Sakife Olayının Olumsuzlukları
1- Tam bir diktatörlük örneği sergilendi. Sakife'ye katılanlar, Resulullah'ın (s.a.a) tertemiz Ehlibeytiyle ilgili tavsiyelerini önemsemediler. Onları önder edinmenin ve onların ipine sarılmanın gerekliliğine dair apaçık emirlerini umursamadılar. Bir an için -sırf fikir yürütmek için söylüyoruz- bu tür emirlerin olmadığını varsayalım, Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyt'inden birinin halifeliğine dair açık sözünün olmadığını düşünelim ve diyelim ki, Ehlibeyt soy, sop, ahlâk, cihad, ilim, amel, iman veya ihlâs bakımından diğer sahabîlerden hiçbir şekilde farklı ve ayrıcalıklı değildiler, peki, Peygamber'in (s.a.a) tekfin ve defin işlemlerinin tamamlanmasından sonra biat işini gerçekleştirmenin, biati bu işlemlerden sonraya ertelemenin önünde şer'î, aklî ya da geleneksel bir engel mi vardı?[227]
Peygamber'in (s.a.a) vefatından hemen sonra boşluğu doldurmak için acele edenlerin bu telâşı, eğer bir şeye delâlet ediyorsa, o da şudur: Ortada birtakım kanıtlar veya şer'î bir zemin vardı. Bu kanıtların ve bu zeminin etkin olmasına fırsat vermeden dizginleri ele almaları gerekiyordu. Ki naslar belirleyici olmasın ve işler doğal mecrasında gelişmesin. Bu yüzden sonraki yıllarda Ömer Ebu Bekir'e biat meselesiyle ilgili olarak: "O bir oldu bittiydi. Allah Müslümanları bu oldu bittinin şerrinden korudu. Bir daha bir kimse benzeri bir şeye kalkışırsa, onu öldürün." diyecekti.[228]
2- Biat, seçimin meşruiyeti ve icmanın gerçekleşmesi için şart koşulan hususlardan biri olarak ehli hal ve akd sayılan kimselerin katılımıyla gerçekleşmemişti. Çünkü Sakife'de Ali (a.s), Abbas, Ammar b. Yasir, Selman, Huzeyme b. Sabit, Ebu Zer, Ebu Eyyub el-Ensarî, Zübeyr b. Avvam, Talha ve Übey b. Kâb gibi üst kesimden büyük sahabîlerin görüşlerine başvurulmadan gerçekleşmişti.
3- Müslümanlardan biat alınırken şiddet ve sertlik yöntemi esas alındı. Birçok Müslüman biat etmeye zorlandı. Biat alınmasında Ömer'in kırbacı çok işe yaramıştı.
4- Sakife olayı Müslümanlara sapkın kavramları telkin etti:
a) "Muhammed'in saltanatı hususunda kim bize karşı çıkabilir?!" sloganıyla ümmet üzerinde bir egemenlik kuruldu ve ümmetin rolü küçümsendi.
b) Rabbanî nübüvvet ve Resulullah'ın hilâfeti, bir aşiret iktidarına indirgendi. Başa gelecek kişi için kutsal şeriatın naslarından meşruiyet aranacağına aşiretin mensubu olması prensibi yeterli görüldü.
c) Müslümanların önünde iktidar bağlamında çok başlılığın yolu açılmış oldu. Artık Allah'ın nass ile tayin ettiği kimseye baş kaldırmak normal karşılandı. Allah'ın emriyle tayin edilmiş yöneticiye baş kaldırmak için insanlara cesaret verilmiş oldu. Bunun tipik bir örneği Sakife'de ortaya atılan şu görüştür: "Bizden bir emir, sizden de bir emir olsun."
d) Sakife toplantısı, ümmetin varlığına ve siyasî görüşünü aşmak, görmezlikten gelmek için uygun bir zemin hazırlamış oldu. Nitekim daha sonra bunun örneklerini Ömer'in halife tayin edilmesinde, ardından Ömer'in ölümüyle birlikte, kendisinin ümmetin başına sardığı şûra olayında görüyoruz.
İmam'ın (a.s) Sakife Toplantısı Karşısındaki Tavrı
İmam Ali (a.s) diğerleri gibi hilâfeti teslim almaya, hilâfet tahtına oturmaya can atmıyordu, böyle bir ihtirası yoktu. Onun tek amacı İslâm'ın prensiplerini oturtmak, İslâm davasını yaymak, dini ve din mensupları onurlu bir konuma getirmekti. Peygamber'in (s.a.a) büyüklüğünü ortaya koymak ve hayat biçimini gelecek kuşaklara aktarmaktı. İnsanların Peygamber'in (s.a.a) hayat tarzına uymalarını sağlamaktı. Bu yüzden Peygamber'in (s.a.a) tekfini, namazının kılınması ve defnedilmesiyle uğraştı. Resul tarafından lâyık olduğu ve nebevî nasla tayin edildiği hilâfetin başkasına verileceğini aklından geçirmiyordu. Fakat insanların içinden, Peygamberlerinin (s.a.a) Uhud ve Huneyn günlerinde dile getirdiği tavsiyelerden farklı duygular geçiyordu. Haksız iktidarı ele geçirme ihtirası akıllarını başlarından almıştı. Bu yüzden Peygamberlerinin (s.a.a) na'şını, kefenlenmeden öylece orada bırakıverdiler. Daha önce Peygamber hayattayken zor zamanlarda ve şiddetli çarpışmalarda onu yalnız bırakıp kaçtıkları gibi.
Sakife toplantısının haberi, Peygamber'in (s.a.a) evine ulaştı. Ali (a.s) ve Haşimoğulları ile birlikte samimî bazı sahabîler Peygamber'in evindeydiler. Resulullah'ın (s.a.a) mübarek na'şının başında toplanmışlardı. Peygamber'in amcası Abbas Ali'ye şöyle dedi: "Ey kardeşimin oğlu! Uzat elini sana biat edeyim. İnsanlar: Peygamber'in amcası Peygamber'in amcasının oğluna biat etti! diyecekler. O zaman sana kimse karşı çıkmaz."
Ali (a.s) şu karşılığı verdi: "Ey Amca! Benden başka bu görevi isteyecek biri çıkar mı?"
Abbas şöyle dedi: "Yakında göreceksin."
Kuşkusuz İmam (a.s) o sırada olup bitenleri bilmiyor değildi. Bu yüzden Abbas'a şu net cevabı verdi: "Ben bu görevin kapalı kapılar ardında bana verilmesini istemem."[229]
Ebu Süfyan'ın Tavrı
Rivayet edilir ki: Ebu Süfyan Peygamber'in (s.a.a) evinin kapısına gelir. Ali (a.s) ve Abbas oradadır. Der ki: "Bu iş nasıl oluyor da Kureyş'ten en küçük oymağın eline geçebiliyor? Allah'a yemin ederim ki, eğer istersen onlara karşı vadiyi atlı ve piyadelerle doldururum." Ali (a.s) ona şu karşılığı verir: "Geri dön ey Ebu Süfyan! İslâm'a ve Müslümanlara yeterince düşmanlık ettin. Bu sefer de ona bir zarar veremeyeceksin."
Yine rivayet edilir ki: İnsanlar Ebu Bekir'e biat için toplanınca, Ebu Süfyan gelir ve şöyle der: "Allah'a yemin ederim ki, öyle bir gürültü ve toz duman görüyorum ki, onu ancak kan bastırabilir. Ey Abdumenafoğulları! Nasıl oluyor da Ebu Bekir sizin yönetiminizi ele alabiliyor? Nerede şu iki çaresiz; Ali ve Abbas?!" Sonra şöyle der: "Ey Ebu'l-Hasan! Uzat elini, sana biat edeyim." Ali (a.s) bu teklifi reddeder, onu bir kenara iterek şöyle der: "Allah'a yemin ederim ki, sen bunu fitne çıkarmaktan başka bir amaç için istemiyorsun. İslâm'a yeterince kötülük ettin. Senin öğütlerine ihtiyacımız yoktur."[230] Ebu Bekir'e biat edilince de, Ebu Süfyan şöyle der: Bizim Fasil'le (Ebu Bekir) işimiz yok. Bu, Abdumenafoğulları'nın hakkıdır."
Ona denir ki: "Ama Ebu Bekir senin oğlunu vali tayin etti."
Şu karşılığı verir: "Aramızdaki bir akrabalık bağı buna sebep olmuştur."[231]
Ebu Süfyan'ın Sakife'ye karşı çıkması, İmam Ali'nin (a.s) ve Haşimoğulları'nın hakkına inanmasından kaynaklanmıyordu. Onun tavrı göstermelik bir siyasî hareketti. Amacı İslâm'a karşı bir komplo kurmak ve İslâm'a bir şekilde zarar vermekti. Çünkü Ebu Süfyan'la Ebu Bekir arasında sağlam ilişkiler vardı.[232]
Dostları ilə paylaş: |