Muayyine ve Sarife Karinelerinin Kullanım Yerleri
1- Müşterek Kelimeler
Müşterek kelimeler müşterek-i lâfzî ve müşterek-i manevi olmak üzere iki kısma ayrılır. Müşterek-i lâfzî, birkaç hakiki manası olan kelimeye denir.322 Örneğin “din” sözcüğü hem ceza (karşılık), hem de ayin ve itaat manalarına gelmektedir ve zaten Kurân-ı Kerim’de bu manalarda kullanılmıştır.323 Müşterek-i manevi ise tüm fert ve mısdakları arasında ortak olan bir mana için vazedilmiş ve hepsine uyan bir kelimedir. Mesela “insan” kelimesi tüm beşer fertleri arasında müşterek olan bir hakikattir ve onların her birine ıtlak edilir. Kurân-ı Kerim’de de bu türden kelimeler bolca kullanılmış ve “halife”324 sözcüğü de bunlardan biridir.
Müşterek-i lâfzîde söz konusu kelimeden kelamın sahibinin maksadı olan bir veya birkaç manayı teşhis edip belirlemek için belirleyici (muayyine) karineler kullanılır. Müşterek-i manevide ise söz konusu kelimeden kelamın sahibinin maksadı olan bir veya birkaç ferdi belirlemek için karinelerden faydalanılır. Doğal olarak ayetlerde kullanılmış olan müşterek kelimelerden Allah’ın maksadını anlamak için belirleyici karineden gaflet etmek müfessiri Kurân tefsirinde yanılgı ve kararsızlığa düşürür veya Allah’ın maksadını doğru şekilde anlamaktan alıkoyar.
Müşterek-i lâfzî ve manevide belirleyici karinelerin rolüne ilişkin iki noktayı zikretmekte yarar vardır: Birincisi, belirleyici karinenin olmayışı veya dikkatten kaçması durumunda müşterek-i lâfzî mücmel olur ve ondaki maksat anlaşılmaz. Fakat müşterek-i manevide karinenin olmamasından konuşmacının muradının müşterek mefhum olup söz konusu kelimenin tüm fertleri kapsadığı anlaşılır ve buna ıstılahta mutlak denir. İkincisi de; bu karineler yalnızca kelimelerden bir türe özgü bir şey olmayıp fiil, harf ve hatta kelimelerin yapısındaki manalar için de geçerlidir. Binaenaleyh kelimelerin yapısını anlamak için de belirleyici karinelere ihtiyaç duyulmaktadır. Örneğin sülasi mezid fiillerine ait babların mefhumundaki maksadı anlamak için belirleyici karineyi dikkate almak gerekir. Zira bu babların heyeti muhtelif ve çok yönlü manalar taşımaktadır. Aynı şekilde fiilin malul olması sonucu faille mefulun, malum fiille meçhulün, müzekker fiille müennes fiilin aynı şekilde geldiği durumlarda bunların teşhisi belirleyici karinenin yardımıyla gerçekleşmektedir. Kurân-ı Kerim’de “muhtal/ مُخْتَالٍ”,325 “murtab/ مُرْتَاب”,326
“la yudarr/لَا يُضَارَّ”327 ve “yed’uneni/ يَدْعُونَنِ”328 kelimeleri bu kabildendir.
2- İcaz
İcaz (kısa söz söylemek ve konuyu alışılagelmişten daha az ibarelerle beyan etmek),329 hiç şüphesiz belagatli sözün özellik ve güzelliklerinden biridir ve bazı yerlerde gerek duyulduğunda konuşmacı veya yazar söylemek istediğini az kelime ve kısa ibareler kullanarak beyan eder.
İcaz, karinelerin dikkate alınmasıyla maksadın net bir şekilde anlaşıldığı bir ibarede birtakım kelime ve cümlelerin konunun beyanına zarar vermeden kaldırılmasıdır.330 İcazda iki tür karineye (muayyine ve sarife) ihtiyacımız olduğunu da zikretmekte yarar var. Çünkü bir taraftan metnin zahirine göre yapılacak tefsirin yanlışlığını ve onun bir bölümünün silindiğini gösterecek bir ipucu gerekirken diğer taraftan da silinmiş ibareyi muayyen ve müşahhas edecek bir karine olmalıdır. Belagati mucize haddinde olan Kurân-ı Kerim’de ise bu özellik en güzel şekilde görülmektedir. Bu esasa göre Kurân-ı Kerim’in birçok yerinde var olan bu tür ibarelerdeki kelime ve cümlelerden bir kısmı silinmiş ve onların mefhumunu anlatması için mevcut ibareler ve onlarla ilgili karinelerle yetinilmiştir. Bu tür yerlerde cümledeki karinelere dikkat etmeksizin ayetlerdeki konuyu anlamak mümkün olmaz. Çünkü silinmiş olan hususları belli edip, müşahhas kılan şey karinelerdir.
Örnek olarak şu ayetleri gösterebiliriz:
...حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ و
“Size anneleriniz, kızlarınız ve kız kardeşleriniz… haram kılındı.”331
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ
“Size murdar, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına boğazlanan, vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı…”332
Burada haram, helal, vb. şer’i hükümlerin doğrudan doğruya hariçteki varlıklar üzerine taalluk etmesi aklen imkânsız olduğundan bir şeyin zikredilmeyip, silinmiş olduğunu anlıyoruz. Birinci ayette “haram” hükmü ve “anneleriniz…” mevzusunu dikkate aldığımızda zikredilmemiş olan kelimenin “nikâh” sözcüğü olduğunu anlıyoruz. İkinci ayette ise zikredilmemiş olan kelime “yemek, içmektir”333. Aynı şekilde şu ayette de zikredilmemiş olan bir kelime vardır:
“Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. Çünkü onların arkasında her gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı.”334
Ayetin akışına dikkat ettiğimiz zaman kralın her gemiyi değil de sağlam olan her gemiyi gasbettiğini anlıyoruz. Dolayısıyla burada “sağlam” kelimesi zikredilmemiştir.335
Dostları ilə paylaş: |