Hidayet önderleri 2 İmam ali (AS) Önsöz 2


Tevhid, Adalet ve Ahiret Üzerine



Yüklə 0,77 Mb.
səhifə53/54
tarix02.11.2017
ölçüsü0,77 Mb.
#27824
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   54

Tevhid, Adalet ve Ahiret Üzerine


Allah'ın varlığını ispat bağlamında şöyle buyuruyor:

"Varlıkları yaratmasıyla kendi varlığını gösteren, yarattıklarının sonradan oluşlarıyla kendi öncesizliğini kanıtlayan, yarattıklarının benzerliğiyle kendisinin benzerinin olmadığını ortaya koyan Allah'a hamdolsun..."

- "Allah'ın yaratıklarını gördüğü hâlde, Allah'ın varlığından kuşku duyan kimselere hayret ediyorum... Allah, sağlam idaresini ve kesin kaderini ortaya koyan alametler aracılığıyla kendini açık bir şekilde akıllara göstermiştir."

İmam'a (a.s): "Rabbini gördün mü?" diye sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Görmediğim tanrıya nasıl ibadet ederim?" Ardından şunları söylemiştir: "Gözler, O'nu somut bir şekilde görerek algılayamazlar. Ancak kalpler, iman hakikatleriyle onu algılarlar... O'nun rablığı, kalbin veya gözün kuşatacağı şekilde kavranmaktan, ihata edilmekten yücedir."

Ünlü Sabah Duası'nda şöyle diyor: "Ey zatıyla zatını gösteren! Ey yarattıklarına benzemekten münezzeh olan! Kullarının keyfiyetleriyle uyuşmaktan uzak olan! Ey zihinlerden geçen düşüncelere yakın olan! Ve ey gözlerin ihatasından uzak olan! Olanı olmadan önce bilen!..."

İmam'ın (a.s) o yüce hutbeleri, ilâhî kudrete delâlet eden gökyüzü ve yeryüzü ayetleriyle doludur. Bu ayetleri bilen ve basiret sahibi biri olarak yorumlamıştır. İlâhî kudretin ve azametin ayetlerini öyle detaylı bir şekilde açıklamıştır ki, bu anlatım, bunları mütalaa edenlere iman aşılamakta, Allah'tan korkmalarını ve azametinin önünde eğilmelerini sağlamaktadır. Öyle ki, onun hutbelerini dinleyen bir kimse, tam da onun söylediği şu sözün gerçekliğini görür: "Allah'a yemin ederim ki, şayet önümdeki gayp perdesi kalksaydı, bu, benim yakinimde herhangi bir artışa neden olmayacaktı..."

İmam (a.s), Allah'ın sıfatları ile ilgili olarak çok ince bir tasvir yapmıştır. Onun bu tasviri, ince felsefî araştırmalar için bir kriter, bu tür araştırmalar için bir giriş kapısı işlevini görmüştür. Bu gibi konulara dalan fikirler, eğer rabbanî hidayet ve yol göstericilik olmazsa, yollarını şaşırır, saparlar.

Şöyle diyor: O'nu birlemenin kemâli, sırf O'na yönelmektir (ihlâs). Sırf O'na yönelmenin (ihlâsın) kemâli, sıfatları O'n-dan nefyetmektir. Çünkü her sıfat, mevsuftan başka olduğunun tanığı, her mevsuf da sıfattan ayrı olduğunun şahididir. Bu nedenle, Allah'ı vasfeden, O'nu (o sıfata) yanaşık kılmış olur. O'nu yanaşık kılan, O'nu ikilemiş olur. O'nu ikileyen, O'nu parçalara bölmüş olur. O'nu parçalara bölen, O'nu bilmemiş olur. O'nu bilmeyen, O'na işaret etmiş olur. O'na işaret eden, O'nu sınırlamış olur. O'nu sınırlayan, O'nu sayıya sokmuş olur. O, varlıktır; ama sonradan olma niteliğinde değil. O, mevcuttur; ama yokluktan değil. Her şeyle beraberdir, ama yapışmak suretiyle değil. Her şeyin gayrisidir, ama ayrılmak suretiyle değil..."

Allah'ın birliğini kanıtlamak bağlamında şunları söyler: "Bil ki, ey oğulcuğum! Eğer rabbinin ortağı olsaydı, bu ortağın elçileri de sana gelirlerdi ve sen onun mülkünün ve egemenliğinin belirtilerini görürdün. Bil ki, ey oğulcuğum! Hiç kimse, Hz. Peygamber (s.a.a) gibi Allah'tan haber vermiş değildir. Şu hâlde önder olarak ona razı ol."

Allah'ın adaletini şöyle vasfeder: "Allah kullarının zulmünden yücedir. Mahlukat üzerinde adaletiyle kaimdir. Onlar hakkında adaletle hükmeder. Verdiği her karar adalete uygundur..."



- "O sana ancak güzel olanı emretmiş, ancak çirkin olanı yasaklamıştır. O'nun gök ehline ilişkin hükmü ile yer ehline ilişkin hükmü birdir. Allah, bir meleği cennetten çıkardığı bir şeyden dolayı bir insanı cennete koyacak değildir."

İlâhî Önderlik (Nübüvvet ve İmamet) Üzerine


Allah'ın, akıl ve bilgiyle donattığı, irade ve seçme silâhıyla mücehhez kıldığı kullarını doğru yola iletmeleri için seçtiği önderler aracılığıyla somutlaşan ilâhî yol göstericilik, kesintisiz ve sürekli bir ilâhî yasadır.

İnsanlığın hayatına egemen olan bu yasa, yarattıklarının en hayırlısı Âdem'i seçmesiyle başlar: "Âdem'i, tövbe etmesinden sonra yeryüzüne indirdi. Orayı nesliyle imar etsin ve onun aracılığıyla kullarına yönelik kanıtlarını somut olarak ortaya koysun diye. Allah o ilk nesilleri ortadan kaldırdıktan sonra, bu yasayı devre dışı bırakmadı. Bilâkis rablığının kanıtlarını aralıksız olarak ortaya koydu ve kullarıyla kendisinin bilinmesi arasındaki bağlantıyı sürdürdü. Seçkin peygamberlerinin ve risalet emanetinin taşıyıcıları aracılığıyla onlara sürekli olarak varlığının ve birliğinin kanıtlarını iletti. Bu misyon ard arda gelen tüm asırlarda kesintisiz olarak sürdü... Bu kanıtları, en iyi yerlere emanet etti ve en hayırlı yerlere yerleştirdi. Onları soylu ve onurlu sulplerden alıp en temiz rahimlere aktardı... Nihayet en sonuncuları olan Hz. Muhammed (s.a.a) en verimli madenden ve onurlu kökten bir fidan olarak ortaya çıktı. Bütün peygamberlerin yeşerdikleri ve bütün güvenilir kullarının ortaya çıktıkları köklü bir ağaçtan..."

İmam (a.s) peygamberlerin zahitliklerini, cesaretlerini, mütevazılıklarını, Allah'ın kendilerini gözetişini, deneme ve sınamalarla kendilerini eğitmesini, Allah yolunda eziyetlere maruz bırakışını anlatır. Onların, tebliğ ve insanları Allah'a davet etme, müjdeleme ve uyarma, Allah'ın hükmünü yeryüzüne egemen kılma, insanlara yol gösterme, onları cehalet ve sapıklıktan kurtarma, Allah'ın düşmanlarıyla savaşma şeklinde somutlaşan görevlerini açıklar.

Rabbanî yol göstericilik, asırlar boyunca sürüp gelen bir çizgi olarak kıyamete kadar devam edecektir. Yeryüzünde her zaman, Allah için O'nun kanıtlarını ortaya koyan biri bulunur. Bu kaim ya bilinen ve açıkta biri olur, ya da gizli olur. Ama Allah'ın kanıtları ve açıklamaları geçersiz olmasın diye bu misyon sahibi her zaman bulunur... Peygamberlik misyonu Hz. Muhammed (s.a.a) ile son bulunca, yol göstericilik misyonu, yeryüzündeki soyların en hayırlısı olan Ehlibeyti'ne geçti. Çünkü onlar konuştukları zaman doğruyu söylerler; sustukları zaman da kimse gerçekleri beyan etmek bakımından onlardan öne geçmemiştir. Onlar peygamberlik ağacı, risalet alanıdırlar. Meleklerin inip çıktıkları hanedandırlar. İlim madeni ve hikmet kaynağıdırlar. Allah katında büyük değere sahiptirler... Allah onlar aracılığıyla kanıtlarını ve beyanlarını korur... Kitap onlarla bilindi ve onlar da kitapla bilindiler. Kur'ân'ın kerametleri ve Rahman'ın hazineleri onlardadır. Onlar ilimde derinleşenlerdir... Hilimleri ilimlerini anlatır, dış görünüşleri iç dünyalarını haber verir, suskunlukları hikmetli mantıklarını dile getirir. Hiçbir zaman hakka karşı çıkmazlar ve hak üzerinde ihtilaf etmezler. Onlar İslâm'ın dayanakları ve İslâm üzere birbirine bağlanmanın giriş kapılarıdır. Onlar aracılığıyla hak, hakkettiği yere gelmiştir. Batıl ise onlar sayesinde hakketmediği yerden alaşağı edilmiştir. Onlar dinin temeli ve yakinin direkleridir. İleri gidenler onlara dönerler ve geride kalanlar onlara yetişirler. Tam anlamıyla velâyetin özellikleri onlardadır. Vasiyet ve veraset onlara aittir.

İmam Ali (a.s), Ehlibeyt'in düşünsel ve siyasal önderlik misyonunu sık sık vurgulamış, önderliğin Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından tayin edilen çizgisinden alınmasına itiraz etmiş, hakkından ödün vermek zorunda kalmasına rağmen halifelik çizgisine, genelde ve ayrıntılarda karşı çıkmıştır. Peygamber'den (s.a.a) sonra önderlikle ilgili nebevî çözümü, kesin bir dille ortaya koymuştur. Hakkın yerini bulması için hikmet esaslı bir üslupla mücadele etmiştir. Devletin ve İslâm ümmetinin geçtiği hassas konjonktürü gözeten bir üslup kullanmıştır. Şartlar elverir de liderlik kendisine geçince uygulamak üzere eksiksiz bir teori geliştirmiş ve bu teorinin uygulanması için gerekli hazırlıkları yapmıştır.[443]


Yüklə 0,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin