seminerine 2003’te katılmamıştır. Görev sürem içerisinde kendisiyle uzaktan veya yakından hiçbir temas veya telefonla dahi olsa görüşmem olmamıştır.

Sayın savcıların savlarını bir çetenin oluşturduğu dijital verinin gerçek olduğu farizasına dayandırdıkları anlaşılmaktadır.

Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryonun Ek-A olarak yer aldığı 1. Ordu Komutanlığı’nın 12 Aralık 2002 tarih ve sayılı emrin üzerinde de yazıldığı gibi ordu, kolordu tugay ve plan çalışması uygulama esaslarını içermektedir. Gerek bu emir ve gerekse yine Ordu Komutanlığının 31 Ocak 2003 tarihinde yayınladığı ikinci bir emirde de yine bu plan semineri 2003 konulu emir buda incelenecek olursa, uydurma Balyoz Harekât Planına veya içeriğindeki tek bir ibareye dahi atıfta bulunmadığı görülecektir.

Türkiye genelindeki gelişmelere değişimin altını çizmek isterim. Çünkü olasılığı en tehlikeli senaryoda Irak'ta Güneydoğu'da PKK’nın KADEK’in Hizbullah örgütünün çeşitli örgütlerin daha sonra bunu okuyacağım aynı şekilde sizlere bu olasılığı en yüksek tehlikeli senaryonun ne olduğu bellidir ve bizim ordu bölgemizde askeri gelişmelerin olasılığı yüksek tehlikeli senaryoda açıkça ifade edilmiştir ve bu nedenle kolordu komutanları ordu komutanları ordu komutanı olarak karar vereceklerinden dolayı ordu komutanı bir teklif götürürken Kara Kuvvetlerine bu kararını bütün Türkiye çapında olan gelişmeleri dikkate alarak dikkate alarak yapar. Bu nedenle bu ifadeyi burada açıklama lüzumu duydum.

Seminere ilişkin ordu komutanlığından yayınlanan hiçbir emirde sahte balyoz planına ilişkin herhangi bir istem ve ibare yer almamaktadır.

Sayın savcıların açtıkları davanın ana kanıtını 11 numaralı CD oluşturmaktadır. 11 nolu CD’nin oluşturulma tarihi gerek İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 17 Şubat 2010 tarihli inceleme raporunda gerekse TÜBİTAK’ın 16.06.2010 tarihli ikinci bilirkişi raporunda 5 Mart 2005 olduğu belirtilmektedir 51. klasör 4. sayfada Pdf dizin olarak da 418 de yer almıştır aynı zamanda bu 62. klasörde yer almaktadır. Bu noktada 5 Mart 2003 tarihinin ne anlama geldiğini belirtelim. Bu tarihle zaman çelişkisi olan belgenin bir belgenin 11 nolu CD’nin içerisinde yer alması sadece belgenin değil belgenin yer aldığı 11 nolu CD’nin de sahte olduğunun kesin kanıtı olacaktır.

Dijital veriler tek başına yasal delil olarak dünyanın hiçbir yerinde hiçbir hukuk devletin de kabul edilmemektedir. Davaya esas alınan dijital belgelerin tamamı sahtedir.

Sayın Savcıların iddianamesi 11 Nolu CD’de bulunan belgelerdeki suç unsurlarına dayandığını biliyoruz. Elimizdeki belgelerin ortaya koyduğu zaman çelişkileri bu CD’nin en erken Ağustos 2009 tarihinde oluşturulduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır.11 nolu CD’nin üst verisinde gözüktüğü gibi 5 Mart 2003’te oluşturulmuş olmasına imkan yok. Balyoz CD’sini çok daha ileri bir tarihte oluşturanlar biraz evvel belirttiğim gibi sistem saatini değiştirerek bunu gerçekleştirmişlerdir

Jandarma’nın öne çıkarıldığı sahte planlardan kısaca bahsetmek uygun olacaktır. Sahte olduğu kadar çok iğrenç olan bu planlar hemen hemen birbirinin kopyası niteliğinde olup adları Çarşaf ve Sakal eylem planı harekat emirleridir. Her iki plan imzasız ve dijital belge niteliğinde olup, imza bloğunda sadece isim açılmış, isim sahiplerinin makamları da belirtilmemiştir. Çarşaf eylem planında Jandarma Yüzbaşı Hüseyin Topuz, sakal planında ise Jandarma Binbaşı Hüseyin Özçoban’ın adları bulunmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde böyle bir uygulama yoktur,darbe planlarının söz ve provasının yapılacağı seminer 2003’ün Mart ayı 5 ve 7 Mart tarihlerinde icra edilecek ancak tedhiş harekatının eylemlerinin 28 Şubat 2003’te başlayacak. Bu tuhaflığı ancak üretici çete mensuplarının biri tarafından sehven yazıldık şeklinde mazereti olabilir. Askeri yazım usul kaidelerine uymayan adeta dava dosyasında yer alan tespit tutanaklarına üslup yönünden benzeşen bu planların en erken 2009 tarihinde çete tarafından imal edildiğinin kesin kanıtı bulunmaktadır.

Çizilen tablonun seminerin hazırlandığı seminer için olasılığı en yüksek tehlikeli senaryonun hazırlandığı 2 Aralık 2002 tarihiyle gerçek durumla hiçbir ilintisi olmadığı da açıkça görülmektedir. Ne Irak’a bir müdahale söz konusudur ne de içeride bir kargaşa vardır ne de AB ile yani Avrupa Birliği ile hasmane bir tutum içerisine girilmiştir. Aksine yeni hükümetin iş başına geçmesiyle bu konuda hız ve mesafe kazanacağımız umutları herkeste olumlu bazı görüşler ve düşünceler yayılmıştır.

20 Aralık 2002 tarihinde 1. Ordu Karargâhında düzenlenen aylık karargâh koordinasyon toplantısında yaptığım konuşma nasıl çarpıtılmış ise, seminer esnasında yapılan takdimler ile katılımcıların irticalen yaptığı konuşmalarda aynı surette çarpıtılarak parça parça iddianamenin içerisine serpiştirilmiştir.

İç tehdit ile ilgili olarak Milli Mutabakat Hükümeti o mevcut durum itibariyle değil bunu kaleme alan arkadaşımızın şeyi amaç dışı yazdığı bir konu buraya anlatılması da gerekmiyor ama seminerde geçtiği için senaryoda, senaryoda yani olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoda o durum şartları içerisinde çünkü hükümet tarafından mevcut hükümet tarafından ismi zikredilmeden sıkıyönetim ilan edildi, ancak meclis toplanamıyor ve bir dağınıklık var senaryoda aynı bu geçiyor. Bu yüzden de seminerdeki tartışmalar esnasında bu durumda çözüm yolu ülke büyük ağır tehlikeler altında Milli bir Mutabakat Hükümeti kurulması gerekir konusunda bir fikir oluşuyor. Hatta ben diyorum ki bakın bu jenerik senaryo yarın ben gideceğim, işte Kara Kuvvetleri Komutanlığına gidip söyleyeceğim bu işin hatta amiyane bir tabir de kullanıyorum orda b den başlayan onun için böyle, böyle bir şey yapın edin diye söyleyeceğim. Bu tabi o şartlar içinde söylenmiş o günkü yani o günkü demiyorum. Şartları hiç dikkate almadan doğrudan doğruya senaryoda ön görülen bir durumu ortaya koymuştur.

Sıkıyönetimi ilgili kendi meslek hayatımdan itibaren çeşitli dönemler yaşadım. 12 Mart Muhtırasında 1980’de daha sonra devam eden birçok faaliyetler oldu. Ve burada gördüğüm konu şu; bir kolorduya sıkıyönetim karargâhı kuruluyor, sıkıyönetim karargâhı ayrı oluyor. Evvela Başbakanlığa direk bağlıydı sıkıyönetim komutanlıkları yani Genelkurmay devrede yoktu sonra kanun değişti. Genelkurmayla beraber yani o kanalla bağlantıları oldu. Fakat şu ki o karargâh kolordu karargâhında ilave personel olmadığı için kendisinin görevi harekât eğitim şube müdürü istihbarat şube müdürü, bir tek istihbarat şube müdürüyle olmuyor. Personelden birçok muhabereden birçok kimsenin olması gereken bir konu böyle bir durumda çift görevli olarak bunu yürütenler bunu yarım yamalak yürütüyorlar. Aksaklıklar yapıyorlar. Bu olmasın, böyle bir sıkıyönetim kurulacaksa bu anayasal bir rejimdir. Anayasamızda bunun gerekli şartlar altında ilan edilmesi öngörülmüştür, nitekim öngördüğümüz senaryoda da hükümet sıkıyönetimi ilan etmiştir. Zaten seferberlik savaş halinde de sıkıyönetim bu ilan edilmemiş olsa bile seferberlik savaş hali komutanlara sıkıyönetim yetkilerini vermektedir. Bu nedenle burada bunların ayrı karargâhlar tarafından yürütülmesi gerektiğini aynı görevi hem birliğin normal konvansiyonel bir harekât için yapacağı faaliyetleri yürütecek karargâh personeli ile bu sıkıyönetime ilişkin faaliyetleri yürütmesinin çok zor olacağını belirtmek için söylemişizdir.



