31-08-2014 İşyerinde lâvabodayım. Kumanda odasında Mu…. 6 numaralı motoru çalıştırıyor. Motor çalışmıyor ve ses geliyor. Mu… fa’ya basma diye sesleniyorum. O tekrar tekrar çalıştırmaya çalışıyor. Yine aynı şekil seslenerek içeri geliyorum. Güç devresi panosu patlıyor ve kapakları açılarak güç devresi kesici disjönktörü dışarı fırlıyor. -------------- 87 geldiğimde, Ek…. bir konudan ötürü, Mu… çok sinirli alttan alsan iyi olur. Ben ona Mu… iyi niyetle bu işi yapmıştır diye söyledim, dedi. Gerçekten de dediği gibiydi. Gece Mu… gelince gönlünü alıp sakinleştirdim. Tabi zuhuratta görüldüğü üzere, enfüsünde olayı farklı değerlendirdiği anlaşılıyor. Peki konumuz ile bağlantısı nedir. Burada bir esmâ tecellisi olduğu anlaşılıyor. Önce Ek…. yâni İkram ve daha sonra Mu…. kanalı ile Celâl gelmesidir. Celâlden sonra, Efendi Babamdan bir ikram daha gelerek Hakk’el Yakîn sıfat mertebesinden yaşantıda korunma olunmuştur. Bu konu ile alâkalı 13-14-15 Eylül 2014 tarihlerinde yapmış olduğumuz Bursa gezimizin konu ile alâkalı bölümlerini aktaralım. Bur - Sa; Bur= Burak – Berk - Zati Tecelli – Mirac, Sa= Sad - Sıfat mertebesi – Sıfat Tecelisi –Salât – Namaz, Namaz müm’inin miracıdır. (Hadis-i Şerif) Vahdette Kesret = İncir… Esma Tecellisi Bursa’nın plâkası 16; İlm’el Yakin, Ayn’el Yakîn, Hakk’el Yakîn Hakikat-i Muhammedir. Bursa merkezi ilk gün (13 Eylül) gezmek için arabayı caddeden yukarı doğru bir yerde bırakmıştım. Arabayı almak için farklı bir yerden ailem ile girdiğimde, Efendi Babam dan daha önce tasdiği gelen Terzioğlu yazısını gördüm. Baş tarafında da Rabbi Hasım olarak düşündüğüm Kâdir ismi vardı. “KADİR TERZİOĞLU” Saç Bakım “merkezi” diyordu. Saç; Esmâ-i İlâhiyye remzidir. Binanın yanına dolanınca 13 numara olduğunu gördüm. Bunun Cenâb-ı Hakk’tan bir tastik olduğu kanaatine vardım. “Merkez” ise son tefekkür konumuz, “merkez dosyası” Fenâfillâh’tan, Bekabillâh’a geçiş halidir. -------------- 88
14 Eylül günü Mudanya tarafına doğru yola çıktık. Yol bir hayli kalabalıktı. Mudanya bölgesi “İncir” ve “Zeytin” yetiştirilmesi ile; ünlüdür.
İncire ve zeytine and olsun. (Tin/1) âyetini anımsatıyordu. Mudanya da “Kara İncir” festivali olmuş ve ziyaretimizden 13 Eylül 2014 tarihinde kapanışı olmuş. İncir ve köle dosyasının da 13 Eylül 2009 tarihinde başlamış olması gayet ilginç… Üzerinden tam 5 yıl geçmiş. (5) Hazret mertebesidir.
Kara = Zulmet= Sevâd-ı A’zam = A’mâiyyet Hakikatleri
İncir= Vahdette Kesret
Fes-tiva-l =
Fes= Başa giyilen tac yukarda ilk verilen zuhuratta Efendi Baba’mın başında renkli bir tac vardı.
Tiva=Tûvâ= Vâdi-i Eymen, Nalınların çıkarıldığı temiz/Mukaddes vâdi ve Yemen/eymen/sağ taraf, ile Nefesi Rahmâni…
L=Lâm= Ulûhiyyet= Efendi Babamın üzerindeki beyaz entari, ve çıkan beyaz terlikler.
“Biz, gerçekten insanı en güzel biçimde halk ettik. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik”. (Tin/4-5) âyetlerine işaret vardır.
Oturduğumuz İncir Cafe’ydi ve altında Necati usta börekçisi vardı.
İncir aynı zamanda Tevhid-i Esmâ dan, Tevhid-i Sıfata geçişti. İngilizce “Cafe” okunuşta Kafe dir. Kaf- Kef ise “Ke –Sen” ve Kün – “Ol” dur. İncir dışında tekliği içinde çokluğu barındırmaktaydı. “Levlake levlak lema halaktül eflak.” Sen olmasaydın, sen olmasaydın, bu âlemleri halketmezdim. Âlem bazında Hakikat-i Muhammedi ve nokta zuhur mahalli olan, efendimiz Hz. Muhammed’e ve onun şahsında, bizlere kendi birimselliğimizde, bu müjde verilmiştir. İncir gibi bir bütünlüğün içinde, zıt olan Esmâ-i
89
İlâhiyyeleri vücûdumuzda barındırmaktayız.
“Vema Ersalnâke İllâ Rahmeten Lil Âlemin” (21/107) Biz seni (Kef) göndermedik, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. Hakikat-i Muhammediyenin ilmi İlâhi programda daha henüz gönderilmemiş olması ve vakti gelince âlemlere rahmet olarak gönderilmesidir.
Altta Börekçi Necati Usta olması; Börekler yufkadan yapılır. Efendi Babamın dervişlerine karşı yufka yürekli olması ve onların her derdi ile dertlenmesidir. İşte Vahdette kesret’e – Tevhid-i Esmâ dan, Tevhid-i Sıfata, Necat (Necdet) ustanın börekleri yenmeden çıkılmaz. Yenen börekler dervişte mirac eder ve Fenâfir Rasûl ve Fenâfillâh mertebesi hakikatleri ortaya çıkar. Ondan sonrada derviş börek gibi kızarır, ve taliplilerine kurtuluş böreklerinden ikram ederler.
Ama unutulmamalıdır ki; Ku…larda bu ilçede oturmaktaydılar ve Cemâl de Celâli bulmuşlardı. Kimse yufka yürekliyiz diye bizi nefsani emelleri doğrultusunda yemeye kalkmasın. O zaman bulacakları Cemâl değil, kendi nefislerinden çıkan Celâl olacaktır. Tabi ki bundan da kendileri sorumlu olacakları aşikardır.
İstanbul’a döneceğimiz günün sabahı otelde şöyle bir zuhurat vâki oldu.
Efendi Babam beyaz bir çarşafın altında uzanmış yatıyordu. Sağ tarafında fakir ve karşısında eşim Se… ve Kızım duruyordu. Vasiyet ederek, “Ailene iyi bak” dedi. Yüzümü onlar tarafına çevirdim. Daha sonra Efendi Baba’ma baktığımda yüzü de örtülmüş ve emri Hakk vaki olduğu halde “İkram” dedi.
Efendi Babam “İkram” demişti. Bulunduğa hal ise Celâl tecellisi idi. Zül Celâli ve’l ikram’ın. Yâni Tevhid-i Esmâ’nın İlm’el Yakîn, Ayn’el Yak’în, Hakk,el Yakîn ve bunları kapsayan Esmâ Tecellisi haline işaret etmiş olarak düşünülebilir.
Vasiyet aynı zamanda mirastır. Ma’nevi bir miras, yani
90
“dinar”dır. Ulûhiyyet mertebesinden, Risâlet mertebesine, Risâlet mertebesinden kulluk, mertebesine gelmiş Abdullah bin Dinar hakikatleri ortaya çıkmış diyebiliriz.
Aile Esmâ-i İlâhiyyedir. Rabb-i Hasıma … ve Efendi Babamın Rabbi Hası olan Eslem – Esselâm’a işaret var denilebilir.
Aile – Eş – Nefs-i Küll’dür. Bir şeyin zatı nefsidir… Zuhuratta görüldüğü üzere Efendi Baba’mın isteği üzerine uluhiyet-sıfat mertebesinden zat mertebesine yönün çevrilmesi istenmiş olarak düşünülebilir.
“İkram” kelimesini (5) Salat-Namaz kitabını gözden geçirirken namaz ile alâkalı olduğunu da anladım. Hayatımız iki rekatlı zâhir ve bâtın namazdan ibarettir. Önce Efendi Babama bakmam Akl-ı küllüme olan “Selâm” yani namazdan çıkarken sağ tarafıma verilen selâmdır. Ailem yani Nefsi küllüme (Eslem-Selâm) bakmam ile sol tarafıma bakmak ile verilen selâm ise, namazdan çıkış ile verilen selâmdır. Efendi Babam’ın üzerinde gerçekleşen “Celâl” tecellisi ve “İkram” ise namazdan çıkış duası olan, “Allahümme en tesselamu ve min kesselam tebarekte yazelcelali vel ikram”dır.
ALLAHÜMME EN TESSELAMU VE MİN KESSELÂM
“Allahümme en tesselâmu ve min kesselâm tebarekte yazelcelali vel ikram” diyen müezzin veya namaz kılan kişi,
“ey Allah’ım selâm sensin ve selâmet sendendir, sen bereket, yücelik ve ikram sahibisin” demiş olur.
Bu ifadeleri değişik mertebelerden çok iyi değerlendir-mek lazım gelir
Ehli indinde gerçekleri bilindiği üzere, Hak kendi kendini yücelterek kulunun ağzından cevap vermektedir.
Hak’kın güzel isimlerinden “Esmâ’ül hüsna”dan biri olan “selâm”, büyük ağırlığı olan bir isimdir ve “insan”ın
91
kayınaklarından biridir.
Nasıl ki “Sübbuh” ve “kuddüs” melekler için kullanılırsa,
“Aziz” ve “cabbar” ve “mütekebbir” de cin ve şeytanlar için kullanılır.
Namazın sonlarında oluşan (99) selâm ismi, başta oluşan (99) “esmâ-i İlâhiyye”ye birer selâmet geçidi olurlar.
Şöyleki: Mesela, “Kahhar” esmâsından başına bir zorlonma gelecekse, namazda okuyarak oluşturduğu selâmlardan bir tanesi onun önüne geçer, tamamen selâmete ulaştırır veya en azından şiddetim azaltır.
Böylece her bir selâm, her bir esmânın ya karşıtı, veya destekleyicisi olur. Yani (99) esmâ’nın biri vasıtasıyla sana faydalı bir şey de gelecekse onu da arttırır.
“Selâm”ın bir başka ifadeside; “kendinde olmak” tır, kendinde olan kişi de selâmette olur.
ALLAH’ın c.c. isimlerinden olan selâm, kulunda tecelli ettiğinde o kul birimsel benliğinden uzaklaşmış, Hak varlığı ile gerçek selâmetine ulaşmıştır. İşte o kul görünümündeki “zuhur” her varlığa selâmet ve huzur kaynağı olmuştur.
Netice itibariyle, olgun bir namaz, kulu yüce idraklere çıkarıp “İrfan” ehli olmasını sağlar.
İşte böylece namazların sonlarında bulunan selâmların sırları meydana çıkmış olmaktadır.
Allah’dan c.c. her birerlerimiz için selâm ve selâmeti! neticeler niyaz ederiz.
--------------
Yazıyı biraz dikkatli okuyanlar yukarda geçen “Zü’l Celâl-i Ve’l İkram” (55-27) âyeti ile “Yazel Celal-i Ve’l İkram” duası arasında ki bağlantıyı fark edecekledir. Dua da ki zâhiri ikram ile Tevhid-i Ef’âl mertebesinden Tevhid-i
92
Esmâ mertebesine geçilmektedir. Âyette ki bâtıni ikram ile de Tevhid-i Esmâ dan Tevhid-i Sıfat mertebesine geçilmektedir. Cenâb-ı Hakk taliplilerine yardım etsin. İnşeAllah…
Öğleden sonra İstanbul’a doğru yola çıkıldı. İkindi namazı için “İmam Aslan” mola verdik. Abdest almaya çıktığımda bir baba ve 10 yaşında ki oğlu da oradaydı. Baba öğle namazı için abdest alıyordu. Oğlu ile ben abdest alıyorum, ve namaz kılacağım, en çok sevabı ben alacağım diye şakalaşıyordu. Abdest aldıktan sonra ikindi namazında mescide girdim. Daha önce şöyle bir hâdise oldu. Aşağıda mescid girişinde, kasalarda bulunan incirlerden, bir tanesini bu çocuk almış, ve yemekteydi. Yukarı da namazını da kılmıştı. Yazmış olduğum ilk zuhurata Efendi Babam Tevhid-i Ef’âl ve Tevhid-i Esmâ mertebesinden işaretler var demişti. Bu baba ve çocuğun bünyesinde bu hâdisenin yaşantısı ve tecellisi oluşmuştu.
Defalarca bu mescidde namaz kıldığım halde mihrabın üstünde ki âyet ilk defa dikkatimi çekti.
Berat gecesi sonrası Rasûlüllah efendimize ve şahsında Müslümanlara gelmiş olan kıblenin değişim âyeti yazıyordu.
Fevellü Vecheke Şetral Mescidil Haram. (2/144)
Hemen yüzünü Mescid’ül Haram tarafına çevir.
93
Se… öğlen kahvaltı yapmak için börek almıştı. Kutunun üzerinde SİNİ yazıyordu. Yola çıkmadan arabanın yanında kalan börekleri Se… ile beraber yedik. Kutuyu çöpe götürmek için aldım. Yanıma Se… de geldi. Tam karşımda Mescid-i de görünce sabah gördüğüm zuhuratın ne olduğu da ortaya çıktı.
Börek yukarıda yazılmıştı. Sini; Üzerinde yemek yenen büyük tepsi demek. Kelime itibari ile YASİN ve SİNA yı da çağrıştırmaktadır.
Üzerinde yemek yenen tepsi, sofra “Maide” dir. Fenâfillâh mertebesidir. Efendi Babam zuhuratta Fenâfillâh, “sekine” hâlinde beyaz örtünün yani Ulûhiyyet örtüsünün altında yatmaktaydı.
“Sina dağına and olsun, Bu güvenli şehre (Mekke’ye) and olsun.” (Tin/2-3) âyetlerine de işaret vardır.
“Haram” türkçe çöp ma’nâ’sına da gelmektedir. “Mescid” ile “Haram” arasında ben ve ailem kalmış ve yüzüm eşime yani Harem’ime doğru döndü. Efendi Babam zuhuratta “ailene iyi bak” diye söylemişti. Bir şeyin zâtı da nefsidir.
Eslem yani “Selâm” beyaz arabamızın yani Uluhiyyet örtüsü altında bulunmaktaydı.
İşte Efendi Babam dan, zuhuratta yansıyan, ve onun ikramı olan, bu hal ile namazın da sadece, şekilden ibaret olmadığıdır. Namazın bir hayat düsturu, ve yaşam tarzı olduğu, ve kişinin tüm halini namaza dönüştürürse, her anının namaz olacağı, ve tıpkı bu zâhir âleminden bâtın âlemine göçerken namazdan âhirete geçeceği, ve orada onu karşılayanın da Rabb’ül Âleminden başkası olmayaca-ğını ve onun da bâtın-i ikram ile beklediğini bizlere anlatmıştır…
Efendi Baba’mın “Siyah Örtü Neyi Örter Bilir misin”? Şiirinden ilgili bölümleri…
Hüccac döner tam bir vecd ile,
Beyazlar giymiş kefenler ile,
94
Bu hale hayret eder Melekler bile,
Siyah örtü neyi örter bilirmisin?
Bir zaman ezan okunur durur tavaf,
Az sonra sakinleşir etraf,
Fevelü Vecheke Şetral Mescidil Haram,
Siyah örtü neyi örter bilirmisin?
Namazda bütün Kâbeye döner hacılar,
Kalmaz hatırda akraba dost ana bacılar,
Kendi varlıklarından yeni doğanlar,
Siyah örtü neyi örter bilir misin?
Sende gir o örtünün hemen içine,
Seyret alemi koy biçimden biçime,
Mahrem ol seni nefsinden çekene,
Siyah örtü neyi örter bilir misin?
Kâbededir İnsan hakikati vahdet sırrı,
Bu öyle bir duygu ki zahirden ayrı,
Nasıl açılır sırrı bundan gayrı,
Siyah örtü neyi örter bilir misin?
--------------
“Heze min fazli Rabbi”.
Kaynaklar:
(5) “SALAT” - NECDET ARDIÇ – Gönülden Esintiler
(25) “Köle ve İncir Dosyası” - NECDET ARDIÇ – Bir Çok Hikâye Bir Çok Yorum…
Mu… Ca…..
06-10-2014
Not: 6+10+20+14 = 50 (Tarihin sayısal toplamı)
(50) 50 Vakit Namaz… “Yazel Celâli Ve’l İkram.”
------------------- 95
Terzi Baba. (08/10/2014)
Hayırlı geceler Mu… oğlum. Hamdolsun bayramı güzel geçirdik sayılır sizlerinde ailece güzel geşmiştir İnşeallah. Geçmiş, geçmemiş, gelecek olan bütün zâhir ve bâtın bayramlarınız mübarek olsun İnşeallah.
Gönderdiğin dosyanı indirdim okudum oldukça güzel olmuş ellerine diline gönlüne sağlık, Epey bağlantılar bulmuşsun. Uygun bir yere ilâve ederim. Cenâb-ı Hakk daha nice açılımlar nasib eder İnşeallah.
Pazar günü bekliyoruz. Sana kızlarımıza selâmlar Nüket Annenizinde selâmları vardır. Hoşça kalın Efendi Babanız.
-------------------
Mu… Ca…. (06/10/2014)
Nüket Anneciğim, Efendi Babacığım Bayramınız Mübarek olsun.
Se…. ve Es.. Şu… kızlarınız da bayramınız tebrik ediyor-lar. Selâmları vardır.
Nasip olursa (12) pazar günü görüşmek üzere İnşeAllah...
Ekli dosya da bir yazı mevcut. İzmir ziyareti ve Bayram yoğunluğunuzdan göndermeyi biraz erteledik. Yoğunluğu-nuz hafiflemiştir. İnşeAllah
Nüket Annemiz ve Necdet Babamızın Hürmet ve Muhabbetle ellerinden öperiz.
--------------
EUZÜ BİLLÂHİMİN EŞŞEYTANİRRACÎM BİSMİLLâHİR-RAHMANİRRAHîM
(ŞAH DAMAR)
“Andolsun ki, insanı biz halk ettik, nefsinin onu ne ile vesveselendirdiğini biliriz. Biz ona habl-i veridden (şah damarından) yakınız. (50-Kaf/16)
96
191. Senin yârin senin heyben ve kesendir. Eğer sen Ramin isen Vise’den başkasını arama.
“Râmîn” ile “Vise” bir âşık ile ma’şûkun adıdır. Râmin, âşık, Vîse onun ma’şûkudur. Ferhad ile Şîrîn ve Leylâ ile Mecnûn hikâyesi dillerde destan olduğu gibi, bunlar da böyle meşhûrdur. Ya’nî “Tarik-ı Hak’ta senin yârin vücûdunun heybesi ve kalbinin kesesidir. Sen Râmîn gibi bir âşık isen Vîse gibi olan ma’şûkunun gayrini arama! Zîrâ senin kalbin ezelde Hakk’ın ayn-ı sâbitene olan tecelliyâtının kesesidir. Ve bu vücûd-ı izâfın ve cismânîn dahi o kesenin heybesi’dir; ve ayn-ı sâbiten mâdemki Hakk’ın ism-i İlâhî-sinin mazharıdır ve isim, müsemmâ olan Hakk’ın gayri değildir, binâenaleyh âfâkta aradığın sendedir ve Hak senin hüviyetindir. Eğer âşık-ı hakîkî isen gayrın muhabbetinden yakanı kurtar ve hakîkî ma'şûku ve Vîse’yi kendinde ara!” Nitekim Yûnus Emre hazretleri buyururlar:
------
Dervişlik baştadır tacda değildir,
Kızdırmak oddadır sacda değildir,
Ararsan Mevlâ’yı kendinde ara,
Kudüs ’te Mekke'dehac’da değildir.
--------------
Mısrî-i Niyâzî hazretleri de aynı ma’nâyı şöyle ifade ederler:
Aradığın candadır, canda ve hem tendedir,
Bilir iken bendedir, çağırırım dost dost.
--------------
192. Senin Vîse'n ve ma'şukun yine senin zâtındır ve bu hârice mensûb olanlar bütün senin âfetlerindir.
Ey sâlik senin Vîse’n ve ma’şûkun yine senin hakikatindir, zîrâ o ma’şûk-ı hakîkî, Kur’ân-ı Kerîm’de,
97
(Kâf,50/16) “Ben o kuluma şah damarından daha yakınım.” buyurur. Binâenaleyh sana vâki’ olacak tecellî yine senden ve senin hakikatinden gelir ve bu âfâkiler ve senin vücûdun hâricine mensûb olanlar, bütün senin âfâtındır ve senin hakikatine hicâbdırlar.
193. Hazm odur ki seni davet ettikleri vakit, "Benim sarhoşum ve isteyicilerimdir," demeyesin.
Hazm ve ihtiyât odur ki, o âfakî ve hâricî olanlar seni kendi taraflarına da’vet ettikleri vakit, sen onların da’vetlerine ve iltifâtlarına aldanmayıp, bunlar benim muhabbetimin sarhoşudurlar ve beni sever ve isterler, demeyesin.
(Mesnevi-i Şerif Ahmed Avni Konuk Şerhi 5. Cild sayfa 77)
--------------
Efendi Babam Mesnevi Şerif sohbetlerin de 5. Cild 192. beyiti okurken şöyle bir soru soruyor. Soru şöyledir; Beyitte geçen (Kâf sûresi 16. âyette) “Ben O kuluma şah damarın-dan daha yakınım.” Bu yakınlığı buldunuz mu? Bulduysanız nasıl bir yakınlıktır. (Terzi Baba)
192. beyit ile birlikte 191 ve 193. Beyitlerde burada konuyla bir bağlantı ve bütünlük olması bakımından yazılmıştır.
Fakir soruyu kayıtlardan dinlediği için yaklaşık 1-2 ay önce bu soruya rastladım. Araya başka işler girince de bu konu hakkında yazı yazma işi ertelenmiş oldu. Hikmeti de işin sonuna doğru görülen zuhurat ile anlaşılmış oldu diye düşünüyorum. Bu soruyu yanıtlamak gerçekten zor gözüküyor. Çünkü âyetin başında Cenâb-ı Rabb’ül âlemin “Nefsinin onu ne ile vesveselendirdiğini biliriz” diyor. Onun için nefsimin vesvesesine düşmekten, hayal ve vehim olan şeyler yazmaktan, yine Cenâb-ı Rabb’ül âlemine sığınır. Bu konu hakkında irfaniyet ve idrak genişliği niyaz ederim.
“Şah Damar’ın” geçtiği âyet (50/16) dır. Sayısal değeri;
98
50+16= 66
6+6= 12
(12) Hakikat-i Muhammed-i – “İnsân-ı Kâmil” (Kâmil İnsân)
(6) İmân mertebeleri,
(6) Altı yöndür.
(12) Efendi Babam son günlerde sürekli olarak ma-illere verdiği cevapta Kurban bayramı ziyareti için ailece hep beraber 12 Ekim gününü işaret ederek bekliyorum diye yazmakta ve ayın (12) si diye bildirmektedir. Defalarca bu tekrarın olmasından dolayı bu davetin ve rakkamında burayla bağlantısı olduğu düşünülebilir.
12. dersimiz “İnsân-ı Kâmil” (Kâmil İnsân) dır. Öncelikle İlmi olarak, yapılan eğitim ile, İnsân-ı Kâmil-i kendi bünyesinde bulup, yani bu âlemin Hakikat-i Muhammediye den başka bir şey olmadığını anlayıp, kendinin de onun bir cüzü olduğunu idrak edip, İlm-i olarak Kâmil olmaktır.
Önce bu sayısal değere bakınca bunu yakîn olarak düşünmüştüm. Âyeti inceleyince Âkreb yani kurb olduğunu gördüm. Peki yakîn ile kurb arasında ne fark vardır? Ne bağlantı vardır?
Yakîn hâli birlikte bulunma hâlidir. Aslında iki şey birlikte bulunur. İki şey yok, tek olan vardır. İlmi Yakînlikte, ilmin mürşidin ilminde fâni ve yok edilmesi gereklidir ki, kalan sadece mürşidin ilmi olsun. Ayn’i yakînlikte, mürşidin bünyesinde bulunan Rasûlün Rasûllüğünde fâni olunsun ki Fenâ firrasûl hâli vuku bulsun. Hakk’el Yakîn’likte ise Mürşidin bünyesinde bulunan Hakk’ta fâni olunsun ve Bekâ hâlinde bekâ olunsun ki Hakk’el yakîn’lik bulunsun.
Kurb’i yakınlıkta ise yakın olunan ve yakın olan vardır. İşte bunun ortadan kalkması için “Şah Damar” ının kesilip Nefsi Emmâre’nin gerçek ma’nâ da Kurb’ân edilmesi gere-kir. Bunu derviş yapamaz ancak mürşid kestirir.
99
“Şah Damar” vücûtta yüze ve beyne giden olmak üzere iki tanedir. Yüz, vech, Cemâl dir. Aynı zamanda yüz Fâtiha’dır. Beyn ise aklın ilmin olduğu yerdir. Bu yakınlık Esmâ-i ve Zâti olan bir yakınlık olduğu da anlaşılıyor…
Kan nereden pompalanmaktadır?. Kalpten yani gönül ve Kürsinin olduğu yerden pompalanmaktadır. “Şah damar” ından gelip beyne ve yüze yani baş bölgesi olan Arşa ulaşmaktadır. Kalpte yani gönülde vehim ve hayal olursa hayal ve vehim ulaşmakta, Hakk ve Hakikat olursa, Hakk ve Hakikat bilgileri ulaşmaktadır.
أَقْرَبُ
Elif: 1, Kaf: 100, Re: 200, Be: 2,
1+100+200+2= 303
3+3=6
(6) İmân mertebeleri…
(33) Mescid-i Nebevide ki ilk direk sayısı ve Esmâ ve Sıfat mertebesine işarettir.
Âkreb, kurb şeklinde olan bir yakınlıktır. Kevser sûresinde “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” âyetin de bu yakınlığa işaret vardır.
Elif: Ahadiyet, Kaf: Kudret, Re: Rahmâniyyet–Rububiy-yet, Be: Risâlet, Birliktelik,
Ahadiyyetin Kudret ile Aklı küll ve Nefsi Küll birlikteliği ile Ef’âl âlemini meydana getirmesi olarak düşünülebilir…
İmân mertebelerini Terzi Baba’mın Vahiy ve Cebrâil kitabından özetle, inceleyecek olursak,
İ M ÂN İmân; dini kitaplarımızda çok geniş şekilde izah edilmiş-tir. İmân, özet olarak; Allah’ı ve gönderdiklerini “dil ile IKRAR, kalb ile tasdik etmektir,” diye belirtilmiştir.
100
Şuhûdi İmân Mertebeleri
Biz “imân”ı dört şuhûd mertebesi içerisinde incelemeye çalışacağız.
1 – Ef’âl = Şeriat mertebesi imânı:
Kûr’ân-ı Keriym Âl-i İmrân sûresi 3/193 âyetinde,
“Rabbenâ innenâ semignâ münâdiyen yünâdiy
lil imâni en âminu birabbiküm feâmennâ
rabbenâ fağfirlena zünubenâ ve keffir
annâ seyyiatinâ ve teveffenâ meâl ebrar”
Meâlen :
“rabbimiz bizler için günahlarımızı bağışla bizden (çıkmış) kötülüklerimizi ört ve bizi iyilerle öldür.”
Bu anlayış saf, temiz bir muhabbetle yapılan “şeriat” mertebesi imânıdır.
2 – Esma = Tarikat mertebesi imânı:
Kûr’ân-ı Keriym Bakara sûresi 2/3 - 4 âyetinde;
101
Dostları ilə paylaş: |