Eserin özgün adı: روش تفسیر قران Reveş-i Tefsir-i Kur’an Yayın Yönetmeni



Yüklə 3,24 Mb.
səhifə21/41
tarix30.11.2017
ölçüsü3,24 Mb.
#33403
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   41

Tefsir Rivayetlerinin Tasnifi

Tefsir rivayetleri, Masumlardan (a.s) gelen diğer rivayetler gibi muhtelif şartlarda beyan edilmiştir. Ehl-i Beyt (a.s), bazen bir sorunun cevabında hadis buyurmuş, bazen bir konuya delil getirme ve istidlal makamında Kurân’dan bir ayet zikretmiş, kimi zaman Kurân’daki müşkül sözcüklerden birinin manasının beyanında bir söz söylemiş veya Kurân’ın batıni manasına ilişkin açıklamada bulunmuşlardır. Bu yüzden ayetin tefsir ve anlaşılmasında hataya düşmemek için tefsir rivayetlerinin muhtelif bölümlerini dikkatlice tanımak gerekir. Bu konu şu açıdan da ehemmiyete haizdir; rivayet kitaplarının, özellikle de rivayete dayalı tefsirlerin sahipleri, sözü geçen rivayetleri hiçbir şekilde birbirinden ayırmamış ve bazen rivayetin muhtevası hakkında hiçbir söz söylememişlerdir.

Birinci bölümde (Tefsir Kaideleri) rivayetlerin bazı kısımlarından ve Kurân tefsirindeki rolünden, rivayetlerin nüzul şa’nı ve nüzul sebebi gibi açıklayıcı özelliklerinden söz etmiştik. Bu bölümde de başka bir bakış açısıyla rivayetlerden söz edeceğiz.

Rivayetlerin Mana ve Sözcüklerin Mısdaklarının Açıklayıcısı Olması

Önceki bölümde de ifade edildiği gibi her kelamın, ezcümle Kurân’ın anlaşılması ve tefsirinde atılacak ilk adım, Kurâni sözcüklerin vahyin indiği zamandaki manalarına ulaşmaktır. Bu hususta Kurân’ın indiği zamanda veya o zamana yakın bir dönemde sadır olan rivayetlere ait sözcüklerin manasını anlamada kilit rolü vardır. Rivayetlerin bir bölümü (aşağıdaki rivayetler gibi) bu rolü ifa edici özelliğe sahiptir.

a) Abdulazim Hasani’nin İmam Cevad’dan (a.s) naklettiği rivayette Hazret, Maide suresinin üçüncü ayet-i kerimesinde kullanılmış olan
“ مُنْخَنِقَةُ , “ مَوْقُوذَةُ , “ مُتَرَدِّيَةُ  ve “ نطِيحَةُ  sözcüklerini şu şekilde açıklamıştır: “Munhanika” boğularak ölmüş hayvandır. “Mevkuze”, hastalık sonucu ölmüş hayvandır. “Mutereddiye” yüksek bir yerden aşağı düşmüş veya dağdan aşağı yuvarlanmış veya kuyuya düşerek ölmüş hayvandır. “Netihe” ise başka bir hayvan tarafından boynuzlanarak öldürülmüş olan hayvandır.875

b) “Suht/haram” sözcüğünün mısdakları hakkında müteaddit rivayetler nakledilmiştir. Ezcümle İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir: Emir’ul Müminin (a.s) buyurdu: “Murdar olmuş bir hayvan ve köpeğe karşılık alınan para, zina eden kadına verilen para, yargıcın aldığı rüşvet ve kahinin aldığı ücret “suht” kelimesinin mısdaklarındandır.”876

c) وَمَا يَتَضَرَّعُونَ/Ve Ona yalvarmıyorlar”877 ayetinde geçen “tazarru” kelimesi hakkında İmam Sadık’tan (a.s) gelen bir rivayete göre maksat “elleri (göğe) kaldırıp yalvarmaktır.”878 O Hazretten gelen bir diğer rivayete göre aynı ayette geçen “istikanet”ten maksat dua etmek, “tazarru”dan maksat ise namazda elleri (göğe) kaldırmaktır.879

d) Bir rivayette İmam Cafer-i Sadık (a.s), Kurân’da geçen “küfr” sözcüğünün kullanım alanlarını detaylı şekilde şöyle açıklamıştır:

1- İnkâr manasına gelen küfr. Bu iki kısımdır:

a) Rububiyeti inkâr etmek. Bakara suresinin altıncı ayetinde sözü edilen küfr bu kabildendir.

İnkâr edenleri korkutsan da, korkutmasan da, onlar için birdir; inanmazlar.”880

b) Bilinen bir gerçeği inkâr etmek.

Önceden bilip tanıdıkları şey gelince, onu inkâr ettiler.”881 ayetindeki inkâr bu kabildendir.

2- Nimete nankörlük manasına gelen küfr.

Bu, Rabbimin bir lütfudur; şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak istiyor.”882 ayeti ve

Artık beni anın ki (ben de) sizi anayım. Bana şükredin ve nankörlük etmeyin.”883 ayetinde geçen “küfr” sözcüğü bu anlamda kullanılmıştır.

3- Allah’ın emrine amel etmemek manasına gelen küfr.

“…Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?...”884 ayetinde “küfr” kelimesi bu manada kullanılmıştır.

4- Uzak durmak ve nefret etmek anlamına gelen küfr.

Sizi tanımıyoruz. Bir tek Allah’a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda kalıcı bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.”885 ayeti ve

“…kıyamet günü birbirinizi reddedecek ve birbirinize lanet okuya­caksınız.”886 ayetinde geçen “küfr” sözcüğü bu manada kullanılmıştır.

Ayetlerin Mefhumunu Açıklayıcı Rivayetler

Bu tür rivayetlerde, ayetin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak ayetlerin tefsiri ve bazen de daha fazla açıklamalar gündeme gelmektedir. Bu rivayetlerden üç örneğe dikkat edin:

a) Abdullah b. Sinan, İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir:

Hazret, “Onlar, ayakta iken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzere yere düştüklerinde…”887 ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: Bu (Allah’ın isminin kesilen develer üzerine anılması) develerin kesim için saf halinde dizildiği ve ön ayaklarının dizlere kadar bağlandığı zamandır. “Yanları üzerine düştükleri” ifadesinden maksat onların yere yığıldıkları zamandır.”888

b) İmam Sadık (a.s), لَا أُقْسِمُ بِهَٰذَا الْبَلَد وَأَنْتَ حِلٌّ بِهَٰذَا الْبَلَدِ889 ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: “Kureyşliler Mekke’yi tazim ediyorlardı ve Peygamberin saygınlığını ise çiğniyorlardı. Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu: İçinde senin saygınlığının çiğnendiği bu şehre yemin etmiyorum. Allah’ın maksadı şudur: Senin bu şehirde hürmetin yok; zira seni yalanlayıp, sana sövmüşlerdir. Hâlbuki onlar, kendi babalarının katiline bile haremde serzenişte bulunmazlardı. Haremin ağacının kabuğunu boyunlarına geçirdiklerinde onun vesilesiyle güvende olurlardı. Fakat Peygambere karşı hiç kimseye reva görmedikleri hakaretleri reva gördüler. Bu yüzden Yüce Allah onları bu şekilde kınadı.”890

c) Rivayet edilir ki Amr b. Ubeyd, İmam Muhammed Bakır’ı (a.s) birtakım sorularla sınamak için o Hazretin huzuruna vardı. Hazrete şöyle dedi:



- Size feda olayım! “İnkâr edenler göklerle yer bitişik halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı görüp düşünmediler mi?” ayetinin manası nedir? Bu bitişme ve kopma nedir? İmam Bakır (a.s) buyurdu:

- Gökyüzü kapalı idi, yağmur yağdırmazdı ve yeryüzü kapalı idi, ot yeşertmezdi. Amr b. Ubeyd Başka bir soru sordu ve dedi:

- Size feda olayım! Yüce Allah’ın “Gazabım kime inerse, şüphe yok ki, o mahvolur.”891 sözünde Allah’ın gazabı nedir? İmam Bakır (a.s) buyurdu:

- Allah’ın gazabı, O’nun azabıdır. Ey Amr! Herhangi bir şeyin, Allah’ı değiştireceğini zanneden kimse, gerçekte kâfir olmuştur.”892

Batın ve Tevili Beyan Edici Rivayetler

Bu rivayetlerde ayetler için birtakım mana ve mısdaklardan söz edilmiştir ve bu manaların ayetten istifade edilmesi veya ayetin bu mısdaklara intibakı açık değildir veyahut bunlar birtakım mısdaklardır ki rivayetlerde beyan edildiği zaman henüz vuku bulmamış olduğundan gizli kalmıştır. Gerçi bunlarla ayet arasında bir tür irtibat vardır ve Masumun (a.s) beyanının dikkate alınmasıyla onu, ayetin maksadı olarak bilmek mümkündür. Elbette bu mana ve mısdakları zikretmek, zahiri mısdak ve manayı reddetmek anlamına gelmez. Bu yüzden rivayetlerde bazen batıni mana ve mısdaklar zikredildiği gibi bazen de zahiri mana ve mısdaklar zikredilmektedir.

Burada bu tür rivayetlerden yalnızca üç örnek vermekle yetineceğiz:

a) Abdullah b. Sinan, Zureyh Muharibi’den şöyle nakletmektedir: İmam Cafer-i Sadık’a (a.s) dedim ki:



- Allah, kitabında bana bir emir vermiş ve ben onu (tefsirini) bilmek istiyorum. İmam buyurdu:

- O nedir?

- Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Sonra kirlerini gidersinler ve adakların yerine getirsinler…”893 İmam buyurdu:

- Bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek vb.

- Size feda olayım! Zureyh Muharibi sizden naklettiğine göre ona şöyle buyurmuşsunuz: “Kirlerini gidersinler” sözünden maksat İmamla görüşsünler ve “adaklarını yerine getirsinler” sözüyle de o ibadetleri yapmaları kastedilmiştir.

- Zureyh doğru söylemiştir ve sen de doğru söylemektesin. Kurân’ın bir zahiri ve bir de batını vardır; Zureyh’in tahammül edip, kaldırabileceğini kim kaldırabilecek?894

b) Davud Cessas’tan nakledildiğine göre o şöyle dedi: İmam Sadık’ın (a.s) “Ve diğer nice alametler de (var etti). Onlar yıldızla yolu bulurlar.”895 ayeti hakkında şöyle buyurduğunu duydum: “Yıldız” Resulullah’tır (s.a.a) ve “alametler” ise İmamlardır.896

Belli ki burada Hazretin maksadı ayetin batıni manasının beyanıdır. Yani Peygamber-i Ekrem (s.a.a), insanları karanlık ve sapkınlık girdaplarında ilahi yola yönlendirecek bir yıldızdır. Çünkü ayetin zahiri, sahra ve denizlerde insanların yönlerini bulmalarına yardımcı olan yıldızdır ve bu manayı ifade eden başka bir rivayet de vardır. İmam Cafer-i Sadık (a.s), babasından ve o da babaları kanalıyla İmam Ali’den (a.s) nakleder; Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yıldızla yolu bulurlar” ayetindeki yıldızdan maksat kutup yıldızıdır. Çünkü o, batmayan bir yıldızdır, kıble onunla ayarlanır ve onun vesilesiyle karadakiler ve denizdekiler yönlerini bulurlar.”897

c) “Biz ise, o topraklarda ezilmiş olanlara lütfederek onları önderler yapmayı ve onları mirasçılar kılmayı istiyoruz. O topraklarda onlara egemenlik vermeyi; Firavun’a, Haman’a ve askerlerine onlar tarafından korktukları şeyi göstermeyi istiyoruz.”898 ayetinde Ben-i İsrail’in Firavun taraftarlarına karşı galibiyeti ve yeryüzüne varis olmalarından söz edilmiştir. Ayetin zahiri maksadı ve iniş konusu, İsrail oğullarının Firavun ile Haman ve onların ordularına karşı savaşları ve Yüce Allah’ın müminlere olan yardımıdır ve nihayetinde mustazaflara büyük bir nimet vermiş, Firavun ve taraftarlarını helak edip, İsrail oğullarını Mısır topraklarına önder ve varisler kılmıştır. Fakat bazı rivayetlerde bu ayetin tevilinde mustazaflardan maksadın Muhammed (s.a.a) hanedanı (Ehl-i Beyt) olduğudur. Yüce Allah çektikleri onca meşakkat ve sıkıntının ardından onların Mehdi’sini gönderecek. Böylece onları aziz kılacak ve düşmanlarını ise zelil edecektir.899 Başka rivayetlerde de bu ayetin tenzilinin Ben-i İsrail hakkında, tevilinin ise Ehl-i Beyt (a.s) hususunda olduğu konusuna açıklamalar gelmiştir.900



Tefsir Rivayetlerinin Metnine Bakış

Kurân ayetleri ile ilgili olan rivayetler (tefsir, tevil veya batın manasını içeren rivayetlerin tümü), dağınık halde Şii ve Sünni hadis kaynaklarında gelmiştir.901 Kurân araştırmacısı imkân dahilinde zikri geçen rivayetlere ulaşmak için tüm hadis kaynaklarını taramalıdır. Hadis kaynaklarının yanı sıra bazı müellifler tefsir rivayetlerini toplama peşinde olmuş ve onlardan bazılarının kitapları da mevcuttur. Ehl-i Sünnet’in rivayetlere dayalı en meşhur tefsiri Celalettin Suyuti’ye ait ed-Durr’ul Mensur fit-Tefsir-i bil Mesur kitabıdır. Ondan daha önce Muhammed b. Cerir Taberi tefsir rivayetlerini Cami’ul-Beyan an Tevil-i Ayel-Kurân kitabında getirmiştir. Şia’nın rivayete dayalı tefsirleri arasından Tefsir-i Ali b. İbrahim Kummi, Tefsir-i Ayyaşi (halihazırda bu tefsirin yarısı mevcuttur), Tefsir-i Furat Kufi, Tefsir-i Numani, Tefsir-i Nur’us-Sakaleyn ve el-Burhan fi Tefsir’il-Kurân eserleri en meşhur olanlarıdır.

Hatırlatılması gereken önemli bir konu da şudur; müfessir bu tür tefsirlere müracaat ettiğinde bu tefsirlerin asıl kaynaklarını gözden geçirmekten de gaflet etmemelidir. Çünkü bu tefsirlerin kaynaklarından birçoğu tashih ve tenkih edilmiş şekilde mevcuttur.

Bu bahiste hatırlatılması gereken son bir nokta daha vardır: önceki bölümde de belirttiğimiz gibi ayetlerin tefsirinde dikkate alınacak olan rivayetlerin Masumlara (a.s) olan isnadı kesin olmalıdır. Tüm ayetlerin altında onları beyan edecek rivayetler bulunmadığı gibi mevcut olan rivayetlerin birçoğu da senedinin muteber olmaması sebebiyle tefsir kaynağı olamamaktadır. Dolayısıyla tefsirin sadece rivayetlere dayandırılması gerektiği inancı ve Peygamber (s.a.a) ve Masum İmamların beyanı olmadan Kurân tefsirinin caiz veya mümkün olmayacağı görüşü çürük bir tevehhümün ötesinde bir şey değildir. Aynı şekilde Sahabe ve Tabiin’in sözünü rivayetler ve sünnetten sayıp onları rivayet kaynağı unvanıyla dikkate almak doğru değildir. Gerçi önceki bölümde de ifade edildiği gibi rivayetler başka bir başlık altında tefsirde istifade edilen kaynaklardan sayılmaktadır.



3- Lügat Kaynakları

Tefsir ilminde kullanılan üçüncü memba, lügat kaynaklarıdır. Lügat kaynaklarından maksat da, Kurân sözcüklerinin vahyin indiği zamanda ne anlama geldiği konusunda bize yardımcı olacak her türlü kaynaktır. Bu esasa göre Kurân-ı Kerim, rivayetler, sahabenin sözleri ve vahyin indiği dönemde halkın genel kültürü tefsirde müracaat edilmesi gereken lügat kaynaklarından sayılmaktadır. Bu kaynaklara müracaat etmek suretiyle Kurân’da geçen sözcüklerin vahyin indiği zamandaki kullanım alanları açıklık kazanır. Ayrıca şunu ifade etmekte de yarar var; Kurân, rivayetler ve sahabenin sözlerinden bazen Kurân-ı Kerim’in maksatlarını anlamada bazen de Kurân sözcüklerini anlamada faydalanmaktayız. Burada maksadımız ikinci bölümdeki istifade tarzıdır.



Kurân Sözcüklerinin Manasını Elde Etme Yolları

a) Kurân-ı Kerim

Kurân-ı Kerim, ayetlerin ciddi maksadını anlamada faydalanılan tefsir kaynaklarından biri olmakla birlikte aynı zamanda Kurân müfredatını anlamada müracaat edilecek lügat kaynaklarından da biridir. Zira Kurân’daki sözcüklerin manalarını anlamanın yollarından birisi, bu sözcüklerin Kurân-ı Kerimde kullanıldığı yerleri incelemektir. Çünkü birçok yerde karineler, siyak vb. hususların dikkate alınmasıyla birlikte bu sözcüklerin hangi anlamda kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Buradan yola çıkarak bir sözcüğün hangi manalarda kullanıldığı anlaşılabilir. Hatta bazı yerlerde bir sözcüğün belirli bir manada çokça kullanılmış olduğuna binaen o sözcüğün hakiki ve reel anlamının o mana olduğunu anlayabiliriz. Fakat şuna da dikkat etmek gerekir ki bir sözcüğün, bir veya birkaç manada kullanılmış olması Kurân’ın her tarafında aynı manada kullanıldığının delili olamaz. Kullanım alanlarını araştırmak bizi yalnızca sözcüklerin kullanıldıkları manalar ve sözcüklerin kullanılmasının mümkün olabileceği anlamlara aşina etmektedir. Fakat tefsire konu olan ayette geçen sözcüklerin hangi manaya geldiğinin tayin edilmesi, muttasıl ve munfasıl karinelere bağlıdır.



b) Peygamber (s.a.a) ve Masum İmamlardan (a.s) Gelen Rivayetler

Peygamberden Efendimizden (s.a.a) gelen rivayetler, iki açıdan tefsirin lügat kaynaklarından sayılır. Birincisi; o Hazretin sözleri, vahyin indiği dönemde yaşayan halkın kültüründen sayılır. Sözcüklerin onun sözlerinde kullanıldığı manaları elde etmekle, kelimelerin o dönemin örfündeki anlamlarına ulaşmış oluruz. Cahiliye dönemi veya İslam’ın ilk yıllarındaki Arap şiirleri hususunda gündeme getirilen sözcükler ve Kurân’ın da kendi maksadını beyan ederken bu sözcükleri kullanmasının dikkate alınması hususundan yola çıkarak şunu söylemek mümkün olur: Peygamber de (s.a.a) o dönemde yaşamış biri olarak bu kelimelerden istifade etmiştir. Dolayısıyla onun kullandığı sözcüklerin kullanım alanlarının dikkate alınmasıyla Kurâni sözcüklerin de hangi manalarda kullanıldığı elde edilebilir veya karinelerin dikkate alınmasıyla Kurân’ın kastettiği özel manaya ulaşılabilir. İkincisi de şudur: Kurân-ı Kerim ayetlerinin beyanına göre Peygamber (s.a.a), Kurân’ın mübeyyini ve açıklayıcısı, muallimi ve öğretmenidir. Dolayısıyla Kurân sözcüklerinin anlamlarına ulaşmanın yollarından birisi, o Hazretin sözcüklerin tefsiri konusundaki açıklamalarından istifade etmektir. Yani Kurân sözcükleri hakkında Peygamberden (s.a.a) nakledilen her muteber rivayet, Kurân kelimelerini anlamak için münasip bir kaynaktır. Elbette birinci bölümde belirttiğimiz gibi rivayetlerden istifade edişimiz birinci bakış açısıyla olursa, bu durumda rivayetlerin senedinin itibarını ispata gerek yoktur. Fakat ikinci bakış açısıyla rivayetlerden istifade etmek, onların senedinin itibarına bağlıdır.

Fakat muteber olmayan rivayetler sadece muhtemel bir manayı beyan eder ve onunla ilgili araştırma yapmak gerekir; eğer teyit edici bir delili varsa, onun manasını ayetlerde geçen sözcüklerin anlamında müdahil olarak kullanmak mümkün olur.

Peygamber Efendimizin (s.a.a) ilminin varisleri olan Ehl-i Beyt (a.s), İslam’ın ilk yıllarından sonraki dönemlerde beyanatta bulunmuşlardır. Onlardan gelen rivayetlerden iki açıdan istifade edilebilir: Birincisi, Peygamberden (s.a.a) bir kelimenin açıklaması ve tefsirini naklettiklerinde veya o kelimenin vahyin indiği dönemdeki manasına işaret ettikleri zaman, ikincisi ise, onların Kurân’ın muallim ve mübeyyini olmaları hasebiyle sözlerinin delil sayılmasıdır. Her iki durumda da ancak senedi kesin olan rivayetlere itimat edilebilir. Senedi muteber olmayan rivayetler ise sırf ayetten elde edilen bir anlamın teyidine kullanılabilir. Bu tür rivayetlerin örneği tefsirin ikinci kaynağı olan Masumların rivayetleri bahsinde geçti.902



c) Kurân’ın Nazil Olduğu Çağdaki Arapların Sözleri
(Nüzul Zamanındaki Halk Kültürü)

Nüzul çağındaki Araplar, özellikle de cahiliye dönemini idrak etmiş olan grup, Kurân’la aynı dili paylaşan kitlelerdir; Kurân, anlaşılabilmesi için onların diliyle konuşmuştur. Dolayısıyla Kurân’da kullanılmış olan sözcüklerin manalarını anlamanın yollarından birisi de bu kelimelerin nüzul çağında yaşamış olan Arapların sözlerindeki manalarını araştırmaktır.903

Arapların sözleri nesir ve düz yazı, nazım ve şiir olmak üzere iki bölümde özetlenebilir. Nesir alanında tarih kitaplarında bazı olayların zımnında nakledilenler veya halk kültüründe mevcut olan deyimler ve sahabenin bazı kavramların ardından anladıklarını ifade ettikleri cümlelerin dışında pek fazla bir şey yoktur.904 Bu bile çok azdır. Fakat o dönemin şairlerinden905 birçok şiir nakledilmiştir ve bunlar, o dönemin Arapçasında kelimelerin hangi anlama geldiği hususunda çok güzel ve açık şahitlerdir.906 Bu yüzden lügat ve tefsir kaynaklarında sözcüklerin açıklamasında çoğunlukla Arap şiirlerini referans aldıklarına şahit olmaktayız.907 Daha önce de işaret edildiği gibi bir sözcüğün o dönemde nesir veya şiirde kullanılmış olması tek başına Kurân’ın maksadını belirleyici değildir. Çünkü bu, sadece sözcüklerin kullanıldıkları alanları aydınlığa kavuşturmaya yarar. Fakat Kurân’da kullanıldığı yer ve gerçek maksadın anlaşılması için ona birtakım karineler de eklenmelidir. Her halükarda nüzul çağındaki Arapların sözleri, nüzul dönemine ait sözcüklerin manalarını anlamada etkili olup, bu alanda müfessire destek sağlayabilir; bu yüzden de Kurân tefsirindeki lügat kaynaklarından biri sayılmaktadır.

d) Sahabenin Sözleri

Sahabenin sözleri, Kurân sözcüklerinin manası hakkında müfessire, vahyin indiği dönemde yaygın olan manaya ulaşması noktasında yardım edecek kaynaklardan birisidir.908 Hatta eğer sahabenin sözlerinin, Kurân ayetlerinden Allah’ın gerçek muradını ve Kurân’da kullanılmış sözcükleri anlama hususundaki rolünde şüphe etsek bile ancak sahabenin sözünün bizi, sözcüklerin nüzul çağındaki kullanılan manalarına götürdüğü konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Elbette bu sözlerin muteber yollarla sahabeden geldiği ispat edilmelidir. Bu hususta sahabenin (özellikle de Arap yarımadasında ikamet etmiş, hususen Mekke ve Medine’de uzun yıllar vahyin indiği ortamda yaşamış olanların) sözü, diğer şahitlerden ve ezcümle cahiliye şiirlerinden daha faydalıdır. Çünkü onların kültürü, kısmen ve büyük ölçüde Kurân kültürüdür. Kurân’ın onların yaşamındaki merkezi konumu ve ehemmiyeti dikkate alınırsa, onların Kurân’ın diliyle konuştuklarını; nüzul çağında müteaddit Kurân sözcüklerinin manaları arasından Kurân’ın kastettiği veya ona yakın olan manaları daha çok kullandıklarını görürüz. Bu sözler başlangıçta sineden sineye intikal etmiş909 ve daha sonraları söylem kültürü yazıya dönüşmüştür. Yani Tabiin’den sonraki zamanda bir grup kimse Kurân’ın müşkül sözcüklerinin şerhi hakkında sahabenin sözlerinden bir kısmını ihtiva eden kitaplar yazma çabası içinde olmuştur ve bu tür çalışmaya literatürde “Garib’ul Kurân”910 ismi verilmiştir.



e) Arapça Kelime Sözlükleri

Kurân sözcüklerinin kökenini bulmak için kelimeleri her yönüyle ve kullanım alanlarıyla incelemiş sağlam sözlüklere ihtiyacımız olduğu hususunda hiç bir kuşku yoktur. Arapça sözlükler, İslam’ın zuhur etmesi ve Kurân’ın inişinden sonra yazılmış olduğu için doğal olarak Kurân sözlüğünden etkilenmiştir. Hatta bazı dilbilimciler, Kurân ayetlerine işaret ve istişhatta bulunmuşlar veya incelemeye konu olan sözcüğü mana ederken onun Kurâni kullanımını da hatırlatmışlardır.911 Bu yüzden muteber olan Arapça sözlükler Kurân sözcükleri için gerekli lügat kaynaklarından biri sayılmaktadır.

Lügat sözlüklerindeki çeşitlilik ve Arapça sözcüklerin isim, fiil ve harf olmak üzere üç kısma ayrılmış olması lügat kaynaklarının şekillenmesi ve taksiminde etkili olmuştur. Bu taksimde harflerin manalarından veya fiillerin yapısından söz eden nahiv ve sarf kitaplarının bir bölümü de lügat kaynaklarından sayılmaktadır. Dolayısıyla harflerin manaları ve fiillerin yapıları hakkındaki bilgiye ulaşmak için sarf ve nahiv kitaplarına müracaat etmek gerekmektedir.912 İsim ve fiiller hakkında özel kitaplar yazmışlardır.913 Fakat lügat ilmi dalında yazılmış kitapların çoğu isim, fiil ve harfi içerdiğinden dolayı isim veya fiil hakkında yazılmış özel kitaplara müracaat etmeye gerek yoktur. Bazı dilbilimcileri birbirine yakın anlamlı veya eşanlamlı kelimelerin birbiriyle olan farkını beyan eden kitaplar yazmışlardır ve bu kitaplara müracaat etmek de zaruridir.914

f) Kurân Kelimelerine Özgü Sözlükler

Garib’ul-Kurân”915 ismiyle bilinen Kurân-ı Kerim’e has sözlüklerin ve Kurân kelimelerini anlamak için müfessirlerin açtığı lügat bahislerinin916 kaynak oluşu, istidlale gerek duyulmayan bir konudur. Çünkü bunları telif edenlerin esas amacı, Kurân sözcüklerinin manasını aşikâr etmektir. Onlar, kitaplarında eğer son sözü söylememiş olsalar bile ancak konuyu çeşitli yönleriyle açıklamış olduklarından sahih manaya ulaşmada iyi bir destektir. Fakat onların sözlerinin birçoğunun kendi içtihat ve istinbatlarına dayandığı gerçeği de göz önünde bulundurulmalıdır ki bu durum, bazen kendi sözlerinden açık şekilde anlaşılmaktadır. Bu yüzden tahkik ve araştırma yapmadan onların sözünü kabullenmek doğru değildir.



Sözlüklerin İtibar Ölçüsü

Kurân sözcüklerinin kökenini bulmadaki asıl amaç, bu kelimelerin Kurân’ın indiği dönemde yaygın olan manalarına ulaşmaktır. Dolayısıyla bu amaç doğrultusunda bize yardımcı olabilecek en iyi kitap en eski olanıdır. Zira bunların müellifleri zaman açısından nüzul çağına daha yakın oldukları için o dönemde kavramlar değişim ve dönüşümden daha az etkilenmişlerdir. Dikkate alınması gereken diğer kriterler ise şunlardır: Belgeye dayalı söz söylemek, dakik mana etmek, hakiki manalarla mecazi manaları ayırt etme çabası içinde bulunmak, kâmil ve kapsamlı olması gibi. Tüm bunlar olsa dahi araştırmada bulunmadan onların sözlerine teslim olmak doğru değildir. Çünkü onlar bazen kendi görüşlerine dayanmakta, sözcüklerin kullanım alanlarını incelerken hakiki manayla mecazi manayı karıştırabilmekte ve Kurâni kullanımı göz ardı edebilmektedirler.917



Yüklə 3,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   41




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin