2. Ama mümkün olsaydı, “her şeyi merkezinde bırakırdım!” demesi;
Sorunun Mürşidinden geldiği için cevap verme edebinde olunması gerekir. Her ikisi de kendi makamında TAKVA tatbikatı içindedir.
Allahlık noktası itibariyle “Lâ ilâhe illâllah” “Bu mümkün değil!”…. Ama Allah’ın mürşid isminin irşad üzere görünmesi olan Mürşid sorunca, irşad için, irfan olunmada gereken cevab, edeben tevhid üzere usulunce verilmesi gerekir.
Risaleti Gavsiye’de “Talib ene” buyruluyor. Burada talib olma bakımından, taleb edenden, sorandan görünen Allah oluyor.
Deniyor ki, Allah kadiri mutlaktır ama (haşa) birşeyi yapamaz; Kelimeyi Tevhid hakikati üzere (haşa) Allahlığını veremez, vermesi mümkün değildir. Ancak burada sanki verirmiş gibi olabilme halini müşahade ediyoruz. Çünkü tatbikat sıradan bir kişiden değil, Mürşid-i Kamil, manevi, rabbani gözüken bir tatbikat içinde olmaktadır. Şu halde biz edeben buna uygun mudur?..., değil midir?... diye bir şey söylememiz mümkün değildir. Demek ki olabiliyor, olabildiğine göre de uygundur.
Allah’ın izni olmadan bir yaprak dahi kımıldatılmaz iken ve ne oluyorsa oluyor, her şey Allah’tan olduğuna göre ve sonunda da Allah’a varacağına göre o şey hakkında uygunsuzdur diyemeyiz.
Dostları ilə paylaş: |