Fikh-i ekber


El - Yüz Gibi Sıfatlar Allah'ın Keyfiyetsiz Sıfatlarıdır



Yüklə 1,59 Mb.
səhifə17/69
tarix30.12.2018
ölçüsü1,59 Mb.
#88233
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   69

El - Yüz Gibi Sıfatlar Allah'ın Keyfiyetsiz Sıfatlarıdır:

Allah Teâlâ'nın zatına ve sıfatına lâyık bir şekilde eli vardır, yüzü vardır, nefsi vardır. Allah'ın Kur'an'da zikrettiği yüz, el, ve nefs kelimeleri bunların hepsi keyfiyetsiz olarak Allah'ın sıfatlarıdır.

Bunların hepsi nas ile sabittir. Cenabı Hak Kur'an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:

Allah'ın yüzünden başka her şey yok olacaktır.” 112

Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü kalacaktır.” 113

O takva sahibi ancak malını yüce Rabbinin yüzünü talebetme için verir.” 114

Allah'ın eli kulların ellerinden üstündür.”115 elimle yarattığım varlığa secde etmekten seni meneden116

Her şeyin idaresi kendi elinde olan yüce Allah'ı tesbih ederim.” 117

İsa aleyhisselâm'dan hikâyeten:

Sen benim nefsimdekini bilirsin fakat ben senin nefsinde olanı bilemem.” 118

Ne tarafa dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır.” 119

Son âyette İsa aleyhisselâm'dan hikâyeten Allah Teâlâ'ya nefis itlak etmek, müşabehet babından olduğu hususunda ileri sürülen gö­rüş reddedilmiştir. Zira Allah Teâlâ'ya nefis itlâkı karşılıklı olmadan da naslarda geçmiştir. Hz. Peygamber'in münacatında buyuruluyor:

“Sen nefsini (kendini) sena ettiğin gibi ben seni medhetmeğe muk­tedir olamam.”

Gerçekten nefis kelimesi harekeli olarak “nefes”ten alınması iti­bariyle Allah için söylenmesi sahih değildir. Amma “nefis” kökünden alınması itibarıyla Allah Teâla için söylenmesi caizdir. Zira Cenabı Hak, varlıkların en nefisi ve en azizidir.

Kur'an-ı Kerimde beyan buyurulduğu üzre müfred ve cemi ola­rak gelen ayn kelimesi, sağ taraf manasındaki yemin kelimesi ve Al­lah arş üzerindedir, sözü de böyledir. Allah Teâlâ bu konularda şöyle buyuruyor:

Bir de benim gözüm üzerine yetiştirilmen için, üzerine tarafım­dan bir sevgi bıraktım.”120

Yukarıdaki âyet-i kerime Musa aleyhisselâm'ın Allah tarafından, ileride kendisine en büyük düşman olan Firavn elinde himaye edil­mesi ile ilgili olarak buyurulmuştur. Göz manasına gelen ayn kelime­sinin çoğul olarak kullanıldığı diğer bir âyet de şöyledir: 121

O kâfirler Allah'ı gerektiği gibi takdir edemediler. Halbuki Kı­yamet günü gökler onun sağındadır. 122

O Rahman olan Allah Arş üzerinde duruyor.” 123

(Bu ve benzeri âyetlerde geçen bütün sıfatlar keyfiyetsiz meçhul sıfatlar olup Allah'a aittir.)


Müteşabîh Âyetıler Tevil Edilemez:

Bu âyetlerin tevilinde: elden maksat Allah'ın kudreti, yahut ni­metidir, denilemez. Zira bu türlü tevillerde Allah'ın sıfatlarını iptal vardır. Allah'ın sıfatlarını iptal ise Kaderiye ve Mutezile taifesinin sözleridir. Lâkin Allah'ın eli, keyfiyetsiz olarak sıfatıdır. Allah'ın ga­zap ve rızası da yine keyfiyetsiz olarak Allah'ın sıfatlarıdır. Yâni bu sıfatların nasıl olduğunu biz bilemeyiz, ancak Allah kendisi bilir.

“El” sözü için olduğu gibi Allah'a izafe edilen “yüz sıfatı için de Allah Teâlâ'nın zatıdır, ayn sözünden maksat, görmesidir. Arş üze­rinde durmasından maksat da Arş'ı istilâ etmesidir, (kaplamasıdır) denilemez, Bu âyetler tevil edilemez. Çünkü Cenabı Allah özellikle bu kelimeleri kullanmış, bunların yerine; kudret, nimet, görme ve istilâ kelimelerini zikretmemiştir. Doğrusu Cenabı Allah “el” kelimesinden nimet ve kudret gibi iki manadan başkasını kasdetmiştir. Bu sıfatlar Allah hakkında müteşabih sıfatlardandır. İmam Âzam da Cumhur-ı Selefe uyarak aynı görüşe katılmıştır. Ondan sonra gelen ilim adamları da ona uymuşlardır. Allah Teâlâ'nın gadap ve rıza sı­fatlarından gazabı ile intikamı dilemek, rızası ile nimet vermeyi dile­mek kasdedilmiştir, tarzında bir tevil yapılamaz. Bunlardan maksat, esas konuluş gayeleri olan nimet ve azaptır.

Fahr'ul-İslâm demiştir ki: Allah içine el ve yüz isnat etmek bize göre haktır. Bu el ve yüz aslı ile bilinen ve vasfı ile müteşabih olan sıfatlardır. Vasfını yapmaktan âciz olduğumuzdan dolayı bu sıfatla­rın aslını Allah hakkında iptal etmek caiz değildir. İşte Mutezile bu yönden sapmıştır: Zira onlar, mâkul bir şekilde sıfatların vasfını bi­lemedikleri için bu sıfatların asıllarını da reddetmişlerdir. Bu şekilde onlar da Allah'ın sıfatlarını inkâr ve tatil edenlerden oldular.

Şemsül-Eimme Serahsî de bu noktayı zikrettikten sonra şöyle di­yor:

“Ehl-i Sünnet vel-cemaat nasla, yani kati âyetler ve kesin delâ­letlerle bilinen aslı ispat ettiler, sıfatların aslını ispat ettiler, fakat mü­teşabih olan keyfiyeti üzerinde ise bir şey söylemeyip sustular. Bu­nunla beraber sıfatların keyfiyetini aramakla meşgul olmayı caiz görmediler. Nitekim Yüce Allah, gerçek bilgi sahiplerini şu şekilde vasıflamaktadır:



«İşte kalblerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve teviline git­mek için Kur'an'ın müteşâbih âyetlerine uyarlar. Halbuki o müteşabih'in tevilini yalnız Allah bilir. Kökleşmiş ilim sahipleri ise: biz ona inandık? açık ve kapalı bütün âyetler rabbimiz tarafmdandır, derler. Bunları ancak aklı tam olanlar iyice düşünür.” 124

İmanı Serahsi'nin sözü burada sona ermiştir. Râmuz'ul-Ahâdîs'de de rivayet edilen müteşâbih ibareli hadisler bulunmaktadır. Bu ha­dislerden bazıları şunlardır.

Allah Teâlâ, Âdem aleyhîsselâm'ı, yeryüzünün her tarafından aldığı bir tutam topraktan yarattı. Toprağı muhtelif sularla yoğurdu, tesviye etti, ruh üfledi ve böylece cansız bir varlık iken hassas bir hayat sahibi varlık haline getirdi.” 125

Müslim'de rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Âdemoğullarının kalbleri Cebbar olan Allah'ın iki parmağı ara­sında tek bir kalb gibidir. Allah onu dilediği tarafa çevirir.”126

Kıyamet gününde Cehennem, daha var mıdır? diyecek. Öyle ki Rab Teâlâ ayağını Cehennem üzerine koyacak ve ateşler büzülecek. Sonra Cehennem: Aslâ, aslâ, diyecek.” 127

Allah Teâlâ, gündüzün günah işleyenlerin tevbe etmeleri için, gece vakti elini açar; gece günah işleyenlerin tevbe etmesi, için de gündüzün elini açar. Tâ güneş batısından doğuncaya kadar.” 128

Hacer'ul-Esved Allah'ın yeryüzündeki sağ elidir. Onun vasıta­sıyla Allah Teâlâ, kulları ile tokalaşır.” 129

Ebû Hureyre'den merfu olarak rivayet edilen bir hadîs-i şerifte de:

Kim Hacer'ul-Esved'e yaklaşırsa, Allah'ın eline yaklaşmış gibi­dir.” 130

İmam Âzam Ebû Hanîfe'den:

Allah Teâlâ gökten iner” şeklinde rivayet edilen hadîs-i şeriften sorulunca, “keyfiyetsin olarak iner” cevabını verdi.

Başka bir hadis-i şerifte de Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:

Şüphesiz Cenabı Allah Âdem aleyhisselâm'ı kendi sureti üzerine yaratmıştır, yahut Rahman’ın suretinde yaratmıştır.” 131

Bu ve buna benzer hadis-i şeriflerin zahirî manası üzerinde bıra­kılması gerekir. Bunların durumu, tevili, söyleyene bırakılır. Allah Teâlâ ise azalardan ve yaratılmışların sıfatlarına benzemekten beri­dir.

İmam Âzam Ebû Hanîfe, “El-Vasıyye” adlı kitabında şöyle diyor:

“Biz ikrar ederiz ki Allah Teâlâ ihtiyaç olmaksızın Arş üzerinde dur­maktadır. O'nun istikrarı Arş üzerindedir. Arş'ı ve Arş'tan başka her şeyi koruyan da Allah Teâlâ'dır. Allah Teâlâ, başkasına muhtaç ol­saydı yaratılmışlar gibi, bu âlemi yaratmaya ve idare etmeye kadir olamazdı. Allah eğer oturmaya ve bir yerde kararlaşmaya muhtaç olsaydı, o takdirde Arş'ı yaratmadan evvel nerede idi? Öyle ise Allah Teâlâ, oturmaktan ve karar kılmaktan münezzehtir.”

İmam Mâlik hazretleri Arş üzerinde istiva'dan sorulunca ne güzel söylemiştir,

“Allah'ın Arş üzerinde istivası malûmdur, keyfiyet meçhuldür. Bundan sormak bidattir. Bu âyete inanmak ise vaciptir.” Bu inanç selefin yoludur. Ve en doğru bir yoldur. Allah Teâlâ ise daha iyi bilir. Bazı halef âlemlerinin yukarıda geçen âyet ve hadisleri tevil şekilleri geçmiştir. Bu âyetleri tevil etmenin daha sağlam bir yol olduğu söylenmiştir. Fakat Şâfiîlerden biri Îmam'ul-Haremeyn'in ön­ce bu âyetleri tevil ettiği, ancak ömrünün sonuna doğru bundan vaz­geçtiği, bu âyetleri tevil etmeyi yasakladığı ve Selefin müteşabih âyetlerin tevilini yasakladıkları hususundaki icmaını naklettiği ri­vayet edilmiştir. tmam'ul-Haremeyn “Risâle-i Nizamiye” adlı kita­bında da bu görüşünü açıklamaktadır. Bu görüş Mâtüridî Mezhebine mensup olan âlimlerimizin inancına da uygundur.

İbn-i Dakik el-İd bu konuda orta bir yol tâkib ederek şöyle diyor.

“Eğer tevil edilen mana, Arapların konuşmalarından anlaşılan mana­ya yakın ise tevil kabul edilir. Eğer bu manaya uzak ise kabul edil­mez.”

İbn-i Humam, halkın anlamasında güçlük bulunduğu için tevile ihtiyaç bulunması ile, makam iktizası tevile hacet kalmaması arasın­da orta bir yol tâkîb etmiştir.

“El-Akîdet'ül-Tahavîyye” adlı kitabın şârihi de şöyle diyor.

“Al­lah'ın rızası iyilik yapmayı murad etmek, gazabı da intikam almayı dilemektir, denilemez. Çünkü bu sözde Allah'ın sıfatlarını inkâr etmek vardır. Ehl-i Sünnet âlimleri ise dilemese de Allah'ın, sevdiği ve razı olduğu işleri emrettiği; olmasını dilese de sevmediği işleri yasakladığı ve faillerine gadap ettiği hususunda ittifak halindedirler. Şu halde Cenabı Allah kulun iradesine bağlı olarak yapılmasına iradesinin tâalluk etmediği işleri sever ve razı olur; kulun iradesini sarf etmesi sonucu murad ettiği kötü şeylerden de hoşlanmaz ve gadap eder.

Gadabi, intikam almayı dilemek, rızası da nimet verme ve ikram etmeyi istemek tarzında tevil eden kişiye: Niçin bu kelâmı tevil eltin? diye sorarız. Ya, gazab kalbin galeyana gelmesi, rıza, meyil ve şehvet­tir diyecek. Bunlar ise Cenabı Allah'a yakışmaz. O zaman kendisine: irade ve meşiet sıfatları da böyledir. Bize göre bu sıfatlar, hayat sahi­bi bir varlığın bir şeye meyletmesi, yahut münasip olana meyletmesidir. Bizlerden bir canlı kendisine menfaat getiren, ve zararı defe­den şeye meyyaldir ve dilediğini yapmaya muhtaçtır. Bir şeyin var olması ile üstünlük kazanır, yokluğu ile de noksanlık kazanır bir mânaya çekilmesi ile bir mânadan uzaklaştırılması birdir. Eğer bu caiz olursa o da caiz olur.

Eğer: Her ne kadar bunlardan herbiri gerçek ise de; Allah Teâlâ’nın vasıflandırdığı irade, kulun vasıflandığı iradeye muhaliftir, de­nilirse şöyle cevap verilir: Allah Teâlâ'nın vasıflandığı gadap ve rıza, her ne kadar bunlardan herbiri hakikat ise de, kulun sıfatı olan gadâp ve rızaya muhaliftir, irade hakkında söylediği söz gerçek olursa, bu sıfatlar hakkında tevil tayin edilmemiştir, belki onu terk etmek gerekir. Zira böyle düşününce sen tenakuzdan kurtulursun ve Allah Teâlâ'nın isim ve sıfatlarının manalarını gereksiz olarak iptal et­mekten de selâmet bulursun. Zira Kur'an'ı gereksiz olarak zahiri, ve hakikî manasından döndürmek, tevil etmek haramdır. Bu söz, Al­lah'ın sıfatlarından herhangi birini inkâr eden kimse için de söylenir. Çünkü bu sıfatın müsemması mahlûkat için caiz değildir. Zira bu tevili yapan bildiğinin hilâfına bir şeyi Allah için ispat etmesi gereki­yor. Hatta vücud sıfatında bile. Zira kulun varlığı kendine yaraşan şekildedir. Allah'ın varlığı da kendine lâyık olan tarzdadır. Allah'ın varlığı üzerine yokluk gelmesi mümkün değildir. Kulun varlığı üze­rine ise yokluk gelebilir. Hay, Kayyûm, Alîm, Kadir gibi Allah Teâlâ’nın zatının ve kullarının adları yahut kullarından bazı sıfatları ile isimlendiği sıfatlar için biz Allah Teâlâ hakkında kalblerimizle bu isimlerin manalarını düşünür ve Allah, haktır, sabittir, vardır, deriz. Yine bu isimlerin manalarını yaratıklar hakkında düşünür ve bu iki mana arasında müşterek nokta buluruz. Fakat bu mana dışarda müşterek olarak bulunmaz. Zira müşterek külli mana ancak zihin­lerde bulunur, dışarda varlık âleminde ancak muayyen ve özel olarak bulunur, dolayısıyla her iki varlık kendine yakışan tarzda var olur.



Yüklə 1,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   69




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin