MÜTAREKE DÖNEMİNDE
20
21
MÜTAREKE DÖNEMİNDE
^ ,
ta-•
İşgalci Doğu Orduları Komutam General Franchet d'Esperey'in istanbul Limanı'nda Cevat Paşa
ve ingiliz General Wilson tarafından karşılanışı.
M. Özel, Cephelerden Kurtuluş Savaşı'na, İmparatorluktan Cumhuriyete, İst., 1992
Beyaz Ruslarla birlikte Beyoğlu yeni bir görünüm kazandı. Lokanta, konser, bar, kabare ve kumarhane işi kısa sürede Rusların eline geçti. Ekserisi Rus Yahudileri tarafından yönetilen bu yerlerde Osmanlı delikanlısı Ruslara özgü gece hayatını ve eğlencesini tanıdı. Böylece işgal altında kan ağlayan bir kent halkının, Ruslar sayesinde biraz yüzü güldü; İstanbul'un durgun ve kapalı yaşamına bir ölçüde canlılık geldi.
Bu eğlence mekânlarında İstanbul'a Wrangel ordusu döküntüleriyle gelmiş kibar Moskof kadınları garsonluk ediyorlardı. Ekseriya zabit rütbesinde olan kocalar, lokanta ve barlarda kapıcı, barmen, krupiye ya da becerisi varsa piyanist olarak istihdam edildiler. Rus aristokrasisine mensup bir generalin lokanta bulaşıkçısı ya da seyyar satıcı olması o günler için doğaldı. General üniformalarıyla küçük oyuncak bebekler satmak üzere köhne İstanbul sokaklarına dalan; "Bir matmazel beş kuruş" diye müşteri ayarlan Rus zabitleri olağan sahnelerdi.
Ancak, zevcelerin bulunduğu yerlerde çalışmak kuraldışıydı. Bu tür yerlerde karı kocanın gözden ırak olması gerekiyordu. Kadınlar iş saatlerinde kocalarından uzak ve serbesttiler. Tutkunlarına ucuz gönül vermemeyi de biliyorlardı. Sessiz sedasız İstanbul hovardasını soyup soğana çevirmede hayli marifetliydiler. Sabahın saat ikisinden sonra her koca karısını diğer barın kapısında bekler ve eve götürürdü.
mak üzere İttihad ve Terakki'nin 69 üyesi tutuklandı; partinin mallarına el kondu; halka camilerde İttihad ve Terakki düşmanlığı telkin edildi.
İttihad ve Terakki, kendisini feshettikten sonra bazı siyasal örgütlerle varlığını sürdürdü. Bunlardan biri Teceddüt Fırka-sı'ydı. Şeyhülislam, Divan-ı Harb'in ve Ku-va-yı İnzibatiye'nin denetimine girdi. Şûrayı Saltanat, 1919 ve 1920'de iki kez toplanarak, devletin kaderim Batılı işgal kuvvetlerinin merhametine bırakmıştı. Alman yanlısı İttihatçı politikayı dengelemek için İngilizler'den medet umuldu. İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Ankara'ya karşı İstanbul'un tavrını belirleyen kuruluş oldu.
Ancak, Anadolu'da Heyet-i Temsiliye, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Ce-miyeti'nin temsilci organı olarak, Sivas Kongresi'nden , TBMM'nin açılışına kadar fiili bir siyasal güç odağı oluşturdu. Ankara ve İstanbul bir süre birlikte çalışma olanakları aradı; Amasya görüşmeleri ve protokolleri sonucu 1919 genel seçimini kararlaştırdı. Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı 12 Ocak 1920'de İstanbul'da toplandı. Açılışı izleyen gün Sultanahmet Meydanı'nda 150.000'e yakın İstanbullunun katıldığı büyük bir miting düzenlendi. Meclis-i Mebu-san üyelerinin önemli bir bölümünü Ku-va-yı Milliye'nin temsilcisi olan mebuslar oluşturuyordu. Meclis-i Mebusan'ın çalışmaları arasında en önemli karar Ahd-ı Mil-li'nin kabulü oldu (28 Ocak 1920). Bu program daha sonra Misak-ı Milli adıyla ünlendi.
Bu arada Londra Konferansı'nda İstanbul'un işgal edilmesi kararlaştırıldı (4 Mart 1920). Bütün güçlerini İstanbul'a çeken İngilizler 9 Mart'ta İstanbul Türk Ocağı'nı, 14 Mart'ta da Telgrafhane'yi işgal ettiler. Toplu işgal eylemi 15 Mart gecesi başladı. Bakırköy'den Kadıköy'e kadar bütün İstanbul Limanı İtilaf donanması tarafından abluka altına alındı. Sabaha karşı karaya çok sayıda asker çıkarıldı. 16 Mart 1920 günü 150 kişilik bir İngiliz birliği, Şehzadebaşı'nda-ki 10. Kafkas Tümeni Karargâhı binasına giderek uykudaki askerlerin üzerine yay-
lım ateşi açtı. Saldırıda 5 asker öldü, 10 asker yaralandı. Bu kanlı faciadan sonra, fiili işgal durumu resmi bir nitelik kazandı. Harbiye eski nazırı Cemal Paşa tutuklandı. Öğleye doğru İtilaf güçleri İstanbul'un hemen her köşesini tutmuş, kavşakları denetim altına almıştı. Başta nezaret binaları olmak üzere çok sayıda resmi daire işgal edilmişti.
Salih Paşa hükümeti İstanbul'un fiilen işgal edilmesinden sonra gönderilen İtilaf notasını geri çevirdi. Giderek gerginleşen ilişkiler sonucu aynı gün öğleden sonra İngiliz askeri Meclis-i Mebusan'ı bastı. Heyet-i Temsiliye üyesi Kara Vasıf ve Rauf beylerin kendilerine teslim edilmesini istedi. 18 Mart'ta yasama görevinin yapılmasına olanak verecek bir ortam yaratılınca-ya kadar meclis toplantıları ertelendi. Padişah, 11 Nisan'da gönderdiği bir iradeyle meclisi feshettiğini açıkladı. 150 kadar siyasi şahsiyet tutuklanarak Malta'ya sürgün edildi. Tüm bu gelişmeleri İstanbul'un Müslüman halkı dehşetle izliyordu. Bu arada, kiliselerde toplanarak şehrin Yunanistan'a ilhak edilmesi için ayin ve sokaklarda aynı amaçla gösteri yapan Rumlar da vardı. Bunlara, erkekleri cepheden dönmemiş, Milli Mücadele saflarına katılmış ya da takipten kaçmak için bir yere sinmiş kadınlardan yanıt geliyordu. Kadın direnişi Mart 1919'da Fatih Türbesi'nde şehitleri anma toplantısıyla başladı. Onu Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktığı gün yapılan işgali telin mitingi izledi. Bu mitinglerin en görkemlisi Halide Edip'in önderlik ettiği Fatih Mitingi'ydK-»). Döneme damgasını vuran bir diğer gösteri Darülfünun greviy-di(->). Öğrencilerin Milli Mücadele karşıtı olarak gördükleri Ali Kemal ve diğer müderrisler Darülfünun'dan uzaklaştırıldı. • İstanbul'da işgale ve saraya karşı direnişin diğer boyutu gizli örgütlerdi. Anadolu'ya gizli yollardan asker, silah ve cephane sevk eden bu örgütler aynı zamanda istihbarat görevi görüyorlardı. Bunlar arasında Karakol Cemiyeti(->), Mim Mim Grubu ve Müdafaa-i Milliye Teşkilatı bel-libaşlılarıdır.
Karakol Cemiyeti, Mütareke ertesi İstanbul'da gizli olarak kurulan ilk direniş örgütüdür. Cemiyet Müdafaa-i Hukuk ile uyum içerisinde çalıştı. Nitekim Sivas Kong-resi'nde cemiyet, reisi Kara Vasıf Bey tarafından temsil edildi. Silahlı bir yapıya sahip olan cemiyet, hamallar ve diğer esnaf cemiyetleri yardımıyla etkinliklerini sürdürdü. Ancak zamanla Kara Vasıf ile Mustafa Kemal Paşa arasında fikir ayrılığı doğdu; Heyet-i Temsiliye'nin emri üzerine Karakol Cemiyeti lağvedilerek yerine Müdafaa-i Milliye Teşkilatı diye de bilinen direniş örgütleri, Mim Mim grupları kuruldu. Gizli olarak ve gruplar halinde çalışan bu örgütün yükü iki grup üzerinde toplanmıştır: Müsellâh Mim Mim ve Mim Mim grupları. Bunlar TBMM'nin ve Erkân-ı Harbi-ye-i Umumiye Riyaseti'nin İstanbul'daki u-zantılarıydı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile yakın ilişkideydi.
İlk adım 1920'nin nisan ve mayıs aylarında Topkapı semtinde atıldı. İlk Müdafaa-i Milliye örgütünü Piyade Yüzbaşısı Emin Ali Bey ve Kasımpaşa Bahriye İtfaiye Taburu'ndan bölük kumandanı Bahriye Yüzbaşısı İsmail Hakkı Bey bu semtte kurdular. Bunu Şehremini izledi. Yine Karakol Cemiyeti üyelerinden Topkapılı Hakimza-de Mehmed Bey bu semti örgütledi. Kısa sürede örgüt mahalle düzeyinde yaygınlaştı. İstanbul'un hemen her yanına yayıldı. Bu kuruluşlar, bazı yurtseverlerin girişimleriyle, karşılıklı yardımlaşmayla kurulmuş ve genişletilmişti. Erkân-ı Harbiye'de tutulan kayıtlarında her semt ayrı ayrı belirtilmiş ve her semte belirli numaralar verilmişti. Bu kayıtlara göre şube adedi 52, üye sayısı 10.000 dolayındaydı.
Müdafaa-i Milliye Teşkilatı, Erkân-ı Har-biye'ye gönderdiği 29 imzalı ve 29 Kasım 1920 günlü raporunda teşkilatın kuruluş nedeni ve görevlerini şöyle açıklıyordu: "Her türlü ihtimal ve tehlike kısışında ve İstanbul'un herhangi bir ihtilal vazıyetinde hal ve mevkiye hâkim olarak İstanbul'daki Müslüman kuvvetini gaye-i milliyeye doğru sevk ve idare etmek ve Anadolu'daki mücadeleye İstanbul'dan manen ve maddeten zahir olmak üzere teşekkül etmiştir."
Müdafaa-i Milliye Teşkilatı Milli Mücadele yıllarında İstanbul'un Anadolu ile bağlantısını kuran örgütlerden biriydi. İstanbul'daki askeri kıtalar ve Dersaadet Jandarma Alayı erkânı ile Harbiye Mektebi, Tıbbiye Mektebi, Darüleytam, Galatasaray ve İstanbul sultanileri ile medrese öğrencilerinin büyük bir kesiminin ve Müslüman sporcuların desteğini alıyordu.
Teşkilat her ne kadar İstanbul'un Müslüman halkını işgal günlerinde tecavüzden korumayı amaçlamışsa da, kimi kez, askeri ambar ve depolardan ilgili subay ve memurların yardımıyla, kimi kez baskınlarla, Anadolu'ya silah ve cephane sağlanmasında önemli bir rol üstlendi.
Mütareke yıllarında İstanbul'un toplumsal dokusu köklü dönüşümlere uğradı. Savaş ve işgal koşullan nedeniyle hareketli bir nüfusa sahip oldu (bak. nüfus). Kimi A-nadolu'ya yöneliyor, kimi İstanbul'a sığını-
yordu. Bu dönemde işgal kuvveden ve Rus göçmenler kent yaşamına o güne kadar alışılmadık bir görünüm kazandırdılar.
Günlük yaşamı etkileyen temel etmenlerden biri Rus göçmenler oldu. Çarlık Rus-yası Bolşeviklerce devrilince, İstanbul Beyaz Rus ordularıyla birlikte kaçan Rus aristokrasisi ve zengin tabakası sersefil İstanbul'a varmıştı (bak. Beyaz Ruslar). On binlerce kadınlı erkekli Rus İstanbul'a yerleşti. Bunların toplam sayısı, aynı anda İstanbul'da bulunmasalar bile, 200.000'i buldu. Kaçanlar varlıklı kimseler olmalarına karşın, yanlarına pek az şey alabilmiş; çoğu kez canlarını kurtarmakla yetinmişlerdi. Göçmenlerin pek fazla seçenekleri yoktu. O sıralarda İstanbul ve Sırbistan dışında göçmen Rusa kimse vize vermiyordu.
Yabancı orduların ve Rusların istilasına uğrayan İstanbul yeni kültürel alışkanlıklar edinmekte gecikmedi. İşgal güçleri belirli tüketim örüntülerini özendirirken, yoksul halk güç koşullar altında yaşamını sürdürebiliyordu.
Rus göçmenlerle birlikte sefalet giderek yayıldı. Sefahat ile sefalet İstanbul'da buluştu. Göçmenler İstanbul'a gemiyle varıncaya değin çok güç günler geçirdiler. Çoğu üzerinde ne varsa öylece kaçtığından pislikten, sefaletten bitlenmişti. Bu nedenle kadınlar saçlarını kökünden kestiler; ne buldularsa başlarına geçirdiler.
İstanbul yoksulluğuna karşın kendine özgü estetik değerleri oluşturmakta gecikmedi. İstanbul ahalisi Rus kadınların saç biçimini moda belledi: "Rusbaşı" adıyla kısa kesilmiş saç revaç buldu. Dersaadet hanımefendileri bu zavallı göçmenlerin rengârenk örtülerini taklit etmekte de gecikmediler. Omuzları yırtık elbiseler çabucak moda oldu. Böylece Mütareke ile birlikte gündeme gelen "milli moda" ile "Rus modası" kaynaştı. Bir zamanlar II. Abdülha-mid yönetimine karşı modanın simgesi olan çarşaf artık demode oldu ve Osmanlı kadınının "tesettür"e karşı savaşında boy hedefini oluşturdu. Osmanlı feminizmi çarşafa karşı tavrını bundan böyle açık bir dille ifade ediyordu. Bu yıllarda İnci ve Yeni İnci dergileri Cumhuriyet öncesi "milli moda"nın öncülüğünü yaptılar. Çarşaf ismen kalkmasa bile Batı kadın giysilerinden fark edilemeyecek oranda değişime uğradı. Peçe kalktı; baş Rus kadınlarında olduğu gibi bir tülbentle sarıldı. İstanbul hanımları Cumhuriyet'in kılık kıyafet ve şapka devrimine Mütareke'den itibaren hazırdılar.
İstanbul'da Mütareke ile birlikte "mesire" anlayışı değişti. Boğaz yerine artık Adalar'a gidilir oldu. İstanbullu denize girmeye başladı. Plaj modasını Rus göçmenler getirdi. Yüzyıllardır denizden kaçan İstanbul halkı bu kez "Fülürye"ye koştu. Burada yan çıplak Rus dilberleri denize giriyorlardı. Eskiden halk, tarihi çınarlar ve memba suları ile meşhur Fülürye'ye fülür-ye kuşunu dinlemek için giderken bu kez kızgın kumlar üzerinde yatan Rus dilberle-riyle önce göz, ardından deniz banyosu yaptılar. Bu arada "Fülürye" Rus şivesi ile "Florya"ya dönüştü. Böylece mahremlik
l
-V
B&^^--__ / JHâk^Cıv^iLj1-:. î>rııL' - ı. Lit'î.ı•• "-" ~ - ^^^^j^fc.!r-:"L:vO"."vt?â"-"-'"'"v:
Dostları ilə paylaş: |