Hidayet önderleri hz. Fatima (A. S) Müellif: Komisyon (Dünya Ehl-i Beyt Kurultayı) Tercüme


İkinci Seçenek: İmam'ın (a.s) Muhalefetine Karşı Koymak



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə20/36
tarix20.11.2017
ölçüsü0,75 Mb.
#32369
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   36

İkinci Seçenek: İmam'ın (a.s) Muhalefetine Karşı Koymak


İktidar partisi, muhalefetin gücünün bu ikinci unsuruna karşı şu iki tavırdan birini esas almak zorundaydı.

Birincisi: Mesele çerçevesinde (hilâfet hususunda) Resulullah (s.a.a) ile akrabalık olgusuna yer vermemek. Bunun (akrabalık olgusuna yer vermek) anlamı, Ebubekir halifeliğinin, Sakife günü giydiği meşruiyet elbisesini çıkarmasıydı.

İkincisi: Kendisiyle çelişkiye düşmek pahasına tavrını sürdürmesi ve Sakife günü ilân edilen ilkeleri savunması. Bu bağlamda Haşimîlere de herhangi bir hak vermeyip, diğer önde gelen Müslümanlara karşı bunlar için bir imtiyaz tanınmaması, ya da sadece siyaset dışı konularda böyle bir imtiyazın olduğunun ön plâna çıkarılması. Çünkü bu koşullarda muhalefet; mevcut iktidara ve insanların hayatlarının temelini oluşturan düzene karşıtlık anlamını ifade edeceği için de kimse onlara yardım etmeyecektir.

İktidar grubu, [ikinci tavrı esas alarak] ensar toplantısında dile getirdiği görüşlerini ısrarla savundu ve muhaliflere karşı çıkarak, insanların halifeye biat etmesinden sonra muhalefet etmelerinin, İslâm'da haram olan fitne çıkarmaktan başka bir anlama gelmediğini söylemeye başladı.[187]


Muhalefetin Öncüleri Olarak Âl-i Muhammed'e Karşı Atılan Diğer Pratik Adımlar


Egemen grubun siyaseti üzerinde derinliğine düşündüğümüz zaman, onların Ehl-i Beyt'i, ekonomik olarak zayıf düşürme politikalarının yanı sıra, daha ilk andan itibaren, Âl-i Muhammed'e (s.a.a) karşı belli bir politikayı izlediklerini görürüz. Bu politikanın esasını, Haşimîlerin muhalefetlerinin ana dinamiğini oluşturan düşünceyi yok etmek oluşturuyordu. Nitekim Haşimoğulları'nın Hz. Peygamber'in (s.a.a) en yakın akrabaları olmaları fikrini bizzat ortadan kaldırarak kendilerine yönelen bu muhalefet unsurunun kendisini örtbas etmeye ve boğmaya çalışmışlardı.

Bu politikayı, Haşimî hanedanının ayrıcalığını ortadan kaldırma, bu hanedana destek olan kimseleri devletin önemli mevkilerinden tecrit etme, Haşimîleri İslâmî düşünce bazında sahip oldukları düzey ve makamdan uzaklaştırma şeklinde açıklamak mümkündür. Bu görüş, birkaç tarihî vakıaya dayanmaktadır:

1- Halife ve arkadaşlarının Ali'ye (a.s) karşı takındıkları sert tutum. Unutmayın; Ömer, içinde Fatıma dahi olsa, Ali'nin evini yakma tehdidinde bulunmuştu. Bunun anlamı şuydu: Fatıma ya da Haşimoğulları'ndan bir başkası, herhangi bir dokunulmazlığa ve ayrıcalığa sahip değildir. Dolayısıyla Sakife günü Sa'd b. Ubade'ye karşı uygulanan sert tutumun bir benzerinin ona karşı da uygulanmasının önünde hiçbir engel yoktur. Ömer Sakife günü Sa'd'ı öldürmekle tehdit etmişti. Bu sert tutumun göstergelerinden biri de halifenin Ali'yle ilgili şu değerlendirmesidir: "O, her fitnenin kışkırtıcısıdır..." Ayrıca onu, akrabaları için azgınlık isteyen biri olarak Ümmü Tıhal'a[188] benzetmişti. Ömer Ali'ye açık bir şekilde, "Resulullah (s.a.a) sizden olduğu kadar bizdendir de." derken, Peygamber'in halifesi olma noktasında onun kendilerine göre herhangi bir ayrıcalığının olmadığını anlatmak istemişti.

2- Birinci Halife, Haşimoğulları'ndan hiç kimseyi, halifeliğin önemli görevlerine getirmedi. Geniş İslâm coğrafyasının bir tek bölgesine, onlardan herhangi birini vali olarak tayin etmedi. Buna karşılık Emevîlere bu hususta büyük bir pay düşmüştü. Bunu, bilinçli ve hesaplanmış bir politikanın gereği olarak gayet net bir şekilde anlayabiliriz. Nitekim, İkinci Halife ile Abdullah b. Abbas arasında geçen bir konuşmada bu politikanın önceden belirlendiğini ve bilinçli olarak izlendiğini görüyoruz. Ömer, İbn Abbas'ı Humus valisi olarak atamak hususunda endişe içinde olduğunu belirtiyordu. Çünkü o, Haşimoğulları İslâm memleketinin geniş bölgelerinden birine vali oldukları takdirde, kendisinden sonra da valilikte kalmalarından ve güçlenmelerinden endişe ediyordu. Böyle bir güç kazanmaları durumunda da, ellerindeki hilâfet makamı açısından kendisinin istemediği birtakım olumsuzlukların gündeme gelmesi kaçınılmaz olacaktı.[189]



3- Halife (Ebubekir), Şam üzerine gönderdiği orduya komutan olarak atadığı Halid b. Said b. As'ı azletti. Bunu yapmasının tek nedeni; Ömer'in, halifeyi, Halid'in Haşimîlere eğilimli olduğu, Âl-i Muhammed'e (s.a.a) yakın durduğu yönündeki uyarısı ve Halid'in, Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra Haşimîlere karşı olumlu bir tavır içinde olduğunu hatırlatmasıydı.

Şu hâlde, iktidar grubu; Haşimoğulları'yla diğer insanların eşit olduğunu anlatmak istiyordu. Resulullah ile onlar arasında akrabalık bakımından bir özel durumun olması yönündeki düşünceyi yok etmek amacındaydı. Böylece Haşimîlerin muhalefet hareketinin temelini oluşturan düşünsel dinamiği ortadan kaldırmayı hedefliyordu. İktidar grubu, Ali'nin (a.s), İslâm'ın geçtiği bu zor dönemeçte isyan etmeyeceğinden emindi. Ama, bundan sonra herhangi bir zamanda baş kaldırmayacağından emin olamıyordu. İşte böyle bir durumda, onun maddî ve manevî güç kaynaklarını kurutmaya kalkışmaları son derece doğaldı. Maddî kaynak olarak Fedek'i ve manevî kaynak olarak da Peygamber'in akrabası olma ayrıcalığını elinden almaları gerekiyordu. Durum müsait iken ve henüz fiilî bir çatışma başlamamışken, bunu yapmaları onlar açısından hayati bir önem arz ediyordu.



4- Bu bakımdan Halife'nin Fedek hususunda Hz. Fatıma'ya (a.s) karşı bildiğimiz tavrı sergilemesi, son derece makuldür. Çünkü bu tavır, güdülen amacın gerçekleşmesini sağlamakta ve Halife'nin izlediği politikanın iki temel çizgisini yansıtmaktaydı. Şöyle ki, Halife'yi Fedek'i almaya iten etken, aynı zamanda hasmının ayaklanma imkânlarını ortadan kaldırmaya da itiyordu. Çünkü maddî güç, o dönemdeki iktidar sahiplerinin literatüründe güçlü bir silâhı temsil ediyordu. Ki bununla kendi iktidarını pekiştirmesi kaçınılmazdı. Yoksa, Fedek'i Fatıma'ya teslim etmekten Halife'yi engelleyen başka ne sebep olabilir?! Kaldı ki, Fatıma (a.s) da Fedek'in gelirini hayır yolunda ve genel maslahat için harcayacağına dair kesin söz vermişti. Ama Halife, Fatıma'nın verdiği bu sözü, başka türlü yorumlamasından, Fedek gelirlerini genel maslahat adı altında siyasi amaçlar için harcamasından endişe etmişti. Yoksa, şayet söylendiği gibi Fedek Müslümanların ortak malı idiyse, sahabenin paylarına göz yumarak Fatıma'yı memnun etmekten onu alıkoyan neydi? Bunun bir tek izah yolu vardır. O da, Halife'nin Fedek'i Fatıma'dan alarak iktidarını pekiştirmek istediğidir.

Öte yandan Fatıma, eşinin en büyük destekçisiydi. Ali'nin (a.s) hilâfet iddiasında en büyük yardımcısı Fatıma'ydı. Yine Fatıma'nın bu tavrı, Ali taraftarlarının, İmam'ın haklılığı yönünde ortaya koyacakları bir kanıt niteliği taşımaktaydı. Bu bakımdan Halife, Fatıma'nın Fedek arazisini istemesini kabul etmeyerek, kendi stratejisi açısından büyük bir başarı kazanmış ve o anki hassas konumun gerektirdiği en uygun politikayı izlemişti. Böylece ustaca ve dolaylı yoldan Müslümanlara şunu anlatmasına, telkin etmesine ilişkin altın bir fırsat doğmuştu: Fatıma da diğer kadınlar gibi bir kadındır (başkalarına nazaran bir ayrıcalığı yoktur). Dolaysısıyla Fedek gibi basit ve önemsiz bir meselede, onun iddialarının ve görüşlerinin esas alınması doğru değildir. O hâlde, halifelik gibi önemli bir mesele hakkında onun görüşlerine itibar edilebilir mi?! Kendisine ait olmayan bir araziyi kendisi için isteyen Fatıma'nın, kocası için hakkı olmayan hilâfeti ve İslâm topraklarının tümünü istemesi mümkündür![190]



Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin