GöNÜlden esiNTİler bir hiKÂye biRÇok yorum (5) doğdular, yaşadilar, ÖLDÜRDÜler



Yüklə 1,01 Mb.
səhifə12/16
tarix28.10.2017
ölçüsü1,01 Mb.
#17893
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

Yaşadılar; Sözü dinleyerek bu doğrultuda ilerlemek.

Öldürdüler; Başkaları ölü olarak görüyor. Ama asıl dirilik mânâdadır.

Öldüler; Benlik gidince Allah'a ulaşabilirsin.

Nefsin güzelleşir saflaşır, yani tam teslimiyet hâlidir.

Ölmeden önce ölmek gerek. “Mutu kable ente mutu.”

Allah râzı olsun. Hürmetle ellerinizden öperiz…



(45) Al… Hi.. Gü..

Ve aleyküm selam Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm.

Padişah, tarihçi ve yazarlardan kendinin ve ceddinin hatıra ve savaşlarını, kalıcı olması ve kendilerinden sonraki nesillere ulaşması için bunları yazmalarını, fiil olarak tatbîkata koymalarını istemiş.

Burada fiil ile ve/veya fiil etmek üzere "DOĞDULAR" diyebiliriz.

Tarihçi ve yazarlar topladıkları bilgileri ciltler içine kaydetmişler yani isimlendirmişler. Hikâyenin bu kısmında Tarihçi ve Yazarlar olarak görü-nüyor olmaları da isim kaydında olduklarını destekliyor.

Burada isimler tatbîkatı ile "YAŞADILAR" diyebiliriz.

Padişahın, “hepsi güzel ancak uzun olmuş, kısaltın,” demesi üzerine görevliler hâdiselerin değerine göre bazılarını çıkartarak bu sefer tek cilt hâlinde yani isimler ile sıfat kazanmış olarak, sıfâtî görünme ile zuhûra gelmişler. Hikâyenin bu kısmında görevli olarak sıfatlandırıldıklarını da görebiliriz. Önceki getirdikleri ciltleri eleyerek tek cilt hâline getirmele-rine "ÖLDÜRDÜLER" diyebiliriz.

En son getirdikleri bir sayfa üzerinde 4 kelime ile fiilleri, isimleri ve sıfatı cem ederek cilt, vücût verme hâlinden geçtiler, "ÖLDÜLER" diyebiliriz.

Aslında bütün hikâyenin tevhîdden başka birşey anlatmadığını, Gönlün, akıl ile nefsi, dört makam üzere, Kelime-i Tevhîd zevki ile tatbîkata koymasıdır da diyebiliriz. Bu yüzden bu cümlenin bir yerine dokunamayız.



Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperiz…



(45) Al.. Mu.. Uğ..

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm.

Padişahın etrafındaki tarihçi ve yazarları toplayarak kendinin ve ceddinin hatıralarını ve savaşlarını kapsayan bir eser yazmalarını istemesi, beşerî kimliklerini anlatan bir yapıt hazırlanması isteğini gösteriyor. Bu kendisine sunulan bir sayfaya yazılmış (Doğdular, Yaşa-dılar, Öldürdüler, Öldüler) dört kelimeyi onaylayıp, "şimdi olmuş," demesi ile görünüyor.

Bu sıralamanın beşerî kavramda doğru olduğu, ancak manevîyatta farklı olduğu kanısındayım.

Kişi mürşidine teslim olduğu vakit, kendi irâdesini öldürüp teslim oluyor. Burada "kendi" irâdesini bırakma hâli, ikilikten tekliğe geçişin başlangıcı. Yani, "ben"lik ölüyor.

Mürşide teslim olduktan sonra kişinin dünyevi kimliği bir yana bırakı-lıp manevî kimlik oluşturuluyor; işte doğum burada gerçekleşiyor. Kişi Rabbanî eğitim ile yaşıyor...

Dolayısıyla manevî kavramdaki sıralamanın şöyle olduğunu düşünüyorum: (Öldürdüler – Öldüler – Doğdular - Yaşadılar)



Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(46) As… Di….

Ve aleyküm selam Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirahîm

Doğdular yaşadılar hikâyesindeki, padişah makam olarak Terzi Baba’dır diyebiliriz. Tarihçiler ve yazarlar, dervişleridir diyebiliriz.

"DOĞDULAR , YAŞADILAR, ÖLDÜRDÜLER , ÖLDÜLER."

1. Beşer hâlimiz ile ana karnında, Rabbimiz’in isteği ile hayat bulu-ruz. Kadın ve erkek aslında kimyasal olarak aracılardır. Rabbimiz’in lütfu ile ana karnında oluşuruz ve dünyaya geliriz.

2. Bu beşer dünya hâlini yaşarken, aslında mürşidimizi aramaktayız. Tâ ki onunla karşılaşıncaya kadar bu maddesel hayatı yaşarız.

3. Mürşidimiz ile karşılaştığımızda, kendi benliğimizdeki nefsî istek-leri, nefis mertebelerinde ortadan kaldırmaya başlarız. Onlara boyun eğmemeyi, onlardan etkilenmemeyi öğreniriz.

4. Tamamen nefsimizi ortadan kaldırdığımızda, artık beden diye bir sey kalmamıştır. Artık mânâda Âdem vücûdu şekillenir ve Âdem için secde ederiz.

Bu dört kelime dört mertebedir (Şeriat, Târîkat, Hakîkat, Marifet,) diyebiliriz. Tarihçiler ve yazarların dört kere gidip gelmelerine de dört mertebe diyebiliriz.



Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(47) As… Gü…

Ve Aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm.

Kelime-i Tevhîd hakîkatı ile dört makamı anlatıyor. Hiçbir noktasını değiştirmezdim.

Mürşidime geldiğim gün DOĞDUM.

Mürşidimin öğretileri ile YAŞAMAYA başladım.

Öğrendiklerimi tatbik ederek eski alışkanlıklarımı bıraktım ÖLDÜR-DÜM.

İnşeallah Rabbim’in lütfu ile beşerî ve izafî benliklerden geçip ÖLÜP gerçek yaşamı tadacağım. Çünkü Allah önce ölümü yarattı.



Allah râzı olsun.

Hürmetle ellerinizden öperiz…



(48) Ay….Di…..

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm

Bir hikâye birçok yorum isimli tefekkür çalışmasının beşincisi olan (76-5-doğdular yaşadılar) hikâyesi ile bize Pîriyyet makamının ikramı olarak Rabbî eğitim yapılmıştır. Bu çalışma için karar verdiği tarih olan 19-06-2012 ile İnsân-ı Kâmil (Bi ismi Allah noktasında) mânâda Efendi Baba, tatbîkatta Terzi Babamız 6 yevm üzere Hazarât-ı Hamse’yi bizlere giydirmiştir. Buna ilâveten hikâyenin bize ulaşma tarihi olan 3-11-2012 tarihi de zâtî giyinmenin İlme’l, Ayne’l, Hakka’l tatbîkatta olduğuna işa-ret etmektedir.

Hikâyede anlatılan padişah, Efendi Babamız’a işarettir. Padişahın ar-zusu üzere yazılan kendinin ve ceddinin anıları, savaşları, ancak 4’üncü yazılımda istenen olgunluğa ulaşmıştır. Bu 4 yazılış islâmın eğitim merte-beleri olan Şeriat, Târîkat, Hakîkat, Marifet’e rumuzdur. Son yazılımda ortaya çıkan dizilim yani (DOĞDULAR, YAŞADILAR, ÖLDÜRDÜLER, ÖLDÜLER) sözleri ile ifadesini bulan mânâ, bizim tefekkür ufkumuza ışık tutmuştur.

Biz bu sıralamayı Beşerîyet yönünden, Âdemiyet yönünden, ve Tevhîd yönünden de inceleyebiliriz.



Beşerîyet yönünden baktığımızda; Annenin rahmindeki nutfenin, Âdemiyet’in beşerî kimliği oluşurken geçirdiği evreleri beşer tatbîkatı olarak görmekteyiz. Bu Â’mâ’iyyet’ten ölüş, beşerîyete doğuştur.

Allah’ın murâdı olan insanın oluşumunda “OL!” emri olan birleş-me, nutfe olarak rahme yapıştığında Hz. Kur’ân’ın bize anlattığı gibi alak, sonra bir çiğnemlik et, sonra kemikler, kemiklere et giydirmek safha-larından geçerken bir önceki evreden ölürken bir sonraki evrede doğarak gelişimini tamamlar. Bu tamamen yaratıcının irâdesine tabî bir oluştur. İnsanın beşer görüntüsünü halk eden kudret, üflediği rûh ile onu beşerî doğuma hazırlar. Doğum ile bu âlemde yaşamaya başlar.

Yaşamın evrelerinde yani (çocukluk, gençlik, olgunluk) dönem-lerini yaşarken geçirdiği deneyimlerin ona öğrettikleri ile hayatın sırlarına uyanmaya başladığında, kendisine yüklenen bir mânâ olduğunu sezme noktasında onu aydınlatacak bir öğreticiyi aramaya başlar. Bizi yaratan kudretin isteği olan bu arzu ile arzulanan kişiye ALLAH tarafından bir rehber şeklinde gönderilir. Sâlikin ihlâs ile o ele yapışması ile Rabbî eği-tim başlar. Bu noktada aşkta gözüken ikilik müridin mürşid noktasında fâni olması ile ortadan kalkar. Manevî bir zâtın dediği gibi “Aşk ile yok olur insanda/insan varolur Fenâfillâh’ta”. Bu nokta kişinin kendi irâdesi ile ölümüdür. Kendi irâdesini kaldırıp mürşidinde fâni olmak aynı zamanda öldürmeyi de içinde taşır.

Âdem secdesi ile hakkın emrine uyan salik MUHAMMEDÎ kemâlâta erişene kadar mürşid eğitiminde yoluna devam eder. Doğum bir hâlden bir hâle geçiştir. Hayat ölümden sonra başladığına göre (Mülk Sûresi) bu yolculuk nefsî her mertebede görülür.

Önce sırâtel mustakîm üzere yatay yaşanan yolculuk, daha sonra dikey yani Sıratullah olarak devam eder. Mir’ac nûrlanmaktır kişinin ken-dindeki İlâhîliğinin, kendisine açılmasıdır. Miracdaki urûc mürşid eğitim-inde olur. Tevhîd’in babası olan Hz. İBRÂHÎM kesretteki tevhîdi bize anlatırken, tenzîh’deki tevhîdi Hz. MÛSÂ’da, teşbîh’deki tevhîdi Hz. İSÂ’da, ve nihayet şehâdette gözükme formatının kemâli olan Hz. MUHAMMED’de görmekteyiz. Hüviyetin MUHAMMEDî ağızdan, “İLÂHE İLLÂ ALLAH HÜVE MUHAMMED RESÛLÜLLAH,” diyerek kendini tasdik etmesiyle urûc tamamlanır. Dönüş BAKÂBİLLÂH’dır ve bu da ikinci DOĞUMDUR.

Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(49) Az… Su…

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm

Allah râzı olsun her şey için. Lütfederek ilettiğiniz bu istişâre-tefekkür değerlendirmeleri ile gönlümüzü, düşüncemizi, gözümüzü açmaya yönelik çalışmalarda, Allah’ın istediği gibi kul, sizlerin istediği gibi mürid olmayı nasip etsin. (Âmîn)

Padişah, yani Pîriyet makamı, tatbîkatta Terzi Babam, kendinin ve ceddinin hatıralarının ve savaşlarının kalıcı olması, sonraki nesillere yani bizlere yol göstermesi, ışık olması bakımından çok uzun olan yolumuzda rahmetli Âşık Veysel'in dediği “Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece/İki kapılı bir handa, gidiyorum gündüz gece'' gibi ayrıntılarda boğulmadan dört hakîkat (Şeriat-Târîkat-Hakîkat-Marifet) üzere Hakk’a varmanın asıl olduğunu göstermekte.

Ayrıca, görevli tarihçi ve yazarlar, padişahın isteğini yaparken dört aşamada gelinen “DOĞDULAR, YAŞADILAR, ÖLDÜRDÜLER, ÖLDÜLER” dört hakîkatini, sayfa sayfa yazarken kendileri de yaşanan-ları yaşadılar. İnşeallah Cenâb-ı Hakk hepimizi o hale getirsin.

Padişahın her “olmadı” deyişindeki hikmet; aynı zamanda herkes-in olması gerekeni görene, bulana kadar verdiği süre ve eğitimdir diye düşünüyorum. Padişah, zâten herkesin bulunduğu hâl içinde bir savaşı olduğunu biliyor.

Başladığımız seyr-ü sülûkta, beşerî doğumdan sonra, yaşamaya başlamak Mürşid ile karşılaşıp, farka gelinerek, -Lâ ilâhe illâ Allah- ile o zamana kadar bildiğimiz ne varsa öldürüp, öldüler; burada ölmek ile aslında dirilme sağlanıyor, yalnız Hakk bâkî olan.

İkinci konu olarak, istemiş olduğunuz, kendi hayat hikâyemizden bir bölüm veya dikkati çeken söz olarak: Halîfemin hep söylediği, olmamızı istediği iki sözün önemli olduğu düşüncesi geldi. ''Terki de terkedin ve ölmeden ölün.” Terki de terkeder hâle gelerek, beşerî, maddî, manevî ailevî... eskiye ait ne varsa arkaya bakmadan bırakıp, henüz mevt olmadan, nefis mertebelerinde ölerek 'ya varalım İnşeallah.

Allah râzı olsun,

Selâm ve Hürmetle ellerinizden öperim...



(50) Ba… Ak…

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm.

Destûr, müsaadenizle, verilen 76-5 doğdular, yaşadılar, hikâyesi üzerine değerlendirmeyi yazıyorum.



Oldukça yaşlanmış padişah = Pîriyet Makamı

Pîriyet Makamının seyr-ü sülûkta ki eğitimlerimizde tefekkürümüzü arttırmak için biz dervişlerine verdiği hikâye üzerine düşünceler.

Padişahın isteği üzerine çalışan görevliler ilk önce olayları tek tek detaylı olarak ciltler dolusu yazıyorlar. Teferruatta kalkıyorlar. Zâhir olarak olayların incelenmesi kabul görmüyor.

İkinci çalışmada bazı teferruatlardan vazgeçilmekle beraber hâlâ olaylar üzerinde durulmuş, teferruatlar tam temizlenmemiş.

Üçüncü çalışmada tek kitap hâline gelse bile tam istenilen şekilde net ve yalın olmadığı için kabul edilmiyor. Çalışmaların daha dikkatli olarak yapılması isteniyor.

Dördüncü adımda ancak istenilen arzu edilen cevap alınıyor.

Birinci çalışma; Şeriat – Doğum.

İkinci çalışma; Târîkat - Yaşadılar

Üçüncü çalışma; Hakîkat – Öldürdüler

Dördüncü çalışma; Marifet – Öldüler



Birinci çalışma:

Burada padişahın (Pîriyet makamının) maiyyetine (bağlılarına, dervişlerine) yönelttiği bir çalışma var. İstenilen bildiriliyor fakat nasıl olacağına dair bir husûsa değinilmiyor. Çünkü çalışma, hizmet, gayret onlara ait olacak.

Bir makamla karşılaşıp onun dervişi (kapı-kulu) olmayı kabulden sonra çalışma veriliyor. Bu makamla karşılaşmak, orada Muhammedî Gönlü bulmak DOĞUM oluyor. Çünkü ancak Muhammedî Gönül’le Allah’ın arzusu olan irfân olunma çalışmaları başlar. Âdemiyet Sistemi mürşidin nefahtü tatbîkatı ile açılıyor. “Lâ” ile tatbîkat başlıyor.

İkinci çalışma:

Önce beşerî olan yaşantımız “Nefahtü min Rûhî” nin anlamının yavaş yavaş bizde açılması ile “Hay” sırrının sadece canlı olmak olma-dığını anlıyor, insan olmanın hayvân-ı nâtık durumundan insân-ı nâtık durumuna geçebilmek olduğunu idrâk ediyoruz.

Doğumumuzdan sonra YAŞAMA’nın mânasını idrâk ediyoruz. “Hay” sırrının açılmasıyla nefahtü ile yüklenmiş olan Rabb’ın isimlerinin Rabbanî eğitim ile açılmaları başlıyor. Artık, kişileri ve olayları görmek yerine Rabb’ın isimlerini farkedebilme aşamasına geçiliyor. Olay ve kişileri (zâhirî) değil arkasında ki bâtınî mânâları anlama, kavrama halleri başlıyor. “İlâh” lar ortaya çıkıyor.

Üçüncü çalışma:

Burada tek kitap hâlinde sunulan çalışma, artık Tevhîd anlayışının ortaya çıktığını gösteriyor. Fakat hâlâ temizlenmesi gereken durumlar söz konusu olduğu için makam tarfından bu da kabul görmüyor. “Nefsi-ni bilen Rabb’ini bilir” Hadîs-i Şerîfi üzere nefsimizin etkilerini irdeleme hassasiyeti gösteriliyor. Nefsanî–hevâ benliğinden sıyrılabilmemiz için ÖLDÜRDÜLER ile ifade edilen nefsin ve hevanın etkisinde kalmadığımız hâle geçebilme çalışmaları oluyor. Ön yargılardan, takıntılardan, kayıt-lardan kurtulma ve beşerî benliğimizden âzâd olma hâlini yaşıyor, yani öldürüyoruz. İllâ” ile her şeyden vazgeçme durumu.



Dördüncü çalışma:

Makam tarafından kabul gören bu çalışmada beşerî halle ilgi kalma-mış “Mûtû kable ente mûtû” ya ulaşılmışlık hâlini ÖLDÜLER olarak anlatıyor. “Allah” kalıyor bir tek. Verilen çalışmada makamın arzu ettiği netice hasıl olmuştur artık….

LÂ İLÂHE İLLâ ALLAH”

Bizim yaşadığımız bir olay üzerinde tefekkür çalışması:

Önce Terzi Babamız’a gelen bilgi üzerine düşünceler:

Düzce’nin Aydınpınar Köyü’nde balık çiftliğinde 19/06/2012 de yenen balıktan sonra, abdest alınarak camide yalnız kılınan öğle namazı biti-minde gönlüne gelen bilgi anlatılıyor.

Düzce: Sırâtel mustakîm, dağlar arasında olan vadiler, velîler arasın-da olan yollar.

Aydınpınar: Nûrun açığa çıktığı, taştığı yer.

Balık çiftliğinde yenen balık: İlahî ilmin kaynadığı, ilâhî ilmin yaşan-dığı, açıkça görüldüğü bir yer.

Öğle namazı: Güneşin parlaklığının ve bulunduğu yerin en yüksek olduğu vakit. Ulûhiyyetin zirvede olduğu an.

Câmi: Cem Makamı

Tek olarak kılınan namaz: Mir’ac hâli

(19/06/2012) “19” remzi ile belirtilen makamdan, 6 yevm üzere (her yönden yapılması gereken çalışma) zâhir ve bâtın olarak, 12 remziyle belirlenen hakîkate gitmek için, mir’ac ile gelen sırât-el mustakîm yolunda, nûrun açığa çıktığı yerde, ilm-i ilâhî ile sarılmış bir tefekkür vazifesi bizlere intikal ettiriliyor. Ayrıca geçirdiğimiz olaylar üzerinde tefekkür çalışmamız isteniyor.

Rabbim’in lütfûyla, 2008 ekim ayından beri geldiğim halîfemin soh-betleri beni öyle bir sarmıştı ki. Nihayet, 2009 mart ayının 11’inde yapabildiğim ensâr daveti halîfem tarafından kabul edilmişti. Davet için masaya ihtiyacım vardı, almak istiyordum. Bauhaus’a gittim.

Bauhaus’ta kapıdan girişte Gü... Hanım ve Halîfem’le karşılaştım. Yanlarından selâm verip hemen geçeceğimi düşünmüştüm. Ama Gü…. Hanım kollarını açarak çok candan bir şekilde karşıladı, kucaklaştık. Sonra Halîfem’le de selâmlaştım. Halîfem, “nasılsınız?” diye sordu. “Halîfem çok zorlanıyorum nefsim ile mücadele yüzünden, zorlanıyorum. Nefisle mücadele kolay değil” dedim. Halîfemin cevâbı şok etkisi yaptı. “Sen mi nefsinle mücadele edeceksin? Sende Rabbın yapacak,” dedi. Bauhaus Almanca mânâ olarak ev inşaatı oluyor. Tam da orada ve tabii her yerde Halîfem inşaatı yapıyordu.

Halîfem’le karşılaşmamla doğmuştum. Yavaş yavaş, geçmiş ve anda olan olaylar üzerinde tefekkürümüz yani yaşamamız başlamış oldu. Teslimiyetimiz arttıkça ön yargılardan, kayıtlardan, takıntılarımızdan kurtuluyorduk, yani öldürüyorduk bizde olmaması gerekenleri. Doğ-muştum, yaşamayı ve öldürmeleri heyecanla bekliyorum. Rabbim nasip eder inşeallah tam temizlenmeyi ve uzun ince bir yolda sabır sebat ve ısrarla halîfemle nimetlendirilmişlerin yolu olan sırâtel mustakîmde yürümeyi…

AMİN.


Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(51) Be… Sa… Gü…

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm

Padişah yaşlandıkça yani pîriyet arttıkça yazılanlar da kısalmakta, tek bir cümle ile anlatılır olmaktadır. Hikâyede her şey belirtildiği gibidir.

DOĞDULAR, YAŞADILAR, ÖLDÜRDÜLER, ÖLDÜLER”.

İnsanın oluşma mertebeleri (insan için 40 haftada vücûd oluşuyor = 4 makam üzere) itibâri ile doğdular (“Lâ” yokluğun ifadesi ile “lâ” görünür olur, doğar). Peygamberleri ile görülen mertebeleri itibâri ile yaşadılar (“Lâ” dan çıkan “İlâh” olarak yaşamaya başladılar, ilâhlaşma başladı, ilâh isim kazandı). Kelime-i Tevhîd, Kelime-i Risâlet itibâri ile öldürdüler (esmâyı öldürüp sıfat yaptılar, “Lâ” öyle bir yokluk ki kendisinden çıkan ilâhı ilâhlaştırıp, isim kazandırıp ilâhlaşınca kaldırıp atıyor, öldürüyor). Mürid-mürşid ilişkisi itibâri ile öldüler.

Kendi hikâyemize gelince, tevhîd anlayışı içerisinde, Mürid-mürşid ilişkisi içerisinde ölündükten sonra kesret anlayışı ile ayrı hikâyeler kalmaz.

Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(52) Fe.. Ça…

Ve Aleyküm selâm Terzi Baba’m,



Bismillâhirrahmânirrahîm.

Müsaadenizle, 76-5 doğdular yaşadılar hikâyesi üzerine değerlendir-meyi yazıyorum. Hikâyede geçen “Doğdular, yaşadılar, öldürdüler, öldüler” cümlesi, pîriyet makamı vesilesiyle tasdiklenmiş bir şablon olarak düşünülebilir. Bu sebeple, Tevhîd üzere, eyvallah diyerek, şablona uygun hayat anlayışı nasip eden Rabbim’e Elhamdülillâh.

Bu çerçevede;

- Mürşidin nazarı, gönül bağı kurması ile Âdemiyet programının yüklenmeye başlaması,

- Âdemiyet bilinci ve Âdem için secdenin çalışmaları,

- Mürşid eliyle, beşerî benlik ve ilgili kayıtlardan, “Kulum“ tatbîkatı ile geçmek,

- Ve ölmeden ölme hâlini tam mânâsıyla giymektir.

Padişah, kendinin ve ceddinin, hatıra ve savaşlarının kalıcı olmasını isterken, öğrendiklerinin zâten öğrenilmiş, savaşların da zâten yapılmış olduğunun, dolayısıyla temel taslağın bilincinde idi.



Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(53) Fi.. Ka…

Ve Aleyküm selâm Terzi Baba’m,



Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ölmek Hakîkattir. Ölmek dirilmek demektir. Tek başına yapamazsın, mürşid eliyle olur. Her sohbette ölüp dirilirsin. Âdem‘liğini anlamaya vücûdda tatbiki uygulamaya çalışırsın.

İnsan beşer halde doğar. Bebeğin anne karnında hareketi, toprağın ilk hareketi hâli gibidir. Toprak nebat vermeye başlar. Rabbimizin “Rahmân” ve “Rahîm” isminin tecellîsidir. Her makamın ölümü ve diril-mesi vardır. Maddede ölüp mânâda dirilmektir. Mânânın açılması Âdem’e secde ile başlar.

Padişahtan görünen Terzi Baba makamıdır. Etrafındaki yazıları yazan kişilere dört makamda tatbîkatı yaptırmıştır. Padişahın istediği ise dervişlerinin nefislerini terbiye etmesidir. Herkes kendi hallerini yazarak padişaha sunuyor. Padişah mürşid makamıdır. Evlâtlarının yetiştiğini görmek ister. Yetiştirilen makam Rabbimiz’in görünme yeridir. Derviş daima sabır, sebat, ısrar eder. Kulluk yolunda yoluna devam eder. Padişah evlâtlarının nefislerini terbiye etmeleri için yol gösterir. Dört makamda hallerinde yaşarlar.

Kelime-i Tevhîd Risâlet hakîkatidir. Kelime-i Tevhîd “Lâ ilâhe illâ Allah” Kelimeyi Risâlet “Hüve Muhammed resûlallah”tır

Hitap Âdem’e yapılır. Dört aşama sonunda dört makama gelirler. Kelime-i Tevhîd, Kelime-i Risâlet sunarlar. Mânâda Efendi Baba, makam-da Terzi Baba. Kevniyetin mertebe makamlarına mecazen yaklaşılmak-tadır.



Lâ ilâhe illâ hüve Muhammed resûlallah görünmeyi söyleriz. Hz. Muhammed’siz hamd olmaz. Bu eğitimdeki görünme Hz. Muhammed’e (s.a.v.) aittir. Allah’ın arzu olduğudur.

Manevîyatta en tehlikeli tuzak iblîs tuzağıdır. İblîs dört taraftan girmeye çalışır. Mülk edinmek ister.

İseviyet, Mûseviyet makamlarında Muhammedîyye makamı gizlidir.

Sohbette ölmeye mânânın dirilmesi Âdemliğimizin harekete geçmesi ile olur.

Her mertebede, “doğdular, yaşadılar, öldürdüler, öldüler.”

Allah râzı olsun,

Hürmetle ellerinizden öperim...



(54) Fı.. Ma…

Ve aleyküm selâm Terzi Babam,



Bismillâhirrahmânirrahîm

Öncelikle Terzi Babamız’ın bize lütfederek tefekkürümüz için yolladığı bu beşinci çalışma... Beşinci çalışma da diğer tüm çalışmalarda olduğu gibi farklı bir mertebeyi temsil etmektedir. İslâm’ın beşinci çadırı da bu şekilde gönüllerde kurulmaktadır.

Halîfemizin bize anlattığı şeyhin yanında duran dört kişi bu hikâyede tatbik olmuştur. Şeyhin yanında bulunan bu dört kişinin farklı mertebe-leri temsil emiş olması gibi bu hikâyedeki kişilerde farklı mertebeleri temsil etmektedir.

İslâm’daki dörtlü sistem burada işlenmiştir. Bu hikâyede geçen dört mertebeyi sıddıklık, sâlihlik, şehitlik, nebîlik ya da şeriat, târîkat, hakîkat, marifet şeklinde tanımlayabiliriz. Nasıl tanımlarsak tanımlaya-lım sistemin dörtlü işleyişini burada tatbik ediyoruz. İnsan oluşumunda-ki kırk haftada olduğu gibi, mânâ itibâriyle oluşan insan da bu eğitimlerle tatbik olmaktadır.

Kitap için çağrı yapan Şeyh-i Muhammed’tir. Bu çağrı ile mânâ ezanı okunmuştur. O ezanı duyan müridler, ‘‘himmet şeyhim’’ diyerek makama gelmişler, şeyhleri ise verdiği görevle, ‘‘hizmet evlât,’’ demiş-tir. Bu çağrısına her mertebeden kişiler gelmiştir.

İlk gelen kitapla ilgili, ‘‘hepsi güzel olmuş, ancak uzun olmuş bunları biraz kısaltın,’’ demesi her mertebenin kendince Allah’ın tecellîsi olduğu-nu, hepsinin kendine göre ekmel mükemmel olduğunu vurgulamasıdır. Lâkin hakîkat yolunda irşâd olmak için fazlalıklardan kurtulmak gerekir. Bunun için padişah olan şeyh nalınlardan kurtulmamız gerektiğini söylü-yor. Bu mertebede daha ziyâde şeriat ağırlıklı bir bakış açısı ile yaklaşılıyor. ’’Tarihçi ve yazarlar topladıkları bilgileri ciltlerin içlerine kaydetmişler,’’ ifâdesi bize bu kişilerin dünyevî sıfatlarını bırakamadığını göstermektedir.

İkinci kez geldiklerinde padişaha bu yazıları sunan tarihçiler, yani dervişler, sabır ve sebatla irfân olunma muhabbeti ile gayret içindeler. Şeyhleri olan padişah ise, “çok uzun olmuş, biraz daha kısaltın,” diyor. Bu sefer daha bir celâli şekilde söylüyor. Çünkü artık ona bağlı olanlar daha ileri terakkîlere, daha ileri mertebelere geçmiş. Bu şekilde zül celâli vel ikram ismi de bir anda giydiriliyor. Geçmişte kabul edilecek olanlar bugün kabul edilemez duruma gelmiş. Burada ifade değişiyor ve görevliler oluyor. Dünyevî isim ve sıfatlar değişmiş olmasına rağmen tam anlamıyla kurtulunamamış.

Üçüncü kez bu kişilerin gelmesinde herhangi bir sıfat kullanılmamış. Hakîkat mertebesini temsil eden bu gelişte artık kitap tek cilde indirilmiş. Artık Kelime-i Tevhîd vücûda iyice tesir etmeye başlamıştır.

Dördünce kez gelmeleri ise dörtlü sistemi tamamlayan son basamak-tır. Böylece marifet mertebesi ortaya çıkmıştır. Dervişler de artık Hakîkat arzusu olan dörtlü sistemi anlamışlardır. Yazdıkları dört kelime ile bunu tasdik etmekle beraber, kelimenin içeriği ile de Kelime-i Tevhîd’e varmış-lardır.

İsterse kitabı Şeyh-i Muhammedî’yi temsil eden padişah da yazabilir. Oysa o müridlerinden kendi gönül kitaplarını yazmalarını, kendi merte-beleri üzere Kelime-i Tevhîd’e gelmelerini, böylece gayret isminin kemâl bulmasını istemektedir.



Yüklə 1,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin