Me’kûlât [ü] meşrûbât [ve] masnû‘âtının memdûhâtından evvelâ gök sulu emrûdu ol kadar âbdâr [ve] hoş-hârdır kim Malatıyye ve Acem diyârının Tesuy ve Ordubâr ve Hoy ve Merend şehirlerinde olmaz. Ve Karamân emrûdu dahi hem-çünân meşhûr ı âfâkdır. Ve gûnâ-gûn âbdâr kirazı, cihân-ârâdır. Ve memecik ekmeği memâlik i Âl i Osmân'da Sabanca somunundan sonra Lâdik şehrinin memecik ekmeği rub‘ ı meskûnda pembe-misâl ve beyâz ve hâs olması sebebiyle meşhûr ı âfâkdır. Ancak yaylağ ve şitâsı ziyâde olmağıla üzümü ve kavunu ve karpuzu ve inciri ve zeytûnu ve narı olmaz. Amma memdûh ı cihân-ârâ Akdağ balı nâmıyla mevsûf bir gûne asel i musaffâsı var kim edîm i arzda ne Girid balına benzer ve Adana balına benzer, ne Sıgla balına benzer, müşk i amber i hâm râyihalı sun‘ ı Hudâ bir aseldir kim niçe bin kutu ile İslâmbol a‘yânına hedâyâ gider. Ve kâr ı memdûhundan Akdağ'ın beyâz sâdelik pembe bezi Acem'in Lekfûrî ve Musul bezinden rakîk ve beyâz bezi olur. Ma‘lûmumuz olan memdûhâtları bunlardır.
Evsâf ı mesîregâh ı Lâdik: : Evvelâ şehir içinden [345b] cereyân eden Ballıkaya suyunun başı bir mesîregâhdır. Şehrin cânib i kıblesi tarafındadır. Ve bir mesîregâh dahi şehrin taraf ı şarkîsinde Firenk Gözü demek ile meşhûr ı âfâk bir uyûn ı berrâk bir nehr i revândır. Hüseyin Paşa bu uyûn ı câriye üzre bir teferrücgâh içün bir kasr ı Havernak edüp cemî‘î ehl i dilân-ı âlüfte ve âşüftegân anda zevk u safâ edüp bu uyûndan üç taş çıkaramazlar. Mâh ı temmûzda tâ bu mertebe bürûdet üzre aynü'l-hayât-misâl bir ayn ı zülâldir. Ballısu ve Firenk bınarı şehrin içinden cereyân edüp niçe sarâyları ve hân [ve] hammâm ve cevâmi‘leri ve niçe yüz hadîka i ravza i rıdvân misilli bâğçeleri reyy edüp şehr içinde niçe âsiyâb ı dakîkleri deverân etdirüp Lâdik gölüne rîzân olur ve bir teferrücgâh dahi ayn ı Akpınarbaşı'dır. Âb ı hayâtdan nişân verir bir mâ’ i bâriddir. Lâkin şehre gelmeyüp şehir hâricinde bâğçeler ve mezâri‘âtları saky eder. Bu uyûn ı câriyenin başı, şehrin cânib i şimâli tarafındaki kûh ı bülendlerden tulû‘ edüp Lâdik buhayresinde gurûb eder. Ve Lâdik kal‘asının garb tarafında Manastır nâm bir teferrücgâh vardır. Gûyâ İreme zâtü'l-imâd bir çemenzâr ı ferah-âbâd yerdir. Bu mahalden cereyân eden mâ’ i zülâle nehr i Ramcı derler. Bir şarâb ı tahûrdur kim Ma‘arra suyundan lezîzdir. Bu uyûn cereyân ederek kal‘a altında iki fırka olur. Bir bölüğü ziyâret i Hıdırlık'dan aşağı Kova mahallesi bâğçeleri içre cereyân eder. Ve bir fırkası şehir a‘yân [u] eşrâfının huccâc ı müslimîn istikbâline çıkdıkları Balı Dede Sultân hazretleri ziyâretgâhı mesîresinde Kozlu bâğlarından aşağı cereyân edüp Lâdik halîcine mahlût olur. Bu şehr i Lâdik'in etrâfında niçe uyûn ı câriyeleri vardır, ammâ ma‘lûmumuz olan bunlardır.
Der-sitâyiş i germâb ı Lâdik;: Bu Lâdik'e bir buçuk sâ‘at ba‘îd garb tarafında Hallez nâm bir karyedir. Bir püşte i âlî üzre vâkı‘ olmuş bâğçeli ve bir câmi‘li ma‘mûr karye i müselmânlardır. Altında bir nehr i sağîre cereyân edüp niçe âsiyâb ı dakîkler cereyân etdirir. Ba‘dehû Kızılırmağ'a munsab olur. Zîrâ Lâdik'in dağları ardında vâkı‘ olmağıla Lâdik buhayresine karışmaz. Bu nehrin kenarında Hallez ılıcası vardır. Kubbeler ile mebnî meşhûr ı âfâkdır. Kiraz mevsiminde cemî‘î nevâhîlerden araba araba ve esb ve biğâl ve hımâr-süvâr niçe bin âdem gelüp bu germâbda çimüp cerebden ve barasdan bi-emrillah şifâ bulur. Bu ılıcanın ayağı nehr i Hallez'e munsab olup Kızılnehre rîzân olur.
Germâb ı diğer: Şehr i Lâdik'in cânib i garbında üç sâ‘at ba‘îd kaza i Kavza'da hummâ i Kavza, Arabistân'da hummâ derler, diyâr ı Acem'de germâb derler, Türkistân'da ılıca derler, Rûm'da kaynarca derler, Bosna'da ve Rûmelinde bânâ derler, bu Lâdik ve Amasiyye'de kavza derler. Tataristân'da ılısı derler, lisân ı Moğolî'de kerende derler. Amma bu Lâdik kavzası kadar nâfi‘ humma, germâb görmedim. Çifte kubbe i azîmlerdir. Avretlerin ve erlerin başka kıbâb ı âliyeleri vardır. Merdânelerin ılıcasında aşren fe‘aşr halîc-misâl bir havz ı şâfi‘î var kim mürde dil girse hayât ı câvidân bulur. Suyu ol kadar suhûniyyet üzre değildir. Cânib i erba‘asında beyâz mermerden arslan ağızlarından âb ı suhn cereyân edüp havz ı azîme dâhil olur. Ammâ bir küçük havz vardır. Suyu kemâl mertebe meshûndur kim âdem girmeğe tahammül edemez. Ve büyük havzın cânib i erba‘asındaki tâkler altında sekiz aded Hanefî kurnaları vardır. Kiraz mevsiminde bunda dahi niçe bin âdem gelüp çimerler. İstirâhat edüp şifâ bulurlar. Ve bu germâbda Kız Gözü nâmıyla meşhûr bir beyâz mermerden bir âb ı hayât-ı yah-pâre ayn ı zülâl cereyân eder kim nûş eden cânlar hayât ı câvidân bulur. Hikmet i Hudâ bu kim yah-pâre su ile mâ’ i germâbın mâbeyni bir kulaç yerdir. Sovuk ve ıssı su birbirine karîb acîb sun‘ ı azîmdir.
1
Der-vasf ı buhayre i Lâdik;: Şehr i Lâdik'in cânib i şarkîsinde nümâyân bir buhayre i azîmdir. Bir günde devr olunur buhayre i âb ı hayâtdır. On bir gûne mâhîleri var kim her birin lezzeti ve hâssa ve haysiyyetiyle ve eşkâl i reng i gûnâ-gûniyle medh eylesek tatvîl i kelâm olur. Ammâ cümle mâhîlerinden turna balığı Mâ’ide i Mûsâ'dan lezîz bir mâhî i lezîz ü mukavvîdir. Bu halîcin kenarında ma‘mûr [u] âbâdân kurâlar ile müzeyyen bir buhayre i zülâldir. Cânib i erba‘asında Zuday ve Sonisa ve kazâ yı Kavza ve kazâ yı Zeytun dağlarından yigirmi altı aded uyûn ı câriyeler bu nehre munsab olup yine leb-ber-leb bir buhayredir. Bir cânibe ayağı yokdur. Evvelâ kenarında Boğazköy, gâyet latîf ve ma‘mûr ü müzeyyen köydür. Ve karye i Otuz, bu buhayre kenarındadır. Bi-emrillah bu karyede olan kaymak bir diyârda yokdur. Küleğinin içinde iken keçi oğlağı, kaymağı üzerine [346a] bassa teyesün nâhunları kışata yı beyâza te’sîr etmez ve kaymağın bıçağile keserler, sakız gibi çiğnenir bir gûne lezîz ve kudretden mümessek râyiha i tayyibesi vardır. Bu kaymağın misli meğer Erzurûm hâkinde Bingöl yaylası kaymağı ola ( ).
Ve bu Lâdik'in cenûbunda Amasiyye sekiz sâ‘atdir. Ve cânib i şarkîsinde Nîkhisâr ara yatıdır. Ve Kavakili kazası bir menzildir. Ve cânib i garbîde Köprü şehri ara yatıdır. Ve cânib i garbîsinde bir menzil Zeytun kazâsıdır. Ve cânib i şimâlinde Karadeniz sâhilinde iskelesi Samsun ve Sinop'dur, ara yatıdır, ve's-selâm.
Evsâf ı ziyâretgâh ı Lâdik;: Ziyâret i eş-Şeyh Seyyid Ahmed i Kebîr; Tekye i âlîsinde medfûndur.
Eş-Şeyh i Ekber'den irşâd olup {ba‘dehû Şeyh i Ekber yerine halîfe olmuşdur} ulu sultândır. Hâlâ ziyâretgâh ı hâs [u] âmdır. Hâlâ ikisi de Eski Câmi'de medfûndurlar. Ve Eski Câmi‘i sene 852'de anlar binâ etmişdir kim {Orhân Gâzî ulemâsı ve meşâyihindendir} ve kal‘a altında eş-Şeyh Yâvedûd Sultân ve Kova mahallesinden yukaru ziyâret i Hıdırlık ve huccâc istikbâline çıkdıkları mahalde Ziyâret i Balı Dede ve merhûm [u] mağfûrun leh Gâzî Tayyâr Mustafâ Paşa, rahmetullahi aleyh. Bir kubbe i ser-bülend içinde medfûndur. Bu şehirde bundan gayrı rasâs ı hâss-ı nîlgûn ile mestûr olmuş merkad i pür-envâr yokdur.
................ (1.5 satır boş) ................
Bu şehirde paşa efendimizle üç gün tekâ‘üd edüp azîm ziyâfetler tenâvül olunup andan kalkup cânib i garba 5 sâ‘at gidüp,
Menzil i karye i Şâhîn Ağa: İki yüz hâneli müselmân köyüdür. Andan 6 sâ‘atde,
Menzil i karye i Kâsım Ağa: İki yüz hâneli bir câmi‘li müselmânlardır. Bunda Kâsım Ağa azîm ziyâfetler edüp zevk [u] safâlar etdik. Andan ( ) sâ‘atde,
Karye i Körköy: Üç yüz hâneli ve bir câmi‘li ve bâğlı ve bâğçeli ma‘mûr köydür. Çorbacızâde nâmıyla ma‘rûf bir hânedân sâhibi ni‘meti mebzûl çelebidir. Paşa anda mihmân olup bir gün tekâ‘üd olunup ertesi tuğlar gidecek mahalde Murâd Haseki ve Çavruzcu Çavuş nâm kimesneler Âsitâne tarafından ulaklığile Diyârbekir'e gideriz, dediklerinde paşa bunları haps edüp cemî‘î esbâb [u] eskâllerin arayup Sâlih Paşa karındaşına hitâben emr i şerîfler var kim "Bağdâd eyâletinden ma‘zûl olup Kapudan Paşalık ihsân olunup ılgar ile Âsitâne i sa‘âdetime gelesin" deyü emirler ve hatt ı şerîflerden gayrı bir mektûb bulunmadı. Paşa bu ulakları haps etdüğü gün ulak Sâlih'i Bağdâd Valisi Sâlih Paşa karındaşı Murtazâ Paşa'ya gönderüp "Benim Karındaşım! Sana hatt ı şerîf ile Murâd Haseki ve Mülakkab Kabîh Çavuş kapudanlık emirleri ve hatt ı şerîfler getürür, lâkin haps etdim. Elbette sana ulağım vardıkda gâfil me-bâş, başın gider. Kapudanlığa i‘timâd etmeyesin. Elbette başına bir çâre edüp Âsitâne tarafına firâr edüp bir kûşede karâr idesin. Yâhûd bize gelüp peder i azîzim Varvar Alî Paşa ile der i devlet tarafına azîmet etmeğe ta‘ahhüd etmişiz. Elbette ve elbette cüstün işi gâfilin başı demişler" deyü bu gûne nasîhat-âmiz mektûb ı muhabbet-üslûblar ile tatar Sâlih'e yüz altun verüp "Göreyim seni koçağım, cânım Murtazâ Paşa karındaşıma niçe yetişirsin" deyü tenbîh ve te’kîd edüp ulak Sâlih yollanup dördüncü gün Haseki ve Çavuş'u hapisden ıtlâk edüp anlar dahi cânib i Bağdâd'a revâne oldular. Paşa altı gün Körköy'de meks edüp yedinci günde kalkup ( ) sâ‘atde,
Evsâf ı şehr i atîk, menba‘ ı evliyâ ve dâr ı etkıyâ ( ) ( ) ya‘nî kal‘a i Merzifon
Sebeb i tesmiyyesi
................ (1 satır boş) ................
Sene ( ) târîhinde Âl i Dânişmendiyye binâsıdır. Ba‘dehû Yıldırım Hân fethidir. Hâlâ Sivas eyâletinde Amasiyye sancağı hâkinde {celâlî ve cemâlîden emîn olmak içün şekl i murabba‘ kerpiç binâ bir kal‘a i ra‘nâdır. İçinde aslâ evleri yokdur. Ba‘zı mühimmât ve levâzımâtlar içün pâsbânları var.} Şehri, Pîr Dede Sultân evkâfıdır. Hâlâ Kızlar Ağası hükm eder. Üç yüz akçe şerîf kazâdır. Ve cümle ( ) nâhiyedir. Bu nevâhîlerden kadısına senevî altı kîse hâsıl olur. Kal‘ası türâb olup iç il olmağıla dizdârı ve neferâtı yokdur. Ammâ şeyhülislâmı ve nakîbü'l-eşrâfı ve sipâh kethüdâyeri ve yeniçeri serdârı ve muhtesibi ve şehir nâ’ibi vardır. Üç yüz kadar menâsıb ı âlî zabt etmiş kudât efendileri ve sulehâ yı ümmetden meşâyihleri ve a‘yân [u] eşrâf ağavâtları ve paşalığa liyâkatli kethüdâyerleri vardır. Husûsan Mehemmed Paşa efendimizin hâne sâhibi Tabanıyassı Mehemmed Paşa'nın silâhdârı [346b] Dilâver Ağa, hakkâ ki ismi müsemmâsına mutâbık hânedân sâhibi, ni‘meti mebzûl er-dilâver [u] server âdemdir. Hattâ vakt i şitâ olmağıla paşa efendimiz hânesinde on gün dörd yüz iç ağalariyle mihmân olup on günde ne çul, ne tobra ve ne kahve ibriği ve ne paşa içün matbah kaynatdırmayup on gün on gice paşa efendimizle bu hakîr zülbiyyât ve katır-ı nebât ı hamavî tenâvül edüp bir gün acz sûreti göstermedi. Ve cümle ağavâtlara şehr içre yâfteler ile konaklar verilüp cümle ağavâtlar a‘yân ı vilâyet ile babalı ve oğullu geçinüp dörd bin kadar askere, kurâlara mahkeme yâftesiyle gönderüp konaklar verildi. Gerçi Etrâk vilâyetidir ammâ halkı gâyet halîm u selîm kimesnelerdir. Bunlar avân tâ’ifesidir demeyüp "Hayru't-ta‘ami mâ hazar"1 deyüp varların dirîğ etmeyüp bezl i ni‘met etdiler. Zîrâ bir vâsi‘atü'l-aktâr ve rahîsatü'l-eş‘âr ucuzluk ve ganîmet şehr i ma‘mûrdur. Kûh ı Deşan eteğinde vâkı‘ olmuş dörd bin aded kiremitli ve türâb ı amber-i pâk ile mestûr bâğlı ve bâğçeli ma‘mûr ve âbâdân hâne i zîbâlardır.
Ve cümle kırk dörd mahalle ve yetmiş mihrâbdır. ( ) hutbedir. Cümleden Câmi‘ i Atîk çârsû içinde Sultân Murâd ı Sânî Câmi‘i, tarz ı kadîm bir minâreli ( ) li câmi‘dir. Çârsû içinde olmağıla cemâ‘at i kesîreye mâlikdir. Ve
................ (1.5 satır boş) ................
Bunlardan mâ‘adâ mesâcidlerdir. Ve cümle medârisdir. Evvelâ Medrese i Sultân Murâd ı Sânî; talebe hücreleri ve ders i âm kubbeleri ile mebnî bî-bedel bir dârü't-tedrisdir ve ilm i hadîs dahi tilâvet olunur. Ve iki yerde dârü'l-kurrâsı ve yetmiş yerde dârü't-ta‘lîm i mekteb i sıbyân [u] tıflânı var. Ve iki yerde imâret i dârü'l-it‘âmı var. Cümleden Pîr Dede Sultân Tekyesi imâretinin hâs u âmme, âyende vü revendeye ni‘meti mebzûldur. Ve cümle 7 yerde tekye i dervîşân ı zî-şândır. Cümleden Pîr Dede Sultân Tekyesi ve yine Deşandağı eteğinde Hırka Sultân Tekyesi ve buna karîb şehre bir sâ‘at ba‘îd Hazret i Ukkâşe Tekyesi, ulu âsitâne i azîmdir. Ve şehr içinde Tekye i Abdülkâdir i Ceylânî ve Tekye i Halvetî ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
Meşhûr ı âfâk tekyeler bu mezkûrlardır.
Ve cümle ( ) hândır. Evvelâ çârsû içinde berberler kurbunda Eski Hân'ın kapusunun sol kûşesinde pehlivân gürzü maslûbdur. Ve ( ) ( ) hânı ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
Ve cümle ( ) hammâmdır. Ammâ cümleden Çelebi Sultân Mehemmed binâsı Eski hammâm, ziyâretgâh ı hâs [u] âmdır. Çifte hammâm, latîf hoş-hevâ ve hoş-binâdır. Zenâneler ile merdânelerin cümle yetmiş kurnalı hammâm ı azîmdir. Erler hammâmının sülüsünde keçeciler keçe deperler. Bir sülüsünde tabbâğlar âsumânî ve sarı ve kırmızı sahtiyân debâğat edüp boyarlar. Kırk kurnası hâlâ cereyân edüp işlemededir. Cemî‘î der-i dîvârları müşk i amber i hâm ile mahlût olmış cibiz kireci ile sıvanmışdır. Cemî‘î kıbâblarından ve cânib i erba‘asında der i dîvârından bir katre arak damlamak ihtimâli yokdur. Ammâ binâ yı kadîm olmağıla rûşen değildir. Sehlce muzlimcedir. Ammâ gâyet ıssı ve latîf hâsiyyetli mâ’ i zülâli vardır.
Menâkıb ı Pîr Dede: Ebü'l-feth Gâzî pederi Murâd Hân ı Sânî, bu Merzifon şehrinde câmi‘ ve hân [ve] medrese binâ ederken münâfıkîn ve münkirînler, Pîr Dede Sultân'ı Murâd Hân'a geçüp pâdişâhı "Pîr De[de] nisvânlar ile hammâma girüp ba‘zı hâtûnlara kîse ve sabun sürüp gûnâ-gûn hizmetler edüp 'Bu senin karnındaki erkekdir ve bu senin karnındaki dişicedir. Kızım olsun ismini Râbi‘a ko' deyü muğayyebât ı hamsdan dem urup böyle kâfir ve zındîk ve mülhid ve bî-mezheb cevlâkî ışıkdır", deyü ol kadar iftirâ yı mahzlar ederler kim hemân Murâd Hân gazab-âlûd olup niyyetü'l-gazâ deyüp kılıç kuşanup bu hammâmda Pîr Dede Sultânı hammâmı içre futa kuşanmış görür. Ammâ taşrada şallâk u mallâk ve uryân gezer bir mecâzibûndan er kimesne imiş. Murâd Hân eydür: "Bre mel‘ûn ışık! Sen niçün bu kadar ümmeti Muhammedin nâ-mahrem havâtînleriyle hammâma girüp niçe nisvân ı sâhib ısyâna kîse sürersin" didikde "Beğim! Ben dîn i mübîn-i a‘lâ çobanının hizmetkârıyım. Ol hâtûnlar dîn [ü] îmân damızlığıdır. Anlardan kibâr ı kümmelîn ve ulemâ yı müfessirînler müştak olur. Ben anlara seyislik edüp timar etmeğiçün hammâma girmek değil, eben böyle kârgîr hammâm dîvârına girerim" deyü Bismillah ile hammâmın cânib i şarkîsinde olan dîvâra girer. Hâlâ mübârek arkası dîvâra gömülüp te’sîr etdüğü yer zâhir ü bâhirdir. Sultân Murâd eydür "Dede! Ben seni şu kılıç ile şer‘ i Resûl üzre katl [347a] etmeğe geldim" deyü Dede üzre kılıç çekerek De[de] eydür "Murâd Beğ! Şer‘ ile zâhir edâ yı hizmet etdin, ammâ bu işe me’mûr değilsin. Sığala oğlu elinden kâfirler İzmir kal‘asın aldı. Timur-leng alamamışken Firenk ile Urum istîlâ edüp {aldı}. Var halâs edüp fâtih i İzmir ol ve şu ekmeği ye" deyü hammâmın iki kıt‘a beyâz mermerin zemînden koparup mermeri hamîr gibi yoğurup ramazân pidesi gibi iki ekmeği söbüce edüp tırnak ile tırnaklayup birin Murâd Hân'a verir, "Var İzmir'i feth eyle" der. Birin Şehzâde Ebü'l-feth'e verüp "İkinci hılâfetde Mehemmed İslâmbol'u feth edüp bu etmeği İslâmbol'da ye" deyü Şehzâde Ebü'l-feth'e İslâmbol'un fethin dahi tebşîr etdükde Murâd Hân, Dede Pîr Sultân'ın pâyine yüz sürüp ba‘dehû mu‘tekid i tâmmı olup İzmir'i feth eder. Yigirmi altı seneden sonra Ebü'l-feth İslâmbol'u feth edüp babası Murâd Hân ve Ebü'l-feth Hân, Pîr Dede Sultân'ın âsitânesine üç yüz altmış altı pâre kurâ vakf ederler. Ve bu Merzifon şehri de ol sultânın evkâfıdır. Dârü's-sa‘âde ağaları nâzırıdır. Her sene birer mütevellîsi gelüp evkâf kurâların üç yüz atlı ile zabt edüp imâretin ve âyende vü revendeye ni‘meti ve şa‘îrin ve üç yüz du‘â-gûyân ve müsebbihîn ve mu‘arrifîne vazîfe i mu‘ayyenelerin verir. Hâlâ ol mezkûr beyâz mermer ekmekler Pîr Dede Sultân arkasıyla dîvâra girdiği nişân yanında iki add ekmekler âşkâredir. Bu hammâm bu gûne ziyâretgâh ı azîmdir. Hasta girse bu hammâma bi-emrillah şifâ bulur. Netîce i merâm bu hammâm ı dilküşânın medhinde cemî‘î şâirler âcizlerdir. İlm i sîm[y]â ile Ebu Alî Sînâ hakîmin binâ etdüğü hammâma mu‘âdil bir hammâm ı ziyâretgâh ı cân-sitândır. Andan bu şehr i rûşen-âbâdın cemî‘î hânelerinin şâhnişîn ve derveze ve revzenleri kıble cânibine sahrâ yı Merzifon'a nâzırdır. Bâd ı sabâ rîhı bu şehr içre deverân etdüğünden cemî‘î ahâlîsi tendürüstlerdir. Niçe bigi ehl [u] iyâliyle Merzifon'un ensesindeki Deşan dağı yaylağına çıkup altı ayda anda Türkmân kabîleleriyle yayla fasılları ederler. Bu yaylanın vasfında lisân ı meddâhân kâsırlardır. Bu yayla tâ kadîm i evvelde Âl i Dânişmendiyân ile diyâr ı Mâhân ı Horâsân'dan gelüp bu diyârı feth idelden beri bu yayla Deşan oğullarına temlîken kayd ı hayât ile an-anhü ile mülk i mevrûslarıdır. Deşan oğulları Seydî Beğ nâm bir benâmın hâlâ mülküdür. Yayla hakkın niçe yüz bin devâbâtdan alır. Ve bu yayladan niçe yüz âb ı hayâtlar cereyân edüp nısfı Merzifon şehrinin bâğ u bâğçelerin saky eder. Ve cümle nevâhî kurâlarının mezra‘a yerlerin reyy eder. Bu Merzifon diyârının hâli oldur kim bârân ı rahmet ne kadar nâzil olsa elbette yine Deşan dağlarının âb ı revânlarıyla mezra‘alarını reyy etmeseler mahsûl vermez. Ammâ hubûbâtı ol kadar vefret üzre olur kim 1 nassı üzre bir buğday dânesinden yigirmi ve on beş karındaş çıkup her sünbülde yüzer dâne olduğu hînde bir kilesi seksen kile mahsûl verir, arz ı mahsûldârdır. Elbette mezra‘aları susuz olmaz. Anınçün bu Merzifon'da Deşan yaylasından cereyân eden uyûn ı zülâllerin mîrâv ağası vardır. Deşan oğulları da andan hâsıl ola[n] mâl ı firâvândan hisse verirler, yahşi ağalıkdır. Bu nehirler üzre ağalar olmasa Merzifon halkı birbirlerini katl ederlerdi. Yine el’ân niçe gavgalar olur. Ve Deşan yaylasından cereyân eden uyûn ı câriyelerin bir fırkası Köprü şehrine akup bâğ ve besâtîn ve mezâri‘âtların saky eder. Ve bir fırkası Lâdik şehri ovasında Kavza kadılığı nâhiyesine akar. Ve bir bölük nehri cânib i şimâle Osmâncık tarafında ovalara akup cemî‘î bâğları ve besâtînleri reyy eder. Böyle bir kûh ı azîm ve yaylağ ı kadîm Deşan dağıdır kim şehr i Merzifon'a hayât veren bu Deşan dağı uyûnlarıdır. Ve bu şehr i Merzifon bayırlı yerlere vâkı‘ olup arkasın Deşan dağına vermişdir ve Amasiyye bu şehrin kıblesinde on beş sâ‘atdir. Ve şehr i Lâdik on iki sâ‘at yerdir ve Osmâncık on altı sâ‘at yerdir ve Gümüş şehri on sâ‘at yerdir ve kasaba i Gergerân sekiz sâ‘atlik ve Deşan dağının şimâl cânib i eteğinde Koca kal‘ası Köprü şehrine nâzırdır. Ol kal‘aya varınca ( ) sâ‘at yerdir. Ve Merzifon'dan çıkup Deşan dağın aşup şimâle ( ) sâ‘at gidüp şehr i Köprü'dür ve yine Merzifon'dan üç menzilde cânib i şimâle kal‘a i Samsun'a varılır, Merzifon'un iskelesidir. Ba‘zılar Sinop iskelesine giderler, ammâ Samsun Merzifon'a karîbdir.
Sitâyiş i me’kûlât ü meşrûbât [ve] sanâyi‘ât ı şehr i Merzifon: : Evvelâ Ayntâb bekmezi gibi hâlis bekmezi ve Karınca köyünün lezîz ve âbdâr üzümü ve Pîr Dede Sultân çobrası. Ve cümle altı yüz aded dekâkîndir. Ammâ boyacı dükkânlarından gayrı dükkânları çok yokdur. Hâlâ Acem boyasından latîf sabbağları vardır kim İspir'in neftîsi [347b] ve mâvi boyası meşhûrdur. Ve gûnâ-gûn pembe bezi senede niçe bin yük Kırım diyârına tüccârlar götürüp esîre değişirler. Cümle Kırım halkının ferâceleri ve siyâbları cümle Merzifon bezidir ve pembe ipliği dahi meşhûrdur ve beledî döşeği ve beledî alaca yasdığı ve basma kalemkârı, latîf çit yorkan yüzleri ve çârşef ve perdeleri dahi mevsûfdur. Ve mahbûb ve mahbûbesi dahi memdûh ı âfâkdır.
Evsâf ı ziyâretgâh ı kibâr-ı evliyâ yı Merzifon;: Evvelâ Ya‘kûbu'l-vâsılîn, matlûbü't-tâlibîn, menba‘ ı uyûn ı müşâhede, mecma‘ ı fünûn ı mücâhede eş-Şeyh Hazret i Pîr Dede; Hazret i Hacı Bektâş ı Velî ile Horasân'dan Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevî izniyle Rûm'a gelüp şehr i Merzifon'un cânib i şimâlîsi hâricinde şehre nâzır bir mürtefi‘ zemînde sâkin olup kâhîce hammâmlarda yatup meczûb ı Hudâ bir ârif i billah kimesne idi kim Orhân Gâzî asrından tâ Ebü'l-feth'e ermiş bir zât ı şerîf idi. Bâlâda menâkıbı tahrîr olunduğundan gayrı niçe bin menâkıbı vardır. Hâlâ âsitânesi Osmâncık'da Koyun Baba Tekyesinden ziyâde binâ yı azîm kıbâb ı âlîler ile ârâste ve müte‘addid meydânlar ve matbah u kilâr ve dervişân hücreleriyle pîrâste olmuş, her şeb iki yüz ve üç yüz âdem konup göçer mihmân-sarây ı Bektâşiyân'dır. İki yüzden mütecâviz pâ-bürehne ve ser-bürehne erbâb ı ma‘ârifden dervîşân ı dilrîşânları âyende vü revende müsâfirîne hizmet ederler. Ve Azîz hazretlerinin kubbe i pür-envârına girüp bir Yâsîn i şerîf tilâvet edüp rûhâniyyetlerinden istimdâd taleb etdik. Kubbe i münevveresinde müşk i amber i hâm râyihasından âdemin dimâğı mu‘attar olur. Kabr i şerîfi sandûkasının cânib i erba‘asında ol kadar musanna‘ çerâğ ve şem‘dân ve kanâdîl ve buhûrdan ve gülâbdânlar var kim bunda olan tuhef ve zî-kıymet âvânîler İmâm ı Mûsâ Rızâ'da yokdur. Hırka ve seccâde ve alem ve tabl u kudüm ve zil ve zerdeste ve tâc ı Bozdoğanîsi ve sapan ı Dâvûdî'si ve pâleheng i Mûsavî'si hâlâ cihâz ı fakr ı fukarâlardır kim dollâblar içre mahfûzdur. Ve niçe bin seyyâhân ı berr [u] bihârın niçe keşkül ve zerdeste ve pâlehengleri nişân içün maslûbdur. Ve bu hakîr muhibb i Âl i Aba olmağıla "el-fakru fahrî"1 hadîsine imtisâlen küstâhâne cümle fukarâların izniyle azîz Pir Dede Sultân'ın bozdoğanî ( ) tereklü keçe külâh tâcını tekbîr ile tekye-nişîn Memi Dede Cân başımıza koyup cümle dervîşân gülbâng ı Muhammedî çeküp hakîre hayr du‘â etdiler. Ve âsitânesi serâpâ kârgîr, binâ yı azîm, rasâs ı hâss-ı nîlgün ile mestûr âsitâne i kübrâdır. Kaddesenallahu bi-sırrıhi'l-azîz.
Andan ziyâretgâh-ı eş-Şeyh Abdürrahîm b. Emîr Merzifonî: Bursa'da Zeyneddîn Hâfî hazretlerinden telemmüz eyleyüp fünûn ı şettâya vâsıl olup, "Vesâyâ yı Kudsiyye" nâm kitâb bunların te’lifidir, ve niçe kütüb i mu‘tebere te’lîfâtları vardır. Bu şehr i Merzifon'da Sultân Mehemmed i Evvel'in câmi‘i evkâfından cihet i ma‘îşetleriyçün beher yevm sekizer akçacık ve bir kifâf ı nefs içün alîk kabûl edüp ala’ık ı dünyâdan kat‘ ı alâka ile Merzifon'da sâkin olup hâlâ dâr ı karârları Merzifon'da ziyâretgâh ı erbâb ı dilândır. Kuddise sırruhu'l-aziz hazretlerinin pâkîze eş‘âr ı belîğleri vardır. "Rûmî" tahallus eder. İlm i tasavvufda gavvâs ı ledün olmağıla cümle eş‘ârı sûfiyâne tasavvuf etmişlerdir. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) Rahmetullahi aleyhim ecma‘în.
Bu şehr içre on gün meks edüp seyr [u] temâşâ ederken mukaddemâ bâlâdâ Körköy nâm mahalde gelen Murâd Haseki ve Çavruzcu Çavuş'u dörd gün haps edüp Sâlih Paşa karındaşı Murtaza Paşa'ya ulak Sâlih'i gönderüp "Gâfil me-bâş, başın gider" deyü mektûblar göndermişdi. Hikmet i Hudâ "el-Abdü yüdebbiru vallahu yukaddir"2 tatar Sâlih dörd gün mukaddem gidüp Nusaybin nâm şehr i harâbe vardıkda bir gice at üzre sar‘a dutup depesi üzre menzil-i hânda ser-nigûn olup mebhût olup meyyit i müteharrik-misâl yatar. Beri tarafda paşanın dörd gün sonra gönderdiği Murâd Haseki, Murtazâ Paşa'ya yetişüp "Sa‘âdetli Pâdişâh, sultânımı kapudan paşa eyledi. Müjde bizimdir" deyü birer semmûr kürk ve birer kîse harc-ı râh sikke i hasene verüp râh ı Bağdâd'dan avdet edüp Diyârbekir'de Bezikîoğlu hânesinde Murtazâ Paşa meks etdüğü mahalde Murâd Haseki ve Çavruzcu Çavuş "emr pâdişâhın" deyüp Murtazâ Paşa'nın başına kapucularla üşüp kellesin teninden cüdâ edüp onuncu günde ânî gördük, şehr i Merzifon'a Murâd Haseki ve Mülakkab Çavuş mahkemeye gelüp Murtazâ Paşa ile Çaylak Kapucıbaşı'nın baş kutular ile mahkemede emânet koyup paşaya geldiklerinde, ne kâdirler paşanın yanına bî-haber varmağa, paşanın cümle iç gılmân ı hâssalara haberdâr olup hançer belde ve kabza elde âmâde olup Haseki ve Çavuş berk i hazân-misâl dir dir ditreyüp kapunun eşiğin bûs edüp saff ı na‘lde ayak üzre karâr etdiklerinde paşa eydür: "Bre kâfirler! Ol mazlûm Murtazâ Paşa'yı niçe katl etdiniz. Ben hod sizin cemî‘î esbâblarınızı ve eğer ve teğeltilerinizi aramış idim. Sizde [348a] kapudanlıkdan gayrı hatt ı şerîf görmedim. O, merhûmun katli hattın kande hıfz etmişdiniz. Allah'ı severseniz doğru söylen" deyü yemîn verdikde hemân Murâd Haseki "Vallahi devletli Vezîr! Biz emir kuluyuz, fermân pâdişâhındır. Beyt:
Hükm i Sultân olmasa hatâ gelmez cellâddan
mazmûnu üzre ülü'l-emre itâ‘at edüp her ne fermân ı şehriyârî sâdır olursa anı işleriz. Lâkin sultânımın havfinden bir hatt ı şerîf ve emr i şerîfleri der i devletde kurşum zarf içine koyup matra içre hıfz edüp üstüne su koyup eğer kaşında asmışdık. Anınçün bulamadınız ve bizleri dörd gün haps edüp ileri, Murtazâ Paşa'yı âgâh etmekiçün ulak göndermişdiniz. Hikmet i Hudâ ulağınız Nusaybin şehrinde sar‘a dutup kaldı. Bizler anı geçüp Murtazâ Paşa'ya yetişüp gerü avdet etdirüp Diyârbekir'de Bezikîoğlu evinde matra içinden hatt ı şerîfleri çıkarup katl etdük. İşte başı mahkemededir, fermân senindir. Ammâ devletli vezîr çok ihsânını gördüm. Sen de yakın zamânda gâfil olma. Başına bir tedârik gör, ve's-selâm" deyüp zemîn bûs etdiler. Paşa, Murâd Haseki'nin hak cevâbından hazz edüp bir kîse guruş verüp "Alın merhûmun başını, başınızla elimden halâs olun, yıkılup gidin. Allah belânız versin. Şûm bedbaht mel‘ûnlar" deyü bunları reddidüp "Ay, vay Murtazâ Paşa, ay vay" deyü bükâ-âlûd oldu. Ammâ kendi hâline bükâ ederdi. Hemân ol gün etrâf vilâyetlere ağavâtların gönderüp sekbân ve sarıca askeri cem‘ etmeğe mâllar bezl etmeğe başlayup çâşnigîrbaşıyı Varvar Alî Paşa'ya muhabbetnâmelerle gönderdi. Hakîri Köprü şehrinde Köprülü Mehemmed Paşa'ya ve Hacı Yûsuf Ağa'ya gönderdi. Ol asırda Abaza Hasan Ağa Azaz ve Kilis ağası olmağıla Kilis'de idi, mektûb ı muhabbet-üslûblar alup,
Şehr i Merzifon'dan Köprü şehrine gitdiğimiz beyân [ider]
Bin elli sekiz Muharrem'inin onuncu günü yevm i aşûrâda Merzifon'dan cânib i şimâle Deşan dağın aşup Beğören (?) köyün geçüp 6 sâ‘atde,
Dostları ilə paylaş: |