Ve şüphesiz hıcar/taşlardan öylesi vardır ki
- ondan enhar/ırmaklar tefeccür/kaynar. (Bakara 2/74)
Taşlardan bazıları vardır ki,
İçinde büyük yarılmalar olup, kendisinden çok su fışkırır, akar.
***
ve inne minha lema yeşşakkaku feyahrücü minhü’l maü
Kesin onlardan öylesi vardır ki,
- şakka/çatlar da bu halde kendinden mai/su ihrac/kaynar, fışkırır (Bakara 2/74)
Parçalamak, bir şeyi birkaç açı yani parça sahibi kılmaktır
feyahrücü minhü’l maü
bu halde kendinden mai/su ihrac/kaynar, fışkırır (Bakara 2/74)
Yani enine, uzunluğuna çatlamaktadır. Yine kendisinde su kaynamaktadır.
Yani nehirler değil, pınarlar akmaktadır
***
ve inne minha lema yehbitu min haşyetillahi
Kesin onlardan öylesi vardır ki,
- haşyetillah/Allah haşyetinden ehbit/yukarıdan düşer, yuvarlanır (Bakara 2/74)
Yani tereddüt ediyor, yuvarlanıyor ve böylece dağın tepesinden dibine iniyor.
min haşyetillahi (Allah haşyet/korku ve dehşetinden)
HAŞYET : Korku ve dehşet
Haşyet, bilgiden doğan korkudur.
Burada Allah’ın emrine boyun eğmekten mecazdır.
Çünkü o, kendisinde olan şeye mani olmamaktadır.
Bu, Yahudilerin kalbleri ise, hakka boyun eğmiyor, yumuşamıyor, korkmuyor
Ve kendisine emredilen şeyleri yapmıyor
***
ve mallahü bigafilin ‘amma ta’melune
Allah ise sizin a’mel/yaptıklarınızdan asla gafil değildir (Bakara 2/74)
Allah yaptıklarınızı, amellerinizi biliyor. Bu şiddetli bir korkutmadır.
Onların üzerinde oldukları şiddetli kalb kasavetine karşı
ve onlardan meydana gelen kötü amellerin ayıbına karşı şiddetli bir korkutmadır.
Kafirin kalbi, kasavet bakımından taştan daha şiddetlidir.
Oysa ki taşlar, anlama melekesinden yoksun oldukları
ve akıl etme sebeplerinden mahrum oldukları halde Allah’a boyun eğerler.
Allah’tan korkar ve hatta Allah korkusundan paramparça olurlar.
Kur’anı Kerim’de
HAŞR (59)/21
lev enzelna haze’l kur’ane ‘ala cebelin
lereeytehü haşi’an mütesaddi’an min haşyetillahi
ve tilke’l emsalü nadribüha li’n nasi le’allehüm yetefekkerune
Eğer haze’l kur’ane/bu Kur'anı bir cebel/dağ üzerine enzel/indirmiş olsa idik
elbette onu haşyetillah/Allah'ın korkusundan
haşi’an/baş eğmiş, mütesaddi’an/parça parça olmuş reey/görürdün
ve biz o emsal/misalleri insanlar için darb/veriyoruz,
tâ ki, tefekker/düşünüversinler.
Kafirin kalbi ise, kendisinde anlama sebepleri bulunduğu,
akıl ve kabul etme yeteneği olduğu halde, Allah’tan korkmuyor ve kalbi yumuşamıyor.
Muhakkak, Allah’ı bilmek, tanımak ve ilmi,
akıllı varlıklar hariç, bütün camidatta mevcuttur.
Hiçbir varlık kendisine verilen ilim dışına çıkamaz.
Her camidat ve nebatatın duası, tesbihi ve Allah korkusu vardır.
Nitekim Kur’anı Kerim’de
İSRA (17)/44
tüsebbihu lehü’s semavatü’s seb’u ve’l ardu
ve men fiyhinne
ve in min şeyin illa yüsebbihu bihamdihi
ve lakin la tefkahune tesbiyhahüm
innehü kane haliymen gafuren
Onu semavatü’s seb’u ve’l ardu/yedi gök ve yer,
ve onlarda men/bulunanlar sebbıh/tesbih ederler
ve hiç bir şey yoktur ki, illa onu hamd ile sebbıh/tesbihle bulunur.
Fakat siz onların tesbiyha/tesbihlerini efkah/anlayamazsınız.
Şüphe yok ki, o haliymen gafur/halim, bağışlayıcı kane/oldu
Kişiye gereken buna iman etmek
ve işin hakikatini ve bilgisini Allah’ın ilmine havale etmektir
***
KALB, ŞEFKAT VE MUHABBET İLE
KASAVETTEN KURTULUR
Kalbin kuruması, 2 (su) dan kuruması demektir.
1. Allah korkusundan akan (su) dur.
2. Allah’ın mahlukatına olan şefkat ve merhametten akan gözyaşıdır.
Herbir kalb, kendisinde
(1) Allah korkusu ve (2) mahlukatın şefkati yoksa,
o kalb (TAŞ) gibidir.
Hatta belki sertlik ve kasavette (TAŞ) tan daha şiddetlidir.
Efendimiz (s.a.s) buyurdular,
“Allah’ı zikretmeksizin fazla konuşmayın.
Zira Allah’ı zikretmeksizin çok konuşmak kalbi katılaştırır. Kalbe kasavet verir.
Allah’tan en uzak olan insan ise, katı yürekli olanlardır.”
“Dört şey şekavettedir. (Kişinin bedbaht olduğuna işarettir.)
1. Gözlerin yaşsız olması, 2. Kalbin kasabet sahibi olması
3. Hırs sahib olması 4. Dünyaya düşkün olması “
Yahudiler büyük mucize ve ayetlere şahid oldular
ancak bunlar onlara hidayete ermede yardım etmedi.
Gördükleri mucizeler, ancak onların kalblerine kasavet verdi.
Kalblerini kasavet üzerine kasvet kapladı.
Onlar o mucizeleri gördüler, ona güzellikle baktılar.
Amma onları yalanlamada ve inkarda alıkoyacak,
kalbin görmesi gereken burhanları göremediler.
Bu gerçeğe şu ayet delalet eder.
Kur’anı Kerim’de
YUSUF (12)/24
ve lekad hemmet bihi ve hemme biha
levla en rea bürhane rabbihi
kezalike linasrife ‘anhü’s sue ve’l fahşae
innehü min ‘ıbadine’l muhlesıyne
Ve hakikaten (kadın) ona hemmet/meyletmişti. (ona niyetini kurmuştu)
O da eğer Rab'binin bürhan/delilini rea/görmemiş olsa idi kadına hemmet/meyletmişti.
İşte ondan sue/fena bir niyeti ve fuhşa/atılmayı asrife/uzaklaştıralım diye
öyle (delilimiz gösterilmiş) oldu.
Muhakkak ki, o, bizim muhles/ihlâslı ıbad/kullarımızdandır
Bazı münkirlerin hali de böyledir.
Riyazata başladıklarında, onlara ruhani sıfatlar belirir, aydınlanıp gözlerine görünür.
Ancak burhanı görmeye yakın olmadıkları zaman,
o kişilerin içine ucub (kendini beğenme) ve gurur girer.
Görülen bu şeylerin ne olduğunu bilemeyince, onu keramet zannederler.
Onların kalblerinde hakiki zikrin yumuşaklığı olmadığı için
onların kalbleri taşa benzemiştir.
Onlar taş gibi katı olan kalb ile yapılan zikir ile Hakkı idrak edemezler.
Kur’anı Kerim’de
BAKARA (2)/153
ya eyyühelleziyne amenuste’ıynu
bi’s sabri ve’s salati innallahe ma’a’s sabiriyne
Ey iman edenler sabr/Sabır ile salat/namaz ile a’vn/yardım isteyiniz.
Şüphe yok ki muhakkak Allah sabiriyn/sabredenlerle beraberdir
KATILAŞAN KALBLERİN MERTEBELERİ
1. (Bakara 2/74) fehiye ke’l hıcareti (O kalpler hıcar/taşlar gibidir.)
Bazıları kendisinde nehirler akan taşların Mertebesindedir.
Bu, saf ve duruluğundan dolayı, üzerine ruhun nurlarının galebe çaldığı zahir olan kalbdir.
Saflığından dolayı, ruhun nuru kendisine galib olan kimsenin elinde harikulade
yani kerametlere benzeyen bazı şeyler sadr olur.
Ruhban ehli ve kahinlerin elinde bazı harikulade ve istidracların zuhuru gibi ….
İSTİDRAC : Derece derece yükselmeyi isteyiş.
* Ist: Hakkı ve hakiki değeri olmadığı halde ve kabiliyetsizliğine rağmen
bir kimsenin kesret-i nimete mazhar olması
ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesi ile azab ve gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması.
2. (Bakara 2/74) ve inne mine’l hıcareti lema yetefeccerü minhü’l enharü
Dostları ilə paylaş: |