Eserin özgün adı: روش تفسیر قران Reveş-i Tefsir-i Kur’an Yayın Yönetmeni



Yüklə 3,24 Mb.
səhifə22/41
tarix30.11.2017
ölçüsü3,24 Mb.
#33403
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   41

4) Tarih Kaynakları

Kurân ayetlerinden bazıları geçmiş tarihteki olaylarla ve özellikle nüzul çağındaki gelişmelerle ilgili olduğundan, ayetleri anlamada tarih hakkındaki bilginin zarureti de inkâr edilemez bir gerçektir.918 Bu yüzden ayetlerin nazil olduğu ilk günlerde nüzul sebebi de onlarla birlikte ağızdan ağza nakledilirdi. Zaten nüzul sebebi, nazil olan ayetlerin tarihi koşullarından başka bir şey değildir. Resulullah’ın (s.a.a) yarenlerinden bir grup kimse bunları iyi bilmekteydi ve hiç şüphesiz onların en üstünü Hz. Ali’dir.919 Diğerleri ise sahip oldukları her şeyi onun engin ilim deryasından istifade ederek elde etmişlerdir. Diğer bir grup da geçmiş ümmetler hakkındaki ayetler konusunda Kitap Ehline müracaat etmişler ve Kurân’da işaret edilmiş mevzuların detayını onlardan almışlardır920 ve bunu, Kurân tefsirine İsrailiyat denilen hurafelerin girme etkenlerinden biri sayabiliriz.



Tarih Nakillerinden Faydalanılan Yerler

Ayetlerin anlaşılması ve tefsirinde tarih kaynaklarından istifade etmek, onları anlamadaki müşkülleri giderecek ve ayetlerin gerçek maksadını anlatacak ölçüde olmalıdır. Zira ayrıntı ve detaylara girmek müfessiri, ayetlerin tefsiri olan asıl işinden uzaklaştırır ve hikâye anlatıcılığına yöneltir. Tarihle ilgili olan ayetleri birkaç bölüme ayırabiliriz:

1- İslam’dan önce mevcut olan hüküm ve yasaların neshi ve yürürlükten kaldırılması hakkındaki ayetler.

2- Geçmiş tarihteki peygamberler, ümmetler ve şahsiyetlerin akıbeti hakkındaki ayetler.

3- Cahiliye toplumunda yerleşik olan yanlış gelenekleri yok sayan veya doğru gelenekleri ihya eden veyahut tahrif edilmiş gelenekleri tashih edip düzelten ayetler.

4- İslam’ın zuhuru ve onunla birlikte Kurân’ın indiği yıllarda ortaya çıkan değişimler hakkındaki ayetler.

Zikri geçen ayetlerin tefsirinde muhtelif tarihi kaynaklara ihtiyaç duymaktayız. Mesela; Peygamberler ve onların ümmetlerinin tarihi, semavi kitapların tarihi, İslam’dan önce ve sonraki cahiliye toplumunun tarihi, Peygamberin siyret ve şahsiyeti ile o Hazrete muvafık ve muhalif olanların durumu, Peygamberle (s.a.a) İslam düşmanları arasındaki kültürel ve askeri çatışmalar. Tüm bunları şu üç ana başlık altında özetleyebiliriz:

a) Geçmiş Peygamberler ve Önceki Ümmetler

b) İslamdan Önceki Cahiliye Toplumu

c) İslam Peygamberi ve İslam Toplumu



a) Geçmiş Peygamberler ve Önceki Ümmetler

Kurân’ın birçok suresinde peygamberler ve geçmiş ümmetler hakkında davet, savaş, rehberlik, yönetim, hüküm vermek, sanat, ibadet, mucize vb. muhtelif türde bir çok konu zikredilmiştir. Gerçi Kurân-ı Kerim’in peygamberlerle ilgili ve diğer konulardaki kıssaları anlatırken izlediği yöntem, (olayları rapor etmekten başka hedefi olmadığından tüm ayrıntıları getiren) hikâyecilerden farklıdır. Kurân, anlattığı kıssalarda belli bir hedef takip etmektedir; insanları doğru yola sevk etmek ve Allah’a yaklaştırmayı amaç edinmiştir. Bu yüzden kıssaların sadece öğretici ve yol gösterici olan bölümleri ayetlere yansımış, hidayet yönü bulunmayan noktaların zikredilmesinden kaçınılmıştır.921

Fakat her halükarda eğer güvenilir tarihi kaynaklara ulaşabilirsek ayetleri daha iyi ve daha fazla anlama imkânı bulmuş oluruz. Bu, hatta manaları çok açık olan ve mefhumunda hiçbir ipham bulunmayan ayetler için de geçerlidir. Çünkü ayetlerin olması gereken en kâmil şekilde anlaşılması, ancak onlar hakkında bilinen noktaların fazla olması durumunda yerini bulacaktır.

Kurân’da isimleri ve kıssaları geçen peygamberlerin yanı sıra ön plana çıkmış diğer fertlerden de söz edilmiştir. Bunlardan bazıları iman ehli iyi kimseler olduğu gibi bazıları ise kötü ve asi kimselerdir. Mesela; Lokman, Zülkarneyn, Ashab-ı Kehf, Firavun hanedanının mümini, Firavun’un eşi, Sebe kraliçesi, Buht’un-Nasr (ki vasfından söz edilmiştir), Hz. Musa ile muasır olan Firavun, Mısır azizinin karısı ve Ashab-ı Fil. Kurân-ı Kerim’de bu kişiler hakkında geçen kıssalarda onlarla ilgili sadece küçük bir bölüme yer verildiği için birçok soru işareti mevcuttur. Dolayısıyla tarihi kaynakların dikkate alınması ve onlardan istifade edilmesi durumunda ayetin manası ve bizim ondan algıladığımız anlam değişebilmektedir. Her ne kadar tarihi kaynak, asıl referans kabul edilmese de ancak tarihle ilgili zanna dayalı bu bilgiler ayet hakkında mevcut olan muhtelif ihtimallerin beyanında faydalı olmaktadır. Zira tarihi nakillerin dikkate alınmasıyla bu konuda gelmiş olan tabirlerin ayetlerdeki muhtemel manalardan hangisine uyumlu olduğu hususunda bir kanıya varılabilir ve bu tarihi nakilin muteber olması durumunda ise onunla örtüşen ihtimal seçilir.922



b) İslam’dan Önceki Cahiliye Toplumu

Kurân-ı Kerim’deki ayetlerden bir bölümü, İslam’dan ve Peygamberin (s.a.a) zuhurundan önceki cahiliye toplumunda mevcut olan şartlarla ilgilidir. Ayetlerde konu edilen o döneme ait kültürsüzlük, vahşilik, gelenek ve görenekler, tahrif edilmiş bazı faziletler ve diğer birtakım meselelerin tarihi bir inceleme ve analize ihtiyacı vardır. Eğer böyle bir inceleme ve tahlil yapılmazsa bu tür ayetlerin anlaşılması eksik kalacaktır. Örneğin; “Ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir…”923 ayetinin tefsirinde cahiliye dönemindeki Arapların Kameri aylara karşı tutumlarını bilmek bir zarurettir. Aynı şekilde “İyilik, evlere arkalarından girmek değildir…”924 ayetinin tefsirinde cahiliye toplumundaki insanların yaşam ve muaşeret adabını bilmenin önemli rolü vardır.



c) İslam Peygamberi ve İslam Toplumu

Tarihin bu bölümünü, Hicretten önceki dönem ve Hicretten sonraki dönem olmak üzere iki alt bölüme ayırmak mümkündür. Müşriklerle mücadele ve Müslümanların mukavemetinden söz edip, Hz. Peygamberin (s.a.a) çağrısının seyrini anlatan ayetler, örneğin; gizli davet ve akrabalara çağrı, aşikâr davet, sabır ve tahammül, nizami savaştan kaçınmak, takiyye, gerçek müminle münafığı birbirinden ayrıştıran imtihanlar ve Peygamberle Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret etmeleri ile sonuçlanan olayları ihtiva eden ayetler Hicretten önceki dönemi anlatmaktadır. Dolayısıyla bu dönemle ilgili olayları içeren tarihi nakiller, bu ayetlerin anlaşılmasında etkilidir. Hicretten sonraki dönem, Mekke müşrikleriyle askeri savaş, Muhacirler ve Ensarın durumu, Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki savaşın sona ermesi, Medine etrafındaki Yahudilerin tutumu ve akıbetleri, münafıklar ve onların İslam’ın ilerlemesi yolunda çıkardıkları sorunları ihtiva eden ayetleri içerir. Bu ayetlere örnek olarak “ifk” ayetini gösterebiliriz ki münafıklardan bazılarının Peygamberin (s.a.a) zevcelerinden birisine iftira etmesi olayı ile ilgilidir; tarihten faydalanılmazsa bu olayın boyutları müphem kalacağı gibi onu anlamak da bir hayli müşkül olacaktır.925



Tarih Kaynaklarının İtibar Şartları

Tarih metinlerinden faydalanmada dikkate alınması gereken noktalardan birisi, istifade edilen metnin ehl-i fen arasında muteber sayılması ve tarihi vakaların nakledilmesinde riayet edilmesi gerekli hususlardır. Bu, söz konusu tarih metninin meşhur ve revaçta olmasından kat kat daha önemlidir. Nice tarih kitapları vardır ki eski olması veya naklindeki kesreti ve yaygın oluşu hasebiyle bir grup kimsenin teveccühünü kazanmıştır ama onun tarihi verileri arasında basit ve uydurma konular vardır. Bu yüzden tarih kaynağının şöhret ve makbuliyetine iktifa etmemek, söylediği her şeyi gözü kapalı kabullenmemek gerekir. Aksine tarihteki metinler ve konuların itibarı hususunda birtakım kriterleri dikkate almak ve ona göre hüküm vermek gerekir. Bu kriterlerden bazıları şunlardır:



Tarih Kaynaklarının Eski Oluşu

Doğal olarak ayetlerin nüzul döneminden uzaklaşıldıkça o döneme ait olaylar hakkındaki bilinenler yavaş yavaş Müslüman neslin hafızasından silinmiş veya büyük ölçüde farklı anlatımlarla nakledilmiştir. Hal böyle olunca da tarihi açıdan sabıkası en eski olan metinler kadim olması hasebiyle daha dakik ve hata payı daha azdır.



Kurân’a Uygun Olması

Tarih olaylarını nakleden bazı kimselerin olayları uydurma veya tahrif etmede birçok amaçları olmuştur. Bu yüzden birçok yalanlar ortaya çıkmış; daha sonraları bunlar tarih ve tefsir kitaplarına girmiştir. Tefsir kaynaklarında genellikle Hz. Peygamberden (s.a.a) ve o Hazretin sahabesinden rivayet olarak nakledilen bu tür haberlere iki açıdan, yani hem tarihi hem de rivai yönüyle bakılabilir. Fakat burada tarihten söz etmesine binaen onların tarihi yönü dikkate alınmaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a), bu tür tehlikeye karşı uyarmış ve rivayetlerin Kurân’a sunulmasını emrederek şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kitabına uygun olanı alın ve ona aykırı olanı reddedin.”926



Peygamberin (s.a.a) Şahsiyeti ve Yöntemine Uygun Olması

Kurân’la ilgili tarihi rivayetlerden bir bölümü, Peygamberin (s.a.a) yaşantısı, siret ve yöntemi hakkındadır. Akli, Kurâni ve rivai deliller dikkate alındığında Resulullah’ın (s.a.a), ilahi vahyin emanetçisi olması hasebiyle birtakım özelliklere sahip olması gerekir. Ezcümle onun, ismet makamı tabiriyle ifade edilen her alanda hata ve sürçmeden korunmuş olması gerekir ki insanlar için yol gösterici bir örnek olabilsin.927 Binaenaleyh eğer tarih kaynaklarında, kabul görmüş bu ilkelere aykırı birtakım konularla karşılaşılırsa hiç tereddüt etmeksizin onları reddetmek gerekir ve bunlar, ayetlerin tefsirinde kesinlikle dayanak kabul edilmemelidir. Tefsir dışındaki bahislerde de bunları dikkate almamak gerekir.



Kesin Olan Akli Donelere Uygun Olması

Ayetlerle ilgili gelen tarihi nakiller arasında aklın bedihi doneleri ve onun vasıtasız istilzamlarına aykırı bir nokta olur da akılcı bir şekilde tevcih veya tevili mümkün olmazsa kabul edilemez.



Ravilerin Siyasi ve Mezhebi Eğilimlerinin Dikkate Alınması

Mezhebi-siyasi eğilimler eskiden beri hadis ve havadisi nakletme şeklinde açık şekilde etkisini gösteren konulardan biri olagelmiştir. Ravilerden bazıları mensubu olduğu fırka veya siyasi görüşün temayülüne uygun olacak şekilde olayları nakletmiş ya da kendi inancı ve siyasi maksadını teyit edecek veya en azından muhaliflerinin düşünce ve siyasetine yaramayacak şekilde bu rivayetler üzerinde oynamalar yapıp, kısmen de olsa tasarrufta bulunmuştur. Tefsir hakkındaki rivayetlerin bir bölümü de ravilerin siyasi ve mezhebi eğilimlerinin etkisinden kurtulamamıştır. Dolayısıyla ravilerin bu özelliklerini dikkate almadan onların nakillerine istinat edilemez.

İfk” ayetlerinin928 tefsirindeki rivayetlerden bazıları bu kabildendir. Bu rivayetlerin senedi zayıf olmakla birlikte başka rivayetlerle de çelişmektedir. Hatta onlardan bazılarında deruni tenakuz olmakla birlikte kendisiyle çelişmekte929 ve Kurân ayetlerine de aykırı düşmektedir.930 Bu rivayetler, özel siyasi amacı olan kişiler tarafından nakledilmiştir. Ezcümle ifk olayının aslı Resulullah’ın (s.a.a) eşi Ayşe’den nakledilmiştir. Onun bu hikâyeden istifadesi oldukça fazladır. Zira bu konuda gelen rivayetlere göre birkaç ayet Ayşe’yi övmek için nazil olmuştur. Öyle ki İbn-i Esir şöyle der: “Eğer Ayşe’nin faziletlerine dair ifk hadisesinden başka bir şey bulunmasaydı, sadece bu bile onun yüceliği ve fazileti için yeterli olurdu. Zira Kurân’ın bir bölümü onun hakkında nazil olmuş ve kıyamete kadar da tilavet edilecektir.”931 Bu, Emir’ul Müminin Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt karşısında Ayşe’nin tevessül edeceği büyük bir iftihar kaynağı olmakla birlikte Tahrim suresinin ilk ayetlerinde onu yeren ayetlerin etkisini de ortadan kaldırmaktadır. Bu rivayette Ali (a.s) kötülenmiştir. Onun, Resulullah’a (s.a.a); Ayşe’yi boşamasını önerdiğinden söz edilmiş, bazen de iftira olayına karışan kişilerden biri olarak sunulmuş veya en azından Ayşe’ye karşı suizanda bulunduğundan bahsedilmiştir. Ayşe’nin Resulullah’ın (s.a.a) zamanında, o Hazretin vefatından sonra ve özellikle de Cemel harbindeki tutumları dikkate alındığında bu tür rivayetlerin siyasi olduğu açıkça görülebilir. Bu tür rivayetleri nakleden ravilerden bazılarının siyasi bir duruşu vardır. Mesela İmam Ali (a.s) hakkında çirkin haberler uyduran Urve b. Zübeyr bunlardan biridir.932 Bu rivayetler mecmuasında, ravilerinin, siyasi amaçlarının etkisi altında kalmalarının dışında hiçbir eksiklik olmasaydı bile tefsirde bunlardan faydalanılamazdı. Zira Allah’ın kitabındaki ayetleri belirli bir siyasi-mezhebi görüşün taraftarlarının kuruntu ve heveslerine göre tefsir etmek ve onu Yüce Allah’ın maksadıymış gibi sunmak asla doğru değildir.

