Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə37/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   55

"Ben, sesi bir kitlenin sesi olan Başrahibe Ramallo, size; sesleniyorum," dedi yaşlı kadın. "Chani, Sayyadina olmaya; uygundur."

"Uygundur," diye karşılık verdi kalabalık.

Yaşlı kadın başıyla onaylayıp fısıldadı: "Ona gümüş semaları, altın çölle parlak kayalarını ve geleceğin yeşil alanlarını bahşediyorum. Bunları, Sayyadina Chani'ye bahşediyorum. Ve hepimizin hizmetkarı olduğunu unutmasın diye, Tohum Seıe-monisi'nde, hizmetçilere yaraşır işler ona düşüyor. Şeyh-hulud nasıl dilerse öyle olsun." Kahverengi kürdan gibi kolunu kaldırdı, aşağı bıraktı.

Jessica, onu her türlü geri dönüşün ötesine sürükleyen bir

akışla, törenin kendisine yaklaşmaya başladığını hissetti ve paııl'ün soru dolu yüzüne bir göz attı, ardından kendini zorlu sınav için hazırladı.

"Su ustaları öne çıksın," dedi Chani,' kararsızlığın kız çocuğu sesine verdiği son derece hafif bir titremeyle.

Kalabalığın tetikte bekleyişinden ve sessizliğinden tehlikenin mevcut olduğunu anlayan Jessica, şimdi bu tehlikenin merkezinde olduğunu hissetti.

Bir grup adam, kalabalığın içinde yılan gibi kıvrılan bir yol açarak, çiftler halinde gerilerden geliyordu. Her çift küçük birer deri tulum taşıyordu. Bir insan kafasının yaklaşık iki katı büyüklüğünde olan tulumlar ağır ağır çalkalanıyordu.

En öndeki çift yüklerini platformun üstüne, Chani'nin ayaklarının dibine bırakıp çekildiler.

Jessica tulumlara, ardından adamlara baktı. Kapüşonlarını, enselerinde bir ruloyla toplanmış uzun saçlarını sergileyecek şekilde geriye atmışlardı. Gözlerinin kara çukurları tereddütsüz ona dikiliydi.

Tulumlardan yumuşacık bir tarçın kokusu yükseldi, Jes-sica'ya doğru yayıldı. Bahar mı acaba? diye düşündü.

"Su var mı?" diye sordu Chani.

Burun kemiğinin üstünde mor bir yara izi olan, sol taraftaki su ustası başını bir kez salladı. "Su var, Sayyadina," dedi adam, "ama biz onu içemeyiz."

"Tohum var mı?" diye sordu Chani.

"Tohum var," dedi adam.

Chani diz çöküp ellerini çalkalanan tuluma koydu. "Bu su ve onun tohumu kutsaldır."

Ayin Jessica'ya tanıdık gelmişti, dönüp Başrahibe Ramal-lo'ya baktı. Yaşlı kadının gözleri kapalıydı ve sanki uyuyormuş gibi kamburunu çıkarmıştı.

"Sayyadina Jessica," dedi Chani.

Jessica kendisine bakan kızı görmek için döndü.

"Kutsal suyu hiç tattın mı?" diye sordu Chani.

Jessica yanıt vermeye fırsat bulamadan Chani konuştu:



477


476




"Kutsal suyu tatmış olman mümkün değil. Sen bir dış dün yalısın ve ayrıcalıklı değilsin."

Kalabalığın iç geçirmesi ve cüppelerin hışırtısı Jessica'mı ensesindeki tüylerin diken diken olmasına neden oldu.

"Hasat büyüktü ve yaratan yok edildi," dedi Chani. Çalk lanan tulumun ağzına takılı olan sarılmış boruyu açmaya başljj di.

Jessica şimdi çevresinde kaynaşan tehlike hissini algılıyoi du. Paul'e şöyle bir baktı ve onun kendini ayinin gizemin kaptırmış olduğunu ve gözlerinin yalnızca Chani'yi gördüğün fark etti.



Zamanın bu anım görmüş müydü acaba? diye düşünd Jessica. Doğmamış kızını düşünerek elini karnına koydu kendi kendine şu soruyu sordu: Her ikimizi de tehlikeye maya hakkım var mı?

