Eserleri. İbnü'l-Ebbâr, Hatîb el-Üme-vî'nin kendi eserlerini ve bazı hocalarının adlarını yazdığı bir belgeyi gördüğünü belirtir ve şu eserleri kaydeder [a.g.e.. I, 20): 1. Ravzalü'l-ezhûr. Edebî ilimlere dair olup Vatikan (V, 1164), British Mu-seum (Or. 6347) ve Rabat (nr. 679d) kütüphanelerinde kayıtlı birer nüshası vardır (Brockelmann, I, 596; Ziriklî, II, 203). 2. Kitâb fi'l-envâ\ Halk astronomisiyle ilgili olan bu eserin 800'de (1397-98) istinsah edilmiş otuz sekiz varaklık tek nüshası Escurial Library'de kayıtlı olup (Ar. 941) Endülüs'te kıble tayiniyle ilgili bir bölümü David A. King tarafından neşredilmiştir (Islamic Astronomical Instruments, s-367, not 22, 370, 389). "Klt'a min Kitâb fi'l-envâ1" başlıklı bu parçaya göre, Kuzey kutbunu sol omuzu arkasına aldıktan sonra güneye yönelen kimsenin karşısındaki yer kıbledir. 3. el-Lü'Hi'ü'I-man-zûm fî mtfrifeli'l-evküt bi'n-nücûm. Yıldızlar vasıtasıyla vakit tayini konusundaki bu eserin herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır. Kitabın adı Göyetü'n-nihâye (I, 223) ve Mı/cemü'1-mü'elli-ün'ûe (111, 253) el-Lü'lü'ü'1-manzûm fî motrifeli'l-evkât ve'n-nücûm olarak geçmektedir. Suter. bu kitabın Kitâb fi'l-envâ* ile aynı eser olabileceğini söyler [Die MathemaÜker, s. 130-131). Hatîb el-Ümevî'nin, günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen Ravzotü'l-hakika fî bed^i'l-halîka ve Tehâfütü'ş-şuhrâ* adlı İki eseri daha olduğu belirtilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA :
İbnü'l-Ebbâr. et-Tekmite, Madrid 1886, I, 20; İbnü'l-Cezerî. Gâyetü'n-nihâye, 1, 223; Makka-rî, Nefhu'Htb, 1EI, 209; Suter. Die MathemaÜker, s. 130-131; Brockelmann, GALSuppL, I, 596; îzâhu't-meknün. I, 592; Zirikli. el-A'lâm (Fethullah), M, 203; Kehhâle. Muıcemü'l-mü'el-liftn, İli, 253; D. A. King, Islamic Astronomical Instruments, London 1987, s. 367 (not 22], 370, 389. r—i
İKİ Cevat İzgi
F HATÎB ZÂKİRÎ HASAN EFENDİ "*
(bk. HASAN EFENDİ, Zâkirî).
L J
L
HATİBOGLU
HATİBOGLU n
(ö. 838/1435'ten sonra)
Dinî ve ahlâkî mesnevileriyle tanınan Türk şairi.
!
Asıl adı Mehmed. lakabı Hatiboğlu'dur. Eserlerinde daha çok Hatiboğlu, yer yer de İbn Hatîb mahlasını kullanmıştır. Ger-miyan Beyliği'ne tâbi Kal'a-i Honâs'ta (günümüzde Denizli'nin Honaz kasabası) dünyaya geldi {Ferahnâme, vr. 13b). 817 (1414) yılında yazdığı Letâyifn âm e 'sinde, "Geçti kırk yıl işte ömründen hisâb" dediği (vr. 12b) dikkate alınırsa 777 (1375) yılı civarında doğduğu söylenebilir. Gerek M. Fuad Köprülü [TM, İl 11928), s. 491, 495), gerekse İsmail Hikmet Ertaylan {Bahrü'L-hakâyık, neşre hazırlayanın girişi, s. 2), onun 829"da (1426) yazdığı Ferah-nâme'deki bir beyitten (vr. 48*) hareketle doğumunu 789 (1387) olarak göster-mişlerse de bu, Lefâyi/ndme'deki kayda göre geç bir tarihtir. Hatiboğlu, Ferah-ndme'nin bir nüshasını 838'de (1435) Candaroğlu İsfendiyar Bey'e sunduğuna göre ölümü bu tarihten sonra olmalıdır. Mehmed Süreyya Bey. kaynak göstermeden onun 864 (1460) yılında İznik'te vefat ettiğini söyler. Esat Coşan ise Fâtih Sultan Mehmed'in saltanatının ilk yıllarında, İstanbul'un fethinden önceki bir tarihte öldüğü kanaatindedir (Hacı Bek-tâş-ı Velî: Makâlât, s. Ll).
Ankara Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun istikrarsız ortamında çeşitli Anadolu beylikleri arasında dolaşan Hatiboğlu. 812'de (1409) kaleme aldığı Bahrü'1-ha-köik'ı Maraş ve Elbistan hâkimi Dulkadı-roğlu Nâsırüddin Mehmed Bey'e sunmuş, muhtemelen bir süre onun yanında kalmıştır. 817 (1414) yılında tamamladığı Leidyi/nâme'sini kimin adına yazdığı belli değildir. Meşhur eseri Ferah-nâme'yi ise 829'da (1426) tamamlamış ve Osmanlı ülkesine gelerek II. Murad'a takdim etmiştir. Bir yıl sonra Karaman Beyliği'ne geçen Hatiboğlu eseri Karama-noğlu İbrahim Bey'e, sekiz yıl sonra da (838/1435) ithaf kısmında yaptığı bir değişiklikle Candaroğlu İsfendiyar Bey'e sunmuştur. Candaroğulları Beyliği'nde ne kadar kaldığı ve hayatının bundan sonraki dönemi hakkında bilgi bulunmamaktadır.
Köprülü, Hatiboğlu'nu, Şekâik Tercümesi (s. 115) ve Osmanlı Müellifleri'n-de (1, 294} zikredilen Hatiboğlu lakabıyla meşhur Mevlânâ Tâceddin İbrahim'le birleştirmek istemiştir {TM, II |1928|, s. 490-
461
HATİBOCLU
49 ] p 494, 496). Bu kaynaklarda verilen bilgilere göre Tâceddin İbrahim Kastamonuludur. Molla Yegân'ın talebelerinden olup II. Murad devrinde İznik Medrese-si'nde müderrislik yapmış ve orada vefat etmiştir. Şiirle alâkası da bilinmemektedir. Honaslı olan Hatiboğlu Mehmed ise bir şairdir ve çeşitli Anadolu beylerine eserler sunmuştur. Âlim olup olmadığı, hatta tercüme yapacak kadar Arapça bildiği bile şüphelidir. Çünkü doğrudan doğruya Arapça'dan tercüme yaptığına dair eserlerinde bir ifade yoktur. Bahrü'1-ha-küik'i. Makâiât'm Türkçe'ye tercümesinin sırası karışık bir nüshasından (Coşan, Hacı Bektâş-ı Velî: Makâlât, s. L-LI), Ferahnâme'yi Darîr'in Yüz Hadis ve Yüz Hikâye çevirisinden, Letâyilnâ-me'yi de Mustafa b. Muhammed el-An-karavfnin tercüme ettiği Sûre-i Mülk Tefsiri'nöen faydalanarak nazma çekmiştir. Öte yandan II. Murad'a intisap edip yıllarca İznik'te müderrislik yapan bir kimsenin çeşitli Anadolu beylerine eser sunması ve Osmanlılar'ın rakibi Karama-noğlu İbrahim Bey'e gitmesi de pek mümkün görünmemektedir. Bu sebeple Hatiboğlu Mehmed ile Hatiboğlu Mevlânâ Tâceddin İbrahim ayrı kişiler olmalıdır.
Hatiboğlu, Bahrü'l-haköik (vr. 56a) ve Letâyitnâme'de (vr. 1233) Nizâmî-i Gen-cevî'yi, Sa'dî-i Şîrâzî'yi, Ferîdüddin Attâr'i ve onların takipçisi olarak da Türk şairlerinden Güişehrî. Dehhânî, Ahmedî, Şey-hoğlu. Âşık Paşa ve Elvan Çelebi'yi kendisine örnek aldığını söylüyorsa da kuvvetli bir edebî kişilik ortaya koyamamıştır. Eski Anadolu Türkçesi'nin özelliklerini taşıyan eserlerinde Türk toplumuna Ehl-i sünnet akidelerinin öğretilmesini gaye edinen didaktik bir üslûp ve basit, sade, külfetsiz, nazım tekniği bakımından kusurlu, fakat yer yer samimi bir ifade dikkati çekmektedir.
Eserleri. 1. Bahrü'I-hakâik*. Hatiboğlu bu eserinde. Hacı Bektâş-ı Velî'nin Ma-kâlât'mı Türkçe mensur bir tercümesinden de faydalanarak nazmetmiştir. Yer yer hikâyelerle zenginleştirilen eserde İman esasları, şeriat, tarikat, marifet ve hakikat yolcuları, şeytan ve izinden gidenlerle İnsanın vasıflan anlatılır. Sekiz bölüm halindeki 1359 beyitlik bu eserin Manisa Muradiye Kütüphanesi'ndeki nüshası (nr. 1311) İsmail Hikmet Ertaylan tarafından bir giriş yazısıyla birlikte tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır (İstanbul 1960). Z. Letâyifnâme. Hatiboğlu'nun. Yıldırım Bayezid devri âlimlerinden İbn Berkî diye tanınan Kâdılkudât Muslihud-din Muhammed'in Arapça Sûre-i Mülk
462
TefsirFnin manzum çevirisidir. Hatiboğlu, eserin daha önce Mustafa b. Muhammed el-Ankaravî tarafından Gelibolu fâtihi Süleyman Paşa adına yapılan Türkçe tercümesinden de (Süleymaniye Ktp., Hafîd Efendi, nr. 479; İÜ Ktp., TY, nr. 7) faydalanmıştır. Aruzun "fâilâtün fâilâtün fâilün" kalıbı ile yazılan 3910 beyitlik bu mesnevi 817 (1414) yılında tamamlanmıştır. Arapça hamdele ile başlayan eserde tevhid, na't, dört halifeye na't, tercü-me-i kitâb, münâcât. adalet, mu'cize-i nebî ve mi'rac bölümlerinden sonra tefsir bölümüne geçilir. Sûrenin ilk âyetleri genişçe tefsir edildiği halde sondakiler daha kısa tutulmuş, âyetler yer yer konu dışına taşan tasavvufu destanî hikâyelerle açıklanmış, böylece esere pek çok telif unsuru katılmıştır. Hatiboğlu, eseri değiştirmeden mensur şeklinden manzum hale çevirdiğini söylüyorsa da (vr. 6a, 123b) Arapça'dan tercüme ettiğine dair açık bir ifade kullanmamıştır. Ancak kelime ve cümle benzerliklerinden. Mustafa b. Muhammed el-Ankaravfnin yaptığı tercümeden faydalandığı anlaşılmaktadır. Letâyifnâme'nin. Cezayirli Yûsuf b. Muhammed Ali tarafından 1245'te (1829) rik'a hattıyla istinsah edilmiş 124 varaklık bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir (Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326). 3. Ferahnâmt?. 829 (1426) yılında tamamlanan eser, Darîr'in Yüz Hadis
ve Yüz Hikâye tercümesinden faydalanılarak meydana getirilmiş 6091 beyitlik didaktik bir mesnevidir. Eserde hadis tercümelerinin daha iyi anlaşılabilmesi için İslâm tarihine ve sosyal hayata dair hikâyelerle dinî-ahlâkî öğütlere yer verilmiştir. Ferahnâme'nin Sultan II. Murad'a ve iki ayrı Türk beyine (Karamanoğlu İbrahim Bey ve Candaroğlu İsfendiyar Bey) sunulmuş farklı nüshalarının çeşitli kütüphanelerde yazmaları bulunmaktadır (Budapeşte Macar İlimler Akademisi Ktp., TY, nr. 24; Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 1074/125; Afyon İl Halk Ktp., Gedik Ahmet Paşa, nr. 1183; Koyunoğlu Müze ve Ktp., nr. 13282, 13290; TTK Ktp., nr. 430). Hatiboğlu ve eserleri üzerine Esad Coşan tarafından bir doktora tezi hazırlanmıştır {Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri, 1965, AÜ İlahiyat Fakültesi).
BİBLİYOGRAFYA :
Hatiboğlu. Bahrü'l-hakâyık(nşr. İsmail Hikmet Ertaylan), İstanbul 1960, neşre hazırlayanın girişi, s. 1-23; a.e. (haz. Mukadder Akgül, mezuniyet tezi. 1961), İ(J Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Ktp., nr. 572; a.mlf.. Letâyifnâme, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3326; Güişehrî. Mantıku't-tayr(nşi. Agâh Sırrı Levend), Ankara 1957, s. 6; Mecdî, Şekâik Tercümesi, s. 115; Âlî Mustafa, Künhü'l-ahbâr, İstanbul 1277, V, 233; V. D. Smirnov. Mecmûa-İ Münte-habât-ı Âsâr-ı Osmâniyye, St. Petersburg 1903, s. XXII XXIII, 433-437; Osmanlı Müellifleri, I, 294; M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi (İstanbul 1926). İstanbul 1984, s. 357, 360; a.mlf., "Les origines de Bektachisme", Actes du con-gres International d'histoire des retigions, Paris 1925, II, 409 (aynı makale: "Bektaşiliğin Menşeleri", TY, 11/8 |1341|, s. 138-139); a.mlf., "İbn Hatib Ferahnâme", TM, II (1928!. s. 489-496 (aynı yazı bazı küçük ilâvelerle: Araştırmalar, s. 192-203); Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi, I, 530; Arif özer, Bahrü't-hakâytk'ın Dili Üzerinde Bir Gramer Araştırması (mezuniyet tezi, 1965}. İÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Ktp., nr. 678; Esat Coşan. Hacı Bektâş-ı VeS: Makâlât, İstanbul 1971, s. XL1I-L1I; Kocatürk. Türk Edebiyatı Tarihi, s. 275-276; Banarlı, RTET, 1, 377, 418; Âmil Çelebioğlu. Suttan II. Murad Deuri Mesnevileri (doçentlik takdim tezi, 1976, Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi), s. 118-120, 125-127, 208-230; Fahir İz-Günay Kut, "Hatiboğlu", Büyük Türk Klasikleri, II, 137; Mustafa Özkan. Türk Dilinin Gelişme Alanları ue Eski Anadolu Türkçesi, İstanbul 1995, s. 213-226; J. Nemeth. "Das Ferah -nâ-mehdesIbnHatîb", MO{\9\9),s. 145-184;Şe-habeddin Tekindağ. "İzzet Koyunoğlu Kütüphanesinde Bulunan Türkçe Yazmalar Üzerinde Çalışmaları", 7M, XVI (1971), s. 148-162; Kemal Yavuz. "XI1I-XVI. Asır Dil Yadigârlarının Anadolu Sahasında Türkçe Yazılış Sebepleri ve Bu Devir Müelliflerinin Türkçe Hakkındaki Görüşleri", TDA, sy. 27 (1983), s. 32, 49-50; Cemil öz-türk, "Hatiboglu'nunFerah-nâmesi", TUBA, XIV (1990), s. 401-413; Hasibe Mazıoğlu, "Türk Edebiyatı (Eski)", TA, XXXII, 99, 107; ■'Hatiboğlu", TDEA, IV, 158-159.rrı
İRİ Mustafa Erkan
HATİBZÂDE MUHYİDDİN EFENDİ
(ö. 901/1496)
Fıkıh ve kelâm âlimi.
Kastamonu'da doğdu. Asıl adı Muhyid-din Mehmed, babasının adı Hatibzâde Tâ-ceddin İbrahim'dir. Kaynaklarda daha çok Hatibzâde, bazan da Hatibzâde-İ Rûmî lakabıyla anılır. Aynı ismi taşıyan çağdaşı Niksarlı Muhyiddin Mehmed (b. İbrahim) ile zaman zaman karıştırılmış, hatta bu İkisinin aynı kişi olduğunu düşünenler bile olmuştur. Niksarî'yi babasının dayısı olarak zikreden Taşköprizâde'nin bunları ayrı kişiler olarak göstermesi (eş-Şekâlk, s. 147,273) bu tereddüdü ortadan kaldırmıştır.
İlk öğrenimini İznik'te müderrislik görevinde bulunan babasından alan Hatibzâde onun yanında sarf ve nahivle birlikte fıkıh, kelâm ve tefsir gibi temel İslâmî disiplinleri de tahsil etti. Daha sonra devrin önemli âlimlerinden Hızır Bey ve İran'dan Anadolu'ya gelen Alâeddin et-Tûsî ile temas kurup kendilerinden ders aldı. İlk müderrislik görevine İznik'te Orhan Gazi Medresesi'nde başladı. Bu medreseye ne zaman tayin edildiği belli olmamakla birlikte 875 (1470) yılına kadar burada kaldığı bilinmektedir. Bu küçük medresede ilmi ve gayretiyle dikkat çeken Hatibzâde aynı tarihte, Fâtih Sultan Mehmed'in kurduğu Sahn-ı Semân Med-resesi'ne nakledildi. Burada başmüder-risliğe kadar yükseldiyse de kendisiyle Fâtih arasında cereyan eden bir hadiseden dolayı görevinden azledildi. Daha sonra Molla Gürânî'nin araya girmesiyle müderrislik görevine dönmesine İzin verildi. Zamanla padişahın güven ve takdirini kazanarak onun özel hocası oldu. Ancak Fâtih, münazaralar sırasında padişahın hocası olduğunu söylemek suretiyle kendisini istismar ettiğini öğrenince onu saraydan uzaklaştırdı. Bundan sonra İstanbul'da çeşitli medreselerde müderrislik görevini sürdüren Hatibzâde, vefatında Eyüpsultan civarında Ali Kuşçu'ya ait kabrin yakınına defnedildi. Kaynaklarda, Eyüp Sultan Medresesi'nde müderrislik yapan ve görevi sırasında hizmetçisi tarafından öldürülen bir oğlunun bulunduğu kaydedilir.
Çok sayıda öğrenci yetiştiren Hatibzâde, Kemalpaşazâde ve Fenârîzâde Muhyiddin Çelebi'ye hocalık yaptıktan başka Tâcîzâde Cafer Çelebi, Fenârîzâde Muh-
yiddin Mehmed Şah, Zeyrekzâde Ahmed Rükneddin, Sarıgörez Nûreddin Efendi, Hayâlî-i Kadîm, Bâbek Çelebi, Abdülveh-hâb b. Abdülkerîm, İbrîzâde, Kara Bâlî Aydınî gibi âlimleri yetiştirmiştir.
Hatibzâde ilmî tartışmalara düşkün bir kişiliğe sahipti. Özellikle Sahn medreselerinde görev yaparken devrin önde gelen âlimleriyle sık sık müzakerelerde bulunur, müzakereler bazan tartışmaya dönüşürdü. Onun bu özelliği zaman zaman kendisini güç durumlara sokmuştur. Nitekim Fâtih Sultan Mehmed devrinde Sadrazam Koca Dâvud Paşa, dönemin büyük âlimlerinden Hocazâde Muslihuddin Efendi'yi İstanbul'a davet ederek Hatibzâde ile münazarada bulunmasını istemiş, Hocazâde, onun ilim ve ahlâk sınırlarını aşan tavrını görünce orada bulunan üç talebesinden her birinin kendisiyle tartışabileceğini, dolayısıyla Önce emsalleriyle tartışması gerektiğini, eğer onlara üstünlük sağlayabilirse kendisiyle münazaraya girebileceğini söylemiştir. II. Ba-yezid zamanında Muslihuddin Mustafa Kestelî. Zenbilli Ali Efendi ve Sinan Paşa gibi âlimlerle de bir araya gelip İlmî sohbetlerde bulunan Hatibzâde, tartışmalarda baskın çıkmak için her çareye başvururdu. II. Bayezid'in huzurunda, Alâeddin Arabî Efendİ'nin de aralarında bulunduğu bir grup âlimle tartışırken saygı ölçülerini aşarak konuyla ilgisi bulunmayan şeyler söylemeye başlayınca padişah bundan rahatsız olmuş ve iddialarını ispat etmek için bir risale yazmasını söylemiştir. Bunun üzerine Hatibzâde'nin yazdığı Risale fî bahsi'r-rü*ye ve'!-kelâm adlı eseri okuyan sultan memnun kalmamış, veziri Çandarlı İbrahim Paşa'ya emrederek onun ülkeyi terketmesini istemiştir. Ancak İbrahim Paşa. olayın büyümesini istemediğinden padişahın emrini bildirmediği gibi Hatibzâde'yi hoşnut etmek için padişah adına kendisi bir miktar para göndermiş ve hadiseyi unutturmaya çalışmıştır (Taşköprizâde, s. 148-149).
Tartışmalarda güzel konuşan, sözünü esirgemeyen ve güçlü mantıkî tahliller yapan Hatibzâde'nin ahlâk bakımından fazla yükselemediği {Osmanlı Müellifleri, ı, 294) ve daima kendisini emsallerinden üstün gördüğü belirtilir. Nitekim Ce-lâleddin ed-Dewânî, İstanbul'daki talebelerinden birine yazdığı mektupta Hatib-zâde'ye ve Hocazâde Muslihuddin Efen-di'ye selâm gönderirken onun ismini Ho-cazâde'den önce yazdığından Hatibzâde
HATİBZÂDE MUHYİDDİN EFENDİ
Hocazâde'den üstün bir âlim olduğunu iddia etmiş, vezir İbrahim Paşa da isimdeki sıralamanın üstünlüğe delâlet etmeyeceğini söylemiştir (Gazzî, I, 24). Öte yandan Hatibzâde âlimlerin idarecilerden üstün olduğunu düşünürdü. Kaynakların belirttiğine göre, zamanın şeyhülislâmı Efdalzâde Hamîdüddin Efendi ile birlikte tebrik merasimi için Dîvân-ı Hü-mâyun'a gittiklerinde şeyhülislâmın vezirlere hürmet göstermesi üzerine onu uyarmış ve idarecilere iltifat etmenin ilmin izzetiyle bağdaşmayacağını söylemiştir. Hatta kendisinin II. Bayezid'i ziyareti sırasında elini öpmeyip musafaha etmekle yetindiği kaydedilir (Taşköprizâde, s. 148).
Hatibzâde'nin. çağdaşı Kasım İzârîGer-miyânî ile birlikte dönemin âlimlerinden Molla Lutfî'nin öldürülmesine fetva verdiği belirtilir. Efdalzâde ile Muhyiddin Ahaveyn ise Molla Lutfî'den rahatsızlık duydukları halde fetvayı onaylamamışlardır. Hatibzâde'nin, Molla Lutfî'nin kendisine ve kitaplarına yönelttiği tenkitten rahatsız olduğu, nitekim onun idam edilmesinden sonra yakınlarına, "Kitaplarımı kurtardım" dediği ileri sürülüyorsa da (Gökyay, s. 45) buna dair belge gösterilememiştir. Esasen Molla Lutfî'nin Hatibzâde'yi eleştirdiği husus önemli bir konu olmayıp bundan dolayı onun Molla Lutfî'nin ölümüne fetva vermiş olabileceğini kabul etmek mâkul görünmemektedir. Ayrıca ulaşılan yeni belgelerde Molla Lutfî'nin öldürülmesiyle ilgili başka önemli gerekçelerin bulunduğu ortaya çıkmıştır (Erünsal, XXXIII 11980-811, s. 74-78).
Hatibzâde ilmî yönden Fahreddin er-Râzî ekolüne bağlıdır. XIII. yüzyıldan itibaren Muhammed b. Nâmâver el-Huncî ve Sadreddin Hılâtî kanalıyla Anadolu'ya gelen bu ekol. Molla Fenârî ve talebesi Molla Yegân ile devam etmiştir. Molla Yegân aynı zamanda Hatibzâde'nin babasının da hocasıdır. Daha çok fıkıh ve kelâmla meşgul olan Hatibzâde devrin geleneğine uyarak bazı eserlere şerh ve haşiyeler yazmıştır. Fâtih'in huzurunda malı ve ilmi dolayısıyla övülen Molla Fenârî'nin çoğu eserlerinin derleme olduğunu söyleyerek onu eleştirmişse de (Hoca Sâded-din, il, 412-413) kendisinin yaptığı çalışmalar da bundan öteye geçememiştir.
Eserleri. A) Fıkıh ve Usulü. 1. Haşiye \xlû Şerhi'I-Viköye (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 3896; İsmihan Sultan, nr. 350). Tâcüşşerîa'nın Viköyetü'r-rivûye adlı
463
HATİBZÂDE MUHYİDDİN EFENDİ
eserine Seyyid Şerif el-Cürcânî tarafından yapılan şerhin baş kısmına yazılan haşiyedir. II. Bayezid'in isteği üzerine telifine başlanan eser. müellifin oğlunun öldürülmesi üzerine ancak taharet ve ab-dest konularına kadar gelebilmiştir. 2. Haşiye hlâ Şerhi'l-Muhtaşar (Atıf Efendi Ktp., nr. 672; Süleymaniye Ktp., Cârul-!ah Efendi, nr. 471; Tire İlçe Halk Kıp, Ne-cib Paşa, nr. 196). İbnü'l-Hâcib'İn, kendisine ait Müntehe's-sûl ve'1-emel adındaki eserden ihtisar ederek hazırladığı Muhtaşarü'l-Müntehâ'ya Adudüddin el-îcî tarafından yapılan şerhe Seyyid Şerif el-Cürcânî'nin yazdığı haşiyenin baş kısmına haşiyedir. Hatibzâde bu eserinde, kendisinden önce aynı şerhe haşiye yazan hocası Alâeddin et-Tûstyi eleştirmektedir. 3. Haşiye hle'l-Mukaddi-meti'l-erba'a. Sadrüşşerîa Ubeydullah b. Mes'ûd'un telif ettiği Tenkihu'1-uşûl adlı esere yine kendisinin et-Tavzih fi halli ğavâmiii't-Tenkîh ismiyle yazdığı şerhe Teftâzânî tarafından kaleme alınan et-Telvîh fi keşfi haköHki't-Tenkih adlı şerhin hüsün ve kubuh faslında yer alan dört mukaddimesi üzerine yapılmış bir haşiyedir. Eser, Muslihuddin Mustafa Kestelî ve Abdüssamed Samsunî*nin aynı kitabın aynı bölümüne yaptıkları haşiyelerle birlikte müstakil bir mecmua halinde mevcut Olup (Süleymaniye Ktp., Şe-hid Ali Paşa, nr. 672) diğer bazı nüshaları da vardır (Süleymaniye Ktp.. Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2027, Râgıb Paşa Ktp., nr. 1459). 4. Risale iî nakdi'1-vudû1 (Süleymaniye Ktp., Câruilah Efendi, nr. 847; Esad Efendi, nr 951). Bazı nüshalarında Risale fî hükmi't-tathîr (Süleymaniye Ktp., Kasîdecizâde Süleyman Sırrı, nr. 710) şeklinde adlandırılan eser, Sadrüş-şerîa'nın Şerhu'7-Viftâye'sinde, abdesti bozan hususlardan biri olarak bedenden bir şeyin çıkması ve akmasına dair bilgilerin şerhi ve tashihi amacıyla yazılmıştır. 5. Risale ü tezâHli'l-cihâd. Birçok yazma nüshası bulunan eser (meselâ Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1984. 1988. 1989; Lala İsmail, nr. 691), bazı nüshalarında flİsâJe/i'i-ciJiâd {Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 3498) ve ei-İrşâd fi fezâ'ili'l-cihâd (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 1984) adlarıyla da anılmaktadır. Kitap cihadın fazileti ve onu terketmenin hükmü, cihadla ilgili olarak yöneticilere düşen görevler ve şehitlik mertebesi olmak üzere üç bölümden meydana gelmektedir.
B) Kelâm. 1. Haşiye calâ Hâşiyeti't-Tecrîd. Çeşitli nüshaları bulunan eser
464
(Millet Ktp.. Feyzullah Efendi, nr. Ill4; Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 2927, 2928, Halet Efendi, nr. 442, Lâleli, nr. 2215, Ha-midiye, nr. 725), Nasîrüddîn-i Tûsfnin Osmanlı medreselerinde temel ders kitabı olarak okutulan Tecrîdü'l-kelâm'ma Mahmûd b. Abdurrahman el-İsfahânî tarafından yapılan Teşyîdü'l-kavâ'id fi şerhi Tecridi'l-hktfid adlı şerhe Seyyid Şerif el-Cürcânî'nin yazdığı haşiyeye haşiyedir. 2. Risale iî kelâmillâh ve rü'-yetih. II. Bayezid'in isteği üzerine yazılan ve müellifin olgunluk dönemine rastlayan bu eserde, klasik kelâm kaynakları kullanılarak kelâm-ı nefsînin ezelîliği ve rü"yetullahın cevazı konulan ele alınır. İstanbul kütüphanelerinde yazmaları bulunan eserin (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2276; Lâleli, nr. 2236) bazı nüshaları Risale iî bahşi'r-rü'ye ve'1-kelâm adını taşımaktadır (Süleymaniye Ktp., Fâtih. nr. 2997; TSMK, III. Ahmed, nr. 1842). 3. Haşiye b/â Şerhi'l-Mevâkıf. Adudüddin el-îcfnin ei-Mevâİaf ına Cür-cânî tarafından yapılan şerhin baş tarafına yazdığı haşiye olup çeşitli nüshaları mevcuttur (Süleymaniye Ktp., Câruilah Efendi, nr. 1188; Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1610; Edirne Selimiye Ktp., nr. 1034}. 4. Risale îînefyi nisbeti'1-hüs-rân ile'l-enbiya1 (Süleymaniye Ktp.. Giresun Yazmaları, nr. 100, 3572). Eser, İbn Hayreddin adlı bir âlimin, "Evlâ olanı ter-ketmeleri sebebiyle peygamberler de hüsran içinde bulunmuştur" sözüne karşılık olarak yazılmıştır. Bu görüşü reddeden ve kısmen ismet-i enbiyâ konusuna da temas eden risale bazı nüshalarda Iş-lâhu kavli İbn Hayriddîn (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2052). bazılarında da Risale iî tevcihi cumû-mi'l-hüsrân (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3547) adıyla anılır, s. eİ-Cez-rü'l-eşam (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2200). Teftâzânî'nin Şerhu'l-Maköşıd'\-nın hüsün ve kubha ait bölümüne yapılan bir şerhtir. Eser, Millet Kütüphane-si'ndeki nüshasında (Murad Molla, nr. 706) Haşiye hle'1-hüsn ve'i-kubh adıyla geçer. 6. Risale iî bahşi'l-cilm ve'l-kelâm. İlim ve kelâm terimlerinin tanımıyla ilgili iki varaklık bir risaledir (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2829). 7. Risale fi ikfâri men esnede'1-cebr ile'l-enbiyâ1. Kâtib Çelebi'nin Hatibzâde'ye nisbet ettiği eserin [Keşfü'z-zunûn, I, 848) nüshası tesbit edilememiştir. Süleymaniye Kütüphanesinde (Câruilah
Efendi, nr. 2087) bu müellif adına kayıtlı Haşiye 'alâ Şerhi'l-'Adûd adında bir eser bulunmaktaysa da sayfanın üst kısmına sonradan ayrı bir kalemle yazılmış İbn Hâtib notundan başka eserin müellife aidiyetini gösteren bir delil yoktur, kaynaklarda Hatibzâde'nin böyle bir haşiye kaleme aldığı da zikredilmemektedir.
C) Diğer Eserleri. 1. Haşiye hlâ Hâşİ-yeti'l-Keşşâf. Zemahşerfye ait el-Keş-şâf adlı tefsirin Fatiha süresiyle Bakara sûresinin ilk yirmi beş âyetinin tefsiri üzerine Seyyid Şerif el-Cürcânî tarafından yazılan haşiyeye haşiyedir. Ta^lîkât *alâ evâ'ili'l-Keşşâf şeklinde de anılan eserin bazı nüshaları mevcuttur {Süleymaniye Ktp., Câruilah Efendi, nr. 202; Millet Ktp., Murad Molla, nr. 268; Köprülü Ktp.. Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1610). Z. Risale fî'1-cihe. Osmanlı Müelliflerinde yanlışlıkla Risale fî tacyîni ciheti'l-kıble olarak gösterilen eser (i, 294), Ali b. Ömer el-Kâtibî el-Kazvînî'nin Hikme-tü'l-hyn adlı eserine Muhammed b. Mübarek Şah'ın yazdığı şerhe Seyyid Şerif el-Cürcânî tarafından yapılan haşiyenin cihetle ilgili bölümüne haşiyedir. Bazı kütüphane kayıtlarında Risale fî havâşî Şerhi hikmeti'l-cayn adıyla da anılan risalenin Süleymaniye Kütüphanesi'nde İki nüshası bulunmaktadır {Ayasofya. nr. 2350; Hasan Hüsnü Paşa, nr. 600). 3. el-Ecvibetü't-tis'ü. Müellifin, ilmin mahiyetiyle ilgili olarak bir grup âlimle yaptığı tartışmada ortaya konan soruları cevaplandırmak üzere kaleme aldığı iki varaklık bir risaledir (Süleymaniye Ktp., Hasan Hüsnü Paşa, nr. 600).
BİBLİYOGRAFYA :
Taşköprizâde. eş-Şekâ'İk, s. 147-150, 273; Mecdî, Şekâik Tercümesi, s. 166-171; Hoca Sâ-deddin. Tâcü't-teoârîh, 11,412-413,483-485; Gazzî. el-Keuâkibû's-sâ'ire, 1, 24-25; Keşfü'z-zu-nün, I, 498, 848, 859, 889; II, 1892; İbnül-İmâd. Şezerât, VIII, 9; Leknevî. el-FeuâHdü'l-behiyye, s. 155; Osmanlı Müellifleri, I, 294; Brockelmann. GAL, I, 346, 671; II, 296; SuppL, I, 646. 847, 926; II, 320; Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi, II, 654, 659, 663; a.mlf., İlmiye Teşkilâtı, s. 175; Keh-hâle, Muıcemü 'l-mü'eüifîn, VIII, 199; Bilmen. TefsirTarihi, II, 621;Baltacı. Osmanlı Medreseleri, s. 327, 385; Orhan Saik Gökyay. Molla Lüt-fı, Ankara 1987, s. 42-47; Recep Cici. Kuruluştan Fatih Deorinin Sonuna Kadar Osmanlılarda Fıkıh Çatışmaları (doktora tezi. 1994, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), s. 227-281; İsmail E. Erünsal, "Fatih Devri Kütüphaneleri ve Molla Lütfî Hakkında Birkaç Not", TD, XXXIII (1980-81], s. 56-78. r-|
Dostları ilə paylaş: |