3- İzmar
İzmar, bir konuyu zamir getirme yoluyla beyan etmektir. Bu tür durumlarda bazen zamirin mercii cümle içinde bellidir ve çok rahat bir şekilde teşhis edilmektedir. Fakat birçok yerde zamirin merciinin ancak karineler vasıtasıyla teşhis edilme imkânı vardır. Kurân-ı Kerim’de de bu tür karinelerin kullanımı oldukça fazladır. Örnek olarak Nisa suresi 11. ayet-i kerimesini gösterebiliriz. Ayette geçen “ma terak/مَا تَرَكَ”,
“li ebeveyhi/لِأَبَوَيْهِ”, “mimma terak/ مِمَّا تَرَكَ”, “lehu/لَهُ”, “verisehu/وَرِثَهُ”, “ebevahu/أَبَوَاهُ” ve “feli-ummihi/فَلِأُمِّهِ” kelimelerindeki zamirlerin mercii (cümle akışı veya hal ve makama dair) karinelerle malum olmaktadır. Zira bu zamirlerin mercii olan müteveffadan yani ölen kişiden ayette hiç söz edilmemiştir. Aynı şekilde Kıyamet suresinin 16-19. ayetlerinde geçen zamirlerin mercii karinelerin yardımıyla anlaşılmaktadır.336 Bu esasa dayanarak şunu söyleyebiliriz: İzmar da birtakım yerlerde maksadının anlaşılması için belirleyici karinelere ihtiyacı olan hususlardandır ve ayetlerin manasını anlamada bu tür karineleri dikkate almak zaruridir.
4- Mecaz
Mecaz iki çeşittir: “Lügavi mecaz” ve “Akli mecaz”. Lügavi mecaz, bir lafzı kullanımı için vaz’olmamış bir anlamda kullanmaktır. Fakat o anlamın kelimenin gerçek manasıyla özel bir irtibatı vardır. Eğer bu irtibat benzerlikse bu tür kullanıma “istiare” denilir. Eğer irtibat benzerlik dışında bir şeyse (bütünden bir parça olma veya lazım-melzum ilişkisi gibi) bu tür kullanımdaki mecaza ise mecaz-ı mürsel denir.337
Akli mecaz, fiili gerçek fail veya naib-i fail (özne veya sözde özne) olmayan fakat fail veya naib-i faile bağlı olan ve onunla bir şekilde ilişkisi bulunan bir şeye isnat etmekten ibarettir. Mesela “Bahar otları yeşertti” cümlesinde “yeşertme” fiili yeşerme zamanı olan “bahar” dönemine isnat edilmiştir. Burada bir mecaz vardır; bahar bir zaman dilimi olarak otların yeşerme sebebi değil, yeşermenin zaman zarfıdır.338 Mecazın bu iki türünde de kelam ve konuşmacının maksadını anlamak için karine lazımdır. Lügavi mecazda muhatabın zihnini gerçek manadan gerçek olmayan manaya çevirmek için karine gerekmektedir. Akli mecazda da kelamda zikredilmiş failin konuşmacının nazarında gerçek fail olmadığını aşikâr kılmak; dinleyici veya okuyucunun zihnini de mezkûr faili gerçek fail bilmekten alıkoymak için karine lazımdır. Bu iki tür mecaz, Kurân-ı Kerim’de oldukça fazla kullanılmış olduğundan ayetleri anlamada sarife karinelere dikkat etmenin önemli rolü ortaya çıkmaktadır. Mecaz kullanımlarında da eğer bir sözcüğün birden fazla mecazî anlamı varsa tayin edici yani muayyine karineye ihtiyaç duyarız. Fakat genellikle bir karine her iki rolü de üstlenmektedir. Yani sarife olan karine aynı zamanda mevzubahis olan mecazın kastedilen manasını da tayin etmektedir.
Kurân ayetlerinde mecazın çeşitli türlerinin ne şekilde kullanıldığının daha net anlaşılabilmesi için bu hususta birkaç örnek sunacağız:
“Onlar, hidayete karşılık dalaleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kar etmedi ve kendileri de doğru yola eremediler”339
ayetinde “kâr etmedi” fiilinin ticarete isnat edilmesi akli mecazdır. Zira gerçek fail ticaret değil, münafıklardır.
“أُولَٰئِكَ عَلَىٰ هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ / Onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler.”340 ayetinde “ala/عَلَىٰ” kelimesi “üstte olma” manasını vermektedir ve onların hidayet üzerindeki sebat ve istikrarlarını ifade etmek için kullanılmış istiare türünden lügavi mecazdır. Çünkü bu iki mana arasında benzerlik ilgisi vardır.
“…parmaklarını kulaklarına tıkarlar…/يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ”341 ayetinde parmaklar anlamına gelen “أَصَابِ” kelimesi “parmak uçları” anlamında mecaz-ı mürsel olarak kullanılmıştır. Zira bu iki mana arasındaki irtibat “cüz ve kül” irtibatıdır.342
Dostları ilə paylaş: |