Federe ve Muhtar Türk Cumhuriyetleri


Turkish and Other Muslim Communities in Bulgaria



Yüklə 14,45 Mb.
səhifə42/100
tarix17.11.2018
ölçüsü14,45 Mb.
#82905
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   100
Turkish and Other Muslim Communities in Bulgaria, London, Hursh & Co, 1997, s. 34.

2 “Yenileme süreci” yerel Türk-Arap Müslüman isimlerin yönetim tarafından zorla Slav isimlerle değiştirilmesidir. T. Jivkov’un Komünist rejimi tarafından uygulanmıştır. Bulgar tarihçilerine göre “yenileme süreci” 1984 ve 1989 yılları arasında sürmüştür.

3 Chukov, VI., Bulgarian Islamic Partization, Orta Asya’da Sivil Toplum Uluslararası Konferansında sunulan makale, 6-8 Haziran, 2000, Bişkek, Kırgızistan.

4 Haklar ve Özgürlükler Hareketi, 4. Ulusal Konferans, 29-30 Ocak 2000, Sofya, s. 37.

5 Demokratik Güçler Birliği ve Bulgar Sosyalist Partisi’nin ardından.

6 Kanev, K., The Legislation and the Politics Towards the Ethnic and Religious Minorities in Bulgaria; Communities and Identities in Bulgaria, Sofia, 1998, s. 99.

7 Stonayov, V., Turkish Population in Bulgaria Between the Poles of the Ethnic Politics, Lik, Sofia, 1998, s. 174.

8 Doğan, A., Report on 4-th National Conference of MRF, Ocak 29-30, 2000, s. 9.

9 A.g.e.,

10 A.g.e., s. 7-8.

11 Trud, Gazete, Sofya, 21 Ocak 2001.

12 Kr. Petkov’la Mülakat, Trud, Gazete, Sofya, 21 Ocak 2001.

13 2001’deki son nüfus sayımının sonuçları henüz açıklanmamıştır.

14 300.000’i Çingene, 4.500’ü Tartarlar ve diğerleridir.

15 Vassileva, B., Bulgarian Turkish Emigration and Return, International Migration Review, v. 26, N2, 1993, s. 23-41.

16 Bulgaristan Seçim İstatistikleri, Bulgaristan Demokratik Seçimler Birliği, Sofya, 1997, s. 39.

17 Bkz. Türk Demokrat Partisi’nin Programı ve Yönetmenliği, 1991.

18 Bulgaristan Seçim İstatistikleri, …1994, s. 23.

19 A.g.e.,

20 24 saat, Gazete, Sofya, 6 Mayıs 2001.

21 UDF 14. Ulusal Konferans, 14-15 Nisan, 2001, s. 9.

22 Parvanov, G., Etnik Toplumun Entegrasyonundan Ulusal Çabalara Bulgar Etnik Modeli; 20. yy.’dan 21. yy.’a Ulusal Düşünce ve Etnik İlişkiler, Bulgar Modeli, Sofya, 2000, s. 3-9.

23 Haklar ve Özgürlükler Hareketi, 15 Mayıs 2001.

24 Etnik Siyaset Çalışmasında sunulan makale, sofya, 2001, s. 8-21.

25 Sovyet ordusunun baskısı ve yasadışı bir referandumla 1946’da Bulgaristan’daki monarşinin yıkılmasından beri sürgündeydi.

26 Sega, Gazete, Sofya, 14 Mayıs 2001.

Osmanlı Sonrası Bulgaristan Topluluğunun Dini Hayatı / Yrd. Doç. Dr. H. Mehmet Günay [p.407-416]

Yrd. Doç. Dr. H. Mehmet GÜNAY

SAÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi / Türkiye

Giriş

ndokuzuncu yüzyılın son çeyreğine kadar yaklaşık beş asır boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalan Bulgaristan, 1887-88 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra Osmanlı’ya vergi veren özerk bir Prenslik haline gelmiş, 1908 yılında da tam bağımsızlığını kazanmıştır. Asırlarca bu toprakların sahibi ve hakimi olarak yaşayan Müslüman Türk vatandaşlarından, savaşlar, katliamlar, göçler, soğuk ve açlıktan geri kalanlar da artık yabancı bir ülkenin azınlıkları olarak yeni ve çok farklı bir hayat sürmeye mahkum edilmişlerdir. Ancak ilk günlerin acı şokundan ve bozgun havasından yavaş yavaş sıyrılıp kendine gelen bu insanlar, Osmanlı Devleti’nin, ondan sonra da yeni Türkiye’nin yakın ilgi ve desteği ile kısa zamanda toparlanıp bu beklenmedik duruma ayak uydurmaya ve hayatlarını yeni statülerine göre silbaştan tanzim etmeye çalışmışlar, her türlü olumsuz şartlara rağmen bunda bir hayli de başarılı olmuşlardır. Bu açıdan yirminci yüzyılın başlarında Bulgaristan’da mektepleri, medreseleri, müftülükleri, cemaat-i İslamiyeleri, vakıfları, hayır müesseseleri, basını, kısaca bütün kurumlarıyla yepyeni ve örgütlü bir Müslüman Türk topluluğunun vücuda geldiğini söylemek çok abartılı olmasa gerektir.



Kuşkusuz, Bulgaristan Müslüman Türk azınlığının sözü edilen noktaya gelmesi çok da kolay olmamıştır. Özellikle Prenslik dönemi, Bulgaristan Türkleri için hiçbir şeyin tam olarak yerli yerine oturmadığı karışık ve istikrarsız bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Müslüman azınlığın örgüt yapısına bakıldığında, bu yapının genel olarak dini müesseseler etrafında şekillendiği görülmektedir. Bununla birlikte bilhassa 1895 yılına kadar bu müesseseleri düzenleyen kurallar birbiri ardına sürekli değişikliğe uğramış, hiçbir zaman uzun vadeli ve kalıcı bir sistem kurulamamıştır. Ancak 1895’ten sonradır ki, Bulgaristan Türkleri’nin dini idaresini ve müesseselerini düzenleyen kurallarda az çok istikrar sağlanabilmiş, 1910’lu yıllarda ise bu topluluğun dini ve milli kurumları büyük ölçüde şekillenip yerli yerine oturabilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonlarına kadar Çarlıkla (Krallıkla) yönetilen Bulgaristan, bundan sonra Sovyetler Birliğinin nüfuz alanına girmiş ve ülkede komünist bir sistem kurulmuştur. Bulgaristan Türk topluluğunun dini hayatını kökünden değiştiren, daha doğrusu büyük ölçüde yok eden bu sistem, 1989’da halk ayaklanması sonucu yıkılmış ve şimdiye kadar kayda değer bir aşama katettiği görülen demokratik bir yönetim sistemine geçilmiştir.

Bu çalışmada, Osmanlı sonrasında, Bulgar Prensliği’nin kurulmasından günümüze kadar Bulgaristan Türk topluluğunun dini hayatı tetkik edilecektir. Ancak takdir edileceği üzere, ele alınan konu hem niteliği hem de kapsadığı tarihi dönem itibariyle oldukça geniştir. Buna karşılık bu çalışmanın bir parçasını oluşturduğu genel projede bu konuya sınırlı bir yer ayrılmaktadır. Bu itibarla bu çalışmada ele alınan hususlara ancak ana hatlarıyla ve projenin öngördüğü şekilde tanımlayıcı bir bakışla değinmek mümkün olabilecektir. Bununla birlikte burada hiç değilse, Osmanlı sonrasında Bulgaristan Türklerini ilgilendiren önemli tarihi, siyasi ve hukuki gelişmeler ile bunların Bulgaristan Türkleri’nin dini hayatı ve örgüt yapısı üzerindeki etkilerini kuşbakışı ortaya koymak, bu konuda özet ve derlitoplu bilgi edinmek isteyenler için kayda değer bir fayda sağlayacaktır.

Bu çerçevede, Osmanlı sonrası Bulgaristan Türk topluluğunun dini hayatını Prenslik dönemi, Krallık

dönemi, Komünist dönem ve Demokrasi dönemi olmak üzere dört aşamada ele almak yerinde olacaktır.

I. Prenslik Döneminde
Bulgaristan Türklerinin
Dini Hayatı (1878-1908)

Bulgaristan Prensliği’nin ilk yılları, özellikle de 1877-1886 arası, Tuna Vilayeti ve Doğu Rumeli Türkleri’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndan kopuş ve Bulgar idaresine geçiş dönemidir.1 Bu dönem Bulgaristan Türkleri için “Büyük Bozgun” yılları olarak tarihe geçmiştir. Bu yıllar başta Bulgaristan Müslümanlarının en önemli dini kurumu olan Müftülük örgütü olmak üzere dini kurumların da şiddetli bir şekilde darbe yediği ve gerilediği bir dönemdir. Türklerin, müftü, müderris, öğretmen, hoca ve diğer aydınlarının kitle halinde Anavatan’a göç edip geride yalnız yoksul ve eğitimsiz halk tabakasının kalması, eğitim ve din kurumlarının yegane finansman kaynağı olan vakıflar başta olmak üzere Müslümanlara ait mal-mülkün yağma edilmesi veya Bulgar hükümeti tarafından zorla alınması ve çok sayıda mektep-medrese ile diğer dini kurumların yakılıp yıkılması bu çöküşün başlıca sebepleri arasında sayılabilir.

Esasen, Bulgar Prensliği kurulurken imzalanan Berlin Antlaşması2 Bulgaristan’daki genel ve dini hak ve özgürlükleri hukuken garanti altına almıştır. Gerçekten de adı geçen antlaşmada, Bulgaristan’da din ve mezhep ayrılığı yapılmayacağı, ayrı din ve mezhepten olan azınlıkların tıpkı Bulgarlar gibi bütün medenî ve siyasî haklardan ve kamu hizmetlerinden yararlanacağı, kamu görevlisi olabileceği, istediği meslek ve sanatı seçip icra edebileceği, ayrı din ve mezhepten olmaları gerekçesiyle bu hakları kullanmaktan yoksun bırakılamayacağı belirtilmiş, azınlıklara, din ve ayin özgürlüğü ile kendi dini örgütlerini kurma hakkı tanınmış ve onların kendi dinî liderleriyle ilişkilerine engel olunamayacağı garanti edilmiştir.

Öte yandan 1879’da yürürlüğe giren Tırnovo Anayasası3 da Berlin Antlaşması’na paralel bir şekilde Bulgaristan’da yaşayan herkesin din ve mezhep hürriyetine sahip olduğu, dini inancı sebebiyle vatandaşlar arasında ayırım gözetilmeyeceği ve onların dini işlerinin kendi ruhani makamları tarafından yönetileceği öngörülmüştür. Böylece başta müftülükler örgütü olmak üzere Bulgaristan Müslümanlarının dini kurumları hukuken ayakta kalmıştır.

Berlin Antlaşması ve Tırnovo Anayasası’nın anılan hükümlerinin gereği gibi yerine getirildiğini söylemek güç ise de özellikle Osmanlı Devleti’nin yakın ilgi ve baskısı ile şeklî de olsa bazı hükümlerinin uygulandığı da bir gerçektir. Her şeyden önce Bulgar Prensliği kurulduktan biraz sonra Hıristiyan, Müslüman ve Yahudilerin dini idarelerine dair geçici bir tüzük hazırlanıp yürürlüğe konulduğu görülmektedir4 ki, bunun 25-39 maddeleri Müslümanların dini idarelerini düzenlemektedir. Bu düzenlemede esas itibariyle Müslümanların dini kurumları olarak camiler ve müftülükler olmak üzere iki merkez öngörülmekte ve bu çerçevede ibadete açık her caminin gelir ve giderlerini idare etmek için cami cemaatı Müslümanlar tarafından seçilecek bir cami encümeni kurulacağı, bunların görevleri, sorumlulukları, gelir ve giderleri ile müftülüklerin bulunacağı yerler, yetki bölgeleri, müftülerin görevleri, maaşları ve dairelerine ilişkin önemli hükümler yer almaktadır. Tüzükte, kurulan 10 sancak müftülüğü ile onlara bağlanan diğer sancaklar tek tek sayılmıştır. O dönemde Doğu Rumeli eyaleti Bulgaristan Prensliği’ne bağlı olmadığı için kurulan müftülükler arasında Filibe, Burgas gibi Doğu Rumeli sancakları yer almamaktadır. Kaynaklar bu dönemde Doğu Rumeli eyaletinde de dört müftülük bulunduğunu bildirmektedir.5

Tüzükte her müftünün kendi bölgesindeki görevleri, “camilere ve cami görevlilerine nezaret etmek ve Bulgaristan Geçici Mahkemeler Teşkilatı Tüzüğü’nün 930-938. maddeleri gereğince Müslümanlarla ilgili davalara bakmak” şeklinde belirlenmiştir ki, bu hükümle, Bulgaristan’da Osmanlı’dan kalan ve o zamana kadar müstakil bir kurum olarak faaliyet gösteren kadılıklar kaldırılmış ve görevleri müftülüklere devredilmiştir. Böylece müftülerin görev ve yetkileri genişlemiş, yalnız din işleriyle değil, hukuk işleriyle de görevli hale gelmişlerdir. Bir başka ifade ile müftüler aynı zamanda şer‘iye hakimliği sıfatını kazanmışlardır. Tüzükte atıfta bulunulan Bulgaristan Geçici Mahkemeler Teşkilatı Tüzüğü’nün anılan maddeleri ise bakılıp karara bağlanması şer’iye mahkemelerinin görev ve yetkisine bırakılan dava konuları ve ilgili diğer meseleleri düzenlemektedir. Bunlar evlat ve ebeveyn arasında ve karı koca arasındaki şahsi ve mali ihtilaflar, talak, nikah, nesep, miras ve vasiyetle ilgili anlaşmazlıklar olup daha çok dini yönü ağır basan ve İslam hukuk sistematiği içinde “ahval-i şahsiye” genel başlığı altında incelenen aile, şahıs ve miras hukuku konularını kapsamaktadır.6

Geçici tüzüğün yayımlanmasının hemen ardından Bulgaristan Prensliği’nde tüzükte belirlenen on sancak müftülüğü için seçimler yapılmış ve Müslüman ahali tarafından seçilen müftüler Prens tarafından onaylanarak göreve başlamışlardır.7

1885-1895 yılları arasında gerek Bulgaristan yöneticileri gerekse Müslümanlar tarafından Müslümanların dini idarelerine ilişkin pekçok tasarı hazırlanmış ise de

bunların, çok azı müstesna kanunlaşıp yürürlüğe konulması mümkün olmamıştır.8 Bu dönemde Müslümanların dini hayatını ilgilendiren en önemli düzenleme 1892 tarihinde Bulgaristan Millet Meclisinde kabul edilen Bulgar Usûl-i Muhâkemât-ı Hukukiye Kanunu’dur.9 Bu kanunun 1221-1225. maddeleri şer’iye mahkemelerinin görev ve yetkilerini düzenlemektedir. Kanunun getirdiği hükümler, 1885’te düzeltilmiş geçici Mahkemeler Teşkilatı Nizamnâmesi’ndeki hükümlerin-birkaç küçük değişiklik dışında-aynısıdır.

1895 yılında ise Bulgar Hükümeti, Müslümanlara ilişkin “Müslümanların Dinî İdârelerine Dâir Muvakkat Tâlimatnâme” adıyla geçici bir düzenleme yapıp yürürlüğe koymuştur.10 Kısaca “Muvakkat Tâlimatnâme” olarak tanınan bu düzenleme, Prenslik kurulduğundan beri Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların dini yönetimleri konusunda uygulamaya konulan düzenlemeler içinde belki de en önemli ve en kapsamlısı, ayrıca-hukuken 1919 yılına kadar yürürlükte kaldığı için de-en uzun ömürlüsü olmuştur.

Bulgaristan Müslümanlarının dini yönetiminde önemli bir dönüm noktası sayılan bu talimatname esas itibariyle üç bölüm ve 33 maddeden meydana gelmektedir. Birinci bölümde, başmüftü, sancak müftüleri ve müftü vekillerinin seçimi, tayinleri, nitelikleri, maaşları ve idari makamlarla iletişimleri, ikinci bölümde, müftülerin aldığı harçlar, gelir gider listeleri ve bunların denetimleri, üçüncü bölümde ise, cemaat-ı İslâmiyeler, bunların görevleri, sorumlulukları, üyeleri, seçim yöntemi, azilleri, gelir ve giderleri ile denetimlerini düzenlenmiştir.

Bu talimatnâmenin getirdiği birçok yenilik arasında ilk göze çarpan, merkezi Sofya’da bulunan ve Bulgaristan sınırları içindeki bütün Müslümanların dini önderi olan bir “Başmüftülük” kurumunun tesis edilmesidir. Gerçi 1880 geçici tüzüğünde de Sofya müftüsünün diğer müftülere oranla fazla maaş alacağı öngörülmüş ise de Soyfa müftülüğü dahil bütün müftülerin görev ve yetki alanının ancak belirlenen bölge ile sınırlı olduğu belirtilmiştir. Müftülerle ilgili bir yenilik de bir önceki tüzükte zikredilmeyen müftü vekilleri ile ilgili hükümlerin burada açık bir şekilde yer almış olmasıdır. Tüzükte müftülerin, Meşihat tarafından verilmiş “icâzetnâme” ve “menşûr (ferman) ” sahibi kişiler arasından seçme hakkı olan Müslümanlar tarafından seçilip Prens tarafından atanması ilkesi korunurken, müftü vekillerinin mahalli müftülerin önerisi ve Hariciye ve Mezahip (Dışişleri ve Diyanet) Bakanlığı’nın onayıyla atanacağı öngörülmüştür.

İkinci bir yenilik Müslüman topluluğunun organizasyonu ile ilgilidir. 1880 tüzüğünde her cami için öngörülen “cami encümenleri”nin bu talimatnamede yer almamasına karşılık, burada Müslümanların cami, medrese, diğer hayır kurumları ve ibadethaneleri ile bunların mal varlıklarının idaresinden sorumlu, üye sayısı yerleşim biriminin niteliğine göre değişen ve daha geniş görev ve yetkileri olan yeni bir organizasyonun, cemaat-i İslamiyelerin oluşturulması gündeme getirilmiştir.

Talimatnâme, vakıfların idaresine ilişkin de yeni bir düzenleme getirmektedir. Bu da vakıfların yönetiminin cemaat-i İslâmiyelere devredilmesidir. Esasen bu, çok daha önce Doğu Rumeli’de tesis edilen ve öteden beri uygulanan bir modelin Bulgaristan’ın tümüne teşmil edilmesinden başka bir şey değildir.11

Bu arada Talimatnâme’nin, Müslüman azınlığın, dini açıdan bağlı bulundukları Şeyhülislamlık ile ilişkilerini bir hayli kısıtlarken, Bulgar idaresine ve siyasetçilerine daha bir bağımlı hale getirdiği de bir gerçektir. Nitekim tüzükte, Müslümanların, bu düzenlemede öngörülen her türlü eylem ve işlemlerinin Bulgar makamlarının denetimine alınmasından başka, hemen her hususta Hariciye ve Mezahip Bakanlığı’nın son merci olarak devrede olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu durumu kabul edilemez bulan Osmanlı Hükümeti, tanımadığı bu talimatnamenin uygulamaya konulmaması ve yeni bir düzenleme yapılması yönünde yoğun çaba harcamasına rağmen, bunda başarılı olamamış ve talimatname Bulgar Hükümeti tarafından yürürlüğe konulmuştur. Bu tarihten sonra anılan talimatname hükümlerine dayanılarak pekçok müftü ve müftü vekilinin keyfi olarak atanması ve azledilmesi sıradan bir olay haline gelmiştir. Bununla birlikte, talimatnamenin Başmüftüye ilişkin hükümlerinin hemen hayata geçirilemediği de bir gerçektir. Nitekim, elimizdeki bilgiler, hukuken 1895’te kurulan Başmüftülüğün, ancak 1909’dan sonra fiilen vücut bulduğu ve işlerlik kazandığını göstermektedir.12

Bulgaristan’da 1908’e kadar süren Prenslik döneminde anılan geçici talimatnâmeden sonra Bulgaristan Millet Meclisi’nde, Müslüman milletvekilleri tarafından Müslüman ahalinin dini idaresine ilişkin birkaç tasarı daha gündeme getirilmiş ise de bunların kanunlaşması mümkün olmamıştır.13

Buraya kadar anlatılanları gözönüne alarak kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse, otuz yıllık Prenslik döneminde Müslüman azınlığın dini hayatı ana hatlarıyla şöyle bir görüntü arzetmektedir: Hemen her bölgede topluluğun başında müftülükler ve müftü vekaletleri vardır. Mevcut bilgilerimize göre, Prensliğin Doğu Rumeli’yi kendi sınırlarına kattığı 1885 yılına kadar Prenslikte ve Doğu Rumeli’de 14 müftü ve 25 müftü vekili bulunmaktadır.14 Prenslik döneminin sonlarında müftü ve müftü vekillerinin toplam sayısı 30-40 arasındadır.15 Bulgar Prensliği döneminde Müftü ve müftü vekilleri

1895 Geçici Tüzüğü’nden sonra devlet memuru sayılmış ve maaşları Bulgar Hükümeti tarafından ödenmeye başlanmıştır. Ancak çoğu zaman ekonomik darlık gerekçesiyle müftü maaşları büyük oranda düşürülmüş, hatta kimi zaman tamamen kesilmiştir. Dahası yine aynı gerekçeyle yukarda belirtildiği üzere bazı teşkilatlar tamamen iptal edilmiştir. Bulgar makamları ekonomik silahı, müftü ve müftü vekilleri üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmışlar, onları kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlamışlardır.16

Müftü ve müftü vekilleri Müslüman topluluğun hemen her türlü meselesiyle ilgilenmişlerdir. Osmanlı zamanında ayrı birer müessese olan kadılıklar da 1880 yılında kaldırılarak görev ve yetkileri müftülüklere devredilmiş, şer’iye mahkemeleri de müftülüklerin bünyesine alınmıştır.

Bulgaristan şer’iye mahkemeleri bu dönemde tek dereceli ve tek hakimli olup ayrıca istinaf ve şer’iye mahkemeleri bulunmamıştır. Kural olarak şer’iye mahkemelerince verilen ilâm ve hüccetlerin İstanbul’da Meşihat’a temyiz edilebileceği kabul edilmekle birlikte, bu mekanizmanın çok sağlıklı olarak işlediğini söylemek güçtür. Çünkü, antlaşmalar ve Bulgar iç düzenlemeleri Müslüman ahaliye kendi dini yöneticilerini seçme ve dini otoriteleriyle organik bağını sürdürme hakkını vermesine rağmen, Bulgar yöneticileri bu hakları kullandırmamak için ellerinden geleni yapmışlardır.

II. Krallık (Çarlık) Döneminde Bulgaristan Türklerinin Dini Hayatı (1909-1944)

Bulgaristan’ın bağımsızlığını kazandığı 1908 yılından sonra Osmanlı Devleti ve Bulgar Çarlığı arasında imzalanan 19 Nisan 1909 tarihli İstanbul Protokolü ile17 bir taraftan Bulgaristan’ın bağımsızlığı Türkiye tarafından resmen tanınırken, diğer taraftan da bu protokol ekli olan ve aynı zamanda imzalanan Müftülükler Sözleşmesi Müslüman topluluğun dini idaresi ve örgütlenmesi hususunda eski düzenlemelerdeki belirsizlikleri büyük ölçüde gidermekte ve Müslümanların, baştan beri sahip olduğu dini hak ve hürriyetlerini garanti altına alıp çok daha açık ve somut bir biçimde kullanmalarına imkan tanımaktadır.

Balkan savaşları sonunda 29 Eylül 1913’te Osmanlı İmparatorluğu ile Bulgaristan arasında İstanbul Muâhedenâmesi adıyla imzalanan yeni barış antlaşmasında da18 Bulgar Müslümanları için 1909 tarihli İstanbul Protokolü’nde yer alan bütün haklar ve hükümler tekrar edilip pekiştirilmiş, ilave birtakım haklar da sağlanmıştır.19 Yine bu antlaşmaya da başka eklerle birlikte “Müftülükler”e ilişkin hükümleri düzenleyen ayrı bir sözleşme eklenmiştir. Bu sözleşmedeki hükümler birkaç istisna yenilik dışında 1909 tarihli İstanbul Protokolü’ne eklenen sözleşme ile hemen hemen aynıdır. Bu antlaşma ve sözleşmelerde Bulgaristan Müslümanlarının Meşihat’la olan organik bağları da garanti altına alınmış, bu durum Türkiye’de rejimin değişip Saltanat’ın sona erdiği 1924 yılına kadar devam etmiştir.

23 Mayıs 1919’da ise 1913 Müftülükler Sözleşmesi’nde çıkartılması öngörülen fakat araya Birinci Dünya savaşı girmesi sebebiyle askıya alınan “Müslüman Müessesât-ı Dîniye İdâre ve Teşkilâtı Nizamnâmesi” hazırlanarak yürürlüğe konmuş20 ve o zamana kadar yürürlükte olan 1895 tarihli Geçici Tâlimatnâme ile “Nizamnâme”ye aykırı diğer bütün tâlimatnâmeleri yürürlükten kaldırmıştır.

Üslûbu ve teknik hususiyetlerinin yanı sıra içerdiği hükümler açısından da oldukça mükemmel sayılabilecek bu nizamnâme, Bulgaristan Türk topluluğunun o tarihe kadar sahip olduğu dinî ve millî haklarını birtakım istisnalar dışında teyit edip son derece sistematik bir şekilde düzenlemiş, dini örgüt yapılarını ve yönetim organlarını yerli yerine oturtup çok sağlam esaslara bağlamıştır. 9 bölüm, 189 maddeden oluşan “Nizamnâme”, Bulgaristan Müslümanlarının dini yönetimine ilişkin hazırlanıp uygulamaya konulan en ayrıntılı düzenleme özelliğini taşımaktadır. Bundan sonraki bütün düzenlemelerde de bu nizamnâmenin bir esas ve kaynak teşkil ettiği görülmektedir.

Nizamnâmenin önemini artıran unsurlardan birisi de getirdiği hükümlerin büyük bir kısmının-1945’e kadar-oldukça uzun bir süre uygulamada kalması ve eski düzenlemelerin aksine, bunun getirdiği hükümlere, gerek Bulgar otoriteleri gerekse Müslüman idareciler tarafından büyük ölçüde bağlı kalınmasıdır.

Nizamnâme’nin bu denli müspet özellikler taşımasında, Birinci Dünya Savaşı’nda Bulgaristan ile Osmanlı’nın aynı safta omuz omuza savaşması ile hazırlandığı sırada 1909 ve 1913 antlaşma ve sözleşmelerinin hâlen yürürlükte olması, dolayısıyla Nizamnâme hazırlanırken arkasında Osmanlı Devleti’nin desteği ve ağırlığının bulunmasının önemli etkisi vardır.

Bununla birlikte, anılan nizamnâmenin bazı noktalarda eski düzenlemelere oranla birtakım olumsuzluklar ve geriye dönüş denilebilecek önemli bazı hükümler taşıdığı da bir gerçektir. Bunlar arasında 1909 ve 1913 sözleşmelerinin aksine, müftülerin seçimle değil atamayla işbaşına gelmesini ve yine aynı usulle görevden alınmasını öngörmesi, müftü ve müftü vekili tayin hakkını münhasıran Nezaret’e ait kılıp Başmüftülüğe yalnız tayin olunacak kişinin şer’î işlere bakabilmesi ve müftü-

lük yapabilmesi için bir ehliyetname verme yetkisini bırakması gelmektedir. Bu durum, müftüler tarafından seçilmesi öngörülen Başmüftü’nün seçiminin meşruiyetini de etkilediği için Müslüman ahali arasında nizamnamenin bu ve benzeri bazı maddelerinin düzeltilmesi veya yeniden hazırlanması yolunda güçlü bir kamuoyu oluşmuştur. Bu doğrultuda muhtelif dönemlerde birçok girişimde de bulunulmuş ise de bu konuda önemli bir gelişme kaydedilemediği görülmektedir.

Her şeye rağmen Bulgaristan Müslümanlarının kısaca işaret edilen antlaşma, sözleşme ve düzenleme hükümleri ışığında şekillenen dini idaresi ve örgüt yapısı giderek gelişerek sağlam ve kalıcı müesseseler haline gelmiştir. Bilhassa Birinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda Bulgaristan Müslümanlarının dini örgüt yapıları ve yönetim organlarının tam anlamıyla şekillendiği ve sistemin büyük ölçüde yerli yerine oturduğu görülmektedir. Özellikle Müslüman ahaliye karşı son derece lütufkâr ve müsamahakâr bir tavır takınan Çiftçi iktidarı döneminde Müslüman ahali birçok kazanımlar elde etmiştir. Bu yıllarda şekillenen dini örgüt yapısı ve dini kurumlar ile kazanılan dini hak ve hürriyetlerin Çarlık dönemi boyunca büyük ölçüde korunduğu da bir gerçektir. Bu açıdan Çarlık döneminin karakteristik özelliklerini ana çizgileriyle şu şekilde özetlemek mümkündür:

Müslümanların başında daima geniş yetkilerle donatılmış bir Başmüftü bulunmuştur. İkili antlaşmalarda ve Müslümanların dini yönetimlerine ilişkin Bulgar iç düzenlemelerinde Başmüftü’nün kural olarak seçimle iş başına gelmesi öngörülmüş ise de uygulamada seçimle iş başına gelen Başmüftü sayısı birkaç kişiyi geçmemiş, diğerleri Bulgar Hükümetleri tarafından atama yoluyla bu göreve getirilmiştir. Başmüftü Sofya’da oturmakta ve Bulgaristan’daki Müslümanların dini temsilcisi kabul edilmektedir. Onun bütün Bulgaristan Müslümanları üzerinde denetim ve kontrol yetkisi vardır. Başmüftü, Bulgaristan’daki müftü ve müftü vekillerinin bütün işlemlerini, cami, mescit gibi ibadethaneleri ve bunların görevlilerini, vakıfları, cemaat-i İslamiyeleri teftiş ve kontrol etmekte, şer’î hükümlerin tam olarak icra edilmesi için gerekli uyarı ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Şer’iye mahkemelerinden verilen bütün kararlar Başmüftü veya Başmüftü’nün başkanlığında temyiz mahkemesi tarafından tetkik edilmektedir. Başmüftü’nün Türk İslam eğitim kurumları üzerinde de yetkileri vardır. Müslüman mektep ve medreselerinin, eğitim encümenlerinin denetimi, bu okulların asrın ihtiyacına göre islahı, programlarının geliştirilmesi Başmüftü’nün görevleri arasındadır.

Başmüftülüğün altında müftülükler ve müftü vekaletleri vardır. Bunların sayısı ve yeri siyasi konjonktüre, ekonomik duruma ve ihtiyaçlara göre değişmiştir. 1919 yılına kadar seçimle iş başına gelen müftüler bu tarihten sonra Başmüftü’nün önerisi üzerine Hariciye ve Mezahip Bakanlığı’nca atanmışlardır. Şer’iye mahkemeleri de müftülük ve müftü vekaletleri bünyesinde faaliyet göstermekte, müftü ve müftü vekilleri aynı zamanda şer’iye hakimliği yapmaktadırlar. Bunun dışında, görev çevresindeki bütün camilerden, mescitlerden, bunların görevlilerinden ve vakıflardan da sorumludurlar.

Bulgaristan’daki Müslüman vakıfları, hemen her köy ve kasabada teşekkül eden cemaat-i İslamiyeler tarafından yönetilmektedir. Bütün cemaat-i İslamiyelerin faaliyetlerinin usulüne uygun yürütülmesi ve denetlenmesi, mali durumlarının iyileştirilmesi için Başmüftülük nezdinde bir Müessesât-ı Diniye ve Vakfiye Müdürlüğü kurulmuştur. Bu müdürlük, Başmüftünün önerisi üzerine Hariciye ve Mezahip Bakanlığı tarafından tayin edilen bir müdür tarafından yönetilmiştir.

Bu dönemde, Bulgaristan Müslümanlarının ülke sathına yayılmış yerel mektep ve medreselerinden başka bir de 1922’de Şumnu’da açılmış Nüvvab Medresesi vardır. Tâlî ve âlî kısımdan meydana gelen ve 1947 yılına kadar kuruluş amacı ve esasları doğrultusunda faaliyet gösteren bu okulda yüksek dini tahsil yapılmıştır. Okulun tâlî kısmından mezun olanlar imam, hatip, öğretmen ve şer’iye katibi olma hakkını kazanırlarken, âlî kısmından mezun olanlar müftü ve müftü vekili olarak görev almışlardır.

Bulgar kanunları, Prenslik döneminde olduğu gibi vasiyet, miras, vesayet, nikâh talak, nafaka gibi daha çok ahvâl-i şahsiyye kapsamındaki uyuşmazlıklara bakma yetkisini, şer’iye mahkemelerine vermiştir. Ülke içinde ve dışında çok tartışılan, tamamen kaldırılmaları veya yetkilerinin sınırlandırılması yolunda birçok girişime, bu arada Bulgaristan Millet Meclisi’ne sunulmuş çok sayıda teklif ve tasarıya konu olan bu mahkemeler, 1938 yılına kadar haiz oldukları yetkileri koruyarak ayakta kalmışlar, belirtilen tarihte ise yetkileri önemli ölçüde sınırlandırılarak, onların elinden miras, vasiyet, vesayet gibi mala ilişkin davalara bakma yetkisi alınmıştır. Bununla birlikte bu mahkemeler, karı koca arasındaki zevciyet (münâkehât ve müfârekât) davalarını bakmaya devam etmişlerdir. Bu şekilde 1945 yılına kadar faaliyetlerini sürdüren bu mahkemeler, anılan tarihte Bulgaristan’da medeni evlilik kabul edilip ilgili uyuşmazlıkların genel mahkemelere devredilmesiyle birlikte işlevsiz kalmışlar ve fiilen ortadan kalkmışlardır.

1919 Nizamnâmesi, Bulgaristan şer’iye mahkemelerini, bidâyet, istinaf ve Dîvân-ı Âli-i Şer’î (Temyiz Mahkemesi) olmak üzere üç sınıfa ayırmıştır. Ancak ekonomik yetersizlik gerekçesiyle Bulgaristan’da istinaf mahkemeleri hiçbir zaman açılamamış, Dîvân-ı Âli-i Şer’î ise

tam anlamıyla ancak 1930’larda tesis edebilmiştir. Türkiye’de rejim değişip, saltanat kaldırılıncaya ve laik sistem kuruluncaya kadar Bulgaristan şer’iye mahkemeleri hukuken İstanbul’daki Meşihat’la organik bağını sürdürmüşlerdir. Bu bağlılık seçilen veya tayin edilen Başmüftü ve müftülerin Meşihat tarafından da onaylanmasını veya tanınmasını gerekli kıldığı gibi, Bulgaristan şer’iye mahkemelerinin verdiği bazı kararların Meşihat’a temyizini de mümkün hale getirmiştir.21

III. Komünizm Döneminde


Bulgaristan Türklerinin
Dini Hayatı (1944-1989)

9 Eylül 1944 tarihinde Kızılordu’nun Bulgaristan topraklarına girmesiyle Vatan Cephesi iktidarı ele geçirmiş ve bu dönem Bulgaristan’ın komünizme geçişinin başlangıcı olmuştur. Yeni hükümet ilk zamanlar Müslüman Türk azınlığın sorunlarının çözüleceğine ilişkin büyük ümitler vermiş ve onların desteğini kazanmıştır. Bu ümitlere kapılan Türk azınlığı yıllarca çiğnenmiş olan dini ve milli haklarını tek tek tespit edip bunların geri verilmesi ve genişletilmesi yolundaki taleplerini dile getirmişlerdir. Bu talepler daha çok Türk okulları, vakıf malları ve dini örgütlerle ilgili olmuştur. Ancak bu taleplerin birçoğu gerçekleşmediği gibi, ileriki yıllarda Müslüman azınlığın mevcut hakları da büsbütün ellerinden alınmıştır.

1944-58 yıllarında Bulgaristan Türkleri’nin birtakım haklarının genişletilmesine karşılık, dini haklarının kısıtlandığı görülmektedir. İlk iş olarak 12 Şubat 1945’de toplanan Bulgar İşçi Partisi (Komünist Parti) Politbüro, Türk azınlıkla ilgili somut kararlar almıştır. Bu kararlar gereğince eski faşistlerle iş birliği yaptıkları gerekçesiyle Müslüman halkın haklarını savunan müftü ve encümen başkanları temizlenmiş, Nüvvab Mektebi irtica yuvası kabul edilip tâlî kısmı liseye çevrilmiş, âlî kısmı ise tamamen kapatılmıştır. Buna karşı çıkan birçok Nüvvab hocası tutuklanarak ağır cezalara çarptırılmış, geri kalanlar ise ülke dışına çıkmaya zorlanmıştır.22 Diğer Türk okulları da devletleştirilerek, önce seçmeli ders durumuna getirilen din derslerinin saatleri azaltılmış, medreselerin sayısı da 3-4’e indirilmiştir.23 1951’de ise din dersleri tamamen kaldırılmış, medreseler de kapatılmıştır.24

Bu arada 1945 yılında Bulgaristan Müslümanlarının dini idaresi ve teşkilatına ilişkin yeni bir tüzük hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.25 Tipik totaliter bir nitelik taşıyan bu tüzükte Müslümanların dini idaresine ilişkin hemen bütün yetkilerin Dışişleri ve Diyanet Bakanlığı’na verildiği görülmektedir. Başmüftü ve il müftülerinin hükümet tarafından atamayla iş başına getirilmesi öngörülmekte, Başmüftü ve müftülere ilgili Bakan’ın izni olmadan bölgelerini gezme hakkı tanınmamakta, onların dış ülkelerle irtibatları tamamen kesilmektedir. Müftülük müfettişlerine yalnız medreseleri denetleme yetkisi bırakılmakta, bütün cemaat-i İslamiyeler devletin denetimine alınmakta, yeni cami yapımı Bakanlığın iznine bağlanmaktadır. Öte yandan 1945 yılında Bulgaristan genelinde medeni nikah kabul edildiği için tüzükte, imamların, belediye nikahı kıydıklarına dair belge getirmeyenlerin nikahlarını kıymaları yasak edilmektedir.

Daha sonra 1949’da kabul edilen Dinler Yasası26 ile dini faaliyetler tamamen devletin denetimi altına alınmış, Müslümanların, çocuklarına din eğitimi verme imkanı ortadan kaldırılmıştır. Diğer taraftan her dinin özel tüzüğünün resmiyet kazanmasını, hükümetin onayına bağlamaktan başka, hükümete bir defa verdiği onayı geri alma yetkisi vermiştir ki, hâlen yürürlükte olan bu hüküm demokratik yönetime geçildikten sonra bile seçilen başmüftülerin keyfi olarak görevlerinden alınmasında kullanılmıştır.

1951’de, Dinler Yasası hükümleri uyarınca çıkarılan Müslümanların dini idarelerine ilişkin yeni tüzükte27 de dini yasaklar esas itibariyle korunmakla birlikte 51’den sonra sosyalist rejim büyük ölçüde oturduğu için 1945 tüzüğünün hükümleri biraz yumuşatılmış ve dış kamuoyuna karşı daha töleranslı bir görüntü verilmeye çalışılmıştır. Söz gelimi tüzükte, yeni cami inşası Hükümetin değil, Başmüftülüğün iznine bağlanmakta, cemaat-i İslamiyelerin bütçelerinin Başmüftülük tarafından tastik edilip Dışişleri ve Diyanet Müdürlüğüne bilgi için gönderileceği öngörülmekte, müftülerin Müslüman ahali, Başmüftünün ise müftüler tarafından seçimle işbaşına gelmesi ilkesi getirilmekte ve müftülerin bölgelerinde dolaşabilmesi için Başmüftülüğe bilgi vermeleri yeterli görülmektedir. Ancak tüzük hükümlerinin aksine 1944 yılından sonra müftülerin ve Başmüftü’nün gerçek anlamda demokratik bir seçimle iş başına geldiği vaki olmamış, sadece iktidar ve istihbaratla iş birliği yapan kişiler müftü tayin edilmişler, bunlar arasında emniyet mensubu kişiler de yer almıştır.28 Ayrıca tüzükte, başmüftüye, bölge müftülerine ve encümenliklere sosyalist politikaların uygulanmasında iktidar organlarına yardımcı olmaları görevi yüklenmektedir.

1958 Ekim ayında toplanan KP Merkez Komitesi, Bulgaristan Türk azınlığının Bulgar halkıyla bütünleştirilmesi sürecinin başlatılmasını kararlaştırmış ve bu sürece engel olacak faktörler arasında en önemlisinin din faktörü olduğunu tespitle, ateist eğitimin genişletilip

güçlendirilmesi önerisini getirmiştir.29 1960’da düzenlenen Bulgaristan Türkleri arasında “Ateist Propagandanın Durumu ve Ödevleri” konulu müşavere konferansında da Türklerin üçte ikisinin dini inançlarını korudukları, gençlerin yüzde doksan beşinin dini nikah yaptığı, çocukların yüzde doksan dokuzunun sünnet oldukları tespitleri dile getirilerek ateist propagandanın ve ateist eğitimin çok kötü olduğu değerlendirmesi yapılmış, bu itibarla ateist propagandanın genişletilmesi, İslamiyetin gerici ve irticai niteliğinin sergilenmesi, dini geleneklerin yerine sosyalist adet ve geleneklerin ikame edilmesi, okullarda çocukların komünist ruhla eğitilmesinin süratlendirilmesi yolunda kararlar alınmıştır. Bu kararlar uyarınca, Türk ve Pomak bölgelerinde cemaat-i İslamiyelerin sayısı büyük ölçüde azaltılarak,30 pekçok cami kapatılmış, imamların sayısı da düşürülmüştür31 Ayrıca bir taraftan müftülükler azaltılırken, diğer taraftan da Başmüftülük biri Pomak, öbürü Türk olmak üzere ikiye ayrılmıştır.32

BKP Merkez Komitesi’nin 1969’da aldığı kararla zorla kimlik değiştirme (soya dönüş) politikası uygulamaya konulmuş,33 1984-85 yıllarında ivme kazanan direkt asimilasyon ve zorla isim değiştirme kampanyası sırasında Müslümanlar ve İslam dini üzerindeki baskılar da arttırılmıştır. Bu çerçevede Bulgaristan Müslümanlarının Osmanlı tarafından Müslümanlaştırılan Hıristiyanlar olduğu propagandası altında dini birçok kısıtlamalar yapılmıştır. Yapılan kısıtlamalardan bazıları şunlardır: “İslam’ın fundamentalizme ve softacılığa karşı olduğu” maskesi altında İslam dinine karşı açık cephe alınmış ve yoğun bir kampanya başlatılmıştır. Birtakım merkez köylerde camiler bölge camisi ilan edilerek cuma namazının yalnız bu camilerde kılınmasına izin verilmiş, diğer camiler kapatılmıştır. Evlerde topluca ibadet, mevlit yasaklanmış, duaların camilerde yalnız Bulgarca okunması emredilmiştir. Sünnet, ferace yasaklanmış, çocuklarını sünnet ettirenler mahkemeye verilmiş, Müslüman ve hıristiyan mezarlıkları birleştirilmiş, eski mezar taşları kırılmış veya üzerindeki Türkçe yazı ve semboller kazınmış, düğünlerde dini adet ve Türkçe şarkılar yasaklanmıştır. Çocuklara Müslüman ismi koyma da yasak edilmiştir. Direnenler katledilmiş, tutuklanmış veya sürgüne gönderilmiştir.

Ancak ülke içindeki direnişler ve İslam dünyasının yoğun tepkisi üzerine “İki dinli bir ulus” tezi ortaya atılarak “etnik sorunun” çözümü için “din sorunu”nun bir süre ertelenmesi kararlaştırılmış, bu doğrultuda Türk, Tatar, Pomak, Çingene gibi etnik unsurlar kaldırılarak Bulgaristan’da yalnız Hıristiyan ve Müslüman Bulgarlar vardır tezi işlenmeye başlanmıştır. Bu tezin gereği olarak ikiye ayrılan başmüftülük 1986’da yeniden birleştirilmiştir. Nitekim zorla isim değiştirme furyasının herşeyi kasıp kavurduğu 1986 yılında “Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nde İslam Dini Tüzüğü” adıyla alelacele kabul edilen 54 maddelik yeni tüzükte Bulgaristan’daki Müslümanlar için tek bir başmüftülükten söz edilmekte,34 başmüftünün iki yıl il müftülüğü yapan kişiler arasından, bölge müftülerinin ise cemaat-i İslamiye encümenlikleri tarafından seçilmesi öngörülmekte, ancak başmüftüde ve müftülerde belli bir tahsil düzeyi aranmamaktadır. Bu tüzükte ayrıca daha önceki düzenlemelerde yer almayan “Yüksek İslam Konseyi” adıyla yeni bir kurum gündeme getirilmiş, “Müslümanların kolektif yönetim organı” olarak nitelendirilen bu kurumun başmüftü ve il müftülerinden oluşacağı belirtilmiştir. Bu organın, 1992 tüzüğünde biraz daha geliştirildiği ve 1994 tüzüğünde ise kurumlaşarak kalıcı hale geldiği görülecektir.

IV. Demokrasi Döneminde
Bulgaristan Müslümanlarının Dini Hayatı (1989-2001)

Türklere uygulanan bu insanlık dışı zulüm ve baskıların, 1989’da artık dünya kamuoyunun gözünden saklanamaz boyuta ulaşması, özellikle Türkiye’nin devlet ve millet olarak konuya sahip çıkması ve uluslararası camiada girişimlerde bulunması üzerine BM ve bu arada İslam ülkeleri Bulgaristan’ı protesto etmiş ve bu uygulamaların kaldırılması yönünde baskı yapmışlardır.

Bütün bu baskılar, Bulgaristan’ın yumuşamasında ve tavrını değiştirmesinde etkili olmuş ve yurt dışına gitmek isteyen Türklere izin vermeye başlamıştır. Öte yandan bu olaylar Bulgaristan’da politik olayların gelişmesini de hızlandırmış ve 10 Kasım 1989’da Bulgar Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Devlet Konseyi Başkanı T. Jivkov görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır.35 Kısa bir süre sonra birbiri ardına toplanan BKP Merkez Komitesi, Bulgaristan Devlet Konseyi ve Bakanlar Kurulu isimleri değiştirilen kişilerin isimlerini iade kararı almış36 bundan sonra diğer haklar da yavaş yavaş iade edilmeye başlanmıştır. Bu çerçevede, Türklerin varlıkları ve kimlikleri kabul edilmiş, Türkçe konuşmak serbest bırakılmış, okullarda Türkçe’nin de okutulması prensip olarak kabul edilmiş, Türkçe gazete ve dergiler çıkmaya başlamış, dışardan dini kitaplar getirilmesi veya yayımlanması, camilere serbestçe girilmesi, ezan okunması, Arapça dua okunması ve vaizlerin Türkçe vaaz vermesi mümkün hale gelmiştir. Bu arada 1990-91 eğitim öğretim döneminde Sofya’da üç yıllık Yarı Yüksek İslam Enstitüsü ile Şumnu’da bir İmam Hatip Okulu, ertesi yıl da, Mestanlı ve Şumnu’da birer

İmam Hatip Okulu açılıp eğitim ve öğretime başlamıştır.

1991’de Büyük Halk Meclisi, kuvvetler ayrılığını, çoğulcu parlamenter sistemi benimseyen, başta din, vicdan ve düşünce özgürlüğü olmak üzere uluslar arası hukukun sağladığı bütün insan haklarını garanti eden yeni anayasayı kabul etmiştir. Bu anayasada resmi din deyimi değiştirilerek “Bulgaristan’ın geleneksel dini Doğu Hıristiyanlıktır” kaydı getirilmiştir. Aynı yıl yapılan Parlamento seçimlerinde de adını Sosyalist Parti olarak değiştiren eski Komünist Parti’ye karşı birleşen ve çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Haklar ve Özgürlükler Hareketi tarafından da desteklenen Demokratik Güçler Birliği iktidara gelmiştir. Bu iktidar döneminde Türkler dini açıdan önemli kazanımlar elde etmiştir. Bu çerçevede istihbaratta yüzbaşı iken 1988’de Başmüftülüğe getirilen Nedim Gencev’in, Müslüman Türlerin baskısı sonucunda 1992’de Hükümet tarafından görevden alınması üzerine 19 Eylül 1992’de yapılan Milli Konferans’la Fikri Salih Başmüftü seçilmiş ve 1995’e kadar bu görevi sürdürmüştür. Bu arada Gencev 1994’te gayriresmi bir konferans düzenleyerek kendisini Yüksek Din Konseyi Başkanlığına seçtirmiş ise de bu seçim Hükümet tarafından onaylanmamıştır.

Ancak, 1994 sonlarında yapılan seçimlerde Sosyalistler yeniden iktidarı gelince Gencev’in bu konferansını yasal saymış ve onaylamıştır. Bunun üzerine başkanlığını Nedim Gencev’in yaptığı Yüksek İslam Konseyi tarafından Başmüftülüğe Hacı Basri Mahmut Hacı Şerif seçilmiş/atanmış ve 23 Ekim 1997’ye kadar görevde kalmıştır. Bu arada 6 Mart 1995’de Fikri Salih taraftarları yeni bir konferans düzenleyerek onu tekrar başmüftü seçmişlerse de Sosyalist Hükümet onların bu tüzüğünü onaylamamıştır. 19 Nisan 1997’de yapılan erken genel seçimlerde Sosyalist Parti’nin büyük bir yenilgiye uğraması ve Demokratik Güçlerin yeniden iktidara gelmesinden sonra 23 Ekim 1997’de yapılan milli konferansta ise Gencev Konsey Başkanlığı görevinden düşürülerek Mustafa Aliş Haci başmüftü seçilmiştir. Onun üç yıllık görev sürenin dolması üzerine 29 Ekim 2000’de yapılan yeni konferansta ise Mustafa Aliş Haci Yüksek İslam Konseyi Başkanlığına Selim Mümin Mehmed de Başmüftülüğe seçilmiş olup hâlen bu görevleri sürdürmektedirler.

Demokratik dönemde Müslümanlar tarafından düzenlenen bütün milli konferanslarda Müslümanların dini idaresine ilişkin yeni tüzükler kabul edilmiştir. Bunlar arasında 19 Eylül 1992 tarihli konferansta kabul edilen Fikri Salih’in tüzüğü 1 Ekim 1992’de Bakanlar Kurulu tarafından, 2 Kasım 1994’de Nedim Gencev tarafından düzenlenen milli konferansın tüzüğü ise 22 Şubat 1995’de Dış İşleri ve Diyanet Müdürlüğü tarafından tasdiklenmiştir. 1992 tüzüğüne göre Yüksek İslam Konseyi, Milli Müslüman Konferansı tarafından seçilmekte, Başmüftülük nezdinde ve Başmüftü’nün başkanlığında istişari bir organ olarak görev yapmaktadır. 1994 tüzüğünde ise bu organın statüsü bir hayli kuvvetlendirilmiş ve kendisine doğrudan idari görevler yüklenmiştir. Konsey başkanının doğrudan Milli Müslüman Konferansında seçilmesi ve kendisinde başmüftüde bulunması gereken niteliklerin aranması hükme bağlanmış, ayrıca başmüftüyü seçme hakkı da bu organa verilmiştir.

1997 tüzüğüne göre de Müslüman topluluğun örgütsel yapısı, Bölge Müslümanları Genel Toplantısı, Müslüman Encümenliği, Bölge Müslüman Konferansı, Bölge Müftülüğü, Bölge Müslüman Konseyi, Milli Müslüman Konferansı, Başmüftü, Yüksek İslam Konseyi’nden oluşmaktadır. Başmüftü ve Yüksek İslam Konseyi Başkanı Milli Müslüman Konferansı tarafından, bölge müftüleri ise Bölge Müslüman Konferansı tarafından seçilmektedirler. Sofya, Razgrad, Şumen, Dobriç, Kırcali, Filibe, Smolen, Aytos, Pleven şehir merkezlerinde 9 bölge müftülüğü kurulmaktadır. Yüksek İslam Konseyi de Başmüftü, Yüksek İslam Konseyi Başkanı, bölge müftüleri ve bölge temsilcilerinden meydana gelmektedir.

28 Ekim 2000 Milli İslam Konferansında kabul edilen Bulgaristan Cumhuriyeti Müslüman Topluluğu Tüzüğü’nde de 1997 tüzüğünde öngörülen örgütsel yapı, ana hatlarıyla korunmuş bazı hükümlerin ayrıntılarında ufak değişiklikler yapılmıştır. Ayrıca Krumovgrad, Haskovo ve Rusçuk’ta yeni bölge müftülüklerinin açılması karar altına alınmıştır.

Bugün Bulgaristan Türk topluluğunun dini idaresi ve kurumları tüzük hükümleri uyarınca örgütlenmiş olup dini faaliyetler bu yapı içinde icra edilmektedir. Ülke geneline yayılmış 12 bölge müftülüğü kapsamında 1674 cami, 142 mescitte serbestçe dini görevlerini yerine getirmekte ve buralarda yaklaşık 1000 resmi din görevlisi görev yapmaktadır.37 Komünist dönemde yıkılan pekçok cami ve mescit başta Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelerin yardımıyla onarılmaya ve yenilerinin inşasına çalışılmaktadır. Ayrıca geçmiş iktidarlar döneminde kamulaştırılan veya özel şahıslara verilen İslam vakıflarını geri almak için yoğun çaba harcanmaktadır. Ancak yeni yönetimin, bunların iadesini prensip olarak kabul etmekle birlikte Parlamento’da gerekli yasaları çıkartmakta isteksiz davranması ve tek tek takip edilen

davaların mahkemelerde uzun yıllar sürüncemede kalması sebebiyle şimdiye kadar bu konuda pek fazla ilerleme sağlandığı söylenemez. Bu yüzden Bulgaristan Müslümanları, Başmüftülüğün ihtiyaçlarının karşılanması, din görevlilerinin maaşları, İslami okulların ve dini yayınların finansmanı ile camilerin tamir ve inşası için büyük maddi zorluklarla karşılaşmakta ve bunları aşabilmek için başta Türkiye olmak üzere İslam ülkelerinin yardımına bağımlı halde bulunmaktadırlar. Kaydetmek gerekir ki, bu konuda özellikle Türkiye Diyanet Vakfı’nın Bulgaristan Müslümanlarına büyük katkıları olmaktadır.

1990’da açılan üç yıllık Yarı Yüksek İslam Enstitüsü 1994’de dört yıllık Yüksek İslam Enstitüsü’ne yükseltilmiş ve 1999-2000 eğitim öğretim yılında ilk mezunlarını vermiştir. Rusçuk, Şumnu ve Mestanlı’da açılan ve ayrı ayrı erkek ve kız bölümleri bulunan üç ayrı imam hatip okulunda azımsanmayacak sayıda Müslüman öğrenci dini eğitim almakta ve öğrenci sayısı ve imkanları günden güne artmaktadır. Ayrıca sürekli ve örgün eğitim veren birkaç Kur’an kursu yanında hemen her yıl birçok köyde Kur’an kursları düzenlenmektedir. Öte yandan çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölgelerdeki Bulgar okullarında İslam dini seçmeli din dersi olarak okutulmaya başlanmış ve son yıllarda Yüksek İslam Enstitüsü mezunlarına buralarda din dersi öğretmeni olma hakkı tanınmıştır. Bu derslerde okutulacak din dersi kitaplarının hazırlanması ve basılması çalışmaları devam etmektedir.

Başmüftülüğün yayın organı olarak 1990’da Sofya’da yayımlanmaya başlayan Müslümanlar gazetesi zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte yayımını hâlâ sürdürmektedir. Haziran 1995’den beri yayımlanan ve zaman zaman dini konuları da ele alan Ümit dergisi ile 2001’de Yüksek İslam Enstitüsü öğrencileri tarafından çıkarılmaya başlanan Kalem dergisi dini yayınlar olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Aynı şekilde uzun zamandır yayımlanan Zaman gazetesi de kimi zaman dini konulara değinmektedir.

Bulgaristan’da özellikle de Deliorman bölgesinde ve Karadeniz sahilinde azımsanmayacak sayıda Alevi Müslümanlar da yaşamaktadır. Alevilerin ağırlıkta olduğu hemen her köyde birkaç yatır mevcut olup bunların içinin Hz. Ali resimleri ve elişi nakışlarla süslendiği görülmektedir. Özellikle Deliorman’daki Demir Baba Tekkesi, Hasköy’de Otman Baba Tekkesi ve Varna’nın Kuzeyindeki Akyazılı Sultan Baba Tekkesi hem Alevilerin hem de Sünnilerin önemli ziyaret merkezlerinden olup buralarda her yıl binlerce kişinin toplandığı dini içerikli şenlikler düzenlenmektedir.

1 Şimşir, Bilal, Bulgaristan Türkleri, İstanbul 1986, s. 32.

2 Antlaşma için bkz. Ali Fehmi, Berlin Mu’âhedenâmesi ve Mutâla’ât-ı Muvâzene, Filibe 1319/1903; Erim, Nihat, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Ankara 1953, I, 403-424.

3 Tırnovo Anayasası (Sbornik ot normativni dokumenti, otnasaşti se do veroizpovedaniyatia vtoro dopilneno izdanie, Sofya 1982 içinde], md. 40.

4 Tüzük için bkz. Bulgar Resmi Gazetesi (Dırjaven vestnik), sy. 56, 9 Temmuz 1880.

5 Popoviç, Aleksandre, Balkanlarda İslam (trc. Komisyon), İstanbul 1995, s. 75.

6 Geniş bilgi için bkz. Günay, “Bulgaristan Başmüftülüğü’nce Hazırlanan 1924 Tarihli Münâkehât ve Müfârekât Tâlimatnâmesi ve Bulgar Şer’iye Mahkemelerinde Uygulanışı”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3 (2001), s. 166-167; a. mlf., Osmanlı Sonrası Bulgaristan Türk Topluluğunun Özel Yargı Teşkilatı (Şer’iye Mahkemeleri) (Basılmamış kitap), Adapazarı 2001, s. 149-150.

7 Bkz. Bulgar Resmi Gazetesi, sy. 84, 12 Kasım 1880.

8 Bu tasarılar için bkz. Turan, Ömer, The Turkish Minority in Bulgaria (1878-1908), Ankara 1998, s. 174 vd.

9 Kanun için bkz. Bulgar Resmî Gazetesi, sy. 31, 8 Şubat 1892.

10 Tâlimatnâme için bkz. Bulgar Resmî Gazetesi, sy. 210, 26 Eylül 1895. Osmanlıca tercümesi için bkz. İttifak Gazetesi, sy. 60, 9 Teşrîn-i Evvel 1311/1895, s. 4; sy. 61, 16 Teşrîn-i Evvel 1311/1895, s. 4.

11 Bkz. Mehmet Celil, “Müftülükler ve Cemaat-i İslâmiyeler”, Rehber Gazetesi, sy. 243, 3 Eylül 1932, s. 1.

12 Geniş bilgi için bkz. Günay, Osmanlı Sonrası Bulgaristan Türkleri’nin Özel Yargı Teşkilatı, s. 23-24, 34.

13 Geniş bilgi için bkz. Turan, a.g.e., s. 185-186.

14 Günay, Osmanlı Sonrası Bulgaristan Türkleri’nin Özel Yargı Teşkilatı, s. 26.

15 Turan, a.g.e., s. 187.

16 Turan, a.g.e., s. 188.

17 Protokolün tam metni için bkz. Sırât-ı Mustakîm, sy. 126, 20 Kanûn-i Evvel 1326, V, 363 vd.

18 Antlaşma ve sözleşme metinleri için bkz. Erim, Devletlerarası Hukuku, I, 457-458.

19 Keskioğlu, Bulgaristan’da Türkler, İstanbul 1978, s. 37, 40; Şimşir, a.g.e., s. 82.

20 Nizamnâme’nin Bulgarca orijinali için bkz. Bulgar Resmi Gazetesi, sy. 65, 26 Haziran 1919 Türkçe (Osmanlıca) tercümesi için bkz. Bulgaristan Çarlığı Dahilinde Müslüman Müessesât-ı Diniye İdâre ve Teşkilatı Nizamnâmesi, Fotinov Matbaası, Sofya 1924.

21 Bulgaristan şer’iye mahkemeleri hakkında geniş bilgi için bkz. Günay, “Bulgaristan Başmüftülüğü’nce Hazırlanan 1924 Tarihli Münâkehât ve Müfârekât Tâlimatnâmesi ve Bulgar Şer’iye Mahkemelerinde Uygulanışı”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3 (2001), s. 163-196; a. mlf., Osmanlı Sonrası Bulgaristan Türk Topluluğunun Özel Yargı Teşkilatı, s. 79 vd.

22 Mehmet Çavuş, Bulgaristan’da Soykırım, İstanbul 1984, s. 58.

23 Yalımov, İbrahim, “Bulgaristan Türklerinin Eğitim Düzeni-2”, Ümit, sy. 17 (1998), s. 7-9.

24 Markov, Yüliyan G., “Razvitie na obrazovanieto sred turskoto Naselenie vı Bulgaria (1944-1952) ”, İstoriçeski Pregled, sy. 1 (1970), s. 72.

25 1945 Bulgaristan MüslümanlarınınTeşkilatı ve İdaresine Dair Tüzük, Boris And. Matbaası, Sofya 1945 (Ayrı Basım).

26 Bu yasa için bkz. Sbornik ot normativni dokumenti, otnasâşti se do veroizpovedaniyatia vtoro dopılneno izdanie, Sofya 1982.

27 Tüzük için bkz. aynı eser.

28 Cambazov, İsmail, “Bulgaristan’da Başmüftülük Sorunu”, Ümit, sy. 1 (1995), s. 23.

29 Bulgar Merkezî Devlet Tarih Arşivi [Tsentralen Dırjaven İstoriçeski Arhiv (TsDİA) ], f. 1, op. 5, a. e. 352.

30 TsDİA, f. 1, op. 5, a. e. 420/29.

31 Yalımov, İbrahim, İstoriçeskata minalo na turskata obştnost vı Bulgaria, Sofya 2001, s. 63.

32 Cambazov, “Bulgaristan’da Başmüftülük Tüzükleri, Ümit, sy. 4 (1995), s. 7; Yalımov, a.g.e., s. 63.

33 TsDİA, f. 1, op. 6, a. e. 6952.

34 Tüzük için bkz. Sbornik ot normativni dokumenti, otnaciaşti se do izlovedaniata treto dolıpneno izdanie, Sofya 1987.

35 Kuyucuklu, Nazif, “Bulgaristan”, DİA, VI, 400.

36 Yalımov, a.g.e., s. 237.

37 Bu veriler 06-06-2001 tarihi itibariyle olup doğrudan Bulgaristan Başmüftülüğünden alınmıştır.


Yüklə 14,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   100




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin