Fikir sahibinin kararlarını uyguladığı, bir eyleme dönüştürdüğü anlar da önemlidir



Yüklə 184,71 Kb.
səhifə2/3
tarix15.12.2017
ölçüsü184,71 Kb.
#34989
1   2   3

Akrep Burcu. Akrep Burcu'nu dikkatli izleyelim, onda bütün burçlar için ders vardır.

Tanrısal kavgalar Boğa, Aslan, Kova iledir.

"Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasıyla kendi adına "BEN" diyen Akrep Burcu insanının küfründe kibir ve merhametsizlik et-kemik örneğidir. Kibir ve merhametsizlik et-kemik olmuştur. Küfrünün bu kıvamı nedeniyle Akrep Burcu, mütekebbir davranışlı zâlim bir karakteri sergiler. Onun "BEN" dediğinde kibir ve merhametsizlik et-kemik olunca bu küfür dışarıya nasıl çıkar? Bu kıvamda bir küfür dışarıya, mütekebbir davranışa eşlik eden zalim bir karakterle çıkar. İntikamcı ve kinci bir "Sözde İlah" ile karşı karşıyayız. Bu iki zıt ucun et-kemik örneği göstermesi önemlidir. Neden iki zıt uç? Kibriya ve merhametsizlik! Kibrin yanında merhamet değil de merhametsizlik var, intikam var, zulüm var.

Oluşan bu iki zıt ucun et-kemik örneği göstermesi nedeniyle Akrep Burcu insanının kendi adına söylediği "BEN" için olaylar siyah ve beyaz olarak ayrılır. Bu iki zıt et-kemik olduğu için hayat da iki zıttır; siyah, beyaz! Bu kişiler için gri yoktur. Bu hal karşısında dȗniHİ algıyla bu durumu yorumlayan şaşırır kalır; grisi olmayan bir esfele sâfiliyn! Oysa esfele sâfiliyn gri üzerinedir. Ama bu adamın grisi yok! Akrep Burcu insanı esfele sâfiliyn hayatı bir savaş alanı olarak görür, haksız da değildir. Esfele sâfiliyn hayat sözde ilahların ilahlık iddialarının çarpıştırıldığı bir yaşantıdır. İşte bu savaşa Akrep Burcu insanı "Ya istiklal, ya ölüm" dercesine, "Ya hep, ya hiç" dercesine katılır ve sözde ilahlığının kılıcını sallarken merhametsiz ve intikamcıdır.

Kendi adına "BEN" diyerek takdim ettiği statüyü diğer "BEN"ler önemser ve kabullenirlerse memnun olur. Çünkü uzlaşmak, orta yolu bulmak Akrep Burcu insanı için anlamsızdır. Oysa bu durum onu bir fikir hamalı olarak "A" Takdim Formu "BEN"e sâbitler. İntikamcı bir fikir hamalı olduğu için de kendisinin bu yanlışlarını söyleseniz kabul etmez.

Kendi adına söylediği "BEN" için iyilik yapanların davranışlarını firavunluğuna armağan gibi görür ve unutmaz, onlara vefalı davranır. Yapılan kötülükler veya onun fikirlerine ters hareketler ise firavunluğuna saldırı muamelesi görür ve onları asla affetmez, unutmaz, onlara karşı nefret duyar ve mutlaka onlarla hesaplaşacağı planları vardır.

Yaşantısında hep kendi firavunluğunun koyduğu kuralları geçerli sayar.

Zavallı tanrı olmaktan hoşlanmaz. Zavallı pozisyona düşerse psikolojik olarak kendisine zarar verir, bir nevi kendisini imha eder.

Kendi adına söylediği "BEN"in merhametsiz, kıskanç, kinci ve nefret duyan olması aslında kalbteki Ğıll'in tezahürleridir. Bu kişi Billâhi İman'ı tanımıyorsa Allah'tan nefret eden insanlardandır. Eğer onda iman kırıntıları varsa nefretini Allah'a değil kullarına yöneltir. Mekanizma şöyledir: Ğıll'den haset çıkar, hasetle kıyas yapar, kıyas yapınca göz diker, sonra göz diktiği ne ise o konuda fesatlık yapar.

Allah'tan nefret eden zaten hiç bir şeyden memnun değildir. Çok kolay nankörlük yapandır. Ve şükür kavramından uzaktır. Kullarından nefret eden ise, menfaatine göre bir şükretme sistemi geliştirmiştir. Menfaatine göre neye şükredip neye etmeyeceğini bilir.

Akrep Burcu insanı da diğer burç insanlarının küfür hedefi gibi daima zirveye taliptir ve dȗniHİ mânâlı hürriyetinin bayrağını hep bu zirvede dikili tutmak ister.

Tanrısal alanı içerisindeki her imkânını da elinde tutmak ister. Bu amaçla parayı, malı mülkü önemli bir araç olarak görür.

Tanrısal alanına sığınanları korumayı sever. Ancak kibri ona kendisinin korunmaya ihtiyacının olmadığını telkin eder. Böyle bir savaş yaşantısı sebebiyle de stres kökenli hastalıklar bu burç insanında çok çıkar.

"Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasının hallerini, planlarını gizler, gizlemeyi sever, şeffaf değildir. Ancak, çevresindeki her şeyi, herkesi bilmek ister.

İnsanları yönetir, yönetmeyi sever, bunda başarılıdır da. Ancak emir almaya tahammül edemez, onu dȗniHİ mânâlı hürriyetine tecavüz sayar.

Özellikle sevgi alanında, dȗniHİ algı ve zanlarıyla öyle kuruntular üretir ki aslı olmayan bu zanlarla çevresindekileri bezdirir.

Özelliklerini sıraladığımız bu sözde ilaha öfke ne kadar yakışır değil mi? O da öyle düşünür. Kibrini öfke ve cinsellikle temsil etmeyi ve küfrünü gıdalandırmayı sever.

Oysa düşünmelidir ki aynen kendisi gibi biriyle yaşayabilir mi? Kendisiyle yine kendisi yaşayabilir mi? Kendisine aynı muamele yapılsa tahammül edebilir mi? Bu soru çok önemlidir, hangi burçta olursak olalım bu soruyu kendimize çok sık sormalıyız: Kendime kendim tahammül edebilir miyim? Kendim gibi biriyle yaşayabilir miyim? Benim huyumda olan birini ben çekebilir miyim? Göreceksiniz ki; "Hayır!" O zaman lütfen çevrenize zulmetmeyin.

Akrep Burcu insanının dȗniHİ algı ve zanlarından, "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasından haberi bile yoksa, bu özelliklerini de yaşarsa ahirette hayatına ashabun nar olarak devam edecek demektir.

Ancak Billahi anlamda imanı ister, "Müstakilen VAR ve Muhtar" iddiadan vazgeçer, dȗniHİ algı ve zanlarına sırtını döner ve hanif olursa, Akrep Burcu özelliklerine hanif olarak yaklaşırsa, neredeyse her hali aralanmış kapı olarak karşısına çıkar.

Onda kibir ve merhametsizlik et-kemik olmuştur demiştik; oysa bakın: Kibriya ancak Allah'a aittir. Onun buradaki kibri "Kibriya Allah'a aittir" halini temsil eder, bu onun izidir. O dȗniHİ algıda olduğu için kendisinde bulduğu Kibriya'ya sahip çıktı ve onun müstakilliğini ilan etti. Ama öğreniyor. Sahip çıktı ama şimdi kendisinin olmadığını işte bu özelliği nedeniyle çok kolay öğrenir. Kendi adına "BEN" demekten vazgeçip Allah adına "BEN" demek ona çok uygun ve kolay gelir.

Kibir ile et-kemik olmuş o merhametsizliği ve intikam duygularını ise dȗniHİ algı ve zanlarına yöneltir ve esfele sâfiliyne savaş açar. Bu Allah ahlakıdır. Allah Mütekebbir'dir. Ama intikamını esfele safiliyne çevirmiştir. Tamamen bu özellik şimdi ona kolaylaşır. Daha önce küfür sebebi olan, şimdi ne kadar önemli bir Billâhi sebebe dönüştü.

"Hayat onun için siyah ve beyazdan ibarettir, grisi yoktur" dedik. Eğer o hayatın tercih olduğunu öğrenirse, o zaman der ki "Hakk ve bâtıl vardır, arası yoktur." Siyah ve beyaz aslında budur! O insanlar arası konulardaki siyahlık beyazlık değildir, o özellik Hakk ve bâtıl içindir. Arası olabilir mi; ya Hakk'tır ya bâtıldır. Bitti! Bunu yapmak ona o kadar kolay gelir ki. Böylece o ara yerde kalmaz. Ara yerde kimler kalır? Gri mevhumunu Hakk ve bâtıl için kullananlar, onlar ara yerde kalır, ne Hakk'ı tam yapabilirler ne de bâtılı.

Diğer bir özellik de şuydu; zayıflığa tahammül edemez, zayıf yanını imha eder. Zayıflık aslında dȗniHİ algı ve zanlarından kaynaklanır. Bunu öğrenirse bu sefer dȗniHİ algıya tahammül edemez ve onu imhâ eder. Oysa Akrep Burcu insanı, kendisinde astronomik pozisyonla açılan "zayıflığa tahammülsüzlük" özelliğini dȗniHİ algı ve zann'larıyla kendisinde açınca, esfele sâfiliyn hayat içerisinde kendisine göre zayıflıklar tanımlamış ve bunlara da tahammül gösterememişti.

Kimsenin kendisini geçmesine izin vermez. Bu özelliğiyle o, takva yarışında önde giden olur, muttakilere imam olur.

Memnun olmaları zordur. Memnuniyetsizlikleri aslında esfele safiliyn içindedir. O bunu anlayınca terki kolaylaştırır. Esfele sâfiliynden memnun olmuyor diye niye Billahi anlamda da memnun olmasın? Memnuniyetsizliği cehennemle ilgiliydi, cennete girince niye memnun olmasın. "Biz seni cehennemde hiç memnun görmüyorduk. Bu yüzden cennette de memnun olamazsın sanıyorduk" denir mi?

Yapılan iyiliği unutmaz, vefa gösterir. Kötülüğü de unutmaz, intikam alır. Allah'ın verdiklerini öğrenir vefalı bir kul olur. Esfele safiliynin kötülüklerini öğrenir, daima ondan intikam alır, onu sıfırlar.

Şımarık, bencil ve yalancı insanları sevmez. Çok cömerttir. "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiası taşıyanların şımarık, bencil ve yalancı olduğunu görür ve cömert yanıyla da "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasından vazgeçer, kendi adına söylediği "BEN"i sahibine teslim eder.

Kendi bildiğini okur, çevresinin ne diyeceği umurunda değildir. Bu özellik onu esfele safiliynde bir Fikir Hamalı yapar ama Hakk Yol'a "İşittik ve itaat ettik" derse İslâm'ın gerektirdiklerini kendi bildiği haline getirir ve taviz vermez. Bu konuda, "Ayıp olur, yanlış olur, ne derler?" tuzağına düşmez. Onun için önemli olan "Allah ne der?" sorusu ve onun cevabıdır.

Sürekli güven içinde olmak ister. Billâhi iman ve gereğini yapana, dünya ve ahiret güvenliği Kur'an'da Allah'ın vaadidir. Bu vaadi öğrendiği zaman sürekli güvenin ne olduğunu anlar.

Kendisini kandırmaz, gerçeklerle yüzleşir. Sezgileri kuvvetlidir. Bunun yanı sıra konuları derinlemesine inceler, analiz sentez yapar. Dini konular ilgi alanı içerisindedir, inanırsa sonuna kadar savunur. Bütün bu özellikleri birleştirdiğimiz zaman Nefs-i Levvame'ye girişten şehâdete kadarki süreç ona kolay gelir.

Yay Burcu'na bakalım. Tanrısal kavgaları Başak ve Balık iledir.

Yay Burcu insanının "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasıyla kendi adına söylediği "BEN", esfele sâfiliyn hayat ile, yani dȗniHİ algı ve zanlarıyla, yani küfür yaşantısıyla en barışık olanıdır. Küfürle en barışık olan Yay Burcu insanıdır, onun bu esfele sâfiliyn hayatla bir sorunu yoktur, dünya hayatının tam kendisine göre kendisinin de tam dünyaya göre olduğunu düşünür. Esfele sâfiliyn havuzunun ısı derecesi, onun Birbirine Göre Var halinin ısısıyla neredeyse aynıdır, yani çok uyumludur. Tam da bu sebeplerden hemen hemen nefret duygusunu hiç bilmez. Esfele sâfiliynle uyumlu. Öyle bir havuzda yüzüyor ki havuzun su sıcaklığı ile onun vücut sıcaklığı birbirine çok uygun, bu yüzden kişi relaks halinde, neden nefret edecek? Esfele safiliyn yorumcular onu öyle tanımlıyor; nefret nedir bilmez, hayatla çok uyumlu! Ama bize göre küfürle uyumlu! Yay Burcu insanı küfürle bu kadar uyumludur.

Kendi adına söylediği "BEN" ile ilgili olaylarda adaletten yana tavır koyar. "BEN" statüsü ile ilan ettiği sözde ilahlığı her şeyin üzerindedir. Ve çevresinde gelişen olayları da tepeden gözleyendir. Bu duyguları kendi içerisinde gizlice yaşar, yani belli etmeden tepeden bakar. Çünkü hayatla uyumlu bir hâl oluşturdu. Sanki birlikte yaşadıklarının seviyesindeymiş gibi durur ama içinden hep tepeden bakar.

Altıncı his olarak tanımlanan algılarının, sezgilerinin kuvvetli olması, bu halini de somut olaylarla kendine kanıtlaması "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiası yüzünden küfrünün artmasında rol oynar, kendilerinin önemsenmelerine yol açar. Böylece tanrısallıklarını kendi içlerinde kutsarlar.

Esfele sâfiliyn hayatın aktif insanlarıdır.

"Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasıyla ortaya koyduğu statüsünün zirveye çıkmasını, tanınmasını, ünlü olmasını isterler.

Konforlu ve lüks bir yaşantı öncelikleridir.

İşler istedikleri gibi gitmiyorsa bu durumu hayatı ve insanları alaya alarak atlatırlar. Alaylarında diğer "BEN"leri küçümseyen ve olayları tepeden izleyen Sözde İlah halleri genellikle dikkati çeker.

DȗniHİ mânâdaki hürriyetlerini çok önemserler. Bu onların "İşte buna dokundurtmam" dedikleri bir tanrısal alanlarıdır. Kısıtlanırlarsa ilahlar savaşına girmekten çekinmezler. Bu yapılarıyla toplumsal kurallara, geleneklere, aile bağlarına da karşı tutum takınırlar. Sorumluluklarla sınırlanmaktan kaçınırlar.

Okuma merakları yüzünden kendilerine hayra sebep olmayacak birçok bilgi ve felsefe edinirler ve küfürlerini destekleyici fikirleri biriktirirler, Sözde İlahlık iddialarına artık bir felsefî bakış da kazandırmış olurlar.

"Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasını besleyen ikili olan öfke ve cinselliği de kendi adına söylediği "BEN"i hissettirmek için esfele sâfiliyn lehine ustaca kullanırlar.

Ancak, aralanmış kapıları da vardır.

Bu burcun esfele sâfiliyn hayattaki en belirgin özelliği, yani küfrünün en önemli özelliği onun en önemli aralanmış kapısıdır; esfele sâfiliyn hayat ile barışık tek burç olması! Yay Burcu insanı da kendisini dȗniHİ algı içinde buldu, bu algı sebebiyle doğal olarak o da kendini esfele safiliynle barışık buldu. Billahi anlamda hayat tarzından haberi yoksa bu barışık ve mutlu görünüşüyle kendisini ahirette ashabun nar olarak bulur. Ancak, "Müstakilen VAR ve Muhtarım" iddiasını ve dȗniHİ algıyı fark edince, onların bu barışık hali yüz seksen derece döner, bir anda kendisini Billahi anlamda iman ve hayat tarzıyla barışık ve uyumlu bulur. Çok enteresan bir avantaj ve bir aralık kapı! O daha önce esfele safiliyn hayatın en iyi insanıydı, uyumluydu ama bilmediği için. Kendini öyle buldu. Sonra öğrenirse bu özelliği onun birden bire Billahi anlama uyum sağlamasına yol açar. Bu barışık hal onu oradan alır Billahi'ye hicret ettirir. Ve böylece özelliklerini de aniden hicret ettirmiş olur.

Cömert ve fedakâr özelliğiyle "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasından kolayca vazgeçer, kendi adına söylediği "BEN"i sahibine teslim eder.

Yaptıkları hatalardan ders alma özellikleri onların Nefs-i Levvame'de ilerlemelerine sebep olur.

Özgürlüklerine düşkünlükleri, esfele safiliyn hayatın esas esaret olduğunu, Billahi imanın ise hürriyet olduğunu anlamalarına yol açar.

Adalet duygularının kuvveti, Rahman esmasının izi olarak açığa çıkar.

Alışkanlıklarından kolay vazgeçerler, böylece terk etmeyi kolay başarırlar ve çabuk ilerlerler.

Gerçek aşk saplantıları vardır. Onlar bunu esfele safiliynde elbette bulamazlar. Ama sonra Allah aşkını öğrendiği zaman ona bu çok kolay gelir.

Olduğu gibi görünen şeffaf bir yapısı vardır. Böylece münafık olmaktan korunurlar.

Paylaşmak onu çok mutlu eder. Böylece onun Hakk yoldaki takva yarışı kuvvetli olur.

Başkalarını suçlama yerine kendilerine özeleştiri yapma özellikleri nedeniyle şakinin dili olan şikâyet onlarda azalır ve nefs terbiyesi yolunda hızla ilerler.

Altıncı hisleri kuvvetlidir. Her şeyi Allah'tan bilmeyi öğrenince, hislerinin, sezgilerinin kuvvetli olması, Rahmanî sonuçlara sebep olur.

Esfele safiliyn hayatta onların beklemeye tahammülleri yoktur. Hâlbuki o neyin izidir biliyor musunuz? Hakk'ın beklemesine, bekletilmesine tahammülleri yoktur. Bu özellik şimdi onda açığa çıkar ve Hakkın ortaya çıkmasında telaş ederler, Hakk'ın bekletilmesine dayanamazlar. Böylece Faruk isminin izi hayatlarında gözükür.

Nefret duygusunu bilmezler. Bu sayede de onun kalbini Ğıll'den temizlemesi kolay olacağı gibi esfele safiliyn hayata buğz etmeyi de hakkıyla yapabilir.

Oğlak Burcu. Tanrısal kavgaları Koç, Yengeç, Terazi iledir.

"Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiası ile kendi adına söylediği "BEN"i kendisine "Hâyır" denilmesinden hoşlanmaz, "Bana nasıl 'hâyır' dersiniz" hücumuna hep hazırdır.

Oğlak Burcu insanını küfre sokan kibri ile aşırı meraklı oluşu et-kemik örneği gösterir. Bu merak, dȗniHi algı zanları nedeniyle onda küfrün teferruatını meraka yol açar.

Kendi adına söylediği "BEN", diğer "BEN" diyenleri çok umursamaz, onlara güvenmez, onlardan daima kuşkulanır. Kuşkulanmak için ürettiği dȗniHİ algı kaynaklı zanları çok önemser ve bu zanların peşine düşer.

Oğlak Burcu insanı için kendi adına söylediği "BEN"in ihtiyaçları önemlidir. Diğer "BEN" diyenlerin ihtiyaçlarını önemsemeyen bir "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiaları vardır.

Kendi "BEN" statüsünün bilgilerini sır gibi saklarken diğer "BEN"lerin her şeylerini bilmek ister. Tanrısal alanıma ait bilgi veririm korkusuyla da az iletişim kurar, şeffaf değildir.

Kendi adına söylediği "BEN"in statüsünü yükseltmek, onu tanınan yapmak, güvencede tutmak ana hedefi ve gizli uğraşısıdır. Ona göre dünya maddiyatı bu güç için elzemdir. Zengin "BEN"lere hayranlıkları vardır.

Ün ve güvence planları sebebiyle çok çalışır.

Huzurlu olarak emir verebilir ve emir alabilir.

Kanunlara, toplum kurallarına saygı gösterir, ancak bu davranışlar onun kendi adına söylediği "BEN"i yorar ve çoğu kere kendini yapayalnız bir "BEN" olarak hisseder ve hırçınlaşır, sonuçta öfkeli ve kinci "BEN" kendini gösterir.

Bazen etrafı dağıtarak, savurarak statüsünü ortaya koyar ve tanrısal alanlarına tecavüz olarak nitelendirdiği olaylar için intikam planları geliştirir.

"Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiası ile kendi adına söylediği "BEN"in tanrısal alanlarının dȗniHİ mânâlı hürriyetini çok önemser ve gerektiğinde hırçınlaşarak savunur. Farkında değildir, oysa küfrünü savunmaktadır.

Oğlak Burcunun başka burçlarda da var olan bir özelliğini söyledik; kendi "BEN" statüsünün bilgilerini sır gibi saklarken diğer "BEN"lerin her şeyini bilmek ister dedik. Kendine ait bilgileri saklıyor ama herkesin bilgilerini bilmek istiyor. Bu özellik esfele safiliynde açıldığı zaman elbette çok rahatsız edici bir davranıştır. Şeffaf olmayan bir insan ortaya çıkar ki hiç hoş değildir. Ama aslında bu neyin izidir biliyor musunuz? "Allah'a ait şeyleri biz bilemeyiz, O bizim her şeyimizi bilir" gerçeğinin izidir. Nasıl önemli bir iz değil mi? Allah'a ait bir vasfın izi! Oğlak Burcu insanı o özelliği esfele sâfiliyne taşıdığı için, dȗniHİ algıyla onu müstakilleştirdiği için kendine ait bilgileri kimsenin bilmesini istemiyor, yani bir nevi Allah gibi davranıyor. Ama herkesinkini bilmek istiyor, diğer "BEN"lere kendi kulları gibi davranıyor. İlahı gördünüz mü? Bu tamamen ilah vasfıdır; herkesinkini bileceğim, benimki bilinmesin! İlah vasfını getirdi müstakilleştirdi, firavunluğuna koydu, onu normal yaşantısında böyle kullanıyor. Böylece şeffaf ve güvenilir olmayan bir insan çıkıyor. Benzer özellikler başka burçlarda da var.

Oğlak Burcu insanının "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasının iki besleyeni olan öfke ve cinsellik platformu kin ve intikam ürünleriyle beraber çalışır. Kendi adına söylediği "BEN"in statüsünü diğer "BEN"lere karşı hissettirir ve ayakta tutar.

Kendi adına söylediği "BEN" için iyilik yapanların ve kötülük yapanların listesini tutar. Kötülük yapanlar intikam alınmak üzere sırasını bekler. İyilik yapanlar ise intikamın zıt hırsı ile mükâfatlandırılırlar. Esfele sâfiliyn aynasında bu bir vefalılık gibi gözükse de değildir. Çünkü dȗniHİ algıdaki ilah vefa gösteremez. Onun kendisine iyilik yapanlara bir şeyler vermesi intikamın zıttı bir hırsladır. Yani o nedir biliyor musunuz? Onun mükâfatları ilan ettiği "BEN"in lütuflarıdır. Kendisine iyilik yapanlara, "Size lütfumla veriyorum, lütfediyorum" demektedir. "Sana lütfettim" der. Fark ederse çok önemli bir şey, çünkü diğer burçlarda da bu özellik vardır. Esfele safiliyn aynasında bu "iyilik yapmayı sever" diye tanımlanıyor. Hâyır! Lutfediyor! Bunun bir iyilik olmadığını, intikamın zıttı bir hırsla verilen lütuf olduğunu ne zaman anlarız? İyiliğine karşı bir tavır gördüğünde! Biraz kendisine bir karşı tavır görsün, onu hemen lütfuna karşı nankörlük olarak ilan eder.

Buraya kadar sıraladığımız "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasını koruyucu, yüceltici küfür hamleleri yüzünden, onun "BEN" statüsünün bir yerlerinde saklı duran merhamet duygusu ortaya çıkacak fırsat bulamaz. Esfele safiliyn hayatın "Kazık yemek istiyorsan merhamet et" uyarısını da dikkate alır, onu baskılar. Oğlak Burcundaki bu kadar özelliğin arasında kuyruğa girmiş bekleyen, dışarı çıkacağım diyen bir özellik var; merhamet. Ama fırsat bulup çıkamaz. Her seferinde tokat yer, geriye gider. Onu hep arkaya atar, en arkaya onu atarlar.

"Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasıyla kendi adına takdim ettiği "BEN"i çok meraklıdır. Bu "BEN"inin, özellikle yanlışlarında, inatçı ve kararlı özelliğiyle esfele safiliynin iyi bir üyesi, tanrılar şirketinin iyi bir ortağı olarak yoluna devam eden Oğlak Burcu insanı, Billahi imana talip ise, kendi içerisinde dȗniHİ algı ve zanlarıyla oluşturduğu oğlak sembollü hayvanını kestiği kurban mânâsı içerisinde kurban edip Allah'a kurb elde edebilir.

Onun aralanmış kapılarına da bakalım, çünkü aralanmış kapılarını değerlendirebilir.

Oğlak Burcu insanları duygusuz tanınırlar. Ona bu şekilde hitap eden, "Sen duygusuzsun" diyen dȗniHİ algının zanlarıdır. Demek ki aslında Oğlak Burcu esfele safiliynden çok rahatsız ama ifade edemiyor. Neden? İfade edebilmesi için kıyas yapabilmesi lazım. Onun tek gördüğü esfele safiliyn! Bir rahatsızlığı var ama nasıl ifade etsin? O rahatsızlık onu duygusuzluğa sokmuş. Ama bu onun önemli bir avantajıdır. Çünkü bu onun esfele safiliynden zaten rahatsız olduğunun işaretidir.

Borçlu kalmayı sevmez. İşte bu özelliğiyle o, öğrendiğinde görecektir ki Rabbine karşı borçludur. Nedir? "Rabbim sensin" diye söz vermişti. Böylece gereğini yerine getirir.

Elleri çok açık tanınırlar. Bu özellikleriyle de hayr konusunda başarılı olabilirler.

Gösterişi sevmezler. Bu da bir işarettir ki esfele safiliyni yaşıyor ama sevmiyor.

Kuruntuludurlar ve depresyona yatkındırlar. Onlar hakkındaki bu yorum da esfele safiliyne aittir. Ama bize göre bu aslında onun esfele safiliyni sevmediğinin işaretidir.

Çok düşünen, az konuşan mütevazi kişilerdir.

Hile, yalan, sahtekârlık yapmazlar.

Çok merhametli ve duyguludurlar.

Bu özelliklerin hepsini birleştirerek bakalım: Bu özellikler esfele safiliynde para etmez. Ama bütün bunlar Billahi anlamdaki bir hayat arayışının ondaki izleridir.

Kinci ve intikamcıdır. Bu yorum da elbette esfele safiliynde ortaya çıkmıştır ama onun çok önemli bir aralanmış kapısıdır. "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasından haberi olmadığı için bunu küfrün lehine kullanıyordu. Oysa bu özellik aslında esfele safiliyne kin duymak ve ondan intikam almak içindir.

Bir işi yaparken taviz ve esneklikleri yoktur ve kurallara saygılıdırlar. Demek ki çok kolay "İşittik ve itaat ettik" diyebilirler.

Yükselme duyguları vardır. O duygu esasında muttakilere imam olmak içindir, Hakk yolda önde giden olmak içindir.



Kova Burcu da bütün burçların ders alacağı tipik burçlardandır.

Kova Burcunun tanrısal kavgaları Boğa, Aslan, Akrep iledir.

"Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasıyla kendi adına söylediği "BEN" ile Kova Burcu insanı diğer burç insanlarına göre kibirde zirve yapmıştır. Bunun sebebi ondaki et-kemik örneği kibir ile kibirdir. Bu yalnız Kova Burcunda vardır; kemik de kibir, et de kibir. "Kibir ve Kibir" nedir, anlayabilmek için onu şöyle söyleyeyim: Birisi teorik kibirdir, birisi pratik kibirdir. Yani birisi iddiada kibirdir, diğeri fiilde kibirdir. Kova Burcunda kibirle kibir, et ve kemik örneği gösterir. Bu hal ise kibri kibir kere katlar ve büyük bir güç oluşturur. İşte bu güç, dȗniHİ algı altında esfele safiliyn yaşantı içerisinde zalim bir güce dönüşür. Böylece Kova Burcu insanının küfrü histe kibir, zanda kibir, fiilde zulüm olarak belirir. Vehmin zulmet alanı ve nefsin şerr yanı da bu işe çok uygun düşer. "Kendini Beğenmiş" derken kast edilen ne ise, işte o mana Kova Burcu insanında en üst seviyede tezahür etmiştir; öyle ki, işin aslını bilmiyorsa Yaradan'a bile tepeden bakar ve "Ben olsam böyle yapmazdım" der. Kendisinde bizzat gözlediğiniz özelliklerini ona sıralasanız hepsini reddetmesi de bu özelliklerinden kaynaklanır.

Böyle bir sözde ilahın en önemli saplantısı, dȗniHİ mânâlı hürriyetidir. Ona göre her şey onun dȗniHi mânâlı hürriyetine zarar verebilir, bu sebepten her an tetiktedir.

Tanrısal alanının sınırlarını korumak hatta genişletmek için daima asiliğini tatmin edecek noktaları arar. Bu amaçla da küfrünün sürdürülebilirliği için para, mal mülk, mevki, ün, lüks hayat gibi araçları çok önemser, bu yolda geçilmeyi hazmedemez. Bu durum ise onun kalbindeki Ğıll'i tetikler. Daima diğer "BEN"lerin fizyonomilerinden imkânlarına kadar her şeylerini kıyaslar, sanki gözleri kıyas makinesidir. Tabi ki kıyası hemen zanlar ve hasetlik takip eder. Süreç göz dikme, elde etme isteği ve fesatlık olarak küfürde yol alır gider.

Kova Burcu insanını seyreden esfele safiliyn düzen, ona neredeyse "Yok artık!" der. Kova Burcu insanının "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiası ve kendi adına söylediği "BEN"in statüsüne esfele safiliyn bir numara küçük gelmiştir. Böyle bir kibir! Esfele safiliyn'i bile şaşırtan bir kibir! Kibir Kere Kibir!

Kova Burcu insanı "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiası ile ortaya koyduğu bu hayat tarzının işlerini gizlilik ile ve sinsice uygular. Bu sinsi durum onun yaşantısına heyecan katar.

Kendi akıllarını fikirlerini çok üstün görüp bunlardan diğer "BEN"ler yararlansın, onlara lütuflarda bulunayım isterler. Bu yüzden esfele safiliyn aynasında insancıl, insanlara faydalı gibi imaj uyandırırlar, eşitlikçi gibi görünürler. Oysa faydalı olmak istedikleri "BEN"lerin fikirlerini beğenmezler. Ancak önemsedikleri fikirleri sessizce çalar, sonra onu kendi adına söylediği "BEN"e mal eder kullanırlar. Bu sebepten dostları iki gruptur. Fikir çalabileceği, fikirlerini kullanabileceği bilgeler ve onu satabileceği zavallılar.

Bütün bu özellikleri dolayısıyla, teknolojiyi ve yeni bir gelişmeyi bile kibirlerini beslemek için önemserler. Ancak bu yanları esfele safiliyn aynasında onları yenilikçi gibi gösterir. Bakın buraya bir parantez açalım. Onlar teknolojiyi bile ilahlıkları için değerlendirirler! Kibirlerini sunabilmeleri için bilimsel ve teknolojik gelişmeler onlar açısından önemli bir araçtır. Ve o duyguyla teknolojideki hırsları, arzuları "Acaba kibrimi içine katıp sunabileceğim yeni bir teknoloji nedir?" arayışı esfele safiliyn aynasında onları yenilikçi insan gibi gösterir.

Buraya kadar saydığımız tarzlarını bozacak en önemli şey, kendi adlarına söyledikleri "BEN"in duygusal yanlarının gözükmesidir. Bundan korkarlar. Çünkü duygusal yanları ortaya çıkarsa oluşturdukları bu imajın yıkılacağından korkarlar, bu yüzden hızla duygularını köreltirler. Bu sebepten, zamanla duygularının birçoğu körelmiş olur. Geriye yalnızca "Müstakilen VAR ve Muhtar" iddiasını besleyecek öfkeleri büyük azametiyle kalır ve çok sık olarak da ortaya çıkar. İstedikleri gibi olmayan her şey hemen öfkeyi getirir, Sözde İlah'ı kavga için ringe çıkarır.

