HatîB el-bacdâDÎ



Yüklə 1,13 Mb.
səhifə21/26
tarix17.01.2019
ölçüsü1,13 Mb.
#99826
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26

el-HÂV[ li'l-FETÂVÎ

BİBLİYOGRAFYA :

Ebû Bekir er-Râzî, el-Hâuî ft'Hıb. Haydarâ-bâd 1955,1,1-2,11,30,38,210; II, 81; V, 11,30, 38 vd.; a.mlf.. Resâ'ii febefiyye (nşr. P Kraus), Kahire 1939 -»■ Beyrut 1982, s. 109-110; İbnü'n-Nedîm, el-Fthrİst (Teceddüd), s. 357; Beyhakî, Tetimme, s. 8; İbnü'l-Kıftî, İhbârü'l-, s. 178, 180; İbn Ebû Usaybia. 'Üyûnü'l-enbâ\ s. 420-421, 423-424; Mahmûd Necmâbâdî. Mü-'eliefât u Muşannefât-ı Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyyâ Râzî, Tahran 1339 hş., s. 9-38; Sarton. Introduction, I, 609; Elbîr Zekî İsken­der, A Catalogue of Arabic Manuscripts on Me-dicine and Science in the Wetcome Historicat Medical Lİbrary, London 1967, s. 1-2, 30-32; a.mlf., "er-Râzî ve mihnetü't-tabîb", el-Meşrik, XLIV, Beyrut 1960, s. 475-476; a.mlf.. "T^hki-ku fi sinni'r-Râzî cinde bed'i iştiğalih bi't-tıb", a.e., XLIV (1960), s. 173-175; Sezgin, GAS, III, 278-281; Utlmann. Die Medizin, s. 130-131; S. Pines, "al-Razi", DSB, VI, 323, 325-326; M. Me­yerhof. "Thirty-three Clinical Observatİons by Rhazes(circa900AD)", /S/S,XXIII(1935), s. 321-356, ayrıca bk. Arapça metin, s. 1-14; Hâşim el-Vetrî. "Mümeyyizâtü tıbbi'r-Râzî", MMİlr., IV (1375/1956). s. 392-393; Esin Kahya. "Studies of Rhazes Medical Heritage", Mustim Wortd League Journal, 1X/1, Mekke 1981, s. 56-59; Abdülemîr el-A'sam, "Ebû Bekir er-Râzî", Meu-sû'atü't-hadâreti'l-istâmiyye. Amman 1989, s. 47. i—ı

İRİ Esin Kahya

el-HÂVÎ li'l-FETÂVÎ ~"

Süyûtî'nin

(ö. 911/1505)

fetvalarını bir araya getiren eser.

Çeşitli ilim dallarına ait fetva ve görüş­leri içermesi bakımından ansiklopedik bir çalışma mahiyeti arzeden eser, diğer benzerleri gibi günlük hayatta karşılaşı­lan veya tartışılan meseleleri ele alması bakımından devrinin dinî anlayışını, top­lumsal yapısını ve sosyo-kültürel değer­lerini yansıtmaktadır.

Mukaddimesinde bildirdiği üzere Süyû-tî bu eserinde fetvalarından Önemli gör­düklerini ve çetin meselelerle ilgili olan­larını ilim dallarına göre sırasıyla "fürû-i fıkıh, usûl-i fıkıh, tefsir, hadis, akaid-ke-lâm. tasavvuf, nahiv" ana başlıkları altın­da toplamış ve fetvaları soru-cevap şek­linde düzenlemiştir. Eserin yaklaşık ya­rıya yakın kısmını teşkil etmekte olan fü­rû-i fıkıhla ilgili fetvaların tertibinde kla­sik fıkıh eserlerindeki kitab ve bab siste­matiğinin korunduğu görülür. Bu bölüm. Tekrûr bölgesinden yöneltilen sorulara dair fetvaları ihtiva eden "Fethu'l-matla-bi'l-mebrûr fi'1-cevâb ani'1-es'ileti'l-vâri-de mine't-Tekrûr" başlıklı kısımla sona er-

533


el-HÂVÎ li'l-FETAVÎ

mektedir. Bu sorular 898 (1493) yılında sorulduğuna göre eser daha sonraki bir tarihte tamamlanmış olmalıdır. Ayrıca müellif, kendisine yöneltilen bazı sorular hakkında müstakil risaleler kaleme al­mış ve bunları özel isimlerle adlandıra­rak ilgili bölümlere koymuştur. Faydala­nılan eserlerin çeşitliliği, delillerin bollu­ğu ve değerlendiriliş biçimi dikkate alın­dığında sayılan yetmiş dokuzu bulan ve her biri müstakil bir eser olan bu risale­lerin ve diğer fetvaların titiz araştırma­lar sonucunda ortaya çıktığı anlaşılır. Fet­vaların kaynakları başta Kur'an ve Sün­net olmak üzere sahabe, tabiîn, tebeu't-tâbiîn görüşleriyle Şâfıî fıkhının temel ki­tapları ve çeşitli ilim dallarına ait birçok eserden oluşmaktadır. Özellikle hadise dair bölümde zaman zaman atıfta bulu­nulan hadislerin sened ve metin tenkit­leri yapılırken diğer fetvalarda zorunlu olmadıkça ulemânın görüşleri, bunların kaydedildiği eserler ve delilleri verilme­mekte, genelde kısa bir cevapla yetinil-mektedir. Bu da eserin sistematiğinde düzensizliğe yol açmaktadır. Zaman za­man fetvalarının sonunda "fâide" ya da "tenbîh" başlıkları altında faydalı bilgi­lerin verildiği, bazı fetvaların "fasıl" ve "fer'"lere ayrıldığı, bazan da "hatime" ile noktalandığı görülür. Yer yer soru veya cevapların ya da her ikisinin manzum şe­kilde olması da esere ayrı bir özellik ka­zandırmaktadır.

Şâfıî mezhebine mensup olmasına rağ­men başta dört mezhep imamı olmak üzere sahabe ve tabiînden itibaren Selef müctehidierinin görüşlerine yer vermesi yanında bazan yeni ictihadlarda da bu­lunması Süyûtî'nin kayıtsız bir mezhep bağlısı olmadığını göstermektedir. Ba­zı meselelerde Şâfiîler'in diğer mezhep imamlarına uyabileceğini söylemesi de bunun delilidir (meselâ bk. I, 117). Ona yöneltilen bazı sorulardan anlaşıldığı ka­darıyla bu özelliği halk tarafından bilin­mekte ve mezhebindeki meşhur kavle göre değil kendi içtihadına uygun olarak fetva vermesi istenmektedir (meselâ bk. I, 17). Gerek İmam Şafiî ve talebelerinin gerekse sonraki âlimlerin görüşlerini ve­rirken bunlar üzerinde değerlendirme­lerde bulunarak fetvaya uygun tercihler yapması da Süyûtî'nin ilmî kudretini yan­sıtmaktadır. Fürû-i fıkıh dışındaki ilim dallarına ait çeşitli meselelerdeki görüş­leri ise bu sahalarda da devrinin otorite­leri arasında yer aldığını göstermekte,

534


bazı meselelerde meşhur hocaları ve çağ­daşları ile ciddi tartışmalara girmektedir. Çeşitli kütüphanelerde yazma nüshala­rı bulunan eser basılmıştır (l-II, Kahire 1351-1352, 1353; MI, Beyrut, ts.).

BİBLİYOGRAFYA :

Süyûtî, el-Hâuî li'l-fetâoî, Beyrut, ts. (Dârü'l-Kitâbi'l-Arabî), l-ll; Brockelmann. GAL Suppl. II, 188; A. S. Fulton - M. Lings, Second Supple-mentary Catalogue ofArabic Printed Books in the British Museum, London 1959, s. 49-52; Ahmed eş-Şarkâvî İkbâl, Mektebetü'l-Celâl es-Sûyûfî, Rabat 1397/1977, s. 173; Âyide İbrahim Nusayr, el-Kütübü'l-cArabiyye ellett nüşiret fî Mışrbeyne'âmey 1926-1940, Kahire 1980, s. 15; Muhammed ez-Zühaylî. "İshâmü's-Süyûtî bi'1-iftâ"1, et-Türâşü'l-cArabî, X1U/5Î, Dımaşk

1993, s. 123-136. rr-i

\m Cengiz Kallek

el-HÂVİ'1-KEBÎR

Mâverdî'nîn

(ö. 450/1058)

Şafiî fıkhına dair eseri.

L J


Bazı yazma nüshaları ile (meselâ bk. Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye, Fıkhü'ş-Şâfiî, nr. 82, 189; Dârü'l-kütübi'l-kavmiyye, Fık-hü'ş-Şâfiî, nr. 962; TSMK, III. Ahmed, nr 769) kaynakların çoğunda (İbn Mâkûlâ,

ı, mı; iumu ı-uevzı , vııı, ıvy; idKUl, AV,

54; Ibnü'1-Esîr, IX, 651; İbn Hallikân, IH, 282; Sübkî, V, 267) müellifin mukaddime­de belirttiği gibi el-Havî adıyla kaydedi­len eser, bir kısım kaynaklarda el-Hâ-vi'1-kebîr (Yân'î, [|], 72; Keşfü'z-zunûn, I, 628) olarak geçmektedir. Eserin el-Hâ-vİ'I-kebîr şeklinde tanınması, müellifin el-Hâvî yahut el-Hâvi'ş-şağir adında başka bir kitabının bulunabileceği ihti­malini düşündürüyorsa da kaynaklarda bunu doğrulayan herhangi bir bilgiye rast­lanmamaktadır. Mustafa es-Sekkâ, Mâ-verdî'nin bu eseriyle bunun özeti mahi­yetindeki el-İknâc adlı kitabını birbirin­den ayırt etmek için öncekine el-tîâvi'l-kebîr denilmiş olabileceğini ileri sürmek­tedir {Edebü'd-dünyâ ue'd-dîn, naşirin mukaddimesi, s. 7). Ancak daha sonraki müelliflerin, Şâfıî hukukçularından Nec-meddin el-Kazvînî'nin aynı adı taşıyan muhtasarını Mâverdî'nin eserinden ayırt etmek için onu "es-sagir", Mâverdî'nin ki­tabını da "el-kebîr" sıfatıyla nitelendirmiş olmaları daha kuvvetli bir ihtimaldir. Mâ-verdî, mukaddimede belirttiğine göre bu eserini İmam Şafiî'nin talebesi Müzenî'nin (ö. 264/878) el-Muhtaşar'ına şerh ola­rak kaleme almış ve mezhepteki görüş ve İhtilâfları ayrıntılı bir şekilde kapsama-

sini umarak kitabına el-Hâvî adını ver­miştir. Bununla beraber onun bu ismi, Ebû Ahmed İbnü'l-Kâdî'nin Müzenî'ye 3\tel-Câmicu'l-kebîr'e dayanan el-Hâvî adındaki kitabından almış olduğu da kay­dedilmektedir (İbn KâdîŞühbe, I, 132).

Müellifin bir şerh olduğunu belirtme­sine rağmen eser, temel metinler üzeri­ne yapılan ve genellikle kelime ve cümle­leri açıklayan klasik şerhlere benzeme­mektedir. Umumi fıkıh kitaplarının terti­bine uygun olarak düzenlenen eser "ki­tap" ve "bab"lardan sonra "mesele" ve "fasıl" şeklinde alt başlıklara ayrılır. Me­sele başlığı altında el-Muhtaşar'\n ibare­sinden İmam Şafiî'nin görüşü tamamen veya kısmen verildikten sonra konu et­raflı şekilde ele alınır. Zikredilen fıkhî hü­kümlerle ilgili âyet ve hadisler kaydedilip istidlal yönleri belirtilir ve mesele hakkın­da oluşan icmâ veya sahabe ve tabiînin görüşleri nakledilir. Söz konusu mesele­ye dair İmam Şafiî'nin birbirinden farklı iki görüşü bulunuyorsa bunlar ayrı ayrı zikredilir. Müellif daha sonra diğer Şafiî hukukçularının görüşlerini nakleder ve bazan muhalif görüşler içinde tercih edi­len görüşe işarette bulunur, bazan da sa­dece bu görüşü bildirir. Zaman zaman muhalif görüşler arasında tercihini de belirten Mâverdî, İmam Şafiî'nin görüşü­ne aykırı bir sonuca vardığında onun yo­rumunu kendi tercihine uygun olarak te'vil eder. Ayrıca Hanefî. Mâlikî, Hanbelî ve Zahirî mezheplerine ait görüşleri de delilleriyle birlikte zikreder. Ancak sonun­da Şâfiîler'in delillerini kaydederek karşıt delilleri çürütür. Delil olarak kullandığı hadisleri belli bir metoda bağlı kalmadan yerine göre metin veya anlam olarak nak­leden müellif, faydalandığı kaynaklara atıfta bulunurken bazan eser ve müellif­lerin isimlerini birlikte verir, bazan da sa­dece birini kaydeder.

Mâverdî'nin kaynakları başta Kur'an ve Sünnet olmak üzere sahabe, tabiîn, te-beu"t-tâbiîn sözleriyle İmam Şafiî'nin ve ondan sonra gelen hukukçuların eserle­ridir. Şafiî'nin el-Üm ve el-İmlâ* adlı ki­tapları, Müzenî'nin el-Câmicu'î-kebîf\, Taberî'nin CdmiV/-beyön'ı, Ebû Ali et-Taberfnin el-İfşâh'ı, Merverrûzî'nin ei-Câmi\ İbn Kuteybe ve Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm'ın Garîbü'l-hadîş'\en bunlar­dan bazılarıdır.

el-Hâvî, Şafiî fıkhının en hacimli eser­lerinden biri olması yanında sahabe ve tabiîn ile dört mezhebin ve mezhepleri

ortadan kalkan Evzâî. Süfyân es-Sevrî, İbn Ebû Leylâ, İbn Cerîr et-Taberî gibi âlimlerin görüşlerini ihtiva etmesi bakı­mından büyük önem taşır. Bu sebeple Mâverdî'den sonra gelen Şafiî hukukçu­ları el~Hâvîy\ önemli bir kaynak olarak değerlendirip eserlerinde ondan sıkça nakiller yapmışlardır. Mâverdî eserinde genellikle anlaşılabilir bir üslûp kullan­mış, muğlak gördüğü birçok lafzı gerek­tiğinde şiirlerden örnekler vererek açık­lamıştır.

Çeşitli kütüphanelerde çok sayıda yaz­ma nüshası bulunan el-Hâvî'ri\n {Ede-bü'l-kâdî, naşirin mukaddimesi, 1, 46; el-Mu.da.rebe, naşirin mukaddimesi, s. 100-101) Kahire Dârü'l-kütübi'l-Mısriyye'de kayıtlı bulunan (Fıkhü'ş-şâfiî, nr. 82) ve yirmi üç cüzden oluşan tamama en yakın nüshasının birinci cüzü ile diğer bir kısım cüzlerin bazı yerleri eksiktir.

ei-ffâvfnin bazı bölümleri zaman za­man tahkik edilip neşredilmekteyken eser, Ali Muhammed Muavvez ve Âdil Ahmed Abdülmevcûd tarafından İmam Şafiî. Müzenî. Mâverdî ve eseri hakkında bilgilerle, Ebû Mansûrel-Ezherî'ninMu/ı-taşarü'l-MüzenTde geçen garîb ve nâ­dir kelimelere dair ez-Zâhir iî ğarîbi el-fâzi'ş-Şâfi'î adlı eserine yer verdikleri mukaddime cildiyle beraber on dokuz cilt olarak yayımlanmıştır (Beyrut 1414/i 994). Ayrıca Mekke Ümmülkura Üniversitesi doktora ve yüksek lisans öğrencileri ta­rafından neşre hazırlanan el-Hâvî (kita­bın çeşitli bölümlerini neşre hazırlayan­ların bir listesi için bk. Râviye bint Ah-med'in mukaddimesi, 1, 58-59) yirmi dört cilt halinde basılmıştır (Beyrut 1414/1994 |Dârü'l-fikrI). Bu basımın "Kitâbü'l-cÂri-ye". "Kitâbü'l-Gaşb" ve "Kitâbü'ş-ŞüfV bölümlerini Hasan Ali Görgülü neşre ha­zırlamıştır. Kitabın bazı bölümleri müs­takil olarak da basılmıştır. Bunlardan ba­zıları şunlardır: Edebü'1-kâdî (nşr. Muh-yî Hilâl es-Serhân, 1-11, Bağdat 1391-1392/ 1971-1972), el-Mudarebe (nşr. Abdül-vehhâb Havvâs, Kahire 1407/1987, 1409/ 1989), Hükmü'l-mürted (nşr. İbrahim Ali Fethî. Kahire 1407/1987), ed-Dahâ-yâ (nşr. İbrahim Sandıkçı |İbrahim b. Ali Sandukcîl, Kahire 1412/1992), eş-Şayd ve'z-zebâ*ih (nşr. İbrahim Sandıkçı, Ka­hire 1412/1992). el-Efime (nşr. İbrahim Sandıkçı, Kahire 1412/1992), Kitâbü'l-Hâvîmin evvelihî hattâ nihayeti ğus-li'l-cumıfa ve'1-^îdeyn (nşr. Râviye bint Ahmed b. Abdülkerîm ez-Zahhâr, I-III, Cidde 1414/1993).

el-HÂVİ's-SAGİR

BİBLİYOGRAFYA :

Mâverdî, et-Hâui'l-kebîr{nşr. Ali M. Muav-vez-Âdii Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1414/ 1994, I-XIX; a.mlf.. Edebü't-kâdİ (nşr. Muhyî Hilâl es-Serhân). Bağdad 1391, neşredenin mu­kaddimesi, !, 46; a.mlf., et-Vezâre [nşr. M. Sü­leyman Dâvûd - M. Abdülmün'im Ahmed), İs­kenderiye 1396/1976, neşredenin mukaddime­si, s. 20-2İ; a.mlf.. el-Mudarebe (nşr. Abdül-vehhâb Havvâs), Kahire 1409/1989, neşredenin mukaddimesi, s. 98-101; a.mlf., Kitâbü't-Hâuİ: min eovelihî hattâ nihayeti ğusli'l-cumu'a ue'l-'İdeyn (nşr. Râviye bint Ahmed ez-Zahhâr), Cidde 1414/1993, neşredenin mukaddimesi, I, 9-107; a.mlf., Edebü'd-dilnyâ üe'd-dîn (nşr Mustafa es-Sekkâ), Jbaskı yeri yokj ts. (Dârü'l-Fikr), naşirin mukaddimesi, s. 7; İbn Mâkûiâ. ei-İkmâl. I, 477; İbnü'l-Cevzî. el-Muntazam, VII], 199; Yâküt. Mu'cemü'l-üdebâ', XV, 54; İbnü'l-Esîr. et-Kâmii, IX, 651; İbn Hallİkân, Vefeyât, III, 282; Yâfiî, Mir'âtü 'l-cenân, III, 72; Sübkî, Taba-kât, V, 267; İbn Kâdî Şühbe, Tabakıâtü'ş-Şâ-fi'iyye. I, 132; Keşfü'z-zunûn, I, 628; Brockel-mann, GAL, I, 483; SuppL, I, 668; Vefa Ma'tük Hamza Ferrâş. "el-Hâvî beyne't-tahkik ve't-taşhîf ve't-tahrif ve's-sakt", 'Âtemü't-kütüb, XVI/5, Tâif 1416/1995, s. 419-440.

İM Hasan Ali Görgülü

el-HÂVİ's-SAGİR

Abdülgaffâr b. Abdülkerîm

el-Kazvînî'nin

(Ö. 665/1266)

Şafiî fıkhına dair eseri.

L J


el-Hâvî fi'1-fürû', el-Hâvî ü'i-ietâvî veya kısaca el-Hâvî diye anılan esere Mâ-verdî'nin (ö. 450/1058) ei-Hâvfsinden ayırt etmek için "es-sagir", Mâverdî'nin-kine de "el-kebîr" sıfatı daha sonraki mü­ellifler tarafından eklenmiş olmalıdır. Kazvînî kısa mukaddimesinde kitabına. aynı konudaki el-Lübâb adlı eseriyle mezhebin diğer bazı kaynaklarında bu­lunmayan "fevâid" ve "zevâid"i ihtiva ettiği için bu adı verdiğini söylemektedir. Rivayete göre müellif hac yolculuğu sıra­sında eseri üzerindeki çalışmalarını sür­dürmüş ve bu esnada karşılaştığı sûfî Şehâbeddin es-Sühreverdî çok beğendi­ği el-Hâvî'y\ bir an önce tamamlaması için Kazvînî'yi teşvik etmiştir.

Eser altmış dokuz babdan oluşmakta­dır. Fıkhî hükümlerin delillerine ve kay­naklarına atıfta bulunulmayan el-Hâvî, ilk bakışta medrese talebeleri veya mu­kallit mezhep mensupları için yazılan muhtasar bir ders ya da el kitabı mahiye­ti arzetmekte, müellifin, eseri oğlu Mu-hammed için kaleme aldığına dair riva­yet de bu hususu desteklemektedir. Bu-

535

el-HÂVİ's-SACİR



nunia birlikte veciz oluşu, ifadelerin zen­ginliği, fıkhî muhtevanın derinliği gibi özellikleri, eserin birçok büyük âlimin il­gisini çekecek kadar değerli olduğunu göstermektedir.

Şafiî fıkhının en çok rağbet gören me­tinlerinden olan eser üzerine birçok şerh, haşiye, ta'lik ve muhtasar yazılmıştır. Bunların başlıcalan şunlardır: Şerhleri. 1. Ziyâeddin Abdülazîz b. Muhammed et-Tûsî, Mişbâhu'1-Hâvî ve miftâhu'l-fetâvî. 2. Alâeddin el-Konevî. Şerhu'l-Hâvî. Alâeddin et-Tâvûsî'nin şerhindeki ta'likata ilâve yapmak ve Tûsî'nin şerhi el-Mişbâh'ın bir kısmını çıkarmak sure­tiyle mezhebin büyük imamları Râfiî ve Nevevî'nin tashihleri esas alınarak hazır­lanmıştır. 3. İbnü'l-Bârizî, Teysîrü {İzhâ-rü)'l-fetâvîmin esrâri'1-Hâvî. 4. Çârper-dî, el-Hâdî fî şerhi'1-Hâvî. Tamamlan­mamıştır, s. Kutbüddin Ahmed b. Hasan b. Ahmed el-Gâlî, Tavzîfıu'1-Hâvî. İbn Habîb el-Halebî, bu şerh üzerine bazı ze-vâid ilâvesiyle et-Tevşîh adlı bir haşiye yazmıştır. 6. İbnü'l-Mülakkın. Hulâsotü'I-fetâvî fî teshili esrâri'l-tiâvî. İki büyük ciltlik bir şerh olup aynı müellifin bundan başka Tahrirü'I-tetâvî el-vâkıca fi'l-Hû-vî adlı tek ciltlik bir şerhi daha vardır (Sü-leymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2284). İkinci şerhte, özellikle Râfiî'nİn eş-Şerhu'ş-şa-ğifi ile Nevevfnin Şerhu'l-Mühezzeb'in-deki görüşlerle çelişen fetvalar ele alın­mıştır. 7. Ebû Abdullah Muhammed b. Tayyib en-Nâşirî el-Yemenî, îzâhu'I-le-tâvi fi'n-nüketi'1-mütehllika bi'l-Hâ-vî. 8. Nûh b. Muhammed b. Muhammed et-Tûsî es-Simnânî, Haşiye b/â mâ üb-hime min elfâzi'i-Hâvî.

Muhtasarları. İbnü'l-Mukrî el-Yemenî, îrşâdü'1-ğövî fî mesâliki'l-Hâvî. Anla­şılması güç veciz bir muhtasar olup yine aynı müellif tarafından İhîâşü'n-nâvî fi İrşâdi'i-ğövî ilâ mesâliki'l-Hâvî adıyla şerhedilmiştir. Bu şerh çeşitli defalar basılmıştır (Kahire 1320; nşr. Abdülazîz Atıyye Zelat, I-1V, Kahire 1409-1411/1989-1991; Muhammed b. Ahmed eş-Şâşî'nin taliki ile birlikte, nşr. M. Abdülmütecellî Halîfe, I-lll. Kahire 1409/1988). Altmış beş kaynaktan istifadeyle hazırlanan ve 90.000 civarında meseleyi ihtiva ettiği söylenen bu şerh Kuzey ve Orta Afrika, Somali ve Yemen'de, ayrıca Arabistan yarımadasının büyük bir kısmında tanın­mıştır. Çeşitli şerh, haşiye ve ta'likatı ya­pılan İrşâdü 'l-ğüvînin en meşhur şerh­leri İbn Hacer el-Heytemî'nin el-İmdâd fîşerhi'l-îrşâd veFethu'l-cevâd bi-şer-

536


hi'1-İrşâd adlı eserleridir (iki şerh birlik­te, Kahire 1305-1306, 1347, 1391-1392/ 1971-1972). Kaynaklarda zikredilen Ez-raî'nin Muhtaşarü'l-Hâvî adlı eserinin günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinme­mektedir.

Manzum Hale Getirilmiş Şekilleri. 1. İb-

nü'l-VerdîZeynüddin,ei-fîe/ıcefü'i-Ver~

diyye (Kahire !3ll, 1323). 5063 beyit­ten ibaret olup İbnü'l-Irâkî {el-Behcetü'I-merdıyye şerhu'l-Behceti't-Verdİyye) ve Zekeriyyâ el-Ensârî (el-Gurerü'l-behiyye, Abdurrahman b. Muhammed eş-Şirbînî — İbn Kasım el-Abbâdî'nin hâşiyeleriyle bir­likte, I-V, Kahire 1315) başta olmak üze­re birçok âlim tarafından şerhedilmiştir. 2. İbrahim b. Abdurrahman el-Fezârî, Nazmü'1-Hâvî [el-Hâut ve üzerinde ya­pılan diğer çalışmalarla eserin mevcut yazmaları için bk. Keşfü'z-zunûn, I, 625-627; îzâfru'l-meknûn, 1, 390-391; Brockel-mann, GAL, I, 494-495; SuppL, I, 679; Karatay, II, 327, 502, 692-696).

BİBLİYOGRAFYA :

Abdülgaffâr el-Kazvînî, el-Hâüî, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 664; Alâeddin el-Kone-vî. Şerhu'l-Hâüî, Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2323; Yâfiî. Mir'âtü'l-cenân (Cübûrîl. IV, 167-169; SübKÎ. Tabakât, VSH, 277-278; İbnü'l-Mü-iakkın, Tahrîrü 'l-fetâui'l-vâfa'a fî'l-Hâvi, Süley­maniye Ktp., Fâtih, nr. 2284; İbnü'l-Mukî. İltiâ-sü'n-nâuî (nşr Abdülazîz Atıyye Zelat). Kahire 1409-11/1989-91, neşredenin mukaddimesi; Keşfü'z-zunûn, 1, 625-627; hâhu'l-meknûn, I, 390-391; Brockelmann. GAL, 1, 494-495; SuppL, I, 679; Karatay, Arapça Yazmalar, li, 327, 502, 692-696; H. Algar. "aI-Kazwini". EP (İng ), IV, 864-865. ı—1

EKİ Cengiz Kallek

HAVKALE


Lâ havle ve lâ kuvvete İllâ billâh cümlesinin kısaltılmış şekli.

Arapça'da iki veya daha fazla kelime­den oluşan bir cümlenin ilk iki yahut da­ha çok harfi alınarak bunlardan yeni keli­meler meydana getirilmektedir [ bk. HAM-dele). Havkale de bunlardan biri olup "her türlü değişim ve gücün kaynağı sa­dece Allah'tır" anlamına gelen "lâ hav­le ve lâ kuvvete illâ billâh" (yi s^îv3 J$*-v -ijIj ) şeklindeki dua ve zikir cümlesinin kısaltılmasıyla oluşturulmuştur.

Kur'ân-ı Kerîm'de bu cümlenin tama­mı bulunmamakla birlikte benzeri bir ifa­de mevcuttur. Her şeyin ilâhî irade ve gü­ce bağlı olarak gerçekleştiğinden gafil bulunan ve servetine güvenen inkarcı bir kimse bir müminin diliyle uyarılırken bü-

tün işlerin ilâhî iradeye göre cereyan et­tiği, herkesin sadece Allah'ın verdiği güç sayesinde işlerini başarabildiği belirtil­miş ve insanın daima, "mâşâallah lâ kuv­vete illâ billâh" (Allah diledikçe; bütün güç ve kudret Allah'a aittir) demesi gerektiği ifade edilmiştir (el-Kehf 18/39), Havkale-nin aslını teşkil eden cümlenin tamamı hadislerde geçmektedir. Kaynaklarda Hz. Peygamberin, ezan okunurken "hay'ale"-den (hayye ale's-salâh) sonra "lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh" dediği, günahları çok da olsa bu zikre devam edenlerin affedi­leceği ve bu zikri cennet hazinelerinden bir hazine olarak nitelendirdiği bildiril­miştir (Müsned, 1, 66, 71, 180; Buharı, "Ezan", 7; Tirmizî, "Da'avât", 58).

İslâm âlimlerinin çoğunluğu, hadisler­de geçen bu cümleyi havkale şeklinde kı-saltmışlarsa da (İbnül-Esîr, en-Nihaye, "hvl" md.) Cevheri ve İbn Dİhye naht* kaidelerine göre bu kısaltmanın yanlış olduğunu, "havleka" şeklinde kısaltılma­sı gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Zira hav­kale "yaşlı ve zayıf bir kişinin yürüyüşü" mânasına gelir (Süyûtî, 1, 483-484],

Havkalenin ifade ettiği mânaya dair gö­rüşlerde bazı farklılıklar vardır. Ashaptan Abdullah b. Mes'ûd'a atfedilen bir rivaye­te göre, İbn Mes'ûd havkaleye şu anlamı vermiştir: "Kulun isyan halinden kurtul­ması ancak Allah'ın onu günahtan koru­masıyla mümkündür: yine kul itaat etme gücüne ancak Allah'ın yardımıyla kavu­şur". Daha sonraki dönemlerde havkale, "kâinatta cereyan eden her hareket ve değişikliğin tamamen ilâhî iradeye göre gerçekleştiği, varlıklara ait bütün gücün onlara Allah tarafından verildiği" şeklin­de daha geniş anlamlı bir terim olarak kullanılmıştır. Buna göre havkale kulun bütün işlerinde Allah'a muhtaç olduğu­nu, bütün fiillerini Allah'tan aldığı güçle yaptığını ve dolayısıyla her an kulluk şu­uru içinde bulunması gerektiğini ifade eden bir kavramdır (kulların fiillerinden sorumlu olması ve ilâhî fiillerle beşerî fi­illerin ilişkisi hakkında bk. FİİL; KADER).

BİBLİYOGRAFYA :

Râgıb el-İsfahânî. el-Müfredât, "hvl" md.; İb-nü'l-Esîr, en-Nihâye, "hvl" md.; Lİsânü'l-'Arab, "hvl" md.; Ebü'l-Bekâ, et-Kütliyyât, s. 971; Müsned, I, 66, 71, 180; Buhârî, "Ezan", 7; Tir­mizî, "Da'avât", 58; Fahreddin er-Râzî, Mefâtî-hu'l-ğayb, XXI, 127; Aynî, 'ümdetü'l-kârt. Ka­hire 1392/1972, XVIII, 404; XIX, 121; Süyûtî, el-Müzhtr, 1, 483-484; M. Abdürraûf el-Münâvı. et-Teoklf calâ mühimmâti't-te'ârîf (nşr. M. Rıd­van ed-Dâye), Beyrut 1410/1990, s. 300.

İKİ Ali Osman Koçkuzu

HAVLAN (Benî Havlan) ~"

Kahtânîler'e mensup Arap kabilesi.

L J


Kahtânîler'den Kehlânîler'in bir kolu olan kabile, adını Havlan (Fekl) b. Amr b. Mâlik b. Haris b. Mürre b. Üded b. Zeyd b. Yeşcüb b. Arîb b. Zeyd b. Kehlân b. Se-be b. Yeşcüb'den alır. Üded b. Zeyd'e iza­fe edilmesi sebebiyle Havlânü Üded diye de anılan bu kabile, aynı adı taşıyan ve nesepçe yine Sebe b. Yeşcüb'den gelen Havlânü Kudâa'dan (Havlânü Sa'de) ayrı­lır. Kabile, San'a ve Me'rib arasında Ye-men'in tahıl ambarı sayılabilecek geniş mümbit arazilere sahipti ve San'a'nın do­ğusunda yer alan yüksek dağlık arazide oturmasından dolayı Havlânü'l-âliye adıy-

la da anılıyordu; nitekim bir hadiste bu isimle zikredilmiştir (Hemdânî, Ştfatü Ce-zîretiVArab, s. 235).

Tanrı Ammuenes'e (Umyânis) tapan Havlânîler, 10. yılın Şaban ayında (Kasım 631) topluca müslüman olduktan sonra Medine'ye on kişilik bir heyet göndere­rek Hz. Peygamberce İslâmiyet'i kabul et­tiklerini bildirdiler ve kendilerine dinî hü­kümlerin öğretilmesini istediler. Resûlul-lah, heyete İslâm'ın temel esasları ile he­lâl ve haramları açıkladı; ayrıca sözünde durmayı, emaneti yerine getirmeyi, kom­şulara iyi davranmayı ve hiç kimseye zu­lüm yapmamayı tavsiye etti. Medine'de birkaç gün kalan ve Remle bint Hâris'in evinde ağırlanan heyet mensupları Hz. Peygamber tarafından verilen hediyeler­le birlikte ülkelerine döndüler ve ilk iş ola­rak tanrı Ammuenes'in putunu kırıp ta­pınağını yıktıktan sonra öğrendikleri İs-lâmî bilgileri kabilelerine aktardılar.

Havlan ve Becîle kabilelerinin zekâtla­rını toplamak üzere Resûl-i Ekrem Ebû Süfyân'ı görevlendirmişti. Belâzürî, Hav-lânîler'in Hz. Ebû Bekir döneminde din­den çıktıklarını ve Ya'lâ b. Ümeyye ile yap­tıkları savaşta (11/632) yenildikten son­ra (başka bir rivayete göre savaşmadan) zekât vermeyi kabul ederek tekrar İs­lâm'a döndüklerini söylemektedir (fü-tûh.s. 109, 112). Havlânü Kudâa toprak­ları ise Hz. Ömer devrinde Necran valisi olan Ya'lâ b. Ümeyye tarafından fethedil­miştir (634 veya 635). Havlânîler'in çoğu İslâmî fetihler sırasında Suriye, Mısır ve Endülüs'e kadar gitmiş ve oralara yerleş­mişlerdir; meselâ Ebû Müslim el-Havlâ-nî'nin soyundan gelen Necihoğulları İlbî-re'de (Elvira) oturuyorlardı (İbn Hazm, s. 418] Bugün ise sadece Yemen'de yaşa­dıkları, Yemen dışındakilerin başka kabi­lelere karışarak neseplerini kaybettikleri bilinmektedir.

Sahâbî Süfyân b. Vehb, tabiîn neslinin büyüklerinden Ebû Müslim el-Havlânî, Ebû İdris el-Havlânî. Semh b. Mâlik. Mı­sır Kadısı Abdurrahman b. Huceyre, el-Cezîre asıllı Kurtubalı âlim Ebû Abdülha-mîd İshak b. Kasım b. Semüre, Kurtubalı muhaddis Ömer b. Abdülmelik b. Süley­man, zâhid, muhaddis ve fıkıh âlimi Ab­dullah b. Tâvûs b. Keysân, Kayrevan müf­tüsü Mâliki fakihi Ebû Bekir el-Havlânî, Ebü'l-Kâsım Abdüssamed b. Ahmed bu iki kabileden çıkan başlıca zâhid ve âlim­lerdir.

HAVLANÎ, Ebû Bekir

BİBLİYOGRAFYA :

İbnü'l-Kelbî, Kitâbü'l-Esnâm, s. 44; İbn Sa'd. et-Tabakât, I, 324; Belâzürî. Ensab, I, 530; a.mlf., Fütüh (Rıdvan), s. 109-112; İbn Düreyd. el-iştikâk, s. 380; İbn Abdürabbih. el-cİkdü'l-fe-rid, 111, 403; Hemdânî, Ştfatü Cezİreü't-'Arab, Riyad 1397/1977, s. 160. 162, 163, 235, 239, 248-250, 266, 350, 351; a.mlf.. et-lklil (nşr Muhibbüddin el-Hatîb), Beyrut 1987, X, 28; îbn Hazm, Cemtıere, s. 418;Sem'ânî, et-Ensâb (nşr. M.EmînDemc). Beyrut 1400/1980, V, 211-213; Yâküt, Mu'cemü't-büldân, 11,407; İbnü'l-Esîr. el-Lübâb, 1, 472; Nüveyrî, İYihâyetü't-ereb, II, 303; İbn Seyyidünnâs. 'Uyûnü'i-eşer, II, 253-254; İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdü't-me'âd, III, 662-663; İbn Kesîr, es-Stre, IV, ] 79; Kalkaşendî. Kalâ'idü'l-cûmân(nşr ibrahim el-Ebyârî),Bey­rut 1402/1982, s. 101; a.mlf., Nihâyetü'l-ereb, Beyrut 1405/1984, s. 231;a.mlf.. Şubhu'l-a'şâ, Kahire 1383/Î963, 1, 326; Nûreddin el-Halebî. İnsânü'l-*uyün, Beyrut, ts, (Dârii'l-marife), III, 274-275; Ahmed b. Zeynî Dahlân. es-Sîretü'n-nebeviyye, Beyrut, ts. (Dârü'l-ma'rife). II, 160-161; Koksal, İslâm Tarihi (Medine), X, 58-61; Ömer Rıza Kehhâle, Mu'cemü kabâ'ili't-'Arab, Beyrut 1402/1982, I, 365-366; Mustafa Fayda, İstâmiyetin Güney Arabistan'a Yayılışı, An­kara 1982, s. 113-114, 117; A. Grohmann. "Hav­lan", İA, V/l, s. 377-378; a.mlf. - A. K. Irvine. "Khavvlan", El? (ing ), IV, 1134-1135; Hakkı Dursun Yıldız. "Arap", DİA, III, 324 |şema|.


Yüklə 1,13 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin