GöNÜlden esiNTİler: (6) peygamber (6) hz. Muhammed rasûLÜllah



Yüklə 1,36 Mb.
səhifə135/155
tarix07.01.2022
ölçüsü1,36 Mb.
#78591
1   ...   131   132   133   134   135   136   137   138   ...   155
Birinci husus. (96/1) “Rabb’ı nın ismi ile oku” Yani, (Rububiyyet mertebesinden başlayarak oku) demektir. Rububiyyet Rabb’lık mertebesi ise, mertebe-i Museviyyet’tir. Ve aynı zamanda “Esmâ-İsimler” merte besi’dir.

İkinci husus; namazların bu mertebeye doğru yönelinerek kılınmasıdır. Çünkü o tarihlerde Muhammediyyet’in kaynağı olan zâtî tecelli daha henüz dünya semâsında olup yeryüzüne inmediğinden, yeryüzünde en yüksek tecelli esmâ ve sıfat tecellisi olduğundan, onların da zuhur ve tecelli yeri Kuds-i şerif olduğundan namazların o yöne doğru kılnması gerekiyor idi ve öyle oldu.

İslâmın başkangıcında bu iki husus çok mühimdir. Bunlardan anlaşılması gereken ikaz ve husus, gerçek manâda, mü’min olabilmek için faaliyyete Esmâ mertebesinden başlamanın zorunluluğudur. Eğer kişi daha ileri derecede bir eğitim almak istiyorsa o zaman daha da geriye gidip, Hakikat-i Âdemiyyenin eğitimini alarak, hayal cennetinden

232

Âdem-i Manâ’yı beden arzına indirmesi ve (15/29) “ona rûhumdan üfledim” in hakikatini yaşaması gerekecektir.



Bu eğitim tabii ki; İslâmî eğitimin içindeki mertebelerin eğiticisi ve ehli tarafından kontrollu olarak yapılacak bir eğitim içerisinde yaşanarak gerçekleştirilecektir. Sadece kelâmî değil halî dir. Aksi halde kişi hayal ve vehminde kalarak, olmayan şeyleri kendinde var gibi zannederek farkında bile olmadan vaktini harcamış olacaktır.

Evet, müslümanlar, Medîne-i Münevvere’de namazlarını on altı ay kadar “Beyt-ül Makdis” e doğru kıldılar. Ancak peygamberimiz kendilerine ait bir kıblenin arzu ve özlemi içinde idi. Nihayet bir pazartesi günü mutad ziyarete gidilen Benî Selime Mescidinde öğlen veya ikindi namazlarını kılarken gelen, (2/144) “....... Seni razı olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Şimdi yüzünü Mescid-il haram tarafına döndür....” âyet-i kerimesiyle efendimiz ile birlikte arkasında namaz kılanlar 180 derece dönerek Mekke istikametine Kâ’beye yönelerek namazlarını tamamladılar. Bu âyet-i kerîmede bir çok hususların içinde mevzuumuzla ilgili çok mühim iki hususu vardır. Birincisi peygamberimizin rızası, ikincisi ise yeni ismi Kâ’be olan Beyt-ül Atik’e yeni bir isim daha verilmesidir ki, Âyet-i Kerîmenin ifadesi ile bu da (Mescidü’l Haram) dır. Bu ifade orası için ilk defa kulanılmaktadır. Böylece yeryüzüne zâtî tecellinin inmesinin çok yakınlaştığı anlaşılmaktadır. Gayemiz bu Âyet-i Kerîmenin tefsirini yapmak olmadığından bu kadar işaretle yolumuza devam edelim.

İşte bu hâdise “Kıble değişmesi” de dünya tefekkür ve yönelme tarihinin en büyük inklâplarından bir tanesidir. Böylece Mekke’nin fetih aşamaları manâ âleminde tamamlanmış, sadece zâhiri ve fiziki oluşumu kalmıştır. Mekke’nin manâ âlemindeki fetihleri belirttiğimiz gibi.

(1) Muhammedü’l Emin zamanında, dört köşeli inşa edilişi. Bu oluşum bütün mertebeleri bünyesinde toplaması içindir.

(2) Ikra’ gecesi Muhammedü’l Emîn-in Hz. Muhammed’e dönüşmesi ki, böylece kendisine muhtarlık verilip

233


oraların hâkimi olacağı bilgisidir.

(3) Mi’râc gecesi, namazın farz olup yakın zamanda oraya dönüleceği anlayışıdır.

(4) Açık olarak “vechini mescidü’l haram’a döndür” ifadesidir.

İşte bu İlâhî hitapla, daha evvelce ismi, (Beytullah-Beytü’l Atik) olan o yapı tamirden sonra, Kâ’be ismini almış, daha sonra da, Âyet-i Kerîmenin delâletiyle “Mescidü’l haram”a dönüşmüştür. Yani mü’min’lere “Harem” putperestlere haram bölge olarak, kayıtlanmış, ilân edilmiştir. Ve bu yeni özellikleri ile vasıflanmıştır. Bu hâdiseden sonra o beytin ismi, yani ilâhî ilâveler ile Efendimizin şahsında. “Kâ’be’i Muazzama-Mescidü’l Haram-Harem-i Şerif” diye de vasıf almıştır. Böylece peygamberimiz ve müslümanlar, Kâ’be-i Muazzama ile şereflenmiş, Kâ’be-i Muazzama da peygamberimiz ve müslümanlar ile şereflenmiştir.

İşte böylece yukarıda belirtilen Âyet-i Kerîme ile Beyt-ül Atik-in bâtındaki; feth mertebeleri tamamlanmış, artık sıra sadece zâhirdeki, muamelâta kalmıştır ki, o hali yukarıda anlatılmaya çalışıldı. Böylece Efendimizin (2/144) gökyüzüne bakarak, “Bizi kendi kıblemize döndür.” İstek ve arzusu da yerine gelmiş olmaktaydı.

Şimdi biz yine (2/144) “Yüzünü mescidü’l Haram’a döndür” Âyet-i Kerîme’sinin getirmiş olduğu mutlak dönüşümü özetle anlamaya çalışalım.

(1) Daha evvelce “Esmâ ve Sıfat” mertebesi itibariyle devam eden İlâhî tecellinin, bundan böyle Zâtî tecelli olarak orada devam edeceği bilgisidir.

(2) Beyt-ül Atik’in içinde olan putların ömrünün çok az kaldığının belirtisidir.

(3) Bütün insanlığın yönelme merkezinin belirlenmesidir. Ancak uyanlar bu hükmü tatbik edenlerdir.

(4) İsâ (a.s.)’ın gelişiyle sıfat mertebesi tecellisi de, yeryüzünde ilk def’a Kûds’e “Mescidü’l Aksa” ya verilmiştir.

234

Bu arada oldukça uzun bir sürede “Beytü’l Atik” İbrâhîm (a.s.)’ın inşası putlarla dolu olarak kaldığından İlâhî tecelliler “Beyt-ül Makdis”e iniyor idi, kûdsiyyet ora da idi. İşte bahsedilen Âyet-i Kerîme, bu hususa son vererek İlâhî ve Zâtî tecellinin tekrar “Beyt-ül Atik”e, yeni ismi “Kâbe-i Muazzama” olan o muhteşem Beyt’e döndürüldüğü açık olarak efendimize ve şahsında bütün âleme ilân ediliyordu.



Böylece bâtın âleminde bütün dengeler yeniden düzenleniyordu, bütün mertebeler yeni yerlerini buluyordu. Mevcud olan iki metebeden-köşeden, dört mertebeye-köşeye döndürülen, Kâ’be’nin,


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   131   132   133   134   135   136   137   138   ...   155




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin