GiRİŞ: karakalpak türkleri ve karakalpakistan


II.4. EFSANENİN SÖZLÜ KÜLTÜR ORTAMI VE ANLATIMA DAYALI TÜRLERLE İLİŞKİSİ



Yüklə 2,33 Mb.
səhifə10/32
tarix14.02.2018
ölçüsü2,33 Mb.
#42832
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   32

II.4. EFSANENİN SÖZLÜ KÜLTÜR ORTAMI VE ANLATIMA DAYALI TÜRLERLE İLİŞKİSİ


Türk kültürü; tarihî derinliği çok eskiye dayanan, coğrafi olarak üç kıtada hüküm sürmüş ve sürmekte olan eski, geniş ve renkli bir yapıdır. Türk kültürünün tarih, bakımdan eskiliği, coğrafi bakımdan zenginliği ve çok renkliliğini anlatan ve artık sloganlaşan bu ifadede vurgulanması gereken nokta Türk kültür tarihinin, dün ve bugün kendisini etkileyen iki temel yapıdan, Batı ve İslam dünyasının kültürel tarihinden daha eski olduğudur.

Burada sürekli üstünde durulan “eskilik” meselesi elbette ki, Türk kültürünün antika değeri taşıdığını ifade etmeyi amaçlamaz. Kültürel anlamda “eski” olmak, buradaki manasıyla, Batı kültürü ve İslam kültüründen eski olmak ve bu nedenle de dünyada baskın kültürler olan Batı (başka bir ifadeyle Hıristiyan) kültürü ile İslam kültürü dışında da kültürel bir birikime sahip olmak demektir.

Türk kültürünün sahip olduğu farklı kültürel birikim, Batı ve İslam kültürünün üzerine kurulduğu “yazılı kültür”den daha “eski” ve daha “farklı” bir kültürel yapı olan “sözlü kültür”dür. Bu nedenle, Türk kültürüyle ilgili yapılacak herhangi bir çalışmada “sözlü kültür”ün etkileri göz ardı edilemez.

Yazılı kültürün “sözlü kültürden kaynaklandığı358 gerçeği göz önüne alındığında, bugünkü Türk kültürünün, sadece kronolojik olarak değil, yapısal olarak da sözlü dönemlerin bir devamı olduğunu ileri sürmek mümkündür.

Dolayısıyla sözlü kültür ortamının günümüzde hem sözlü, hem de yazılı ortamda yaşamakta olan ürünlerinden “efsaneler”i incelerken de sözlü kültür ortamına değinmek ve efsanelerin hem yaratıldıkları ortamı, hem de sözlü kültür ortamındaki yerini tespit etmenin gereği kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır.

Burada söz edilen ihtiyaçtan hareketle, çalışmamızın bu kısmında öncelikle sözlü kültür ortamı hakkında kısaca bilgi verildikten sonra, sözlü kültür ortamının bir tür olarak efsaneye etkileri tartışılacaktır. Efsaneyle ilgili hemen her çalışmada ele alınan, fakat neden üzerinde durulduğu tam manasıyla açıklanmayan, “efsanenin diğer türlerle, özellikle nesir ya da anlatıma dayalı türlerle mukayesesi” konulu kısım, çalışmamızda efsanenin sözlü kültür ortamı içindeki yerini değerlendirme şeklinde ele alınacaktır. Buradaki amacımız, efsanenin sözlü kültür ortamındaki yerini, anlatıma dayalı diğer türlerle mukayese edilerek tespit etmeye çalışmaktır.

Walter Ong, insanoğlu 30.000-50.000 yıldır dünya üzerinde varlığını sürdürmesine rağmen, ilk yazının 6000 yıl öncesine ait olduğunu belirtir.359 İnsanlığın asırlardır edindiği bilgi, deneyim ve tecrübe kuşaktan kuşağa sözlü kültürle aktarılır. Sözlü kültür, toplumun ortak malı olan “hazır deyişlerin” veya “kalıp ifadelerin” deneyimleri pekiştirecek şekilde biçimlendirilmesiyle oluşur ve metinden yoksun olduğu için de toplum belleğinde yüzyıllarca gelişerek varlığını halkın bilincine yerleştirerek sürdürür.360

İnsanların, yazı, matbaa, elektronik gibi ses ve sözü mekâna bağlayan teknolojiler kullanılmaksızın yüz yüze ve ses sese dayalı olarak iletişim kurdukları ortama sözlü kültür ortamı denmektedir.361 Sözlü kültür canlı iletişime dayalıdır. Değerler, inançlar ve dünya görüşleri sözlü gelenek yoluyla dile getirilir ve aktarılır.362

Toplumun kültürel birikimini söz aracılığıyla yeni kuşaklara aktaran sözlü kültür, Dursun Yıldırım tarafından şu şekilde tanımlanmıştır;

Sözlü gelenekte yer alan tamamen söz ile kısmen söz ile ve tamamen sözsüz yaratılan ama sözlü geçiş ve iletişimle fertler arasında dolaşan veya nesilden nesile geçen tüm unsurlar yapı, muhteva, biçim ve fonksiyonları ne olursa olsun, sözlü kültür kapsamındadır. Bunların her biri oluşturdukları sözlü ortam toplumunun ortak kabulleri olarak, kendilerine mahsus birer gelenek yaratmışlardır. Her unsurun nitelikleri bu gelenek içinde kendini korur, geliştirir veya değiştirir. Her unsur, kavram ve kapsamını bu gelenek içinde ifade etme imkânı kazanır. Gelenek kendini, ortak kabul sahibi olan topluluğun ‘teoride en az iki kişi’ veya milleti meydana getiren fertlerin ihtiyaçlarına cevap verdiği ölçüde yaşatır.363

Sözlü kültür, toplumsal belleğe dayalıdır. Kişileri daha az içine kapalı, dış dünyaya ve topluma açık kılar; üreten yalnız değildir, bireyleri birleştiricidir; toplumsaldır.364

Bir toplumun dünya görüşü, inançları vb. gibi değerlerini barındıran halk kültürü ürünleri sözlü kültür ortamında yaratılır, yaşar ve aktarılır. Bütün kültürler önce sözellik aşamasından geçer ve kültürün parçası olan halk kültürü ürünleri de sözlü gelenek yoluyla aktarılır.365 Sözlü kültürün oluştuğu ortam ise, “sözlü kültür ortamı”dır ve “yazı öncesi, toplum hayatının, etkinliklerinin oluştuğu, bilgi, teknoloji, tecrübe ve işin aktarıldığı, ilişkilerin ve kurumların belirginleştiği, düzenin işlediği, iletişim dilinde sabit anlatım biçimlerinin ortaya çıktığı ve kendilerine özgü içerik kazandıkları, estetik anlayışın ve bunun yansımalarının, bilinmeyen ile ilgili açıklamaların, inanç ve ahlâk normlarının oluşturduğu ortam366 sözlü kültür ortamıdır.

Sonuç olarak, sözle ve yüz yüze iletişimle aktarılan her türlü bilgi ve birikimin sözlü kültür içinde yer aldığını söyleyebiliriz. Yazının bulunmasına kadar uzunca bir süre kültürün oluşması, yaşaması ve aktarılması için tek ortam sözlü kültür ortamıdır. Günümüzde ise, sözlü kültürün ardından oluşan “yazılı kültür” ve günümüze yakın dönemlerde oluşup hızla gelişen “elektronik kültür ortamı”367 sözlü kültür dışındaki ortamları oluşturur. Sözlü kültür, bu iki yeni ortamın varlığına ve yazılı kültür sonrası uğradığı tüm değişmelere rağmen varlığını sürdürmektedir.

Efsaneler de diğer halk kültürü ürünleri gibi, sözlü kültür ortamında yaratılır, yaşar ve aktarılır. Bu nedenle, sözlü kültür ortamına ait bütün özellikler efsaneleri de etkiler. Diğer sözlü kültür ürünleri gibi, efsaneler de, onları ağızdan ağıza aktaran bireylerin, zamanın ve sosyal yapının etkisiyle kusursuzlaşırlar. Toplumsal yapının korunması, değerlerin aktarımı, kuralların öğretilmesi gibi işlevsel özelliklelere sahip olması yanında, içerdiği motifler nedeniyle sanatsal birer anlatma olma özelliğini de korurlar.

Sözlü kültür ortamı, nesir anlatma türlerinden mit ve masalı da efsaneyle benzer şekilde etkilemektedir. Efsanenin sözlü kültürle ilişkisi kadar, nesir anlatmaların diğer türleriyle ilişkisinin tespit edilmesi de efsane türünün özelliklerinin anlaşılmasında yardımcı olacaktır. Bu nedenle aşağıda efsanenin diğer nesir anlatmalar arasındaki ilişki tartışılacaktır.

Nesir anlatmalar dâhilinde yer alan “efsane”, “mit” ve “masal” türlerini “İnanma”, “Kurgu (Yer ve Zaman)”, “Temel Karakterler” ve “Kabul Edilme Tavrı” kriterleri bakımından mukayese eden William Bascom, bu mukayese sonucu oluşturduğu tablolarla nesir anlatmaların temel özelliklerini tespit etmiştir.368


Tablo 1:


Nesir Anlatıların Üç Türü


Tür

İnanma

Zaman

Yer

Kabul Edilişi Tavrı

Temel

Karakterler

Mit

Gerçek

Uzak geçmiş

Farklı bir dünya: Erken veya diğer

Kutsal

İnsan dışı varlık

Efsane

Gerçek

Yakın geçmiş

Günümüz dünyası

Kutsal veya değil

İnsan

Masal

Kurmaca

Herhangi bir zaman dilimi

Herhangi bir yer

Kutsal değil

İnsan veya diğer


Tablo 2:


Nesir Anlatıların Temel Özellikleri


1. Biçimsel Özellikler (Düz Yazı Anlatı Biçimi)


Nesir Anlatı Türleri

Mit

Efsane

Masal

2. Geleneksel Başlangıç

Yok

Yok

Çoğunlukla

3. Gece Anlatma

Sınırlama yok

Sınırlama yok

Çoğunlukla

4. İnanma

Gerçek

Gerçek

Kurmaca

5. Kurgu


Herhangi bir zaman ve yere bağlı

Herhangi bir zaman ve yere bağlı

Bir yer ve zamana bağlı değil

a) Zaman


Uzak geçmiş

Yakın geçmiş

Herhangi bir zaman

b) Yer


Erken veya diğer dünya

Bugünkü gibi bir dünya

Herhangi bir yer

6. Kabul Edilme Tavrı

Kutsal

Kutsal

Kutsal değil

7. Temel Karakterleri

İnsan dışı varlıklar

İnsan

İnsan veya diğer varlıklar

Yukarıdaki tabloda da görüleceği üzere, efsaneleri nesir anlatmaların iki türü mitler ve masallardan ayıran temel özellik, efsanelerde yakın geçmiş yani günümüz dünyasında insanın başından geçen maceraların gerçek olduğuna inanılan ve kutsal kabul edilen anlatmalar olmasıdır. Efsaneler, mit ve masallardan farklı olarak insanların gerçek kabul edilen maceralarını konu edinir. Masalda olduğu gibi olağanüstü motifler içerse de, bu motiflerin arka planında günümüz dünyasında gerçekten var olan veya olmuş şahıs, olay veya mekân bulunur ve bunlar anlatmanın gerçek kabul edilmesini sağlar.

Lauri Honko, “efsane”, “mit”, “masal”, “tarih” ve “dini tarih (dini anlatmalar)”ın birbirleriyle ve de “gerçeklik ve “din” ile ilişkisini aşağıdaki tabloyla ortaya koymuştur:369


PERİ MASALI MİT

şaka

kronik mizahi ibret verici
TARİH DİNİ TARİH

(klişeleşmiş)


Anı, hatıra söylenti dedikodu inanç





G

E

R

Ç

E

K

D

I

Ş

I







Etiyolojik Masal Aziz Efsanesi

EFSANE

Tarihî Efsane İnanç efsanesi







G

E

R

Ç

E

K



DİN DIŞI

DİNÎ

Honko’nun oluşturduğu tablo ve düşüncesine göre, “mit”, “masal” ve efsanenin de bir kısmı “gerçek dışı” kabul edilen anlatmalardır. Honko, efsanenin “etiyolojik masal” ve “aziz efsanesi” adını verdiği alt türlerini “gerçek dışı” anlatmalar olarak tanımlar. “Honko’nun “etiyolojik masal” olarak adlandırdığı anlatmalar; dünya, evren, canlı ve cansız varlıklar vb. gibi hemen tür türlü varlık, nesne, olay, kavram ve davranışın nedenini sebep ve sonuç ilişkisi içinde açıklayan anlatmalardır ve bize göre “masal” terimi yerine “etiyolojik efsane” terimiyle adlandırılmaları durumunda “masal” ve “efsane” türleri arasında terim ve tasnif karmaşasına neden olmaz. Honko’nun, “aziz efsanesi” terimiyle adlandırdığı anlatmalar ise, içinde olağanüstü motifler barındıran ve fakat gerçek kabul edilmeyen dini anlatmalar veya menkıbeler sınıfındadır. Azizlere ait anlatmalar, Hıristiyan dini anlatmaları içinde yer alan belirli anlatmalarla sınırlı bir alt türdür ve özellikleri incelendiğinde “gerçek dışı kabul edilen” ve aynı zamanda “mit”lere yakın olan dini anlatmalardır.

“Tarih”, “dini anlatmalar” ve kısmen de efsane “gerçek” kabul edilen anlatmalardır. Bu tabloya göre, efsane türünün alt grubu olan “tarihî efsaneler” ve “inanç efsaneleri” de gerçek kabul edilen anlatmalar içinde yer alır. Çünkü tarihî efsaneler içinde yer alan tarihî şahıs, olay veya mekânlar bu anlatmaların gerçek kabul edilmesini sağlar ve de inanç efsaneleri içindeki dini motifler de bu anlatmaların gerçek ve kutsal kabul edilmelerine neden olur.

“Tarih”, “masal” ve kısmen de efsane “din dışı” türlerdir. Honko, efsanenin “etiyolojik masal” ve “tarihî efsane” adıyla adlandırdığı türlerini din dışı anlatmalar grubuna dâhil eder, çünkü bu anlatmalarda dinî unsurlar yer almaktadır.

“Mit”, “dini anlatmalar” ve kısmen efsane dini türlerdir. Honko, efsanenin “aziz efsanesi” ve “inanç efsanesi” terimleriyle adlandırdığı türlerini dini anlatmalar grubunda değerlendirir. Bu anlatmalar, mitler ve dinî anlatmalar gibi kutsal kabul edilen anlatmalardır ve anlatıldıkları toplumun geçmişte inandığı dinerle ait unsurları içerseler bile, kutsal kabul edildikleri için dinî anlatmalar grubunda değerlendirilirler. Örneğin; günümüzde Türkiye Türklerinin büyük bir kısmı Müslüman olmasına rağmen, Şamanist veya Gök Tanrı inancına ait unsurlar içeren anlatmalar da dini ve kutsal anlatmalar olarak kabul edilmektedir.

“Efsane” ve “mit,” “masal” türlerinin ilişkilerini ele alan Bascom ve Honko bu türleri mukayese ederken sırasıyla anlatmaları; “İnanma”, “Kurgu (Yer ve Zaman)”, “Temel Karakterler”, “Kabul Edilme Tavrı” ölçütleriyle “gerçeklik” ve “din” ile ilişkileri bakımından değerlendirmiştir.

Sözlü yaratmaları bir başka bakış açısından değerlendiren bir diğer araştırmacı ise Metin Ekici’dir. Sözlü yaratmaları tarihsel süreç içinde değerlendiren M. Ekici, şekil ve tür özelliklerinin belirlenmesinde ve türleri arasındaki ilişkilerin (benzerlik ve farklılıkların) oluşmasında anlatıcının etkisini değerlendirmiştir. Araştırmacı, bu konuda ortaya attığı önerisini aşağıdaki gibi tablolaştırmıştır:370
Tablo 1:
Halk Anlatmalarının Tarihsel Gelişimi (Art Zamanlı ve Eş Zamanlı Olarak)


Tablo 2:
Halk Anlatı Türlerinin Art Zamanlı ve Eş Zamanlı Gelişimi

Burada iki tabloyla verilen sözlü anlatmalar arasındaki ilişki değerlendirilirken, sadece inceleme konumuzun sınırlarını oluşturan nesir anlatmalar göz önüne alınacaktır. Ekici, Tablo 1’de kronolojik bakımdan “mit”ten sonra “masal”, “efsane” ve “fıkra” türlerinin aynı anda oluştuğunu öne sürmektedir. Yine aynı tabloda efsane ve masal türlerinin zaman içinde tür bakımından, destan türünde olduğu gibi bir değişiklik göstermediğine dikkat çekmektedir. Araştırmacı Tablo 2’de ise, efsane türünün “masal” ve “mit” türüyle senkronik ilişkisini vurgulamıştır.

Bascom, Honko ve Ekici, efsanelerle nesir anlatmalar arasındaki ilişkiyi farklı bakış açılarından ortaya koymaya çalışmışlardır. Efsanenin, sözlü yaratmalardan “mit”, “masal”, “destan/halk hikâyesi”, “menkıbe” ve “rivayet” türlerine ait anlatmalarla ilişkisinin müstakil olarak değerlendirilmesinin, efsane türünün özelliklerinin ortaya konması bakımından önemli ve gerekli olduğu görüşündeyiz. Çalışmanın bu kısmında efsanenin, “masal”, “halk hikâyesi” ve “destan” gibi diğer sözlü türlerle mukayese edilmesi sonucunda, efsaneyi, bu türler içinde “ötekileşmesini” sağlayan, başka bir ifadeyle, müstakil tür olarak var olmasını gerektiren nedenler tespit edilecektir.

Sözlü yaratmalar içinde yapı, konu ve işlev bakımından efsaneye en yakın tür olarak görülen tür mittir. Bascom’a göre “Efsaneler, mitler gibi, anlatıcı ve dinleyicisi tarafından gerçek kabul edilmiş, ama mitlere göre daha sonraki, yani dünyanın bugünkünden çok da farklı olmadığı dönemlerde oluşmuştur. Efsaneler ilahi olmaktan çok dünyevidir ve ana karakteri insanoğludur.”371

Bascom miti, anlatıldıkları toplumlar tarafından bilinmeyen geçmişte ne olduğunu konu eden, doğru ve gerçek anlatmalar olarak tanımlar. “Mensur anlatmalardan olan mitler, anlatıldıkları toplumlar tarafından bilinmeyen geçmişte neler olduğunu konu eden, gerçek anlatmalar olarak kabul edilirler. Mitler, inancın içinde yer alır. Onlar, inanç konusunda otoritedir. Görmezden gelme, şüphe veya inançsızlık konusundaki sorulara cevap vermede, mitlere müracaat edilir. Mitler, genelde kutsaldırlar ve dinî ayinlerle ilgilidirler. Mit karakterleri insanlar değildir. Mitler, tanrılar veya yarı tanrıları, bu tanrıların aile ve aşk ilişkilerini, dostluklarını ve düşmanlıklarını, zafer ve mağlûbiyetlerini anlatabilirler.372

Yukarıdaki mit tanımı gözden geçirildiğinde, efsane ile mit arasındaki en önemli farkın, efsanenin insanoğlunun maceralarını ve dünyanın bugünkü halini konu edinmesi olduğu söylenebilir. Her iki tür anlatmanın temel ortak özelliği ise, gerçek ve kutsal kabul edilmeleridir.

Sonuç olarak, efsane ve mit arasındaki temel fark kahramanları, zaman ve mekânda yer alır. Efsanelerde kahramanlar insanlardır. Efsaneler olağanüstü unsurlar içerse de, temelde insanoğlunun macerasını anlatır. Mitlerde ise, tanrılar ve yarı tanrıların maceraları esastır. Efsanelerdeki mekân, dünyanın bugünkü hali, zaman ise bilinmeyen geçmişten bahseden mitlerin aksine, dünyanın bugünkü şartları oluştuktan sonraki bir zamandır.

Efsanenin benzerlik gösterdiği bir diğer tür ise masaldır. Bascom masalı şöyle tarif eder; “Masallar kurmaca olarak kabul edilen nesir anlatılardır. Dogma veya tarih olarak kabul edilmez, olmuş veya olmamış olabilir ve ciddiye alınmayabilir. Yine de sadece eğlence için anlatıldığı sık sık söylense de, örneğin ahlaki masallar grubunun iddia edilenlerden daha başka önemli işlevleri de vardır. Masallar herhangi bir zaman ve mekânda yaşanmış gibi kurgulanabilir ve bu anlamda hemen hemen zamansız ve mekânsızdırlar.373

Bascom’un masal tanımında yer verdiği “uydurma olma”, “gerçek kabul edilmeme”, “herhangi bir konuda olma” ve “zamansız ve yersiz olma” özellikleri masal ve efsane arasındaki temel farkları oluşturur.

Aygerim Diykanbaeva, masalın temel özelliklerini maddeler halinde sıralamıştır.374 Bu maddeleri bütünüyle değerlendirildiğimizde ise şu tanıma ulaşırız;

Başında, ortasında ve sonunda kalıp (formel) ifadeler bulunan, yer, zaman ve kahramanları bakımından tamamen hayal ürünü olan ve olağanüstü motiflerle bezenmiş, insan, hayvan ve diğer varlıkların hareketleri, düşünceleri ve yaşadığı her şeyi konu alan profesyonel bir anlatıcıya gerek duymadan, genelde kadınlar ve çocuklar arasında eğlendirmek, örnek vererek eğitmek ve öğüt vermek amacıyla anlatılan kısa ve yoğun nesir anlatmalardır.

Bu tanıma göre, efsane ve masal arasındaki temel fark “inanç” unsurudur. Her iki anlatma da olağanüstü motifler içermesine rağmen dinleyici masalda anlatılanların gerçek olmadığının bilincindeyken, içindeki olağanüstülüklere rağmen efsanelerin gerçek olduğuna inanır. Çünkü masal, daha başındaki “bir varmış, bir yokmuş” vurgusuyla gerçekliği ortadan kaldırmayı amaçlar, ama efsane anlatmayla gerçek kişi, mekân ve olaylar arasındaki bağı vurgulayarak dinleyicide gerçeklik ve inanç duygularını uyandırmayı amaçlar.

Tür olarak efsane ve masal arasında yukarıda tespit ettiğimiz benzerlik ve farklar Karakalpak masal ve efsaneleri için de söz konusudur. Karakalpak folklorcular Kabıl Maksetov ve E. Tejimuratov; Karakalpak masallarını (ertek) şöyle tanımlar; “Masallar, halkın hayalleri ile isteklerin, sosyal yapının düzeninin ve toplumun bakış açısının tabiat ve insan arasındaki ilişkinin romantik ve folklorik planda suretlerini içeren sözlü nesir yaratmalardır.375

Bu tanımda da belirtildiği üzere, masallar halkın hayal gücünü yansıtır. Bu nedenledir ki, Karakalpak masalları; “Olağanüstü Olaylar Hakkındaki Masallar”, “Hayvanlar Hakkındaki Masallar”, “Günlük Hayat Hakkındaki Masallar” şeklinde üç başlıkta tasnif edilmiştir.376 Masal türünün temel özelliği olağanüstü motiflerden oluşmasıdır ve Karakalpak masalları içinde en zengin grup olağanüstü anlatmalardır. “olağanüstülük” ve “gerçeklik” aynı zamanda Karakalpak masal ve efsanelerini ayıran temel unsurlardır. Karakalpak efsaneleri, özellikle tarihî şahıs ve mekânlara sıkı sıkıya bağlı oldukları için gerçek kabul edilirken, Karakalpak masalları içerdikleri olağanüstü motiflere ve kalıp ifadelere bağlı olarak uydurma ve gerçek dışı kabul edilir.

Sözlü yaratmalardan destan ve efsane türleri yapı ve konu bakımından birbirine uzak görünse de, iki tür arasında benzer noktalar bulunmaktadır. Yapı bakımından çoğunlukla nazım, bazen nazım-nesir karışık, nadiren de nesir olan destanı hocamız Prof. Dr. Fikret Türkmen şöyle tanımlar; “Destanlar, milletlerin tarihinde derin iz bırakmış önemli olayları harikuladeliklerle süsleyerek anlatan uzun, manzum ve millî eserlerdir.377

Bu tanıma göre destanların temel özelliği ferdi başarılardan çok, milletin geleceğini, refahını ve devamını sağlayan “millî başarıları” konu edinmeleridir. Bunun yanında “tarihî konuları” işlemeleri de bir diğer özellikleridir. Destan türü, temel özelliğini belirleyen bu iki noktada efsaneden ayrılır. Çünkü efsanelerde destanlardakine benzer bir “millî başarı”yı konu edinme zorunluluğu yoktur. Elbette millî unsurlar, motifler, konular efsanelerde yer alır, ama efsaneler destanlar gibi bir milletin başarısıyla ilgili olmak zorunda değildir. Hatta destanlarla mukayese edilince millî unsur ihtiva etmeyen efsanelerin de bulunduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, aynı efsane birkaç millet tarafından sahiplenebilirken, bir millete ait olan bir destan başka bir millete ait fertler arasında anlatılamamaktadır. Efsaneler de destanlar gibi tarihî konuları işleyebilir, fakat tarihî olay, şahıs ve mekânlarla ilgisi olmayan efsaneler de bulunmaktadır.

Destan ve efsane türü arasındaki temel benzerlik ise, her iki anlatmanın da “gerçek kabul edilmesi”dir. Destanlar içerikleri tarihî olaylar ve millî unsurlar sebebiyle gerçek kabul edilirken, efsaneler gerçekte var olan veya olmuş şahıs, mekân ve olaylarla kurduğu bağlar sebebiyle gerçek kabul edilmektedir.

Burada ele alınan benzerlik ve farklar Karakalpak destanları ve efsaneleri için söz konusudur. Repertuar ve icrâ bakımından zengin olan Karakalpak destancılık geleneği canlılığını günümüzde de belli seviyede de olsa korumaktadır. “Şayır”, “Kıssahan”, “Jırav”, “Baksı” ve “Jırşı” olarak adlandırılan kişiler tarafından anlatılan Karakalpak destanları içinde en zengin grup, tarihî konular ve şahıslarla ilişkilenen “Kahramanlık Destanları”dır.378 Kahramanlık destanlarında tarihî ve millî unsurlar ön plandadır. Örneğin “Kırk Kız Destanı” Karakalpak Türklerinin millî sembolü haline gelmiştir.379 Karakalpak efsanelerinde de tarihî olaylar sıkça yer alıyor olsa da özellikle hayvanlarla ilgili efsanelerin tarihle ilgisi yoktur. Millî özellikler, efsanelerin yerelleşmesi için anlatmalarda yer verilmekle birlikte, Karakalpak efsanelerinin millî anlatmalar olduğunu söyleyemeyiz. Efsaneler birkaç millî ve yerel unsurun değişmesiyle başka milletler arasında da anlatılıp benimsenebilecek bir yapıdadır.

Sözlü yaratmalar içinde değinilmesi gereken bir diğer ilişki ise efsane, menkıbe380 ilişkisidir. Bu iki terim sıkça birlikte veya birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu nedenle, efsane ve menkıbe arasındaki benzer ve farklı noktaların tespit edilmesi ve tanımlama problemleri üzerinde tartışılması gerekmektedir.

Menkıbe terimi, “Arapça ‘nekabe’ (isabet etmek, bir şeyden bahiste bulunmak yahut haber vermek) kökünden türeyen menkabe (çoğulu menakıb), sözlükte, ‘övünülecek güzel iş, hareket ve davranış’ manalarına gelmektedir.”381

Pertev Naili Boratav, “eskiden dinlik konulardaki efsanelere menkıbe” dendiğini belirtir.382 Boratav, bu tanımın yer aldığı çalışmasının bir başka kısmında, tarihlik efsanelerin yazılı edebiyatta menkıbe adıyla anıldığını belirtir.383 Boratav, menkıbelerin “Tarihî Efsaneler” başlığı altında, efsanenin bir alt grubu olarak tasnif edilmesini önermektedir. Dursun Yıldırım ise, menkıbeleri efsaneden ayrı değerlendirir ve efsaneden ayrı müstakil bir tür olarak tasnif eder.384

Boratav ve Yıldırım’ın görüşlerinden farklı olarak, efsane ve menkıbeyi tek bir tür olarak ve aynı başlık altında ele alan Şükrü Elçin, “Efsane-Menkıbe” için şu tanımı yapar; “İnsanoğlunun tarih sahnesinde göründüğü ilk devirlerden itibaren ayrı coğrafya, muhit veya kavimler arasında doğup gelişen; zamanla inanç, âdet, anâne ve merasimlerin teşekkülünde az çok rolü olan bir çeşit masallar vardır. Sözlü gelenekte yaşayan bu anonim masallara dilimizde Arapça: “Ustûre” (cem’i:esâtîr); Farsça: “Fesâne, efsâne”; Yunanca: “Mitos, mit” kelimeleri ad olarak verilmiştir. (...) Kuvvetli bir anâne bağı içinde yaşayan ilk devir, mitos devri, hatta ortaçağ insanları inandıkları bu bilgilerle kâinata Tanrı, iyi ve fena ruh, kıyamet, melek, şeytan, cin, peri, gök, dağ, su ya da (yağmur) taşı, büyücü vb. gibi üstün saydıkları maddî-manevî kudretlere umumiyetle teşhis ve intak yolu ile (canlandırarak veya konuşturarak) birtakım masallar uydurmuşlardır. Bugün masal sayılan mahsullerden ayrı olarak düşündüğümüz cemiyetin ortak malı bu eserler, sonraları yeni din, kültür ve ekonomi şartlarının ve alışverişinin hazırladığı muhit içinde az-çok tarihî gerçeklerle beslenerek yazılı kaynaklara geçen efsane ve menkıbelere örnek (model) olmuşlardır. Türklerin hayatında şaman, alperen, peygamber, halife, padişah, şeyh, şeyhülislam, asker vb. gibi otoriterler etrafında veya şehirler, saraylar, camiler, mezarlar, türbeler, adaklar... üzerine doğmuş masallar ve menkıbeler bu mahsuller arasında yer alırlar.385

Bu tanıma göre Şükrü Elçin, efsane ve menkıbeyi tek bir tür olarak değerlendirirken, masal türünün bir alt grubu olarak ele almaktadır. Boratav’ın önerdiği gibi menkıbenin efsanenin alt türü (tarihî efsane) olması tartışmalı olmakla birlikte, efsane ve menkıbeye ait anlatmaların aynı tür olarak kabul edilmeleri mümkün değildir. Çünkü menkıbeler, Boratav’ın da belirttiği gibi, sadece dinî ve tarihî konuları işler. Oysa efsane başlığı altında tarihî konular dışında pek çok konuyu işleyen anlatmalar da yer alır. Bu nedenle, efsane ve menkıbe terimleri aynı türü adlandırmak için kullanılamaz. Aynı şekilde, menkıbenin müstakil bir tür olarak kabul edilmesi de ayrı bir tartışma konusudur.

Ahmet Yaşar Ocak, menkıbelerin velilerin hayatı etrafında cereyan eden tarihî olayları öteki kaynaklarda rastlanmayacak cinsten bilgilerle anlattıklarını belirtir.386 Araştırmacı, menkıbenin özelliklerini şöyle sıralar;

1. Kahramanları gerçek ve mukaddes kişilerdir.

2. Olayların belirli yeri ve zamanı vardır.

3. Sırf eğlenmek, bir eşyanın yahut tabiat olayının izahını yapmak için uydurulmuş değildir. Gerçek olduklarına inanılır.

4. Yarı mukaddestirler ve bir doğma gibi kendilerini kabul ettirirler.

5. Konu edindikleri velî hayatta iken de, öldükten sonra da meydana gelebilirler.

6. Biçim olarak son derece kısa ve sade bir anlatım tarzına sahiptirler.387

Menkıbelerin özellikleri göz önüne alındığında, bu türün efsaneyle benzer ve farklı noktalarının olduğu görülmektedir. Menkıbe ve efsane arasındaki ilişkiyi değerlendiren Saim Sakaoğlu; “Bugüne kadar gerek efsaneler gerekse menkıbeler, bir kaç istisnanın dışında daima efsane başlığı altında toplanmıştır. Yayımlanan pek çok efsane kitabında azımsanmayacak menkıbe metni de yer almıştır. Bundan böyle efsane olduklarına kesin gözüyle baktıklarımıza efsane, menkıbe gözüyle baktıklarımıza da menkıbe demeliyiz; tereddüde düşülenleri ise, şimdilik efsane ana başlığı altında ele almalı, bulunacak yeni örneklerine göre asıl yerini belirlemeye çalışmalıyız.388 der.

Efsane ve menkıbelerin özelliklerini mukayese ederek ortak ve farklı noktalarını değerlendirdiğimizde, efsane ve menkıbenin aynı mı, yoksa farklı türler mi olduğu sorusunu cevaplayabiliriz.

Efsane ve menkıbenin ortak özelliklerini incelediğimizde, iki anlatmanın en belirgin ortak özelliğinin her ikisinin de sözlü kültür ortamının ürünü olduğunu görürüz. Ancak, her iki anlatma da sözlü kültür ortamının yanında yazılı kültür ortamında da yaşamaya devam etmektedir.

Efsane ve menkıbe, anlatıcı ve dinleyici /okuyucu tarafından gerçek ve kutsal kabul edilir.

Her iki anlatmada da dini ve tarihî olay, şahıs ve mekânlar yer alır.

Efsane ve menkıbenin birbirinden farklı özelliklerini ise şu şekilde sıralamak mümkündür. Efsaneler, menkıbelerden farklı olarak, sadece dini şahısları konu almaz. Dini anlatmalar, efsane konularının sadece bir kısmını oluşturur. Efsanelerde bunun dışında pek çok konu işlenir. Dindışı konuları da işleyen efsaneler vardır.

Efsanelerde, menkıbeden farklı olarak, kerametler dışında da olağanüstülükler yer alır. Hatta bazen masaldaki olağanüstü motiflere yaklaşan motifler bulunur.

Menkıbelerin konusu gerçek kişilerdir. Efsanelerde hayal ürünü şahıslar ve varlıklar da yer alır. Gerçek kişilere bağlı olarak belirli bir yer ve zamandan bahsedilir. Oysa efsanelerde yer ve zaman tam ve açık olarak belirtilmeyebilir.

Efsane ve menkıbe ilişkisini değerlendirdiğimizde menkıbelerin, efsane başlığı altında ele alınması gerektiği görüşünü savunmaktayız. Menkıbeler, efsanelerin alt grubu olarak kabul edilmeli, müstakil bir tür olarak ele alınmamalıdır.

Sonuç olarak, sözle ve yüz yüze iletişimle aktarılan her türlü bilgi ve birikimin sözlü kültür içinde yer aldığını söyleyebiliriz. Efsaneler de diğer halk kültürü ürünleri gibi, sözlü kültür ortamında yaratılır, yaşar ve aktarılır. Diğer sözlü kültür ürünleri gibi efsaneler de, toplumun tecrübelerini yansıtması, efsaneleri ağızdan ağıza aktaran bireylerin, zamanın ve sosyal yapının etkisiyle kusursuzlaşırlar. Toplumsal yapının korunması, değerlerin aktarımı, kuralların öğretilmesi gibi işlevsel özelliklelere sahip olması yanında, içerdiği motifler nedeniyle sanatsal birer anlatma olma özeliğini de korurlar.

Efsane ve diğer sözlü yaratmalar arasındaki ilişki incelendiğinde, efsanenin diğer türlerden temel farklılıkları şunlardır; efsane, mitten kahramanları, zaman ve mekân bakımından farklıdır. Efsanelerde kahramanlar insanlardır. Mitlerde ise, tanrılar ve yarı tanrıların maceraları esastır. Efsanelerdeki mekân, dünyanın bugünkü hali, zaman ise, bilinmeyen geçmişten bahseden mitlerin aksine, dünyanın bugünkü şartları oluştuktan sonraki bir zamandır. Efsane ve masal arasındaki temel fark “inanç” unsurudur. Dinleyici masalda anlatılanların gerçek olmadığının bilincindeyken, gerçek kişi, mekân ve olaylar arasındaki bağlantı kurması sebebiyle efsanelerin gerçek olduğuna inanır. Destan ve efsane ilişkisi değerlendirildiğinde, her iki tür de millî unsurlarla örülür, ancak efsanelerde “millî bir başarıyı anlatma” özelliği yoktur. Tarihî olay, şahıs ve mekânlarla ilgisi olmayan efsaneler de bulunmaktadır. Efsane ve menkıbe arasındaki temel fark ise, menkıbenin sadece dinî şahısları, gerçek kişi, zaman ve mekânı ele alması, efsanenin ise, bu konuların dışında başka konuları da konu edinmesidir.

Diğer sözlü yaratmalar arasındaki farklar göz önüne alındığında, efsanenin kendine has özelikleri ortaya çıkmaktadır. Bu farklar aynı zamanda, efsaneyi müstakil bir tür haline getiren özelliklerdir.


Yüklə 2,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin