Hiç Bir Varlık Allah'a Benzemez:
Allah Teâlâ'ya benzeyen hiçbir şey yoktur. Allah, işitici ve görücüdür.
Bu metinde “hiçbir şeye benzemez” sözü, Allah Tealâ'yı yaratıklara benzeten Müşebbihe taifesini red için söylenmiştir. İşitici vs görücüdür, sözü de Allah Tealâ'yı bir iş yapmamakla tatil eden “Muattıla” taifesine reddiye vardır.
Buhari'nin hocası Nuaym b. Hammad el-Huzai şöyle diyor: “Zat veya sıfat bakımından herkim Allah Tealâ'yı yaratıklardan herhangi birine benzetirse kâfirdir. Kim Allah Teâlâ'nın kendisine vasfettiği sıfatlarını inkar ederse, yani Allah Teâlâ'nın zati ve fili sıfatlarını inkâr ederse yine kâfirdir.” Bu konuda İmam Tahavi de şöyle diyor: “Kim sıfatları reddetme ve Allah'ı yaratıklara benzetme hastalığından korunmazsa doğru yoldan kayar ve Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmede isabet etmez.”
Sonra Cenabı Allah'ın:
“Hiçbir şey Allah gibi değildir.” 87 buyuruğunun tefsiri konusunda ilim adamlarının söylediklerinin hulâsası şudur: Bu âyetle mübalâğa kasdedilmiş değildir. Yâni benzeri farz edilecek olsa Allah Teâlâ'nın misli gibi bir misil yoktur. Nerde kaldı ki kendi benzeri olsun. Sonradan olma varlıkların AllahTeâlâ'nın ezelî ve ebedi olan zatı ile kâim olmasının muhal oluşu akli ve şer'î delillerle bilinmektedir. İşte bu sebeple Allah Teâlâ'nın Kelâm sıfatı kadîmdir. Yaratma sıfatı da yine kadimdir. Fakat bu sıfatların taalluk ettikleri yaratıklar ise hadistir, kadim değildir. Bir nüshada “Allah mütekellim idi” sözü, “Allah Yaratıcı idi” sözünden sonradır. Yaratmaya tâalluk eden cümle itiraziyedir. Musa aleyhisselâmın yaratılmasının mahlûkatı yaratma esnasında meydana geldiğini bildirmek içindir. Durum böyle olunca söz konusu durum nasıldır?
Cenabı Allah; Musa aleyhisselâm ile konuşunca, ezelde kendisinin sıfatı olan Kelâm ile konuşmuştur!
Yâni Allah Teâlâ, Musa aleyhisselâm ile kadim, ezelî ve akdes olan kelâmının mazmunu ile konuşmuştur. Nitekim buna dair kelimeleri Levh-i Mahfuz-i Enfes'te yerleri, gölderi ve canlıları yaratmadan evvel nakş etmiştir. Sonradan bu kelimelere uygun olarak onunla konuşmuştur. İşte sonradan meydana gelen bu yazılmış kelimeler ve Musa aleyhisselâm'ın o meşhur ağaçtan işittiği sözler ise yaratılmıştır. Ancak bu sözler, Allah Teâlâ'nın hakiki, ezelî sıfatı olan kelâmının delilleridir.
“Akîdet'üt-Tahavî” adlı kitabın sârini şöyle diyor: İmam Âzam:
“Musa, kendisiyle konuşacağımızı vaad ettiğimiz zamanda gelince Râbbi ona kelâmını söyledi.” 88
İmam Âzam'ın yukarıdaki sözü, Allah'ın kelâm sıfatının kendisi ile kâim bir mâna olduğunu, Allah kelâmının işitilmesinin tasavvur edilemiyeceği, Ebû Mansur el-Mâtüridi'nin de dediği gibi, Allah Teâlâ ancak sesi havada yaratır, diyen arkadaşlarına red olduğu anlaşılmaktadır.
Yine imam Âzam'ın: “Kelâm sıfatı Allah Teâlâ'nın sıfatlarındandır.” sözü Allah Teâlâ, mütekellim sıfatı ile vasıflanmış değilken sonradan bu sıfat kendisi için meydana gelmiştir, diyenlere bir red cevabıdır.
Hülâsa, Mûtezile'nin delil olarak ileri sürdüğü Allah Teâlâ'nm meşiet ve kudreti ilgili kelâm üzerine delâlet eden ve Allah dilediği zaman konuşur, zaman zaman konuşur, tarzında ileriye sürdüğü delil doğrudur; kabul edilmesi lâzımdır; onunla hükmetmek gerekir. İşte her iki taifenin doğru olan ve şeriata da akla da uygun olan sözlerini kabul etmek lâzımdır. Bu gerçek sözdür. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle duada bulunmuştur:
“Allah'ın tam olan kelimelerine sığınının.” Halbuki Hz. Peygamber yaratılmış bir şeye sığınmamıştır. Belki o söz: “Senin rızana sığınırım, Allah'ın izzet ve kudretine sığınırım.” sözü gibidir. Hanefilere ait muteehhirin'in (sonradan gelen âlimlerin) çoğunluğu, Kelâm sıfatının tek bir mâna olduğu, çoğunluğu, parçalanma ancak delâletlerde meydana geldiği, medlûlda (mânada) meydana gelmediği düşüncesindedirler. Bu ibareler yaratılmıştır. Bu ibarelere Allah kelâmı adı verilmesinin sebebi, Allah kelâmına delâlet ettiği içindir. Allah kelâmına delâlet eden ibareler eğer Arapça ile ifade edilirse Kur'an'dır. ibrânice ile anlatılırsa Tevrat'tır, ihtilâf ibarelerdedir, kelâmın kendisinde değildir. Adı geçen âlimler, bu ibarelere mecazî olarak Allah kelâmı söylenir, demişlerdir. Bu söz ise yanlıştır. Çünkü bu sözün gereği şudur: Allah Teâlâ'nın:
“Zinaya yaklaşmayın.” sözünün manası “Namazı dosdoğru kılın.” âyetinin mânası olur; Âyet'el Kürsî'nin mânası da Müdâyene âyetinin mânası, İhlâs süresinin mânası ise Tebbet Yedâ suresinin mânası olması lâzımgelir.
İmam Âzam hazretleri sonra şöyle demiştir: “Bir kimse, Mushaflarda yazılı olan sözlerin Allah kelâmından ibaret olduğunu, yahut Allah kelâmını hikâye ettiğini söyleyip Allah kelâmı olmadığını söylerse Kitaba, Sünnet'e ve Selefe aykırı hareket etmiş olur. Tahâvi'nin sözü, “Allah kelâmı bir mânadır, onu. Allah'tan işitmek tasavvur edilemez, işitilen, okunan ve yazılan sözler ise Allah kelâmı değildir, ancak bir mânadan ibarettir.” diyenlere reddiyedir. Zira Tahâvî diyor ki: “Allah'ın kelâmı kendindendir, keyfiyetsiz başlamıştır. Yani Allah'ın nasıl konuştuğunu biz bilemeyiz. Tahâvî'nin dışındaki selefîlerden bu şekilde söyleyenler de vardır: Allah kelâmı kendinden başlamıştır, kendine döner. Kendinden başlar tâbirini kullanmalarının sebebi şudur: Mutezile taifesinden Cehmiye ve diğerleri şöyle diyorlar: “Allah Teâlâ, kelâmı bir yerde yaratmış, onu yine bu yerde takdir etmiştir. İşte bu sebeple Selef âlimleri: “Kelâm sıfatı Allah'dan başlamıştır” demişlerdir. Yani Allah Teâlâ kelâmı ile konuşur, kelâmı kendinden başlamıştır, bazı yaratıklardan başlamış değildir. Nitekim Cenabı Hak bu konuda şöyle buyuruyor:
“Bu Kur'an, Rahman ve Rahim olan Allah tarafından indirilmiştir.” 89
Kur'an Allah'a dönecektir, sözlerinin mânası hadis-i şeriflerde de beyan buyurulduğu gibi, kalblerden ve mushaflardan kaldırılacaktır. Bana göre, doğrusu, Kur'an Allah'a dönecektir, sözünün mânası şudur: Kelâmının keyfiyyetinin tafsilatı ile ilgili bilgi ona dönecektir; maksadının hakikatinin künhü de ona dönecektir. Musa aleyhisselâm; Allah'ın kelâmını işitmişse, O'nun hepsini, yahut bir kısmını duymuştur, şeklinde tasavvur edilemez.
Dostları ilə paylaş: |