c.) Cladio Levi-Strauss Ekolü Yapısal Çözümleme Yöntemi
1.) Cladio Levi-Strauss’un Hayatı ve Çalışmalarını Tarihçesi
Cladio Levi-Strauss (1908-1996) yüzyılımızın en tanınmış Fransız halkbilimcilerindendir. Paris Üniversitesi’nde hukuk ve felsefe eğitimi görmüştür. Kısa bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra halkbilimci olmaya karar vermiştir. Brezilya’da San Paulo Üniversitesi’nde çalıştığı yıllarda özellikle Amazon bölgesinde yoğun araştırmalar yapmıştır. Daha sonraları (1941-1945 yılları arasında) New York New School for Social Research’te birlikte çalıştığı “Prag Dilbilimi Okulu” mensubu ünlü Rus halkbilimci Roman Jacobson’la birbirlerinin derslerini takip ederler.
Levi-Strauss, Jacobson’un etkisiyle yapısal kuramla ilgili çalışmalara başlar. Araştırmalarıyla bu alanda en önde gelen halkbilimcilerden birisi olur. Çalışmalarıyla halkbilimi başta olmak üzere antropoloji, dilbilimi, etnoloji ve edebiyat bilimi disiplinlerini etkiler. Başlıca çalışmaları:
-
Akrabalığın TemelYapıları
-
Yaban Düşünce
-
Irk ve Tarih
-
Din ve Büyü
-
Çiğ ve Pişmiş
-
Sofra Adabının Kökenleri
2.) Cladio Levi-Strauss’un Çözümleme Yönteminin Temel Paradigmaları
Cladio Levi-Strauss “Akrabalığın Temel Yapıları” adlı çalışmasında “yakın akrabalarla cinsel ilişki yasaklanması” kuralını çözümleyerek, bunun bir toplumun var olabilmesi için temel şart niteliğindeki “dışarıdan evlenme” kuralının (exogami) tersine çevrilmiş olumsuz bir biçimi olduğunu ortaya koyar. Bu, aynı zamanda doğa/kültür karşıtlığına da denk düşmektedir. Ona göre aile doğal bir ilişki biçimi değil, kültürel olarak belirlenen bir toplumsal bağıntıdır.
Bir başka çalışmada kendisine kadar ileri sürülmüş bazı kuralları sistemleştirerek, bir toplumdaki kadın alışverişini sağlayan birkaç tipe indirir. Buna göre nasıl ekonomi kuralları mal ve hizmet dolaşımını, dilbilimsel kurallar da bildirim dolaşımını sağlıyorsa bu kurallar bir de kadın dolaşımını sağlamaya yarar, der. Toplumsal yaşamın çeşitli düzlemlerinde, yapısal dilbiliminin dil yetisinde bulguladıklarıyla türdeş kurallar bulunduğunu ortaya koyar.
Totemci sistem de bu türdeş anlatıma bir örnek olarak ele alınmıştır. A. Güngören’in tespitlerine göre Levi-Strauss’un anlayışında totemcilik, ilkel toplulukların kendi aralarında (aile sistemleri, evlenme kuralları, birbiriyle evlenen ya da evlenmeyen toplulukların ilişkileri gibi) karşılıklılık ve bütünleyicilik bağıntılarını, hayvan-bitki türleriyle benzeştirerek düşünmelerinin bir işlevidir. Burada söz konusu olan oldukça karmaşık bir benzeştirim sürecidir.
Doğadaki hayvan ve bitki türleri toplumsal yapıya benzer biçimde, insan biçimleştirilerek düşünülmekte, böylece bir ölçüde dönüştürülerek tasarlanan doğa yeniden toplumsal yapıya yansıtılmaktadır. Sonuç olarak totemci sistem de yansımanın yansımasından oluşur.
İlkel topluluğun amaçladığı şey, karmaşık ve dile getirilmesi güç bağıntıların, somut ve duyumsanabilir bir anlatıma ulaşmasıdır.
Roland Barthes’e göre, Levi-Strauss klan ve hayvanı değil, klanlararası ve hayvanlararası bağıntıları karşılaştırmayı önerir. Klan ve hayvan silinir, onların yerini “gösteren” ve “gösterilen” alır. Bu bağıntılardan birinin yapılanması diğerini anlamlandırır. Anlam bağıntısının kendisi de onu oluşturan somut toplulukta yansımasını bulur.
Amaç, evlenme kuralları, aile biçimleri, totem sistemleri, mitler gibi çeşitli görünümleri aşarak, yabanıl düşünceye, yani derin yapıya ulaşmaktır. Levi-Strauss, yabanıl düşüncenin dolaysız ürünleri olarak kabul ettiği mitlerin incelenmesine yönelik olarak şu kuralları ileri sürer:
-
Bir mit hiçbir zaman tek bir düzeyde yorumlanmamalıdır. Ayrıcalıklı açıklama diye bir şey olamaz, çünkü her mit birkaç açıklama düzeyinin bağıntıya getirilmesinden başka bir şey değildir.
-
Bir mit tek başına değil, bütün olarak ele alındığında bir dönüşüm kümesi oluşturan başka mitlerle kurduğu bağıntı içinde yorumlanmalıdır.
-
Bir mit kümesi, kendi başına değil:
-Başka mit kümeleri,
-Geldikleri toplumun halk kültürü göz önüne alınarak yorumlanmalıdır.
Burada açıkça olayların incelenmesinde görülebileceği gibi yapı, veri olarak doğrudan gözlemlenebilen bir şey değil, halkbilimcinin “modeller” biçiminde bir kurgusudur. Yapı niteliği kazanabilmek için bir model, şu dört koşulu yerine getirebilmek zorundadır:
-
Yapı, bir sistem niteliği sunar. Bu nedenle herhangi bir öğesindeki değişiklik, geri kalan bütün öğelerinde de değişikliklere yol açar.
-
Her model, her biri aynı diziden bir modelde karşılık bulan bir değişim kümesine bağlıdır. Böylece bu değişimlerin bütünü de bir model kümesi oluşturur.
-
Belirtilen bu özellikler, öğelerden birinde bir değişiklik olduğu zaman, modelin nasıl bir durum alacağını önceden kestirmemizi sağlar.
-
Model, gözlemlenen bütün olguları kapsayacak biçimde olmalıdır.
-
Burada açıkça olayların incelenmesinde görülebileceği gibi yapı, veri olarak doğrudan gözlemlenebilen bir şey değil, halkbilimcinin “modeller” biçiminde bir kurgusudur.
Levi-Strauss’a göre toplum, çeşitli düzeylerde bir yapılar bütününü içerir. Bireyleri, çeşitli yasalara göre düzenleyen aile sistemleri bu düzeylerden yalnızca biridir. Toplumsal örgütlenme bir başkası, ekonomik katmanların farklılaşması da üçüncü düzeydir.
Bu düzenleyici yapıların kendileri de düzenlenebilir. Bunun koşulu, aralarındaki bağıntıları, birbirleri üstündeki senkronik (eşzamanlı) bağıntıları ortaya koymaktır.
Bu bağlamda Levi-Strauss, yaşantı düzeyiyle tasarım düzeyi arasında ayrım yapar:
-Aile yapıları, toplumsal örgütlenme, vb. yaşantı düzeyinin;
- Mitler, din, ideoloji tasarım düzeyinin kapsamına girerler.
Bütün bunlara rağmen bir toplum, yapılarının tümüne indirgenemez. Bunun tersinin düşünülmesi, bir toplumun yaşayan, devinen yanını göz ardı etmek olur.
Levi-Strauss’un mitlerle ilgili çalışmalarının en son halkasını “mitoloji” adlı dört ciltlik çalışması oluşturur. Bu, yapısal dilbilime denk bir uygulayışla mitlerin yapısal karşılaştırmalı çözümlemesidir. Levi-Strauss derleyebildiği çok sayıda mitin bütün öğelerinin ve öğeler arası bağıntılarının halkbilimsel ve ekolojik (çevrebilim) koşullarını inceleyip çözümlemesiyle oluşturduğu mitolojik düşünceyi kendi kendine yeterli anlambilimsel bir evren olarak tanımlar.
Muhteşem mitleri çözümleme külliyatında takip edilen yöntemin öncülünü, 1955’te Indiana Üniversitesi’nde düzenlenen mitle ilgili sempozyumda sunar. Belli başlı kavramları yine bu sempozyumda tartışılır. Geliştirdiği yapısal çözümleme modelini 1995’te yayımladığı “Mitin Yapısal İncelemesi” adlı çalışmasıyla tanıtır. Mitolojik anlatılar için geliştirilmiş bir modeldir. Çalışma başta halkbilimciler olmak üzere sosyal ve beşeri bilimler alanında geniş bir ilgi uyandırır. Dilbilimin kuramsal çalışmalarından ilham alan Strauss, çalışmasında mitolojik yorum için yepyeni bir yol önerir. “Ben insanların mitleri nasıl düşündüğünü değil, insanın zihninde, onun bu gerçekten habersiz olmasına rağmen mitlerin nasıl çalıştığına göstermek iddiasındayım.” der. Yani, ele alınmak istenen, mitlerin bildik veya alışılmış muhtevası değil, onların oluşumlarının yapısıdır. Strauss’un sistemi, derin veya doğal yapıyı çıkarmak için mitlerdeki öykülendirme öğelerini bölümlemeye ve yeniden düzenlemeye dayanmaktadır.
Dorson’un tespitlerine göre, daha önceki okullar, mitlerle kültürün basit karşılaştırmasından her zaman çıkarılacak sonuçlar bulmuşlardır. Mesela, mitler kültürü ya yansıtmış, ya da gerçekleri çarpıtmışlardır. Fakat, mitlerin dünyanın her tarafında neden bu kadar çok benzerlikler gösterdiğine tatmin edici bir cevap bulamamışlardır. Strauss’un bu soruya cevabı, insan aklının, hatta vahşi insan aklının mantıksal yapısında bulunabileceği yönündedir.
Ona göre Oidipus mitini Kuzey Amerika Kızılderili mitlerini örnek olarak ele aldığımızda, bunları “ilişkiler demeti” temeline dayanarak açıklayabiliriz. Bu yinelenen öykülendirme öğeleri, (örneğin canavarın kahramanlar tarafından öldürülmesiyle betimlenen), “insanın yerli kökenini yadsıması” gibi ortak düşünceler sergilemektedir. Çünkü Oidipus, toprağın derinliklerinden kötü biçimlendirilmiş olarak doğmaktadır. Oidipus miti, insanın yerli olduğu kültürel inancı ile, onun erkek ve kadından doğma olduğu yaşamdaki gerçeklik arasındaki karşıtlığı çözümlemeye çalışmaktadır. Her mitin değişkesi bu tür karşıt düşüncelere karşıtlık etmektedir. Dolandırıcının karşıtlıklarla dolu olan kişiliği ise bu yapı ile açıklanabilmektedir. Çünkü kendisi gök ve yer, vahşi ve kültive (kültürlü), eril ve dişi, iyi ve kötü gibi aşırı uçlar arasında bulunmaktadır.
3.) C. Levi-Strauss’un Yapısal Çözümleme Yönteminin İşlevi
-
Levi-Strauss’un sistemi, doğal yapıya açığa çıkarmak için mitlerdeki öykülendirme öğelerini bölümlemeye ve yeniden düzenlemeye dayanmaktadır. Fakat Propp’un sistemi öykünün gidişini izlemektir. Bunlar iki temel yapısal çözümleme yöntemidir.
-
Strauss, mitin altında yatan diziyi ya da kavramsal çerçeveyi incelemeyi amaçlar. Dundes, onun çözümleme yöntemini kavramlara yönelik “dizisel” olarak nitelendirirken, propp’un çözümleme yöntemini “dizimsel” olarak terimlendirir. (Propp, bir öykünün anlam yönünden, sözdizimini (sentaks) inceliyordu. )
-
Strauss, mitsel düşüncenin “daima karşıtlıkların farkında olarak, onların geliştirici aracılığıyla çalıştığını” ileri sürer. O, daima Chomsky’nin dilbiliminde önerdiği “derin yapı”nın bir benzeri sayılabilecek olan “mitlerin derin yapısı”nın peşindedir. Bu nedenle Propp’un araştırdığı yapıyı kendi çalışması açısından önemsemez. Mitlerin yapısal kompozisyonunu araştırmaktan çok mitlerde tanımlanan dünyanın yapısal çözümlemesini yapmaya çalışmaktadır.
-
Strauss, “süreksizliklerin yapısal kalıbı”nı ortaya koymaya çalışır. Özellikle de mitlerde yer alan unsurların alçak/yüksek, gece/gündüz, erkek/dişi gibi zıt anlamlarıyla beraber oluşturdukları yapıyı ileri süren bir paradigmaya göre yeniden düzenler.
-
Bu paradigmanın mantıki formülasyonu A:B:C: şeklinde yapılır. Buna göre A-B’dir. B-C’dir. Formülün ifade ettiği şekilde çeşitli folklor metinlerinden seçilen parçalar arasında kurulan denklikler “arabulucu” kavramlar etrafında yorumlanarak anlatılarda ifade edilen derin yapı ortaya konulmuş olur.
-
Köngas ve Maranda, Strauss’un halkbiliminde en önemli takipçilerindendir. “Arabulucu” kavramının kapsamını genişleterek:
-
Başarısız arabulucu,
-
Başarılı arabulucu
-
Hükümsüz kılıcı ve iç baskısal arabulucu
-
Başarısız ve denklik sağlayan iç baskısal arabulucu gibi dört tipe ayırırlar.
-
Mit ve diğer folklor ürünlerinden büyük ölçüde keyfi olarak izole edilmiş çeşitli elementler arasında kurulan mantıki bir ilişkiye dayalı olarak, parçalarından tasviri bir ifade çıkarılmaktadır.
-
B. Waugh (1966), Strausss’un çözümleme modelinin uygulandığı bir efsaneyi şu şekilde anlatır: “Fakir bir kadın ineğini kaybeder ve insane kılığında bir şeytan ona, eğer kemeri altındakini on beş yıl sonar verirse ineğini bulmaya söz verir. Kadın kemerinde sadece ahırının anahtarı olduğunu düşünerek, vereceğine söz verir ve bir anda ineğini bulur. Ve o zaman hamile olduğunu ve şeytana doğmamış çocuğunu vereceğine söz verdiğini fark eder. Çocuk on beş yaşına gelince, kadın bir care bulmak için papazı yardıma çağırır. Papazın yardımıyla çocuk ve şeytan birbirlerini sınarlar. Başarısız bir hamleden sonar şeytan, çocuk üzerindeki gücünü kaybeder.
-
Strausss’un modelini uygulayan Köngas ve Maranda’ya gore bu anlatıda arabulucu papazdır ve tanrının gücünü temsil etmektedir. Bundan hareketle formülizasyon şu şekildedir:
-
a= şeytanın gücü, b=tanrını gücü (papaz tarafından temsil edilmektedir)
-
Bu ikili çıkarımın yorumlanışı ise x=dünya hayatı (sonlu), y=sonsuz, ebedi hayat’tır.
-
Bunun matematiksel ifadesi ise f x(a): fx(b) fx(b): : fx(b) : fa-1(y) şeklindedir.
-
Yapısal çözümlemede yukarıdaki metnin derin anlamı olarak “Şeytanın gücü, insanın dünyadaki yaşamına yardım eder. Tanrı sadece sonsuz ve ebedi hayat için işe yarar. Fakat eğer insane, tanrının dünya hayatı için de yardım ettiğini anlarsa, şeytanın gücü inkar edilir ve sonsuz ebedi hayat elde edilir.” şeklinde verilir.
4.) Cladio Levi-Strauss’un Çözümleme Yönteminin Tenkit Edilen Yönleri
Levi-Strauss, sonraki çalışmalarında bu görüşlerin bir kısmını geliştirirken, bir kısmını da değiştirir. İleri sürdüğü model 1960’larda popülaritesini yitirerek eleştirilmeye başlanır.
Eleştirilerden biri adeta Jung’un “kolektif şuuraltı” teorisini çağrıştıracak şekilde folklor unsurlarının oluşum ve yayılmalarında insan unsurunun tamamen mekanik bir aktarıcıya indirgenmesidir.
Dahası folklorun tabiatına aykırı olarak onun oluşup aktarılması sürecinde bireysel yaratıcılığı tamamen reddetmektedir.
Ayrıca, önceleri büyük bir heyecan uyandıran bütün folklor türlerinin evrensel olarak bir yapıya sahip olması ya da “üniversalizm” iddiasının ne kadar gerçek olduğu, kültürlere özel türler söz konusu olduğu zaman kesintiye uğramaktadır. Bu husus, yapısal kuramlar içinde, yapısal bakımdan ekotiplerin incelenişinin söz konusu edilmesine yol açmiştır.
Diğer yandan “halk”ı göz önünde bulundurmaksızın “halksız bir kuram ve yöntem” olarak, diğer metin merkezli halkbilimi kuramlarında olduğu gibi, bilgi ve dolayısıyla metin üzerinde yoğunlaşılması da eleştirilmiştir. Buna göre Fin metodunu kullanan karşılaştırmalı halkbilimcilerin çalıştığı ölü malzeme üzerine, bu defa da Proppist ve Leviyist yapısalcılar yöntemlerini uygulamışlardır.
Söz konusu metinler, karşılaştırmalı halkbilimcilerce de onları üreten, tüketen ve aktaran insanlar; onların bu anlatıları aktarım ve anlatım süreçlerinin kendine has şartları dikkate alınmadan çalışılmıştı.
Yapısal halkbilimciler de aynı şekilde, metinlerin anlatıldığı, dinlenildiği bağlamları göz ardı etmişlerdir.
Bu iki kuramın bir diğer benzer yanı, “benzerlikleri tanımlayıp, farklılıkların altını çizmeleri”dir. Bu eksikliklerin fark edilmesi Performans Teori’yi oluşturacak zemini hazırlamıştır.
V. BÖLÜM
BAĞLAM MERKEZLİ HALKBİLİMİ KURAMLARI
A)İşlevsel Halkbilimi Kuramı
a)İşlevsel Halkbilimi Kuramının Teorik Zemini ve Tarihçesi
Bir kültürel antropolog olan ve T.Benfey’in “kültürel ödünçleme” kuramı doğrultusunda çalışıp çalışmalarını Amerikan Folklore Society(Amerikan Folklor Kurumu)’nun Journal of Amerikan Folklore(Amerikan Folklor Dergisi) adlı dergide yayınlayan Franz Boas bu akımın öncüsüdür.
b)Kavramsal Çatının Oluşumu: Malinowski Ve Kültür Tanımı
Bu konuda Trobriandlıların sözlü edebiyatlarındaki nesir anlatılarının işlev bakımından çözümlenişi çok önemlidir. Malinowski mit metinlerini çalışmalarında büyük yer vermiştir.
1926’da yayınladığı “İlkel Psikolojide Mit” (Myth in Primitive Psyhology) çalışmasındaki bağlam (Context),icra (performance) kavramları başta olmak üzere yaptığı tanım, uygulama ve işlevsel önemlerini ortaya koyduğu çözümlemeler kuramın ortaya çıkışında etkili olmuştur.
Malinowski’ye göre kültür; “açıkçası aletlerden ve tüketim mallarından, çeşitli toplumsal gruplaşmalar için yapılan anayasal belgelerden, insana özgü düşünce ve becerilerden, inanç ve törelerden oluşan bütünsel bir toplamdır” Kültürün kendisinden ne daha az olan çevrenin sürekli bir biçimde yeniden üretilmesi, sürdürülmesi ve yönetilmesi gerekir. Bu çevre insanın beslenme, üreme ve sağlığı koruma ihtiyaçlarından doğan sorunların çözülmesi için yaratılan ikincil ve yapay bir çevredir. Bu durum topluluğun kültürel düzeyini, çevreyi ve grubun verimliliğine dayanan yeni bir yaşam standardı yaratır. Kültürel gelenek bir kuşaktan sonrakine aktarılmalıdır. Bu yüzden her kültürde eğitime yönelik yöntemler ve mekanizmalar bulunmalıdır. Her kültürel başarının özü işbirliği olduğuna göre düzen yasa sürdürülmelidir. Her toplulukta töre, ahlak ve yasayı doğrulayan düzenlemeler olmalıdır. En ilkel kültürlerde bile ekonomik örgütlenme biçimidir. İnsan öncelikle organizmasının ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Bu yüzden beslenme, ısınma, barınma, giyinme ya da soğuktan rüzgârdan ve havadan korunmak için düzenlemeler yapıp etkinliklerden bulunmalıdır.
İşlev bir ihtiyacın içinde insanların işbirliği yaptıkları, zanaatsal ürünleri kullandıkları, malları tükettikleri bir etkinlikle karşılanmasıdır. Bu tanım örgütlenme kavramını da beraberinde getirir. İnsanlar bir amacı gerçekleştirmek, bir sonuca varmak için örgütlenmek zorundadırlar. Böyle insani ve evrensel olan bir örgütlenme “kurumdur”. Kurum geleneksel değerler üzerinde varılan bir anlaşma içerir. İnsanlar yazılı bir buyruğun çerçevesi içinde, birliklerinin özel kurallarına uyarak ve kullandıkları maddi aygıtlarla çalışarak işleri birlikte yaparlar. Böylece hem isteklerini karşılarlar hem de çevrelerini etkilerler.
Kültürel kurumların örgütlenmesi yapısal yasaya, bir dizi değer ve anlaşmalara dayanır. Bu kurumların her biri içinde yaşayanların, toplumun belli ihtiyaçlarının karşılar, böylece bir işleri yerine getirir.
Temel İhtiyaçlar Kültürel Cevaplar
Metabolizma Besin sağlanması
Üreme Akrabalık
Bedensel rahatlıklar Barınma
Güvenlik Koruma
Hareket Etkinlikler
Büyüme Yetiştirme
Sağlık Hijyen
Metabolizma, besin alınması, sindirilmesi, besinin özümsenmesi ve yarasız maddelerin bedenden atılması süreci ile çevresel etkenler organizma ile dış dünyanın etkileşimi, kültürel çerçevede bir etkileşim arasında çeşitli biçimlerde oluşan ilişkiler anlamına gelir. Üremenin bir boyutu da topluluğun sayısını yenileyecek ölçüde hızlı olmasıdır. Bedensel rahatlıklar, ısı düzeyi, nem oranı ve beden için tehlikeli madde yokluğuyla ilgilidir. Güvenlik, mekanik kazalardan hayvanların ya da insanların saldırısından ileri gelen bedensel yaralanmaların önlenmesiyle ilgilidir. Bu sağlanmazsa kültür ve ona bağlı grupların yaşamı sürüp gitmez. Hareket, etkinliğin organizma için olduğu kadar kültür içinde gerekli olduğunu ifade eder. Büyüme, insanların çocukluk dönemlerinde yakınlarına bağımlı olmaları, olgunluğun yavaş ve aşamalı bir süreç olması ve insan yaşlılığında bireyin savunmasız olmasıdır. Bir çocuk hemen terk edilseydi insan topluluğu hayatta kalamaz kültürel varlığı sürmezdi. Sağlık, genel bir biyolojik ihtiyaçtır. Malinowski’ ye göre temel ihtiyaç ve buna verilen kültürel cevap birbirleriyle doğrudan ilişkili ve uyum içindedir.
1.Besin sağlanması: Her insan topluluğunda ve her hangi bir bireyin ele alındığında yemek yeme işinin belli bir kurum içinde gerçekleştiği görülür. Onun yeri sabittir, yiyeceğin sağlanması, hazırlanması için bir örgütü ve yemeğin tüketilmesini sağlayan imkânlar vardır. Besinin üretilip dağıtılması da örgütlü davranış sistemine sahiptir. Üretim yöntemlerinin tarımsal aletlere, av silahlarına, ağlara, su bentlerine, balık tuzaklarına ihtiyacı vardır. Yiyeceği koruma, depolama ve pişirme yöntemlerinde de araç gereç gereklidir. Besinin korunmasında besin üretme sağlama faaliyetlerinde sürekli üretimsel etkinliklerin ortaya konulması gerekir. Beslenme olgusu örgütlenmiş gruplar ve örgüt içinde, bunların aracılığıyla gerçekleşmesi nedeniyle yasa ve töreleri de içermektedir. Toplum düzenine ilişkin davranış ve yaptırımlar, yasa ve töreler bu zincirleme etkinliklerin bütünüyle aksamadan sürdürülmesi için gereklidir.
2.Akrabalık: Üremeyi akrabalık olgusuna bağlamayan bir kültür varlığını sürdüremez. Evlilik aşamasının yöntemleri, töresel kurallar, ahlak ve dini inanç bakımından geleneğe göre belirlendiği için sosyal ilgilerin konusu olurlar. Gebelik ve çocuk doğumuyla birlikte evlilik akrabalığa dönüşür. Gebe kadın ve kocası artık bir dizi kurala uymak zorundadırlar. Gebeliğin töre ve ahlaki yönleri, akrabalığın ilk aşamaları kamuyu çok ilgilendiren bir sorun olurlar. Gebelik ve çocuk doğumunun geleneksel açıdan yeniden yorumlanmaları; ölüler dünyasından, çevreden ve topluluğun diğer üyeleri arasındaki etkileşimden genel etkileri fizyolojik etmenler alanına çeken yeni yorumlar, ana babalığın doğal güçlerini, eğitim ve öğretim yoluyla, sosyal dayanışmanın güçlü bağları haline dönüştürürler. Soy bağı acısından evliliğin sonuçlarını açıklayan hukuk kuralları tam olarak açıklanıp belirtilmelidir.
3.Bedensel Rahatlıklar: Bunun sağlanması için basit fiziksel etkenlerin yanı sıra kurumlaşmış yapılarında varlığı söz konusudur. İnsanların barınak aramaları rastgele değildir. İnsanlar ilkel ya da gelişmiş olsunlar korunmaya ihtiyaç duyduklarından bir hayvan postunu, bir deriyi, bir kumaşı el attıklarında hemen bulmazlar. Bütün bu maddi mallar örgütlü yaşamın rutin bir parçası olarak kullanılırlar. Barınak, ısı, temizlik düzenleri evin içinde bulunabilir. Giysiler ise kapalı ev ekonomisi koşulları altında, aile içinde ya da iş bölümünün var olduğu toplulukta örgütlenmiş atölye ya da fabrikalarda üretilir.
4.Korunma: Korunma çok sıklıkla öngörülü davranmayı ve planlamayı içerir. Öngörülü korunmanın biyolojik güvenlik ihtiyacıyla ve kültürel cevaplarıyla bağlılaşım içinde olması gerekir. Seçme, yapma ve yaşatma işlevlerinin örgütlenmiş, teknik olarak planlanmış ve iş birliği içinde yürütülmüş ilkelerinin içindeki ekonomik etmen ortaya çıkar. Tekniğin kuralları, bunların davranış, mülkiyet, otorite yasalarının dönüştürülmesi bellidir. Öğretimin anlamı büyüyen kuşağın hazırlanması, aydınlatılması ve uyarılmasıdır. İnsan herhangi bir saldırı karşısında silahlı savunmaya yönelir. Nüfus yoğunluğunun az olduğu yerlerde silahlı örgütlenmeye ihtiyaç çoktur. Bu genelde her erkeğin bir silah sahibi olmasıyla sınırlıdır. Korunma kurumlaştırılmıştır.
5.Etkinlikler: İnsan harekete ihtiyaç duyar. Kaslar çalışmazsa, sinirsel sistemin yönelişi olmazsa insan bir şeyi başaramaz. Kassal ve sinirsel etkinliğin kendi başına bir amaç yapıldığı sporlar, oyunlar, danslar ve festivaller gibi özellikle hazırlanıp örgütlenmiş etkinliklerin biyolojik, psikolojik ve kültürel açılardan çalışılması için geniş bir alan vardır.
6.Büyüme: Bir toplumun eğitsel ve toplumlaştırıcı sistemleri en uygun büyüme aşamasında alınır. Bütün simgesel bilgilerin temelleri, bilimsel bakışın ilk öğeleri, töre, otorite ve ahlakın değerlendirilmesi aile içinde öğrenilir. Çocuk oyun arkadaşlığı grubun da ise töreye ve görgü kurallarına uyup saygılı olmayı öğrenir. Daha sonraki yıllarda askeri bir derneğin, grubun veya bir yaş grubunun üyesi olunduğunda ekonomik alanda özel bir çıraklık sağlanır. Eğitimin en dramatik aşamaları üyeliğe kabul törenlerinde olur.
7.Hijyen: Sağlık, büyüsel tehlikeler hakkındaki halk inançları açısından çözümlenebilecektir.
c)Halk Biliminin İşlevsel Çözümleme Modelleri
1.Hoş vakit geçirme, eğlenme ve eğlendirme işlevi: Bütün folklor icraları sadece bir eğlence değildir. Bu ne kadar önemli olsa da tek işlevi değildir.
2.Değerlere, toplum kurumlarına ve törelere destek verme: Bu işlev folklorun kültürdeki icraları yapanlara ve bunları seyredenlere bu kültürdeki ritüellerin toplumsal kurumları ve değerleri doğrulayıp onaylatmasıdır. Böylece toplumsal kurum ve değerler güncelleşir, güçlenip köklenir
Dostları ilə paylaş: |