Metnin Edebi Yönünün Doğruluğu

Rivayetlerin bir bölümünde tarihle ilgili nakledilen ibarelerde, söz sahibinin (Masumlar, sahabeler, tabiin) şanına yakışmayan nakıs ifade ve cümlelerin yer aldığı görülmektedir.933 Bu tür uygunsuz ibare ve nakiller itibarsızdır veya itibarı azdır.

Zikri geçen kriterlerin yanı sıra başka ölçüler de vardır. Ezcümle; deruni çelişkiden uzak olması, tarihi kaynağın müellife isnadının muteber olması ve tarih metninin düzeltilip tashih edilmiş nüshasının dikkate alınması gibi konular da tarihi nakillerin tefsir kaynağı olarak kabul edilip, edilmemesinde kriter sayılan hususlardandır.

Burada kesin akli verilere ve Kurân beyanlarına aykırı oluşuna rağmen tefsir kitaplarına girmiş muteber olmayan ve tamamen uydurulmuş bazı tarihi nakilleri örnek olarak zikrediyoruz:

Suyuti, ed-Dur’ul Mensur kitabında “Allah’ın farz kıldığı şeyde Peygambere bir günah yoktur. Bu Allah’ın gelip geçen (peygamber)ler hakkındaki kuralıdır. Allah’ın emri, belirli bir ölçü üzeredir”934 ayetinin tefsirinde Katade’den şöyle nakletmiştir: “Davud peygamber nasıl o kadına bakınca aşık olduysa ve onu kendisine kadın ettiyse aynı şeyi Yüce Allah Hz. Muhammed (s.a.a) için de kararlaştırdı ve o Zeyneb’le evlendi. Nitekim Allah’ın Davud hakkındaki sünneti de onun, o kadınla evlenmesi yönünde idi.”935

Bu tefsir, doğru olmayan iki tarihi nakle dayandırılmak suretiyle önümüze konulmuştur: Biri, Kitap Ehlinin Davud peygamber hakkında söyledikleri sözdür. Diğeri ise Peygamberimizin (s.a.a) Zeyneb Bint-i Cahş ile evliliği hakkında bazılarının dile getirdiği konudur. Davud peygamber hakkında söylenenlerin özeti şundan ibarettir: “Bir gün Hz. Davud mihrabında ibadetle meşgul iken altın bir güvercin onun dikkatini çekti. Davud onu tutmak istedi. Fakat güvercin uçtu ve bir duvara (veya duvarın çatlağına) kondu. Davud güvercini takip ederek oraya çıktığında, bir anda gözü evinde duş alan bir kadına çarptı. Davud, o kadının, komutanlarından Uriya’nın eşi olduğunu öğrendiğinde ordu komutanına bir mektup yazdı ve ondan, Uriya’yı savaşın en öndeki hattına göndermesini istedi. Derken bir müddet sonra Uriya öldürüldü ve Davud, Uriya’nın eşini kendisine zevce kıldı. Bu olayın ardından iki melek, birbiriyle davalı iki insan suretinde Davud’un yanına geldi. Onlardan biri şöyle dedi: “Bu kardeşimin 99 koyunu var, benimse sadece bir koyunum var ve o, benim bu koyunumu da almak istiyor…” Davud hatasını anladı ve secdeye kapanıp tövbe etti…”

Yukarıdaki İsrailiyat hikâyesi İslami kitaplardan birçoğuna girmiştir; ezcümle Taberi, Cami’ul Beyan Tefsirinde Sad suresinin 21-25. ayetlerinin altında bu mazmunda birkaç rivayet getirmiştir.936 Elbette İbn-i Kesir gibi bazı müfessirler kendi tefsirlerinde bu tür hatalar karşısında uyarıda bulunarak şöyle demişlerdir: “Müfessirler burada, çoğu İsrailiyattan alıntı yapılmış bir hikâye anlatmışlardır ve bu konuda masumdan tek bir söz sabit değildir ki ona uymak vacip olsun. İbn-i Ebu Hatem, burada bir hadis nakletmiştir ama onun da senedi sahih değildir.”937 Ehl-i Beyt (a.s), sözü geçen uydurma hikâyeyi şiddetle inkâr etmiştir. Bir rivayette bu hikâyeyi anlatanlara iki had vurulması gerektiği zikredilmiştir; birisi nübüvvet makamına saygısızlıktan dolayı, diğeri ise günahsız bir insana iftira edildiği için.938 Bir başka rivayette ise şöyle gelmiştir: İmam Rıza (a.s), bu hikâyeyi duyduğunda (öyle bir rahatsız oldu ki) eliyle mübarek alnına vurdu ve şöyle dedi: “İnna lillah ve inna ileyhi raciun/Kuşkusuz biz Allah’tanız ve kuşkusuz biz, O’na döneceğiz.”939 Daha sonra şöyle buyurdu: “Sizler ilahi peygamberlerden birine (namaz halinde iken bir kuşun peşine takılmasıyla) namazı hafife almayı ve çirkin bir günahı isnat ediyorsunuz.”940

Hz. Nebi (s.a.a) hakkında naklettikleri hikâye ise şöyledir: “Bir gün Peygamber (s.a.a), (evlatlığı ve Zeynep Bint-i Cahş’ın kocası olan) Zeyd b. Harise’yi bulmak için onun evine gitti. Zeyd evde yoktu. O sırada bir rüzgar esti ve odanın perdesini kaldırdı. Peygamber (s.a.a), odanın bir köşesinde tesettürsüz şekilde oturmuş olan Zeyneb’i gördü ve onu beğendi… Bir süre sonra Zeyd, eşi Zeyneb’le geçinemedi ve onu terk etmeye karar verdi. Fakat Peygamber (s.a.a), ona “Eşini yanında tut ve Allah’tan kork!”941 buyurarak Zeyneb’i boşamaktan alıkoyuyordu; oysa içinde başka bir şeyi saklı tutuyordu. Bilahere Zeyd Zeyneb’i boşadı ve bir müddet sonra Peygamber (s.a.a), onunla evlendi.”942

Bu tarihi nakilde Allah Resulü (s.a.a) hakkında geçen nispetlerin doğru olmadığını beyan etmeye gerek bile yoktur.943 Binaenaleyh tarih kaynaklarının itibar şartları hakkında söylediklerimizle bağlantılı olarak zikri geçen tefsirdeki en önemli sorun; onun, (akli, Kurâni ve rivai delillerle ispatlanmış olan) dini temellere göre peygamberlikle çelişkili rivayetlere dayanmasıdır.

Hani sizden iki topluluk yenilgiye/gevşekliğe eğilim gösterdiler. Oysa Allah onların sahibi ve koruyucusu idi. Müminler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.”944

Bu ayette gevşeklik gösteren ve savaşa katılmamayı kasteden iki gruptan söz edilmektedir. Fakat daha sonra onlar bu kararlarından vazgeçtiler ve diğer Müslümanlarla birlikte Uhud savaşında hazır bulundular. Ayette üstü kapalı şekilde belirtilmiş olan bu iki taifeden maksadın açıklığa kavuşması için tarihle ilgili rivayet kaynaklarına müracaat etmek gerekir. Şianın en eski rivayete dayalı tefsirlerinden biri olan Tefsir-i Kummi’de burada sözü geçen gruplardan maksadın (tanınmış meşhur münafık) Abdullah b. Ubey ve onun yandaşlarından bir grup kimse olduğudur. Onlar, Abdullah b. Ubey’i dinleyerek savaşa (Uhud harbine) katılmaktan imtina etmişlerdi.945 Bu söz kabul edilemez. Çünkü ayetin zahirine muhaliftir. Ayette iki güruh anlamına gelen “taifetan” ifadesi geçmiştir. Fakat bu rivayette ayet için gösterilen mısdak bir gruptan ibarettir. Ayetin zahirinden anlaşılan o ki, onlar şiddetli ölçüde yenilgi korkusu ve gevşekliğe kapılmışlardı. Fakat kararlarını uygulamaya koymadılar ve Uhud savaşına katıldılar. Bu yüzden ayetin onlar hakkındaki lisanı, övgü içermektedir: “Allah onların sahibi ve koruyucusu idi. Müminler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” Oysaki Abdullah b. Ubey ve yandaşları asla Uhud savaşına gelmediler. Nitekim Al-i İmran suresinin 167 ve 168. ayetleri apaçık şekilde buna delalet etmektedir.946

Bunun yanı sıra sözü geçen iki güruhun ismini açıklayan rivayetler de vardır. Tabersi, İmam Muhammed Bakır (a.s) ve İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) naklettiği bir rivayette bu iki grubun Ben-i Seleme ve Ben-i Harise kabileleri olduğundan söz etmiştir.947 Taberi ve İbn-i Kesir, her ikisi de kendi tefsirlerinde bu sözü İbn-i Abbas’tan, Cabir b. Abdullah’tan ve… nakletmişlerdir.948

Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı döneminde şeytanların okudukları büyülere uydular. Süleyman küfre sapmadı (ve asla büyü yapmadı), oysa şeytanlar küfre saptılar. Onlar, halka büyüyü ve Babil’de iki melek olan Harut ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı…”949

Taberi, “iki melek olan Harut ve Marut’a indirilen” ifadesinin tefsirinde Harut ve Marut’un iki ilahi melek olduğunu kabul ettikten sonra İbn-i Abbas, İbn-i Mesud, Ka’b’ul-Ahbar, İbn-i Ömer, Suddi, Rabi ve Mücahid’den naklettiği bir rivayeti buna referans almıştır. O rivayetin özeti şöyledir: Melekler, insanların günahları karşısında Allah’a itiraz ettiler (nasıl bu tür varlıklar meleklerin secdesine mazhar olmuşlar ve neden cezalandırılmıyorlar). Allah buyurdu: Eğer sizler de onların yerinde olsaydınız (şehvet ve şeytanın hileleri ile) onlar gibi yapardınız. Bunun üzerine melekler Allah’ın emriyle kendi aralarından yeryüzüne göndermek üzere iki melek (Harut ve Marut’u) seçtiler. Harut ve Maruz yeryüzüne indi. Allah’a şirk koşmak, hırsızlık, zina, şarap içmek ve günahsız insanları öldürmek haricinde her şey onlara helaldi. Henüz bir günü tamamlamamışlardı ki, sözü geçen günahları işlediler ve ilahi azaba duçar oldular.950

Taberi’nin bu bahiste istinat ettiği rivayetlerin tümü İsrailiyat denilen hurafelerden ibaret olup, istidlal etme ve referans alınma liyakatinden yoksundur; zira tüm bunlar Kurân-ı Kerim’e aykırıdır. Hâlbuki rivayet edilen konuların değerlendirilme ölçülerinden birisi, Kurân’a aykırı olmamasıdır. Kurân melekler hakkında şöyle buyurmaktadır:

“…Onlar, değerli kullardır. O’ndan önce söz söylemezler ve sürekli O’nun emri ile hareket ederler… Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmezler ve kendilerine emredileni yaparlar… Hiç usanmadan gece ve gündüz O’nu tenzih ederler.”951

Fakat bu rivayetlerde en büyük günahlar meleklere isnat edilmiş ve onlar müşrik olarak tanıtılmıştır. Binaenaleyh bu tür rivayetlerin Allah’ın kitabını anlamada hiçbir zarureti olmamakla bilakis zararı vardır.

5- Akıl

Aklın Tefsirdeki Çeşitli Rolleri

Akıl hakkında muhtelif tanımlar yapılmıştır. Bu yazıda sözü geçen akıldan maksat her insanda bulunan bir güç kaynağıdır ki bilgi ve değeri tanımanın genel kurallar mecmuasını ve onlar arasındaki bedihi veya bedihiye yakın vasıtasız istilzamları insana sunmaktadır.952 Aklın bu manada kaynak oluşu, Tefsir Kaideleri bahsinde söylenenler dikkate alındığında aşikâr olmaktadır. Tefsir Kaideleri bahsinde şunu da hatırlatmıştık; aklen bedihi olan şeyler ve onlardan elde edilen kesin deliller, ayetlere muttasıl olan karinelerden sayılmaktadır. Sözü geçen anlamdaki akıl, bu karineleri sunduğu için tefsir kaynaklarından biri sayılmıştır.

Bu manada aklın Kurân tefsirindeki rolü dört eksende tasavvur edilebilir:

a) Olumsuzlayıcı Rolü

Bazen ayetin zahiri, aklın kesin hükmüne aykırıdır. Burada akıl tek başına (diğer kaynaklardan sarf-ı nazar ederek) ayetin zahiri manasını olumsuzlaştırmaktadır. Bunun örneğini zahirinde Yüce Allah’ın bir cisim olduğunu zihne yansıtan ayetlerdir. Mesela; “Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir.”953 ayeti ve benzer ayetler. Aklın hükmü esasına göre bu tür ayetlerin zahirinden anlaşılan mana, murat değildir ve bu ayetleri Yüce Allah’ın zatının soyut oluşuna uygun gelecek şekilde tefsir etmek gerekir. Zira Yüce Allah’ın cismani olmadığı, aklın kesin hükümlerinden biridir. Bu yüzden Allah’ın cisim olduğunu gerektirecek hiçbir söz ve yorum kabul edilemez.954 Binaenaleyh yukarıdaki ayette geçen “el” sözcüğünden maksat “Allah’ın kudreti” veya “Allah’ın yardımı veyahut Allah’la biat etme konusunun kinaye yoluyla anlatılmasıdır.



b) Olumlayıcı Rolü

Bazen kesin olan akli deliller, ayeti teyit ve takviye etmektedir. Böyle bir durumda ayetin zahiri manasından vazgeçmek ve onu dikkate almamak doğru olmaz. Mesela; “Riba yiyenler, ancak Şeytan’ın çarparak delirmesine yol açtığı kimsenin kalkması gibi kalkarlar.”955 ayeti şuna delalet etmektedir; bazı kimseler şeytanla temas etmenin sonucu delilik illetine duçar olurlar ve Yüce Allah riba ve faiz yiyenlerin durumunu onlara benzetmiştir. Bazı müfessirler ayette sözü geçen teşbihi, halkın geneli arasında yaygın olan “deli kimseler üzerinde cinlerin tasarruf ettiği inancına” paralel bir açıklama şeklinde algılamanın doğru olacağını söylemişlerdir. Çünkü burada sadece bir benzetme sunulmuş ve ona dayanarak gerçeğe aykırı bir hüküm de beyan edilmemiştir. Fakat diğer delillerden sarf-ı nazar edildiğinde akıl, söz konusu benzetmeyi gerçek görmektedir. Çünkü Yüce Allah insanları hidayet etmek için peygamberine vahiy göndermektedir ve bunu, gerçek dışı konularla yapacağına inanmak mümkün değildir. Eğer bu konu gerçek dışı olsaydı, onun yanlışlığına işaret etmesi gerekirdi. Nitekim Yüce Allah birçok yerde cahiliye dönemindeki insanların ve Kitap Ehlinin bazı yanlış işlerini beyan ederken onları reddetmiştir. Dolayısıyla Allah, (halkı hidayet etmek için indirdiği) Kurân ayetlerinde batıla tevessül etmekten münezzeh ve yücedir; hatta bu batıl, insanların geneli tarafından kabul görse bile Yüce Allah onu kullanmaz. Binaenaleyh ayetteki teşbih, zamanın kültürüne paralel olarak hareket etme kabilinden değil, bilakis dış âlemde var olan bir gerçektir. Elbette “şeytanın çarpmasından” maksadın ne olduğu konusunda Kurân ayetlerinin sunduğu gerçekçi zaviyeye dayalı muhtelif görüşler ifade edilmiştir ama burada onlara değinmeyeceğiz.



Yüklə 3,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   41




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin