Levvâme tefekkür edememenin tefekkürüdür. Bu levvâme noktasında, Allah’a istiaze ve Mürşide iltica gerekir; zira içimizdeki putlarımız, ancak 360 derece gören bir bâsiret kanalıyla temizlenebilir. Burada, en ufak bir pürüzü dahi bertaraf etmenin kudreti işlemektedir.
Hz. Muhammed (S.A.S) Efendimiz, putları Şâh-ı Velâyet olan Hz. Ali ile kırmıştır.
Bu noktada, mürşid dervişe kademe kademe yükleyeceği tâkat ile, kul asgarda ve ekberde irfâniyet için mücâhede ve mücâdele edecektir. Bu noktada, irfâniyetimizin oluşmasında “13” sayısıyla devreye giren İblis’in rolü Hz. Şuayb, Hz. Sinan, ve Merkez ef. Hz. lerdeki 13’e mülâki olmada merkezindedir. Buna kuvvetten kudrete yolculuk diyebiliriz.
Burada mühim olan, Arzda arz edilen her noktanın doğruya kullanılmasıdır. Mü’min yanlışı doğruya çıkarandır. Mü’min olan Allah’tır. Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır. Bunu yaparkende bir hikmete göre yapar. Âlemlerde iyi (+), kötü (-) olarak görünmesi ve zuhur ettiği her şeyde O’ndan bir şey eksiltmez, arttırmaz.
Hâlkettiği her şey içinde KIYÂMÎ BÎ NEFSÎ olarak Zâtınladır, kıyamdadır, SAMED’dir.
O her şeyi en iyi bilendir. SÜPHAN’dır.
Bütün geçmiş bilgileriyle Mûsâ Ef. dünyevî kayıtlı şartlar içinde, kâinatın sırlarını kavrıyamıyacağından, ilmin bu noktada bittiğini kavrıyamıyor. Bunu Sinan Hz. lerine mülâki olduktan sonra fark ediyor.
Bunun yanında, Sinan Hz. lerinin “…tatlı yumuşak lisânı…” “…yüzünde elmaslar(selâm) oynaşan tatlı tebessümü…” “…Mûsâ efendiye derin derin bakması…” bu işin bir MUHABBET işi olduğunu anlatmakta.
Yine bu noktada, Yüce Allah’ın “Tarafımdan gönderdiğim hidâyetçime uyun!” beyânı ile
mürşid NAZAR’ının ne müthiş bir nimet olduğunu “76-5-Doğdular, Yaşadılar, Öldürdüler, Öldüler” dosyasından öğreniyoruz.
Ahsen-i Takvim olan Âdem gönlü: “ Zât-ı Hakk, Zât-ı Halife, ZÂt-ı ruh,Zât-ı Nefs ve Zât-ı Vücûd olan kimsedir.” demekte. Mûsâ bin Muslihiddin efendinin onca ilim, ve terbiye gördükten sonra bu kapıya gelmesi, AŞK ve MÂRİFET’in ilmin bittiği yerde başlamasıdır.
Böylece EDEP’le başlayan bu nefis terbiyesiyle birlikte, Sinan Hz.lerinin “ Ey temiz adamlar! Söylediklerimi anlıyormusunuz?” hitâbıyla dervişlerde sâfiyet ve âgâhlık olması gereğı dile getirilmiş.
“…Her kelime esrar hazinesi gibi bir şeydi.” Burada KELÂMULLAH ile ifâde edilen her şey,
bu esrârın daha ileri safhalarda açılacağı işâretini vermekte. “Ama o direğin dibindeki! O var ya, söylediklerimi tamamen anlıyor, çünkü bugün hep ona söylüyorum. “
Burada “direk (Elif) dibi” Allah’a yakınlığın remz edilmişliği, Mûsâ Ef. muhabbet noktasında, bir anda mürşid nazarı alıyor.
“…söylediklerimi tamamen anlıyor, çünkü hep onun için söylüyorum.” Sinan Hz.leri aynı anda tâkat yüklemesi yapıyor ve Mûsâ efendinin gönlüne atılan mâneviyyat tohumu bir anda vücud buluyor.
“ Onun burada olduğunu Sümbül Ef. nerden biliyordu?” “Bunca tahsil, bunca medrese hepsi nafileydi burada. Burası vahdet denizinin dalgalarıyla…”
Yüce Allah bizden ilim değil, kulluk istiyor. Vahdet denizine kesret haberleriyle varılmıyor. Mülkten tamamen soyunmak lâzım. Allah’a AŞK’la, MUHABBET’le gidiliyor.
Sümbül Ef. “Âlemi siz yaratmış olsaydınız, nasıl yaratırdınız?” diye sorunca, dervişler Sümbül Efendinin arzuladığı cevabı veremezler. Aslında âyet-i kerimede ”O yaptığından sual edilmez. Rahman/46” der.
Mûsâ Ef. birinci cevapta , edeben “ Bu mümkün değil’i” ancak hâl üzre söyler. İkinci cevap ise, yine bu soru mürşid makamından geldiği için edeben “Her şeyi merkezinde bırakırdım.” der; zira o artık mürşid nazarını almıştır. Mazhâriyetleri merkezinde görebilmek için HAKîKAT noktasına gelmek lâzım. Bu söyleyişte, Tevhid-i Ef’al noktasıyla birlikte RIZA,TESLİMİYET, dolayısıyla İMAN ve ŞÜKÜR öne çıkmakta.
Yine Sümbül Ef.sorusunda “Ey dervişler! Hakk rahmetinin tecellisi toprak (mesnûn) bağrından renk renk, türlü türlü, çeşit çeşit çiçekler fışkırıyor. Her biriniz bana bir top çiçek getireceksiniz. O miskler saçan çiçeklerle gözümüz gönlümüz aydınlanacak.”
Burada toprak-mesnûn olan vücûd arzında kullarda nâmütenâhi isimlerin, her bir dervişte âyan-ı sâbitesine, fıtratına göre kemâlâtları üzre derlenmesi, bunları cem etmesi, Tevhid-i Esmâ noktası.
“Miskler saçan çiçekler” O isimlerin dervişlerdeki kemâlâtının göstergesi, ayni zamanda Muhammedî mertebeden irfâniyyete ermeleri. Peygamberimiz (S.A.S.) “Bana güzel koku sevdirildi.” demesiyle ilgili.
Merkez Ef. “kupkuru bir papatya ile gelmesi” Artık onun irfâniyet yolunda kazandığı her şeyi Allah’a kurban etmesi anlamında… Terk-i terk noktası.
“Zikr-i İlâhi ile titreyen çiçekleri bulması, artık onun mârifet üzre bir hâl yaşadığını gösteriyor (çiçeklerde ki hakîkatin idrâkı. Bu noktada maddede mânâyı, mânâda maddeyi müşahede etmesi, hem şuhudu, hem gaybı yaşaması hâli.
“Hamd olsun Yüce Allah’a ki , senin iç gözlerine Îlâhi hikmet sürmesini çekmiş!..”
İç gözler: Basâr (Ben o kulumun gören gözü olurum.) 2/269. âyet-i kerimede “ Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet vermişse, doğrusu çok büyük bir hayra mazhar olmuştur.”
“Sümbül Ef. kızı Rahime ile evlenmesi” Rahime: Ümm olan mürşid gönlü, mürşidinin kızıyla evlenmesi: mürşidinin nefsiyle ayni frekansta olması. “Allah’ın irşad zincirinin bir halkası olması”: Mürşid hilâtını giymesi.
Bu yolculuk “ İNNÂ LİLLÂHİ, İNNÂ İLEYHİ RACİÛN.” dur. Ama sonu olmıyan bir seyirdir. Sümbül Ef. Hz.lerine sunduğu kuru papatya ile mahcub, mürşidinden himmet beklemektedir; Hakikat noktasından öte geçebilmek için, ancak ona “HAY ve KAYYUM” sırrını açmasıyla yola devam edebilecektir.
SORULARA CEVAPLAR:
“Her şeyi merkezinde bırakırdım!” Buna en ufak bir şeyi ilâve etmezdim; zira merkez isminde dahi Allah Zâtınladır. Âlemlerde Hakk’ın olmadığı bir nokta yoktur. Lâm Elif olan âlemlerde her noktada, Allah nâmütenâhi isimleriyle Lâm içinde kendini gizlemiştir.
1. Evet. Bunu “Lâ fâile illâllah “ olarak Tevhid-i Ef’âl’in babası Hz. İbrahim de görüyoruz. Bu soruya “Belâya sabır, nimete şükür ve teslimiyet” olarak cevap verebiliriz.
Teslimiyet imanın kaynağı ve hakîkatin açılma noktasıdır. Tabii ki bunları söylerken, hiçbir bahane bizleri kul olarak sorumluluklarımızdan soyutlayamaz.
2. Kur’an’ı Kerimde, bu belâların imtihan olarak verildiği, ya terakkilerimiz için, ya kefâret üzere, ya da nifak, küfür, şirk, inkâra-yalanlara sapan kavimlere geldiği (Lût, Semud, Âd gibi) birçok âyetlerde belirtilmiştir.
Bu noktada, Allah’ın âyetlerinde tebdil, tahvil, tegayyür yasak edilmiştir. Yâsin 36/54’de “Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.” denmiştir.
Şuhud âleminde de böyledir. Kızıldeniz Mûsâ’ya rahmet, Firavun’a zahmet olmuştur.
Hz. İbrahim’e ateş cennet bahçesi olmuştur. Ateşte Rabbi’nı müşahade edince, o ateş onu yakamaz olmuştur.
Sûre 105 Fil vak’asında fillerin üzerine, Rabb’ın (ilhamlara remiz olan ) Ebâbil kuşlarının attığı taşlar, o kavme risâleti olmuştur. Hz. Mûsâ’nın Kıptî’yi öldürmesi, onun nefs-i emmâresinden irfâniyyete doğru hicretine vesile olmuştur.
3. Varlık âleminde, maddesiz mânâ, mânâsız madde düşünemeyiz. Fizîkî ölüme kadar RUH,BEDEN,AKIL-NEFİS üçlüsü ile donatılmışız. Bu bütünlük içinde Gayb ve Şuhud iç içe.
Enfüsî beden âlemi içinde her an merkeze bağlıyız.
HÜVE’yi, LÂM ELİF’i ve HİÇ’i görmek için, her vak’ada eğitilmemiz gerekir. Bu noktada ilticâ, istiaze, istiane, tevbe, secde ve Allah’ın nimetlendirdiği kullarının yoluna gitme söz konusu. Aşağıdaki âyet’i kerimeye göre son nefese kadar nefsin takva ve fücur kapıları açıktır: “Ve nefsihî vemâ sevvâha ve feelhemaha fucûrehâ ve takvâha. Kad efleha men tezekkâ.(Şems 91/7-9)
Enfüs, insanın gaybı ve mânâsıdır. Enfüste ki ana merkez, bizdeki nefsin enfes nefs olana kadar geçireceği eğitimle meşgûldür. Kur’an ve risalet bu eğitimin kalbidir. Bu noktada Âdem gönlü devreye girer. Sûre 50/ 16’da “Ve nahnû akrebû ıleyhi min hablil veriyd” dediği yine mürşid gönlüdür. Yine hadîs-i şerifte: ” Ben yere göğe sığmadım, ama mü^min kulumun kalbine sığdım.” dediği bu gönüldür.
4. Evet. Âlemlerde Hakk’ın olmadığı nokta yoktur. Eksi ve artıdan her noktadan Hakk gözükmektedir. Hakk’ın hâlkiyetinde HAY ve KAYYUM olarak Zât’ınladır.
5. Bunun en güzel cevabı, Kur’an’ı Kerim’de Hz. Mûsâ ile Hz. Hızır’ın yolculuğunda gizli. Hz. Hızır “Sen benimle olmaya kesinlikle güç yetirip sabredemezsin. Önce kuşatıp kavrıyamıyacağın şeye nasıl sabredeceksin?” dedi.
Hz. Hızır Mûsâ’ya “ Ben sana açıklamadıkça soru sorma.” dedi. Hz.Mûsâ, Hızır’ın gemiyi delmesini (eksi-kötü), çocuğu öldürmesini(eksi-kötü), yıkık duvarı tamir etmesini(artı-iyi) bir türlü anlıyamadı. “Bunlardan hangisi merkezinde değil ?” dersek, bunların tam merkezinde olduğunu öğreniyoruz. İyi ve kötü yoktur. O ismin veya ilmin en doğru yerde, en doğru şekilde kullanılması vardır. Buna hikmet denmiştir. Hikmetin tanımını Allah yapar; çünkü “O her şeyi hikmet üzere yapar.”
6. Teknik anlamıyla merkez: Bir küre yüzeyinin her noktasından ayni uzaklıkta bulunan iç nokta. Bir işin öğrenildiği yer. Bir bölgenin yönetim yeri.
Hakîkat-i Muhammedî’nin, âlemler olarak zuhur noktası(merkezi) Hz. Muhammed’dir.
Bu Yüce Allah’ın âlemlerdeki mazhâriyet olarak tenezzül ettiği makamdır.
İhlâs sûresinde, Hz. Muhammed’in mübârek kelâmıyla beyan indiren Yüce Allah’tır;
bu, Fetih sûresinde “ İnnelleziyne yubâyuneke innemâ yubâiyunallah” beyânı ile perçinlenmiştir; Hakîkat-i Muhammed deryasının bütün husûsiyetleriyle görünme, şehadet, temsil ve tasdik noktasıdır. Hz. Muhammed, enfüste ve âfakta “KUL” emriyle tatbikâta koyan şahid ve örnek olan makamdır.
Kur’an’ da, merkez ile ilgili, ilk bakışta “ Elif Lâm Mim” ile Bakara/1’de; Âyet-el Kürsî’de, akara/255’ de ve Bakara/ 30’da meleklere “…Ben sizin bilmediğinizi bilirim dedi.” Bakara/1’de Lâm elif olan âlemler, Ehaddiyyet’inden Mim’e, Mim’den Ehaddiyet’ine,
her an yeni bir şeende olarak yol alan hareketin tam merkezindedir. Bakara/ 255’te ise”O daima diridir. Bütün varlığın İDÂRESİNİ yürütendir.(merkez)……. O’nun dilediği kadarından başka İLMİNDEN HİÇ BİR ŞEY KAVRIYAMAZLAR.
O’nun KÜRSÎ’si (Bir mânâsıyla MERKEZ demek) bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O’na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
7. Tevhid neş’esi üzre, içinde teslimiyet ve şükrün olduğu rızâlık mertebesinin hakîkatıyla söylenmiş; zira Merkezin mazhâriyeti ancak hakîkat noktasından görülebilir.
Sümbül Ef. ve Merkez Ef. konusunda, Hakîkat-i Muhammediyye ile âlemlerde ve kulunda
Zâtını açan Yüce Allah –Kemâl-i Aşk olarak—olarak (İnnâ lillâhi innâ ileyhi râciun) ile bizleri LÂİLÂHE İLLÂLLAH ve HÜVE MUHAMMEDÜRRESÛLULLAH” a vasıl eylesin.
Muhterem Terzi Babam, Merkez Efendi ile çıktığımız bu yolculukta, bizlere nice güzellikler lûtfettiniz. Yüce Allah , biz kullarına, irfâniyet yolunda daha ileri terakkîler nasibetsin ve idrâkimizi ziyâde eylesin!
Dostları ilə paylaş: |