Adaleti
Ali'nin (a.s) insanların en adili olmasında garip bir şey yoktur. Asıl garip olanı Ali'nin en adil olduğunun hakkınca bilinmemesidir.mamasıdır. Ali'nin adaletiyle ilgili rivayetler, insanlığı, insanlık ruhunu onurlandıran bir mirastır.
İmam, halkın arasındaki husumetlere karışmamak, onların yargı görevini üstlenmeğesorunlarını çözmeye yanaşmamak gibi bir tavrın içine girmezdi. Bilâkis, adalet ruhuyla dopdolu olduğu için, gerektiğinde yargı görevini üstlenerek sorunları çözmeye koşardı.
En basit olaylar karşısında dahi adalet ruhu ve bilinciyle hareket ederdi. İmam'ın valilere yaptığı tavsiye ve uyarılarvasiyetler, onlara gönderdiği mektuplar neredeyse bir tek konu etrafında dönmektedir. Adalet... Ali'nin ve Ali taraftarlarının gönlünde adalet, zulme uğrasalar da, büyük bir zafer kazanmıştır.
Tevazusu
İmam'ın ahlakının en belirgin göstergelerinden biri sadeliği esas alması ve tekellüften nefret etmesidir. Şöyle derdi: "Kardeşlerin en kötüsü, kendisi için meşakkate düşülen kimsedir."[59] Şöyle derdi: "Kim bir mümin kardeşini utandırırsa, ondan ayrılmış olur."[60] Burada mümin kardeşi tekellüfe düşürmemeyi bile içeren bir gözetleme kastediliyor.
Bir görüşü ifade ederken, birine öğüt verirken, birine yiyecek verirken ya da bir malı vermezken kesinlikle gösteriş yapmazdı. Bu yüzden çeşitli çıkarların peşinden gidenler onu hileyle razı etmeye tevessül ederlerdi. Bazıları onu insanlara karşı kaba, sert davranmak, onlara tepeden bakmakla suçlamışlardır. Samimi duygulara sahip olup bunu en yalın şekliyle sergilemek, kabalık ve ekabirlik değildir kuşkusuz. Bilâkis İmam Ali (a.s) kendini beğenmişliği ve kibri yok ediyordu... Çok kere çocuklarını ve yardımcılarını kibirden ve kendini beğenmişlikten men eder ve onlara şöyle derdi: "Sakın kendini beğenişlik etme. Bil ki, kendini beğenmişlik doğruluğun zıddıdır ve akıl için bir felâkettir."[61] Sevginin aşırı ve gösterişlisinden hoşlanmadığı gibi nefretin de aşırı ve gösterişli olanından hoşlanmazdı. Şöyle buyuruyordu: "Benimle ilgili olarak iki grup helâk oldu: Beni sevip guluvva düşenlerAşırı derecede sevenler. Sevmeyip dil uzatanlar Aşırı derecede nefret edenler."[62]
Er meydanına çıktığında hasmı demir bir kütle gibi baştan sona zırha bürünmüşken, o zırhsız, miğfersiz çıkardı. Böyle birinin, hile ve riya zırhına bürünmüş düşmanların karşısına yalın ve berrak nefsiyle çıkması çok mu şaşırtıcı?
Berraklığı
Ali (a.s) kalbinin temizliğiyle belirginleşmişti. Hiçbir mahluka karşı içinde art niyet taşımazdı. En azılı düşmanlarına ve amansız hasımlarına, kendisine kin ve nefret duyguları besleyen kimselere karşı dahi kin güttüğüne tanık olunmamıştır.
Cömertliği
Ali'nin (a.s) ahlâkının belirgin özelliklerinden biri cömertliğiydi. Sınırsız bir cömertliğe sahipti. Ama bu, temeli ve amacı itibariyle olumsuzluklardan arınmış, sağlıklı bir cömertlikti. İnsanların mallarını ve emeklerini gösteriş için cömertçe harcayan valilerin cömertliği gibi değildi. Ali böyle bir cömertlikle bir kere dahi tanışık olmamıştır. Onun cömertliği insani erdemlerden kabul edilen art niyetsiz, illetsiz bir cömertlikti. Kızının bayram günü beytülmalde bulunan bir gerdanlığı ödünç almak istemesi üzerine onu şiddetle menetmişti. Beri taraftan bazı Yahudilerin hurmalıklarını sular, bunun karşılığında aldığı ücreti ihtiyaç sahiplerine verir, köleler satın alıp onları azat ederdi.
Muaviye, Ali'nin cömertliğine tanıklık edip şöyle demiştir: "Ali'nin biri altın dolu, öbürü de saman dolu iki evi olsaydı, saman tükenmeden altın tükenirdi."[63]
İlmi
İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle der: "Bütün erdemlerin kaynağı, bütün grupların dayanağı, her taifenin kendisini ona mensup göstermek için çekiştiği biri hakkında ne söyleyebilirim! O erdemlerin başı ve kaynağıdır. İlim ve faziletin kurucu babasıdır. Bu meydanın birincisidir. Yarışçıların önderidir. Bu alanda ondan sonra her kim ki öne çıkmışsa, sahip olduklarını ondan almıştır. Ona uymuş, onu örnek almıştır."
"İlimlerin en üstünü ve en şereflisi olan tevhid -kelâm- ilmi, onun sözlerinden derlenmiş, bu ilim ondan nakledilmiş, kanıtlar ona dayandırılmış ve bir disiplin olarak onunla başlamıştır... Fıkıh ilmininse aslı ve esasıdır. İslâm dünyasında ortaya çıkan her fıkıh bilgini arkasını ona dayamış, onun fıkhından yararlanmıştır... Kur'ân tefsiri ilmi ondan öğrenilmiş, ondan alınan bu bilgilere dayalı olarak genişlemiş, yaygınlık kazanmıştır... Tarikat, hakikat ve tasavvufa dair ilim ve hâller (?!) de öyle... İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinde bu alanda temayüz etmiş şahsiyetler, marifetlerini nihai olarak ondan almışlar ve silsile onunla son buluyor... Arapça dilbilgisi (sarf-nahiv) ilmine gelince, herkes bilir ki, bu ilmi ilk kez ortaya çıkaran ve sistemini oluşturan, bu ilmin temel prensiplerini ve genel kurallarını Ebu'l-Esved ed-Dueli'ye öğreten kişi odur..."
Devamla şöyle der: "Fesahat ilminde ise o, düzgün ve edebî söz söyleyenlerin imamı, beliğ konuşanların lideridir. Onun sözleri hakkında: 'Yaratıcının sözlerinden aşağı, ama yaratılanların sözlerinden yukarıdır.' denilmiştir. İnsanlar hitabeti ve yazmayı ondan öğrendiler... Allah'a yemin ederim ki, Kureyş'e fesahat kurallarını koyan ondan başkası değildir. Şerh ettiğimiz şu kitap [Nehc'ül-Belâğa kitabı], fesahatte onunla yarışılmayacağının, belâgatte onunla boy ölçüşülemeyeceğinin kanıtıdır..."
Ardından şunları söyler: "Dünyadan uzak durmaya gelince, o, zahitlerin lideridir; o, ermişlerin piridir. Ona doğru göçler yapılır. Çullar onun yanında silkilir. Hiçbir zaman bir yiyeceği doyasıya yemedi. İnsanlar arasında ondan daha fazla kuru yiyecekler ve kaba giysiler giyen bir başkası yoktu."
"İbadet hususunda ise, insanların en çok namaz kılanı, en fazla oruç tutanı idi. Gece namazını, namazlardan sonra çekilen virtleri ve nafile ibadet maksadıyla geceleri kalkmayı ondan öğrendi insanlar. Şöyle bir tasavvur edin! Namaz virtlerini yerine getirmesi için, Sıffin Savaşı'nda ok vızıltısının ve yay gıcırtısının bütün sesleri bastırmasından dolayı Leylet'ul-Harir[64] diye isimlendirilen gecede bir seccade seriliyor ve o bu seccadenin üzerinde, namazını kılıyor, sonra virtlerini çekiyor. O sırada ayağının dibine oklar düşüyor. Sağından solundan vızıldayarak uçuşuyordu.maktadırlar. O bütün bunlara aldırmadan ibadetine devam ediyor. İbadî vazifesini tamamlamadan da yerinden kalkmıyor, bunu tasavvur edebiliyor musunuz? Hz. Ali'nin dualarını, yakarışlarını incelediğin, bu dua ve yakarışlarda Allah'ı tazim edişleri, ululamaları, Allah'ın heybeti karşısında boyun eğişleri, izzeti karşısında kapıldığı huşûyu ve emre amadeliği düşünüp üzerinde durduğun zaman, nasıl bir ıhlastan fışkırdıklarını bilir, nasıl bir kalpten çıktıklarını ve nasıl bir dille ifade edildiklerini anlardın. Abitlik özelliğiyle belirginleşen Ali b. Hüseyin şöyle der: Benim ibadetimin dedemin ibadetinin yanındaki durumu, dedemin ibadetinin Resulullah'ın (s.a.a) ibadetinin yanındaki durumu gibidir..."
"Kur'ân okuması ve Kur'ân'la meşgul olması, bu alanda herkesçe izlenen bir örneklik oluşturmaktadır. Onun Peygamber efendimiz (s.a.a) zamanında Kur'ân'ı ezberlediği ve ondan başka kimsenin o sırada Kur'ân'ı ezberlemediği hususunda görüş birliği vardır. Ayrıca Kur'ân'ı ilk defa toplayan kişi de odur. Kıraat ilmine ilişkin kitaplara başvurulduğu zaman kıraat imamlarının tümünün ilimlerinin mercii olarak onu gösterdikleri görülecektir."
"Peygamberliği yalanlamalarına rağmen ehli zimmetin sevdiği, dindarlara karşı inatçı bir tutum içinde olmalarına rağmen felsefecilerin saygı gösterdiği, Frenk ve Roma krallarının kiliselerinde, mabetlerinde onu elinde kılıcıyla tasvir ettikleri bir adam hakkında ne söyleyebilirim? Herkesin onunla ilgili daha fazla söz söylemek için can attığı, nesep olarak ona mensup olmayı bir güzellik ve ayrıcalık vesilesi bildiği bir adam hakkında ne söyleyebilirim?"
"Bütün insanlardan önce hidayete koşan... her hayırda en önde olan Muhammed Resulullah (s.a.a) hariç tevhidi herkesten önce kabul eden bir adamla ilgili olarak daha ne söyleyeyim?"[65]
Dostları ilə paylaş: |