GöNÜlden esiNTİler bir hiKÂye biRÇok yorum (5) doğdular, yaşadilar, ÖLDÜRDÜler



Yüklə 1,01 Mb.
səhifə13/16
tarix28.10.2017
ölçüsü1,01 Mb.
#17893
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

Doğdular derken şeyhin gönlüne ilk girmesi, manevî olarak muhab-betin başlaması anlatılmaktadır. Yaşamaları manevî gönülde muhabbet vasıtasıyla manevî hayat bulmaları, Allah’ın “hay” isminin şeyhleri vasıtasıyla tatbik olması... Öldüler’den kasıt şeyhin elinde nefisleri itibâriyle tekrar dirilmek için ölmeleri... Öldürdüler’den kasıt Allah’ın “kıtal” ismini nefislerindeki mertebeleri öldürmeleridir. Böylece hayvan olan beşerî vücûdu bırakıp, Rabbanî vücûdlarına kavuşacaklardır.

Bu sıralama şeyhin onayından geçtiği için doğrudur. Bu sıralamayı aynen bu şekilde kabul ederim. Burada önemli olan sıralamanın nasıl yapıldığından ziyâde şeyhin, “şimdi olmuş,” diyerek duasını etmesi ve tasdik etmesidir. Eğer boş bir sayfa dahi olsaydı ve şeyhleri olmuş deseydi zâten o da olurdu. Zâten Terzi Babamız’dan gelen her şeyi kabul ederdim. Yazının orijinali bu şekilde geldiğinden sorgusuz sualsiz kabul ettim.

Bu sıralamada Kelime-i Tevhîd vardır. Şeyhleri de aslında en başından beri onları Kelime-i Tevhîd’e getirmek için uğraşmaktaydı. Tüm bu hayat, ilim, kargaşa aslında bu hakîkati anlamak içindir.

Aslında her derviş kendi mertebesinde ölmektedir. Her namazda bu tatbik olunur. Secdeyle ölme, kıyamla dirilme tatbik edilmektedir. Lâkin bunlar ancak bir mürşidin izniyle olur. Yoksa dirilme de ölme de gerçekleşmez. Ölümün kendi içinde aslında dirilik de mevcuttur. Çünkü Allah bir şeyi zıttı ile bildirir.

Kendi hayat hikâyemiz olamaz. Çünkü hayat da Allah’ındır. Bu sual tefekkürümüz artırmak için lütfedilip sorulmuştur.

Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(55) Gö… İs…

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Euzübillâhimineşşeytanirraciym Bismillâhirrahmânirrahîm,

Bu tefekkür konusu bir bakıma EN’AM Sûresi 6/162, 163 ile örtüşmekte. Orada Tevhîd-i Ef’al’in makamı olan Hz. İbrâhîm’e Yüce Allah şöyle buyurur: “De ki: Bakın benim namazım, (bütün) ibadetlerim, hayatım ve ölümüm (yalnızca) bütün âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”

6/163 “Ki O’nun Ulûhiyyeti’nde hiç kimse pay sahibi değildir. Ben böyle emrolundum ve ben benliklerini Allah’a teslim edenlerin (daima) öncüsü olacağım.

Mûtu Kable En Temûtu”, konumuzda “Öldürdüler” noktası (ihtiyari olarak, şuhud âlemindeyken benliklerinden vazgeçenler).

Hz. İbrâhîm’e inen âyet-i kerîmedeki bu hitap üzere bu tefekkür konusunda, artık olaylara Tevhîd açısından bakmamız istenmiştir (konumuzda en son gelinen dördüncü etap). Önce Yüce Padişah bâtınında, Kendi Kendine YAKİYN’liğindeyken öyle bir muhabbetle ki, Âdem sûretinde kendini MAHLÛK eylemiş. RAHMÂN ismiyle mahlûkatında Zâtını ifnâ etmiş. RABB ismiyle de mahlûkatından “DİN” ismi altında, bu geri dönüşümlü “HÜVE” tatbîkatında, irfân olunmayı muhabbet etti-ğinden kullarını kendine RÂM, kurban eylemiş.

Yüce Padişah bu tefekkür konusunda, SALT AŞK’la başlayan bu seyr-ü sülûkta, rahmetiyle kademe kademe makamlarla tâkatleri ziyade eyle-miş.

Burada konu “ÖLDÜLER, DOĞDULAR, YAŞADILAR, ÖLDÜRDÜ-LER” olarak yazılmalıdır. Zîrâ Hz. Kûr’ân’da 67/2 MÜLK Sûresi’nde açıkça belirtilmiş ki Allah önce (mevti) ölümü sonra hayatı yaratmıştır. Bir şeyin doğması için önce “L” olması lâzımdır; zîrâ birşeyin evveli onun kendisi değil, YARATICISIDIR (Evvel, âhir, zâhir, bâtın).

Bu hayat hikâyesi dört makam, Şeriat, Târikat, Hakîkat ve Marifet üzere, onu da Hazerât-ı Hamse’nin kuşattığı Tevhîd üzere yapılmıştır. Bunlar da Tevhîd-i Ef’al (Şeriat), Tevhîd-i Esmâ (Târikat), Tevhîd-i Sıfat (Hakîkat) ve Tevhîd-i Zât (Marifet) olarak yaşanmış.



Padişah: Mülkün sahibi, aynı zamanda “Nefahtü min Rûhîdir”. Yaşlanmış olması ve kendinin hayat hikâyesi, irfâniyet yolunda katedilen mertebelerdir. Bunlar insanın kendi iç dünyasında geçirdiği manevî evre-leridir. Esfel-i Sâfilîn’e kul olarak, kulunda inen yine kendidir.

Ceddi: Kulun geçmişte kalmış beşer yönleri, kavimsel alışkanlıklar, beşer nefsi, hevâ nefsi, izâfî nefis ve topluca aşılan nefis mertebeleri. Bunu bize işaret eden nokta, padişah bu çalışmalarda üç çalışmayı da çok uzun buluyor. Yani olayların oluşması detaylarıyla vâhdaniyyetin kesretinde oluyor.

Dördüncü etapta, son gelinen noktada, bu kadar uzun hayat hikâye-lerini Tevhîd noktasından en özlü bir şekilde sıralayabiliriz:

Vahdet’ten kesrete ve kesretten Vahdet’e doğru, kul hangi FITRAT üzere ise o ÜSLÛP’ta, ilâhî arzuya en uygun şekilde yazması lâzımdır ki, rûh, akıl, nefis üçlüsü en arzu edilen dengeye ulaşsın. İşte bu varılan sekinette nefs-i sâfiye üzere tevhîd mertebelerini katetmek mümkün olsun, yani rûhun beden üzerindeki zaferiyle… Ki varılan dördüncü etapta hakîkatleri hâle göre idrâk etsin.

YAŞADILAR’da (HAY-AT) nefis atına binen binici HAY’dır; zîrâ Yâ’sîn’i Şerif’te “Sen ancak HAY olana ‘inzâr’ edersin” denmektedir.

Burada mürid olan kul mürşidinin rehberliğinde İlme’l, Ayne’l, Hakka’l Yakîn’i yaşamıştır. Bu Kadir Sûresi’nde aynı gecede yaşanan üç hâl gibidir. Birincisi tenezzülât, ikincisi idrâk, üçüncüsü ise fecre kadar Rûh ve melâikelerin, SELÂM’ının inmesidir.

HAYAT, NEFİS ve RÛH arasındaki Cihad-ı Ekber’den doğmuştur. Nihayet kendi varlığının Hakk’ta fâni olmasıyla Tevhîd-i Sıfat’a, Fenâfillâh’a, sonra da Gayrullah’ın dahi HAKK olduğunu idrâk edince kesretteki bütün farklılıklar yok olmuş, ZÂT’a ulaşmıştır.

Bu yolculuk BÂTIN’dan gelip ZÂHİR’de şerh olan bütün âlemlerin ve İnsan’ın tekrar BÂTIN’a dönmesidir.



ÖLDÜLER (LÂ) Hem yok eder, aynı anda var eder. Bu devamlı “L”dan ilâha, ilâhtan “L”ya olan her an yeni bir şendir.

DOĞDULAR (İLÂHE) Nefis ile rûhun mücadelesidir. Bundan doğan hayattır.

YAŞADILAR (İLLÂ)

ÖLDÜRDÜLER (ALLAH) Nefsin zafiyetlerinden kurtularak, rûhun nefse bedene hâkim olmasıdır. İlâhın zamir alarak hüviyetin insanda ortaya çıkması. Buradaki kalıcı hikâyeyi yazacak olan TARİHÇİ, NEFÎS olan nefistir; zîrâ bir şeyin kalıcı olması, BEKÂ bulması için Allah’ın arzusuna göre olması lâzımdır. Bu nefis geçmişte rûhun kendisine verdiği hareketle tekâmülünü, terakkîlerini bir tarihçi gibi kaydetmiştir. Bu ancak yazar dediğimiz aklın yardımıyla olmalıdır.

YAZAR ise akıldır. Kalem Sûresi 68/1 “Nûn vel kalemi ve mâ yestûrun”da olduğu gibi bu yazar sıradan bir yazar değildir. “Nefahtü min rûhi”yle gelen Nûr-u Muhammedî olan kalemi taşıyan bir nefestir; Allah’ın EZEL’de belirlediği kaderi yazandır. Levh-i Mahfuzu yazan İlâhî Nûr’dur.

Bir Hadîs’i Şerîf’te “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir” denmiş. Diğer bir Hadîs’i Şerîf’te “Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır” denmiştir.

Akılda kalıcı bir hikâye yazması için, o da Allah’ın gösterdiği yolda, bir İnsan-ı Kâmil’e mülâki olmuş kulun aklıdır. Bu nokta müridin mürşidinde DOĞUM tarihidir.

Padişah’ın “ŞİMDİ OLMUŞ” demesinde artık kul, zaman ve mekân kayıtlarından kurtulmuş, Allah isimler, fiiller ve sıfatların tevhîdiyle ZÂT noktasında HÜVE’yi çizmiştir; bu da âyet-i kerîmedeki “İNNÂ LİLLÂHİ İNNA İLEYHİ RÂCİÛN”dur.

Bu “TÎN” Sûresi’nde “VETTÎNİ VEZZEYTÛNİ VETTÛRİ SÎNİN VE HAZEL BELEDİL EMİN LEKAD HALÂKNEL İNSANE FİY AHSENİ TAKVİM” olarak ifade edilmiştir.

Artık ortada kul kalmamış, her şey HAKK olmuştur; Kelime-i Tevhîd’e gelinmiştir.



VERİLEN KONUDA “SİZ DE HAYAT HİKÂYENİZİ

VARSA YAZIN” ÜZERİNE:

Sohbetlerde “Dehr’e küfretmeyin” konusunu işlerken Muhterem Halîfem “ÂN Allah’ın ismidir, hayatınız onlardan meydana gelmiştir” demişti. Bunun üzerine bir anlık hayat hikâyesi akla geldi.

Birkaç gün önce sohbete girerken biraz grip hâli olduğunu belirterek Halîfem’i el kalpte, derin bir sevgi ve saygıyla selâmladım, kabul buyurdu. Sonra Sohbet-i İlâhî bitince çıkarken Halîfem elini uzattı. Bu garip yine işin farkına varamadı ve yine el böğürde, aklı sıra mikrobu yaymamak için eğilerek selâm verdi; zîrâ bu selâm başta kabul görmüştü. Ama sonunda o mübarek elden gelen ikramı idrâk edemedi.

Gönülden Esintiler’deki “Ahad zikri daha çok tefekküre dayanır” sözü akla geldi. Ama gelinen bu noktada bu işte biraz geç kalınmış idi. Biraz üzüldüm, zîrâ bir an önceki aynı doğrunun bir an sonraki aynı doğru olmadığıydı. Esas hakîkatin, “bu bizce minik, aslında büyük” detaylarda saklı olduğu idi. Allah makamından gelen bu teklifte “illâ Allah” olduğu zaman, içinde bulunulan bütün kayıtların geçersizliği idi. Bu noktada bütün kayıtların kurb’ân edilmesi gerekirdi.

Tevhîd noktasında, artık her şeyin HAKK olduğu noktada kişisel bir hayat hikâyesi ortadan kalkmış, sadece KELİME-İ TEVHÎD kalmıştı.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz’e salât-ü selâm olsun!

En derin hürmetlerimle!..

Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(56) Ha.. Em..

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm

Padişahı, şu anda arzda var olan zâtlardan biri, mecâzen de pîr makamına, Allah-u âlem, Kelime-i Tevhîd ve Kelime-i Risâlet 4 makam üzere doğdular, yaşadılar, öldürdüler, öldüler olarak padişaha sunulmuş-tur.

Padişahın yaşlanmış olması, olgunluğa ermiş, kendinin ve ceddinin de ehadlığının ve halîfeğinin devamı için, hatıralarının ve savaşlarının kalıcı olması, kendilerinden sonraki nesillere ulaşması için, padişahın o zamana kadar kat ettiği yolları, yaşadığı, mücadele ettiği, gayret ettiği, nefis mertebelerindeki yolculuk, bu yolculuktaki seyr-ü sülûktaki savaş-ları, bir sonraki devirlerde de yaşamak istemesinden dolayı yani İlâhî hayâlinden dolayı, bu yola baş koymuş dervişlere rehber olmak, o dervişlere zamanın insanı olarak, nûr olacak eser bırakmak için yola çıkmış.

İnsanlar doğar, yaşar ve ölürler. Allah bâkî kalır. Padişah olan, beşer olan insan vakti zamanı gelince, beşer olarak ölecek ama hiçbir zaman, zaman imamsız kalmayacak. Her zamanın imamı olacak. Neşelere göre farklılık arz edecek. Mânâda ise her zaman diri olacak. Doğduğunda zâhirde dirisin ama, mânen ölüdür. Zâhirinde öleceksin ki mânâ dirilecek. Bu seyr-ü sülûktaki misaller, bu yoldaki dervişlere suphanallahi ve bihamdihi tatbîkatı ile her zaman yol gösterici olacaktır.

Etrafta görevli tarihçi ve yazarları; çeşitli mertebe ve makamlardan gönüle bağlı dervişler, dervişleri de Allah’ın o mertebe ve makamlar üzere görünmesi olarak görebiliriz, düşünebiliriz. Tarihçileri bâtın, yazarları zâhir olarak da görebiliriz. Nihayet epey bir müddet geçtikten sonra, tarihçi ve yazarlar ciltlerin içine kaydetmişler. Bâtında inşa olan ve “neyim? kimim?” sorusunun hakîkatine doğru yolculukta gelinen aşamalar epey bir müddet alıyor. Yazarlar, bâtından zâhire çıkan, dile gelenleri, yazıyor. Allah görünmez, bilinmez vücûd dalgalarından, görü-nür, bilinir vücûd dalgaları hâline mertebe mertebe, makam makam zuhûr ediyor.

Tarihçi ve yazarlar padişaha durumlarını sunmuşlar. Kendi vücûd arzlarındaki padişah, yani gönül, sunulan ciltlerin içindekileri, bulunulan en son hâli zâten biliyor. Bildiği için de yaşlanmıs. Yazılan kitaplar o an ehemmiyetini yitirmiş ama içindeki bilgiler bilinene kadar, o ana gelince-ye kadar çok ehemmiyetliydiler. Epey de zaman aldı. Bu aşamayı tenzîh mertebesi olarak da görebiliriz. Onun için uzun olmuş. Padişah, “biraz kısaltın,” demiş. İlk gelinen aşama ilme’l olduğundan uzun olmuş. İlim mâlûma tabii olduğundan istenildiği kadar çoğaltılabilir. Padişah, “artık oradan geçelim, Ayne’l’e gelelim, Teşbîh’e gelelim,” diyor. Diyen de padişahtan görünen gönül. Şuhûd edelim. İkinci metin de hazırlanılıp sunulunca padişah biraz daha yaşlanmış. Her kaydedilen aşamada gönül bulunduğu mertebede kemâl bulup yaşlanıyor. Kemâl bulunca da yaşanı-lanlar uzun geliyor. “Biraz daha kısaltın,” diyor. Bunun üzerine 3. aşamada Hakka’l yakîne gelinip tek cilde indirilen kitapta tevhîde gelini-yor. Kitabı kendi vücûd kitabı olarak da düşünebiliriz. Vücûd Âdem kitabını tanıyor. Gelinen şu anki durum kendi vücûdumuzdaki seyr-ü sülûktur.

Padişah tek ciltlik kitabı da okumaya başlamış. Zâten cümle de kendini ifade ediyor. Okumaya başlamış. Okumaya başladığından yaşla-nıyor. Daha kısalmasını istiyor. Daha kemâl bulmak istiyor. Râzı olduğu murâdıyla murâdlanmak istiyor. Marifete giden yolculuk var. Bir sayfa üzerine yazılan 4 kelime ile “şimdi olmuş,” demiş. Demek ki o 4 kelime bir sayfa üzerine yazılması gerekiyor.

4 hakîkat üzere yaşanılan, bâtından zâhire, ilme’l, ayne’l, hakka’l, tenzîh, teşbîh, tevhîd üzere, şeriat, târîkat, hakîkat, marifet, 5 anasır, 7 nefis mertebesi, 5 Hazarât-ı Hamse, 6 yevm üzere râzı oldugu murâd kemâl bulunca padişahda ölmeden önce ölünüz hâli, hâle geçer. Beşer olan padişah mânâda ölü iken mânâsı dirilecek, mânâ maddeyi örtecek, geriye kalan zâttan başkası olmayacak. Bu mânâda yaşanan hâl, beşer-de hâlâ hayatta. Hem zâhirde hem bâtında yaşanan tüm hâller için de padişah eserlerini, yetişecek evlatlarına nûr olması için, rehber olması için yapılan bu çalışmalar ile tespitte bulunuyor. Bu çalışmalar, yazı-larımız bizim aynı zamanda tarihçi ve yazarların yazdığı ciltlerdir. Bu çalışmada çok yönlü tespitler mevzû bahistir, çoğaltılabilir.



1. Doğdular: a) Şeriat, b) İnsanın oluşma mertebeleri, c) cismânî hâli, d) lâ’nın doğması e) mürşidimizi bulunca nefahtü ile canlı olunan bu beşer beden, aslımızdan haberdar olmadığından, ölü iken Allah’ın neşemize göre nasip ettiği, bağlı olduğumuz gönlümüz, mürşidimiz ile doğduk.

2. Yaşadılar: a) târîkat, b) Peygamberlerde görülen yaşanılan mertebeler, c) ilâh, lâ nın içinden çıkarak yaşamaya başladı. D) Geçen süre zarfınca birlikte yaşadık. Mürşidimizle birlikte olup geçirdiğimiz süre zarfınca tüm olanlarla, yaşanılanlarla yaşadık. Bu yaşanmışlık içerisinde tüm isim, esmâ, sıfat, ef’al kemâl buldu. Kemâl bulanlar öldüler. Ölmeyi öldürdüler.

3. Öldürdüler: a) hakîkat, b) Âdem’de sözü dinleme, Mûsâ’da mülk, İsâ’da kendi kafasındaki dini öldürme, İbrâhîm’de tevhîd zevki için öldürme hâdisesi var. c) Esmâyı öldürüp sıfata geçiyorsun. d) “La ilâhe,” deyip “illa” ismini ta’rîfi olan “lâ” öldürüyor. d) Kelime-i Tevhîd, Kelime-i Risâlet “Lâ ilâhe illâ Allah, hüve Muhammeden resullullahresûllullah.”

4. Öldüler: a) Marifet, b) Mürşid, mürid ilişkisi ve oluşma mertebe-lerinde öldüler, c) Sen çekil aradan, geriye kalır yaradan. d) Allah Habîbi Muhammed’ini görmek istiyor. Ahadiyet’ten, Vahdâniyyet’ten, Muhammediyyet’e örtün emri ile isim, esmâ, ef’âl, sâlih amel ile Kelime-i Tevhîd: lâ ilâhe illâllah, Kelime-i Risâlet: hüve muhammeden resûllüllah. Gözün gördüğünü gönül yalanlamadı. Â’mâ’nın hakîkatı kendinde açıldı. Ayağını koyarsın başlarsın dönmeye. Doğma önce ölme ile oluyor. İrâdî olarak öldüler, Allah için öldüler. Sen ölmüyorsun, senin aslın ortaya çıkıyor.

Saygılar.



Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(57) Ha… Gü…

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm,

“Doğdular, Yaşadılar, Öldürdüler, Öldüler” tatbîkatında Terzi Baba’nın, lütfettiği hikâyede yaşlı padişah mânâda Efendi Baba, Pîriyet makamından gözüküyor. Hikâyedeki anlatım dört makam üzerinden anlatılmaktadır.

(1) Doğdular - Şeriat

(2) Yaşadılar - Târîkat

(3) Öldürdüler- Marifet

(4) Öldüler - Hakîkat

Tasavvufta biri beşerî, diğeri manevî doğum olmak üzere iki doğum vardır. Allah doğuma önce ölümle başlıyor. Beşerî doğumda çocuk anne ve babanın mahsûlü cisim olarak dünyaya gelir. Cisim olarak doğumda spermlerin hepsinin ayrı ayrı fıtratları vardır. Yumurtaya geldiklerinde yumurtanın salgıladığı asit ile ölürler. Bilinmez görünmez bir seçicinin müthiş bir plânıyla bir tanesi yumurtaya duhûl edilir. Cisim 40 haftada meydana geliyor. Göbek bağı kesilene kadarda Rabbim besliyor. Tabii ve ilk doğum insanın mülk âlemiyle irtibâtını sağlar. Mülk âleminde isimlerin kemâl bulmasıyla Zâhiren cismânî manevîyatında ki irfân olunma muhabbeti başlıyor.

Manevî doğum, mürşidle başlayan süreçtir. Bu doğumla mürid, şeyhinin bir parçası olup onun ahlâk ve özellikelerini taşır. Vücûd arzına inmiş olan Allah’ın halîfesi Âdem’dir. Âdem noktası isimlerin harekete geçme noktasıdır. Allah Âdem için secde istiyor. Allah, “râzı olan da arzu olan da benim,” diyor. Hasretteki secdeyi yapamayınca üzülüyorsun ölme başlıyor (Leylâ ile Mecnun gibi). İlim malûma tabîdir. Gizli olan görünür hale geliyor. Dünya ahadiyetin görünme yeridir. Mülk âleminde isimlerin kemâl bulma yeridir. Kitab-ı vücûdda gözüken O (peygamber) ismiyle gözükmüştür. Kelime-i Tevhîd risâletiyle yaşarlar. Yaşama geçiri-len risâlet mülk edinmeyi öldürür.

Kim bulunduğu mertebenin mânâyı hakîkatinden duyum alıyorsa, Hızır’dan alıyordur. Her görünüm Muhammed’e aittir. Vücûdumuzda tenzîh ve teşbîh makamını yaşayarak Muhammediyyet’e gidilir. Lâ ilâh levhini yapmazsan illâ’ya gelemezsin. Bir şeyin öldürülmesi için yaşama geçmesi lâzımdır. Yaşama geçirilen risâlet mülk edinmeyi öldürür. Mürşid ve mürid birleşmesiyle ne sen, ne ben var, var olan Haktır. Lâ ilâhe illâ Allah hüve Muhammeden resûl Allah Kelime-i Tevhîd ile Kelime-i Risâlet.

Yunus der ki

Sofiler sohbet gerek,

Ahilere ahret gerek,

Mecnunlara Leyla gerek,

Bana Seni gerek seni.

Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(58) Me… Ka…

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm.

İnsanın beşerîyetinden, hakîkatine olan hicretinin safhaları, diyebile-ceğimiz, “Padişahın hayat hikâyesinin özeti”'ni ;



DOĞDULAR: Târîkatin şeriati, Kıyam, Nûh tufanı, Nefsi emmâreden çıkış,

YAŞADILAR: Târîkatin târîkati, Rükû, Mûsevîyet, Levvâme ve Mülhime mertebeleri

ÖLDÜRDÜLER: Hakîkat, Secde, İseviyet, Mutmeinne mertebesi

ÖLDÜLER: Marifet, Urûc, Muhammediyyet, Radiye-Mardiye mertebeleri olarak da açabiliriz.

- DOĞDULAR

Allah'ın, mânâ âleminden, zâtî olan arzusunun, madde âlemine çıkması ve görünmez bilinmez vücûd dalgalarının, görünür bilinir vücûd dalgaları hâline dönüşmesi için, “hay” sırrı ile hayat verdiği, kendini mahlûk kıldığı, beşer denen, yokluk içindeki varlıkların, mürşidlerini bulduklarında geldikleri ''Lâ'' kapısındaki ''manevî dirilişleri''dir.

Mürşidinin muhatap noktasını seçmesi ile, Âdem için secde tatbîkatı başlayarak, ''mânâyı Âdem'' vücûd arzına iner. Birinci benliğimiz olan dünyevi doğumumuzdan sonra, ÖLÜ OLAN manevî kimliğimiz mürşidin rahmine düşerek Allah'ın İlâhî hayâline doğru yola çıkar. İşte, esas ''Hay'' bu noktadaki ''Nefahtü min rûhi'' dir.

- YAŞADILAR

Ve derviş, beşerî benliğinden uzaklaşarak, nefsi benliğinden haberdar olmaya, nefis mertebelerini tanımaya başladığında, Halîfe Âdem'i anlamaya çalışarak, Allah'ın ondaki murâdını da anlamaya çalışır. Kişileri ve cisimleri görmeyi bırakarak, esmâları görmeye başlar. Esmâ âlemindeki yerini öğrenir. Beşerî benliğini, dünyevî arzularını, putlarını, İlâh ettiklerini tanıyarak, onları reddetme ve yok etme savaşlarına katılır. Mücadelesini vererek, isimlerin kendisinde kemâl bulması ile yaşamı algılar. Mürşidinin rahminde ''Lâ ilâhe'' noktasına ulaşır.



- ÖLDÜRDÜLER

Derviş, kendindeki İbrâhîm'in, yine kendindeki İsmâil'ini kurban etmesi ile tevhîde ulaşır.

Eğer zaman ''can'' ise, her anını Allah ile, Allah için yaşayarak, her an canını kurban etmesi ile ''illâ'' yı bulan derviş, ''İllâ Allah'' noktasında, İlâhi nefiste aklını yok ederek,

- ÖLDÜLER

Â’mâ’iyyetinden, Ahadiyetine ve Vahdâniyyetine tenezzülünü hububi-yeti, aşkı ile yaparak, görünebilir hâle gelmesi için, mânâdan maddeyi çıkaran Allah, bu madde olan mânâyı, (mahlukunu) kendine hasrette bırakarak, kulum dediği, halîfe olan Âdem hakîkatine varmasını dileyerek ve asıl hasrette olanın, O olduğunu, anlamamızı isteyerek, ''Lâ ilâhe illâ Allah''ı yaşayan kuluna ''Muhammeden resûlüllah'' diyerek, kendin-den kendine tastiğini yapar.

Siz bu cümleyi ''KENDİ HAYAT ANLAYIŞINIZ İÇİNDE NASIL DÜZENLERDİNİZ?'' denildiğinde;

Mürşidimin rahminde, ''el insan'' olma yolunda ''Âdem'' kimliği ile ''Beni Âdem'' tatbîkatıyla gerçek kimliğime (Hüve'ye) doğru yürürken, ya Derviş Yunus misali; ''Ete kemiğe büründüm, .......... diye, göründüm'' demek isterdim, ya da ''Hu!!!'' der, zikir yapardım.



''BİR HATIRA, VEYA DİKKATİNİZİ ÇEKEN BİR SÖZ'' denildiğinde;

Muhterem Terzi Babam, Halîfem; ''Gör geç! Belle geç!'' öğretinizi, hâle geçirmeye çalışan bir dervişiniz olarak, suya yazılanlar içinden, bir Temel fıkrası geldi aklıma. Müsaadenizle Efendim.

.........Temel'in derdi çok, vakti yokmuş. Namazın farzını kılmış, acele ile ellerini açıp; ''Sen konuyu biliysun rabbim!'' demiş kalkmış......

Her ne kadar dilemenin nizamı üzere olmasa da, fıkra dahi olsa, ''Temel'in ''Temel’dekini'' bilmesi olarak, birçok anlatımların minicik bir özeti gibi geldi bu.



Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(59) Mü.. B.. Ça..

Ve aleyküm selâm Terzi Baba’m,



Bismillâhirrahmânirrahîm

Doğdular-yaşadılar-öldürdüler-öldüler, hikâyesinin tefekkürü:

İnsan bilinmezlik, görünmezlikte (â’mâiyet) önce ölü idi. Sonra zâhir hayata başlar (doğdular). Kelime-i Tevhîd, Kelime-i Hakîkat’ten başka birsey değildir. Dört aşama ile dört makama gelinir. Peygamberi ile yaşadılar. Lâ ilâhe illâllah Kelime-i Tevhîd’i ile (Allah’tan başka yok) (öldürdüler). Bütün nefsî isteklerimizden vazgeçip bir mürşide bağlana-rak mertebeden mertebeye gecerken kan dökülür, ölüm olur.

Manevîyattaki dervişin geçmişi, geleceği olmaz. Tam teslimiyettedir. Yalnız Allah ile beraberdir.



Başımdan gecen önemli olay: (Sorulduğu için edeben)

Kontrol icin doktora gittigimde benden memografi ve ultrasonografi istendi. Ben de bir görüntüleme merkezine gidip, memografiyi çektirdim. Ultrasonografiyi çekerken, doktor birden yarım bırakıp dışarı çıktı. Bir müddet sonra içeri girdi ve bana: Doktorunuz bugün bu raporlarla birlikte sizi bekliyor dedi ve ultrasonografiyi tamamladı.

Öğleden sonra raporlarla birlikte doktora gittiğimde, “hemen ameliyat olmanız gerekir,” deyince çok şaşırdım. Nerede, ne zaman olacağımı kararlaştırıp hastaneye yattım, ameliyat oldum. Sonra doktor bana bilgi verdi ve koltuk altındaki lenflerin de alındığını ve işimin bitmedigini radyoterapiste gitmem gerektigini soyledi. Ben kendim için hiç kötü düşünmüyordum ama etrafimdaki yakınlarım çok üzgündü. İki ay her gün radyoterapi olacaktım. Radyoterapiye başladım. Beni ısrarla götürmek isteyen eşim ve kuzenlerime itiraz ettim. Kendimle başbaşa kalmak (tefekkür etmek) istiyordum. Yanımda kimsenin olmamasını istiyordum (o zamanlar tefekkürün ne olduğunu bilmiyordum ama Rabbim öyle istiyordu.)

Radyoterapinin verdigi güçsüzlük-halsizlikle birgün bir kaldırıma oturdum ve bunların birgün geçeceğini, bunların olması gerektiğini düşündüm. Tekrar ayağa kalktım, evin yolunu tuttum. Radyoterapi iki ay sürdükten sonra, kendimi cok iyi koruyarak bugünlere geldim. Benim bu hastalıktaki teslimiyetim bu kapıya gelmemi nasip etti. Rabbim’e teşekkür ederim.



Yüklə 1,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin