HatîB el-bacdâDÎ



Yüklə 1,13 Mb.
səhifə5/26
tarix17.01.2019
ölçüsü1,13 Mb.
#99826
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26

472


nacakmış gibi hazırlıklı bulunmak (Ebû Nuaym, VIII, 73-74; Hatîb. VIII, 243). İn­san amel işlerken bu ameline Allah'ın na­zarıyla bakmalıdır; böylece ondaki kusur­ları kendisi de görüp ıslah edebilir (Zehe­bî. AUâmü'n-nübelâ', XI, 485).

Hâtim'in bazı sözleri erken dönemler­de derlenmiş, daha sonraki tasavvuf kla­siklerine kaynak teşkil eden bu derleme­lerden bir kısmı günümüze kadar gelmiş­tir. Şeyhi Şakik-i Belhî'ye sorduğu sekiz meseleyi ve onun cevaplarını ihtiva eden bir metin Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Fâtih, nr. 4492/2, vr. 54b-56d), bazı veciz sözlerini ve hakkında İlginç bilgiler ihtiva eden bir metin de Şam'da Zâhiriyye Kü­tüphanesi'nde kayıtlı el-Fevâ3id ve'l-ah-bâr ve'1-hikâyât hni'ş-Şâffî ve Hatim el-Eşam ve Ma'rû/ el-Kerhî ve cjrayri-him adlı mecmuada (nr. 9613, vr. 156a-I69b) yer almaktadır (Sezgin, I, 639).

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Ebû Hatim. et-Cerh ve't-ta'dU, 111. 260; Sülemî, Tabakât, s. 91-97; Ebû Nuaym. Hİlye, Vlll, 73-83,92; Hatîb. Târîhu Bağdâd, VIM, 241 -245; Hücvîrî. Keşfü't-mahcûb (Uludağ), s. 214, 421, 437;Kuşeyrî. Risale (Uludağ], s. 90, 91, 96, 99, 215, 225, 248-249, 258, 300, 351; SenYânî. et-Ensâb, !, 181; İbnü'l-Cevzî. Kitâbü'l-Kuşşâş ve'l-müzekkirin (nşr Muhammed b. Lutfîes-Sabbâğ), Beyrut 1988, s. 276;a.mlf., Ştfatü'ş-şafue, IV, 161-163; Attâr. Tezkiretü'L-eoliya (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1985, s. 218. 263, 267, 268-269, 273, 325, 328-337, 382; Yâküt. Mu'cemü'l-bütdan.V, 353; İbnü'l-Esîr. el-Lübâb, !, 71; İbn Hallikân. Vefeyât, İl, 26-29; Ebü'l-Fidâ. el-Muhtaşar, II, 38; Zehebî. el-ıİber, 1, 246, 333; a.mlf., A'lâmü'n-nübelâ', XI, 484-487; İbnü'l-Verdî, Teütnmetû'1-Muh.taşarfi ahbâri'l-beşer (nşr. Ahmed Rif'at el-Bedrâvî), Beyrut 1389/1970,1, 339; Kütübî. Feuâtü'l-Ve-feyât, II, 105-106; Yâfıî. Mİr'âtü't-cenân, II, 118; İbn Kesîr. el-Bidâye, X, 317; Kureşî, et-Ceuâhi-rü'l-mudıyye, II, 25-27; İbnü'l-Mülakkin. Taba-kâtü 't-euiiyâ', s. 12,37, 178-181, 355; İbn Tağ-rîberdî, en-Nücûmü'z-zâhire, II, 290-291; Lâ-miî, Nefehât Tercümesi, s. 116-117; Şa'rânî. et-Tabakât, 1, 76, 80-81; Münâvî. el-Kevâkib, I. 220; İbnü'1-İmâd. Şezerât, II, 87-88; Ziriklî. el-A"tam, II, 151; Sezgin. GAS, I, 639.

\M Mustafa Bilgin

HATİM et-TÂÎ

Ebû Seffâne (Ebû Adî) Hatim

b. Abdillâh b. Sa'd et-Tâî el-Kahtânî

(ö. 578 [?])

Câhİliye döneminin cömertliğiyle ünlü şairi.

Tay kabilesinin reisidir. Babası Abdul­lah o henüz çocukken ölmüş, kendisini zengin ve cömert bir kadın olan annesi Guneyye (Inebe) bint Afîf yetiştirmiştir.

Hâtim'in cömertliği, aşırı harcamalarını engellemek için kardeşleri tarafından hapsedilecek kadar iyilik sever olan an­nesinden gelir.

Hatim, çocuk yaşlarından itibaren cö­mertliği ve misafirperverliğiyle tanınarak "Cevâd" (Ecved) lakabıyla anılmıştır. Bir şiirinde, bu husustaki aşırılığı yüzünden yanında kaldığı dedesi Sa'd'ın kızarak kendisini terkettiğini bildirmektedir (Dî-uân jnşr. Müfîd M. Kumeyha], naşirin gi­rişi, s. 67). Hatim menkıbelerde İslâmi­yet'ten önceki mert ve cömert Arap tipi­nin ideal örneğini oluşturur. Bu menkı­belerden birine göre henüz çocukken bir gün develeri gütmeye gönderilen Hatim, ikramda bulunacağı birini ararken bazı süvariler yanına gelerek misafir için ye­meği olup olmadığını sorarlar; o da, "De­veleri gördüğünüz halde hâlâ misafir için yemek mi soruyorsunuz?" der ve onlara üç deve ikram eder. Bu süvariler, Hîre Hü­kümdarı Nu'mân b. Münzir'e gitmekte olan zamanın ileri gelen şairlerinden Abîd b. Ebras, Bişr b. Ebû Hâzim ve Nâbiga ez-Zübyânî olup söyledikleri şiirlerle Hâ-tim'i methederler. Bunun üzerine Hatim develerin tamamını aralarında bölüştü­rür; üç şairin her birine doksan dokuz de­ve düşer.

Câhiliye devrinde yaşayan üç ünlü cö­mertten biri olan Hâtim'in (diğer ikisi Kâ'b b. Mâme ve Herim b. Sinan) bu özel­liği darbımesel haline gelmiştir. Bugün dahi birinin cömertliği övülürken "Hâ-tim'den daha cömert" (ecved min Hatim) denilmektedir. Hatta ölümünden sonra, hayatını geçirdiği Hâil vadisinin Tünega yöresinde bulunan Uvârız dağındaki me­zarını ziyarete giden yolcuları ağırladığı yolunda efsaneler anlatılır.

Özellikle kendi divanında yer alan şiir­lerde, ayrıca Zübeyr b. Bekkâr'ın el-Ah-bârü'l-Muvaffakıyyât'ı, İbn Kuteybe'-nin eş-Şicr ve'ş-şu'arâ'sı ve Ebü'l-Ferec el-İsfahânî'nin el-Eğanî'si gibi çeşitli eserlerde Hâtim'in hayatına ve menkı-bevî şahsiyetine dair bilgiler bulunmak­tadır. Bu kaynaklarda Tay kabilesiyle di­ğer kabileler arasındaki mücadelelere, Hâtim'in Hîre ve Gassânî hükümdarları Amr b. Hind, Nu'mân b. Münzir, Haris b. Amr ile, ayrıca Kâ'b b. Mâme, Evs b. Ha­rise, Nâbiga ez-Zübyânî, Bişr b. Ebû Hâ­zim. Abîd b. Ebras, Zeyd el-Hayl gibi bazı tanınmış kişi ve şairlerle olan ilişkilerine dair kayıt ve rivayetlere yer verilmiştir. Bu kaynaklardan onun cömertlik, hoşgö­rü, tevazu, sadakat, iffet ve vefakârlık gi­bi erdemlerle temayüz etmiş bir insan olduğu, şarap içmeyi ve sefahati haram

saydığı. Tay kabilesi arasında yaygın ol­masına rağmen Hıristiyanlığı kabul et­mediği ve atalarının dinine sadık kaldığı öğrenilmektedir. Hâtim'in kızı Seffâne, Hz. Aİi kumandasında Tay kabilesi üzeri­ne gönderilen bir seriyye tarafından esir alınarak Medine'ye getirildiğinde Resûl-i Ekrem'e Hatim et-Tâî'nin kızı olduğunu söyleyip onun hatırı için serbest bırakıl­masını istirham etmiş, Hz. Peygamber de ondan babasının vasıflarını saymasını istemiş, Seffâne'nin bunları anlatması üzerine, "Senin baban İslâm'ın telkin et­tiği faziletlerle süslü bir adamdı" diyerek onun serbest bırakılması için emir ver­miştir. Hz. Ali'nin Tay kabilesi toprakları­na yaklaşması üzerine Suriye taraflarına kaçan Hâtim'in oğlu Adî ise daha sonra dö­nüp İslâmiyet'i kabul etmiş, Cemel ve Sıf-fîn vak'alannda bulunarak Hz. Ali'nin san­cağını taşımıştır. Hâtim'in Abdullah adın­daki oğlu ise İslâm'dan önce Ölmüştür.

Hatim et-Tâî, çoğu bencillikten kaçın­maya çağıran ve cömertliği Öven şiirlerin­de gaybı bilen, çürümüş kemiklere can veren Allah'a inancını dile getirmiş (Dt-uân |nşr. Müfîd M. Kumeyhal, naşirin gi­rişi, s. 76), cömertliği yalnız O'nun rızâsını kazanmak için yaptığını belirtmiş {a.g.e., s. 23, 34), cömertlikte aşın gitmesine karşı çıkan eşleri Nevâr bint Sürmüle ile Mâviyye bint Afzer'e, "Mal gider nam ka­lır" demiştir (a.g.e., s. 42, 65). Yine şiirle­rinde, konuklara karşı güler yüzlü davran­manın maddî ikramdan daha değerli ol­duğundan, misafir gelmesi için geceleri çölde ateş yaktığından ve komşularının namusuna saygı gösterdiğinden söz et­mektedir (a.g.e., s. 23, 24, 50, 54, 68).

Divan bugünkü şekliyle Hâtim'e aidiye­ti şüpheli bazı şiirler ihtiva etmektedir. Şairin 200 varak tutarında bir divanından söz edilmesi (£/2(İng.|. m, 274) dikkate alındığında eserin aslının bugün elde bu­lunandan daha hacimli olduğu söylene­bilir. Divanın mevcut şekli, Ebû Salih Yah­ya b. Müdrik et-Tâî tarafından İbnü'l-Kel-brden yapılan rivayete dayanılarak tertip edilmiş olup hayli eksiktir. Ondan çok son­ra Merzübânî Hâtim'in şiirlerini toplaya­rak tertip etmiş (yaklaşık 200 varak), fa­kat bu çalışma zamanımıza ulaşmamış­tır. Hâtim'in divanı birçok defa neşredil­miştir (Rızkullah Hassûn, London 1872; Mecmu* müştemit 'alâ hamse deuâvin içinde, Bulak 1293, s. 107-121; Feyzel-Ha-san (taş baskısı!. Lahore 1878; L. Şeyho, es-Şu'arâ'ü'n-Naşrâniyye içinde, Beyrut 1890, I, 98-134; Fr. Schulthess, Leipzig 1897; Beyrut 1383/1963; İbrahim el-Cü-

zeynî, Beyrut 1968; Fevzî el-Atvî, Beyrut 1969; Âdil Süleyman Cemâl, Kahire 1975; Kerem el-Bustânî, Beyrut 1953. 1982; M. Muhammed, Cidde 1988; Müfîd M. Ku-meyha. Beyrut 1986, Cidde 1987). Bu ne­şirlerin en iyisi, Hâtim'in hayatı ve şiirleri üzerine kapsamlı bir incelemeyi de ihtiva eden Âdil Süleyman Cemâl neşridir.

Hâtim'in şiirleri ve hayatı hakkında müstakil eserler kaleme alınmış olup başlıcaları şunlardır: Hüsâm el-Behnesâ-

vî, et-Kaoâcidû't-tahlİliyye fi Dîvâni Hâ-Ümet-im(Kahire 1413/1992); Kâmil Mu-hammed Muhammed üveyda, Hatim et-Tâ'î, ŞâHrü'I-kerem ve'İ-cûd(Bey-rut 1414/1994); Ali Hüseyin el-Atûm. Ha­tim et-Tâ^î dirâse li-hayâtihî (yüksek li­sans tezi, Kahire 1974, Câmiatü'i-Kâhire külliyyetü'1-âdâb).

Yalnız Arap edebiyatında değil İran ve Türk edebiyatlarında da cömertlik tim­sali olarak tanınan Hatim et-Tâî'nin İran'­da çok sevilen hayat hikâyesi [Kışşa-i hâ-tim-i Jâ'î, Tahran 1346) D. Forbes tara­fından İngilizce'ye çevrilmiştir (London 1830). Hâtim'in hayatını ve eserlerini an­latan Hüseyin Vâiz-i Kâşifinin Kısas u Âşâr-t Hâtim-i Tâ*î {Risâle-i Hâtimiyye) adlı çalışması (nşr. Schefer, Paris 1883; nşr. M. R.Celâlî, Tahran 1320). Dûstân-ı Hâtim-i Tâî (İstanbul 1256, 1272) veya Hâtem-i Tâî Hikâyesi adıyla Türkçe'ye de çevrilmiş ve birçok defa basılmıştır (Özeğe, 1, 253; II, 517) Bunun Kuzey Türk-çesi'ndeki bir versiyonu İ876'da Kazan'-da yayımlanmış; hikâye bunlardan başka Hint, Urdu (Ârâiş-i Mahfil), Felemenk ve Malay dillerine de çevrilmiştir. Hatim et-Tâî'nin efsanevî cömertliği etrafında te­şekkül eden menkıbe ve hikâyeler bugün Anadolu'da dayaşamaktadır(bunun için bk. "Gaziantep'te Derlenen Bir Halk Ma­salı: Hatemti", der. Nuray Akdoğan. Ga­ziantep Kültürü, V/49 [Ocak 1963), s. 11-13; Tuncer Gülensoy, "Erzurum Ağzı İle 'Hâtemi Ta'i' Masalı", TDe., VIII [Ankara 19791, s. 403-457; a.mlf., "Hâtemi Tâî (Tey) Masalı", Erciyes, İV/37, 38, 39, 40, 42, 43, 44 [Kayseri, Mayıs-Ekim 1981); Bilge Seyidoğlu, "Hatem-i Tey Hikâyesi", Türklük Araştırmaları Dergisi, III 119871, s. 131-187; Ahmet Edip Uysal. Yaşayan Türk Halk Hikâyelerinden Seçmeler, An­kara 1989, s. 25-75; Saim Sakaoğlu. "Ha-tem-İ Tâî Hikâyesi", Türk Halk Kültürün­den Derlemeler|Ankara 1992), s. 141-163).

BİBLİYOGRAFYA :

Hatim et-Tâî. Dluân, Beyrut 1383/1963; a. e. (nşr. Fevzî el-Atvî). Beyrut 1969; a.e. (nşr. Âdil Süleyman Cemâl), Kahire 1411/1990; a.e (nşr.



HATİM et-TÂÎ

Müfîd M. Kumeyha). Beyrut 1406/1986; a.e. (nşr. Dâru Sâdır), Beyrut 1401/1981 (neşre-denlerin girişleri); İbn Habîb, el-Muhabber, s. 126, 145, 241, 261, 302; Câhiz. Kitâbü't-Haye-uân, II, 107-108; Zübeyr b. Bekkâr. Ahbârü't-muuaffakıyyât (nşr. Sâmî Mekkî el-Anî). Bağ-dad 1972, s. 403-461, ayrıca bk. İndeks; İbn Ku-teybe. eş-Şı'r ve'ş-Şıfarâ' fnşr. Müfîd M. Ku­meyha), Beyrut 1401/1981, s. 106-109; a.mlf.. 'Uyûnü'l-ahbâr, 1, 336; 11, 23-24; Müberred. el-Kâmil (nşr M. Ahmed ed-Dâlî). Beyrut 1406/ 1986, 1, 301-302; a.mlf., el-Fâztt üe't-mefzûl (nşr. Abdülazîz el-Meymenî). Kahire 1375/ 1956, s. 40-42; Beyhaki, el-Mehıâsin ve'l-mesâ-oî, Beyrut 1390/1970, s. 188-190; İbn Abdü-rabbih, el-'İkdü'l-fertd, i 255, 287-291; II, 286-287; Zeccâd, el-Emâtî, Beyrut 1403/1983, s. 67-69; Mes'ûdî. Mürûcii'z-zeheb (Meynard). İM, 327-331; Ebü'I-Ferec el-İsfahânî, el-Eğânî, XV[], 363-397; Ebû Ali el-Kâlî, el-Emâlt (nşr. M. Abdülcevâd el-Asmaî), Kahire 1344/1926, I, 214; a.mlf., Kitâbü Zeyli'l-Emâlî ue'n-neüâdir. Kahire 1344/1926, s. 21-23, 27, 109, 152-155, 187; Ebû Ali et-Tenûhî, et-Müstecâd mirt fi'lâ-ü'l-ecuâd (nşr M. Kürd Ali), Dımaşk 1365/ 1946, s. 70-74, 203; Meydânı. Mecmacul-em-şâl (Ebül-Fazl), I, 326-327; II; 104; III, 134; İbnü'ş-Şecerî. Muhtârât, Kahire 1306, s. 12-16; İbn Asâkir, Tehztbü Târihi Dımaşk (nşr, Abdiil-kadır Bedrân). Beyrut 1979, III, 421-429; Şerî-şî, Şerhu Makâmâü'l-Harîrî el-Başrt, Kahire 1399/1979, IV, 163-165; İbnü'l-Esîr. el-Kâmil, I, 606-607, 626; II, 285-286; Kazvînî. Aşâril'i-bi-lâd, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), s. 76-77; Sa'dî-i Şî-râzî. Bustan: Çiçek Bahçesi (trc Hakkı Eroğ-lu), Niğde 1945, s. 145-146; İbn Kesir, el-Bidâ-ye, II, 212-217; Abdülkadir el-Bağdâdî. Hizâ-netü't-edeb (Bulak). I, 491-495; II, 162-166; Âlûsî. Bulüğu'l-ereb fi ma'rifeti ahoâli't-'-Arab (nşr. M. Behçet el-Eserî). Kahire 1342, 1, 72-81; Bağdatlı Mehmed Fehmi. Târîh-i Edebiy-yât-ı Arabiyye, İstanbul 1332, s. 321-345, 450-452; Serkîs, Mu'cem, I, 730; Brockelmann. GAL, 1,26-27; Suppl., I, 55; Sezgin. GAS, II, 208-209; R. A. Nicholson, A Literary History of the Arabs, Cambridge 1969, s. 85-87; M. Ahmed Câdelmevlâv.dğr., Kışaşü'l-'Arab, Kahire 1391/ 1971, 1, 165-184; II, 81-83; IV, 380-381; Özeğe. Katalog, I, 253; II, 517; Abdülvehhâb es-Sâbûnî, Şu'arâ3 ue deuâvin, Beyrut 1978, s. 24-25; Ömer Ferruh, Tarilju'i-edeb, I, 186-189; Ali Himmet Berki - Osman Keskioğlu, Hazreti Mu­hammed, Ankara 1981, s. 384-386; Mahmud Esad, İslâm Tarihi, s. 214-215; Hanbâbâ, R/ı-rist, II, 2550-2551; III, 3914-3915; 0. Rescher. Abriss der arabischen Litteraturgeschichte, Osnabrück 1983,1, 64-69; W. S. Walker. "Struc-tural Complexity of the Turkish Folktale", ///. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirile­ri: Halk Edebiyatı, Ankara 1986, II, 407-410; J. Barth, "Zur. Kritik und Erklârung des Divvans Hatim Tejjs", ZDMG, LJI (1898), s. 34-74; R. Geyer. "Zu den Gedichten des Hatim al-TâT, WZKM, XII (1898), s. 308-318; G. Thouvenin. "La leğende arabe d'Hatim Ta'i dans le Deca-meron", Romania, LIX (1933), s. 247-269; K. A. Fariq, "Pre-Islamic Arabİc Poetry and Poets II", Studies in İslam, V/l, New Delhi 1968, s. 26-28; C. van Arendonk, "Hatim Tâ'î". İA, V/l, s. 371-372; a.mlf., '■Hatim al-TaV, E/2(İng.), III, 274-275; Saim Sakaoğlu - Semra Kapsal [Danga!]. "Hatem-İ Tâî", TDEA, IV, 154-155.

ffil Süleyman Tülücü 473

HATİME

F HATİME ~"



(leJbÜf)

İnsan hayatının iman açısından İyi veya kötü bir şekilde

sona ermesi anlamında bir tâbir.

l_ J


Sözlükte "tamamlamak, bitirmek, so­na erdirmek" anlamına gelen hatm (hi­tâm) masdarından türemiş bir isim olup "son, sonuç, nihayet" demektir. İslâmî gelenekle yetişen toplumlarda hatime hayatın nasıl sonuçlanacağı, son nefeste imanın korunup korunamayacağı şeklin­de anlaşılmaktadır. Dünyadan imanla göç etmeye hüsn-i hatime, imandan yoksun olarak gitmeye de sû-i hatime denilmiş­tir. Arapça literatürde birincisi hâtime-tü'l-hayr, hüsnü'l-hâtime, ikincisi sûü'l-hâtime biçiminde yer almaktadır (krş. Gazzâlî, IV, 173; Makrîzî, vr. 35 la).

Kur'ân-ı Kerim'de hatime kelimesi geç­memekle birlikte hatimenin ifade ettiği kavram Kur'an'ın muhtevasına uygun düşmektedir. Zira Kur'an'ın önerdiği kur­tuluş (fevz) hem dünya hem de âhiret mutluluğunu amaçlamaktadır. Bunu sağ­lamanın temel ilkesi de iman ve sâlih ameldir. Dünya hayatını bu ilkeye uygun olarak yaşayan bir mükellefin ebedî âlem­de de mutlu olacağım, imanı ve amel-İ sâlihi konu edinen birçok âyet haber ver­mektedir. Ancak İnsan iyiliğe özendiren yetenek, imkân ve vasıtaların yanında kö­tülüğe sevkeden bazı faktörlerin etkile­rine mâruzdur. Bu sebeple yaşantısının ileriki yıllarında olumsuz faktörlerin tesi­riyle manevî hayatı açısından kötü bir mecraya sürüklenebilir. Kur'ân-ı Kerîm'­de, önceleri ilâhî gerçeklere vâkıf bir mü­min iken daha sonra nefsânî arzularına ve şeytana uymak suretiyle kötüler ara­sına karışıp cezalandırılan kişilerden bah­sedildiği gibi (bk. el-A'râf 7/175-176; el-Kasas 28/76-82; ayrıca bk. BELAM b. BÂ-ÛRÂ; kârûn}, peygamberler aracılığıyla tebliğ edilen hak dini benimsedikten son­ra bundan ayrılan toplumların varlığı da haber verilir (meselâ bk. el-Bakara 2/213; Yûnus 10/19-, Fâtır 35/42). Ayrıca Hz. Yû­suf'un ve Hz. Musa'ya iman eden sihir­bazların Allah'tan mümin olarak ölme­lerini talep ettikleri ifade edilmekte (el-A'râf 7/126; Yûsuf 12/101), müminlere de iyilerle beraber ölmeyi Allah'tan isteme­leri öğütlenmektedir (Âl-i İmrân 3/193). Her namazda okunan Fatiha sûresinin 6. âyeti müfessir Taberî"nin tercihine göre (Câmi'u'l-beyân, I. 55-57), "Bize doğru yolda sebat ver. ömrümüzün geri kalan

474

kısmında da bizi o yoldan ayırma" şeklin­de anlaşılmalıdır. Hz. Peygamber'in Fâti-ha'sız namaz olamayacağını belirtirken {Müsned, 11. 24i, 278; İbn Mâce, "İkâ­me", 11; Tirmizî, "Mevâkitü'ş-şalât", 116) amaçlarından biri de her rek'atta okunan bu sûrenin, dünya ve âhiret mutluluğu­na erdirecek hak yoldan ayrılmama şuu­runu sürekli tazelemesini sağlamaktır. Ayrıca Âl-i İmrân sûresinde (3/8) yer alan, "Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten son­ra kalplerimizi eğriltip haktan çevirme" mealindeki âyet de bu konuyla ilgilidir. Nitekim Taberî, âyetin tefsiri münasebe­tiyle Resûl-i Ekrem'in şu duayı sık sık tek­rar ettiğini kaydetmektedir: "Ey kalpleri halden hale çeviren Allah! Benim gönlü­mü dinin üzere sabit kıl" (Câmiıu't-be-yân, III, 125-126; krş. Müsned, IV 182,418; İbn Mâce, "Du'â"1, 2; Tirmizî, "Kader", 7).



Hz. Peygamber'in namazlardan sonra okuduğu rivayet edilen dualardan biri şöyledir: "Allahım! Senden niyazım şu­dur ki ömrümün en hayırlısı son demleri, amelimin en hayırlısı bitimi, günlerimin en hayırlısı da sana kavuştuğum gün ol­sun" (Nevevî, s. 69; Heysemî, X, 110). İs­mail b. Muhammed el-Aclûnî, "Rabbİm! Bütün işlerde akıbetimizi hayırlı kıl, bizi dünya mahcubiyetinden ve âhiret azabın­dan koru" şeklindeki bir duayı Resûlul-lah'a nisbet etmiş ve bunun hâtimetü'l-hayr ile ilgili olarak nakledilen dua olduğu­nu söylemiştir (Keşfü'/-ha/â',!, 180). Ben­zer dua ve niyazların ashaptan itibaren birçok müslüman tarafından yapıldığı şüphesizdir (bazı Örnekleri için bk. Mak­rîzî, vr. 354a"b).

Başta Kur'ân-ı Kerim olmak üzere bü­tün İslâmî kaynaklarda, dünya ve âhiret mutluluğu anlamındaki kurtuluş samimi imana ve elden geldikçe iyi davranışa bağlanmaktadır. Ancak insanın başlan­gıçta iyi yolda bulunurken daha sonra kötülüğe yönelmesi ve bu haliyle ebedi­yet âlemine intikal etmesi mümkündür. Bunun için kişinin ümitle korku arasında olması, yani Allah'ın engin rahmetine gö­nül bağlamakla beraber kendini güven­cede görüp fazilet kazanma ve kemalini arttırma yolunda zaaf göstermemesi ge­rekir. Kötü sonuçtan korkma bu mânada anlaşılmalıdır. Bu sebeple, irşad faaliyet­lerinde sakındırma (inzâr) yöntemini kul­lanmayı tercih eden kişilerin müminin son nefesindeki durumunu fazlasıyla tehli­keli göstermeleri naslar çerçevesindeki İslâmî telakki, Allah'ın adalet ve lutufla muamele edişi prensibiyle bağdaşmadı­ğı gibi insan psikolojisine de ters düşmek-

tedir. Kurtuluş dindarlığa, dindarlık da samimi inanç ve dürüstlüğe bağlı oldu­ğuna göre kurtuluş için önemli olan kişi­nin hayatı boyunca mümin ve dürüst kal­masıdır. Son nefeste, ömür boyu izlenen yolun dışında lehte veya aleyhte beklen­medik gelişmelerin olması ve meselâ söy­lendiği üzere şeytanın hile ve kurnazlığıy­la imanın elden gitmesi düşünülemez. Dindarlık bir hayat tarzıdır ve insanlar yaşadıkları hayata göre son nefeslerini verirler (ayrıca bk. İSTİSNA; MUVÂFÂT).

BİBLİYOGRAFYA :

Lisânü'l-'Arab, "htm" md.; Tâcü'l-'arûs, "htm" md.; Müsned, I. 120, 223, 257; []. 241, 278; IV, 182, 418; İbn Mâce. "İkâme", 11, "Du'â1", 2; Tirmizî. "Mevâkitü'ş-şalât", 116, "Kader", 7; Taberî. Câmi'u'l-beyân,], 55-57; III, 125-126; Gazzâlî. İhyâ\ IV, 7-9, 173-180; Fahreddin er-Râzî. Mefâtîhu'l-ğayb, IX, 146; XVIII, 216-222; Nevevî. el-Ezkâr, Kahire 1375/ Î956, s. 69; İbn Kesir. Tefsirü'l-Kur'ân, IV, 337; Heysemî, Mecma'u'z-zeüâ*id, X, 110;Makrîzî. Huşûtü'l-in'âm ue'l-meyr bi-sû'âli hâtimeti't-hayr, ISuruosmaniye Ktp., nr. 4937, vr. 348b-354b; Ali el-Kârî, ei-Mukaddİmetü's-sâtime /! haofı'l-hâtime (nşr Hasan Selmân), Amman 1409/1989, tür.yer.; Adûnî, Keşfü'l-hafâ', I, 180;Âlûsî, Rûhu'l-me'ânî, IV, 165; XIII, 63; Ah-med Rızâ. Mu.fcemü'l-metni'l-luğa, Beyrut 1377/1958,11,226-227.

İRİ Muhammed Aruçi HÂTİMETÜ'l-EŞ'ÂR "*

Fatîn Efendi'nİn

(ö. 1866)

Sâlİm tezkiresine zeyil olarak

kaleme aldığı şuarâ tezkiresi

(bk. FATÎN EFENDİ).

HATİMI


Ebû Alî Muhammed

b. Hasen (Hüseyn) b. Muzaffer

el-Bağdâdî el-Hâtimî

(ö. 388/998)

Dil âlimi, edebiyat tenkitçisi

ve kâtip.

310 (922) yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Hâtimî nisbesinin dedesi Hâtim'-den geldiği (İbn Hallikân, IV, 367), baba­sının da şair olduğu kaydedilmektedir. Gulâmu Sa'leb olarak tanınan Ebû Ömer ez-Zâhid'in talebesi olmuş, İbn Düreyd'e yetişerek derslerine katılmış (Yâküt, XVIII, 154), on dokuz yaşında iken Hamdânî Hü­kümdarı Seyfüddevle'nin himayesine gir­miş ve bu sayede Ebû Ali el-Fârisî, İbn

Hâleveyh ve Mütenebbî gibi edip ve âlim­ler arasında Önemli bir yer edinmiştir. İç­lerinde Kâdî Ebû Ali et-Tenûhî gibi tanın­mış simaların da bulunduğu birçok kim­se onun talebesi olmuştur. Ancak Hâti-mînin idarî ve edebî alanda daha önemli ve nüfuzlu bir yere gelmesi, 339 (950) yılında Büveyhî Emîri Muizzüddevle'ye kâ­tip olmasından ve ardından Mutî'-Lil-lâh'ın veziri Ebû Muhammed el-Mühelle-bî ile tanışıp dostluk kurmasından sonra gerçekleşmiş, edebiyat ve diğer ilimler alanındaki geniş bilgisi sayesinde Seyfüd-devle'den sonra Bağdat'ta birçok emîre kâtiplik yapmıştır. Mütenebbî Bağdat'a geldiğinde (352/963) onunla karşılaşarak şiir ve edebiyat konularında kendisiyle münazara yapmış, bu münazaralardan sonra yazdığı risalelerle edebiyat dünya­sındaki şöhretinin zirvesine ulaşmıştır. Hâtimî 26 Rebîülâhir 388 (27 Nisan 998) tarihinde Bağdat'ta vefat etti.

Hâtimî geçimsiz, kıskanç, hırslı, kendi­ni beğenmiş, münakaşadan ve başkala­rını eleştirmekten hoşlanan bir insan ol­duğu için yakın çevresi ve meslektaşları tarafından pek sevilmezdi. Buna rağmen ilmî ve edebî gücü sayesinde kendisini kabul ettirmiş, devlet adamları ve mes­lektaşları arasında önemli bir yer edin­mişti. Kötü huyları yüzünden Ebû Abdul­lah Hüseyin b. Ahmed İbnü'l-Haccâc ve diğer bazı kişiler tarafından hicvedilmiş-tir. Dönemindeki fikir hareketlerinden faydalanmakla kalmamış, bu hareketle­re kendisi de önemli katkılarda bulun­muştur. Başta şiir tenkidi olmak üzere edebî tenkidin temellerini atmış, bela­gat ve tenkit terimlerine yenilerini ekle­miş ve eski terimlerden bazılarını açıkla­yarak bunların yerleşmesinde önemli bir görev ifa etmiştir. Zekî Mübarek. Hâti-mî"nin şiir tenkidindeki yerine işaret et­tikten sonra onun tenkide dair görüşle­rinin çağımız tenkitçilerinin seviyesinde olduğunu ifade etmiştir {en-Neşrü't-fen­ni s 113). Hâtimî, daha sonraki asırlar­da edebiyat tenkitçilerinin büyük bir kıs­mı için örnek ve kaynak olmuştur; bu et­kisi günümüzde de gözlenmektedir (Ne-bîl Reşâd Nevfel, s. 171-173). Ancak V. (XI.) yüzyıldan sonra en önemli görüşle­rini ihtiva eden eserlerinin çoğunun kay­bolması ve Aristo mantığına dayalı kural­cı belagatın Ön plana çıkarak zevkiseli-me dayalı edebî tenkit çalışmalarının ikin­ci derecede kalması sebebiyle Hâtimîye ilginin azaldığı görülür.

Kaynaklarda aynı zamanda şair olarak da nitelendirilen Hâtimî'den Seyfüddev-

le. Halife Kâdİr-Billâh, Vezir Şemsülmeâ-lî ve diğer bazı devlet büyükleri için yaz­dığı birkaç kaside ile Nâbiga ez-Zübyânî*-nin şiirlerinden yaptığı tazminleri içeren bir hamâse ve bir gece tasviri günümüze ulaşmıştır (şiirleri için bk. Ebû Ali b. Mu-hassin et-Tenûhî, III, 14, 26; Seâlibî, 111, 120-124; Yâküt, XVIII, 157-159). Bu par­çaların Hâtimî'nin babasına veya kendi­sinin bir oğluna ait olabileceğini ileri sü­renler varsa da (El2 | İng. |, SuppL, s. 361) bizzat öğrencisi Kâdî Ebû Ali b. Muhas-sin et-Tenûhî tarafından Hâtimrden nak­ledilmiş şiirlerinin bulunması [Neşvârü'l-muhâdara, 111, 14, 26) bu ihtimale imkân vermemekte, buna karşılık Hâtimî'nin az sayıda şiir yazan şairlerden (mukıllûn) ol­duğu yolundaki hüküm daha isabetli gö­rünmektedir.

Hâtimî'nin edebî tenkide dair fikirleri­ni edebiyat anlayışı, belagat ve kısımları ile serika*ya dair görüşleri olmak üzere üç bölümde toplamak mümkündür. Sır-rü 'ş-şmâ'a adlı eserinde ortaya koyduğu, bir edibin sahip olması gereken temel kültür hakkındaki düşünceleri de bunla­ra ilâve edilebilir.

Eserleri. Hâtimî edebî sanatlara, şiire ve özellikle edebî tenkide dair birçok ki­tap yazmıştır. Bazıları günümüze kadar gelen, bazıları da sadece kaynaklarda zik­redilen başlıca eserleri şunlardır: 1. er-Risâletü'l-mûdıha (muuaddıha fi zikri serikâti Ebi't-Tayyib el-Mütenebbî ue sâ-/afış/Vıh). Hâtimî'nin, Mütenebbî ile yap­tığı sert münazaraları sonunda Abbasî Veziri Ebü'l-Ferec Muhammed b. Abbas için yazdığı ilk risâlesidir. Kendisine şöh­ret kazandıran en önemli eserlerinden biri olup aynı zamanda Mütenebbî'ye ait şiirlerin tenkidi konusunda telif edilmiş doyurucu ilk risaledir. Zamanla Müteneb-bî'nin şiirleri hakkında ve edebî tenkit alanında yapılan çalışmaların esası ve kaynağı haline gelen er-Risâletü'l-mû-dıha, Muhammed Yûsuf Necm tarafın­dan çeşitli İndeks ve notlar ilâvesiyle neş­redilmiştir (Beyrut 1385/1965). Eser bazı kaynaklarda el-Hâtimiyye ve Cebhe-tü'1-edeb adlarıyla anılmaktaysa da bun­lardan birincisi, Hâtimî'nin diğer bir ese­ri olan er-Risâlâtü 'I-Hâtimiyye ile karış­tırılmasından ileri gelmiş, ikincisi de mu­kaddimede yer alan "cebhetü'1-edeb" ta­birinden doğmuştur. Esasen mukaddi­menin sonunda Hâtimî eserine eî-Mû-diha adını verdiğini açıkça ifade etmek­tedir. Bu risalenin yazılmasının en önem­li sebebi, Mütenebbî ile arası açılan Bü­veyhî Veziri Mühellebî'nin Bağdat'taki


Yüklə 1,13 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   26




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin