TERZİ BABA’m, bu satırları yazarken gönlüme şunlar geldi. Yukarıda belirttiğim bu kitabın sayfa numarası 38, dipnot numarası 3 ‘ tür. Sayıları toplayalım 38+3=41
tersi 14 < Nur-u Muhammedi, şimdi de sayıları çıkaralım 38-3=35 tersi < 53 BİLEN (ARİFLE OLAN) BİLİYOR (ARİF OLUYOR)!!!
Bu son cümle beni çok etkiledi. O an içimden sizin ma’neviyatınıza sığındım ve haddim olmayarak kendimi sizin ma’nevi oğlunuz olarak görüp, dedim ki: “ YA TERZİ BABA! BENİ FEYZİNDEN MAHRUM ETME.” Bir süre daha kitabı okudum ve kalktım. Eve giderken yolda günlümde adeta şu nidaları hissettim:
Terzi baba’m konu çok dağıldı, farkındayım. Affınıza sığınıyorum. “umur” kelimesinin anlamı: (1) arapça. Umur; emr’in çoğulu, (2) aldırış etme, önem verme, (3) işler, (4) umur görmek; önemli görevlerde bulunmuş olmak, çok tecrübesi olmak, (5) umur görmüş; önemli görevlerde bulunmuş, görgülü, olgun kimse, tecrübesi çok olan, gibi anlamları var.
İdrak: Dört (4) mertebeyi de hakikatinde barındıran 53. Sıradaki Arif-i Billâh’ım Seyr-i Sülûk Yolunda Taliplerin Umudu’dur.
Umur < ر و م و ا < 200+6+40+6+1=253 sayısını elde ederiz ki 53 sayısı bellidir. Elde ettiğimiz sayılardan 0’ları atıp topladığımızda 2+6+4+6+1=19 sayısı İnsân-ı Kâmil’in sayısal değeridir. 53 sayısının önündeki 2 rakkamı ise zâhir ve bâtın’ı gösterir. Ayrıca 2 rakkamı Arap ve Türk alfabesinde 2. sıradaki “ب = B” harfidir. “ب = B” harfi birinci batında “BAB A”, ikinci batında “Başlangıç”’tır. 253 sayısının rakkamlarını topladığımızda 2+5+3=10 kâmil sayı olup 1 = ا = Ahad = Zat = Emiir Mertebesi ‘e karşılık gelir. Burada EMİİR kelimesinin neden geldiğini kendi kabım ölçüsünde inşallah daha sonra açıklayacağım.
İdrak: zâhirdeki (zuhurda olan da ben’im) ve bâtındaki (bâtında olan da ben’im) 53. Sıradaki İnsân-ı kâmil’im, zât’ıma (1 = ا = ahad = zat = emiir mertebesi) giden yolun kapısıdır (başlangıcıdır).
“BABA” kelimesinden BAB ses kümesi ile A harfini
15
ayırdığımızda, BAB (ب ا ب) kelimesi ortaya çıkar ki, Arapça’da kapı demektir. Baba kelimesinin Arapça olarak yazılışı ise ( ب ا ) şeklindedir. Eğer BABA kelimesinin Arap harfleri ile telaffuz karşılığını yazarsak ( ا ب ا ب ) kelimesi oluşur. Bu kapı, A yani ا = Ahadiyyet ile devam eder. Bu yönüyle BABA, bâtınıyla Ahadiyyete = Zat’a Giden kapı demektir. Burada dikkat çekici bir diğer husus ise 53. sıradaki Arif-i Billâh’ın “Terzi BABA” rumuzu ile anılmasıdır. Zâhirde Baba olarak anılması, batınında Ahadiyyete = Zata giden kapı olmasıdır.
Terzi Baba’m, daha sonraki günlerde, gönlümden geçen bu olayı arkadaşlarım Ra…. ve Yu…. ile bir sohbet ortamında paylaştım. Üzerinde tefekkür edince şunları gördük. Aynı mekanda ve aynı masada ( 8 = ∞ ), kuş bakışı olarak oturma düzenimiz aşağıdaki gibidir.
Ra…. = ر
Yu…. =ى 8= ∞= ا
Mu…= م
İsimlerin baş harflerini dikkate aldığımızda;
Ra…. ر ’dir. ر harfi Rahmân Ve Rahîm’dir.
Yu…. ى’ dir. ى harfi YAKIYN’ dir. Harfin altındaki iki nokta ilmel ve aynel yakîndir. ى harfinin kıvrımlı şekli ise hakkel yakıyndir.
Murad م ’dir. م harfi MUHAMMEDİ’dir.
16
8 ( ∞= ا ) rakkamı zâhirde İbrâhimiyyet mertebesini ve 8 Cenneti ifade eder. Birinci bâtında yatan 8 şeklinde olduğundan dolayı sükûn halindedir. Sükûn hali ise muhammediyet mertebesidir. Yatay konumdaki ∞ şekli matematikteki sonsuzluk kavramının sembolüdür. ikinci batında ise zat=ahad‘a karşılık gelir. Bu ise Arap alfabesinde Tek’liği gösteren ا ile ifade edilmiştir.
Oluşan bu harflerin Arap alfabesindeki sıra değerlerine bakalım;
ا = 1 , م = 13 , ى = 10 , ر = 20 bulduklarımızı toplayalım; 1+13+10+20=44 bulduğumuz sayının rakkamlarını toplayalım 4+4=8 ( ∞ ) eder ki, buradan hareketle tefekkür ettiğimizde şu ma’nevi izahları yapabiliriz:
-
Bu mekânda oturduğumuz masanın numarasıdır (8).
-
İbrâhîmiyet mertebesi ve 8 Cennet’tir.
-
Birinci bâtında yatan 8 şeklinde olduğundan dolayı sükûn halindedir. Sükûn hâli ise MUHAMMEDİYET mertebesidir. Yatay konumdaki ∞ şekli matematikteki sonsuzluk kavramının sembolüdür. İkinci bâtında ise Zat=Ahad‘a karşılık gelir. Bu ise Arap alfabesinde Tek’liği gösteren ا ile ifade edilmiştir. Rakkamsal değeri 1 ‘dir.
Ayrıca oluşan şekle dikkatle bakılırsa ى = 10 ile 8= ∞ = ا harflerinin karşı karşıya olduğunu görürüz. ى harfinin sıra değeri olan 10 sayısındaki 0 atıldığında geriye 1 kalır ki Arap alfabesinde ا ile sembolize edilmiştir.
İdrak: Gerçek Muhammediler Ahad (Zat’a) olana ilmel,
17
aynel, hakkel yakîndirler.
Elde ettiğimiz bu ma’nevi idraklardan sonra ilgili ma’nâları şu sıralı şekilde söyleyelim:
İdrak: rahmân ve rahîm olan Allah (c.c.),’a yakînlik (ilmel, aynel, hakkel yakîn) hakiki muhammedi olmaktır.
Bu sıralı söyleyişe uygun olarak, ilgili harfleri birer çizgi ile birleştirdiğimizde yukarıdaki masanın (bir yönüyle Kâ’be) iç kısmında oluşan “Z” şeklini görüyoruz. Daha önce belirttiğim kitabın ilgili sayfanın dipnotunda;
“…Ey Zidyar! diyerek hitap etti. Bunun ma’nâsını kendisinden sordum. Bana o “memsuku’d-dar” demektir dedi.” El-Fütuhat, II/357. Bu “memsuku’d-dar” tabiri “evinden, ocağından ayrı düşmüş, garib” ma’nâlarına da gelmektedir.”
Bu sohbet esnasında biz de (Ra….-Yu….-Mu….) bir yönüyle, Ey Zidyar! ismine mazhar olmuştuk. Çünkü her birimiz, o an için bu kelimenin ifade etiği bütün ma’nâları üzerimizde taşıyorduk.
Bu yaşanan ma’nevi oluşum hakkında zaman, zaman tefekkür ettimsede bir şey bulamadım. Bahsi geçen kitabı okurken 200 numaralı sayfanın bir önceki sayfası yani 198 (Sayfa numarası çok manidardır. Hakkında pek çok şey söylenebilir. Ancak yeri olmadığı için geçiyorum.) numaralı sayfası dikkatimi çekti. Sayfada âyetler vardı. İlgili sayfada 17. sıra ile verilen âyeti aktarıyorum;
“Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü O’dur. Beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncıları mutlaka O’dur. Ya da bunlardan daha az veya daha fazla olsunlar ve nerede olurlarsa olsunlar mutlaka O onlarla beraberdir.
(Mücadele, 58/7)”
İlgili âyetin numarasını tefekkür edelim; 5+8=13 < Hakikat’ül Ahadiyetül Ahmediyye. Ayrıca 8 rakkamını yani 8 = ∞ = ا görüyoruz. 8 rakkamını ayırdığımızda geriye
18
5 ve 7 rakkamları kalır. Her iki rakkamı toplayalım 5+7=12 < Seyr-i Sülûk ayrıca tüm rakkamları toplarsak 5+8+7=20 sayısına ulaşırız. Sıfırı atarsak geriye 2 kalır ki bu da Zâhir (zuhurda olan yani bizler O’nun zuhurları olarak ) ve Bâtın (gizli olan yani biz ve burada dördüncü gizli olan) olan O’dur. 58 sayısının rakkamlarını çıkaralım 8-5=3 rakkamını buluruz ki, bu 3 kişinin gizli olduğu yerdir. Eğer bu 3 rakkamı ile diğer 7 rakkamını toplarsak 3+7=10 elde ederiz. Sıfırı attığımızda geriye 1 kalır ki bu da AHAD = ZAT = 8 = ∞ = 1 = ا yani Cenâb-ı Hakk’tır.
Sanki âyet hususi bizim için ( Ra….-Yu….-Mu…. < üç kişi) yazılmış gibiydi. O an aklıma bu sohbetlerden öğrendiğim şu ifadeler geldi:”KUR’AN, sadece geçmişte kalmış hadiselerden bahsetmez. KUR’AN, biz anlasak da anlamasak da her an yaşanmaktadır. Biz aslında, KUR’AN ın’ içinde yaşıyoruz. Her birimiz birer sûre ve âyetiz. KUR’AN, dün ve bugün olduğu gibi sonsuza ( ∞ ) kadar yaşanacaktır.”
Aynı sayfanın devamında 18. sırada şu âyet yazılıydı; ”Muhakkak O işiten ve bilendir.(Enfal,8/61)” İlgili âyetin numarasını tefekkür edelim; Yine bu âyette de 8 (∞ ) rakkamını görüyoruz. 61 sayısındaki 6 ve 1 rakkamlarını çıkaralım 6-1=5 elde ederiz. Sûre sayısı olan 8 ile toplarsak 8+5=13 Hakikat’ül Ahadiyetül Ahmediyye‘yi buluruz. Şimdi de 61’den 8’i çıkaralım. 61-8=53 ki o da bellidir.
İdrak: ”muhakak o”, burada birinci bâtında hakk varken, ikinci bâtında ‘o’nun zuhur mahalli olan ef’âl âlemindeki nebî’si Fahri âlem hz. Muhammed (s.a.v.) Vardır. Üçüncü bâtında o’nun zuhur mahalli olan ef’âl âlemindeki 53. sıradaki Ârifi belirtilmiştir dördüncü bâtında ise “o” ifadesi ile özelde bize hitap etmektedir. ”işitendir ve bilendir”, burada birinci bâtında hakk varken, ikinci bâtında ‘o’nun zuhur mahalli olan ef’âl âleminde ki, Nebî’si Fahri âlem hz. Muhammed (s.a.v.) vardır.
Üçüncü bâtında o’nun zuhur mahalli olan ef’âl âleminde
19
ki, 53. sıradaki Ârifi belirtilmiştir. dördüncü batında ise “o” ifadesi ile özelde bize hitap etmektedir. şöyle ki: o/onlar, ben’im âyetlerimi işittiler, yani ben’im Hakk olduğumu kalplerinin derinliklerine kadar hissetiler. Bu işitme hali öyle bir coştu ve kalpleri okadar çok mutmain oldu ki ben’i hakkıyla bildi/ler. Bana ârif oldular. Artık kalpleri ben’den başkasını görmez oldu/lar Allah (c.c.), hepimize bu hali nasib etsin. (Amin.)
Aynı mekânda aynı masa da otururken bu oturma düzenini düşünüyordum. Devamında kalbimde bu EMİİR (Mertebe-i Umur) kelimesi netlik kazandı. Şöyle ki;
Ra…. = ر
Yu…. =ى 8= ∞= ا
Hacerülesved
Mu…..= م Tavaf yönü
Krokide de görüldüğü gibi ا ile ى ‘nin yerleri değiştiril-diğinde, yani bir anlamda tavafta mihenk taşı olarak Hacer-ülesved başlangıç olarak alındığında, karşımıza
ر ى م ا = EMİİR (Mertebe-i Umur) kelimesi çıkmaktadır. Şimdi de bu EMİİR kelimesini hatırlayalım.
“UMUR” kelimesinin anlamı: (1) Arapça. umur; emr’in çoğulu , (2) Aldırış etme, önem verme, (3) İşler, (4) umur görmek; önemli görevlerde bulunmuş olmak,
20
çok tecrübesi olmak, (5) umur görmüş; önemli görevlerde bulunmuş, görgülü, olgun kimse, tecrübesi çok olan, gibi anlamları var.
İdrak: Cenâb-ı Hakk, kendinden kendine olan seyrin en kemâl noktası olan insan üzerinden zuhura çıkmaktadır. Bu öyle bir muhabbettir ki için içine sığmaz. Bâtından zuhura çıkmak isteyen esmâ-i İlâhi, ezelde kayıtlanmış olan bu vakayı “mertebe-i umur” ismiyle üç kişi üzerinden (dördüncü kendisidir) zuhura çıkardı. Kendisinden istenen zat’ı (zat cenneti) olup bu duaya icabet etti. Âyet-İ Kerimenin o an tenezzül etmesi icab ettiğinden, ef’âl âlemindeki bu hal, ezelde kayıtlanmış olan kur’ân Üzerinden yaşanır hâle geldi. Hakk Teâlâ Hazretleri, bu makama giden yolun zuhurda olduğunu bizlere bildirdi.
Not: Sevgili TERZİ BABA’m tüm bu yazılanlar bu fakirin nezdinde sizin en büyük kerametinizdir. Yazılanlardaki hatalar nefsimden, doğru olan hak sözler ise SİZ’dendir.
-------------------
Terzi Baba. (10/11/2013)
Aleyküm selâm Mu… oğlum. Zuhuratların güzel 1 incisinde mertebeleri takib ettiğin gözüküyor. İkincisi ise sana yansıyan bir hal olmuş. Epey zamandır Nusret babamın bana gönderdiği mektupları var idi, onları gün yüzüne çıkarmak istiyordum. Bu vesile ile epey zamandır bu mektupların üzerinde çalışmakta idim, nihayet bitti bu kitap iki bölümden oluştu birinci bölüm Nusret babamın bana gönderdiği mektuplar ve izahları. İkinci bölüm ise, Nusret babamın, Sabri beye gönderdiği mektuplarından oluştu. Ancak ikinci bölümde yer alan mektuplar daha evvel (İnsan yayınları) tarafından basıldığı için onlardan (M.E.Kılıç bey kardeşimiz vasıtası ile izin alarak oluşturduk. Ön sözde bu husuta bilgi vardır. İşte bu kitap yeni bitmiş idiki! senin zuhurat mail-in geldi âdeta kitabı tasdik edercesine.
Zuhuratının aralarına özet yorumlarını yazacağım, koyu yazı ile zuhuratının bölümlerini yazacağım . Herkese selâmlar hoşça kal Efendi Baban.
------------------- 21
Mu… Pa…. (10/11/2013) “İki zuhurat”
Efendim selâmün aleyküm,
İyi olmanızı can-ı gönülden diliyor ve sizin ve Nüket Annemin ellerinden öpüyorum.
İki zuhuratımı aktarmak istiyorum.
7 Kasım 2013
Rü’ya-da birisi mertebelerle ilgili yanlış bir bilgi veriyor. Ben de 6 peygamber kitabınızı düşünerek düzeltiyorum. İlk önce Âdemiyet daha sonra Nuhiyet mertebesi geliyor diyorum. Başka bir bilgi aktarmıyorum.
10 Kasım 2013
Rü’ya-da Nusret Baba'nın vefat yıldönümü dolayısıyla sizinle beraber Nusret Baba'nın kabrine gidiyoruz. Ve Nusret Baba'nın içinde bedeni de olan sandukasını mezarından çıkararak omuzlarımıza alıyor, sokak sokak dolaştırıp tekrar geri getiriyoruz. Sanki bir anma ve hatırlama merasimi gibi. Hatta gezdirdiğimiz yerleri biraz önceden süslemiş idik. Nusret Baba'nın bedeni zayıfça, bozulmamış vaziyette ve kıyafetleri üzerinde düzgünce idi. Suretini rüyada görmedim ama bu şekilde bir fikir kaldı bende. Sizin gözleriniz sürekli yaşlı idi. Ağlamıyordunuz ama gözleriniz doluydu. Omuzlarımızda iken 'Ya Hayy Ya Kayyum' şeklinde zikir yapıyorduk. Nusret Baba'nın naaşını gezdirdikten sonra tekrar geri getiriyoruz. Siz Nusret Baba'nın naaşını gezdirme meselesine eskiden izin verilmiyordu şimdi artık bunu yapmamıza izin veriyorlar diyorsunuz. Rüyada ihvanınızdan Fa…. arkadaşımızı da yanımızda hatırlıyorum.
Hürmetlerimle.
-------------------
10 Kasım 2013
Zuhuratı yorumlamak için evvelâ tarihine bakalım (10)
22
"kasım" (11) inci aydır. (11) in batındaki (1) ini alır (2013) ün önündeki ikiyi onun arkasına koyar isek (12) olur ve geriye (13) kalır o halde çıkan sayı değerleri, (10/11/12/13) olur bunlarda.
(10) Mertebe-i "Îseviyyet /teşbih/Fenâfillâh."
(11) Mertebe-i "Muhammediyyet/tevhid/Bakâ billâh."
(12) Mertebe-i " Hakikat-i Muhammediyyet/tevhid-i kadîm/Bakâ billâh/İnsân-ı Kâmil/Seyri anillâh/Billâh-î ve minellah-î. Hakk olarak, halka dönüş.
(13) Mertebe-i "Hakikat-ül Ahadiyyet-ül Ahmediyye/ Ferdiyyet."
Tarihi itibarile dahi daha baştan bu mertebelerin Nusret babamızda olduğu anlaşılıyor. Başkaları tarafından bunlar biraz abartılı gibi gözüksede kendi bağlıları olan bizler için böyledir.
"Rü’ya-da" Rû'ya/zuhurat'ların bilindiği gibi değişik kaynakları vardır yeri olmadığı için onları sıralamayalım, bu zuhurat Rahman-î "keşfi muhayyel/yorum isteyen" türden dir. Âhirete intikal etmiş kimseler ve hatıraları ile, ancak genelde zuhuratlarla ortaya çıkan mahal "misal" âlemidir ki burası bu âlemin hemen üstümüzde bize en yakın olan âlemdir. Hâdiseler burada kişilerin özel haline göre değerlendirilip resmedilip o resimlerin hareket halinde ma'nâ sûretleri olarak ilgili kişiye remz olarak gösterilmesidir.
"Nusret Baba'nın vefat yıldönümü." Yaklaşık bedenen aramızdan ayrılmasının üstünden (34) sene geçtiği halde hâlen hatırlanması ma'nen ölmediğini göstermektedir. Zâten bilindiği gibi ölüm bir yok oluş değil "tadış"tır tadış ise hayatın ta'kendisidir, kendisi ve hayatı olmayan kimse neyi tadacaktır. Gözden uzaklaşan zâhiren ma'nâ âleminde yüzen nefs teknesidir. Tekne ise bir yere gidilmek için kullanılır oraya varılınca tekne bırakılır.
Dolayısıyla sizinle beraber Nusret Baba'nın
23
kabrine gidiyoruz. Kabir ziyareti, orada bedenen yatan kimsenin, bedenen ve ruhen en son görüldüğü yer olduğu, ve bu yüzden mübarek bir yer olduğu, ve bir işaret yeri olduğu için, ziyaret edilir. Aslında onların kabirleri değil yaşayan tahtları, sevenlerinin gönüllerindedir. Onu hatırlamak onu ziyaret etmek ayrıca kendinde de bulmaktır.
Ve Nusret Baba'nın içinde bedeni de olan sandukasını mezarından çıkararak omuzlarımıza alıyor, İşte bahsini ettiğimiz kitap ile onu kendi varlığı olan yazıları ve yazılarının içinde bulunduğu sandukası olan "cilt kapakları" içinden çıkarıp omuzlarımıza yani gün yüzüne çıkarıp gönlümüzde taşımaya başlıyoruz.
sokak sokak dolaştırıp tekrar geri getiriyoruz. Sokak, sokak dolaşması, bir bakıma o kitap, içinde kendi ma'nâ'larının bulunduğu sandukasıdır. Sokak, sokak dolaşması her okuyan kişinin kendi gönül sokağıdır ve oralarda değişik gönüllerde değişik sokaklarda bu vesile ile de, dolaşacaktır. Okunması bittiğinde tekrar gene kendi sandukasına kitabına geri dönecektir.
Sanki bir anma ve hatırlama merasimi gibi. O kitap ve ona ait benzerleri okunduğu zaman kendilerinin değişik makamları ortaya çıktığından o mertebeden hatırlama ve merasim olmaktadır.
Hatta gezdirdiğimiz yerleri biraz önceden süslemiş idik. Gezdirilen yerler, Bâtın makamlarıdır. Gönül âleminde ma'nevi kitaplar okunmadan evvel oralarının evvelâ nefs ve hallerinden temizlenmesi lâzımdır. Oralarının tevhid ve ameli sâlihler ile süslenmesi gerekmektedir ki gelen misafir hüsnü kabul ile kabul görsün ve tekrar gelme sebebi olsun.
Nusret Baba'nın bedeni zayıfça, bozulmamış vaziyette ve kıyafetleri üzerinde düzgünce idi. Bedeni zayıfça, nefisle semirmemiş, bu yüzden aslı ve hakikati itibarile bozulmamış, kıyefetleri/makamları üzerinde sahibi olarak düzgünce/asli sistemi üzere aynen olduğu gibi devam etmektedir.
24
Suretini rüyada görmedim ama bu şekilde bir fikir kaldı bende. Zuhuratta zâten beden gözü birşey görmez, gören ve hisseden kâlp gözüdür. Oda ancak İrfaniyyetle açılır.
Sizin gözleriniz sürekli yaşlı idi. Ağlamıyordunuz ama gözleriniz doluydu. Evet onları herhangi bir vesile ile ne zaman ansam hemen gözlerim dolar, zâten onları hiç unutmadım ki, gün geçtikçe azalacağına muhabbetim daha da çok artıyor. Sanki o günler hâlen daha devam ediyormuş şu anda da hayatta imişler, sanki hemen gidip gene aynı şekilde ziyretimi bekliyorlarmış gibi geliyor.
Omuzlarımızda iken 'Ya Hayy Ya Kayyum' seklinde zikir yapıyorduk. Kendisi zâten "Hay" isminin zuhuru ve tatbik mahalli idi ölü kalpleri nefesi rahmaniyyesi ile diriltirdi. Zaman gelir dervişinin Cebrâil-i olur ma'nâ âleminden haber getirir. Zaman gelir dervişinin, Mikâil-i olur ilâh-î rızıklar getirir. Zaman gelir dervişinin, Azrâil-i olur, nefsini öldürür. Zaman gelir dervişinin, isrâfil-i olur, surunu üfler nefsi varlığını alır, yeri geldiğinde onun surunu tekrar üfleyerek "ba'sül ba'delmevt" öldükten sonra tekrar diriltir. "El ilmü hayyen lem yemüd ebeden" "ilim ile diri olan ebeden ölmez" hükmünü tecelli ettirmekteydi. “Kayyum” ismininde zikredilmesi zâti zuhur mahalli olmasın dan, başkasına ihtiyacı olmaması kendi, kendi ile kâim olmasıdır. Omuzlar üstünde taşınan bu özellikleridir.
Nusret Baba'nın naaşını gezdirdikten sonra tekrar geri getiriyoruz. Bu hususiyyetleri ile tanıtıldıktan, gönül den gönüle gezdirildikten sonra gene kendi hafi makamına geri getirilmesidir.
Siz Nusret Baba'nın naaşını gezdirme meselesine eskiden izin verilmiyordu, Yani belirli seneler evvel bu husularda belirli sıkıntılar olduğundan onu hatırlatacak fazla bir şey yapılamıyordu, Onun hatıralarını pek gün yüzüne çıkaramıyorduk.
şimdi artık bunu yapmamıza izin veriyorlar diyorsunuz. Eskiye göre bu hususlarda epey ilerleme
25
kaydedildiğinden onun hatıraları bu ve benzeri kitapları ile birlikte her yerde gerek yazılı gerek görsel ve internet kanallarında serbestçe ayan olduğundan bu tür çalışmalara fazla bir engel olunmamakta bu husuta izin verilme şeklinde ifade edilmektedir.
Rüyada ihvanınızdan Fa…. arkadaşımızı da yanı-mızda hatırlıyorum. Fa…-ın orada olması bu hususun ne kadar faziletli olduğunun kanıtı olarak düşünebiliriz, Bu günlerde Fa… oğlumuzda Nusret babamın divan/şiir, kitabını İnternet ve bilgisayar ortamına hazırlamakta bu yüzden yaptığı iş içinde kendiside Faziletlendirilmiş demektir.
Dostları ilə paylaş: