2- Sakife'nin Sonuçları
Sakife olayları, üç muhalif kanadın belirginleşmesine yol açtı:
1- Ensar. Bunlar yeni halifeye ve iki arkadaşına Benî Sâide Sakifesi'nde karşı çıktılar. Aralarında tartışma ve karşılıklı konuşmalar oldu. Ama, sonunda Kureyş tarafı galip çıktı. Bunun nedeni de, dinî mirasın, Arap zihniyetinde merkezî bir yer tutmuş olmasıydı. Bir diğer neden de, ensarın kendi arasında bölünmüş olmasıydı.[182] Çünkü böyle bir ortamda bile kabilecilik taassubu baş gösterebilmişti.
Ebubekir ve iki arkadaşı, bu tartışma ortamında, kendi zanlarınca hakları olan bir şeyi savunurken, bir çoğunun nazarında dikkate değer ve önemli bir yere sahip olan bir nokta üzerinde yoğunlaşmışlardı. Çünkü birçok insana göre, Kureyş gerçekten Hz. Peygamber'in (s.a.a) aşiretiydi, onun en yakınıydı. Şu hâlde, diğer Müslümanlardan çok daha fazla Peygamber'e (s.a.a) yakındı, onun halifesi olmaya hak sahibiydi, onun adına iktidarı ele geçirme önceliği vardı. Ebubekir ve adamları, Sakife toplantısında iki açıdan yararlı çıktılar:
Birincisi: Ensar, bu davranışıyla kendini bağlamış oldu. Bundan böyle Ali'nin (a.s) safında yer alamaz, onun davasını ve hakkını savunamazdı.
İkincisi: Ebubekir, konjonktürün de yardımıyla ensar topluluğuna karşı muhacirlerin hakkını savunan tek adam olarak belirginleşti. Sakife toplantılarının onun çıkarına yardım ettiği gibi, başka bir olgunun yardım etmesine artık imkân yoktu. Çünkü Sakife'de muhacirlerin diğer önde gelenleri bulunmuyordu. Onların, Sakife'de bulunduğu takdirde toplantıdan alınan sonuç alınmayacaktı.
Ebubekir Sakife'den çıktığında bir grup Müslüman ona biat etmişti. Bunlar, onun hilâfet meselisine dair tezini benimseyen ya da Sa'd b. Muaz'ın halife olmasını kendilerine yediremeyen kimselerdi.
2- Emevîler. Bunlar, iktidardan bir pay kapmak istiyorlardı. Bu sayede cahiliye döneminde sahip oldukları siyasal üstünlüklerini bir ölçüde geri alma amacındaydılar. Başlarında da Ebu Süfyan bulunuyordu. Ebubekir ve grubu, Ebu Süfyan'ın, Peygamber'in (s.a.a) kendisini görevlendirdiği zekât mallarını toplama görevinden döndükten sonra savurduğu tehditleri ve ayaklanma çıkarmaya ilişkin sözlerini fazla ciddiye almadılar. Çünkü Emevîlerin karakterlerini ve siyasete ve maddeye düşkünlüklerini biliyorlardı. Emevîleri iktidarın safına katmak son derece kolaydı. Nitekim Ebubekir de öyle yaptı. Ebubekir- daha doğrusu Ömer-, bir rivayette de işaret edildiği gibi, Ebu Süfyan'a, Müslümanlara ait olarak elinde bulunan bütün malları ve zekât gelirlerini bağışladı. Ardından önemli bazı idarî makamlara Emevîlerden bazı kimseleri atayarak siyasal iktidarda onlara belli bir pay ayırdı.
3- Haşimîler ve Ammar, Selman, Ebuzer ve Mikdad (Allah'ın rıdvanı üzerlerine olsun) gibi içten bağlıları ile fıtratları gereği ve bildikleri siyasal yöntemler uyarınca Ehl-i Beyt'in, Peygamber'in (s.a.a) tek varisi olduğunu kabul eden bazı insanlar.[183]
Hâkim grubun, ensarı ve Emevîleri yanına çekmekte başarılı olduğunu görüyoruz. Ama bu başarı, aynı zamanda belirgin bir siyasal çelişkiye de düştüğünü gösteriyordu. Çünkü Sakife koşulları, hâkim grubu, hilâfet meselesine ilişkin olarak Peygamber'in (s.a.a) akrabalığını bir argüman olarak ileri sürmelerini gerektirmişti. Bu, dinî önderlik hususunda verasetin esas alındığını gösteriyordu. Ama Sakife olayından sonra durum değişti. Muhalefetin rengi bütünüyle değişmişti. Çok belirgin ve etkili bir muhalefet ortaya çıkmıştı. İleri sürülen argüman özetle şundan ibaretti: Peygamber (s.a.a) Kureyş'li olduğu için, Kureyş diğer Araplara göre Peygamber'in (s.a.a) siyasal mirasını almaya diğer Araplardan daha fazla hak sahibi ise, Haşimoğulları Kureyş'in geri kalan oymaklarından daha fazla hak sahibidir.
Bu gerçeği Ali (a.s) şu şekilde dile getiriyor: "Muhacirlerin ensara karşı kullandıkları Peygamber'in (s.a.a) akrabası olma kanıtı, bizim açımızdan da muhacirlere karşı geçerlidir. Eğer onların kanıtı kabul görüyorsa, bu, asıl bizim kanıtımızdır. Aksi takdirde ensarın iddiası geçerliliğini korur." Abbas, Ebubekir'le yaptığı bir konuşmada ona bu kanıtı hatırlatır: "Sen diyorsun ki, biz Resulullah'ın (s.a.a) şeceresiyiz (ağacıyız). Siz onun komşularısınız, ama biz onun yapraklarıyız."[184]
Haşimî muhalefetinin başını çeken Ali (a.s) iktidar grubunun yüreğinde derin bir endişe ve korku kaynağıydı. Çünkü Ali'nin (a.s) özel koşulları, iktidar grubuna karşı iki türlü pozitif eylem yapmasına imkân verecek nitelikteydi:
Birincisi: Emevîler, Muğire b. Şu'be ve benzeri muhalif grupları yanında toplayabilirdi. Çünkü bu gruplar oylarını en yüksek fiyatı verecek tarafa satmaya hazır olduklarını tavırlarıyla ilân etmişlerdi. Bunu, Medine'ye vardığı gün Sakife hilâfetine karşı Ebu Süfyan'ın sarf ettiği sözlerden algılamak mümkündür. Ebu Süfyan Medine'ye döndüğü gün Ali (a.s) ile konuşmuş, onu isyana teşvik etmiş, ardından Müslümanlardan topladığı zekât malları kendisine bağışlandıktan sonra halifenin safında yer alıp artık sesini çıkarmaz olmuştu. Bu da gösteriyor ki, o gün insanların bir kısmı üzerinde maddî kazanç elde etme arzusu son derece baskındı.
Ali onların arzularını tatmin edecek durumdaydı. Çünkü Resulullah (s.a.a) humus gelirlerinden ona bir pay ayırmıştı. Ayrıca Medine'deki arazilerinden ve büyük bir geliri bulunan Fedek arazilerinden yüksek oranda gelir elde ediyordu.
İkincisi: Diğer bir muhalefet yöntemi daha vardı ki, Ali (a.s) bu hususta son derece donanımlıydı. Bu yöntemi en etkili bir biçimde kullanma imkânına sahipti. Nitekim bu bağlamda şöyle demişti: "Ağacı kanıt olarak gösterdiler, ama meyvesini görmezlikten geldiler." Bununla Hz. Ali (a.s), genel kanaatin Ehl-i Beyt'in kutsanması, Resulullah'ın (s.a.a) akrabaları olmaları hasebiyle kendilerine büyük bir ayrıcalık tanınması noktasında birleştiğine işaret ediyor ki, bu, muhalefet olgusu açısından büyük bir dayanaktı.[185]
Hâkim Grubun Seçenekleri Birinci Seçenek: İmam Ali'yi (a.s) Malî Bakımdan Güçsüzleştirmek
İktidar grubu, malî açıdan bunaltıcı bir konumda görüyordu kendisini. Her tarafından büyük bir malî kaynak akan İslâm devletinin merkez dışındaki bölgeleri, başkentte (Peygamber'in (s.a.a) şehrinde) istikrar tam sağlanmadıkça yeni hükümete itaat etmiyordu. Başkent ise henüz tam anlamıyla iktidara boyun eğmiş değildi. Örneğin yeni hükümete oy verdiklerini ilân eden Ebu Süfyan ve benzerlerinin, daha yüksek bir bedel ödeyen birinin safına geçmeleri her zaman mümkündü. Böyle bir bedeli ödemeye de Ali'nin (a.s) gücü her zaman yetmekteydi. Şu hâlde -bu saatte karşı konulacak durumda olmayan- Ali'yi (a.s) iktidar partisinin çıkarları açısından büyük bir tehlike arz eden malî kaynaklarından yoksun bırakmak bir zorunluluktu. Çünkü bu girişim neticesinde iktidara destek olan Ensar'ın bu desteklerini sürdürmeleri, muhalif olanların ise, çeşitli eğilimlere sahip olan ve bu eğilimleri karşılık bulmayan tarafları bir parti çatısı altında birleştirecek güçten yoksun bırakılmaları kaçınılmaz olacaktı.
Böyle bir siyasal değerlendirmeyi, iktidar grubunun yapmadığını söyleyemeyiz. Böyle bir düşünce, uygulanması ön görülen politikaların doğasına uygun olduğu sürece tatbik edilecekti zorunlu olarak. Ayrıca biliyoruz ki Ebubekir, Emevî hizbinin oylarını makam ve mal ile satın almıştı. Çünkü Ebu Süfyan'ın oğlunu vali olarak atamıştı. Rivayet edilir ki, Ebubekir halife olarak seçilince Ebu Süfyan gelir ve der ki: "Bizimle Ebu Fusayl'in ne ilgisi olabilir ki?! O, Abdumenafoğulları'ndandır." Derler ki: "Ama o senin oğlunu vali tayin etti." Bunun üzerine şu karşılığı verir: "Gerçekten o, akrabalık bağının hakkını vermiştir."[186]
Dostları ilə paylaş: |