Konuşmamın 1. bölümünde iddianameyi çeşitli yönlerden irdeledim. Ortaya atılan savları kategorilere ayırarak ayrı ayrı ele aldım. Bu incelemede dikkat çeken hususlar olarak sayın savcıların iddialarını dört kategoriye ayırdıkları görülmüştür. 1. kategoride olanlar sahte bir dijital veriye dahi dayanmadan adeta keyfi nitelikleri, nitelikteki iddialarından oluştuğunu ve hiçbir kanıtının bulunmadığını belirttim. Bunları bunları ortaya koyarken bütün her iddiayı tamamen teker teker incelemedim. Fakat bir tanesi önemli onun kayda geçmesi için burada özellikle belirtmek istiyorum. İddianamenin 40. 440. sayfasında bir örgüt ve bir örgütün liderliğinden terör örgütü bir örgütten bahsedilmektedir. Daha evvel de dediğim gibi MİT'in, Emniyet Müdürlüğünün, Genelkurmayın çeşitli yazıları bu konularda herhangi bir belgenin olmadığını belirtmektedir. Ve bunun da hiçbir dayanağı hiçbir şeyi belirtmemiştir. Yani bir örgüt suçlamasını haklı salacak eğer bu seminer bir örgütün toplantısıysa sadece 48 kişi ve bunlarında yani bunlardan da yani bunlardan çok daha önem taşıyan kişiler soruşturmaya bile alınmıyor. Takdimleri yapılanlar da alınmıyor. Bunu kerhen ortaya koydukları bir örgüt suçlamasıyla bizi baş başa bırakmak istedikleri ama hiçbir yasal dayanağının bulunmadığını bu vesileyle belirtmek istiyorum. 2. kategoride ise dijital verilerin yasal delil sayılmaması gerektiği halde içerliliklerine girilerek hem şekil hem de zaman yönünden çelişkileri ortaya koyarak sanıklara suç istinadında bulunan temelini oluşturan 11 nolu CD’nin oluşturulma tarihinin iddianamede belirtildiği gibi belirtildiği gibi 5 Mart 2003 değil en erken Kasım 2009 olabileceğini kanıtladım. 3. kategoride gerçek belgelerin çarpıtarak iddianameye nasıl dayanak yapılmak istendiğini belgelerin asıllarını gözler önüne sererek ortaya koydum. İşte Süha Tanyeri’nin not defteri işte benim karargâh koordinasyonda yaptığım konuşmalar işte yayınladığımız emirler, bu belgelerde çarpıtıldı ve bu belgelerin asıllarını burada sizlere arz etmeye çalıştım. 4. Kategoride seminerin ses kayıtlarının çözümlerinden sayın savcıların elbette çalışkan emniyet görevlileri çiziştirdikleri tespit tutanaklarından cımbızla cümle ve ibareler çıkardıklarının somut örnekleriyle ortaya koydum. Ve bunlar içerisinde darbe balyoz darbesine ilişkin herhangi bir söz herhangi bir ibarenin geçmediğini belirttim. Daha sonrada 2. bölümde seminerin gerçek yüzünü mevcut belge ve bilgiler ve de seminerin ceyran tarzı ve bir kısım konuşmaları açıklayarak seminerin bir darbe planı değil laik demokratik Cumhuriyeti ulusal çıkarları korumak için yapılan çalışmalardan ibaret olduğunu ortaya koydum. Konuşmamın 3. bölümünde şimdiye kadar yayınlanmış bilirkişi raporlarıyla polis tespit tutanaklarına ilişkin tespitlerimi ortaya koydum. Son noktada dikkatinizden kaçmaması gereken husus hiçbir bilirkişi raporunda suç unsuru taşıyan 11, 16, 17 numaralı CD’lerin Türk Silahlı Kuvvetlerine ait bilgisayarlarda oluşturulduğuna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bizim tutuklanmamıza neden olarak gösterilen 1. askeri bilirkişi raporu ile 1. TÜBİTAK raporudur. Arz ettiğim gibi bunların içinde de hiçbir zaman bu dijital verilerin belgelerin Türk Silahlı Kuvvetleri bilgisayarlarında üretildiğine ilişkin herhangi bir şey yok. Kaldı ki bu belgelerin içindeki içine bile girmemiz gerekmeyen bu belgenin içeriğine girerek bunların zaman mekan çelişkileriyle bunu ortaya koyduk ve bu belgelerin ve bu belgelere dayalı da oluşturulan CD’lerin hiçbir zaman 5 Mart 2003 olmayacağını ortaya koyduk. Bu arada Gölcük’ten çıkan hazinenin de kalp paralarla dolu olduğunu. Muhtemelen az zamanda işi bitirme heyecanından olacak önceki dijital belgelerde görülen hatalardan daha fazla sahteliklerin belgeleyen kanıtlar olduğunu ortaya koydum. Biraz evvelde bu kanıtlardan bir tanesini dört ayrı dokümanın birleştirilmesi şeklinde hazırlandığını belirttim

