Terzi Baba. (09/06/2014)
Hayırlı akşamlar Nu…. kızım. Mail-ini aldım okudum gerçekten çok manidar ve aynı zamanda irfaniyyet ve edep yolu gösteren bir zuhurat cenâb-ı Hakk herkesin görüp idrak edemeyeceği değişik mertebeden bir zuhurat göstermiş, çok güzel. Allah (c.c.) hakikatini anlamaya yardım etsin. Daha nicelerini göstersin İnşeallah. (Merkez) dosyasının yazıları geldi sayfaları oldukça kabarık oldu ancak onları daha henüz düzenleyemedim ilk fırsatta düzenleyip diğerleri gibi dosya haline getireceğim İnşeallah. Cenâb-ı Hakk dünya ahret işlerinde kolaylıklar başarılar nasib etsin.
Geldiğinizde Nu…. ile İnşeallah bekleriz.
Sana Nu… ya selâmlar Nüket anneninde selâmları vardır hoşça kal Efendi Baban.
-------------------
Nu…. Ce…. (07/06/2014)
Hayırlı günler Efendi Baba,
Nasılsınız inşallah, siz ve Nüket Annem iyisinizdir. Uzun zaman oldu sizinle görüşemedim, bazen biraz çekiniyorum sizi rahatsiz etmekden, çünkü çok arıyanınız var biliyorum. Ama her gün hayatımın içindesiniz.
Efendi Baba, bize vermiş olduğunuz Merkez Efendi ile sorulara cevap veremedim, ama bu soruların cevabını aklımca, kendimce cevaplamaya çalışmışdım ve bunun üzerinde annemlede burada biraz teffekkür ettik, son aylardaki sohbetlerinizde bu konuyu, yani Merkez Efendinin tezi, konu olarak işlendiğini, annemden duydum, ancak sohbetlere katılmadığımdan, eksiklerim olduğu icin, tam emin olamadım, ve çevap vermekden çekindim, ama
60
inşallah yazın geldiğimde sorularım olacak ve eksik bilgilerimi tamamlamaya çalışacağım.
Efendi Baba Cumayı Cumartesine bağlayan gece, bir rüya gördüm, müsadenizle size anlatmak istiyorum.
Rüyamda insanlar var etrafımda, bir evdeyim daha doğrusu bir daire, ve yüksek tavanları var, eski zaman tipi evler gibi. Bu evde ev sahibimiyim, yoksa misafir mi bilmiyorum, evin içinde çok büyuk bir zat bulunuyor, sarıklı beyaz kıyafetli, etrafında oturanlar var koltukda oturuyorlar ben ayakdayım, birden kapıdan odaya, başka bir misafir giriyor, buda önemli bir insan olduğunu anlıyorum. Oturan insanlar ayağa kalkıyor, geleni selâmlamak icin, o zat ta ayağa kalkıyor, o an gelen şahısın oturan o büyük zâtın elini öpmediğini göriyorum, ve benim aklım rüyamda ona takılıyor, diyorum ki burda bulunan zat okadar büyük ki, acaba gelen şahıs, diğerinin elini niye öpmiyor, ve şahısa bakınca birden.
Gelen şahısın siz olduğunu ve evde bulunan büyük zâtın Peygamber Efendimiz (s.a.v.) olduğunu göriyorum.
O an içimden bir ses, bana cevap veriyor, ama cevap veren ben değilim: O niye elini öpmiyor biliyormusun? çünkü o Peygamber Efendimizin burda zuhura gelişidir diyor.
İçimi güzel bir his kaplıyor, en önemlisi aklım bunu rüyamda büyük bir eminlikle idrak ediyor.
Allah nasip ederse 15. Temmuz'da Türkiyeye geleceğiz ve 5 hafta kalıcağız. Müsadenizle ve tabiki size ve Nüket Anneme yük olmamak şartıyla sizi bir kaç gün ziyaret etmek istiorum. Bu dönem Ramazana giriyor.
Size ve Nüket Anneme hürmet eder, ellerinizden öperim. Sizieri çok özledim ve hep özlüyorum.
Sevgim ve Saygılarımla
Nu…..
61
Not= Bu zuhurat hakkında daha geniş bilgi, (Terzi Baba
2) de de vardır oradan da bakılabilir. T.B.
-------------------
Terzi Baba. (16/06/2014) “Tûbâ”
Hayırlı günler Yu… oğlum ma'nâ âleminin bağlantılarının nasıl bir uyum içinde olduğu ancak ince bir idrak ve anlayışa ihtiyaç olduğu, açık olarak görülmektedir gönderdiğin yazı iyi olmuş, onuda ilgili yere ilâve ederim. Sağ olasın ellerine gönlüne sağlık. Selâmlar hoşça kal Efendi baban.
-------------------
Yu…. Yü…... (15/06/2014)
Babacığım Selâmün Aleyküm, hürmetle hem sizin hem de Annemizin ellerinden öperim.
Geçen gün gönderdiğiniz, Al… 'dan bir kardeşimizin zuhuratı vardı. O zuhuratı okuduğum zaman, bana “Tûbâ” ile ilgili hazırladığımız o dosyada ki bir dörtlüğü hatırlattı:
Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında kaside ve gazellerde müstakil beyitler yanında mesnevilerde, cennet hakkında bilgiler içerenMuhammediyye’nin “Faslün fî makamâti’l- cenneti ve derecâtihâ” bölümünde vesîle cenneti anlatılırken, tûbânın Resûlullah’ın cennetteki evinden çıkan bir ağaç olduğu ifade edilmektedir:
“Vesîle cenneti anda olur kamudan a‘lâdır/
Habîbullaha mahsustur o adn içre bu a‘lâ dâr(ev)/
Resûlün dârı içinde bir ağaç var adı tûbâ /
Biter anun budağında ne denlü var ise esmâr” (meyveler)/
Buradaki dörtlükte belirtilen hususla ilgili bir zuhurat olduğu ve aynı zamanda “Tûbâ”daki hakikatin bir tasdiki ol- duğunu belirtmek isterim. Zâten zuhurat ta gerçekten çok
62
başka ve de apaçık bir zuhurat.
Düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim. Bugün Babalar günü, bu vesileyle de Babalar Gününüz kutlu olsun Babacı ğım.
Allah size lâyık evlât olabilmeyi bize nasip etsin.
Annemize de Selâm ederim, Allah'a emanet olun.
Not=Bahsedilen, zuhurat bir yukarıda ki, (07/06/2014) tarihli yazılı olan zuhurattı. T.B.
-------------
NOT= Ayrıca, Bu mevzuların olduğu günlerin hemen ertesi günün gecesi olan çarşamba gecesi devamlı yapılan mesnevi sohbetlerinden olan o geceki sohbetimizde gerçekten çok ilgi çekici idi. Sohbetimiz tabii seyrinde devam ederken mesnevi şerifin (A. Avni konuk şerhi cild 5 sayfa 267 ) ye gelmiştik mevzu manidardı. T.B.
-------------
Beyt (990) Halkın kavgaları güzellik içindir, bergsizliğin bergi (TûBâ) nişanıdır. (berg/yaprak)
-------------
A. Avni Konuk şerhi: (Halkın bütün kavgaları ve mücadeleleri bu mecâzi güzelliği elde etmek içindir; ve nerede müzeyyen ve muhteşem birini görürler ise, onun başına üşerler. Halbuki bu zîneti zahiresizlik zâdı, ve sermaye-i fakrı, saadet nişanıdır, ve insân-ı Kâmilin alâmetidir. Birinci “berg” zâd ve zinet zahire ve ikinci “berg” zâd ve zâhire ve “Tûbâ” saadet ma’nâsınadır. İnsân-ı Kâmilden kinayedir.)
-------------
Beyt’in (990) olmasıda manidardır. (99) bilinen bir sayıdır izah gerektirmez. T.B.
-------------------
63
Ai… Er….. (04/08/2014) “Düşünceler”
Gönül âleminin efendisi, Necdet Ardıç Uşşaki, Babamı kendi dilinden, hem gönlünden, akan Kevser ırmağı ile, kabım kadar anlatabilmek adına, bir yola çıktım. Damla, deryayı nasıl anlatır, acizim. Medet Efendi Babam.
(Gönülden Esintiler Divan 3) Kitabındaki ma’nâ’lara dayanarak yapılan bir çalışma’dır.
Ya Rasulüllah.
Yüzüm yok iken geldim kapına,
Gönül rüzgarı savurdu katına,
Binmiş idim ben sevgi atına,
Boş çevirme ellerimi ya Rasulüllah.
Sultanımız, Babamız bu dörtlükte, kendisinin gönül rüzgarı ile, Peygamberimizin yoluna baş koyduğunu, sevgi denen atla, kanatlanıp uçtuğunu, ifade etmiş. Öylesine alçak gönüllü ve yokluk makamında ki; yüzünün olmadığını da belirtiyor. Yüz, suret insanın kimliği sayılır. Birbirimizi yüzümüzden tanırız. Gözler; kalbimizin aynası, sesimiz ruhumuzun derinliklerindeki biz, koku alan ve Hu nefesiyle diriliş vasıtası burnumuz. Babam öylesine kimliksiz hâle büründürülmüş ki, nefsani kimlikten eser yok. Kimliksizliğinin derinlerindeki, İlâh-î Kimliği görüp ondan gerçek Kim-e , Ene’ye ulaştıracak olana tabii, Muhammed makamında eriyen, Sultan Babam.
Gönül rüzgarında savrulan, danelere benzetmiş kendini. Rüzgar, edebiyatımızda zaman kelimesiyle tevriyeli olarak kullanılır. Esen yel ve zaman, geçip giden ömürleri ve geçiciliği de hatırlatıyor insana. En önemlisi aşılayıcı olması. Tohumları oradan oraya taşıyan rüzgarlar, yeni oluşumlara imkan hazırlar. Efendi Babam da evlâtlarının içindeki olumsuz tohumları islah edip onları, verimli hublar haline tebdil ettirir, öğretmenliği ve zıraat ehli, yetkin bir eğitimci olarak. Zararlı halleri, yok hükmüne dönüştürür, gerekli ilim suyunu verir, ne, nekadar gerekiyorsa zaman içinde yapar.
Yine Kur’an’daki âyetlere göre rüzgâr aşılayıcılığı ile
64
Peygamberlere işaret ediyor. Gönüldeki haber getirici melekeler, Allah’ın lütfu ve keremi, ile yol gösterir. Kalp, gönle tebdil ettirildiyse orada Allah’tan başkası yoktur. Ma’mur hânelerde sevgili oturur. Kendini aradan çıkaranlar Yaradanlarına kavuşur.
Savurmak kelâmı dizede, çok özel kullanılmış, kendi ihtiyarı olmadan, Allah’ın dilemesiyle, kaderlemesiyle rüzgarın elinde, Muhammed dilinde, sevgiyle ilmik ilmik örmüş kendi libasını. Terzi Baba, demiş ihvanı ona. İdris’i olmuş, hem kendinin, hem evlâtlarının. Kimlik arayışına düşen gönüllerin adresi, İdris (a.s.) Yıldız ilmi, harfleri, sayıları diz çökmüş önünde, teslim olmuşlar ondaki Selâm esmasına.
Yüzüm yok ifadesinden, sûretsizim, esmâlarımın hükmünden Allah esmâsına ulaştım kesretten, vahdete yürüyenim, anlamını çıkarabildiğimiz gibi, “Senin yanında Ey Habibim, sana lâyık ümmet olamadığım özelliklerim var hâlâ, beni kusurlarımla kabul et,” deme büyüklüğünü götse-riyor. Yüz kelimesi 99 esmâyı ve karşısında Zât’ı da çağrış-tırıyor.
Aşk elinde kavrulan ruhu, “Beni gören Hakk’ı gördü.” Remzinin sâhibiyle ma’nâ da birlikte, soylu bir at gibi, kemâlde olan nefsiyle uyum içinde, duygularının gemi elin de, Habibullah yolunda.
Üzüldüklerinde ağlayabilen ender hayvanlardandır at. “At sahibine göre kişner” Tasavvuf ilminde Kâmil insanları temsil ettikleri de söylenir. Uysal hâle gelen yabani atlar nefsimize benzetilebilir. Eğitilerek boyun eğer hâle getirilen nefis, aklın elinde, ruha uygun davranır. Bu davranışlara ancak sevgiyle aşkla ulaşılır. Peygamber yolunda yürümek, onun ahlâkını uygulamakla gerçekleşir. “Allah, göklere İsteyerek ya da istemeyerek gelin” dediğinde, onlar “İsteyerek geldik” dediler. Semâ halkından olan Babamız da kaderi gereği sevgi atıyla Allah sevgilisine gidenlerdendir.
Senin ismin ile çarpar kalbim,
65
Gözetmezsen nolur benim halim,
İsmini anmadan durursa kalbim,
Boş çevirme ellerimi ya Rasulüllah.
Kalbimiz, kas yığını bir topaç et parçası. İçinde bulunan kanı evirir, çevirir, kirliyi temizletir. Dört odacıklı can hazi-nesi, çarpar durur. Dinleyen kulak halis değilse tık, tık atar, özü Hakk’a bağlı olanlar da Al-lah Al-lah sesini duyarız derinlerden. Aşık Necdet’in gönül olan kalbi de yalnızca Allah, der. İçine aldığında da içindekini âlemlere yaydığı nefesinde de yalnızca Allah kelâmı soluklanır.
Peygamberimiz Efendimiz, Hakk’ın ne aynısı, ne gayrısı dır. Onu tanıyan gönüller Ahmed-i Mahmud-u Muhammed dediklerinde, bu üç makamın da kime ait olduğunun bilincindedirler. Zat, Sıfat, Esmâ makamlarındaki hazinele-rin sahibi, “Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliğimi ve sevilmekliğimi diledim.” Onu en çok sevenler, hakikatine erişenlerdir. Efendi Babam, Muhammed (s.a.v) Efendimizi gerçekleyen, Allah erlerinden birisidir. Bizi hep “Müheymin,” “Hâfız” adıyla koruduğuna, gözettiğine inanırız. Bu âlemde, bedenen yok gibi, görünen Peygamberimiz, ma’nâ erleri için hep diridir. O gitseydi bu âlemler hiç kalır mıydı.? Babam’ın gönlünden biz evlâtlarına aktardığı ilminde, O Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır, Ezeli ve Ebedidir. Ölümsüzlük suyunu içen Hızır’dır her yerde Hâzır ve Nâzırdır.
Allah aşkıyla yanan Babamız, şiirinin her dizesinde bu özlemi, yanışı dile getirmiştir. Aradan bazı dizeleri alıp anlamlandırmaya gayret edeceğim, inşallah .
Ben sana belki ezelden aşık,
Sensin bütün cihanda tek maşuk.
Tüm kâinat tek bir vücut gibi düşünülür tasavvuf öğretisinde. Tüm varlıklar Ahad âleminde Allah’ın ilmi olarak mevcuttur. Tek’in içinde, eşsiz benzersiz tekler. Hepsi kendine özel, eski deyişle nev-i şahsına münhasır. Tek’in seyrinden başka bir şey yoktur. Esmâlar sıfatlara, sıfatlar Zat’a aşık; Zat hepsine aşık . Öyle bir aşk ve hubbiyet ki,
66
nesi varsa vermiş, kendinden olanlara, özellikle ünsiyet kurduğu insan manasına. Adına Muhammed aynası demiş, seyreylemiş âlemleri onda. Her seyirde aşkı artmış, aşakaya dönmüş, etini, kanını, canını nesi varsa vermiş yoluna, Ahmed’inin. Dürrü yetim, Tek inci. İki kabuk arası sırlanmış cevher. Zâhir, bâtın kapları ve içi sır âlemi.
Nur-u Muhammed, Necdet’te de görülmüş; özleri aynı Ahad’de, bu zıtlık âleminde farklı görünmüşler. Ete kemiğe bürünüp “Kimse” diye görünmüşler.
Gafletle geçiyor Şam-u seher.
Şam, aşıklar için Bağdat kadar önemli bir şehir. Şam, akşam demek, gönül erlerine ve dahi Babama. Akşam , fenâfillâh makamının zamanı. Kendinden geçişi, yok oluşun saf ruh kalışın şehri. Belki de bu yüzden, İsâ (a.s.) tekrar bedenlenip gelecek beklentisi hepimizde. Gaflet perdeleri açılsın ve âlemlere rahmet saçılsın. Şam’ın hüznü dursun artık. Selâhaddin-i Eyyubi, Şehitlik makamındaki peygam-ber evlâtları bu şehrin nurlu yüzleri. Ömrümüzün akşam vaktini gafletle geçirmeyelim ey insanlar diyor adeta ma’nâ sultanımız. Uyanık olalım ki, Beka âlemi menzilimiz olsun.
“Şam-u seher” ikilisi zıtlıkları içererek tezat sanatını gösteriyor Babamın dilinde. Karşıt gibi görünen iki kavram; biri akşamı, diğeri sabahı ifade ediyor. Seherde uyanış, diriliş, oruç zamanının başlangıcı, sahur. teshir zamanı, Karnlıklardan aydınlığa, uruç etme hali, insanın ve Ebu Bekir’in sadıklığının zamanı, sabah. Şam, ölme, ölüp dirilme makamı aşıklara.
Kölen olsam hep kapında kalsam,
Lütfundan ma’nâ gülleri alsam.
Köle, savaşlarda kazanılan, ve üstünde hak iddia edilen, ya da, pazarlardan satın alınan, kimselere verilen bir isim. Babam da nefis savaşında kendini Allah’a ve onun bu âlemdeki gölgesi, Hazret-i Muhammed’in ma’nâsı’na köle gibi görüyor. Peygamberimiz Kuran’ın ma’nâsı’nı anlatan
67
Allah elçisi, insanlar ve cinler için. İlk ve son oluş peygam-berlik yolunda, gönüllü kölelik, Habeşi ve Zeyd gibi. İmân için İkân yolunda, savaşta bilerek ve isteyerek Efendimize kul, köle olmak, Hak yolcuları için bir şereftir.
.Aşkın pazarında Pazar eyledim,
Satarım bu canı alan bulunmaz. Yunus Emre.
Güllerin efendisi Hazret-i Muhammed, gonca da gül de bülbül de hepsi o. Kimi tomurcuktur, birliği ifade eder, Vahdettir tek sapta Elif gibi, kimi açılmıştır her biri ayrı bir yapraktır, kesrettir. Vahdetin ve Kesretin temsilcisi gül. Kokusu, yağı ve dalında şakıyan bülbülleriyle. Babam, Muhammed’in hem on iki dilimli gülü hem her dâim şakıyan bülbülü.
Görüp de Cemâlin veririm can,
Sana salât-u selâmlar her an.
Peygamberin Cemâlini, yüzünü görüp de canı sahibine vermemek mümkün değildir. Ma’nâ’larımız da bile görmek, gerçek görmekle eş bir hal. Şeytan onun mübarek sıfatına giremediği için ma’nâ’ları bu minval üzere anlamlandırı-yorlar.
CEM-ÂL Cem olanların soyu.
Cim ve Mim3-40= 43=7 El MÜMİN.
CEMÂL-3-1-40-1-30=75-12 Hâlik esmâsı-3 Rahîm esmâsı.
Bâtında olan Cemâl Allah erlerine zâhir olur. Cemâl de eriyenler vuslata kavuşanlar, daim Peygambere salât ve selâmdadırlar. Necdet Babamız da öyle. Salât destek olmak bir anlamına göre.
“Allah ve melekleri Peygambere salât eder, ey müminler siz de salât edin” (33/56) Allah, melekleri ve tüm kudreti ile Peygamberimizi desteklemektedir. İnananlar olarak bize düşen de, Ona yardım etmek ve dinimizi yaymaya çalış-maktır. İlim sâhibi kişiler, taliplerine öğretmek ve onları eğitmekle mükelleftirler.
68
Salât’ın bir anlamı, namaz olarak geçer Kutsal kitabımız Kur’an’da. Allah, peygamberine neden namaz kılsın ki. Kendi her şeyin sahibi. “Ol” dedim, “Oluverdi” Zat, sıfatları-nın, esmâ ve fiillerinin aynasına namaz kılmamalı gibi görünüyor. Oysa “Lâ İlâhe İllâ Allah” lâfzını idrak eden-ler her şeyin kendinden, kendine olduğunun farkındadırlar. Kılan makam da aynı, kılınan da. Miraçta Peygamberimizin, kendini görmesi ve “Dur, Rabb’ın namazda” hâli.
Babam evlâtlarına örnek olarak, eğiterek salâtını yerine getirmekte ve öğrencilerini selâm ehli olarak selâmete çıkarmaya çalışmaktadır, Selâm adının sahibi CAN Babam.
Sensin âlemde varlığa sebep,
Ey gönül darılma edeb edeb.
Peygamber Hazretleri, varlık âleminin oluş sebebi olmasına rağmen pek çok kişi tarafından kabul edilmemek te ve ileri geri şeyler söylenmekte. Oysa onun hakikati Hak-kın nurudur. Aklı, ruhu, nefsi eşsiz ve örneksiz. Âlemlere rahmet olarak halk edilen, varlık bizim idrakımız dışında kalabiliyor. Gönül gözü açık olanlarsa onu anmadan, yolunda yürümeden yapamıyorlar. Şems Hazretlerinin açıklamalarına göre Hazreti Muhammed’de erimedikten sonra Onda yeniden dirilmedikten sonra imân bile tam olmaz. Babamın dizelerine göre de edeb budur. Edeb haddi bilmektir, yaşayış şeklidir. Ölçülü olmak ve bize biçilen kadere râzı olarak yaşamaktır. Sevdiğinde yok olmadıkça aşığa yeniden doğmak yoktur.
Hak aşığı Sultanımız onun aynası olan tek peygamberi de çok sevenlerden ve yoluna baş koyanlardandır.
Babacığım Kitaplarınızı taradım, ve bazı bölümleri alıp açmaya çalışıyorum. Bunun altına yine aynı kitaptan çok güzel sözler ve şiirler var, İlâve ettim. Sizin sohbetleriniz den alacağım uygun bölümlerle sizi anlatmak istiyorum, ama edebi yanını da şiirlerde vermeme, izin var mı? Kimlik ile ilgili bir sohbet yapmıştınız, son gün, onu bu yazının altına ekleyebilir miyim. Ellerinizden saygıyla ve hürmetle öperim Nur âlem nur Annemin de ellerinden öperim.
69
Saygılarımla kızınız Ai….
--------------
Not= Aşağıdaki sözler. Babamın muhtelif yazılarından alın-mıştır, zaman içinde bunların açıklamalarını da yapmaya gayret edeceğim İnşeallah. O yüzden kısaca buraya da aldım. (A.E.)
--------------
Doğan şu ceseddir, ma’nâ bâkidir.
---------
Zâhid, ufkunu geniş tutandır.
---------
Allah, dediler ismime anlamadı kimse beni,
İnsan dediler cismime sallamadı kimse beni.
---------
Ben zannınıza göreyim.
---------
(Atayım dedim yazısından)
---------
Âlemde Bâki olan Zat-ı Hak’dır.
---------
(Çözdüm sırrını)
---------
Ölüm, varlığı sahneden çekendir.
---------
Bâki olan Hak, geçip giden halktır.
---------
(Ölüm ne güzelsin)
---------
Kendini görmek için yüzünü Rabb-ına döndür.
---------
(Geldim)
---------
Pak eyle gönlünü bir dem, olmayasın nefsine yem.
---------
Zâhirle olma kayıtlı, bu günlerin hepsi sayılı.
---------
70
Özden alınca haberi kalmaz gönlünün kederi.
---------
Nefsinle cenk eyleyiver, arzularını yere ser.
---------
(Meydana gel)
---------
Sâlik kendini devreder.
---------
(Nusret Babamın Kabri Başında)
---------
Gafletle bakanlara Kâ’be, örtülü bir taş görünür.
---------
Necdet gafil olanlara bigâne beşer görünür.
---------
(Görünür)
---------
Arası şiiri, olduğu gibi alınıp açıklanacak.
---------
Yeri gelmiş, açıklanacak.
---------
Nur olan insanda Hakk’ın zât-ı vardır.
---------
(Kâ’be)
---------
Tavaf, Zât’a gelen yoldur.
---------
Nedir dediler, açıkla.
---------
Beşeriyetten kurtulanlar, Hakkı varlıklarında bulanlardır.
---------
(Bayram ettiler.)
---------
Kemâlât-ı İnsan Âdem’le başlar.
---------
Kâ’be, dünyanın göz bebeğidir.
---------
(Gir içeri)
---------
71
Kendini kendi içinde ara.
---------
(Kendin)
---------
Hakk’a giden yol zikrullahtan geçer.
---------
(Kadrini, kıymetini bil.)
---------
Dünya, bilenlere güzel mekândır.
---------
(Orada da sen varsın burada da sen)
---------
Hakkın kokusunu duyanın korkusu kalmaz.
---------
(Duymadılar Bile)
---------
Mevlânâ, Mevlâ’ya bir nişandır.
---------
(Konya yolunda)
---------
Aşıklık varsa gerçekten serde, onların ölmesi mümkün değildir.
---------
Aşıklarla aşkın kemâle erer.
---------
Başını bugün vermedikçe aşka, bulamazsın yol yoktur ondan başka.
---------
(Âşıklar)
---------
Nedir dedim açıkla.
---------
Varlık, yokluktur.
---------
Kulluk, Rabba yönelmekrir.
---------
Basar, zâhir, basiret, bâtın görmektir.
---------
72
Hakikat, kendini tanımaktır.
---------
(Ne yazık.)
---------
Cemâl, Canân ile olmaktır.
---------
(Nedir bu?)
---------
Seyr şiirini açıkla babamın seyri için.
---------
Dünyaya geliş sebebi insan olmakmış meğer.
---------
İlim öğrenmekten gaye , ulaşmak içinmiş yare.
---------
Bu dünyanın gerçek tadı ölmeden önce ölmekmiş.
(Meğer)
---------
Kimi ağızdan ağlar kimi gözden bakar.
---------
(Kâbe’de seyr)
---------
Hasan ile Hüseyin ocağı, müminlere şefkat kucağıdır.
---------
(Ehl-i Beyti Sev.)
---------
Şu dünyaya ölü gözünden bakma.
---------
Âriflerin nefsi, hevâsı olmaz.
---------
Ârifler coşmadıkça sükûtu olmaz.
---------
Ârifler bahrinin sâhili olmaz.
---------
Âriflerin yerde izleri olmaz.
---------
Ârifler cümlede dost yüzü görürler.
---------
Âriflerin dünyada atası olmaz.
73
---------
Âriflerin gayrı ile sözü olmaz.
---------
Ârifler yolunun kapısı olmaz.
---------
Ârifler gömleğinin yakası olmaz.
---------
Olmaz şiirinde babamı anlat.
---------
Kur’ân’dan al haberi, at gönlünden kederi.
---------
(Regaib Gecesi)
---------
Varış kendinden kendinedir.
---------
Berat gecesi, gecelerin incisidir.
---------
İsâ gibi dünyayı terk et.
---------
(Mi’rac gecesi.)
---------
Kur’ân’sız geçen günlere yan.
---------
(Kadrini kıymetini bil.)
---------
Can içinde candır Allah.
---------
Varlığında olanı bil.
-------------------
Terzi Baba. (24/09/2014)
Hayırlı günler Sâ…. kızım. Arayış ve yaşantılarını güzel aktarmışsın, zahmetler olmuş, eline diline gönlüne sağlık, Cenâb-ı Hakk hayatını en iyi şekilde kullananlardan eylesin, karşına çıkabilecek her türlü zorlukları, kolaylaştırsın İnşeallah. yazılarını dosyasına aktaracağım, bana gelen bütün yazıların hepsi dosyalarında muhafaza edilir.
Sende, bununla beraber, ve bundan sonra, senden ve
74
benden gelen bütün yazıları bir dosya içinde topla bu şekil de zamanla, elinde bir arşiv oluşur, daha ilerki zamanlarda bunlara baktığında, senin için değerli evraklar olurlar, ve hayatın seyrinide ve gelişmelerinide böylece takib etmiş olursun.
Cenâb-ı Hakk dünya ahret bütün işlerinde kolaylıklar nasib etsin İnşeallah.
Selâmlar Nüket Annenin de selâmları vardır hoşça kal Efendi Baban.
-------------------
Hi… Öz… Sâ… Öz… (22/09/2014) “Ulaşmak hikâyesi”
Gönlümüzün Sultanı, Efendi Babacığım,
Ekte size nasıl ulaştığıma dâir, benim için anlamı ve değeri çok büyük olan, yaşanmışlıklarımın, gönülden kağıda dökülmüş acizâne hikâyesi vardır.
Sizin ve Nüket annemin saygıyla ellerinden öpüyorum.
--------------
Öncelikle, sizin ve Nüket Annemin mübarek ellerinden hasretle öperim.
Ramazan Bayramı sonrasında sizlere yapmış olduğumuz ziyaret esnasında, anlatmış bulunduğum, talebeniz olmam yolunda başımdan geçen harikulâde olayları mail yolu ile yazmamı istediğinizden dolayı, elimin yazdığı, dilimin döndüğü kadarı ile aktarmaya çalışacağım.
Uzun zamanlardır, ilgi alanımda olan tasavvufa merakım neticesinde, zaman zaman, medya tarafından tanınmış simâların sohbetlerine iştirak ederdim. Etrafımda bulunan yakınlarıma yüreğimin yettiği, dilimin döndüğünce aktarımlar yapardım. Fakat bu bilgilerin, bir sistem dahilinde yapılması gerektiğini, o sistemin ise hayatımıza geçebilmesi için bir Mürşid'e bağlanılması gerektiğini bilerek, bir kapıya bağlanmayı çok diledim.
75
Bir gün Pendik'te yine böyle bir tasavvuf sohbeti esnasında, konuşmacı muhterem'e bir soru yöneltmiştim. Sorum şöyle idi:
-Bir mürşide bağlanmamız gerektiğini söylüyorsunuz, lâkin nereden bileceğiz ve nasıl tanıyacağız? İdi.
Bunun üzerine sayın konuşmacı, bana:
-Siz de haklısınız, sakalından mı tutacağız, neresinden tanıyacağız. Diye bir cevap vererek, şunu eklemişti:
-“Allah'ın Veli sıfatı var, siz de ona dayanın İnşeallah" dedi, ve akabinde de "Mâdem siz, bunu talep ediyorsunuz, o halde o “Şems” sizi illâ bulur” dedi.
Aradan birkaç gün geçti. Ben gün geçtikçe daha fazla arıyor, bir an önce bulayım istiyorum. O gün, iş yerimizin bilgisayar danışmanı Hüseyin Bey, bir sorunumuz üzerine iş yerimize gelmişti. Bana bir soru yöneltti, sorusu üzerine verdiğim cevap:
-“Aklı Kül'ün işidir, cüz aklımızla karışmak, ya da yorum yapmak bize düşmez” demiştim.
Bunun üzerine Hüseyin Bey duraksadı ve:
-“Siz Terzi Baba okuyorsunuz herhalde” dedi.
Ben de kendisine:
-“Terzi Baba kimdir”? Sorusunu yönelttim, fakat o cevap vermemekte ısrar etti.
Aradan birkaç gün geçmişti ki, çok sevdiğim bir kardeşim, adı Öz…., akşam vakti evde sohbet ederken:
-“Abla, Dersaadet diye bir yer varmış, orada Necdet Ardıç adında biri sohbet veriyormuş, sohbetleri çok kalabalıkmış, sen bir bak anlarsın, dedi”.
O akşam hemen bilgisayar başına oturdum, ve arama motoruna Necdet Ardıç yazdım, karşıma çıkan bu linki http://necdetardic.info/5.html tıkladım. Aradığım kişi sizdiniz, isminiz bir kaç gün evvel Hüseyin bey tarafından
76
zikredilmişti. Bu siteye bir mail attım. Mail'i cevaplayan kişi Cüneyt Bey, bana sizin derviş kabul edemediğinizi, artık kitap yazdığınızı, bir hayli fazla öğrenciniz olduğunu bildirdi. Ben bunun üzerine çok üzüldüm, ağladım. O gece yattığım da, rüyamda sizi gördüm ve bana şunları söylüyordunuz:
-Kızım ben seni dergâhıma kabul ettim.
Ben buna inanamıyorum ve şunları tekrarlıyordum:
-Siteye mail attığımda almadığınızı söylediler.
Siz tekrar bana:
-Seni kabul ettim kızım dediniz.
O gün sabah kalktığımda müthiş bir sevinç içinde, dost-larıma (Şems) yani sizin geldiğinizi, kabul ettiğinizi, bunun gerçekleşeceğini söyledim.
--------------
Daha sonra sizinde bildiğiniz gibi zâhiri müracaatımız sonun da bizleri evlâtlığa kabul ettiniz. Böylece gayemiz hasıl olmuştu, şimde huzurla derslerimize devam ederek, hayat ve gönül yolumuzda seyrimize devam ediyoruz. Hakikatini bize de açtığı için, Rabb-imize sonsuz şükrederiz.
-------------------
Terzi Baba. (05/10/2014)
Hayırlı günler hayırlı bayramlar As… kızım şiirin güzel olmuş ellerine diline sağlık. (Terzi baba 2 ) de "ardıç" diye bir bölüm var çıkınca orasınıda okursun. Kitap bitti sayılır kışa basılır İnşeallah. Selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
-------------------
As… Be… (03/10/2014) “Ardıç Ağacının Yapraklarında”
O kadar söz var ki söyleyecek,
O kadar resim var ki çizilecek,
VE o kadar müzik var ki bestelenecek,
Can Babam Efendime.
77
Her duyduğum söz de aklımda,
Her gördüğüm resimde gözümde,
Her duyduğum müzikde kulağımda,
Canım Babam Efendim.
Bir gülüşte, bir vurguda,
Bâzen bir çiçekde bâzen bir kuş da,
Bir gülün kırmızısında,
Bâzen ardıç ağacının yapraklarında dallarında,
Her ânım da Canım Babam Necdet Ardıç.
Kızınız As….
(03/10/2014) Arefe günü.
-------------------
Terzi Baba. (08/10/2014)
Hayırlı geceler Mu… oğlum. Hamdolsun bayramı güzel geçirdik sayılır sizlerinde ailece güzel geşmiştir İnşeallah. Geçmiş, geçmemiş, gelecek olan bütün zâhir ve bâtın bayramlarınız, mübarek olsun İnşeallah.
Gönderdiğin dosyanı indirdim okudum oldukça güzel olmuş ellerine diline gönlüne sağlık, Epey bağlantılar bulmuşsun. Uygun bir yere ilâve ederim. Cenâb-ı Hakk daha nice açılımlar nasib eder İnşeallah.
Pazar günü bekliyoruz. Sana kızlarımıza selâmlar Nüket Annenizinde selâmları vardır. Hoşça kalın Efendi Babanız.
-------------------
Mu… Ca…. (06/19/2014)
Nüket Anneciğim, Efendi Babacığım Bayramınız Mübarek olsun.
Se….. ve Es…. Şu… kızlarınızda bayramınızı tebrik edi-yorlar. Selâmları vardır.
78
Nasip olursa (12) pazar günü görüşmek üzere İnşeAllah.
Ekli dosya da bir yazı mevcut. İzmir ziyareti ve Bayram yoğunluğunuzdan göndermeyi biraz erteledik. Yoğunluğu-nuz hafiflemiştir. İnşeAllah
Nüket Annemiz ve Necdet Babamızın Hürmet ve muhab-betle ellerinden öperiz.
--------------
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Mu…. Ca….
(25) KÖLE VE KARA İNCİR
Hayırlı günler Mu…. ğım.
Yeni gelen kardeşlerin listesini güzel yapmışsın ellerine sağlık. İçlerinden (25) İl.. Ko… dersi yoksa ona birinci dersi ver, varsa ikinci dersi de ver. Diğerlerinin hepsine, ikinci derse başlamalarını söyle, onu da derslerine ilâve etsinler. Böylece, onların durumları meydana çıkmış oldu, yani devam edecekler gibi gözüküyorlar. Bahsettiğin o yeni gelen iki kişinin, dersi yoksa onlara da birinci dersi ver. Daha sonra bu iki kişi ve (25) numara hariç. Ancak (25) numarada diğerleri gibi birinci dersini yapıyor ise, o da dahil hepsine ikinci dersi ver, ve her iki ayda bir derslerini (6) tıncı derse, gelinceye kadar ver, orada duralım ondan sonraki seyirlerini zuhurat görmelerine bağlayalım. Başka soracağın bir şey olursa sorarsın Dünya ahret, işlerin kolay gelsin.
Selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
--------------
Bu yazımız, yukarda Necdet Babam’la istişare ettiğim yol hakkında ki gelen cevap maili ile başlıyor.
Yazımız derken ma’nâ olarak içinde, “Kaderimiz, Kazamız, A’yân-i Sâbitemiz” olduğunu fark ettim. Bu arada Cenâb-ı Hakk’tan tasdik mahiyetinde haber geldi. İşyerimin
79
telefonunu, Darlık (86…) numaralı telefon arıyordu.
Televizyon da bir haber gördük. İki güvenlikçi arkadaş vefat etti diyordu. Haberim yok dedikten sonra, bizim güvenliği aradım. Paşaköy de iki yeni arkadaş tesis içinde devriye gezerken, kenarda bulunan su dolu kanala uçup hayatlarını kaybetmişler. Güvenlikten, İm… ve Şu… müdahale etmişler kurtaramamışlar. Saat 16:00 da oradan geçerken, Sü… man’ın da orada olduğunu görmüştüm. İşte Kader, Kazâ ve A’yân-ı Sâbite hakikatlerinden gelen bir haberdi.
Hâlin gereği araya giren olayı aktardıktan sonra vardır bir Hikmeti diyerek konumuza dönelim.
Efendi Babama gönderdiğim listede, (25) numaralı kişinin dersli olduğunu, ders verildiği tarih ve nerelerden işaretleri olduğunu, bildirdiğim halde özellikle, bu (25) numaraya, dikkatimi çekmesini, araştırmaya başladım.
(25) numaralı sûre Furkan idi. Bu Mürşid’ten geldiğine göre Cem’den sonraki farka davet olabilirdi.
(25) numara Silsile sıralamasında Peygamber boş bırakılmıştı. Bunun nedeni Hakikat-i Muhammed’inin oluşuydu.
(25) Numaralı Esmâ Allah, Rahmân, Rahîm El Basîr (Her şeyi hakkıyla gören)…
(25) Bir günllük 5 vakit namazın, 15 Rek’at-ı Eûzü Besmele ile 25 Rek’at-ı namaz ise Besmele-i Şerif ile başlamaktadır.
(25) Numaralı Terzi Baba kitabı; köle ve İncir dosyası dır…
Bir müddet sonra, yaşadığım olaylarla ilk sırada, yazdıklarım olmakla beraber, ağırlığın Köle ve İncir dosyasından kaynaklandığını anladım. Ve bu dosyayı tekrar okudum. Okumak ile de, ne kadar faydalı bir iş yaptığımı anladım. Orada birçok kardeşimiz ve Efendi Baba’mın yorumları var. Hepsinden Allah razı olsun. Efendi Babam
80
ben olsaydım, şöyle yapardım, böyle yapardım diyor. Birde fark ettim ki, ben de şöyle olup, böyle olup, bu olayı yaşamaktayım. Tabi daha evveliyatında bunun ilim ve müşahade yönlerinin de olduğunu fark ettim. Hikayeyi buraya almakta, faydalı olduğumu düşünüyorum. Aksi takdirde ne denildiği anlaşılmayabilir, ve söylenenler hava da kalıp, hedefini bulmaz.
--------------
Necdet Ardıç: (13/09/2009) Pazar. H…. K…
Hayırlı akşamlar. Akıllı kızım, hamd olsun hepimiz iyiyiz, ismini duymuşsundur, Abdullah bin dinar, isminde bir zat varmış. Bir gün nefsi kendisinden (incir-yemiş'i) istemiş, bu isteğini yedi sene ertelemiş bu süre içinde, nefsine bu yemişten hiç vermemiş, nihayet bu süreden sonra bir gün pazarda dolaşır-ken incircinin önünden geçtiğini fark etmiş.
İşte tam o esnâda nefsi kendisine konuşmağa bağlamış! Abdullah, bak yedi yıldır bana bir incir yedirmedin, bende kabul ettim, bak işte senin dediğin oldu, ne olur bir tane incir alda, artık yiyeyim demiş, bunun üzerine, başından savmak için param yok ki; nasıl alayım, diye cevap vermiş bunun üzerine nefsi ayakkabılarını sat, onun parası ile alırsın demiş.
Bunun üzerine Abdullah peki deyip incir tezgâhının başında duran satıcıya bir incir karşılığında nalınlarını vermeyi teklif eder, bunun üzerine benimle dalga mı geçiyorsun? diyerek nalınları uzak bir yere fırlatıp atmış. Bunun üzerine Abdullah, yedi seneden sonra tekrar nefsinin oyununa geldiğinden üzülerek oradan ayrılmış.
Ancak az yanda olan ve bu hadiseyi takip eden satıcının arkadaşı hemen incir satıcısına gelip yaptığının çok yanlış olduğunu, ve o kişinin zamanın çok değerli bir insan-ı olduğunu, ve eğer benden bir incir isteseydi ona bütün tezgahı verirdim der. Bunun üzerine aklı başına gelen incir satıcısı, hemen yanındaki hizmetçisine demin gelen adamı
81
hemen bul şu bir sepet inciri karşılık istemeden ona ver almasını sağla, seni kölelikten âzâd edeceğim der.
Bunun üzerine görevli, hemen pazarda Abdullah-ı armaya koşar nihayet bir yerde üzgün halde bulur. Ve şöyle der; efendim, özür dileyerek, bu incirleri kabul etmenizi rica ediyor, diyerek incir sepetini kendisine uzatır. Bunun üzerine Abdullah o, o zamandı artık incire talebim ve ihtiyacım yok, diyerek kabul etmez. Bunun üzerine de köle; efendim ne olur benim hatırım için alın, çünkü bu sepeti alırsanız ben kölelikten kurtulup hür olacağım demiş.
Yine bunun üzerine! bu sefer Abdullah! eğer alırsam o zaman yine ben nefsimin kölesi olacağım diyerek, incirleri kabul etmemiş.. Diye bir kitapta okumuştum, gerçekten bu hadise olmuş mudur? yoksa kurgumudur? bilmiyorum ama ibretlerle dolu bir hikâyedir.
Şimdi gelelim günümüze, (akıllı kızım sen olsaydın) o kişinin azadlığı karşısında incirleri alırmıydın, yoksa sende almaz mıydın,? ve hangi gerekçelerle. Tabii işimiz Abdullah bin dinarı eleştirmek değil. O kendi doğrusunu yapmış, Cenâb-ı Hakk hepsinden razı olsun.
--------------
İşte bu soru sorulalı, tam 5 yıl geçmiş ve 6. Yılın içine girilmiş. Bu konu hakkında Terzi Baba (25) numaralı Köle ve İncir dosyasından detaylı bilgiye ulaşmak mümkündür.
Burada önemli olan nokta, ilk tefekkür konusu olması ve naleynlerin çıkarılması, ile Mûsâ (a.s.) Mûseviyet mertebe-sininin (Tûvâ) vâdisine, yani temiz olan vâdiye gelinmesi ve İncir görülmesi veya yenilmesi ile (Benzeri her taze meyva olabilir) Mûseviyyet mertebesinden, İseviyet Fenâ-fillâh mertebesine geçilmesi ana noktayı oluşturmaktadır.
Tevhid-i Esmâ mertebesinin hali âyetinde bu geçişin Celâl tecellisinden sonra ikram ile olacağı belirtilmiştir.
Kûr’ân-ı Keriym; Rahmân Sûresi; (55/26-27) Âyetlerinde bu hâle işaret vardır.
82
“Küllü men aleyhe fe’nin ve yebka vechü Rabbike zülcelâli vel ikram”
Meâlen: “Varlık âleminde bulunan her KİM’lik fânidir, ancak yüce ve ikram sahibi Rabb’ının VECHİ, varlığı bakidir.”
--------------
Son tefekkür konusu olan Merkez dosyasında ise Fenâfillâh mertebesinde olan grubun Bekâbillâh mertebe-sine geçileceğine işaret edilmiştir. Peki tefekkür konuları niye Fenâfillaha giriş ile başlamış ve Bekabillah’a geçiş ile bitmiştir.
Fakir şöyle tefekkür etti bu konuyu; Nusret Babam (r.a.) ın sûresi “Tur” sûresi, yani Tevhid-i Esmâ mertebesini ifade etmektedir. Necdet Babama bir gün Nusret Babam (r.a.) in “Râh-ı Aşk” kitabının sohbetini yapabilir miyiz? diye sorduğumda. Olur tarikat mertebesindendir demişti. Bu konu da kendisinden de bir tasdik geldiğini düşünüyo-rum. Necdet Babama ait Necm sûresi de Mi’rac Hakikat-lerini, yani Hakikat mertebesini anlatmaktadır. Buradan Arifibillâh, Kâmil İnsan mertebesinde olmadıkları sonucu çıkarılmasın. Her iki mümtaz şahsiyet yetiştirdikleri talebe-lerinin fevkindedir. Nusret Babam (r.a.) “Tur” - Tarikat mertebesine Hazmi Babam (r.a.) vekil olarak görev yapmıştır. Mi’rac-Hakikat mertebesinin asâletine sâhiptir. Necdet Babam, Necm-Mi’rac-Hakikat mertebesinin vekilidir. Hilâfet-Vekâlet verdiği marifet mertebesininde, asâleti vardır. Tasavvuf mesleğinin ve yolun belli bir menzile ulaştırılması vardır. Yolda görevli her pirimiz, kendilerine verilen görevleri en iyi şekilde yapmış ve yapacaklardır.
Cenâb-ı Hakk’ın hepsinden râzı ve hoşnut olması
83
niyazımızdır. İnşeAllah…
Hz. Mevlânâ “Bu dünyaya gelişimiz bir kaç mahbusu kurtarmak içinmiş” diyor. Nusret Babam (r.a.) Efendi Babama, “Oğlum bu dünyaya geliş gayem senin içinmiş” derken. Fenâfillâh’tan sonra Bekâbillâh ve Seyr-i Anillâh Hakk’tan halka’a dönüş hakikatlerini anlatmaktadır. Nusret Babam (r.a.) ten, Necdet Babama “Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğimi murad ettim” hakikatleri aktarılarak Necdet zâhir, Nusret bâtında kalarak Necattan bizlere zât-i yardım gelmektedir. Bu genelde değil, özele olan hususi bir durum-dur. Taliplilerini ilgilendirir.
Tefekkür dosyalarının sayısal değerleri de bunu vermektedir. (25+27+34+62+76+67= 313)
(313) 13 bağlı olduğu gibi aynı zaman da 313 Rasûl ve Nebidir. Ashab-ı Bedir de 313 kişiydi. Cenâb-ı Hakk gönüllerine “sekene” hâli indirmiş ve mutmain olmuşlardı. Ve her bir ashab bir Resül ve Nebiyi temsil ediyordu. Sekene; “Sâkin olma” hâli Fenâfillâh mertebesinin hâlidir. Tefekkür dosyalarımızın sayısal toplamı da bunu vermektedir. İş bu tefekkür dosyalarına ulaşan, ve okuma zahmetinde bulunan, kardeşlerimiz mutmain olacak, ve gönüllerine necâtiyyet sekinesi ineceği açıktır. Cenâb-ı Hakk bu hakikatleri gönüllerden gönüllere aktarılmasını nasip etmesi niyazımızdır. İnşeAllah…
(25) nolu Tefekkür dosyası 18 Eylül 2009 tarihinde tamamlanmış. Muhtemelen de fakire ilgilendiği siteye konması için gönderilmiştir.
(25) nolu dosyada yazılanlar, genelde, ilim yani İlm’el Yakin mertebesindendir. Daha üst mertebede olanlar müşahade - Ayn’el Yakin ve yaşantı - Hakk’el Yakin merte-besinden olanları aktarmadıkları anlaşılıyor.
Fakir de, o tarihlerde eski yolu, yani Tarikat mertebesini bırakıp, Efendi Babam ile, Hakikat mertebesinden devam etme kararı alma aşamasındaydım. Bu dosya tamamlan-dıktan sonra bir zuhurat görmüş ve akabinde Efendi
84
Babama intisap etmiştim.
Bu zuhurat şöyleydi. (13-03-2010)
Tekirdağ’a Efendi Babamı gelmişim, (İnşeallah hakikati de nasip olur). Hanım anne (Nüket Anne) kapıyı açıp buyur ediyor. Ferahça evin solonuymuş cadde tarafına bakıyor. Hanım anne evin daha loş bir bölümüne geçiyor. Size telefonla ulaşıyorum, gelmek üzereyim diyorsunuz, ve biraz sonra içeri giriyorsunuz. Biraz sohbetten sonra, kendimi Tekirdağ sokaklarında buluyorum. Hastane bakıyorum. Hastaneler sigortalılara bakmıyormuş. Birinden merdivenler den yukarı çıkarken ayağımdaki önü açık beyaz terlikler, ayağımdan çıkıyor, giymek istediğimde giyemiyorum.
Karşıma kapalı bir kadın çıkıyor. Gece namazı kıl bak ben kıldım, bu hâle geldim diyor. Ona yaptığım şeyler olduğunu, ulu orta söylemenin yersiz olduğunu belirtirken, abdestsiz gezmediğimi, söylüyorum. O gene, gece namazı kıl diyor. Yine Tekirdağ sokaklarındayım, sulu kar yağıyor. Tekrar fakirhanenizin solonun da kendimi buluyorum. İki tane ihvanızdan gençten kardeş masaya geçiyoruz. Birini Cerrâhi Emre adındaki kardeşimize benzetiyorum. Yerde iki çocuk oynuyor. Biri acaba Emre'nin midir? diyorum (Çocuğu yok). Siz ayağa kalkıyorsunuz saçınız sakalınınız kısalmış, üstünüzde beyaz entari, başınızda da gökkuşağı gibi bir takke (takke yaklaşık 8 veya 12 eşit parçaya bölünmüş, ve ortasın da bir merkezi var) tekrar masaya geliyorsunuz. Siz gençlerle ilgilenirken, camdan dışarıya baktığımda her taraf bembeyaz kar olmuş. Ne oldu bir şey mi var diyorsunuz. Eve nasıl döneceğim zincirimde yoktu derken zuhurat sonlanıyor.
--------------
Zuhuratta görülen terliklerin çıkması “Köle ve İncir” dosyasında ki, nalınların çıkması hadisesidir. Kar yağması Celâl tecellisi ve ondan sonra gelen vahdet (birlik) hâlidir. Tevhid-i Esmâ mertebesinde geçen “Zül Celâli vel İkram”a işaret vardır. Zincir ise başta ki (Ze) sayısal değeri ise 7 dir. 7 seneye işarettir. Geriye kalan ise incirdir. Görülen
85
zuhurat Âlem-i Misâlden ilm bir yansıma olduğudur. Yani (25) “Köle ve İncir” dosyasının İlm’el Yakîn halidir diyebi-liriz.
Efendi Babam dan başta gelen mailde (25) 3 kere tekrar edilmiştir. (25) “Köle ve İncir” dosyasında ki İlm’el Yakîn, Ayn’el Yakîn, Hakk’el Yakîn hâlinin ve bunları kapsayan 4. Mertebe yani tecellisinin oluşacağına işaret edilmiştir. İlk iki hâl daha önceden oluştuğuna göre Hakk’el yakân yani yaşantı ve tecelli halleri olacağı aşikardır. Mail inde birde parantez içinde (6) sayısı geçmektedir. Hepsini toplarsak;
25+25+25+6= 81 tersi 18 ile toplarsak; 81+18= 99 Esma’ül Hüsnayı vermektedir.
İşyerinde Ek…. izinden işe döndüğünde beyaz bir terlik ile gelip gidiyordu. Zuhuratta Ayn’el yakîn mertebesinden ayağımdan çıkan beyaz terlik, sıfat mertebesinden zâhirde ikram olunmuştu. (Daha sonra fakir de beyaza yakın bir ayakkabı aldı) Beyaz uluhiyet sıfat mertebesini ifade etmektedir.
Bu maille birlikte Efendi Babam Ku… dosyası göndermiş. Bâzı kardeşlerde, Cemâlde Celâli bularak yoldan ayrılmışlar dı. Zül Celâli vel İkrâm’ın tersi yani Esmâ tecellisi demektir. Efendi Babam bu kişileri bu halin ilerde olması gereken bir durum olduğu konusunda uyarmasına rağmen tercihlerini ayrılmak yönünde kullandılar. Canları sağ olsun, yolları açık olsun. Rasûli Ahlâk anlaşılmış olsa bu haller kişinin başına gelmez diye düşünüyorum. Ebu Cehil, Ebu Leheb Hakikat-i Muhammedinin Celâli yönlerinin yansıması idi. Rasûlüllah efendimiz ben bir aynayım, her kes halini seyreder dedi…
Benzer bir olayda fakirin başına geldi. Ab… bin Fe… olan kardeşimiz, yaklaşık, On yıl önce babasının vefatı ile miras sahibi olmuş ve halin gereği Ab… bin Dinar gibi hareket ediyordu. Burada yanlış anlaşılmasın kimseyi eleştirmek gibi bir derdimiz yok. Kendisi de yapmış olduğu fiilerin yanlış olduğunu anlayıp, hâline değiştirme kararı aldı. Cenab-ı Hakk yardımcısı olsun. Kendisi ile yaptığımız konuşmada, Celâl’i bir hal aldı. Daha sonra evine sohbette
86
gittiğimizde ise ikram olarak ceviz ve “Kara İncir” getirdi. Tabi o zaman hâlin gereği onunla ilgili konuyla ilgilendiğimiz den bunları anlaşılması zamana yayıldı.
Bu hâdise de, Hakk’al Yakîn olarak Tevhid-i Esmâ yaşantısından Tevhid-i Sıfat yaşantısına geçiş olduğu gözükmektedir. Sohbetten sonra cemaat ile kılınan akşam namazı İseviyet Fenâfillâh mertebesi namazıdır. Buda bir tasdik ve müşahadedir. Olaydan sonra Efendi Babam hiçte öyle birine benzemiyordu dedi. İncirin içinde bulunan tanelerin bitişik olması sebebi ile bu dünyada Esmâ-i İlâhiyyenin ve ona bağlı zuhurların ayırt edilmesindeki zorluğu belirtiyordu.
Köle = Kul = Abd ve İncir= Tin dir.
Ayn= 70, Be=2, Dal= 4, toplamı 76 dır.
Te= 400, Ye =10, Nun= 50 toplamı 460
460+76= 533 tür.
53 ve 3 şifre sayımız olan Allah, Rahmân, Rahîm 53 tür.
İncir’in içinde “N,C” 53 olması da ilginçtir. Cenâb-ı Hakk hakikatini anlamayı ve idrak etmeyi nasip etsin. İnşeAllah.
Bunun birde tecelli hali var demiştik. Efendi Babam 31 Ağustos 2014 te görmüş olduğum bir zuhuratımız için, “Zâhirde olmaz. İnşeAllah demişti”.
Zuhurat şöyle idi.
Dostları ilə paylaş: |