NİŞANTAŞI KARAKOLU
Nişantaşı'nda Teşvikiye Caddesi ile Teşvikiye Bostanı Sokağı köşesindedir.
Yaklaşık 15x12 m boyutunda, tek katlı ve kagir küçük bir yapıdır. Sade, işlevsel bir planı vardır. Teşvikiye Caddesi üzerindeki giriş cephesinde de görüldüğü gibi yapının planı ve cephesi eşit üç aks üzerine kuruludur. Alçak bir subasman üzerine oturan binaya, iki yandan dört basamaklı birer merdivenle ulaşılan ve yüksek tabanlı iki kolon ve bunlar tarafından taşınan bir tabla ile belirlenmiş bir portiko-dan girilir. Giriş, günümüzde muhdes bir camekânla kapatılmıştır. Portikonun tablası üzerinde mermerden yükseltilmiş bir parapet ve onun da üstünde küçük bir alınlık vardır. Alınlığa natüralist çiçek demetlerinden bir girlandla çevrili bir tuğra madalyonu işlenmiştir.
Girişin iki yanında eş büyüklükte ve caddeye dönük köşeleri pahlı odalar bulunmaktadır. Odalar cephede, geriye çekilmiş portiko mekânının iki yanında köşeli kitleleriyle öne çıkarlar. Koyu renk granitle kaplı duvarda köşeler ayrıca kabartma taşlarla vurgulanmıştır. Yapı üstte geniş bir korniş ve bir saçak parapeti ile sona erer.
Nişantaşı Karakolu için tanınmış İtalyan mimar Raimondo d'Aronco(~0 da bir proje hazırlamıştır. Udine Kent Müzesi Arşi-vi'nde bulunan ve bir suluboya perspektif ile 15 paftadan oluşan Şubat 1908 tarihli ve d'Aronco'nun istanbul'daki son çalışmalarından biri olan bu projenin uygulanmadığı bellidir. Ancak, henüz belgele-nememişse de karakol binasının iki köşesindeki pahlı duvar yüzeyi üzerinde bulunan çift mermer çeşmelerin bir d'Aron-co tasarımı olması olasılığı yüksektir.
Karakolun Teşvikiye Bostanı Sokağı'na bakan batı cephesi ve diğer cepheleri özel-liksizdir. Teşvikiye Caddesi üzerindeki doğu ucunda, karakola ait arsa parçasında bir küçük anıt taşı dikilmiştir.
Bibi. A. Batur, "Leş Quevres de Raimondo D'Aronco a İstanbul", Atti del Congresso Inter-nazionale di Studi 'Raimondo D'Aronco e ü suo tempo', Udine, 1982, s. 120; V. Freni-C. Varnier, Raimondo D'Aronco, l'opera comp-leta, Padova, 1984, s. 178; M. Nicoletti, D'Aronco e l'architettura liberty, Roma-Bari, 1982, s. 156.
AFiFE BATUR
NİZAM-I CEDİD
"Yeni düzen" anlamına gelen Nizam-ı Cedid, III. Selim döneminde (1789-1807) girişilen reform hareketlerine verilen addır. Dar anlamıyla Avrupai esaslarda kurulmaya çalışılan yeni orduyu, geniş anlamıyla da yeni bir siyasi ve idari düzeni ifade eder. III. Selim gerçekten de imparatorluğun çöküş nedenlerim tespit etmiş ve oldukça kapsamlı bir yenilenme düşünmüş, işe ordudan başlaması gerektiğine inanmıştı. Bunun nedeni istanbul'da artık iyice yozlaşarak esnaflıkla uğraşan ve devlet içinde devlet haline gelen yeniçerilerden kurtulmadıkça hiçbir ıslahatın yapılamayacağını görmüş olmasıydı. III. Selim'in diğer bir özelliği de açık fikirli bir padişah olan
babası III. Mustafa'nın(->) yanında nispeten serbest bir şekilde yetişmiş olması ve dünyadaki gelişmeleri kısmen de olsa izle-yebilmesiydi. Keza amcası I. Abdülha-mid(-0 de reformcu yanlan olan bir padişahtı.
III. Selim tahta çıkar çıkmaz devletin ve ülkenin durumunu bildiği için derhal çare aramaya girişti. Bu sıralarda Viyana'dan dönen Ebubekir Ratib Efendi'nin sefaretna-mesini okuduğu ve etkilendiği belirtilir. Ratib Efendi bu sefaretnamede Avusturyalıların yaptığı bazı reformlardan söz ediyor ve başarıların nedeni olarak itaatli bir ordu, dolu bir hazine, iyi memurlar, refahı artan bir halk ile ittifaklara dayanan uluslararası ilişkiler gerektiğini ifade ediyordu. Bundan sonra III. Selim devletin içinde bulunduğu durumu görüşmek üzere 16 Mayıs 1789'da Revan Köşkü'nde(-») bir meclis topladı. Burada İstanbul'da ve taşrada bulunan bazı devlet ricali ile görüşerek çözümler üretmeye çalıştı. Önemli devlet görevlilerini ıslahat işine katmasının bir nedeni de ulema-yeniçeri ittifakına karşı daha geniş bir cephe oluşturmaktı. 1792'de de devlet ricalinden ıslahat için layihalar istedi. 20 Türk (başta Sadrazam Koca Yusuf Paşa olmak üzere defterdar, çavuşbaşı, beylikçi, kethüda, tersane emini gibi görevliler, yanısıra Müverrih Enveri Bey) ve 2 de yabancı danışmanın (orduda görev yapan Fransız zabit Bertrano ile isveç Sefareti'nden d'Ohsson) verdikleri layihalarda iki temel görüşün şekillendiği ortaya çıkıyordu. Muhafazakâr ıslahatçı grup mevcut kurumların düzeltilmesiyle yetinme yanlısıydı. Değişimi savunan ikinci grup ise eski kurumların canlandırılmasının, bu başarılabilse bile fayda vermeyeceğini ve yeni kurumların oluşturulması gerektiğini savunuyordu. III. Selim de değişim yanlısı olmakla birlikte bunları hemen gerçekleştirebilecek güce sahip değildi. Bu bakımdan tedrici bir yol izlemeye karar verdi. Bu arada III. Selim savaş ve diplomasi sorunlarının yanısıra İstanbul ile ilgilenmek zorunluluğunu duymaktaydı.
Bu dönemde İstanbul'un nüfusu hızla çoğalmış, gerek bu nedenle, gerekse idari çürüme yüzünden asayiş ve pahalılık gibi problemleri alabildiğine artmıştı. Buna çözüm olarak III. Selim bir nezaretçi teşkilatı kurdu. Görevliler çarşı, dükkân, han, medrese, bekar odaları gibi yerleri dolaşarak taşradan gelenleri deftere geçirdiler. İşi gücü olup da kefil gösterebilenler İstanbul'da bırakıldı. Serseriler ve işsizler gümrük eminleri vasıtasıyla memleketlerine geri gönderildiler. Dönmelerim önlemek için de bu kontroller her altı ayda bir yenilenmekteydi. III. Selim ayrıca İstanbul'a büyük zarar veren yangınlara karşı tedbir aldırdı ve belli yerlere havuzlar inşa ederek yangın mücedelesinde su sorununa kısmi bir çözüm getirdi. III. Mustafa suyolcu, I. Abdülhamid ise softa kıyafetinde dolaşarak İstanbul'da teftişte bulunurlardı. III. Selim de humbaracı neferi kıyafetiyle gezip gördüğü birçok aksaklığı yazı ile sadaret kaymakamına bildiriyor ve
acil tedbir almasını istiyordu. Ama bunlar çoğu zaman çürümüş bürokrasiyi harekete geçirmeye yetmiyor, ılımlı ve iyi kalpli bir insan olarak tanınan III. Selim'in tehditleri yeterince etkili olmuyordu.
III. Selim İstanbul'daki büyük devlet memurlarına rica ediyor, yalvarıyor, bazen de tehdit ediyordu. Keza israfın yanısıra hediye ve rüşvetin kaldırılmasına çalışırken devlet ricalinin İrani ve Hintkâri kumaşlardan elbiseler yerine kendisinin kullandığı İstanbulkâri kumaştan elbiseler yaptırmalarına dair emirler vermiş ve bunların uygulanmasını titizlikle takip etmiştir. Gerçi bunlar biraz da işin göstermelik yanı olarak görülebilir ama yenilikçi bir padişahın ilgisiz görevliler arasında nasıl çırpındığının ibret verici örnekleridir.
III. Selim'in tutumuna diğer bir örnek de kötü giden savaşlar sonunda güçsüz .düşmüş orduya yardım için saraydaki altın ve gümüşün bir kısmını darphaneye yolla-tıp para bastırmasıydı. Tüm saray halkının kıymetli eşyasının bir kısmını hazineye hediye etmesi halka da örnek olmuş ve gerek İstanbul'da, gerekse de taşrada büyük bir bağış kampanyası açılarak toplanan paralar hazineye teslim edilmişti. Ardı arkası kesilmeyen yenilgiler askeri alanda reformu acil hale getirdi ve Nizam-ı Cedid birliklerinin kurulması kararlaştırıldı. Ancak bunun tepki doğuracağı peşinen bilindiğinden şöyle bir hikâyenin anlatılması yoluna gidilmişti. "Bir Rum beyzadesi Rusya çariçesinin sarayına iltica eder ve İstanbul'un kolayca fethedileceğini, bunun için İstanbul'un kuzeyindeki su bentlerinin zaptedilmesinin yeterli olacağını söyler. Türk askerleri ya İstanbul'da esnaflık ya da Anadolu'da çiftçilik yaptıkları için toparlanmaları için iki ay geçecektir." Sek-banbaşı bunu anlatarak su bentleri civarında top, cephane ve mühimmat bulundurulacağını ve yarım saat içinde harbe hazır olacak talimli askere ihtiyaç olduğunu belirtince, "32 çeşit esnaflıkla" uğraşan yeniçeriler hemen buna itiraz etmişlerdi. Boş
yere ikna gayreti sarf edildikten sonra yeniçerilerin ileri gelenleri son sözlerini söylediler: "Talim dediğin bir sıkı hizmettir. Bizi sefere gönderirlerse elimizdeki tüfengi atarız, dal kılıç olup Moskof ordusunu birbirine katarız. Allahu taala ocağımıza ağa efendimize zeval vermesin, ulufe aldıkta zevkimize bakarız." Bu tartışmanın faydası oldu ve yeniçeriler Levent Çiftliği'nde (ilk başta ürkütmemek için Bostancı Tü-fenkçisi adı verilmişti) kurulan Nizam-ı Cedid kışlasına hemen ses çıkaramadılar. Bu kışlada 1602 mevcutlu bir örnek birlik yetiştirilecek, ayrıca Anadolu'da da diğer birlikler hazırlanarak devlet ilk planda 15.000 kişilik doğru dürüst bir orduya sahip olacaktı. III. Selim'in sık sık Levent Kışlası'na gelip birlikleri denetlediği bilinmektedir. Bunlara ek olarak topçu sınıfı her biri 10'ar toplu 25 ortaya çıkarılacak ve 10'ar havanlı 5 humbaracı ortası da kurulacaktı. III. Selim bu arada donanmayı da ihmal etmedi. Çocukluk arkadaşı Hüseyin Paşa'yı kaptan-ı deryalığa getirdi. Tersane yeniden düzenlendi. Babasının açtığı Mü-hendishane-i Bahri-i Hümayun'u(-t) geliştirirken 1795'te ilk teknik okul olarak Mühendishane-i Berri-i Hümayun'u(->) kurdu. Ordu ve donanmanın bütün bu masraflarını karşılamak üzere de "irad-ı ce-did" adlı bağımsız bir hazine oluşturma yoluna gitti. İçki, tütün vergileri ve bazı diğer gelirler buna tahsis edildi.
Anadolu'da yeni birlikler kurulurken, Rumeli'de ayanlar o kadar güçlülerdi ki buralarda Nizam-ı Cedid birliği kurulmasına teşebbüs dahi edilemedi. İlk kurulan birlikler bir süre sonra Mısır seferinde kullanıldı ve bunların Akkâ Kalesi önlerindeki muharebelerde başarılı oldukları görüldü. Daha sonra kötü giden Rus savaşlarında kullanılmak üzere bunlar Kadı Ab-durrahman Paşa komutasında Rumeli'ye gönderilmek istendi. Ne var ki yeniçeriler bu olayı bir tehdit olarak gördüler ve Rumeli ayanları ile birleşerek bir ittifak oluşturdular.
NOMİDİS, İSAAK MİLTİADİS 92
93
NOTARAS, LUKAS
Esasen III. Selim'in amacı Rumeli'de de yeni birlikler oluşturmaktı. Ancak daha Tekirdağ'da Nizam-ı Cedid'in kurulacağını bildiren padişah fermanım okuyan kadı öldürülünce Kadı Abdurrahman Paşa ordusuna geri çekilme emri verildi. Rus ordusu sınırlarda, ingiliz donanması Ege'de iken III. Selim büyük bir iç savaşı göze alamadı. Nitekim bir ingiliz filosu ani bir hareketle Çanakkale Boğazı'nı geçti ve istanbul önlerine geldi. 1770'teki Çeşme Bas-kını'ndan sonra savaş yeteneğini yitirmiş olan Osmanlı donanması buna karşı koyacak durumda değildi. Marmara Denizi'nde ilk kez bir düşman filosunun görülmesi istanbul'da büyük bir telaş yarattı ama hızla tedbirler alınarak tophaneden alınan toplar kıyılara yerleştirildi. Fransa Elçisi Se-bastiani de savunma çalışmalarına katıldı. Su almak için Kınalıada'ya çıkan bir ingiliz birliği esir edildi. Çanakkale'nin de kesileceğini düşünen İngilizler geri çekildiler ve buradan çıkarken top ateşiyle bir hayli hırpalandılar.
Bu günlerde III. Selim'in etrafı artık iyice örgütlenmiş bulunan gerici ittifak tarafından kuşatılmıştı. Bunların liderlerinden olan Ataullah Efendi'nin şeyhülislamlığa, Köse Musa Paşa'nın da sadaret kaymakamlığına tayini III. Selim'in sonunu hazırlayan olayları başlattı. Nitekim 1806 sonbaharında Rusya savaş ilan edince III. Selim sınıra giden orduya sancak-ı şerifi âdet olduğu gibi Davutpaşa'da değil Topkapı'da teslim etmişti. Artık Nizam-ı Cedid elbisesi giyenin dinden çıkacağı propagandası açıkça yapılıyordu. 26 Mayıs 1807 günü Kabakçı Mustafa adlı asi lideri Büyükde-re'de adamlarını toplayarak Nizam-ı Ce-did'i kaldırmak üzere hareketi başlattı. Ataullah Efendi ve Köse Musa Paşa bir yandan padişaha olayları önemsiz göstermeye çalışıyor ve Şehzade Mustafa ile işbirliği halinde tertip alıyorlardı. Nizam-ı Cedid askerlerine kışlalarından çıkmamaları emrediliyor, asilere karşı harekâta hazırlanan topçulara da tehditle karışık kıpırdamamaları öğütleniyordu. Padişah her yanı saran bu ihanet içerisinde çaresiz kaldı. "Ben Tuna boylarından orduyu getirir bu isyanı bastırırım. Fakat o vakit Ruslar Çatalca
Levent Çiftliği'ndeki Nizam-ı Cedid Kışlası (1792).
Y. Akçura, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri, Ankara, 1988
önlerine gelebilirler" dediği söylenir. Bu arada Musa Paşa el altından Kabakçı'ya bir liste göndererek yenilik taraftarı 11 değerli insanın idamım istedi. III. Selim acı içinde buna da razı oldu. Fakat asiler kana doymayacaklardı. Kimi tarihçiler bu esnada kararlı davranılsa ve Nizam-ı Cedid ile topçu ocakları birlikte harekete geçseler isyanın ezilebileceğini söylemişler, kimileri de henüz bunun için ortamın uygun olmadığını ifade etmişlerdir. Asiler tered-dütü görünce daha da rahat hareket ettiler; III. Selim'i ve daha birçok yenilik taraftarını katlettiler ve Nizam-ı Cedid de kaldırılmış oldu (bak. Kabakçı Mustafa Ayaklanması).
Bibi. E. Z. Karal, Selim IH'ün Hatt-ı Hümayunları/Nizam-t Cedit 1789-1807, Ankara, 1946; M. T. Gökbilgin, "Nizam-ı Cedit", lA, IX, 309-318; A. H. Ongunsu, "Tanzimat ve Amillerine Umumi Bir Bakış", Tanzimat I, İst., 1940, s. 1-12; E. Z. Karal, "Tanzimattan Evvel Garplılaşma Hareketleri (1718-1839)", ae, s. 13-30; N. Tacan, "Tanzimat ve Ordu", ae, s. 129-137; A. C. Eren, "Selim III", 1A, X, 441-457; S. Shaw, History ofthe Ottoman Empire and Modern Turkey, I, Cambridge, 1991.
M. TANJU AKAD
NOMİDİS, İSAAK MİLTİADİS
(l 884, istanbul - 21 Eylül 1959, İstanbul) Rum asıllı araştırmacı.
"MlSN" kısaltmasıyla imza atan Nomi-dis, Fener'deki Megali Tu Yenus Soli Rum Lisesi ve Fransız St. Benoit Lisesi'nde eğitim gördü. Ailesi kereste ticareti ile uğraştığı için ilk işi kereste ticaretiydi. Aile şirketleri Galata'da Kalafat Yeri'nde bulunuyordu ve uluslararası çapta kereste ticareti yapıyorlardı. Keresteyi çoğunlukla Balkan ülkelerinden özellikle de Romanya' dan temin ettikleri için 19. yy'm sonlarından itibaren Rusya'nın Balkanlar'daki siyasi nüfuzundan yararlanabilmek amacıyla Nomidis ailesi imparatorluk döneminde Rus uyruğuna geçmişti. Ancak 1917'de Rusya'da Bolşeviklerin iktidara gelmesi, 1923'te de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması Nomidis ailesini derinden etkiledi. Türkiye tarafından önce "Beyaz Rus" olarak tanındılar. Aile olarak gerek toplu gerek teker teker birçok kez müracaat etti-
lerse de, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma istekleri reddedildi. Bir süre sonra Bolşevikler'in kurdukları sistem gereği kamulaştırma faaliyetleri dolayısıyla Rusya'da yaşayan Türklerin de mülklerinin devletleştirilmesi sonucunda Türkiye, siyasi misilleme olarak Türkiye'de yaşayan Rus uyrukluların mallarına el koyunca Nomidis ailesinin kereste ticareti de son bulmuş oldu. İ. M. Nomidis, bunun üzerine esas ilgilendiği alan olan İstanbul'un Bizans dönemi arkeolojisine ve tarihine yöneldi. 1940'ta Yüksekkaldırım'da Patriark-hias'ın kitapçı dükkânını devralarak bir yandan da kitapçılık yapmaya başladı. (Burası bugün de Librairie de Pera adıyla faaliyetine devam etmektedir.) Ancak uyrukluk meselesi gene çözülememişti. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma isteklerinin sürekli reddedilmesi sonucunda vatansız kalmamak için zorunlu olarak Yunan uyruğuna geçtiler.
Nomidis, Bizans arkeolojisi ve tarihi alanında kendi kendim yetiştirmiştir. Türkçe ve Rumcadan başka ingilizce, Fransızca ve Almanca bilen Nomidis, Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün(->) üyelerindendi. Skarlatos Bizantios'un(-0 ve Alexandros Paspatis'in(-») geleneğini sürdürerek İstanbul'un Bizans dönemi topografyası, tarihi ve anıtlarıyla ilgili çalışmalar yapmıştır. Sayısı 110'u bulan bu çalışmaların çoğu haritalar ve çizimlerdir. Ayrıca makaleleri ve kitapları da vardır. Bugüne dek bunlardan yalnızca 11'i yayımlanabilmiştir. No-midis'in Yunanca, Almanca ve Fransızca yazdığı ve yayımlanabilmiş olan yapıtları arasında en ilgi çekici olanları "Balıklı Manastın Üzerine Araştırma", "Ayasofya Mozaikleri", "Galata", (A. M. Schneider ile birlikte) "Vefa Kilise Camii ve Mozaikleri" adlı monografileri ve Bizanslıların kara surları üzerine yapmış olduğu haritalardır. No-
İsaak Miltiadis Nomidis
Uğur Güracar koleksiyonu
midis, Vefa Kilise Camii'ndeki mozaikleri bulan kişidir. Yayımlanmamış çalışmaları Kariye mozaikleri, kara ve deniz surları, Altınkapı, Lykos (Bayrampaşa) Deresi ve Latinlerin İstanbul'a yerleşmeleri gibi konuları içerir. Nomidis aynı zamanda usta bir haritacıdır. Çizdiği haritalar Be-nedetto Palazzo'nun L'Arap Djami ou Eg-lise Saint Paul a Galata (ist., 1946) ve Raymond Janin'in Constantinople Byzan-tine (Paris, 1950) adlı kitaplarında yayımlanmıştır.
Nomidis'in yayımlanmış eserleri istanbul Haritası, (67,5x88,5 cm), (Rumca); Ta-bula archeologica et topographica Cons-tantinopoleos medii aevi, (Vindoboni, 1937); ZoodohosPiyi (Balıklı Manastırı Tarihi), (ist., 1937); Ta moseika tisayiassofi-as(Ayasofya'nın Mozaikleri), (ist., ty); Etu-des Byzantines. Carte topographique et archeologique de Constantinople au Mo-yenAge, (ist., 1938); Byzantinische Stu-dien. Topogmphische und archaologische Karte von Konstantinopel im Mittelalter, (ist., 1938); Kara Surları Haritası, (ist., 1938); To Petrion tu keratiu kolpu (Halic'in Petrion'u), (ist., 1938); Galata. Topograp-hisch-archâologischerPlan, (A. M. Schnei-der'le), (ist., 1944); "Rapport preliminaire deş travaux executies dans üne eglise Byzantine (Kilise Cami)", Notre-Dame d'Ephese, (1958, s. 2) olarak sıralanabilir. Bibi. "Ta katalogia tu M. Is. Nomidi (Misn)", Mesonika ke nea elinika, c 3 (1990) s 431-453.
UĞUR GÜRACAR
NORDSTERN HANI
Beyoğlu Ilçesi'nde, Karaköy'de, Voyvoda Caddesi'nin meydanı kestiği köşede yer alır.
Beyoğlu Tapu Sicil Müdürlüğü'nün 11 Eylül 1989 gün ve 294 sayılı temessük kayıt örneklerinden anlaşıldığına göre 12287 1813'te bugün Nordstern Hanı'nın bulunduğu arsada Yahudhane ve altında 5 dükkânı olan bir yapı vardı. 1274/1857 tarihli bir belgede bu gayrimenkulden "Yahudhane arsası ve iki dükkân" diye bahsedilme-sinden bu tarihte Yahudhane'nin yıkıldığını anlıyoruz. Yine kayıt örneklerinden öğrendiğimize göre burada 1279/1862'de Yosef e ait tek kapılı bir han ve üç dükkân bulunuyordu. Günümüzdeki yapı 1305/1889'da inşa edilmiştir. Bu yeni yapı Galata'nın Yeni Cami Mahallesi, Topçular adresinde l, 3, 5 kapı numaralan ile kayıtlıydı. No. l ve 3'te iki dükkân, no. 5'te ise Dilber Han vardı. 1928'de, yapının altındaki iki dükkânı Banco Di Roma'ya(-t), bir dükkânı ise Baylan Pastanesi'ne kiralanmışken Nordstern Umumi Sigortalar Şir-keti'ne satılmıştır.
istanbul, Beyoğlu, Arap Cami Mahallesi 174 pafta, 1.119 ada, l parseldeki söz konusu han, Anıtlar Kurulu'nun 28 Eylül 1989 gün 1416 sayılı kararı ile ikinci grup korunması gerekli yapı olarak tescil edilmiştir. 1994'te yapı sahibi Nordstern Anonim Şirketi tarafından köklü bir restorasyon yaptırılmaktadır.
Yapının mimarı bilinmemektedir. 19.
Nordstern Hanı
Tülay Taşçıoğlu
yy'da özellikle Maltalı, italyan, Katolik ve Ortodoks, Rum, Ermeni, Musevi azınlıklar ile Avrupa memleketlerinden gelen tüccarlardan oluşan bir toplumun (Levanten) beğenisini kazanan "canlandırma" diye isimlendirebileceğimiz ve çevredeki yapılarda da görülen yabancı karakterli bir mimari tarzı vardır. Cephelerdeki çift pencereli sivri kemerleri, bezemeli pencereleri, pencereler arasındaki pilastrlar ve kolon başlıkları, katlar arası bezemeli silmeleri ile neogotik tarzına bir örnektir.
Cephe Kandıra ve Şile çevresinden getirilmiş olması muhtemel yeşilimsi gri renkli kumtaşı ve sarı renkli mikro fosilli kireçtaşı ile almaşık bir taş kaplamaya sahiptir.
Yapı üç katlıdır. Son kat daha sonraki bir devirde ilave edilmiştir. Son katın kuzey ve güney cephelerinde eski fotoğraflarda kabartma heykeller (rölyef) seçilmektedir. Günümüzde bunların sadece yerleri kalmıştır.
Yerler volta döşemedir. Çatı dört yöne meyilli ve kiremit kaplıdır. Zemin kat pencerelerinde orijinal ferforje parmaklıklar vardır.
Bodrum kat Banco Di Roma'nın önce kasa dairesi, sonra da Baylan Pastanesi'nin imalathanesi olarak kullanılırken pek çok ilaveler yapılmıştır. Zemin katta hanın asıl kapısı ile (zamanla dükkân haline getirilmiştir) cam negatiflerden elde ettiğimiz fotoğraflar yardımıyla varlığını tespit ederek yaptığımız araştırmada kemerler ve başlıkları bezemeli kolonlar bulunmuştur. Yine restorasyon sırasında yapının kuzeyindeki büyük salonun cadde cephesinde iki duvar arasından geçen duman bacaları ve duvara gömülü ocaklara rastlanmıştır. Bina günümüzde kalorifer ile ısıtılmaktadır ve modern işyeri ihtiyacına cevap verecek bir plana sahip olup asansörlüdür. Ahşap olan pencere ve kapı doğramaları ile dökme dilimli bezemeli kalorifer radyatörleri orijinaldir.
Zaman içinde oda oda kiraya verildiği ve kat yükseklikleri de elverişli olduğu için yer yer asma katlar ilave edilmiştir. Restorasyon projeleri çalışmalarında
ilaveler ayıklanarak yapı olabildiğince orijinal haline döndürülmeye çalışılmıştır. Bibi. S. Eyice, Galata ve Kulesi, İst., 1969; S. N. Duhani, Eski İnsanlar Eski Evler, İst., 1984; R. Serhadoğlu, Büyük İstanbul Albümü, ist, 1955; Müller-Wiener, Bildlexikon, 324; Cezar, Beyoğlu, 227; T. Taşçıoğlu, "1989 Tarihli Nordstern Han Rölöve ve Restorasyon Albümü", (yayımlanmamış çalışma).
TÜLAY TAŞÇIOĞLU
NOTARAS, LUKAS
(?, Konstantinopolis - Haziran 1453, Konstantinopolis) 1449-1453 arasında "me-gas doux" (deniz kuvvetleri komutanı) olan Bizans devlet adamı.
II. Manuel'in (hd 1391-1425) nedimi ve elçisi Nikholas Notaras'ın oğludur. Son üç Bizans imparatoruna hizmet veren Lukas Notaras'ın karısı, VII. toannes(-0 (hd 1390) kızlarından biri olmalıdır. Notaras bu yüzden kendini, bir çeşit soyluluk unvanı kabul edilen imparatorluk "gambros"u (damat) olarak tanımlamıştır.
Lukas Notaras, 1424'te tarihçi Georgi-os Sfrantzes(-») ile birlikte II. Murad'a elçi olarak gönderildi. VIII. İoannes(->) (1425-1448) ve XI. Konstantinos(-0 (1449-1453) dönemlerinde "mezason" (Osman-lılardaki vezirazamlık mevkiinin Bizans'taki eşdeğeri) olarak hizmet gördü. 1441'de XI. Konstantinos'u, Cenevizli Gattulusio ailesinin kızı Katerina ile evlenmek üzere Lesbos (Limni) Adası'na götüren gemiye kumanda etti. italyan tüccarlarıyla iş yapan Notaras, elde ettiği serveti İtalyan bankalarında değerlendirerek, Cenova ve Venedik kentlerinin de vatandaşı oldu. Batı devletleri ile yakın ilişkilerine rağmen, Notaras'ın Roma ve Bizans kiliselerinin birleştirilmesi politikalarına şiddetle karşı çıkması ilginçtir. Hattâ kendine muhalif tarihçilerden Dukas'a(->) göre, Notaras "şehirde Latin papazlarının ayin taçları yerine Türk sarığı görmeyi yeğlerim" diyecek kadar ileri gitmişti.
Kendisinden söz eden Dukas ve Sfrant-zes gibi yazarlara bakılırsa, egoist, çıkarcı ve hırslı kişiliği yüzünden pek çok kişinin düşmanlığım çekmişti. Notaras'ın 1453' te Konstantinopolis'in savunmasında oy-
Ü
NOTİTİA URBİS
94
95
NURBANU VAÜDE SULTAN
nadığı rol hakkında bazı tartışmalar vardır. Sfrantzes'e göre Ayios Teodoros Kapısı'na kadar olan Petri bölgesinin (bugünkü Fener civarı) savunması Notaras'a verilmişti. O sırada şehri, yanında getirdiği 700 kadar Ceneviz askeriyle Osmanlılara karşı kahramanca savunan Giustiniani Longo, Notaras'ı, Petri bölgesindeki topları başka ce jhelere kaydırmayı reddettiği için vatan hainliği ile suçladı. Yine aynı yazara göre Notaras, 29 Mayıs 1453'te şehre giren II. Mehmed'e (Fatih) saraydan kaçırdığı değerli eşyaları sunarak, işbirliği girişimlerinde bulunduysa da, onun bu davranışı sultan tarafından ihanet olarak nitelendi. Nitekim bu olaydan birkaç gün sonra Notaras ve iki oğlu, Fatih tarafından idam ettirildi. 1470'te İoannes Moshos adlı biri tarafından Lukas Notaras'ı ihanet suçlamasından aklamak üzere bir methiye yazılmışsa da bu konudaki iddialar açıklık kazanmamıştır. Bibi. G. Phrantzes, Corpus Scriptorum Histo-riae Byzantinae, Bonn, 1839; A. E. Bakalo-poulos, "Frage der Glaubwürdigkeit der 'Le-ichenrede auf L. Notaras' vonjohannes Mosc-hos (15. Jh.)", Byzantinische Zeitschrift, S. 52 (1959), s. 13-21; H. Evert-Kappesowa, "La tiare ou le turban", Byzantinoslavica, S. 14 (1953), s. 245-248; Dictionary ofByzantium, 1494-1495.
AYŞE HÜR
NOTİTİA URBİS CONSTANTİNOPOIİTANAE
istanbul'un geç Roma dönemi tarihinin en eski ve en çok başvurulan 15 sayfalık Latince betimlemesi olan anonim eser. Ur-bis Constantinopolitana Nova Roma da denir, II. Teodosios döneminde (408-450) 5. yy'uı ilk çeyreğinde (425-430) bir araya getirilmiş bir belgedir. Pierre Gilles(->) bu belgeyi 156l'de Lyon'da yayımlanan De Topographia Constantinopoleos adlı kitabında vermiştir. 1593'te Venedik'te Pan-ciroli, Notitia Dignitatum'la birlikte tekrar yayımlamıştır. Notitia 'nın önemi kent hakkında sayısal değerlendirme yapmamıza olanak veren tek kaynak olmasıdır. Bir giriş bölümünü izleyerek 14 bölgeye ayrıldığı anlaşılan kentin her bölgesindeki idarecilerle en önemli yapılarının bir listesini verir. Konstantinopolis'te Roma kent örgütlenmesinin yinelendiği görülür, istanbul'un yönetiminden sorumlu olan pra-efectus'un başkentteki en önemli sorunlarından biri emniyetti. Bölge idarecileri (curator) 13 tanedir. 14. bölge olan Bla-hernai'nin kent dışı bir mahalle olarak "cu-rator"u yoktur. Kendi bölgesinin belediye işlerinden sorumlu curator'un kamu işlerini gören kölelerden seçilen yardımcısı (vernaculus) her tür işi gören, halka çağrı yapan bir memurdu. Kentte geceleri kontrol için dolaşan 65 bekçi (vicomagist-ri) ve 560 gönüllü itfaiyeci (collegiati) vardı. Notitia her bölgede bunların sayısını vermiştir. Her bölgede bekçi sayısı aynıdır. Fakat itfaiyeci sayısı değişmektedir. Bu sayıya göre 7. ve 10. bölgeler özellikle kalabalıktır.
Notitia'da yapılar tipolojilerine göre sı-
nıflandırılarak sayıları verilmiştir. Kentte 5 saray (palatia) vardı. Yaptıranların statülerine göre büyük konutlar özel sıfatlar taşıyorlardı. 14. bölgede Büyük Saray (pa-latium magnum) ve "palatium placidi-anum" (Teodosios'un ikinci karısı Galla Placidia'nın sarayı) vardır. 11. bölgede "palatium flacillianum" (Teodosios'un birinci karısı Aelia Flacilla'nm sarayı), Notitia'nm adını verdiği saraylardır. Augusta unvanı verilen prenseslerin konutları (domus di-vinae augustarum) içinde 1. ve 10. bölgelerde Placidia'nın (I. Theodosius'un kızı), 3. ve 12. bölgelerde Pulheria'nın ve 10. bölgede Eudokia'mn konutları vardır. Ar-kadios'un kızlarından Arkadia'mn 9 ve 10. bölgelerde, Marina'mn 1. bölgede konutları (domus nobilissimae) bulunmaktadır. Konutlara verilen adlar arasındaki bu hiyerarşi Osmanlılarda da kesin olmasa bile, bir ölçüde vardır. Saray, konak, kasır ve köşk sultan ve saray mensupları ile yüksek idarecilerin konutları arasında çoğu kez duyarlı bir kullanımı yansıtır. Sultanların sarayları, vezirlerin konaklan kabul edilen bir ayrımdır. Konutla ilgili olarak sadece 4.388 domus'tan söz edilmektedir. Başka hiçbir sayı ve adın verilmemiş olması nedeniyle "domus" sözcüğünün içeriği üzerinde Roma ile karşılaştırılarak yorumlar yapılmıştır. Büyük bir olasılıkla "domus" her zaman büyük bir konut anlamına değil, Dagron'un belirttiği gibi, çok sayıda yapıyı içeren bir konut (domus: oikos) kompleksi anlamına kullanılıyordu. Bu domus'ların 153'ünde özel hamam vardı.
Notitia kentteki 4 forumu, Kapitol'ü, Augusteion'u ve Hippodrom'u zikrettikten sonra l colesseum, 2 senato binası ve 9 hamamdan söz etmektedir. Bu hamamlardan Arkadios Arcadianae'de (1. bölge), Zeuksippos 2. bölgede idi. Diğerleri Ho-norianae ve Eudoksianae'de (5. bölge), Carosianae'de (7. bölge), Anastasianae'de (9. bölge) ve Constantinianae'de (10. bölge) idiler. Dört büyük çeşme (nimfaion) vardı. Valens'in yaptırdığı Tauri Foru-mu'nun çeşmesi Nymphaeum Majus kentin en büyük çeşmesiydi (bu büyük ya-laklı çeşme 1553'te Andre Thevet tarafından görülmüştü). Diğer genel çeşmeler 5., 10. ve 14. bölgelerde idiler. 1. ve 2. bölge sınırında 2 tiyatro (teatrum maius ve teatrum minus) ve 13. ve 14. bölgelerde iki mim tiyatrosu (lusoria) hepsi 5. bölgede, Neorion(->) civarında 6 depo (horre-um), 2 sarnıç, 322 sokak (vici), 5 mezbaha ve 17 iskele (gradus) vardı. Notitia 430'da hâlâ var olduğu anlaşılan Thedo-sius'un Limanı'ndan (Eleutherius Limanı) ve onun ambarlarından (horrea Aleksand-rina ve horreum Teodosiacum) söz eder. Notitia ayrıca kentte 54 revak (portikus; embolos) olduğunu belirtir ve bunlardan 12. bölgedekine porticum Troadenses, 3. bölgedekine porticum Semirotundam (Sig-ma) ve 4. bölgedekine porticum Fani-onis'in adını verir.
Diğer kaynaklar, erken dönem yazarları ve arkeolojik verilerle birlikte Notitia Urbis Constantinopolüanae geç Roma
dönemi İstanbul'unun tarihini yazarken her seferinde yeni veriler ışığında yeniden yorumlanması gereken, temel belge niteliğini korumaktadır.
DOĞAN KUBAN
Dostları ilə paylaş: |