Bu dava bir örgüt tarafından 2007 senesinden itibaren kurgulanmaya başlamıştır dedim. Evet, bunun somut kanıtları vardır. Bunların siyaset, medya, emniyet ve Beşiktaş Adliyesine uzanan bir zincirin halkaları olduğunu söyledim. Bunlar hakkında suç duyurusunda bulunduk. Henüz hiçbir adım atılmadı. Ama er veya geç bir gün bu adım atılacaktır. Balyoz Davası aslında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni örselemek, teslim almak için düzenlenmiş bir davadır. Taraf Gazetesi’nin Türkiye’nin gündemine bomba gibi başlayan 20 Ocak 2010 tarihinde iğrenç kampanyasıyla başlanmıştır.Bu davanın arkasında siyasi gücün varlığı başta başbakanın, bakanların ve vekillerin çeşitli vesilelerle yaptıkları beyanlarla ortaya çıkmıştır.Balyozla ilgili iğrenç iddialar ortaya atıldığında birkaç televizyon kuruluşunun yöneticisi tarafından yapılan davet üzerine, açık oturum ve söyleşilere katıldım. Bunun nedeni ortalığı saran bilgi kirliliğini bir ölçüde de olsa gidermek, komutanlığım döneminde icra edilen seminerin gerçek amaç ve sonuçları hakkında kamuoyunu aydınlatmaktı. Sayın Başbakanın hiç hoşuna gitmemiş olacak ki bu açıklamalarım buna gösterdiği tepki şu şekilde ortaya çıkmıştır. Bir emekli orgeneral televizyon televizyon dolaşarak açıklamalarda bulunuyor sanmayınız ki biz olanlardan haberdar değildik, onlar maalesef işlerine baktılar biz de işlerimize baktık, aynen bu şekilde ifade etmiştir. Devletin istihbarat örgütü, emniyet teşkilatı, Balyoz Darbe Planına ilişkin ellerinde herhangi bir bilgi, belge olmadığını açıkladıklarına göre Sayın Başbakanın haber kaynağı kim. Sorularak öğrenilmesini talep ediyorum. Elinde hiçbir kanıt olmadan bunu söylemişse savcıları belli adımları atması için onlara cesaret vermek için mi söylemiştir.

İrtica ayaklanması var mıydı? İrtica ayaklanması hayali bir şey olabilir böyle bir şey ama olmaz değil olmamış mıdır Türkiye tarihinde? Türkiye tarihinde potansiyel bir tehdit varsa hepsi potansiyeldir. Yunanistan’ın uzakta olsa bir ihtimal yok mudur? 12 mil hakkımdır diyor, 12 mile çıkarması, içeride irticai unsurlar var, gösteriler yapıyor. Eskiden bir sürü isyanlar yapılmış irticaya dayalı isyanlar bu Türkiye tarihi darbeler tarihi değil yalnız Türkiye tarihi aynı zamanda isyanlar tarihidir, Cumhuriyet tarihi aynı zamanda isyanlar tarihidir. Cumhuriyetten önceki tarihte isyanlar tarihidir. Bunlar ama biz diyoruz ki bunlar olmadan böyle bir şey olursa nasıl önlerim bunun tertibini yapıyoruz mesele bundan ibaret. Buradaki önemli olan nokta böyle bir olay meydana geldiği zaman süratle bunun söndürülmesine yönelik, bunun bertaraf edilmesine yönelik yapılacak işlemlerdir. Mesele bundan ibaret yoksa yaşayan ne bir isyan vardır ne herhangi bir şey vardır.

Sanık Süha Tanyeri'ye , K.K.K.'nın OEYTS'nun oynanmaması emrine rağmen sanık Çetin Doğan'ın OEYTS'nun oynanmasına karar vermesi ile ilgili sorulan;”Bağlı olduğunuz Üst Komutan 1. Ordu Komutanıdır. Onun emrini yani yasalara uygun olmak kaydı ile sorgulayamazsınız yasaya aykırı emir olmadıktan sonra. Siz Kara Kuvvetleri Komutanının emrini biliyorsunuz sıralı amirlerde. Ondan bir altta bulunan Ordu Komutanının bu emre muhalif bir emir vermesi durumunda sizin konumunuz ne olmalıdır? Bunu uygulamanız mı gerekir? Siz buna direnebilir misiniz? Nedir konumunuz? Askerlik mevzuatında ya da askerlik ilişkilerinde bu durum nedir?” sorusu sırasında söz alan sanık Çetin Doğan,

“ Ben Kara Kuvvetleri Komutanını farzı mahal her şey dediği gibi olursa olsun bu bir darbe planlamanın işareti midir? Bu askeri bir suçtur, en fazla bir kabahattir yahut.” şeklinde açıklamada bulunmuştur.” şeklinde beyanda bulunmuştur.

Sanık Çetin DOĞAN her ne kadar savunmalarında atılı suçlamaları reddetmekte ise de;

Dosyadaki delillerin bütün halinde değerlendirilmesi sonucunda sanığın Türkiye Cumhuriyeti Yürütme Organını Cebren Iskat veya Vazife Görmekten Men Etmek için oluşturulan yapılanmanın lideri olduğu, bu amaçla Balyoz Harekat Planı isimli bir darbe planı hazırladığı, bu planda planın icrası hariç diğer tüm plan, planlama ve koordinasyon çalışmalarının derhal yürürlüğe girmesi emrini verdiği, sanığın bu emrine istinaden çalışmaların derhal başladığı, görevlendirmede yetkili personele bu görevi teklif ettiği ve bu şahısların da bu görevi kabul ettikleri, görevlendirmede yetkili şahısların yine sanık tarafından verilen emirler doğrultusunda plandaki görevlileri belirledikleri, yine sanığın emirleri doğrultusunda TSK’dan ilişiği kesileceklerin belirlendiği, hassas tesislerin ve buralarda görevlendirilecek personelin belirlendiği, sanığın Balyoz harekat Planında yer alan emirlerine istinaden sanığın liderliğinde oluşan yapılanmanın kolları olarak faaliyet yürüten, Donanma komutanlığı unsurlarının Suga Harekat Planını, Harp Akademileri Komutanlığı ve diğer havacı unsurların ORAJ Harekat Planını, Jandarma unsurlarının tedhiş planlarını hazırladıkları ve ayrıca personel görevlendirmesi yaparak planı destekledikleri, sanığın balyoz harekat planında verdiği emirler doğrultusunda plan için gereken tüm istihbari çalışmaların 05-07 Mart 2003 tarihinde gerçekleşen plan seminerine kadar hazırlandığı, yine sanığın Balyoz Harekat planında verdiği emir çerçevesinde Balyoz Harekat planının olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo ismi ile masaya yatırıldığı, tüm çalışmaların ve eylem planlarının isim zikretmeksizin neticeleri ile bu seminerde ele alındıkları ve müzakere edildikleri, seminer öncesinde sanığın da katılımı ast birliklerde gerçekleşen plan çalışmalarında da konunun daha dar boyutlarda değerlendirmesinin yapıldığı anlaşılmış olup,

Dosyada bulunan tüm delillerin değerlendirilmesi ve yapılan yargılama sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Cebren İskat veya Vazife Görmekten Cebren Men Etmeye Teşebbüs amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri hiyerarşik yapısı dışında sanık Çetin Doğan liderliğinde kurulmuş yapılanma içerisinde yer aldığı ve üzerine atılı suçu işlediği kanaatine varılmıştır.



Yüklə 4,82 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin