Fikh-i ekber


İstikamet Kerametten Üstündür



Yüklə 1,59 Mb.
səhifə61/69
tarix30.12.2018
ölçüsü1,59 Mb.
#88233
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   69

İstikamet Kerametten Üstündür.

Allah yolunda istikametin, bin türlü kerametten daha hayırlı ol­duğu söylenmiştir. Yine bu konuda bir latife nakledilir: “Bâyezîd'in komşularından birine: Müslüman olsana? denildi. Buna karşılık şöyle cevap verdi: Eğer müslümanlık Ebâ Yezîd'in müslümanlığı gibi ise bunun altından kalkamam. Eğer müslümanlık sizin müslümanlığınız gibi ise sizin durumunuz benim hiç hoşuma gitmiyor.”

“Umdet'ün-Nesefi”de, kötülüğün helâl olduğunu kabul etmek küfürdür, denilmektedir. Umde'nin sarihi Konevî diyor ki: Umde'nin sahibi bu sözünden kesin nasla yasaklanmış bir kötülüğü kasdetmiş olsa gerektir. Çünkü böyle bir hükmün helâl olduğunu kabul et­mek Kitabın hükmüne aykırıdır. Fakat haber-i vahid gibi zannî de­lil ile sabit olan bir kötülüğe gelince bunun hükmünü helâl kabul eden kimse kâfir olmaz. Ancak fasık olur. Bu haberi tevil ederse fasık da olmaz.” diyor.

Kıble Ehlinin Tekfiri Caiz Değildir.

Kadı Azudüddin “el-Mevâkıf” adlı kitabında diyor ki; Allah'ı in­kâr etmedikçe, yahut Allah'a eş koşmadıkça, yahut peygamberlik müessesesini, yahut bize kadar gelişi zaruri bilgi ile sabit bir hük­mü, yahut haram olan şeyleri helâl kabul etmek gibi üzerinde ittifak edilmiş bulunan bir meseleyi inkâr etmedikçe kıble ehlinden hiç bir kimseye kâfir denilemez. Kâfir diyen fasıktır, kâfir değildir.”

İlim adamlarının “Kıble ehlinden hiç bir kimseye kâfir demeyi caiz görmeyiz” sözlerinden maksat, yalnız, kıbleye yönelmek değil­dir, sözleri yeterli değildir. Zira Rafızîîerin Gulât taifesi Cebrail aleyhisselâm'ın vahyi indirmede yanlışlık yaptığını, esasen Allah Teâlâ'nın Cebrail'i Hz. Ali'ye gönderdiğini, fakat yanlışlıkla vahyi Hz. Peygamber'e getirdiğini iddia ediyorlar. Halbuki bunlar kıble ehli değildir. Bu Galiye taifesinden bir kısmı, Hz. Ali'nin ilâh olduğunu iddia edecek kadar da ileri gitmişlerdir. Bunlar kıbleye karşı namaz kılsalar da kâfirdirler. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in :

Kim bizim kıldığımız namazı kılarsa, bizim kıblemize yönelir­se, kestiğimizi yerse işte Allah ve Rasûlünün zimmetinde bulunan müslüman budur. Allah'ın zimmetini bozmayın.” 562

sözuiiuen kasdedilen mânâ da budur

Kendi İsteği İle Küfür Kelimesini Söylemek Küfürdür.

Konevî demiştir ki: Bir kimse kendi isteği ile inanmadığı halde küfür kelimesini söylerse kâfir olur. Çünkü hükmüne razı olmasa da o, bu kelimeyi söylemeye razı olmuştur. Bu sebeple ona kâfir de­nilir. Bilmemek sebebiyle mazur tutulamaz. İlim adamlarının çoğun­luğuna göre bu hüküm böyledir. Bazı âlimlerse başka türlü düşün­müşler, bu görüşü kabul etmemişlerdir.


Hz. Ebu Bekir'in Hilafetini Ve Sahabiliğini İnkâr.

Yine Konevî diyor ki: bir kimse Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer'in halifeliklerini inkâr etse kâfir olur. Ben derim ki, bunun sebebi hilâ­fetin icma ile sabit bulunması olsa gerektir. Yahut Hz. Ebû Bekir'in halifeliği Hz. Peygamber'in işareti ile sabittir. Hz. Ömer'inki ise Hz. Sıddîk'in nasb etmeye işareti ile sabit olmuştur. Hz. Osman ile Hz. Ali'nin halifelikleri böyle değildir. Bunların halifeliğinde icma yoktur, Hz. Ebû Bekir'in sahabeliğini inkâr eden, Kur'an nassını inkâr etmiş olacağı için kâfir olur. Çünkü Allah Teâlâ onun hakkında şöyle buyu­ruyor :

Hz. Peygamber ile Hz. Ebû Bekir mağarada iken Hz. Peygam­ber arkadaşına, üzülme. Allah bizimle beraberdir, diyordu.”563

Müfessirler bu âyette Hz. Peygamber'in arkadaşından kasdedilenin Hz. Ebû Bekir olduğunda ittifak etmişlerdir:

“Tatarhaniye” adlı fetva kitabında şöyle deniliyor “Bir kimseye bunu Allah için yap, denilse ve “yapmam” dese kâfir olur. Bu fet­vadan anlaşıldığına göre bir kimseyi yemininde doğru çıkarmaya çalışmak müstahaptır. Böyle söyleyen kimsenin kâfir olmaması ge­rekir. Evet, eğer bu kimse: “Ben o işi Allah rızası için yapmam, baş­ka biri için yaparım” tarzında açıklama yaparsa o zaman kâfir olur. Sonra bilmiş ol ki, tekfir konusu çok karışık ve fitneye sebep olan, üzerinde çok ihtilâf edilen bir konudur. Âlimlerden bir kısmı, kıble ehlinden hiç kimseyi tekfir etmeyiz deyip bu işi umumî mâna­da nefy ediyorlar. Halbuki bunlar biliyorlar ki, kıble ehli içinde Yahudî ve Hristiyanlardan daha kâfir olan münafıklar vardır, ki bun­lardan bir kısmı imkân buldukça küfrünü ortaya koyarlar.

Dinden Dönmenin Hükmü.

Kesin ve mütevater delillerle farz oluşu ve haram oluşu sabit ol­muş hükümleri inkâr eden kimse önce tevbeye davet edilir. Eğer tevbe ederse ne güzel. Tevbe etmezse kâfir ve mürted olarak öldü­rülür. Münafıklık ve dinden dönmeye sebep olan durumlar bidatler­dir, kötülüklerdir. Nitekim Hallal'ın “es Sünne” adlı kitabında Muhammed b. Şîrin'e isnad ederek şöyle dediğini nakletmiştır: “En çok mürted olanlar, havaî insanlardır.” İbn-i Şîrin aşağıdaki âyetin on­lar hakkında indiğine inanırdı:

Âyetlerimiz hakkında alay yollu söz edenleri gördüğünüz za­man, kendilerinden yüz çevir, yanlarına oturma; tâ ki Kur'an'dan başka bir söze dalalar.” 564

“Bu sebepten müctehidlerden çoğu bir günahtan dolayı hiç kim­seyi tekfir etmeyiz.” sözünü söylemekten çekinmişlerdir. Belki şöyle denilebilir: “Haricîlerin yaptığı gibi biz onları her günah sebebiyle tekfir etmeyiz. Bir şeyi umumî olarak nefy etmekle umumîliğini nefy etmek arasında fark vardır. Esasen, her günah sebebiyle insanı tek­fir eden haricîlerin sözlerini bozacak şekilde umumiliği nefy etmek erekir.”

Kelâm, fıkıh ve hadis âlimlerinden bir grup amel babında bu özü söylemezler. Ancak sahibi tevil de etse bunu bidata dayalı inançlarında söylüyorlar ve bu sözü söyleyen herkesin kâfir olduğu ile hükmediyorlar ve hata eden müctehid ile; diğerleri arasında bir ayırım yapmıyorlar, ve her bidatçının kâfir olduğunu söylüyorlar. Bu söz, Mutezile ile Haricîlerin mezhebine yakındır.

Bîdatçılar Birbirine Kâfir, Derler.

Bidatçıların kusurlarından biri birbirlerine kâfir demeleridir. Ehl-i Sünnet vel-Cemaat'ın güzel taraflarından biri ise, hata edince birbirine kâfir demiyorlar. Evet, her kim, Allah yaratıkları yaratma­dan önce bilmiyordu, derse o kimse kâfirdir. Yine Allah Teâlâ'nın cisim olduğunu, mekânı bulunduğunu, Allah Teâlâ üzerine zaman geçtiğini söyleyen kimse de kâfirdir. Böyle bir kimse için iman ha­kikati sabit olmamıştır. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in:

Müslümana sövmek fasıklıktır, onu öldürmekse küfürdür.” 565

sözleri Buharı ve Müslim'in rivayet ettiği gibi helâl olduğunu kabul etmek manasına hamledilmiştir. Yahut müslüman olduğu için öldür­mek mânasına gelmektedir. Buhari ve Müslim'de yine zikredildiği üzere Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in:

Bir müslüman kardeşine: ey kâfir, dediği zaman bu söz ikisin­den birine döner.” 566hadisi, kâfir olduğuna inanırsa, mânasına ham­ledilmiştir.

Bil ki Kudame b. Abdillah, şarap yasaklandıktan sonra şarap iç­mişti. Kudame ve onunla birlikte bir grup Allah Teâlâ'nın:

İman edip iyi amel işleyenler üzerine, bundan böyle sakındık­ları, güzel işlere devam ettikleri, sonra iman ve takvalarında kökleştikleri, daha sonra bu takva ile beraber güzel işlerle meşgul ol­dukları takdirde, önceden tattıkları yiyecek ve içeceklerde bir günah yoktur.” 567 âyetini tevil ederek kendisi ve kendisine uyan bir grup şarap içmişlerdir. Bu hal, Hz. Ömer'e intikal edince Ali b. Ebî Tâlib ve diğer Sahabilerle birlikte, eğer onlar günahkâr olduklarını itiraf ederlerse had cezası ile cezalandırılmaları, helâl olduğunda ıs­rar ederlerse öldürülmeleri gerektiği üzerinde ittifak etmişlerdir. Hz. Ömer Kuddame'ye şöyle demiştir. Hata ettin. Senin gideceğin yer çu­kurdur. Eğer sen Allah'tan korkup ona inansaydın ve iyi amel yap­saydın içki içmezdin.”

Bu âyetin esas iniş sebebi şudur: Allah Teâlâ şarabı haram kıIınca ve bu haram kılma işi Uhud savaşından sonra vaki olunca sa­habeden bir kısmı: Şarap yasak olmadan evvel şarap içtiği halde ölenlerin durumu ne olacak? Uhud savaşında, karınlarında içki ol­duğu halde şehid olan arkadaşlarımızın durumu ne olacak?” dedi­ler. Bunun üzerine Allah Teâlâ yukarıda zikredilen âyeti indirerek orada şarap içmek haram kılınmadan evvel içip de ölenler için bir mahzur bulunmadığını açıkladı.

Kuddâme'ye uyarak bu âyeti de delil kabul ederek o şarap içenler sonradan pişman olup hata ettiklerini anladılar ve tevbe etmekten de ümidlerini kestiler. Bunun üzerine Hz. Ömer, Kuddâme'ye şu ayetle başlayan bir mektup yazdı:

Hâmîm. Bu kitap aziz. Alîm olan Allah tarafından indirilmiş­tir. O, günah bağışlayan, tevbe kabul eden, azabı şiddetli olan ihsan sahibi Allah tarafındandır ki, O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur.” 568

Bilmiyorum, senin iki günahından hangisi daha büyüktür? Ha­ram olan bir işi helâl kabul etmen mi, yoksa Allah'ın rahmetinden ümidini kesmen mi? (Sahabenin ittifak ettiği bu husus, bütün İslam âlimleri arasında da ittifak edilen bir husustur.)

Rivayet edildiğine göre, İbrahim b. Edhem Arefeden bir gün ev­vel Terviye günü Basra'da görülmüş. Aynı günde yine Mekke'de baş­kaları tarafından görülmüş. İbn-i Mukatil diyor ki: Bunun caiz ol­duğuna kim inanırsa tekfir edilir. Çünkü bu mucizedir, keramet de­ğildir.” Bana göre ise böyle bir kimse kâfir değil, cahildir.”

Ben derim ki: (Aliyyül-kârî); böyle bir kimsenin tekfir de teçhil de edilmemesi gerekir. Çünkü bu mucize değil, keramettir. Zira mu­cizelerde muarız bir kişinin mücadelesi ve karşı gelmesi gerekir. Bu­rada ise böyle bir durum yoktur. Dolayısiyle mucize de değildir. Ehl-i Sünnet vel-Cemaat'a göre keramet caizdir. Ben derim ki muaraza peygamberlik iddiasının bir parçasıdır. Peygamberimizden sonra böyle bir iddia ittifakla küfürdür Hz. Peygambere uyan müminler­den harikaların ortaya çıkması ise ihtilafsız keramettir.

Sonra bil ki, bir kimse itikat etmese de mânasını bilerek küfür kelimesini konuşursa, fakat bu kelime kendisinden zorlama olmak­sızın isteği dahilinde çıkarsa bazılarınca tercih edilen görüşe göre, küfrüne hükmedilir. Çünkü iman tasdik ve ikrarın tamamına de­nir. Küfür kelimesini söylediği için inkâr sebebiyle ikrar da değiş­miş olur. Fakat bir kelimeyi konuşup bu kelimenin küfrü gerektir­diğini bilmezse, Kadıhan fetvasında bu meselede tercihsiz ihtilâf zik­redilmiştir. Şöyle denilmiştir: Bir görüşe göre, bu sözü söyleyen bil­meme özrü sebebiyle kâfir olmaz. Başka bir görüşe göre ise bilmese de bu söz ile kâfir olur. Ben derim ki en doğrusu birinci görüştür. Ancak bu mesele bilinmesi zarurî olan dini bir mesele ise o zaman bilmemek sebebiyle özürlü kabul edilmez, tekfir edilir.



Yüklə 1,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   57   58   59   60   61   62   63   64   ...   69




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin