2. Ümmi Peygambere Cebrail “IKRA” derken, onun Ümmi olduğunu bilmiyor muydu?
3. Mürşid, şeriata ters gelecek şekilde mesela vakti gelmeyen orucunu bozdurarak ihvanı teslimiyet yönü itibariyle imtihan edebilir. Kesin li, Mürşid şeriat olarak bunun yanlış olduğunu bilir. Ancak tatbik ettiğini yeni bir şeriat olarak vazetmez.
Burada yapılan izahlar tefekkür bakımındandır. Yani kendi iç bünyemizde, kendimizden kendimize bir düşünce olarak talim etmekliğimizdir. Yoksa bir Mürşid-i Kamil’e karşı bunu söylemek edebe uymaz.
***
Ama mürşid bunu söylemiş şimdi mürşide cevap verme bakımından sanki (haşa) Allah’lığı kabul etmişin gibi oluyor. Ama mürşidin sorusunda, mürşidin himayesi var.
Bunun anlamı denebilir ki, aslında mümkün olmayan birşeye rağmen buna soyunmak
tabir-i caizse Nemrud’un ateşine atılmaktır. Nemrud’un ateşine atılmak yani Mekr-i İlahi’ye düşmektir. Kesrette Vahdet görülmez ise, kesrette boğulmaktır. Ancak Mürşid-i Kamil sözüne uyulması bakımından ise bu aynı zamanda “Halil” liğin tatbikata geçmesidir diyebiliriz.
Nemrud’un ateşi kelime olarak bakarsak, Rabbından bilme bakımından “haza min fadli” diyerek, Hz. Muhammed’in yatağına girme hali ile “Halil” liğin görünme yeridir.
“Halil” lik görünmesi için o ateşe yani kesrete girilir. Böylece namütenahi isimlerin bünyedeki tatbikatıyla o bünyede isimlerin razı olması için kulluk edilir. İsimler kemalatları itibariyle razı oldukları nispette razı olunan yerde marzi zuhura çıkar.
Bu bakımdan Nemrud’un ateşine girilme “Halil” lik isminin zuhuru bakımındandır ki
ancak bu da Rabbını görerek tatbikata geçer.
Bu noktaya soyunmuş olan evlad, itiraza düşmeden soyunmuş olan evlad inşaallah o kamil insanın gönlünde “Halil” lik sırrından hissement olur diye niyaz ediyoruz. Amin.
Buna cevap vermek yine rabbi olarak ne zuhur ediyorsa kişinin ancak bulunduğu mertebe ve makamının Rabbına ilticası ile mümkündür.
Bu tatbikat, Nemrud’un ateşine mancınıkla atılmaktır. Kişi, “ben zatın sözüne uydum, Allah’ıma karşı hata ettim” düşüncesinde ise, sorunun sorulacağı kişi değildir, o makam değildir. Kişi hala mürşid’deki hakkı, hakikati, Allahı görmeyip de onu kendi cismi içinde kişisel olarak görmüşse, bu soru ona sorulmaz
Şeriatte Nemrud ateşi, Hakikatte Allahın “Halil” lik sırrının açılmasıdır. Mürşid’de hak (hakikati) müşahde etmede, ateş kişiyi yakmaz. Eğer cisim, zahir şeriatında kalınmış ise, o zaman ateş kişiyi yakar.
İşte bu teslimiyettir ancak Adem’in teslimiyeti , Nuh’un teslimiyeti, İbrahim’in ve ilah… makamların teslimiyetleri ayrıdır. Herbir mertebede Rabbımız ayrı teslimiyet şanı içinde görünür. O noktaya aday olunmadan da Mürşid teklifte, zorlamada bulunmaz.
“la ikrahe fiy’d diyni” (Dinde ikrah/zorlama yoktur) (Bakara 2/256)
Hak Evliyası, “kim ruh içre almışsam, bırakmam müzmahil (çökmüş) olsun” buyruyor.
***
Seyrullahın şanı gereği bulunulan yerin şeriatına ters gelen şeyler, vaadedilen yer için gerekil olanlardır. Bunlar kendi içlerinde ekmel, mükemmel ve merkezindedirler.
Nitekim İNŞİRAH suresinde ifade edildiği gibi “feiza feragte fensab” (İnşirah 94/7)
(bu halde vakta ki sen ferag (fariğ/hür kaldığında) bu halde ensab (nasbet, put et, çalış/uğraş, yorul, YENİ bir İŞE koyul, bir şeyi hazır duruma getir.) Yani esma/isimler bakımından ilah/ilahelere yönel buyruyor.
Dostları ilə paylaş: |