“… İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman sana bu Kurân’ı indirdik.” (Nahl/44)
140“Yüce Allah… kelamını üç kısma ayırmıştır: Bir kısmını alim ve cahil olan herkes anlar; bir kısmını ancak Allah’ın göğsünü İslam için açmış olduklarından zihni saf, hissi ince ve temyizi sahih olan kimseler anlar; bir kısmını ise ancak Allah, peygamberleri ve ilimde derinleşmiş olanlar anlar.” (Tefsir-i Nur’us-Sakaleyn, c.1, s.313, h.18, Tabersi’nin İhticac kitabından naklen).
141Kelale sözcüğü Kurân-ı Kerim’de iki defa Nisa suresinde geçmiştir. Biri, 12. ayette, diğeri ise 176. ayette Kelale sözcüğünün manası hakkında müfessirler ve lügat alimlerinin sözleri muhteliftir. İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen muteber bir rivayette Hazret (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kelale ma lem yekün veled ve la valid” (Muhammed Küleyni, Furu-i Kafi, c.7, s.99). Eğer hadiste geçen “ma” kelimesi mastar manasında olursa hadisin anlamı şu olur: Kelale evlat ve babanın olmayışıdır. Eğer “ma” kelimesi zarf manası ifade ederse o zaman da hadis şu manaya gelir: Kelale, (meyyit için) evlat ve babanın olmadığı durumdadır. Fıkıhta meyyitin erkek ve kız kardeşleri ile erkek ve kız kardeşlerinin çocuklarına “kelale” denilmiştir. (Muhammed Hasan Necefi, Cevahir’ul-Kelam, c.39, s.147). Aynı anne ve babadan olan “kelalenin/kardeşlerin olmaması halinde babadan olan kelale/kardeşler onların yerine geçer…. (Aynı kaynak, s.148). Birinci ayette (Nisa/12) geçen “kelale”yi anneden olan kardeşlerle ilgili, ikinci ayette (Nisa 176) geçen “kelale”yi ise baba ve anneden olan kardeşler ve babadan olan kardeşler hakkında bilmişlerdir.
142Keşşaf, c.1, s.486; Durr’ul-Mensur, c.2, s.443 (Nisa/176). Durr’ul-Mensur’daki ibare şu şekildedir: Abdurrezzak ve Seid b. Mensur ve İbn-i Ebu Şeybe ve Daremi ve İbn-i Cerir ve İbn-i Munzir ve Beyhaki Sünen’inde Şabi’den naklen şu rivayeti çıkardı: Ebubekir’e “kelale” hakkında sorduklarında dedi ki: “Onun hakkında kendi görüşümü söylüyorum; eğer doğru olursa hiçbir şeriki olmayan Allah’tandır, eğer hata olursa benden ve şeytandandır, Allah da ondan beridir. Onu, baba ve evlattan başkaları olarak görüyorum.”
143Abese/31. Muntehel-İreb’de “ebb” kelimesi ot ve mera şeklinde mana edilmiştir.
144Keşşaf, c.4, s.704; Suyuti, Durr’ul-Mensur’da bu ayetin açıklamasını şöyle yapmıştır: Ebu Ubeyde Fezail kitabında ve Abd b. Hemid İbrahim Teymi şu rivayeti çıkardı: “Ebubekir’e… Yüce Allah’ın sözündeki “ebben” kelimesi sorulduğunda şu cevabı verdi: “Eğer Allah’ın kitabında bilmediğim bir şeyi söylersem hangi gök bana gölge eder ve hangi yer beni taşır?”
145Ahmet b. Hacer Askelani (ö. 852 Hicri) Feth’ul-Bari bi-Şerhi Sahih-i Buhari (c.13, s.285) el-İtisam bis-Sünneh (Enes’ten; şöyle nakleder: Biz Ömer’in yanındaydık ve o şöyle dedi: Tekellüften menedildik) şu şekilde getirmiştir:……. Adamın biri Ömer’e Yüce Allah’ın şu sözünü “ve fakiheten ve ebben…?” sordu. Ömer şu cevabı verdi: “Derinleşmekten ve tekellüften/kendimizi zahmete düşürmekten menedildik.” Bu, Buhari’nin getirdiği hadisi tamamlaması açısından daha iyidir. Ayrıca bkz. Keşşaf, Ruh’ul-Meani, Kurtubi, Fi Zilal’il-Kurân (Bu ayetin altında).
146el-İtkan fi Ulum’il-Kurân, c.1, s.354, otuz altıncı tür; Suyuti bu eserinde (383-416) Nafi b. Ezrak isminde bir şahsın Kurân ayetleri hakkında İbn-i Abbas’a sorduğu iki yüz soruyu içeren bir rivayet nakletmiştir.
147Bu kelime Kurân’da altı defa geçmiştir: En’am/4, Yusuf/101, İbrahim/10, Fatır/1, Zümer/46, Şura/11.
148Tevbe/37.
149Bakara/187.
150Bkz. Mecme’ul-Beyan, c.2, s.23.
151Kurân’ın insanın ihtiyacı olan tüm maarifi beyan ettiği gerçeği hem Kurân ayetlerinde hem de rivayetlerde üzerinde tekit edilmiş bir konudur. Kurân ayetlerinde şunları okuyoruz: “…bu kitabı sana, her şey için bir açıklama… olarak indirdik” (Nahl/89). “(Bu Kurân) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan (bir kitaptır)…” (Yusuf/111). Nur’us-Sakaleyn tefsirinde (c.3, s.74) İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Yüce Allah, Kurân’ı her şeyin açıklayıcısı olarak indirdi. Allah’a andolsun ki kulların ihtiyaç duyacağı hiçbir şeyi (bildirmeyi) terk etmedi. Hatta hiçbir kul “eğer bu olsaydı Kurân’da indirilmiş olurdu” diyemez ki Allah onu Kurân’da indirmemiş olsun.” Bu tefsirde bu hususta on beş rivayet daha zikredilmiştir.
152Hadiste şöyle nakledilmiştir: “Kişilerin akıllarına Kurân tefsirinden daha uzak bir şey yoktur; bir ayetin başı bir şey hakkında nazil olur, ortası başka bir şey hakkında ve sonu da diğer bir şey hakkında nazil olur. Bununla birlikte onun çeşitli yönleri vardır…” Muhammed Hurr-i Amili, Vesail’uş-Şia, c.18, bab 13, Ebvab-i Sıfat-i Kazi’den, 69, 73 ve 74. rivayetler.
153Bu konuda geçen “tefsir”den maksat, ayetlerin zahiri anlamları üzerindeki perdeyi kaldırmaktır. Şu kaynaklarda geçen rivayetlerde olduğu gibi; Bihar’ul-Envar, c.35, s.211, h.12; c.26, s.27, h.27; c.25, s.81, h.68; c.17, s.135, h.14; c.14, s.286, h.8; c.2, s.316, h.1; c.36, s.227, h.3 ve s.401, h.11; c.24, s.194, h.21. Son rivayetin metni şöyledir: “Kurân tefsiri bize verilmiş ilimdendir.”
154Bkz. Muhammed Emin Esterabadi, el-Fevaid’ul-Medeniyye, s.128 (Şer’i Meselelerde Dinin Zaruriyatından Olmayan Konularda (ister usulden, ister furudan olsun) Sadıklardan (a.s) Duymaya Yetinmenin Beyanında).
155Bkz. Ahund Muhammed Kazım Horasani, Kifayet’ul-Usul, c.1, s.60; Seyyid Muhammed Bakır Sadr, Durus fi İlm’il-Usul, Halaka-i Saniye, s.223.
165Bu rivayetlerden bazıları şunlardır: “Ey insanlar, sizden kim Allah’tan öğüt isteyip kabul ederse, başarıya ermiştir. Onun sözünü kılavuz kabul eden hidayet olmuştur.” (Nehc’ül Belaga Feyz’ul-İslam, s.470, 147. hutbe); “Kurân’ı öğrenin; zira o, en güzel sözdür: Onun üzerinde düşünün, zira o, kalplerin baharıdır.” (A.g.e, s.339, 109. hutbe);
“Allah’ın kitabı, aranızda dili yorulmayan bir konuşmacıdır.” (A.g.e, s.412, 133. hutbe);
“Allah’ın kitabına sımsıkı sarılın; zira o, sağlam bir ip ve apaçık bir ışıktır…” (A.g.e, s.490, 155. hutbe);
“Bu Kurân, hıyanet etmeyen bir nasihatçi, saptırmayan bir kılavuz ve yalan söylemeyen bir konuşmacıdır. Kim bu Kurân’la oturduysa kalktığında onda bir artış veya bir azalma oldu; hidayetinde artış ve körlüğünde azalma… Onunla Rabbinizi tanıyın, ondan nefsiniz için öğüt isteyin, onun karşısında kendi görüşlerinizi itham edin… Yüce Allah bu Kurân’dan daha güzel bir şeyle birine öğüt vermemiştir. O, Allah’ın sağlam ipi ve güvenilir sebebidir. Onda kalplerin baharı, ilim çeşmeleri ve kalbi parlatacak şeyler vardır….” (A.g.e, s.566, 567 ve 573, 175. hutbe);
167Daha fazla açıklama için bkz. Muhammed Taki Misbah Yezdi, Maarif-i Kurân, Kurân Şinasi, c.1, s.154.
168Gerçi bu rivayetlere dayanarak masumlar (a.s) dışında tefsirin imkânsız olduğuna istidlal eden birini bulamadık. Fakat Şeyh Hürr-i Amili bu rivayetleri “Kurân’ın Zahirine Dayanarak Hükümler Çıkarmanın Ancak İmamlardan (a.s) Tefsirini Öğrendikten Sonra Caiz Olması” babında zikretmiş ve bunların, bölümün başlığına delalet ettiğine inanmıştır.
169Nisa/83.
170Vesail’uş-Şia, c.18, s.141, h.38, bab.13, Yargıcın Sıfatları Bablarından; Ahmet b. Halid Berki, el-Mehasin, s.268, h.356, hadisin metni bu iki kitapta birbirinden az bir farkla yazılmıştır. Burada zikrettiğimiz metinde “Vesail’uş-Şia” kitabındaki metne mutabık kalınmıştır.
171Vesail’uş-Şia, c.18, s.142, h.41, bab 13; el-Mehasin, s.300, h.5; hadisin metni bu iki kitapta birbirinden az da olsa farklıdır. Burada zikrettiğimiz metin “Vesail’uş-Şia” kitabına mutabıktır.
173Vesail’uş-Şia, c.18, s.150, h.73, bab 13; Muhammed Ayyaşi, Tefsir-i Ayyaşi, c.1, s.23, hadisin Tefsir-i Ayyaşi’de geçen metni Vesail’uş-Şia kitabında yer alan metinden farklıdır. Burada zikredilmiş metin “Vesail’uş-Şia” kitabına mutabıktır.
176el-Mehasin kitabının (s.243 Necef baskısı ve s.300 Tahran baskısı) her iki nüshasında da “Şureys Vabeşi” olarak geçmiştir. Fakat Vesail’uş-Şia kitabında (c.18, s.142, h.41, bab.13, Ebvab-ı Sıfat’ıl-Kazi), Bihar’ul-Envar (c.92, s.91, h.37, “Bişr Vabeşi” şeklindedir.
177Vakıa/77-79.
178Bu bölümle ilgili diğer rivayetlere vakıf olmak için şu kaynaklara müracaat ediniz:
Usul-i Kafi, Kitab-i Hüccet,“İnnerrasihin fil-ilmi hum’ul-Eimme aleyhimusselam” babı, hadis: 1-3,“Farz-ı Taet’il-Eimme aleyhimusselam” babı, Besair’ud-Derecat, c.4, bab.10, hadis: 1 ve 5; Kitab-i Süleym b. Kays, s.195; Ravzat-u Kafi, s.184, h.397; Tefsir-i Ayyaşi, c.1, s.186, h.4; Vesail’uş-Şia, c.18, s.132, h.5, 7 ve 8 ve s.146, h.53; Bihar’ul-Envar, c.23, s.189, h.3, “Ennehum aleyhimusselam Ehl’ul-Kurân” babı, s.191, h.12 ve s.194, h.20 ve 32.
179Bkz. Ahmet Mukaddes Erdebili, Zübdet’ul-Beyan, s.29; el-Mizan, c.19, s.137.
180Seyyid Ebul Kasım Hoi, et-Tenkih, c.5, s.381, 382.
181Maide/6.
182Lügat alimleri genellikle temasın misdaklarını ve kullanım yerlerini zikretmişlerdir. Bkz. el-Ayn, c.7, s.208; el-Misbah’ul-Munir, s.238; Mekayis’ul-Lugat, c.5, s.271; Müfredat-ı Rağib, s.467; Lisan’ul-Arab, c.13, s.104.
183Al-i/İmran/140.
184el-Mizan, c.19, s.137.
185Muhammed Hasan Necefi, Cevahir’ul-Kelam, c.2, s.314 ve 315; Sa’id Kutb-u Ravendi, Fıkh’ul-Kurân, c.1, s.49; Yusuf Behrani, el-Hedaik’un-Nazire, c.2, s.122, 204, (h.53) ve c.92, s.92 (h.41); Nur’us-Sakaleyn, c.1, s.315 (h.27), s.316, h.(33 ve 34) ve s.317, (h.36).
186Bkz. Muhammed Bakır Meclisi, Bihar’ul-Envar, c.33, s.27, c.48, s.22, c.57, s.374, c.80, s.256 ve 309, c.92, s.42. yine bkz. Ebu Cafer Muhammed Tusi, Tehzib’ul-Ahkam, c.1, s.127, Ebu Cafer Muhammed Tusi, el-İstibsar, c.1, s.113.
197Rağib İsfehani Camiu’t-Tefasir kitabının mukaddimesinden şöyle der: “İnsanlar, Kurân tefsiri konusunda ihtilaf etmişlerdir; acaba her âlimin bu konuya girmesi caiz midir? Bazıları bunun caiz olmadığını şiddetle savunmuşlar ve şöyle demişlerdir: Kurân’ın hiçbir bölümünün tefsiri (edebiyatı, delilleri, fıkhı, nahvi, hadisleri ve rivayetleri çok iyi bilen maharet sahibi âlim olsa bile) hiç bir kimseye caiz değildir. Sadece kendi tefsirini Peygamberden (s.a.a), ayetlerin inişine şahit olan sahabeden ve onlardan alıntı yapan tabiinden gelmiş olan söze dayandırabilir. Bu grup kendi iddiasının ispatında Peygamberden (s.a.a) nakledilmiş şu rivayetlere istidlal etmişlerdir: “Her kim Kurân’ı kendi reyine göre tefsir ederse onun yeri ateştir.” “Her kim Kurân’ı kendi reyine göre tefsir eder ve hatta hakikati bulsa dahi, gerçekte hata etmiştir.” “Her kim Kurân’ın tefsirinde kendi reyine göre konuşursa muhakkak kâfir olmuştur.” Bu yüzden, bu bölümde “Reye Dayalı Tefsir” rivayetlerini incelemek zaruridir.”
198Bu rivayetler ve nasıl mürsel oldukları konusunda bilgi için bkz. Muhammed b. Mesud, Tefsir-i Ayyaşi, c.1, s.17-18; Vesail’uş-Şia, c.18, s.39; el-Burhan fi Tefsir’il-Kurân, c.1, s.19; Vesail’uş-Şia, c.18, s.149, bab 13; Bihar’ul-Envar, c.92, s.111; Vesail’uş-Şia, c.18, s.149; Bihar’ul-Envar, c.92, s.110.
199Bazıları tarafından reye dayalı tefsir rivayetlerinin mütevatir olduğu iddia edilmiştir (bkz. Mebani ve Revişhayi Tefsir-i Kurân, s.221; el-Beyan fi Tefsir’il-Kuran, s.269). Fakat bu iddianın hiçbir senedi yoktur. Bu konudaki rivayetler müstefiz haddini aşamamıştır.
200Vesail’uş-Şia, c.18, s.137. Bu hadisin ricali hakkında bilgi edinmek için bkz. Teclil-i Tebrizi, Ebu Talib, Mucem’us-Sikat ve Tertib’ut-Tabakat, s.5, 54, 79, 118, 379, 526, 793.
201Örnek olarak Vesail’uş-Şia kitabında (c.18, s.140, h.37) nakledilen rivayet, senedinde geçen Abdullah b. Semure ve Seid b. Museyyib’den dolayı zayıf ve itibarsızdır.
202Firuzabadi, Safipur, Zübeydi ve İbn-i Menzur gibi bazı lügat âlimleri “rey” kelimesinin “inanç” manasına geldiğini söylemişlerdir. İbn-i Faris şöyle der: “Rey, insanın bir konu üzerinde gördüğü şeydir.” Rağıb ise şöyle der: “Rey, iki zıt taraftan birine zannın galip gelmesi sonucu nefsin inanmasıdır.” Bazıları onun için “akıl ve tedbir” manalarını da zikretmiştir.
203Lisan’ul-Arab’da (c.5, s.91) şöyle geçer: “Muhaddisler kıyas ashabına “ashabı rey” ismini verirler.”
204Bu terkip Al-i İmran/13. ayette gelmiştir ve “Tertib-i Kitab’il-Ayn” (c.1, s.637-639), Muhammed Zamehşeri, Esas’ul-Belağe (s.146), İbrahim Enis ve diğerleri Mucem’ul-Vesit (s.320) ona “görmek” manasını vermişlerdir.
205Nehc’ül Belaga, 53. Mektup.
206Nehc’ül Belaga, 176. Hutbe.
207Kurân’ın zahiri manalarının hücciyeti konusundaki sugrevi bahis şudur; acaba biz Kurân’ı anlayabilir miyiz? Bu konudaki kubrevi bahis ise şudur: Acaba Kurân’ın zahiri manalarından anladıklarımız hüccet midir, muteber midir yoksa değil midir?
208Bkz. Muhammed Kazım Ahund Horasani, Kifayet’ul-Usul, s.324; Ruhullah Musevi Humeyni, Envar’ul-Hidaye fit’talika ala’l-Kifaye, c.1, s.239-247; Seyyid Muhammed Bakır Sadr, Durus fi İlm’il-Usul, c.1, s.299-308; Ebul-Kasım Musevi Hoi, el-Beyan fi Tefsir’il-Kurân, s.263-274.
209Mekayis’ul-Lugat (“Asl” kelimesinde).
210Safipur, Muntehel-İreb (“Asl” kelimesinde).
211el-Misbah’ul-Munir (“Asl” kelimesinde).
212Lügatname Deh-Huda (“Usul” kelimesinde).
213Süleym b. Kays’ın Usul-i Kafi’de geçen (Kitab-i Fazl’il-İlim, Hadis İhtilafı Babı, I. Hadis): “Emir’ul Müminin’e (a.s) dedim ki: Ben Selman, Mikdat ve Ebuzer’den Kurân tefsiri olarak….” Hadisinden Kurân tefsirinin Resulullah (a.s) zamanında yaygın olduğu anlaşılmaktadır.
Suyuti (ö. 911 Hicri) Tabakat’ul-Müfessirin’de 136 müfessir tanıtmıştır. Onun öğrencisi olan Muhammed b. Ali b. Ahmet Davudi (ö. 945 Hicri) kendi Tabakat’ul-Müfessirin kitabında müfessirlerin sayısını 714’e ulaştırmıştır. Muasır âlimlerden olan Adil Nuveyhiz Mucem’ul-Müfessirin’de müfessirlerden iki bine yakın kişinin biyografisinden kısaca söz etmiştir. Akiki Bahşayişi Tabakat-ı Müfessiran-ı Şia kitabının I. cildinde tefsirin geçmişinin Resulullah (s.a.a) zamanına dayandığını belirtmiş ve o hazreti ilk müfessir olarak yâd etmiş, Şia müfessirlerinden XIV. asrın sonuna kadar 133 kişiyi tanıtmıştır. Her ne kadar onların arasında birtakım kimselerden söz etmiş olsa da, bu onların Şia oldukları anlamına gelmemektedir. Onlardan biri de İkrime’dir. Onun hakkında şöyle denilmiştir: Tathir ayetini Peygamberin (s.a.a) eşlerine özgü biliyordu ve bu iddia üzerinde mübahele etmek istediğini ifade ediyordu. Onlardan biri de Ahkam’ul-Kurân Tefsirinin müellifi olan Ebu Bekir, Ahmet b. Ali Razi Cessas’tır. (ö. 37 Hicri). O, Hanefi mezhebinin takipçilerinden ve hatta önderlerindendi; kendisine Hanefiye’nin İmamı derlerdi. Şaşırtıcı olan şu ki Tabakat-ı Müfessiran-i Şia kitabının müellifi (c.1, s.621) Tezkiret’ul-Mutebehhirin ismiyle bilinen Emel’ul Amil kitabının II. bölümünde (s.18) Şeyh Hürr-i Amili tarafından tanıtılan Ahmet b. Ali Razi’yi Ahmet b. Ali Cessas ile bir bilmiş ve Mucem-u Rical’il-Hadis kitabında (c.2, s.172, no.709) onun hakkında zikredilmiş olan övgüyü Cessas’a isnat etmiştir. Oysaki Tezkiret’ul-Mutebehhirin (Emel’ul-Amil’in II. bölümü), Şeyh Tusi’den (ö. 460 Hicri) sonra gelen alimleri tanıtmak için telif edilmiştir. Yine Ehl-i Sünnet ideolojisi ile tanınmış Sekuni, Vakidi ve Secistani’yi Şia müfessirleri silsilesinde getirmiştir.
214Şia tefsirlerinden “Rivai” olanlar şunlardan ibarettir:
a)
Tefsir-i Ebu Hamza Somali (ö.150 Hicri), bu tefsir şu anda elde bulunmamaktadır. Fakat İbn-i Nedim el-Fihrist’te (s.36) onu zikretmiştir. Mecme’ul-Beyan (c.9, s.49), meveddet ayetinde “Ebu Hamza Somali tefsirinde şöyle zikretmiştir….” ibaresiyle o tefsirden rivayet nakletmiştir.
b)
Tefsir-i Ebu Carud (ö.150 Hicri), bazılarına göre onun tefsiri “Tefsir-i Kummi”ye eklenmiştir.
c)
Tefsir-i Numani, o Kuleyni’nin öğrencisiydi. Onun tefsirinden geriye kalanları Allame Meclisi Bihar’ın 93. Cildinde (s.1-97) zikretmiştir.
d)
Tefsir-i Furat b. İbrahim Kufi
e)
İmam Hasan Askeri’ye (a.s) Mensup Tefsir
f)
Tefsir-i Kummi
g)
Tefsir-i Ayyaşi
h)
Tefsir-i Nur’us-Sakaleyn
i)
Tefsir-i Burhan
j)
Tefsir-i Bahr’ul-İrfan Mevla Salih Bergani ki, Aga Buzurg-i Tehrani’nin nakline göre 17 cilt olup, onun tümü müellifin Kerbela’da kitaplarının yer aldığı mahzendedir. Onda Masum İmamlardan (a.s) rivayet edilmiş olan hadisler araştırılmıştır (ez-Zeria, c.3, s.41).
Ehli Sünnete ait en meşhur rivai tefsirler ise şunlardan ibarettir:
218et-Tefsir’ul-Kebir Fahri Razi bu tefsirlerden sayılabilir.
219Tefsir’ül-Cevahir Tantavi bu tür tefsirlerdendir.
220Hişam şöyle rivayet eder: İmam Kazım (a.s) bana şöyle buyurdu:“…Ey Hişam! Yüce Allah insanlara akıllar vasıtasıyla hüccetleri tamamlamıştır… Ey Hişam, Allah’ın insanlar üzerinde iki hücceti vardır: Zahiri hüccet ve Batıni hüccet. Peygamberler, Resuller ve İmamlar (a.s) zahiri hüccettir, akıllar ise batını hüccettir.”(Usul-i Kafi, Kitab-ı Akl ve Cehl, h.12).