NECDET NUN (ن) unun, En-Nur olarak zuhura çıkması; Yüce Allah’ın El-Musavvir ismi, En-Nur isminin zuhurunu gerektirir. Çünkü sûretler En-Nur ismiyle canlanır, nefislerini idrak edip rablerini bilirler.
( نَ ) NE
NECDET’te ki “Nun”, fetha harekesiyle, yani kendindeki varlık nurunu açmaya başlamış ve tafsile çıkmıştır. Her fetha varlığında gizli “Elif” i barındırır. Sükûn halindeki “Nun”, “Elif” te ki Zâti özelliklerle varlığa sirayet etmiştir. “Nun” da ki El-Aliym ismi fethayla El-Kadiyr ismiyle kudret kazanıp kendindeki ilmi aşikâr etmiştir. El-Aliym isminden yed (el) ile yani El-Kadiyr ismiyle kudret ve kuvvet ile En-Nur ismi ilmi varlıkları zuhura çıkarmıştır. Tıpkı güneş gibi.
116
Güneşin ışığıyla eşyanın görülmesi mümkün olur, ama kendisi görülemez. Güneşin nuru yeri aydınlattığı gibi NECDET'in nuruda yani ilmide beden karanlığındaki ruhu aydınlatır ve beden yeniden hayat bulur.
( ﻧَﺞْ ) NEC NECDET’te ki “Cim” ( ج ﺟ ) “Cim” ;
Cim ona kavuşmak isteyeni yükseltir.
İyilerin ve hayırlıların müşahede mertebelerine (İbn Arabi)
“Cim” ( ج ﺟ ) ferdani makamların ilkidir. Nedeni “Cim” harfinin sayısal değeri üç’tür. Tek sayıların ilki üç’tür.
“Dereceleri yükselten” isminin zuhurunun kemali ancak bütün dereceleri “Cami” huzurda tamamlanır. Öyle ki bu dereceler birbirleriyle bağlantılı olup uyum ve tekamül içindeki bir mertebeyi oluştururlar. Bu ise ilâhi isimlerden “El-Cami” nin zuhurunu gerektirir.
Bu ismin mazharıda insandır. En kâmil tecelli yeri ise Efendimiz Hz. Muhammed’dir (S.a.v). İnsan için vücudi ferdiyet, Efendimiz Hz. Muhammed (S.a.v) içinde insani ferdiyet söz konusudur. Çünkü asıl itibariyle Kâmil insan odur. Onun dışındaki kâmiller onun mazharlarıdırlar.
Efendi babacığımız sultanımız Hacı Necdet Ardıç Uşşaki (k.s.), isminin terkibinde yer alan (Cim) harfi nedeniyle onlardan biridir, ferdiyet makamının El-Cami isminin ender zuhur mahallerindendir. İnsani ferdiyetin mazharları vardır. Bunlardan biri Allah’ın sadece Onu kendi elleriyle ve kendi sûretinde halk etmiş olmasıdır. Yine göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındıkları emânetin sadece ona yüklenmesi de insani ferdiyetin mazharlarından biridir.
Bir diğeri sadece Onun büyük hilâfete sahip kılınmasıdır. En büyük Zat isminin (Allah) sırrına sahip kılınması da bu mazhariyetin bir göstergesidir. Yalnız insan, hem Hakk’ın hem halkın sûretini üzerinde taşır. Bütün isimler sadece insana öğretilmiştir. El-Cami ismi Allah’tır. Bu yüzden yüce Allah Âdem’in bedeninin hayatında iki elini cem etmiştir.
117
“İki elimle halk ettiğim…” El (yed) kuvvet anlamına gelir. Allah; “Güçlü kuvvetli Davud…” (Sad 38/17) buyurmuştur. Yani kuvvet sahibi. “Yed” (El) kelimesinin çoğulu “Eyd” kuvvet anlamındadır.
Allah bu insani hayatın kemalini irade edince onun için iki elini cem etti ve ona âlemin bütün hakikatlerini verdi. Bütün isimler aracılığıyla ona tecelli etti. Böylece hem ilâhi sûrete hem de kevni sûrete haiz oldu. Onu âlemin ruhu kıldı. İnsan bu Cami isme sahip olduğundan Zâtı itibariyle iki huzura da kabildir. Bu yüzden hilâfet ve âlemin tedbir ve tafsili yetkisi onun için sahihtir. Biz burada İnsân-ı Kamil’den yani “NEC” ( ﻧَﺞْ ) oluşumuna haiz Efendi babacığım NECDET Ardıç Uşşaki (k.s.) dan bahsediyoruz. O, Allah’ın halk ettiği olup, halk ettikleri için Allah’ın gölgesidir. Bu yüzden Halife’dir.
NECDET’te ki “Cim” ( ج ﺟ ) harfinin başka bir özelliği de;
“Cim” harfi yüce Allah’ın cem ediciliği nedeniyle El-Celâl ve El-Cemâl isimlerinin kabzalarının dışında olan El-Cami isminin ilk harfidir. Çünkü Ahmedi Ahadi kemal makamında birlikte vardırlar. Aynı şekilde Yusufi makama tecelli eden cömert El-Cemil isminin de ilk harfidir. Yüce Allah Yusuf’a (a.s.) tabir ilminin nurunu vermiştir. O bu nur sayesinde misal ve hayal âleminin hakikatlerini keşfederdi. Hayal en büyük nurdur ki insan onunla eşyayı idrak eder.
“NEC” ( ﻧَﺞْ ) oluşumunda “Cim” harekesiz hareketsiz mutlak sükûnda kalmıştır. Ahmedi Ahadi kemal ve Yusufi makamda ki güzellik kemâli, El-Cami isminin zuhur mahalli olması dolayısıyla toplayıcılığından harekete geçmeyip kendinde kendiyle sükûnda kalmıştır. “NEC” ( ﻧَﺞْ ) makamı Cemâlin, Celâlin,Kemâlin toplandığı (Cami) halifelik makamıdır.
(نجد ) NECD
118
“NECD” Arapçada yüksek yol, rehber, yardım etmek,
gâlip gelmek gibi anlamlara gelir.
“NEC” makamıyla sükûndaki kemâlâtında gark olmuş halifelik makamı yani Ahmedi Ahadi kemâl, kendindeki mevcut potansiyelin seyri için “Dal” (د ) harfine tenezzül etmiştir. Bu makam buraya kadar kendinde mevcut olan mertebelerin oluşumların “Dal” aynasına yansıtılarak seyre çıkmasıdır. (NECD)
Şimdi “Dal” harfiyle ve NECDET’te ki “NECD” makamıyla ilgili oluşumu incelemeye çalışalım;
“Dal” (د )
Dal oluş âlemindendir ki, oluş âlemi
Oluştan intikal etmiştir; ne hakikati ne eseri vardır
Hakikatleri her göz sahibinin göremeyeceği kadar yücedir
Beşerin ulaşmasından onu tenzih ederim
Onda devam vardır; Hakkın cömertliği ise onun menzilidir
Çiftler ondadır, âyetler ve sûreler ondadır.
(İbn Arabi)
Kabzedilen için belli bir sınır koyan El-Kabid ismidir. Dolayısıyla El-Kabid ismi sınırları belirleyen ve mertebelerin ayrışmasını sağlayandır. Çünkü her şeyin ve her mertebe-nin, onu sınırları içinde tutup belirginleşip ayrışmasını sağla-yan kayıtları vardır. Yani El-Kabid ismi El-Mübin isminin zuhurunu gerektirir. Birbirlerinden ayrışan eşyanın hakikatleri ise El-Mübin ismiyle açıklığa kavuşur. Bu aynı zamanda El-Metin isminin de zuhurunu gerektirir. Çünkü açıklık metinliğin (sağlamlığın) mazharlarındandır. Sağlamlık, metanet olmadan kabzetmenin bir anlamı olmaz. Diğer bir ifadeyle eğer kabzeden sağlam olmasa kabzedilen şeyin kabzada baki olması söz konusu olmaz. Bu mertebe El-Metin isminindir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur;
119
“وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ”
“Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.” (Zariyat 51/47)
Bu âyette geçen “Eyd” kelimesi kuvvet anlamındadır. Yine
“اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ”
“ Onların söylediklerine sabret, kulumuz Davud'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O, hep Allah'a yönelirdi.” (Sad 38/17)
Görüldüğü gibi burada da “Eyd” kelimesi kuvvet anlamındadır.
Ay ile El-Mübin ve El-Metin isimleri arasında da alâka vardır. Çünkü Kur’ân, Ay’ı nur olarak nitelendirir. Nurun en önemli sıfatı ise açığa çıkartma ve metanettir. Çünkü lâtif olmasına rağmen karanlıkları ancak nur kahreder. Allah hakkın nurunu El-Mübin ismiyle birlikte zikretmiştir.
“Onlar Allah’ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır” (Nur 24/25)
“Gerçekten size Allah’tan bir nur apaçık bir kitap geldi” (Maide 5/15)
El-Metin, sûretlerinin, tecellilerinin ve eserlerinin çeşitliliğine rağmen ayni değişmeyen sabit demektir. Bu bakımdan Nur gibidir.
Allah ona kuvvet verdi ve onunla nitelendirdi. Yani El-Metin isminden ona kuvvet verdi. Yine ona hikmet ve güzel konuşma niteliğini bahşetti.
Âdem (a.s.) ile Davud (a.s.) birçok yönden birbirleriyle alâkalıdırlar. Bu alâkaların büyük çoğunluğu da El-Mübin ve El-Metin isimlerinden kaynaklanmaktadır. El-Mübin isminden olmak üzere her ikisi de kâmil ve güzel konuşmaya has kılınmışlardır.
Allah Âdem’le (a.s.) ilgili “Ben yeryüzünde bir halife halk edeceğim” (Bakara 2/30)
120
“Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti” (Bakara 2/31)
Davud (a.s.) ile ilgili olarak da şöyle buyruluyor; “Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık” (Sad 38/26)
“Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş, ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik” (Sad 38/20)
Hz.Muhammed’le (S.a.v) ile ilgili olarak;
“Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler” (Fetih 48/10)
“O, arzusuna göre de konuşmaz. O bildirdikleri vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrâil) öğretti” (Necm 53/3-4-5)
Rasûlüllah (S.a.v) kendisiyle ilgili olarak şöyle buyurmuştur; “Bana Cevamiul Kelim verildi”
“NECD”, El-Cami, El-Mübin ve El-Metin isimlerinin yani üç hilafet makamının cem edildiği mahal olmuştur.
Varlık mertebeleri insan ile kemâle erdiği gibi insan mertebeleri de konuşma ve hilâfetle kemale ermiştir ki bu iki mertebe kâmil anlamda NECDET’te zuhur etmiştir.
Bu mertebenin harfi “Dal” dır. Bu harf Davud isminin başını ve sonunu Âdem isminin de ortasını (kalbini) Muhammed ismininde sonunu oluşturur. Sebat ve şiddet harfidir. Çünkü El-Metin isminden destek görür. Sayısal değeri dörttür. Bütün hayatın kıyamı onunladır.(Dört unsur) “Dal” harfi sesli, sert, açık ve yaygın harflerdendir. Kendisinden sonraki harflerle bitişmediği içinde mukaddes harflerdendir. Davudi makamınıda kapsadığı için riyaset ve hilâfete uygundur. Efendimiz (S.a.v) Zebur’da geçen ismi “İKLİL” dir. “El-İklil” taç demektir. Taç menzili bu harfindir.
“NECDET” (NECD) makamı üç hilâfeti de bünyesinde barındırmasıyla, toplayıcılığın (CAMİ), açıklığın açıklayıcılığın (MÜBİN), sağlamlığın (METİN) mahalli olmakla TACIN, TAÇ menzilinin varisi olmuştur.
121
Şimdi ilgisi olması dolayısıyla Efendi babacığım Hacı Necdet Ardıç Uşşaki (k.s.) hayatından küçük bir alıntı ve bu mertebeyle bağlantısı;
İstanbul’da bulunduğu dönemlerde evlerinde misafir olarak kaldığı halası Rahmiye Hanımın eşi M. Nûsret Tûra Bey, ondaki özellikleri ve muhabbeti keşfedince, onu boşta bırakmamak ve kendisine faydalı olabilmek düşüncesiyle, kendi mürşidi olan ve aynı zamanda Fatih dersiâmlarından ve Süleymaniye Kütüphanesinin müdürlüğünü de yapan, Uşşâki şeyhlerinden Hazmi Tûra Uşşâki Efendiye gönderir. Hazmi Tûra Uşşâki Hazretlerinin huzuruna, elindeki tanıtım kağıdıyla giden ve kabul edilen Necdet Ardıç Bey böylece tasavvufi hayata, yani gönül yolculuğuna da başlamış oluyordu.
Mürşidi Hazmi Tûra Uşşâki Efendiye intisabından sonra mücadelesi, çilesi, fedâkarlığı, riyâzatı olan tasavvufi çalışmalarına başladı. Fırsat buldukça İstanbul Fatih’te Keçeciler Caddesindeki Bedrettin Dergâhında ikâmet eden mürşidini ziyaret ediyor, onun sohbetlerine iştirak ediyordu. Bu ziyaretlerinden ve çalışmalarından çok memnun kalan mürşidi yine bir ziyaret esnasında Necdet Bey’e şu sözlerle taltifte bulunuyor: “Oğlum, iki şeyinden memnun kaldım. Birincisi tasavvuf çalışmalarına devam etmen, ikincisi ise, gördüğün (taç giyme ve İhlas okuma v.b.) zuhuratlarındır.”
Âlîm ve ârif bir zât olan Hazmi Tûra Uşşâki Hazretleri haftanın cumartesi günleri ikindi namazını müteakiben de Beyazıt Câmiinde Mesnevi Şerif okutuyordu. Necdet Bey imkân buldukça cumartesi günleri Tekirdağ’dan Beyazıt Câmiine gidiyordu.
1958 Yılına gelindiğinde yaşı 20 olan Necdet Ardıç Bey askerlik vazifesi için Ankara’nın yolunu tutar. Şimdiki adıyla Cumhurbaşkanlığı Muhafiz Alayı Karargah Bölüğünde 24 ay süren askerliğini îfâ eder.
Necdet Ardıç Bey bir gün terzihane dükkânında dikiş makinesinin başında çalışırken bir hâl ile karşılaşıyor. Şöyle ki; çalıştığı dikiş makinesinde yüzü duvara dönük iken
122
birden duvardan Hazmi Tûra Uşşâki Hazretlerinin silûeti beliriyor. Bunun üzerine hemen dikiş makinesini durduruyor. Mürşidi kendisine sürekli “haydi oğlum, gayret oğlum… lâ ilâhe illâllah… haydi gayret” şeklinde görünüp bir mesaj veriyordu.
Bu hâl geçtikten sonra ütü masasının yanına giden Necdet Bey ilginç bir görüntüyle karşılaşıyor. O dönemlerde ütü için mangal kömürleri kullanılmaktaydı. Yere doğru baktığında beyaz yer karolarının üzerinde siyah kömür parçalarıyla çok açık bir şekilde çizilerek yazılan, (ayn veya hemze) ve (ye) ve (dal) harflerinin olduğunu görür. O anda bunların ne anlama geldiğini bilemez. Ancak unutmamak için oradaki görüntüyü bir kağıda yazar.
Mürşidi Hazmi Tûra Uşşâki Hazretleri’nin (k.s.) ; “Oğlum, iki şeyinden memnun kaldım. Birincisi tasavvuf çalışmalarına devam etmen, ikincisi ise, gördüğün (TAÇ giyme ve İhlâs okuma v.b.) zuhuratlarındır.”
Bundan da anlaşılacağı üzere “NECD” makamı “TAÇ” mahallidir, bu da hilâfet makamıdır. Ayrıca bilindiği gibi İhlâs suresi Zati bir suredir.
Bir diğer hususta; “Çalıştığı dikiş makinesinde yüzü duvara dönük iken birden duvardan Hazmi Tûra Uşşâki Hazretlerinin silûeti beliriyor. Bunun üzerine hemen dikiş makinesini durduruyor. Mürşidi kendisine sürekli “haydi oğlum, gayret oğlum… lâ ilâhe illâllah… haydi gayret” şeklinde görünüp bir mesaj veriyordu.”
Gayret şeklindeki telkini El-Metin isminin zuhur mahalline himmetidir.
Bu hâl geçtikten sonra ütü masasının yanına giden Necdet Bey ilginç bir görüntüyle karşılaşıyor. O dönemlerde ütü için mangal kömürleri kullanılmaktaydı. Yere doğru baktığında beyaz yer karolarının üzerinde siyah kömür parçalarıyla çok açık bir şekilde çizilerek yazılan, (ayn veya hemze) ve (ye) ve (dal) harflerinin olduğunu görür. O anda bunların ne anlama geldiğini bilemez.
123
Ancak unutmamak için oradaki görüntüyü bir kağıda yazar.
Bu hadiseyi (tecelliyi) sonradan Necdet Bey, Nûsret Efendiye anlattığında, “oğlum üç harften (IYD) meydana gelen bu kelime (bayram) demektir.” O anda onun bayramı yani Hakk’a vuslatı imiş, diye kendisine ifade ettiğini bildirmiştir.
Bu tecellinin Hazmi Tûra Uşşâki Hazretleri’ne (k.s.) dönük yüzü “Ayn” (ﻋ) harfiyle “AYN-YA-DAL” “İYD” Arapça bayram demektir. O anda onun bayramı yani Hakk’a vuslatı imiş, diye kendisine ifade ettiğini bildirmiştir.
Bu tecellinin Efendi Babacığım Hacı Necdet Ardıç Uşşaki Hazretlerine (k.s.) dönük yüzü “Hemze” (ء) harfiyle "HEMZE-YA-DAL" yani "EYD" Arapça kuvvet demektir. Yine bu oluşumda El-Metin isminin vurgusudur ve bu mertebedeki hilâfetin açık göstergesidir.(Davudi Hilâfet)
Ayrıca "Ya" harfini başa alıp okursak "YED" olur ki o da Arapçada "El" anlamındadır. O da kuvvet ve kudretin simgesidir.
(نجد ) NECDE
NECDET’te ki “NECD” makamıyla üç hilâfet hakikatini yani Âdemi (Esma), Davudi (Sıfat), ve Muhammedi (Zat) mertebelerini bünyesinde toplamıştır.
“NECD” makamında toplanan bu hakikatin açılımı, tafsilinin harekete geçmesi yine Zâti olarak “fetha/üstün” harekesiyle çünkü her “fetha/üstün” varlığında gizli “Elif” i barındırır kuralıyla yine Zâtından Zâtıyla bir seyre, açılıma geçmiştir.
(نجدت ) NECDET
“NECDE” ile harekete geçen bütün mertebeleri bünyesinde barındıran Zâti hilâfet kendindeki hakikatleri
124
aşikâr edecek zuhur mahalline tenezzül etmiştir. Bu hakikatleri yansıtacak aynada “Te” (ت) harfi olmuştur. Çünkü “Te” (ت) harfi yetkin kulluk mahallidir. Muhatab alınan makamdır. “Ene – EnTe”
Şimdi “Te” (ت) harfini ve NECDET’te ki “Te” (ت) oluşumunu incelemeye çalışalım;
“Te” (ت)
Te, bazen görünür, bazen gizlenir
Kavmin varlığında payına onun çeşitlilik düşer
Mertebesi Zatı ve sıfatları kuşatır
Onun fiil mertebesinde temkini yoktur
Ortaya çıkarıp gösterir sırlardan gariplikler izhar eder
Levh mülkünü, kalemleri ve Nun’u
Leyli, şemsi, A’lâ’yı ve Târık’ı
Zâtında, Duhâ’yı İnşirâhı ve Tin’i (İbn Arabi)
“Te” (ت) harfinde ki üst noktalar yani bilgi noktaları birincisi NUN (ن) harfindeki ulûhiyyet noktası ikinci nokta kendi varlığının hakikatinin simgesi kulluk noktasıdır.
“EnTe” (Sen) ancak ilim sûretinde tecelli eder. “Te” harfi ise “EnTe” (sen) şeklindeki hitap harfidir. Bu ise hitap edilenin müşahede edilmesini gerektirir. “Te” ile ilgili; bilindiği gibi o da (En-te) nin “Te” sidir, onu diyebilmek için orada hazır olan ancak gaybde olan bir (Ene) olması lâzımdır ki muhatabına (En-te) diyebilsin, aslında oradaki “Te” (ente) (ene) nin “T” deki kendini gizlemiş olan (Ene) sidir. (Ente) nin zuhur sahası “T” kaldırılınca zaten ortada kendisi kalmış olmaktadır. “T” ile Zâtın zuhur mahalli olan birey böylece âlemi şehadette tasdik olunmuş olmaktadır.
Sonuç olarak (نجدت ) NECDET ;
“Nun” ile başlayan Ulûhiyyetindeki hakikatler En-Nur
125
ismiyle varlık kazanıp zuhura çıkmıştır. Zâti “Elif” in fetha harekesinde gizlenerek açması Ulûhiyyetindeki ilimleri “Cim” e taşıyarak orda toplamış ve El-Cami ismiyle zuhur bulmuştur ve burada ferdiyyet makamı oluşmuştur. “Dal” harfiyle ferdiyet makamında toplanmış üç mertebenin hilâfeti yani “Âdemi (Esmâ), Davudi (Sıfat) ve Muhammedi (Zat)” “Dal” harfinde toplanan hilâfet yine Zâti “Elif” in fetha harekesinde gizlenerek harekete geçirmesiyle “Te” harfinde ki kulluk fiil zuhuruna çıkmıştır. Ayrıca “Dal” bunların delili de olmuştur.
İşte “NECDET” bütün bu mertebeleri bünyesinde barındıran yüce bir mahaldir.
”NECDET” Muhammedi varisliğin en kemâlli zuhur mahallerinden biridir.
Varlık kubbesinin sütunu NECDET’tir. Kul, mukayyet şahsiyetinin benliğinden fenâ bulmadıkça onun mertebesini zâhiren göremez. Çünkü o bütün mutlaklık ve mukayyetlik mazharlarını cami en kâmil berzahtır. Açan (Fâtih) ve sonlandıran (Hatem) olan İnsân-ı Kâmil Hz. Muhammed (S.a.v) varisleriyle beraber ol.
Çünkü en büyük mutluluk onların yanındadır. Onlardan yüz çevirmek ise helâktir. Yani onlarla beraberlik HAKK ile beraberliktir. Onlarla beraber olmanın yegâne maksadı ALLAH’tır.
Kısaca NECDET, NECAT’tır.
Terzi Oğlu. (31/10/2014)
-------------------
Terzi Baba. (01/12/2014)
Aleyküm selâm Er… oğlum. Hamdolsun iyi sayılırız İnşeallah sizlerde iyisinizdir. (Elli üç risâlesi) güzel olmuş ellerinize dilinize gönlünüze sağlık. Cenâb-ı Hakk daha nicelerini nasib eder İnşeallah.
İnsân-ı Kâmile gelince, ben size onun "Abdül kadir
126
Akçiçek) tarafından yapılmış olan, çevirisinin ve bizimde o kaynaktan yapılmış olan, sohbetlerimizin kısmen kayda alınmış yazılarını ve kitabın kendisini size getireceğim ayrıca sizde onların sesli kayıtları da vardır, bunların hepsini gözden geçirerek bilgisayar ortamına aynen aktaracaksınız, daha sonra ben tekrar onların, cümle kuruluşlarını ve değişecek yerlerini düzenleyip, son haline getireceğim, bunları daha sonra değerlendireceğiz. Evvelâ sohbet kayıtlarının kayda geçmesi gerekiyor.
Bu malzemeleri ben Kavacığa gelirken getireceğim İnşeallah onların üzerinde çalışmalar yapılacak. Senin bahsettiğin İnsân-ı Kâmil ile bir çalışmamız yoktur. Cenâb-ı Hakk dünya ahret bütün işlerinizde kolaylıklar nasib etsin, İnşeallah gelince görüşürüz. kısmet olursa yarın salı sabah erkenden yola çıkacağız, yaklaşık saat (4-5) gibi kısmet olursa Tekirdağına varmış oluruz.
Nu…. kızımıza sana annene selâmlar Nüket Annenizinde selâmları vardır. Hoşça kalın Efendi babanız
-------------------
Er…. Ay… (30/11/2014)
Selâmün Aleyküm Efendi Babacığım
Siz ve Nüket annemiz iyisinizdir İnşeAllah
Babacığım bundan bir kaç zaman evvel Nu…'e daha evvel Kitsan'ın yayınladığı İnsân-ı Kâmil'i okumamıza rağmen sizin şerhiniz olduğu için yeniden okumamız gerektiğini söylüyordum. Verdiğiniz görev bizi hem çok mutlu etti hem de böyle ağır bir eserin lâyıkıyla hazırlanması telaşı başladı. Babacığım Allah'ın izni sizin himmetinizle İnşeAllah en güzel şekilde hazırlamaya çalışacağız.
Babacığım yalnız dikkati mi çeken bir şey oldu Ayrı zamanlarda İnsân-ı Kâmil sohbetleri yapılmış biz hangisini metne dökeceğiz?
Babacığım Allah nasip ederse Kavacığa geleceğiz.
127
Efendi babacığım bir de geçen ay Kavacık sohbetinden sonra Adapazarına otobüsle dönerken yanımda sizin 6 Peygamber serisinden Hz. Muhammed (sav) kitabı vardı. Onu incelerken “53” ile ilgili karşıma işaretler çıktı. Benim de gönlümden böyle bir derleme yapmak geçti. Babacığım Allah'ın lütfuyla sizin himmetinizle Hamdolsun bitti, ekte size gönderdim. Hata ve kusurlarımız olmuşsa affınıza sığınıyorum. Babacığım risâlenin sonuna hayatımda ilk defa belki de haddim olmıyarak size bir şiir yazdım.
Sizin ve Nüket annemizin ellerinden öperiz. Annemin ve Nu….'inde selâmları vardır.
-------------------
(SELASE (T) VE HAMSÜN)
ELLİ ÜÇ
RİSALESİ
اﺑِﺴْﻢِ اﻟﻠّٰﻪِ اﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ اﻟﺮَّﺣِﻴﻢ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM
Bu risâle ; Canımızın cananı, gönlümüzün sultanı, Efendi Babacığım Hacı Necdet Ardıç Uşşaki (k.s) Hazretlerine ithaf olunur.
Salât ve Selâm Efendimiz Hz.Muhammed (S.a.v.)’in üzerine olsun.
Pirlerimizin Himmetiyle
Gayret bizden Tevfik Allah’tan.
--------------
Bu risâle, Zâhiri NECDET bâtını AHMED olan, Efendi Babacığımın zuhur mahalli olduğu Elli üç sayısının hakikati
128
ve bağlantıları hakkındadır.
53 sayısı, Çok özel bir sayı olup, Hakikati Muhammedi üzere Hakk’tan kendisine verilen şifre, anahtar bir sayıdır. Tarikat-ı Âliyye-i Uşşâki yolunda Makamı Velâyet sırası da 53 tür. (Terzi Baba 2 kitabından alıntıdır.)
Şimdi NECDET (نجدت ), AHMED ( اﺣﻤﺪ ) VE ELLİ ÜÇ (ثلاثة وخمسون) (Selâsetün ve hamsün) ismini oluşturan Arapça harflerin kendi başına anlamları ve harekeleriyle ve yan yana geldiklerinde nasıl bir anlam oluşturduklarını incelemeye çalışacağız inşeAllah.
AHMED ( اﺣﻤﺪ ), “ELİF,HA,MİM VE DAL” harflerinden meydana gelir. Ebced sayı değerlerine bakarsak;
“ELİF” ( ا ) : 1
“HA” (ﺣﺢ) : 8
“MİM” (ﻣﻢ) : 40
“DAL” ( د ) : 4
Sonuç olarak ; 1+8+40+4 = 53
AHMED ( اﺣﻤﺪ ), 53’tür.
53 (Elli üç) Efendi Babacığımın şifre sayısıdır.
AHMED ( اﺣﻤﺪ ): Çok hamdeden, çok övülmeğe ve medhedilmeğe lâyık, çok sevilen, beğenilmiş sözlük anlamlarına gelir. Ahmed Arapça HAMD kelimesinden türetilmiştir.
Şimdi AHMED ( اﺣﻤﺪ ) ismini oluşturan Arapça harflerin kendi başına anlamları, ve harekeleriyle ve yan yana geldiklerinde, nasıl bir anlam oluşturduklarını incelemeye çalışacağız inşeAllah.
129
AHMED isminin kelime kökü ( اﻟْﺤَﻤْﺪ ) EL HAMD oluşumuyla inceliyelim;
( ال ) EL
“EL” Arapça harf-i tariftir yani belirlilik takısıdır. Arapçadaki el (ال) takısının Türkçede bir karşılığı yoktur. Bu takının görevi önüne geldği kelimeyi belirli hale getirmektir.
“EL” takısıyla İlim “Elif” i ve irade “Lâm”ı âşikâr hale gelir belirsizlik ortadan kalkar ma’nâ oluşur.
Zâtındaki “Elif” (İlim), sıfatına yani “Lâm” a tenezzül etmiştir. Zatıyla, sıfatında Gizlenmiştir.
( اﻟﺢَ ) EL HA
İrade “Lâm” ına aktarılan diğer bir deyişle “Lâm” da yani Hadis’te zuhur bulan ma’nâ “Ha” ile birlikte Kelâm makamında gizli “Elif” le, yani zâti olarak, desteklenerek oluşturulmaya başlamıştır.”Ha” daki Kelâmi hakikat fethayla hareketlendirilerek açılmaya başlamıştır. “Cevamiul Kelim” meydana gelmiştir
Dostları ilə paylaş: |