Bir ev hayatı bile onların dȗniHİ mânâdaki hürriyetlerini kısıtlayan bir şeydir. Bu sebepten daima mekân değişikliği gerekmektedir. Bu halleri esfele safiliyn aynasında onların seyahati, görüp tanımayı seven insanlar olarak gözükmesine yol açar.

Kibirlerini gösterebilecekleri hiçbir fırsatı kaçırmazlar, bu amaçla her ortamı değerlendirebilmeyi başarırlar. Bu planları esfele safiliyn aynasında her ortama uyum sağlayabilen bir başarı olarak gözükür. Kibirlerini daldan dala kondurmak, sergilemek arzusu baskın olduğundan, monoton ve değişmeyen ortamları sevmezler. Sözde İlahlıklarını hissettirecek değişik mekânlar ve imkânlar gerekmektedir, çünkü bu kibir onlara zevk ve heyecan verir.

"Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiası ile dȗniHİ algı ve zanlarında zirve yapan Kova Burcu insanı, kendi adına "BEN" diyerek takdim ettiği bu nefsinin şerri mütekebbir yapı ile yaşar ve ölürse Kur'an'a göre karşılığı cehennemdir, ashâbı nâr olmaktan kurtulamayacaktır. Buraya kadar özellikleriyle tanımladığımız yaşantıya müslümanlık amelleri eklemek kurtuluş için çözüm olmaz.

Esfele safiliyn hayattaki bu mütekebbir insanın kurtuluşuna vesile olacak bir numaralı aralanmış kapısı onun kibir ve kendini beğenmişlik özelliğidir. Diğer burçlarda olmayan ondaki Kibir Kere Kibir hal onun en önemli aralanmış kapısıdır, işte onu kurtaracak şey budur. Küfre sokan da kurtaracak da odur.

Kendi adına "BEN" derken aslında kullandığı ona emanet edilmiş "BEN" diyebilme yetkisidir. Ona hediye edilen "BEN" diyebilme yetkisinin nuru Kibir Kere Kibir sebebiyle o derece yüksektir ki; ancak Kova Burcu insanı bu hediye ile kendisini dȗniHİ algı içerisinde bulunca, dünya hayatının gereği, esfele sâfiliyn karakterin gereği olarak vehmin zulmetine, Zanlar Havuzu'na düşer ve bu "BEN" gücüyle bu havuzda yüzer. Hem bâtılın gereği olarak hem de vehmin zulmetinin zulmet yanı olarak "BEN" gücü zâlim olarak belirir. Allah ona bu kadar yüksek bir "BEN" nuru vermiştir. Burayı iyi göremedikleri için, Kova Burcu insanının dinde ve tasavvufta önünün çok açık olduğunu zannederler. Önü çok kapalıdır! Nurun frekansı bu kadar kuvvetlidir, yani kibri! Eğer bir de kadınsa... Onda bulunan rahim organının önemliliği ve frekansı nedeniyle esfele safiliyn hayatta bu iki frekansı birden kaldıramaz. Şöyle düşünün: Çok neşeli bir arkadaşınız var, bir olay oldu, birkaç gündür kendine gelemiyorsa ona "Neyin var?" dersiniz ya, Kova Burcu insanı doğduğundan beri öyledir. Bu enerjiyle, bu frekansla sürekli sarsılır. Dolayısıyla ona kişi dȗniHİ algı ve zanlarıyla müstakillik verdiği için, ondaki o özellik dışarıya zulüm olarak çıkar. Onun esfele safiliynde merhamet olarak çıkması mümkün değil. Esfele safiliynin gereği olarak dışarıya zulüm çıkar. Zâlim olan, Kova Burcu insanının Kendinde Kendine Göre Var olan hâli değildir. Onun "BEN" gücünün esfele sâfiliyndeki yaptırım gücüdür. Bu sebeplerden Kova Burcu insanının aralık kapı zannedeceği özelliklerinin yolunu zulmetteki kibri hep kapatır. Bazı aralık kapıları vardır ama; işte eğer esfele safiliynde durursa bu kibir onların hepsini örter, hiçbirinden yararlanmasına fırsat vermez. Aralık kapılarına Kibir Kere Kibir yüzünden tenezzül bile etmez. Bu yüzden tek yolu, tek aralık kapısı "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasından hızla vazgeçmektir. Ahiretini kazanmak istiyorsa bir an önce "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasını didikleyerek tam öğrenecek ve hızla bu iddiadan vazgeçecek!

DȗniHİ algı ve zanlarına tüm gücüyle sırtını dönmeli ve kendisine hediye edilen "BEN" diyebilme yetkisi üstün gücünü Hakk yola hicret ettirmelidir. Sonra da kendi adına söylediği "BEN" demeyi sahibine teslim etmelidir. Hızla muhsin olarak vechini Allah'a teslim etmelidir. Esfele sâfiliynin bile korktuğu işte bu güçtür. "Ya görürse" diye onu engeller. Yani Kova Burcu esfele safiliynin içerisinde öyle bir haldedir, öyle bir kıskaçtadır ki. Efendimiz (SAV) Mirac yolundayken şeytanlar nasıl önünü kesmek istedi! Eğer, -onların diliyle söyleyeyim- Efendimiz (SAV) için "Muhammed gerçekleri görür, gider ümmetine öğretirse, onlara gücümüz yetmez!" dediler. Kova Burcuna da esfele safiliyn onu yapar. Onun kibrini DȗniHİ algı ve zanlarıyla ona öyle bir gösterir ki, aralık kapılarını hiç önemsemez ve görmez. O kibir yüzünden! "Eğer, ona verilmiş olan bu gücü bir görürse, bir kullanırsa, beni siler atar" der.

Ve lâ havle ve lâ kuvvete İlla Billâh!

Biz yine de Kova Burcunun bazı özellikleriyle, aralık kapılarıyla ilgili bir kaç örnek verilim. Aralık kapı ama esfele safiliyn yüzünden nasıl gözüküyor? Birkaç örnek verelim.

Mekân değiştirmeyi ve seyahatleri sever ve yapar. Bu özellik, onun Kendinde Kendine Göre Var halinin, kuvvetli "BEN" duygusunun, yani sabırsız nefsinin değişik şanlarda bulunmak istemesidir. Bunu tekrar edeyim, çünkü o başka burçlarda da var, o yüzden ortak bir özellik. Esfele safiliyn aynasında kişiler Kova Burcunu överken, "Yenilikleri sever. Aynı mekânda duramaz, değiştirmek ister, gezmeyi görmeyi sever, seyahatler yapar" derler. O da bunları okuyunca "Ben zaten böyleymişim" der, tuzağa düşer. Aslında bu neyin izi, görün: Onun Kendinde Kendine Göre Var halinin, az önce bahsettiğimiz Kibir Kere Kibir nuruyla, kuvvetlenmiş "BEN" duygusunun, yani sabırsız nefsinin değişik şanlarda bulunmak istemesidir. Anlayabilirlerse o böyle bir şeydir. Oysa Kova Burcu insanı bununla ne yapar? DȗniHİ algısı yüzünden Birbirine Göre Var halinin fiziksel yer değişikliği ile meşguldür. Esfele sâfiliyn aynası ona diyor ki; sen ne kadar dünyaya uygun bir insansın, yenilikçisin, gezmeyi seversin, aynı mekânda duramazsın, monotonluğu hiç sevmezsin. Bu yorumları okuyunca veya kendinde bu özelliği fark edince Kova Burcu, Birbirine Göre Var olan bu halini gezdirir, bedenine fiziksel mekânlar gezdirir, çünkü özelliğini öyle zanneder. DȗniHİ algı yüzünden! Oysa "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasından sıyrılırsa, o özelliğin şöyle bir iz olduğunu görür: Nefsi bu kadar enerjiyle, Kibir Kere Kibir nuruyla, öyle bir sabırsız ki! Şandan şana geçmekte sabırsız! Nefs mertebeleri için o kadar sabırsız ki; o duygu esfele safiliynde bu bedeni gezdirmek olarak açığı çıkıyor. Bu durumu ona astronomik pozisyon açılımı olarak sunuyorlar. Oysa astronomik pozisyon insanlarda küfür açmaz, Hakk Yol'a gidiş kapıları açar. İnsan dȗniHİ algı ve zann'ları sebebiyle bu olumlu açılımı küfür amaçlı kullanır. İşte BURÇLAR ve KÜFÜRLER böyle ortaya çıkar. Astronomik pozisyon Kendinde Kendine Göre Var'ı muhatap alır, Birbirlerine Göre Var olan doğrudan muhatap değildir.

Bir diğer özelliği, kendisinin kimseye ihtiyacı yok sanıp, başkalarının ona ihtiyaç duymasını istemesidir. Bu ise, Allah'ın Samed vasfına sahip çıkan mütekebbir yapısının onu dȗniHİ algıyla aldatmasıdır. "Benim kimseye ihtiyacım yok ama, çevremdekilerin bana ihtiyacı var" düşüncesi Samed isminin özelliğidir. Allah'ın Samed vasfının manasına bakarsanız bu onun izidir. Ancak o Samed vasfının izini dȗniHİ algıyla müstakilleştirmiş, onu kendi ilahına mal etmiştir. Kendi ilahlığı için; "Benim ilahlığımın başkasına ihtiyacı yoktur ama başka "BEN"lerin benim ilahlığıma ihtiyacı vardır" diyerek Allah'ın Samed vasfını küfür alanında insani duygularla kullanarak bir hata yapmaktadır.

Kendisini özgürlüğe çok düşkün sanıp, bununla da övünmesi ise; Billâhi anlamındaki Sınırsız Hürriyet'e mütekebbir yapısının gücüyle, dȗniHİ algı içerisinde sahip çıkması ve kendine mal ettiği bu hürriyetinin müstakilliğini ilan etmesidir. Kendisine verilmiş olan Billâhi anlamındaki sınırsız hürriyeti, o dȗniHİ algıda mütekebbir yapıyla müstakilleştirdiği için kendisinin hürriyeti, kendi ilahlığının hürriyeti zannederek önemsemektedir. Ama "Müstakilen VARIM ve Muhtarım" iddiasından vazgeçtiği zaman onun aslında Billâhi anlamda hürriyet olduğunu ve sınırsız olduğunu görür ve oraya teslim olur. Neden? Çünkü daha önce hürriyet zannettiklerinin aslında esaret olduğunu öğrenir. "Hürriyet, hürriyet" diye peşinde koştuklarının küfür olduğunu öğrenir, onu esir aldığını öğrenir. Esas hürriyetin Billâhi manada olduğunu öğrenir ki işte bu iz, onu öğrenmesini kolaylaştıracak bir izdir.


Yüklə 184,71 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin