GöNÜlden esiNTİler: (6) peygamber (6) hz. Muhammed rasûLÜllah



Yüklə 1,36 Mb.
səhifə137/155
tarix07.01.2022
ölçüsü1,36 Mb.
#78591
1   ...   133   134   135   136   137   138   139   140   ...   155
Feth-i karîb: Bu hususta yapılan gerekli çalışmaların neticesinde gönülde zâtî tecellî ve idraklerin gelmesinin yaklaşmasıdır.

Feth-i mübîn: Belirgin olarak bu yaşantıların açılmasıdır.

Bunun neticesinde, Allah’ın yardımı ve fethi geldiği zaman gönlüne İlâhî hakikatlerin bölük bölük akın etmesidir diyebiliriz.

Şeriat merebesinde, gönlümüzde İbrâhim’in (A.S.) kıblesine, tarikat mertebsinde Musâ’nın (A.S.) tenzîhi kıblesine, hakikat mertebesinde İsâ’nın, (A.S.) teşbihî kıblesine, marifet mertebesinde ise Muhammed (S.A.V.) Efendimizin gerçek tevhîdî kıblesine yönelmemiz gerekmektedir.

Zâhirdeki kıblenin değişmesi, bâtınımızdaki idrak, anlayış ve yönelişlerimizin de kemâle doğru değişmesi gerektiğini açık olarak ifade etmektedir. Kimde bu değişiklikler yok ise o kimse durağan bir İslâmî hayat yaşıyor, iç bünyedeki oluşumlarını tamamlayamıyor demektir. Gerçek manâda bir dervişin Kâ’be’deki kıble yönü, bâtınında bulunduğu idrak seviye ve anlayışına göredir.

238

Bir kimse şeriat mertebesinde ise o kimsenin kıble mahalli, “Rükn-i Iraki” kapısının sağında olan İbrâhimiyyet köşesidir.



Bir kimse gerçek manâda Museviyyet (tenzîh-tarikat) mertebesini yaşıyor ise onun kıblesi “Rükn-i Şâmî” Museviyyet köşesidir.

Bir kimse gerçek manâda İseviyyet (teşbih-hakikat) mertebesini yaşıyor ise onun kıble mahalli “rüknü yemânî” İseviyyet köşesidir.

Bir kimse gerçek manâda Muhammediyyet (tevhid-marifet) mertebesini yaşıyor ise onun kıble mahalli “Rükn-i Hacerü’l Esved” dir.

Eğer kıble değişmesi olmasaydı bizler de hâlâ Kuds-i Şerif’e yöneliyor olacaktık. Ancak belirtilen hususlardan sonra kıble Kâ’be’ye dönünce bütün insanlar hangi idrakte olurlarsa olsunlar zâhiren bütün müslümanların, tevhidî birlik kurulması yönünden Kâbe’ye yönelmesi gerekmektedir. Daha evvelce de belirttiğimiz gibi, Kuds-ü Şerif’ten kaldırılan “esmâ ve sıfat” tecellileri Kâ’be-i Muazzama köşelerinde birer rükün olarak temsil edilmektedir.

Esmâ ve sıfat mertebesi Kâ’be-i Muazzama’da temsil edilmemiş olsaydı bu mertebelerin iptalleri gerekirdi ki bu husus söz konusu dahi edilemez. Bu mertebelerin iptali demek; âlemlerin o anda yok olması demektir ki. Kûds-i Şerif’ten alınan bu tecelliler, Kâ’be-i Muazzama’dan başka bir yere verilseydi, o mahal bizlere kûdsî bir mahal olarak bildirilirdi ki böyle bir bilgi de zâten yoktur.

Bu mertebelerin “fevelli vecheke” ayetiyle Kâ’be’ye nakledilerek, Hakikat-i Muhammediyye’ye dahil edildiği açık olarak emir ve ilân edilmiştir. Burada bir şeye dikkatlerinizi çekmek isterim. Bahsedilen “İseviyyet ve Museviyyet” mertebeleri; Rabb’ımızın Kûr’ân-ı Kerîm’inde Peygamberimizin hadislerinde bildirdikleri, İslâmın içindeki mertebelerdir. Yoksa batının kendi hayellerinde ve tahrif ettikleri anlayışları itibariyle zannettikleri halleri değildir. Arada sadece isim benzerliği vardır, muhtevası ve hakikatleri tamamen

239

ayrıdır. İnsânlık âleminin geçirmiş olduğu bu evreleri gerçek bir dervişin de küçük yaşam devreleri olarak tecrübe etmesi hakikat yolculuğu bakımından gerekmektedir.



Her müslüman Kâ’be’nin her yönünde, köşesinde namazını kılarak ibadetini yapabilir, bu onun en tabiî hakkıdır, ancak biz özü itibariyle meseleleri daha iyi kavrayabilmemiz için bu hususları belirtmeye çalışıyoruz.

Evet, kalem vasıtası ile buraya geldiğimizde, (21.03.2009-1430) yatsı ezanı okunuyordu. Namazımı kılmak için kâğıtlarımı ve kalemimi toplamış idim, sünneti kıldıktan sonra farza başladık, sanki sözleşilmiş gibi imam efendi farzın ilk iki rek’atinde (Sûre-i feth) in son iki sayfasını okudu, bu hale hayret etmemek mümkün değildi, şükrettik. O da (Sûre-i feth) i bitirmiş idi.

Böylece bir umre’de başladığımız, Kûr’ân’da yolculuk yazılarımızdan (Sûre-i Feth) bölümüne, bir sonraki Umrede bu ilâvelerin yapılması belirtildiği için kitabımızın sonuna bunları ilâve etmeyi uygun bulduk. Cenâb-ı Hakk cümlelerimize, bilhassa meraklılarımıza bu hakikatleri idrak ettirsin. Buradan cümle canlara da (Selâm) ismiyle, “onlara Rahim olan rablarından selâm vardır” hakikatini açmış olması ümidi ile biz de sonsuz selâmlarımızı sunarz. Ayrıca orada tespit ettiğimiz (İnsân-ı Kâmilin namaz mevkileri) nin de krokisini koymayı uygun buldum. Cenâb-ı Hakk (c.c.) faydalandırsın.

Allah (c.c.) Hakk söyler, Hakk’ı söyler.

-------------------



Necm-53/1- (Ve’n necmi izâ hevâ.)

Söndüğü zaman yıldıza andolsun.”

-------------------

240


241




Necm-53/2- (Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ.)

Arkadaşınız dalâlete düşmedi ve azmadı.”

-------------------



Necm-53/3- (Ve mâ yentıku anil hevâ.)

Ve o, hevasından konuşmaz.”

-------------------



Necm-53/4- (İn huve illâ vahyun yûhâ.)




Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   133   134   135   136   137   138   139   140   ...   155




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin