Eymürler
Bir diğer Türkmen boyu ise Eymür. Eymürler’in mühim bir kolu da batıya göç etmiyerek Mangışlak’ta kalmıştı. Bunlar da her halde Mangıtlar’m istüâsı yüzünden bu eski yurtlarını bırakıp güneye indiler. XVI. yüzyılın sonlarına doğru biz Eymirler’i Gürgen ve Etrek boylarında yaşıyan “ Yaka Türkmenleri” arasında görüyoruz. Osmanlı vesikalarında da onlara “Yaka Türkmeni” deniliyor. Yaka Türkmenlerinin, başlıca Göklen, Ohlu (Oklu) ve Salurlar’dan müteşekkil olduğu görülüyor. Eymirler nüfusça Ohlu ve Göklenler’den daha az idiler. Bunların bir kısmı Gürgen boyunda çiftçilik yapıyordu. Şah Tahmas’in ölümü neticesinde baş gösteren dahilî ihtilaf ve mücadeleler sebebiyle Ester-Abâd bölgesi Safevîler’in kontrolünden çıkmıştı. Bu sırada Eymirler’ in başı Ali Yâr Beğ dirayeti sayesinde kendisini Yaka Türkmenlerinin diğer kollarına da saydırmıştı. Abbas hükümdar olunca Çağataylar’m Ester-Abâd bölgesini de ellerine geçirmemeleri için Eymür Ali Yâr Beğ’i Han ünvaniyle Ester-Âbâd vâliliğine tayin etti. Ali Yâ r Han 1005 (1596) yılında öldü ve Ester-Âbâd valiliği oğlu Muhammed Yâr’a verildi. Fakat Oklu Türkmenleri Muhammed Yâr Han’ı tanımadılar ve yapılan bir çarpışmada daha 20 yaşına basmamış olan bu genci öldürdüler (1007-1598). Bunun üzerine Şah Abbas Muhammed Yâr’ın kardeşi Kılıç Beğ’i Ester-Âbâd vâlisi yaptı ise de o da Ohlulaıa hâkim olamadı. Bu sebeble Şah Abbas Kaçar Ziyad oğlu Hüseyin Han’ı vâli olarak Ester-Âbâd’a gönderdiği gibi, kendisi de aynı yıl içinde Gürgen’e kadar uzandı. Bu bölgede dirlik ve düzenliği kuran Safev î hükümdarı dönüşte Eymür Kılıç Han’ı ailesi ve nöklerleri ile birlikte hükümet merkezine götürdü. Eymürler ve Salurlar’m ileri gelenleri de Ester-Abâd hâkimi Hüseyin Han’ın maiyyetine girdiler. Zamanımızda yine Gürgen kıyısında bu Eymürler’in boy adı altında 200 evlik bir kalıntısının yaşamakta olduğu görülüyor.86
-
İğdirler
Diğer Türkmen boyu ise İğdirdir. İğdir boyundan mühim bir kol da eskiden beri Eymür, Döğer, Çavuldur, Karkm ve Salur boyuna mensup kollar ile birlikte Mangışlak yarımadasında yaşıyordu. X IX. yüzyılın ikinci yansında bu İğdirler Çavdur ( Çavuldur, Çavundur) ’lara tâbi bulunuyorlar ve Çavdurlar’m diğer obaları gibi Aral ile Hazar denizi arasındaki bölgede yaşıyorlardı. Zamanımızda Göklen Türkmenleri arasındaki 150 evlik Çarvar İğdir adlı obanın10 bu İğdirler’ in güneye göç etmiş bir kısmı olduğu muhakkaktır. Mangışlak’takı İğdirler’den bir bölüğün de Çavuldur ve Soynacılar’a mensup bölükler ile beraber XVIII. Yüzyılda Kuzey-Kafkasya’ya göç ettiklerinden ve sonra bunların Stavropol Türkmenleri demişler.87
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
HORASANİN EKONOMİK VE SOSYAL KÜLTÜRÜ
-
Dini Yapı
Horasan bölgesi çeşitli toplumlar buralarda yaşadiği için ve ticaret yollarının kesişme noktasında bulunan Horasan, tarihte çeşitli dinî inançları bir arada bulunduran bir yer olarak da tanınmaktadır. Burada ateşperestlik, Budizm, Hristiyanlık, Müslümanlık ve Manicilik inançları geniş ölçüde tutunmuştur. Horasan bölgesi Hz. Ömer zamanında (634–644) senesinde İslam ordulari tarafindan feth edilmiştir. Horasan bölgesi İslam fetihinden sonara din, ilim ve bilim kültür şehirleri olmuş Abbasilar devrinde. Moğol istilasindan sonara güçünü kaybetmiş. Horasan vilayetin Merv şehri dinî ilimler tarihinde önemli bir yeri vardır. Bölgede birçok ilimdalı gelişmiş ve önemli isimler yetişmiştir. Merv idari ve dinî müesseselerin de merkezi idi. Şehirde çok sayıda cami, medrese bulunurdu. Horasn bölgesinde çok sayıda din ve ilim adamalrı çikmiş. Semerkent, Buhara, Nişabur, Belh, Merv gibi şehirlerden.88Türkmenlerin hepsi Müslüman’dır. Vambery’e göre, asıl İslam bilginleri bölgeye gelmediği için Türkmenler İslam dinini gerçek manası ile bilmiyorlardı. Daha çok geleneklerine bağlı olarak yaşamakta idiler. Göçebe yaşam şeklinden dolayı aralarına devamlı olarak gerçek din adamları giremiyordu. Okuma yazma oranlarının düşük olması, kulaktan duyma bilgilerle dini öğrenmelerine neden oluyordu. Genellikle camileri toprak bir düzlük veya büyük yurtlardan meydana gelmesine rağmen, daha büyük toplulukların namaz kılacak yerleri olurdu. Çoğu Türkmen yemekten sonra dua ederdi. Parası olan herkes Mekke’ye giderdi. Kurban bayramı ziyafeti bazıları tarafından yapılır, ancak Ramazan’da pek oruç tutulmazdı.89 Bölgede yaşayan Yahudilere hoş görü ile yaklaşılmıştır. Seyyahlarımız Yahudilere karşı gösterilen dinî hoşgörü karısında hayranlıklarını gizleyememişlerdir. Merv Ģehrindeki Yahudiler dinleri yüzünden herhangi bir sıkıntı yaşamıyorlardı. Yalnızca Müslüman tüccarlar arasında yer bulmak için küçük bir miktar öderlerdi.90 Orta Asya’ya İslam dini girmeden önce Türkmenler, en eski Türk inancı olan Gök-Tanrı dinine mensuptular. Gök-Tanrı inancı, aynı zamanda pek çok Türk kavimlerinin de inandığı bir dindi. Gök-Tanrı inancındaki birçok kuralın İslam dininin getirdiği ölçülere yakın olması dolayısıyla öteki Türk kavimleri gibi Türkmenler de İslam dinini kolayca kabul etmişlerdir. Türklerdeki Büyük Hakanlık anlayışı, miladi 940 yılında Karahanlılara geçer. Boy beyleri, bu devletin buyruğuna girerler. Karahanlı Satuk Buğra Han döneminde Türkler ve özellikle Oğuzlar kitleler halinde Müslüman olurlar. Müslümanlık diğer Türk boyları arasında da hızla yayılmaya başlar. Karahanlılar dönemi Türk kültürünün hızla geliştiği ve yükseldiği bir dönem olur. Zamanın üniversiteleri olan medreseler açılır ve ilim adamları yetişir. Aynı zamanda, ortak Türk edebiyatlarının en büyük eserlerinden olan Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakâyık ve Divan-ı Lügati’t -Türk gibi eserlerin yazarları olan Yusuf Has Hâcib, Ahmet Yügneki ve Kaşgarlı Mahmut bu devirde yaşamışlardır.91
B. Kültürel Özellikler
Köklü bir tarihi geçmiş ve birikime sahip olan Türkmenler, Türkmenistan başta olmak üzere Afkanistan, Irak, İran, Türkiye, Suriye ve dünyanın farklı coğrafyalarında milli kimliklerini muhafaza ederek yaşamaktadırlar. Türkmenler esas itibariyle 9. asırda Salır, Kınık, Yazır, Teke, Ersarı gibi boylarından oluşan Oğuzlardan gelmekle beraber, Türkmen medeniyetinin oluşmasında bu topraklarda hüküm sürmüş olan Massagitler, Dahlar, Parfiyalılar, Alanlar, Sakalar ve Hazarlar gibi bir çok kültür ve halkın etkisi olduğu kabul edilmelidir. Türkmenler genel olarak; İran, Afganistan ve Orta Asya'da hayatlarını sürdürmüşler ve coğrafi sebeblerden dolayı Anadolu'ya ve Orta Doğu'ya göç etmişlerdir. Merkezî ve yerleşik hayattan uzak yaşamışlardır. Geleneksel kültür anlayışının hakim olduğu bir medeniyete sahiptirler. Türkmenler göçebe hayat yaşamişlar yerleşik hayata sonradan geçmişler.92 Günümüz Türkmen toplumunda kültürün taşıyıcısı olan yaşululara (yaşlılara), kök boyalarıyla işlenen el emeği göz nuru Türkmen halılarına, ahal teke atlarına, Türkmen milli oyunlarına ve milli giyimlerine, konuklara ikram edilen Türkmen pilavına, Tecen, Kızılarvat kavununa ve yemeklerine, şay-sep diye adlandırılan genellikle gümüşten ve değerli taşlardan yapılan Türkmen takılarına, bahşilerin dutar eşliğinde söylediği halk ezgilerine, aileye ve aile içi değerlere büyük önem verilmektedir.93 Kültürü benimsetmek ve yaygınlaşmasına sağlamak için halı müzesi, buğday müzesi ve sergi salonları kurulmakta Bedev atı, kavun, su, hasıl, bayramları ve diğer milli bayramlarda, toylarda ve özel merasimlerde kültürel değerler ve milli gelenekler yansıtılarak, sosyo-kültürel yapıyla birlikte, tarih dil ve edebiyat yaşatılmaktadır. Türkmenistan'da, özellikle doğum, ölüm, düğün, sünnet, Kadir Gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı, nevruz, ak koyun toyu gibi geleneksel ve dini törenler, bağımsızlıktan sonra çoşku ile yaşatılmaktadır. Bu değerler sözlü ve uygulamalı olarak genç nesle aktarılmaktadır.94
Ekonomik Hayat
Horasan bölgesi pek çok medeniyetin birleştiği bir kavşak olma özelliği taşıdığı için ticari bakımdan önemli bir potansiyele sahipti. Bölgenin İpek Yolu üzerinde yer alması bunun başlıca sebebiydi. Nişabur, Belh, Merv ve Herat bölgenin en zengin şehirleriydi. Dağların eteklerindeki vahalarda yoğun bir şekilde ziraat yapılırdı. Pamuk en fazla uğraş verilen zirai üründü. Marco Polo’nun da gözlemlerinden bu anlaşılabiliyor. Bölgedeki diğer zirai ürünler pirinç, buğday ve arpaydı.95 Bunların yanı sıra yağlı bitkiler, tütün, susam, safran ve ipek böceği yetiştirilmektedir. Zamk, çam fıstığı, üzüm, kavun ve çeşitli bölgelerinde, portakal, armut, kayısı, incir, frenküzümü, limon, nar, şeftali, üzüm, badem yetiştirilen diğer ürünlerdi. Mantar ve tedavi amaçlı kullanılan çeşitli şifalı otlar, tütsü, çınar, ardıç, misvak da bu bölgede bulunurdu. Nîşâbur ve Tus bölgenin, tahıl ambarı sayılırdı. Horasan’da uygun coğrafi şartlar çerçevesinde tarımın yanı sıra hayvancılık da yoğun olarak yapılmaktaydı. Büyük ve küçükbaş hayvancılık gelişmişti. Sind bölgesinde iki hörgüçlü deve yetiştirilmekte olup, Horasandaki deve yetiştiricileri Horasan’daki erkek develer ile Arap asıllı dişi develeri çiftleştirerek “en-Necati” denilen deve cinsini imal ediyorlardı. Ayrıca burada başta kuşlar olmak üzere pek çok av hayvanı vardı. Horasan yeraltı ve yerüstü madenleri açısından zengin bir bölgedir. Altın, gümüş, türkuaz, mermer, kil, amonyak, kezzap, arsenik, bakır, demir ve kıymetli taşların yanı sıra çok çeşitli ve bol miktarda diğer bazı madenler bulunurdu. Tus’ta hem altın hem gümüş, Belh’te kükürt ve kurşun çıkarılıyordu. Bölgede akik, asbest, firuze, türkuaz, kaldırım taşı gibi değerli taşlar bulunmaktaydı. Firuze taşı Tus, Nukan ve Nişabur’dan çıkarılırken, mavi firuze sadece Nîşâbur’dan çıkarılırdı. Horasan’da hatırı sayılır derece bir sanayi vardı. Dokuma endüstrisi bilhassa İslam’ın bölgeye yerleşmesinden sonra büyük bir gelişme göstermişti.96 Zira Müslümanlar hem Mısır dokuma endüstrisinin hem de Çin de doğup daha sonra İran’a gelmiş olan ipek endüstrisinin mirasçısı olmuşlardı. Pamuklu ürünler Kuşanlar döneminden beri mevcudiyeti bilinen bu başlı başına bir sektördü. Sasaniler devrinde daha da gelişmişti. Öyle ki Çin, Bağdad ve Mısır’a pamuk ihraç ediliyordu. Merv ve Nîşâbur pamuk dokumacılığında önde gelen şehirlerdi. Pamuk haricinde ipekli dokumalar da oldukça fazlaydı. Sasani döneminde Çin’den getirilen ipek böceği, VI. Yüzyıldan itibaren Horasan bölgesinde Merv, Cürcan, Taberistan, Nesa ve Ebiverd’de yetiştirilmeye başlandı. 97Marco Polo’nun gözlemlerinden anlaşıldığı üzere Horasanda pek çok ipek ve altın sırmayla işlenmiş ipek kumaşlar bulunmakta, kadınlar ve genç kızlar ipekten altın sırmadan çeşitli renkleri ve öğeleri olan işlemeleri örmekteydiler. Hayvancılık merkezli bir ürün olarak dericilik de bölgede yaygın bir endüstriydi. H. VII. Yüzyılın ilk yarısında Horasanlı tüccarlar beygir derisini ayakkabı yapımında kullanılmak üzere getirirlerdi. Tus’da samur, tilki, kakım, vaşak ve sincap derilerinden kürkler imal edilirdi. Belh ve Nesa şehirleri kaliteli tilki derileri ve bunlardan imal edilen kürkler ihraç ediyorlardı. Dericiliğin yan kolu olarak ciltçilik de bir diğer popüler uğraştı. Yine kâğıt sektörü de gelişmişti. Bermekiler Abbasiler döneminde Horasanda ilk kâğıt fabrikasını kurmuşlardı.98 Horasan bölgesinde demir ve bakır işlemeciliği faal olan sanayi kolları arasındaydı. Demirden kılıç, gürz, zırh, gibi aynı zamanda tarımda kullanılan orak, saban gibi aletler ve bunların yanı sıra günlük ihtiyaçlar için çeşitli eşyalar yapılmaktaydı. Marco Polo, bu bölge ahalisini til Sanayi Giyim Kuşam Moda, Bizim Büro Basımevi, üstün nitelikte savaş aletleri, eyer, at başlığı, mahmuz, kılıç, yay, sadak ürettikleri aktarmaktadır.99 Bakır üretimi olarak, kalkmalı gereçler ve sanat eserleriyle birlikte leğen, ibrik, küp, lamba, kupa, sanatkar bir şekilde işlenmiş buhurdan gibi eşyalar üretilirdi. Zira bugün bilinen ilk bakır madeni eşya Horasan’ın Herat kentinde yapılmıştır. Yine Hermitage müzesinde sergilenen bir gümüş tabaktan anlaşıldığı üzere Horasan bölgesinde gümüşten çok değerli eşyaların mamul edildiği görülmektedir. Topraktan üretilen mamuller sanayinin bir diğer kolunu oluşturuyordu. Bu ürünlerin başında ise cam gelmekteydi. Horasan en önemli cam üretim merkezlerinden birisiydi. Özellikle Nişabur’da cam ürünlerini mine ile kaplama işini buradaki sanatkârlar büyük bir beceri ile yapıyorlardı. Toprak mamullerinden olan bir diğer sektör çömlekçilik olup Horasan bölgesinde Nişabur, Herat ve Tus gibi şehirlerde üretilmekteydi. 901 yılında Horasan bölgesinin Samaniler hâkimiyetine geçmesinden sonra Nişabur’da da beyaz zemin üzerinde açık kırmızı, yeşil ve kerpiç kırmızısı renginde Arapça yazılar ve çeşitli bitkisel şekiller bulunan çömlekler imal edilmeye başlandı. Bir diğer üretim alanı olarak taş işçiliği Horasan’da yaygın olarak yapılırdı.100 Horasan bölgesi kıymetli taşlar konusunda oldukça zengindi. Burada taştan güzel eşyalar imal edilmekteydi. H. VI. Yüzyılda Tus şehrinde taştan tencereler, kaplar ve çeşit çeşit aletler yapan çok yetenekli ustalar vardı. Abdulhalık Bakır’ın eserinde yer alan bir rivayete göre bu memleketle ilgili “Allah demiri Hz. Davut için yumuşak kıldığı gibi taşı da Tus halkı için yumuşak kılmıştır” sözü hemen her yerde söylenir ifadesi geçmektedir. Tus’un yanı sıra Nukan şehrinde de çok kaliteli ve kullanışlı bir taştan yapılan “Biram” adında tencereler imal ediliyordu.101
Horasan bölgesinden kerven yolar kerven yoların geçmesile ticaret gelişmiştir. Ticaret eski çağdan itibaren milletler ve devletlerarasında çok önemli bir iletişim aracıydı. Zira bilgi-teknik buluşlarının bir yerden başka bir yere taşınmasında tüccarlar büyük rol oynamışlardır. Ortaçağda da devletler, milletler ürettikleri ürünün fazlasını başka bölgelere aktarmışlardır. Bu dönemde daha ziyade ticari metal olarak zirai ürünleri, tahıl, yağ, pamuk, meyve ve sebze, hayvancılık faaliyetlerini görülmektedir. Ancak bunların yanı sıra yer altı ve yer üstü madenleri de demir, bakır, bronz, altın, gümüş işlenmiş, ayrıca taş ve çömlekçilik eşyalarının da ihracatı yapılmıştır. Ticarette önemli bir değer olan bir diğer dal olarak mücevheratçılık görülmektedir. Bu iş bu yükte hafif pahada ağır olduğu için oldukça tercih ediliyordu. Horasan Ortaçağ İslam dünyasının en önemli ticaret merkezlerinden birisiydi.102 Merv, Herat ve özellikle XI. Yüzyılda Nişabur bu konuda Bağdad ile boy ölçüşür hale gelmişti. Bu anlamda Horasan en parlak çağını X. Yüzyılda Samanoğulları döneminde yaşamıştı. Bilhassa Soğdlu tüccarların yeni ticari koloniler kurması sonucunda insan, mal, fikir ve bilgi-teknik alışverişi arttığı görülmektedir. Horasan’ın stratejik konumu, İran’dan Turan steplerine, Orta Asya’ya Hindistan’a ve Çin’e geçiş imkânı sağlıyordu. Ticaret yolları dağların iç kesimlerindeki dağ kıvrımlarından geçmekteydi. Burası Orta Asya’ya uzanan büyük İpek Yolu ana güzergâhıydı. Belh, Amuderya, Ceyhun ve Maveraünnehir geçitlerinin karşısında, Hindukuş dağlarının eteklerinde yer alan Bamiyan, Kabul, Peşevar geçitlerinden Hindistan’a geçilirdi. Yine Horasan’dan Asya ve Hindistan’a ihracatın yanı sıra uzak diyarlara Mısır’a ve Mısır üzerinden Avrupa’ya da ürün ihraç edilirdi.103Kaynkaklarda Merv, Hive, Buhara ve Semirkant bazrlandan övgile bas ederler. Türkmenler at ve köle ticaretinide yapmişlar. 1041819’da Hive civarındaki obalarda atların cinsi mükemmeldi, ama onlar Etrek ve Gürgen’den Türkmenlerce getirilen atlara kendi yörelerinin hayvanlarının üzerinde değer biçiyorlardı. 1830’larda Belh civarında ve Türkmenistan’ın doğu kısımları Andhoy ile Meymene havalisinde, hatta Ceyhun kıyılarında yetiştirilen atlar bazen Türkmen atı ismiyle, Hindistan’a gönderilerek ticareti yapılıyordu. Hintliler Buhara, Merv ve hatta Serahs’ın atlarını kalitesiz sayıyorlardı. Fiyatlar da bunu gösteriyordu, çünkü doğu atları nadiren 100 tilladan (650 rupi) daha yüksek bir fiyata sahip oluyordu ve çoğunlukla ortalama fiyat bunun yarısından azdı. Batı Türkmenleri arasında bir at çoğu kez 200 tillaya satılıyordu ve Buhara Hanının ahırında bunlardan bazılarına 300 tilla ödenmiş olanları vardı. Bu atlar Kandehar ile Kabil’den Hindistan içlerine gönderilen aşağı bir kalitede ve ayrı bir cins olan hayvanlardan çok farklıydı. Onlar da Türkistan’da yetiştiriliyordu, fakat sadece yük hayvanı veya at arabalarında kullanılırlardı. Bu yıllara kadar gerçek Türkmen atlarının çok azı Hindukuş Dağları’nın güneyine gönderilmişti. Çünkü bu atların Afgan emirleri ile Raja Sing hükümdarından başka alıcısı yoktu. Zaten Türkmen atlarının en iyileri nadiren satılıyordu. Baker da sahip oldukları büyük, kaba ve çirkin başlarından dolayı bu atların Hindistan’da anlatıldığını duymuştu, ancak bunlar Afgan atlarıydı ve asıl safkan Türkmen atları değildiler. 105Türkmenler hali ticaretinide yaparlardi. Tücarlar halilari ipek yoluyla kevanlarda Avrupa, İstanbul ve İrana satardilar.
Dokmacılık Türklerde çok eskilere dayanar. Günümüzde arkeolojik kazilerda Türklere ayıt kurganlarda hali çikmiştir. Halı imalatı ve ticareti Türkmenlerin en önemli sanayi dalıydı. Halıcılık aynı zamanda yün üretimi, tarama, iplik ve birçok yan sanayinin gelişmesini sağlamıştı. Türkmenler için halı doğumlarından ölümlerine kadar vazgeçilmez bir unsurdu. Halı çadırın içindeki ana dokumayı oluşturuyor, misafirler halı üzerinde ağırlanıyor, günlük hayat halı üzerinde cereyan ediyordu. Bebekler halı salıncaklarda uyutulurken, ölüler de ‘ayatlık’ denilen cenaze halılarında taşınıyordu. Hasankuli’de Türkmenler çok güzel halılar dokuyordu. Muravyov genellikle bu oba halkının gerçekten becerikli işçiler olduğunu söyler. 1879 yılında obanın aksakalı Molla Nuri’nin kızları halı imalatı ve Türkmenler tarafından giyilen su geçirmez kolsuz bir kaput için yün eğirmekle meşgul oluyorlardı.106 Hive’deki Türkmen göçmenleri deve yününden yapılmış bir tür kumaş ve güzel dayanıklı halılar imal ediyorlardı. Ayrıca Hiveliler çeşitli el işleriyle de meşgul oluyorlardı; ama bu ürünleri sadece evlerinde kullanmak içindi. İp yünden eğriliyordu. Hem Buhara ipeğinden hem de yerli ipekten iplik yapıyorlar ve bundan bir kaç çeşit kumaş dokuyorlardı.107 Muravyov’a göre bunlar çok güzel değilse de, yine de çok dayanıklıydı; pamuktan da aynı şekilde iplik yapıyorlardı. Hiveliler ayrıca ipek kuşak yapmakta çok ustaydılar. Sarık boyunun kadınları, ‘Agari’ denilen bir kumaşın üreticisi olarak özel bir üne sahiptiler. Bu kumaş üç veya dört yaşında genç develerin yününden dokunuyordu. Bu yünler sütte kaynatıldıktan sonra, dört veya beş gün içinde bir esneklik ve ipek gibi bir yumuşaklık kazanıyordu; yünü daha sonra sütten çıkartıyorlar ve bahsedilen kumaş dokunuyordu. Bu kumaşın özelliği güzel ve dayanıklı olmasıydı, bundan dolayı çok rağbet görüyordu, özellikle erkek elbiseleri için bir kumaş olarak çok değerliydi. Bu kumaş İran’a da gidiyor ve daima çok yüksek fiyata satın alınıyordu. Diğer taraftan Salur boyuna mensup oldukları kabul edilen Agar Türkmenleri Türkistan’da meşhur olan ‘Agar’ isimli bir koyun türünün de ilk yetiştiricileri olmuşlardı. Yine Türkistan’da yaygın olan ‘Agar Çâkmen’ adlı cübbenin de mûcidi Agar Türkmenleriydi. Bigi’ye göre Türkmen kadınlarının dokudukları ‘palaslar’ (kilimler), bütün Türkistan, İran, Rusya ve Avrupa’da gayet makbuldü. Türkmenlerde herhangi bir kadın, değeri bin rupi kadar olan palaslar üreterek pazara çıkarabiliyordu. Ona göre Avrupa fabrikalarının yapamadığı kaliteli imalatı Türkmen kadını sadece eliyle yapabiliyordu. Avrupa’ya İran ve İstanbul yoluyla ulaşan, Orta Asya’nin önemli bir ürünü Türkmen halılarıydı. Bu halılar Türkmen kadınlarının becerisi ve sanayisinin özel bir ürünüydü. Vambery’e göre dokuma özelliğinin sağlamlığı ve güzel saf renklerin yanı sıra, bu göçebe kadınların motifleri bu kadar güze uyum içinde yansıtması ve hatta çoğunlukla Avrupa’daki birçok imalatçıdan çok daha güzel bir zevki göstermesi çok şaşırtıcıydı. Bir halının dokunması için daima bir kaç kız ve genç kadın görevli oluyordu.108 Bunların başında usta olarak yaşlı bir kadın nezaret ederdi. Bu yaşlı kadın ilk önce figürlerin örneğini kum üzerine çizer, bu örneğe bakan işçilere böylelikle arzulanan desenlerin yapımı için gereken farklı ilmek sayısını bildirmiş olurdu. Havaların güzel olduğu mevsimlerde Merv Tekelerinin kadınları dışarıda, açık havada basit bir dokuma tezgâhı kuruyorlardı. Bu tezgâh yere sağlamca gömülmüş dört direkten ve yatay olarak uzatılmış iki kalın kirişten ibaretti. Çözgü iplikleri, kirişin üzerine bağlanır ve halı dokunmaya başlanırdı. Genellikle üç metre uzunluğunda, bir buçuk metre eninde olan halılar sık düğümlüydü ve renkleri katiyen solmazdı. Her kabilenin ve her boyun kendine mahsus bir deseni ve örneği vardı, bu model anadan kızına intikal ediyordu. Yine de bütün Türkmen halılarında birçok ortak özellikler vardı. Bu durum sadece boylar arası motif alışverişini göstermekle kalmaz, aynı zamanda birkaç alt gruba ayrılmış ya da birleşmiş boyların tarihi izlerine de işaret eder.109 Türkmen halılarında hiç değişmeyen ana unsur, halıların ortasına yerleştirilen ve boyun temel motifi sayılan Teke gölü, Sarık gölü, Salur gölü vb. ‘göl’ motifleridir. Başka bir deyişle boyun süsü olan göl, bir amblem olarak kabul edilir. Bu göller, bir boyun ongununu oluşturduğundan, etnografik ve etnolojik bakımdan büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Türkmen kadınları dokuma yaparken kendi zekâlarını da katarak farklı motifler üretmişlerdi.110 Merv Tekeleri hayvanlarının yünlerini işleyerek ayrıca keçe veya sicim, ip hâline getiriyorlardı. Deve yününden İranlıların çok değer verdiği gayet zarif ve sağlam bir bez dokuyorlardı. Yün Buhara’dan gelen bazı maddelerle boyanıyordu. Kızlar süslenmiş takkeler, halılar, gömlekler, heybeler ve en iyi cins boyalardan renklendirilmiş çoraplar imal etmenin dışında başka işlerle meşgul olmuyorlardı. Merv’de bir Türkmenin birçok kızı olduğunda, onların imal ettiği keçe ve halılardan yılda önemli bir miktar para kazanmayı hedefliyordu. Bu amaçla bir çadır atölye olarak tahsis ediliyor, üç veya dört kız her bir halı ile bazen iki ay boyunca meşgul oluyordu639. Merv’de her kız evlenirken genellikle çeyizinin bir parçasını oluşturan olağanüstü güzellikte iki halı dokuyordu. Bunlar dokunduktan sonar kendilerini Meşhed ve Buhara’daki pazarlar için halılar dokumaya adıyorlar, bu pazarlarda Türkmen halıları Horasan veya Ceyhun’un ötesinde dokunanlardan çok daha fazla yüksek bir fiyata satın alınıyordu. Bazen bu halılar kısmen Buhara’dan getirilmiş ipekten dokunuyordu. Bunlar genellikle koyunyünü ve biraz pamuk ile karıştırılmış deve yününden yapılanlardan iki kat daha büyüktü ve neredeyse tamamen ipektendi. Bunlar çok büyük fiyatlardan satın alınıyordu.111 Ayrıca Türkmen halıları renk açısından da farklılıklar göstermektedir. Yine de en çok kullanılan renk kırmızıdır. Buhara ipeği en çok dut ağacının bol olduğu Ceyhun kıyılarında üretiliyordu ve bu bölgedeki Türkmenlerin büyük çoğunluğu yaz ayları boyunca ipek böceği yetiştirmekle meşgul oluyorlardı. Bu ipeğin önemli bir miktarı Kabil’e ihraç ediliyor, hatta Hindistan’a da gidiyordu. İpek Buhara’da kıvrılıyor ve ‘udrus’ denilen kırmızı, beyaz, yeşil ve sarıdan karışık renkli bir kumaş halinde imal ediliyordu. Bu kumaştan yapılan elbise Türkistan’da moda olmuştu ve çok pahalıydı.112 1832 yılında sekiz yarda uzunlukta ve bir fit genişlikte, parça başına yarım tilladan, bir-bir buçuk tillaya kadar satılabiliyordu. Ceyhun kıyılarında, Patta Hisar köyünde yaşayan Kara Türkmenleri 1881 yılında keçe ve halı imal ediyorlar, ipek böceği yetiştiriciliği yapıyorlardı, her ev ortalama beş, altı libre ipek üretiyordu.113
-
Eğlence
Türkmenler akşamları saatlerce, özellikle kışın, masal ve hikâyeler dinlemeyi çok seviyorlar; bir baksının ortaya çıktığı ve dutarının eşliğinde Köroğlu, Aman Molla veya Mahtumkulu gibi milli bir ozandan bir kaç şiir okuduğunda, bu daha üstün ve çok keyifli bir eğlence olarak görülüyordu 1787 yılında Merv’den Buhara’ya götürülen Türkmenler boş vakitlerinin çoğunu saatlerce hikâye anlatarak, Buhara Hanı’nın durumunu ve saray teşkilatını taklit ederek ve konuşarak geçiriyorlardı. Bu orta oyunlarında birisi, hanlığın farklı bölümlerinde yasalar çıkartıyor, bir diğeri dilekçe veriyor, üçüncüsü ise cezalandırıyordu. Akşam olduğunda bu insanlar dışarıda dutar ve bazı Türkçe şarkılar dinlemek için toplanıyorlardı. Türkmenlerde çok sayıda şenlik (toy) vardı. Bazı olaylar birer şenlik vesilesi oluyordu. Türkmenler’in ğenelde eğlence oyunları Dutar çalma, Güreş, Aşık Oyunu, Satranç, Çevgan (Polo), At yarışları.114Teke Türkmenleri de Sartlar gibi dutara çalmakta ve şarkı söylemektedir. Onlar dutarayı çalan kişiye “Baksı” derler. Baksı bağlamanın tellerini kendisi yapar. Teller çabucak aşındığı için bazen bir müzik şöleni esnasında birkaç defa değiştirilmesi gerekebilir. Baksı görünüş ve kıyafet bakımından diğer Türkmenlerden kolayca ayrılır.115 Türkmenlerde düğün, doğum veya yeni bir çadırın kurulması dolayısıyla şenlikler düzenlenir. Bu şenliklerde güreşler, yarışmalar ve at koşuları tertip edilir. Güreşler daima topluluğun en yaşlı üyesi tarafından idare edilir. Güreş sırasında birkaç rakibinin sırtını yere getiren şahıs oybirliği ile “Pehlivan” tayin edilir ve bu unvanı hayatı boyunca taşır. Taşkent’de baharın gelişiyle birlikte düzenlenen şenlik sırasında ursin yanı sıra folklor oyunları da sergilenir. At yarışları ve av partileri Batı Türkistan halkının düzenledikleri diğer eğlenceleridir. Avcılık halk arasında pek yaygın olmamakla birlikte Han başta olmak üzere özellikle yönetici kesimin ilgisini çeker ve av partileri sırasında daha ziyade doğan ve kartal gibi hayvanlar avlanır.116
Dostları ilə paylaş: |