Nitekim Kur’anı Kerimde ve kul cae’l hakku ve zeheka’l batılü (İsra 17/81)
Ve kul/de ki: Hak cae/geldi ve batıl zehek/yıkılıp gitti, hükmü yok oldu.
***
Bu durumda katledilen
yani Allah’ın izni olmaksızın, Allah’ın verdiği hayatı yok eden
veya nuraniyet için irfan olunma üzere meydana getiren hayatı,
zulümde bırakan maktulün katilinin kim olduğunu ifade edecek,
ki bu nefsin heva ve hevesidir.
Ancak o heva ve heves kesilirse ruhani hayat, irfan-ı bekasına kavuşur.
***
Allah’ın lutfu ile yolumuz devam edelim.
BAKARA (2)/68
kalud’u lena rabbeke yübeyyin lena ma hiye
kale innehü yekulü inneha bekaretün
la faridun ve la bikrün ‘avanün beyne zalike
fef’alu ma tumerune
kalu/Dediler ki: Bizim için rabbine ud’u/dua et,
onun ne olduğunu bize beyyin/açıklasın (açıkça bildirsin)
kale/Dedi ki: innehü/Cenab'ı Hak kul/buyuruyor.
O bir bekare/sığırdır ki,
ne pek farid/yaşlıdır ne de pek bikr/gençtir, iki ortası avan/dinç (bir sığırdır)
Artık emr olunduğunuz işi ef’al/yapınız.
Sıdk kılıcı ile hangi nefs sığırı kesmeye müsaittir.
Onun bizzat aynısını bize açıklasın
- Yaş belirtilmesi, manevi eğitim için yaş olgunluğunun, akıl kullanma halinin,
Rüşdiyet kapasitesinin, akıl baliğ, aklı selim olmanın, namzet fetanın önemine işarettir.
Bir misalle anlatırsak, evlenme çağına gelmek, evlenmek için kafi değildir.
O kimsenin evlenmeyi istemesi ve o mesuliyeti kaldırabilecek aşkı ve gayreti, sabrı, sebatı, ısrarı olması ve yetişecek gönül sahibinin mutlaka rızası olması gerekir.
Ancak o zaman mülakilik ile gelişim olabililr.
Yaşlılık senelerine kavuşmamış. Aklı da kolu da kuvvetli olması….
Gençliğinden dolayı, seyri suluktan aciz olan ve nefsani kuvvetleri karışan
İkisi arası dinç bir sığır. Yani aklın kemal bulduğu bir dönemde olması….
Böylece derviş yani kapının (Ulu’l Elbab) kulu olunur.
Tarikat hizmetinden hissemend olnur ki himmet görünsün
Kur’anı Kerim’de
hatta iza belega eşüddehü ve belega erba’ıyne seneten
ta ki kendinin eşüdde (şiddet/sağlamlığı) (kemaline, rüşde hazır zamana)
belega/erip erba’ıyne/kırk (40) seneye bâliğ olunca (Ahkaf 46/15)
Nihayet kemaline erdiğinde ve 40 yaşına girdiğinde
(Olgunluğun 40 sene olarak işaret edilmesi)
la ikrahe fiy’d diyni kad tebeyyene’r rüşdü mine’l gayyi
Dinde ikrah (kerih/tiksinme, kendini zorlama) yoktur.
rüşd (olgunluk/doğruluk) gayyi/sapıklıktan
tebeyyün/açığa çıkmış, iyice ayrılmıştır. (Bakara 2/256)
iz eve’l fityetü ile’l kehfi
fekalu rabbena atina min ledünke rahmeten
ve heyyi’ lena min emrina reşeden
vakta ki O fityet (feta, yiğit gençler) kehf/mağaraya evey (barınmış/sığınmışlardı)
bu halde kale/demişlerdi ki, Rabbimiz! ledün/tarafından rahmet bize ate/ver
ve bize, bizim emir/işimizden
reşed (rüşdü/olgunluğu, aklı selim olmayı) heyy/hazırla (Kehf 18/10)
ve kul ‘asa en yehdiyeni rabbiy liakrebe min haza reşeden
“asa/ola ki, Rabbim beni bundan akreb/daha yakın
reşed (rüşd/olgun, başarıya, dosdoğru bir bilgiye ehdi/ulaştırır” (Kehf 18/24)
kale lehü musa hel ettebi’uke
‘ala en tü’allimeni mimma ‘ullimte rüşden
Musa ona kale/dedi ki, sana ullim/öğretilenden
rüşde (rüşdü, aklı selim davranmayı, olgunluğu, doğruyu bulmayı)
bana allim/öğretmen için sana ittiba/tabi olabilir miyim?” (Kehf 18/66)
***
fef’alu ma tumerune
Artık emr olunduğunuz işi ef’al/yapınız (Bakara 2/68)
Eğer siz Alah’ın emrettiğini fiil ederseniz, Allah size vaadettikleri ile yaklaşır.
Nitekim Kur’anı Kerim’de
innallahe la yüdıy’u ecre’l muhsiniyne
Kesin Allah muhsinlerin ecrini zayi eymez. (Tevbe 9/120) Buyruluyor.
***
BAKARA (2)/69
kalud’u lena rabbeke yübeyyin lena ma levnüha
kale innehü yekulü inneha bekaretün
safraü fakı’un levnuha tesürrü’n nazırıyne
kalu/Dediler ki: Bizim için rabbine ud’u/dua et
onun levn/rengi nedir, bize beyyin/açıklasın (açıkça bildirsin)
kale/Dedi ki: innehü/Cenab'ı Hak kul/buyuruyor.
Onun levn/rengi safraü fakı’un/parlak tam sarı bir bekare/inektir,
nazır/seyredenlere (Kendisine bakanları) sürur/sevindirir (mutluluk verir)
Bu riyazat ehlinin yüzündeki sarılığa
ve mücahade ashabının müşahadeleri isteyen (rabıta ve zikir ehlinin) yüzündeki
nur ve simalarına işarettir.
Yani kendisine süs veren estetik bir sarılığı vardır.
Sarılığı ona nefret uyandıran nahoş bir sarılık değildir.
Salihlerin siması böyledir. Bakanlara surur verir.
Onların alınlarına bakan kişi orada ilahi nuru müşahade eder.
O taat elbisesi giymiştir.
Taatın mütalaa (tetkikat, okuma ile meşguliyet) edilmesiyle
şehvetin içinde sönmesi ile, gaybleri müşahade etme eserlerine yüzde nur belirir.
Hatta rububiyetin eserlerini bulmakla beşeri hallerden bile emin olunur
Kur’anı Kerim’de
simahüm fiy vücuhihim min eseri’s sucudi
Onların vech/yüzlerindeki kendi sima (ismi/nişanları) secde eserindendir (Fetih 48/29)
(secde izi ile tanınırlar) Simaları, secde eserinden yüzlerindedir.
Hz. Ali; “Sarı nalın giyenin üzüntü ve düşüncesi azalır.”
Siyah nalın giyme, üzüntü verir, insanın içini karartır.
Zikrolundu ki,
Kırmızı, Firavun mesti; Beyaz, Haman’ın mesti; Siyah, Alimlerin Mestidir.
Rivayeten, Hz. Peygamberimizin mesti Siyah mış
- Renk sorulması,
Nefsin heva (Emmare – Levvame – Mülhime) mertebelerindeki
Muhammedi görünmelerdir.
Şeyhin nezaretin, onun gönül etmesi ile lutfedilen hizmet tatbikatında derviş
riyazat ve gayret ile bulunduğu mertebelerin herbirinde kemalate ererek,
diğer mertebelerin irfaniyetinden hissement olur.
Nefis Mertebelerinin her biri kendi mertebesinde yine 7 nefis mertebe üzere
kemalatta yürümektedir.
***
BAKARA (2)/70
kalud’u lena rabbeke yübeyyin lena ma hiye
inne’l bekare teşabehe ‘aleyna
kalu/Dediler ki: Bizim için rabbine ud’u/dua et
onun ne olduğunu bize beyyin/açıklasın (açıkça bildirsin)
Şüphe yok ki o bekare/sığır bize teşabeh/karışık geldi.
(hangi sığır olduğunu kestiremedik).
Onlardan sadık olanlara yol buluruz. Onlarla hidayet buluruz.
Bütün bunlar Allahın dilemesi ve hidayetleme delaletine taalluk eder.
Musa dahi allah’ın dilemesi ile O’nun ledününden kişi (Hızır a.s.) ile buluştu.
- Kafaların karışması ifadesinde,
hadisenin yüzeysel görünümünün ardında
ancak İslami_Muhammedi hakikat ile anlamanın mümkünatına işarettir.
ve inna inşaallahü lemuhtedune
Ve şüphesiz ki şaallahü/Allah dilerse
biz elbette mühtedun/hidayete erenler oluruz. (Bakara 2/70)
Nitekim “ve inna inşaallahü lemuhtedune” (Bakara 2/70) beyanı ile
Allah’ın dilemesinin hidayetine ermiş olanlardan tasdik etmiştir.
Boğazlanması istenen inek,
köle olarak bulundukları firavunun vucudiyetinin putudur.
Yani cahiliyet döneminin zulmetine işarettir.
İnsanın kendi eliyle var ettiğine kendini mahkum etmesidir.
Allah’tan gelen emanetini Allah’a ait olduğunu tasdik etmeyip
kendine vücut ve mülk ifade etmesidir.
Allah ise (Nebiler, Sıddıklar, Şehıtler, Salihler) üzerine (Nisa 4/69) salli eder.
***
- Kurb’an edilecek (BAKARA) İneğin hususiyetlerini, halini sorma
BAKARA (2)/71
kale innehü yekulü inneha bekaretün
kale/Dedi ki; kesin O kul/buyuruyor ki: O muhakkak bir bekare/sığırdır ki
la zelulün
- zelul/zillete uğramamıştır. (ezgin, gamlı değildir) (Bakara 2/71)
Bu sadık olan talib’in nefsine işarettir.
O hırs aletiyle dünyanın süslerini elde etmek için
yeryüzünün üstünü sürme zilletini tahammül etmez
Yoksa nefsinin heva ve şehvetlerine tabi olur.
Efendimiz (s.a.s.);
“Kanaat eden aziz oldu. Tamah eden ise zelil oldu.” Buyurmuştur
Mümine nefsini zelil kılması yoktur
Farkta kalmayıp, tevhid zevki üzre, yani kesret vahdeti görerek yürümek halinde olma.
***
tüsiyrü’l arda ve la teskıy’l harse müsellemetün
- Ne tüsiyrü’l ard/tarla sürmeğe, (arzı/yeri seyr etmeyen, sürmeyen)
- ne de teskıy’l hars/ekin sulamada alıştırılmamıştır.
- Bütün müsellem/kusurlardan uzak
(salıverilmiş, ayıptan beri, hür olup teslim olmuş). (Bakara 2/71)
- ne çifte koşulup tarla/arazi süren - ne de ekin sulayan, - ne de salma gezen
Yüzü suyu ile dünyanın maddi menfaat tarlasını sulamaz.
Yüzünü hakka döndürüyor. Dünya ekininden yüz çeviriyor.
Kur’anı Kerim’de
ŞURA (42)/20
men kane yüriydü harse’l ahıreti nezid lehü fiy harsihi
ve men kane yüriydü harse’d dünya nu’tihi minha
ve ma lehü fiy’l ahıreti min nasıybin
Her kim ahiret hars/kazancını üriyd/dilerse
onun için hars/kazancında ezid/artış meydana getiririz
ve her kim dünya hars/kazancını üriyd/dilerse ona da ondan u’ti/veririz.
O'nun ahirette bir nasibi yoktur
Zürriyet ve mülk edinme üzre yürümemek.
Sadece Allaha kul olmak (Subhaneke) “subhansın” sırrı.
Burada (ente subhan) ile (Subhaneke) arasında önemli mertebe farkı vardır
***
la şiyete fiyha
- Onda şiyet/renk karışıklığı (alacası, lekesi) yoktur, (tam sarıdır) (Bakara 2/71)
- ve hiç alacası olmayan bir sığırdır.
Yani Afat (afetler) sıfatlarından selim olmuş nefis.
Rabbının ahkamına teslim olmuştur.
Allah’tan başka istek ve arzusu olmaz. Allah’tan başka maksadı yoktur.
Allah onları şöyle vasfetmiştir.
Kur’anı Kerim’de
BAKARA (2)/273
li’l fükarailleziyne uhsıru fiy sebiylillahi
la yestetıy’une darben fiy’l ardı
yahsebühümü’l cahilü agniya’e minette’affüfi
ta’rifühüm bisiymahüm la yeselune’n nase ilhafen
ve ma tünfiku min hayrin feinnallahe bihi ‘aliymün
O fükarai/fakirlere ki. sebiylillahi/Allah yolunda uhsır/kapanmış kalmışlardı.
ardı/Yer yüzünde darb/dolaşmaya estetıy’un/takat getiremezler
Onları cahilü/bilmeyen, ette’affüfi/istemekten çekindikleri için
onları agniya’e/zengin kimseler ahsebü/sanarlar.
Sen onları siyma/yüzlerinden a’rifü/tanırsın.
Onlar nase/insanlardan ilhaf/ısrarla bir şey eselun/istemezler
ve siz hayırdan/her ne infak ederseniz, şüphe yok ki Allah onu tamamen ‘aliym/bilir.
***
kalu’l ane ci’te bi’l hakkı
fezebehuha ve ma kadu yef’alune
kale/Dediler ki: İşte şimdi hakk/hakikatı cae/getirdin (ortaya koydun)
Hemen onu (o sığırı bulup) zebeh/boğazladılar.
Halbuki (bunu) kadu/nerede ise ef’al/yapmağa yaklaşmıyorlardı
(Az kaldı yapmayacaklardı) (Bakara 2/71)
Nefsin kesilmesinin, insani tabiatlardan kesilmek olmadığına işarettir.
Sadıklardanm sıdk kılıcıyla nefsin heva ve heveslerini kesen kişi
Allah tarafından bir fazlu kerem’e nail olmuştur. Onun başarısı güzeldir.
Tabiatlarından dolayı az daha bunu yapmayacaklardı.
Bu işi gözlerinde o kadar büyütmüşlerdi.
Ve bunun için Hz. Musa'yı, durmadan sordukları sorularla rahatsız ediyorlardı.
Hatta bazıları, onların bu işi 40 sene sürüklediklerini rivayet etmişlerdir.
Nihayet ilâhî vahyin zoru ile emri yerine getirdiler.
Râvî diyor ki:
İsrailoğulları herhangi bir sığır kesmeye razı olup itiraz etmeselerdi,
basit bir sığır onlar için kâfi gelecekti.
Fakat onlar işi zora sokunca, Allah da onlara karşı işi güçleştirdi.
Nihayet işi, kesmekle emrolundukları sığıra kadar götürdüler.
Diğer taraftan da bu tatbikat, makamın hususiyetlerinin tarifidir, diyebiliriz.
***
BAKARA (2)/72
ve iz kateltüm nefsen feddaretüm fiyha
vallahü muhricün ma küntüm tektümune
Ve yine hatırlayınız ki: Siz bir nefs/şahsı katel/katletmiş, öldürmüştünüz,
sonra bunda aranızda biribirinizle eddare/çekişmeye, atışmaya kalkıştınız
(suçu biribirinizin üstüne atarak başınızdan defetmek istiyordunuz.)
Allah ise sizin ektüm/gizlediğiniz şeyi muhric/meydana çıkarıcıdır
Kurb’an edilecek Bakar hakkında hatırlatıcı bilgi
Bu ayet lafzen muahhar (geriye bırakılmış),
mana bakımın mukaddem (takdim edilen, zaman ve mekan bakımından evvel olan) dır.
Çünkü burası kıssanın başıdır.
Yani, hani siz bir adamı katletmiş de Musa’ya gelmiş ve ondan dua istemiştiniz.
Musa size emrediyor, ayetlerini okuyordu.
Burası lafzen öne çıkmadı.
Çünkü murat, katilin öne çıkması için sığırın kesilmesidir.
Öldürülme işi, Efendimiz zamanındaki Yahudiler,
Atalarının yaptığından rızaları olduğu ve yapılanı tasvib ettiklerinden
Öldürülme işi onlara izafe edildi.
Aralarında katl/adam öldürme işi bulunduğu için cemaata hitab olundu.
Katl, nesnenin yaratılışının zıddıdır. Katl ile hayat son bulur
Bu cümlenin manası,
Ey İsrail oğulları! Atalarınızın haram olan bir canı öldürdükleri bir dönemi hatırlayın.
O öldürülen kişi. Amil bin Şurahil idi
***
feddaretüm fiyha
sonra bunda aranızda biribirinizle eddare/çekişmeye, atışmaya kalkıştınız
(suçu biribirinizin üstüne atarak başınızdan defetmek istiyordunuz.) (Bakara 2/72)
Birbirinizle atıştınız. Birbirinizin üzerine attınız. Defettiniz, savdınız.
Yani o öldürülen kişi hakkında müdafaalaştınız,
hasımlaştınız ve birbirinize düşman kesildiniz.
Yapılan işi kendisi üzerinden savıp, başkası üzerine atma halinde oldunuz.
***
vallahü muhricün ma küntüm tektümune
Allah ise sizin ektüm/gizlediğiniz şeyi muhric/meydana çıkarıcıdır (Bakara 2/72)
Sizin gizlediğiniz katli, maktulun kim tarafından öldürüldüğünü
hiç şüphesiz Allah mutlaka izhar edecektir.
Allah onun hep gizli ve kapalı terketmeyecektir.
Eğer, Bu hadise olmuş, bitmiştir, Allah neden burada onu çıkaracaktır, diye sorulursa,
atışma anında olmuş bir şey, müstakbel, hazır olarak ifade edilir.
Kur’anı Kerim’de
KEHF (18)/18
ve kelbühüm basitun zira’ayhi bi’l vesıydi
kelb/Köpekleri de (mağaranın) vesıyd/girişinde, eşiğinde
ön zira’a/ayaklarını, kollarını basit/uzatmış yatmakta idi (Kehf 18/18)
***
BAKARA (2)/73
fekulnadribuhü biba’dıha
kezalike yuhyiyllahü’l mevta
ve yüriyküm ayatihi le’alleküm ta’kılune
İmdi kul/dedik ki: Onun (Boğazlayacağınız sığırın) ba’dı/bazı parçasını
(o öldürülen kişiye) adrib/vurunuz.
Keza, İşte böyle uhyiyllah/Allah mevta/ölüleri böyle diriltir
ve sizlere ayat/ayetlerini yüriy/gösterir. Gerektir ki a’kılun/akıl edersiniz
Maktule vurmak, insan ve şahsın tevili üzerine hatırlatma ve nefis demektir.
Onun bazısı ile,
Yani sığırın herhangi bir parçası ile veya diliyle vurun demektir.
Dil, konuşma aletidir.
Veya
“acebü’z zeneb” (hayvan veya insanın atomunun bulunduğu) kuyruk kemiği ile vurdu.
ACEB : Taaccüb, şaşma, hayret. *
Garib, hoş, lâtif ve nâdir-ül vücud olduğundan bir şey için inkâr ve istiğrab etme hâli.
ZENEB : Kuyruk
Çünkü önce yaratılan odur. Yaratılış onun üzerinde döner.
Veya Bunlardan başka bir aza ile vurdu.
Ba’z : Yarımdan daha az olan şey demektir.
Onun ile vurun, demek, Onu diriltin demektir. Ve dirildi kelimesi mahzuf’tur
MAHZUF : Silinmiş. * Yerinden düşürülmüş. Kaldırılmış. Hazfolunmuş. *
Edb: Noktasız harflerle yazılmış olan. (Bak: Mücerred)
***
kezalike yuhyiyllahü’l mevta
Keza, İşte böyle uhyiyllah/Allah mevta/ölüleri böyle diriltir (Bakara 2/73)
Rivayet olunur,
Kesilen sığırın bazı parçası ile maktule vurdukları zaman
ölmüş kimse Allah’ın izni ile ayağı kalktı. Şah damarından kanlar akıyordu.
Kendisine kim tarafından öldürüldüğü soruldu.
“Beni amcamın oğullarından ….. kişi ve/veya kişiler öldürdü” dedi.
Sonra yine dönüp öldü. Katili yakaladılar.
Bu hadise üzerine katiller bir daha maktule varis olmadılar.
Musa (a.s.) İsrail oğullarına
o sığırın etinin bazısı ile maktule vurulmasını emretti, kendisi vurmadı.
Yahudilerin töhmetlerinden kaçnmak, onların diline düşmemek için yaptı.
Eğer sığırın etinin bazısı ile maktule kendisi vurmuş olsaydı.
Yahudiler, Peygamberi, hilekarlık ve sihirbazlık ile itham ederlerdi.
kezalik/keza, işte böyle (bunu gibi) sözün iradesi üzerine anlam taşır.
Yani onlar vurdu. Allah da onu hemen diriltti.
Bir dedik ki, kezalike/işte böyle hitab
maktulun dirilmesi yanında hazır olan bütün insanlaradır.
Yani yeniden diriliş, aynen bu şekilde acibtir, demektir
Kıyamet gününde, İsrailoğulları zaten yeniden dirilişe inanıyorlardı,
bunlara (Allah ölüleri diriltir) şeklinde demenin faydası nedir, denirse,
Yahudiler söz olarak inanıyorlardı amma bu inanç taklidi bir inançtı.
Allah bu şekilde onlara ayan olarak ve inançlarını yakiyn derecesine çıkartmak istedi.
İbrahim (a.s.) sözünde olduğu gibi
Kur’anı Kerim’de
Dostları ilə paylaş: |