Yine çöplükler başladı. Bu yörede bir kente yaklaştığınızın en sağlam göstergesi, çöp yığınları. Şimdi burada bir de, sağ tarafta içinde naylon ve her türlü pislik bulunan siyah bir dere akıyor. Resmen kapkara. Ne olduğu kokusundan belli: lağım. Demek ki Siirt’e yaklaşıyoruz.
Bir ırmak köprüsünden geçerken jandarma durduruyor. Kimlik kaydı. Ama çok kibarca. Yoldaki yol kaymasının aslında mayın patlaması olduğunu söylüyor.
Siirt’e girerken bu sefer özel tim kontrolü. Sivil giyimli. Düzgün. Fakat kimlikler bir türlü geri gelmek bilmiyor. Biz beklerken de durmadan arabalar geçip gidiyor ve durduran yok. Bir tek biz mi şüpheliyiz? Binaya giriyoruz, neden herkes geçerken bu kadar bekletildiğimizi soruyoruz. Cevap: “Size hesap vermek mecburiyetinde değilim!”.
Sabih bey bırakmıyor: “Hesap vermek zorundasınız, çünkü sizin maaşınız benim vergilerimle ödeniyor”. Masadaki sivil giyimli yazmayı durduruyor. Gözlerini kaldırıyor. Bakıyor. Eskiden olsa, der gibi. Ama şöyle diyor: “Biz onları tanıyoruz”. Ve arkasından: “Bir de ehliyet ve ruhsatı görelim”. Neyse ki muayeneler ve sigorta tamam çıkıyor. Siirt’e giriyoruz.
Siirt’te avukat M.Ali Özel’in ikram ettiği büryan kebabını yedikten hemen sonra yola çıkıyoruz. Ben ertesi günkü konferansımı hazırlamalıyım; nazik iş.
Dostları ilə paylaş: |