Yusuf Beğtaş tam bizi Cizre’ye yolcu ederken, yanımızdan geçen bir otomobille selamlaştı. Direksiyondaki adam indi, Yusuf tanıştırıyor: “Gabriel Uygur. Hollanda’dan kesin dönüş yaptı. Köyüne ev yaptırıp yerleşiyor”.
Cizre’de öğle yemeği için bekleyenleri bekletme pahasına bu köyü mutlaka görmemiz lazım. Yol yok; zıplaya zıplaya 20 dk. kadar gidiyoruz. Terk edilmiş harabe köy evleri ile hemen diplerinde yükselmeye başlayan 4 katlı villaların kontrastı acayip. Bu saray yavrularında böyle kalın taş duvarlar varken kışın içeride mangal yaksan kâfidir, yazın da klima istemez. Adam arabasına bir garaj yapmış, ki 2 adet gecekondu sığar, dışarıdan baktığında sırf taş örme görüyorsun. Bu taşlar nasıl tutuyor, beton kolon yok, kemer de yapmamış diyorsun, içine giriyorsun, kolonu o zaman fark ediyorsun.
Bunu yaptıran, Midyatlı bir Süryani köylü. Avrupa’ya canını atmak zorunda kalmış, çalışıp para kazanmış, köyünde şimdi villa yaptırıyor. Bin yıllık Süryani kültürü üstü Avrupa görgüsü...
Köşe yazısında dediğim gibi, ne oluyor, temizlenen Haliç’e balığı geri dönüyor! Hiçbir şey açısından almayınız, sırf dış tanıtım açısından alınız ve bunun Türkiye için nasıl bir imaj düzeltmesi olduğunu düşününüz...
Dostları ilə paylaş: |