Chani boruyu Jessica'ya doğru kaldırarak şöyle dedi: "iş Ab-ı Hayat, sudan daha yüce olan su...Kan, ruhu özgür kılj su. Eğer bir Başrahibe'ysen, sana evreni açacaktır. Şimdi Şeyli hulud karar versin."

Jessica, kendisini, doğmamış çocuğuna karşı olan görevrd le Paul'e karşı olan görevi arasında ikiye bölünmüş gibi his setti. Biliyordu ki, Paul için boruyu alıp tulumun içindekin içmesi gerekiyordu ama sunulan boruya doğru eğildiğind hisleri ona bunun tehlikeli olduğunu söyledi.

Tulumun içindeki maddenin buruk kokusu bildiği birço zehirin kokusuna hafifçe benziyordu ama aynı zamanda onla dan farklıydı da.

"Onu şimdi içmelisin," dedi Chani.

Geri dönüş yok, diye hatırlattı Jessica kendi kendine. An şu anda aklına, bütün Bene Gesserit eğitiminden ona yardı! edecek hiçbir şey gelmiyordu.

Nedir bu? diye sordu Jessica kendi kendine, içki mi? uyuşturucu mu?

Boruya doğru eğildi, tarçın kokusunu aldı, sonra Düne Idaho'nun sarhoşluğunu hatırladı. Bahar likörü mü? drj

sordu kendi kendine. Sifon boruyu ağzını aldı, alabileceği en küçük yudumu aldı. Bahar tadındaydı, dilinin üstünde belli belirsiz acı bir burukluk.

Chani deri keseye bastırdı. Jessica büyük bir yudum ağzına dolunca engel olamadan sıvıyı yuttu, sükunetini ve ağırbaşlılığını korumaya çalıştı.

"Birazcık ölüm ölümün kendisinden daha kötüdür," dedi Chani. Gözlerini Jessica'ya dikip bekledi.

Ve Jessica da ona baktı, boruyu hala ağzında tutuyordu. Tulumun içindekinin tadını burun deliklerinde, damağında, yanaklarının içinde ve gözlerinde hissetti...sonra acıtan bir tatlılık.



Serin.

Chani tekrar sıvıyı Jessica'nın ağzına fışkırttı.



Hoş.

Jessica, Chani'nin yüzünü inceledi...ince yüz hatlarını... Liet-Kynes'ın henüz oturmamış olan izlerini gördü.



Kana verdikleri bu şey bir uyuşturucu, dedi Jessica kendi kendine.

Ama bu denediği hiçbir uyuşturucuya benzemiyordu oysa Bene Gesserit eğitimi birçok uyuşturucunun tadını içeriyordu.

Chani'nin yüz hatları ne kadar netti, sanki ışıkta belirginleştirilmiş gibi.

Kir uyuşturucu.

Fırıl fırıl dönen sessizlik Jessica'nın çevresine çöktü. Vücudunun her bir lifi, başına derin bir şeyler geldiği gerçeğini kabul etti. Jessica, kendisinin, bir atomaltı parçacıktan daha küçük bilinçli bir zerre olduğunu hissetti ama yine de hareket edebiliyor ve çevresindekileri algılayabiliyordu. Ani bir vahiy gibi. perdeler açılıvermişti, kendisinin psikokinestezik bir uzantısının bilincine varmaya başlamış olduğunu farkına vardı. Zerreydi ama yine de zerre değildi.

Mağara çevresinde duruyordu...insanlar da. Onları algılıyordu: Paul, Chani, Stilgar, Başrahibe Ramallo. Kasra hibe!



479


478




Okulda, bazılarının Başrahibe sınavından sağ kurtulamadıklarına, uyuşturucunun onları öldürdüğüne dair söylentiler duymuştu.

Jessica dikkatini Başrahibe Ramallo'ya yoğunlaştırdı, tüm i bunların zamanın dondurulmuş bir anında, yalnızca onun için j askıda olan bir zamanda olup bittiğinin artık farkındaydı.



Zaman neden askıda? diye sordu kendi kendine. Çevresin-j deki donmuş ifadelere baktı, Chani'nin başının üzerinde birj toz zerreciği gördü, havada duruyordu.

Bekleyiş.

Bu anın yanıtı bilincinde bir patlama gibi ortaya çıktı:| kişisel zamanı, hayatını kurtarmak için askıya alınmıştı.

Dikkatini, psikokinestezik uzantısına yoğunlaştınp içineı baktı ve hemen o anda gözenekli bir çekirdekle, irkilmesine! neden olan karanlık bir çukurla karşı karşıya kaldı.



Bu bizim bakamayacağımı: yer, diye düşündü, işte Basra hibelerin bahsetmekten kaçındıkları o yer...yalnızca bir Kui\ sat: Haderah 'in bakabileceği o yer

Bunu fark etmek kendine güvenini biraz artırdı ve kendij içindeki tehlikeyi araştıran bir zerre-benlik haline gelerek tek-| rar psikokinestezik uzantıya odaklanmaya çalıştı.

Onu, yutmuş olduğu uyuşturucunun içinde buldu.

Madde, Jessica'nın içinde parçacıklar halinde dans edi-| yordu, hareketleri öyle hızlıydı ki dondurulmuş zaman bile onları durduramıyordu. Dans eden parçacıklar. Bildik yapıları, atomik bağlantıları tanımaya başladı: işte şurada bir karboıi atomu...şu sarmal salınım...bir glikoz molekülü. Büyük bij molekül zinciriyle karşılaştı ve bir proteini tanıdı...bir meti protein grubunu.



Ahhh!

Bu, zehirin yapısını gördüğünde içinde oluşan sessiz zij hinsel bir iç çekişti.

Psikokinestezik sondasıyla onun içine girdi, bir oksije zerresinin yerini değiştirdi, başka bir karbon zerresinin bağla masını sağladı, bir oksijen...hidrojen bağlantısını iliştirdi.

Dönüşüm yayıldı...katalize edilen tepkime temas yüzeyini artırarak gittikçe hızlandı.

Zamanın askısı, üzerindeki baskıyı gevşetince Jessica hareketi algıladı. Tulumdan çıkan boru ağzına değdirildi...nazikçe, bir nem damlasını topladı.

Chani, o tulumdaki zehiri dönüştürmek için vücudumdan katalizör alıyor, diye düşündü. Neden?

Birisi onu rahat bir şekilde oturur pozisyona getirdi. Yaşlı Başrahibe Ramallo'nun halıyla kaplı platformda yanına oturması için getirilmekte olduğunu gördü. Kuru bir el boynuna dokundu.

Ve bilincinin içinde başka bir psikokinestezik zerre vardı! Jessica onu uzaklaştırmaya çalıştı ama zerre hızla «aklaştı...

yaklaştı.

Birbirlerine değdiler!

Bu, en üst düzeyde bir duygudaşlık gibiydi, aynı anda iki insan olmak: telepati değil ortak bilinç.



Yaşlı Başrahibe 'yle birlikte!

Ama Jessica, Başrahibe'nin kendi kendini yaşlı olarak düşünmediğini anladı. Ortak zihnin gözünün önünde bir suret belirdi: canlı bir ruha ve sevecen bir mizaca sahip bir genç kız.

Genç kız ortak bilincin içinde şöyle dedi: "Evet, işte ben böyleyim."

Jessica yalnızca sözleri duyabildi, karşılık veremedi. "Yakında bunların hepsi senin olacak, Jessica," dedi ruhsal suret.



Halüsinasyon bu, dedi Jessica kendi kendine.

"Olmadığını gayet iyi biliyorsun," dedi ruhsal suret. "Şimdi çabuk ol, benimle mücadele etme. Fazla zaman yok. Biz..." Uzun bir duraklama oldu, sonra: "Hamile olduğunu bize söylemeliydin!"

Jessica ortak bilincin içinde konuşan sesi buldu. "Neden?" "Bu ikinizi de değiştiriyor. Kutsal Tanrıça, ne yaptık biz?" Jessica ortak bilinçte zoraki bir yer değiştirme hissetti, içe dönük gözle başka bir zerre-varlık gördü. Bu diğer zerre



480


481




l

çılgınca oraya buraya savruluyor, dönüyordu. Saf dehşet;

yayıyordu.

"Güçlü olmak zorundasın," dedi yaşlı Başrahibe'nin suret i varlığı. "Karnındaki bir kız olduğu için şükret. Bu, erkek bir] cenini öldürürdü. Kızın olan o varlığa dokun...hadi...dikkat-' lice, yavaşça. Sen, o kız-varlık ol. Korkuyu em...yatıştır...cesaretini ve gücünü kullan...hadi...yavaşça...yavaşça."

Fırıl fırıl dönen zerre hızla yaklaştı ve Jessica kendisini ona dokunmaya zorladı.

Dehşet onu hakimiyeti altına almakla tehdit etti. Jessica ona karşı bildiği tek yolla mücadele etti: "Korkmayacağım Korku akıl katilidir .. "

Dua onu hiç olmazsa birazcık sakinleştirdi. Diğer zerre J karşısında hareketsiz yatıyordu.

Sözler işe yaramıyor, dedi Jessica kendi kendine.

Kendisini temel duygusal 'tepkilere indirgedi, sevgi ve

huzur yaydı, koruyacak sıcak bir kucak.

Dehşet uzaklaştı.

Başrahibe'nin varlığı kendini tekrar hissettirdi ama şimd

üçlü bir ortak bilinç vardı...ikisi aktif, biri sessizce yatıp emenj

"Zaman beni zorluyor," dedi Başrahibe bilincin içinde

"Sana vereceğim çok şey var. Ve kızının bütün bunları de

lirmeden alıp alamayacağını bilmiyorum. Ama bu olmak •*-

runda: kabilenin ihtiyaçları her şeyin üstündedir."

"Ne..."

"Sesini çıkarma ve al!"



Tecrübeler Jessica'nın önüne serilmeye başladı. Bene Ge

şerit okulundaki bilinçaltına seslenen eğitim projektörüm

ders bandına benziyordu...ama daha hızlıydı...göz kamaştır

bir hızdaydı.

Yine de...açık seçikti.

Her bir tecrübeyi sanki başından geçmiş gibi biliyordu: aşık vardı...iktidarlı, sakallı, koyu renk Fremen gözleri ola ve Jessica onun gücünü ve şefkatini, hakkındaki her şeyi Ba rahibe'nin hafızası yoluyla göz açıp kapayıncaya kadar gördüJ

Artık bunun kız cenine ne yapabileceğini düşünecek zaman yoktu, yalnızca almak ve kaydetmek için zaman vardı. Tecrübeler Jessica'nın üstüne boşaldı...doğum, yaşam, ölüm... önemli meseleler, önemsiz meseleler, tek bir gözden görülen zamanın taşması.

Sarp bir zirveden dökülen kumlar neden hafızaya kazınmalı'' diye sordu kendi kendine.

Jessica ne olup bittiğini çok geç anladı: yaşlı kadın ölüyordu ve ölürken bir kaba su döker gibi, tecrübelerini Jessica'nın bilincine boşaltıyordu. Jessica diğer zerreyi izlerken, o, doğum öncesi bilince doğru çekilerek silikleşti. Ve düşüncede ölürken, yaşlı Başrahibe yaşamını bir iç çekişle bulanıklaşan son sözlerle Jessica'nın hafızasına bıraktı.

"Seni uzun zamandır bekliyordum," dedi kadın, "işte yaşamım."

Tümü sıkıştırılmış bir halde oradaydı.

Hatta ölüm anı bile.

Arlık bir Başrahibe 'yim, diye düşündü Jessica.

Ve genelleşmiş bir bilinçle biliyordu ki, gerçekten, Bene Gesseritlerin sözcüğü tam olarak kullandıkları anlamda bir Başrahibe haline gelmişti. Zehirli uyuşturucu onu dönüştürmüştü.

Bunun, Bene Gesserit okulunda yapılanın tıpatıp aynısı olmadığını biliyordu. Hiç kimse ona bunun gizemlerini anlatmamıştı ama biliyordu.

Sonuç aynıydı.

Jessica kız-zerrenin hala iç bilincine dokunduğunu algıladı, karşılık vermeden onu inceledi.

Ona ne olduğunu fark eden Jessica'yı korkunç bir yalnızlık hissi sardı. Seyri yavaşlamış bir halde kendi yaşamını; ve dans eden etkileşimi daha açık hale getirecek kadar hızlanmış olan çevresindeki diğer yaşamları gördü.

7erre-bilinci hissi hafifçe silikleşti, vücudu zehirin tehdidinden kurtulup rahatlayınca onun yoğunluğu da azaldı ama hala o diğer zerreyi, başına gelmesine izin verdiği şeyin suçlu-



482


483




luk duygusuyla ona dokunarak hissediyordu.

Bunu ben yaptım, zavallı, şekillenmemiş, sevgili küçük kızım, seni bu evrene getirdim ve bilincini savunmasızca evrenin bütün çeşitliliğine açtım.

Diğer zerreden, Jessica'nın onun içine boşalttığı şeyin bir yansıması gibi küçücük bir sevgi-huzur seli geldi.

Jessica karşılık vermeye fırsat bulamadan, baskın hafızanın '' adab varlığını hissetti. Yapılması gereken bir şey vardı. Ne olduğunu aradı, duyularına sinen dönüşmüş uyuşturucunun yol açtığı sersemliğin kendisini engellediğini fark etti.

Bunu dönüştürebilirim, diye düşündü. Uyuşturucu etkisini azaltabilir ve onu zararsız hale getirebilirim. Ama bunun bir hata olacağını hissetti. Bir birleşme ayinindeyim. Artık ne yapması gerektiğini biliyordu. Jessica gözlerini açtı, başının üzerinde Chani'nin tuttuğu' su tulumunu işaret etti.

"Kutsandı," dedi Jessica. "Suları karıştır, hepsi dönüşsün, böylece insanlar bu kutsamaya katılıp onu paylaşsınlar."



Katalizör işini yapsın, diye düşündü. İnsanlar onu içsin ve
birbilerine yönelik bilinçleri bir süre için yükselsin. Artık,
uyuşturucu güvenli ...bir Başrahibe onu dönüştürdü. i
Hala baskın hafıza onun üstünde faaliyet halindeydi, hamle
yapmayı sürdürüyordu. Yapması gereken başka bir şey vardı,^
bunun farkındaydı ama uyuşturucu dikkatini yoğunlaştırmasını
zorlaştırıyordu.

Ahhh...yaşlı Başrahibe.

"Başrahibe Ramallo'yla, tanıştım," dedi Jessica. "O gitti ama kaldı. Anısı ayinde onurlansın."



Şimdi nereden bulup çıkardım bu sözleri acaba? diye

düşündü Jessica.

Ve bunların, başka bir hafızadan ona verilen ve artık onun bir parçası olan yaşamdan geldiğini fark etti. Bununla birlikte bu yetenekte eksik bir şeyler vardı.

"Bırak orjilerini yapsınlar," dedi içindeki diğer hafıza. "Yaşamda zaten çok az zevkleri var. Evet; ve ben geri çekilip

hafızalarından akıp gitmeden önce birbirimizi yakından tanımak için senin ve benim bu kısa süreye ihtiyacımız var. Zaten benliğimin senin parçalarına bağlanmaya başladığını hissediyorum. Ooo, ilginç şeylerle dolu bir zihnin var. Hayal bile etmediğim birçok şey."

Ve içindeki sıkıştırılmış hafıza-zihin, kendini Jessica'ya açarak; hiç bitmeyeceklermiş gibi görününceye kadar diğer Başrahibelerin içindeki diğer Başrahibelerin içindeki diğer Başrahibelere inen, geniş bir koridoru gösterdi.

Jessica, bu birlik okyanusunda kaybolacağı korkusuyla geriledi. Ama koridor orada kaldı, Jessica'ya Fremen kültürünün onun sandığından çok daha eski olduğunu gösterdi.

Poritrin'de Fremenlerin yaşamış olduğunu gördü, rahat bir gezegende çoğalan narin bir halk: İmparatorluk akıncılarının Bela Tegeuse'la Salusa Secundus'ta insan kolonileri kurmak üzere devşirmesi için kolay bir hedef.

Ooo, Jessica bu ayrılış sırasında yükselen feryatları hissetti.

Koridorun çok aşağılarından bir suret-ses haykırdı: "Bizi Hac'dan mahrum ettiler!"

Jessica içindeki koridorun aşağılarında Bela Tegeuse'deki köle ambarlarını gördü, adamları Rossak ve Harmonthep'e dağıtan ayıklamayı ve seçmeyi gördü. Vahşi zulüm sahneleri, önünde korkunç bir çiçeğin taç yapraklan gibi açıldı. Ve geçmişin, Sayyadina'dan Sayyadina'ya taşınan seyrini gördü: önce ağızdan çıkan sözlerle kum heyamolalarında gizlendi, sonra Rossak'da zehirli uyuşturucunun keşfiyle kendi Başrahi-beleri tarafından arıtıldı...ve şimdi Ab-ı Hayat keşfedildiğinde Arrakis'te gizli gücüne kavuştu.

Koridorun çok aşağılarından başka bir ses haykırdı: "Asla bağışlanmayacak! Asla unutulmayacak!"

Ama Jessica'nın dikkati Ab-ı Hayat'ın açıklaması üzerine yoğunlaştı, onun kaynağını gördü: ölen bir kum solucanının, bir yaratanın sıvı nefesi. Ve yeni hafızasında onun öldürülüşünü görünce nefesini tuttu.

Yaratık boğuluyordu!



485


484




"Anne, iyi misin?"

Paul'ün sesi ona müdahale etti ve Jessica oğluna bakmak


için iç bilinciyle mücadele etti, ona karşı olan görevinin bilin
cindeydi ama orada olmasına kızmıştı. j |

Elleri bilincinin ilk anından beri uyuşuk ve hissiz bırakılmış biri gibiyim...ta ki bir gün hissetme yeteneği onların içine zorla tıkılana kadar

Bu düşünce zihninde asılı kaldı, onu kuşatan bir bilinç.



Ve ben dedim ki. "Bakın! Ellerim var!" Ama dört bir yanımdaki insanlar bana dedi ki: "El nedir? "

"iyi misin?" diye tekrarladı Paul.

"Evet."

"Bu içmem için uygun mu?" Chani'nin elindeki tulumu işaret etti. "Benim içmemi istiyorlar."



Jessica onun sözlerindeki gizli anlamı işitti, Paul'ün orijinal, dönüştürülmemiş maddedeki zehiri saptamış olduğunu fark etti. Oğlu onun için kaygılanıyordu. Ardından Paul'Un önsezisinin sınırlarını merak etti. Sorduğu soru çok şeyi açıklıyordu.

"içebilirsin," dedi. "Dönüştürüldü." Ve oğlunun arkasına, gözlerini kendisine dikmiş olan Stilgar'a baktı, inceleyen kapkara gözler.

"Artık sana güvenebileceğimizi biliyoruz," dedi adam.

Bundaki gizli anlamı hissetti ama uyuşturucunun verdiği: sersemlik duyularını fazlasıyla etkiliyordu. Ne kadar sıcak ve yatıştırıcıydı. Onu böyle bir arkadaşlığın varolduğu bu topluluğa getiren bu Fremenler ne kadar hayırseverdiler.

Paul annesinin uyuşturucunun etkisi altında olduğunu ladı.

Hafızasını araştırdı...sabit geçmişi ve olası geleceklerin akış çizgilerini. Bu, zamanın durdurulmuş anlarını taramak, iç gözünün merceğini şaşırtmak gibiydi. Akıştan çekip alınca parçaları anlamak zordu.

Bu uyuşturucu...onun hakkında bilgi toplayabiliyor, anne-j sine ne yaptığını anlayabiliyordu ama bilgi doğal bir ritmdenj

ortak bir düşünüş sisteminden yoksundu.

Şimdiyi kapsayan geçmişi görmenin önemli bir şey olduğunu; ama gerçek önsezi sınavının geleceğin içindeki geçmişi görmek olduğunu aniden fark etti.

Şeyler göründükleri gibi olmamakta diretiyorlardı, "iç," dedi Chani. Bir su tulumun boynuz şeklindeki borusunu burnunun dibinde salladı.

Paul doğruldu, gözlerini Chani'ye dikti. Havada bir karnaval heyecanı hissetti. Kendisinin değişmesine neden olan maddenin en mükemmel örneğini içeren bu bahar uyuşturucusunu içerse ne olacağını biliyordu. Saf zaman görüntüsüne, mekana dönüşen zaman görüntüsüne geri dönecekti. Bu, onu baş döndürücü zirveye konduracak ve anlaması için ona meydan okuyacaktı.

Stilgar, Chani'nin arkasından şöyle dedi: "iç, delikanlı. Ayini geciktiriyorsun."

Bunun üzerine Paul kalabalığı dinledi, seslerindeki çılgınlığı duydu..."Lisan-ül-Gayb," diyorlardı. "Muad'Dib!" Başını eğip annesine baktı. Oturur pozisyonda, huzurlu bir şekilde uyuyor gibi görünüyordu...nefes alıp verişi düzenli ve derindi. Aklına, kendisinin yalnız geçmişi olan gelecekten bir söz geldi: "O, Ab-ı Hayatların içinde uyur Chani elbisesinin kolunu çekiştirdi. Paul boynuz şeklindeki boruyu ağzına alınca insanların bağırdığını duydu. Chani tuluma bastırınca boğazına fışkıran sıvıyı hissetti, başının dumanlar içinde döndüğünü algıladı. Chani boruyu çekti, tulumu mağaranın zemininden uzanan ellere verdi. Paul'ün gözleri kızın koluna, oradaki yeşil yas bandına odaklandı.

Chani doğrulurken Paul'ün nereye baktığını gördü ve şöyle dedi: "Suyun mutluluğu içinde bile onun için yas tutabilirim. Bu, bize onun verdiği bir şey." Paul'ün elini tutup onu platform boyunca çekiştirdi. "Bir konuda birbirimize benziyoruz, Usul: İkimiz de babalarımızı Harkonnenlere kurban verdik." Paul onu izledi. Başının vücudundan ayrılmış olduğunu ve





487


486




garip bağlantılarla yeniden yerleştirildiğini hissetti. Bacakları lastik gibi esneyip uzaklaşmıştı.

Dar bir yan geçite girdiler, duvarlar havada salınan ışıkürfilerle loş bir şekilde aydınlatılmıştı. Paul, uyuşturucunun' eşsiz etkisini göstermeye başladığını, zamanı bir çiçek gibi açtığını hissetti. Gölgeler içindeki başka bir tünele doğru dönerlerken sallanmamak için Chani'ye yaslanmak ihtiyacı hissetti. Kızın cüppesinin üstünden hissettiği sıkılıkla yumuşaklığın karışımı kanını tutuşturdu. Bu his uyuşturucunun etkisiyle karıştı, gelecekle geçmişi şimdinin içine katlayıp ona üçlü odağın en dar marjını bıraktı.

"Seni tanıyorum, Chani," diye fısıldadı. "Kumun üstündeki bir platformda otururken ben senin korkularım yatıştırırdım. Siyeçin karanlığında seviştik. Biz..." Odağı kaybetmekte olduğunu anladı, başını sallamaya çalıştı, tökezledi.

Chani onu tuttu, kalın perdelerin arasından geçirerek özel bir dairenin sarı sıcaklığına soktu...alçak masalar, minderler, üstüne turuncu bir örtü serilmiş bir şilte.

Paul durmuş olduklarının, Chani'nin yüzünün ona dönük olduğunun ve kızın gözlerinin sessiz bir dehşeti ele verdiğinin bilincine vardı.

"Bana söylemelisin," diye fısıldadı Chani.

"Sen Sihaya'sın," dedi Paul, "çölün ilkbaharı."

"Kabile Su'yu paylaşırken," dedi Chani, "biz birlikte oluruz...hepimiz. Biz...paylaşırız. Ben, benimle birlikte diğerlerini...hissedebilirim ama seninle paylaşmaktan korkuyorum."

"Neden?"

Paul dikkatini kızın üstünde toplamaya çalıştı ama geçmiş ve gelecek birleşip şimdinin içine karışarak kızın suretini bulanıklaştırdı. Onu sayısız yolda, konumda ve dekorda gördü.

"Senin içinde korku verici bir şeyler var," dedi Chani. "Seni diğerlerinden uzaklaştırdığımda...bunu yaptım çünkü diğerlerinin ne istediğini hissedebiliyordum. Sen...insanları zorlu-yorsun. Sen.. .bizim bir şeyleri görmemizi sağlıyorsun."

Paul kendisini mesafeli bir şekilde konuşmaya zorladı: "Ne

görüyorsun?"

Kız başını eğip ellerine baktı. "Bir çocuk görüyorum... kollarımda. Bizim çocuğumuz, senin ve benim." Eliyle ağzını kapattı. "Senin bütün özelliklerini nasıl bilebiliyorum?"



Bu yeteneğin birazına sahipler, dedi aklı Paul'e. Ama bunu bastırıyorlar çünkü bu onları korkutuyor

Bir anlık netlikte Chani'nin nasıl titrediğini gördü.


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin