Niyazi Sayın
Fikret Bertuğ
Leyla Saz
Cengiz Kahraman arşivi
SAZ, LEYLA
(1850 ?, İstanbul - 6Aralık 1936, istanbul) Bestekâr, şair, yazar.
Abdülmecid dönemi (1839-1861) saray hekimlerinden İsmail Paşa'nın kızı (bak. Hekim Ismailpaşazadeler), İstanbul şehre-minlerinden Yusuf Razi Bel'le mimar Vedat Tek'in(-») annesidir. 4 yaşındayken Abdül-mecid'in kızı Münire Sultan'ın nedimesi olarak girdiği sarayda 7 yıl kaldı. Bu süre içerisinde sultanlarla birlikte eğitildi. 1861'de babası Girit valisi olunca onunla beraber Hanya'ya gitti. Burada özel derslerle Fransızca ve Yunanca öğrendi. Babasının maiyet memurlarından Giritli Kut-bî Efendi'den ise Divan şiiri ve aruz dersleri aldı. İstanbul'dayken Matmazel Roma-no'dan öğrendiği piyanoyu Girit'te ilerletti. 16 yaşındayken şiire başladı.
Leyla Hanım sarayda geçirdiği süre içinde öteden beri merak konusu olan harem hakkında değerli gözlemlerde bulundu. Çeşitli vilayetlerde valilik görevinde bulunan babasının girdiği çevrelerde dönemin yönetici kesiminin de içinde yaşadı. 19 yaşında, mutasarrıf, daha sonra vali olan, edebiyatçı Sırrı Paşa ile İzmir'de evlendi.
86 yıllık hayatının değerli hatıralarını topladığı defterleri, Bostancı'daki köşkünün geçirdiği yangında, notaları, şiirleri ve öteki eşyalarıyla birlikte tamamıyla yandı. 70 yaşından sonra hafızasındaki bütün hatıra kırıntılarım toparlayarak yeniden yazdı. Bu hatıralar 1920-1922 arasında, ileri ve Vakit gazetelerinde tefrika edildi. Hatıraların, "Harem ve Saray Âdât-ı Kadîme-si" başlığını taşıyan bölümü, Sadi Borak tarafından sadeleştirilerek Haremin içyüzü adıyla 1974'te kitap olarak yayımlandı. "Harem-i Hümayun ve Sultan Sarayları" adlı bölüm, oğlu Yusuf Razi Bel tarafından Fransızcaya çevrildi La Harem Imperial adıyla Paris'te basıldı. Leyla Hamm'ın ha-
tıratı özellikle, Osmanlı hareni hayatı ve musiki tarihi açısından önemli bir eserdir.
Leyla Hanım İstanbul'un sanat çevrelerinde yaşadığı için küçük yaşlarından başlayarak, devrin ileri gelen bütün mu-sikidleriyle tanıştı. Nikoğos Ağa(->) ile Medeni Aziz Efendi, düzenli olarak ders aldığı musiki hocalarıydı. Kocası Sırrı Paşa'nın yazar, şair ve hattat oluşu, evlendikten sonra da kültür ve sanat hayatından kopmamasında etkili bir ayrıntıdır. Etrafında oluşturduğu sanat çevresini son demlerine kadar canlı tuttu ve bu çevrenin hep merkezinde kaldı. Leyla Hanım yaşama biçimiyle seçkin bir eski İstanbul hanımefendisinin kişiliğini yansıttı. Bir sanat mahfili haline getirdiği evinde devrin önde gelen musikicilerini topladı, teşvik etti, maddi sıkıntıda olanlara yardım edecek kadar gönüllü bir koruyuculuk rolü üstlendi. Yardımsever bir sanatkâr ve sanat koruyucusu olarak çevresinde hep sevildi.
Bostancı'daki köşkünün geçirdiği yangın felaketinde diğer eşyaları ve eserleriyle birlikte çok sayıda musiki eserini de kaybeden Leyla Hanım, kendisinin ve musiki çevresinden dostlarının hatırlayabildiklerini sonradan toplamıştır. Şairdi İskender tarafından eski harflerle basılan bu eserler, küçük bir külliyat halindedir. Yine aynı şekilde topladığı şiirlerini de 1928'de Solmuş Çiçekler adıyla bastırmıştır.
Leyla Hanım Türk musikisi tarihinde Dilhayat Kalfa'dan sonra ikinci en önemli kadın bestekâr sayılır. Türk musikisi dışında piyanoyla Batı musikisi eğitimi de görmüştü. Piyanodan başka, yine bir Batı musikisi sazı olan armonyum da çalıyordu. Bestelediği eserlerin sayısı 200'den fazla olmasına rağmen, günümüze ancak yangından sonra hatırlanarak notaya alınabilen 50 kadarı ulaşabildi. Notalarını hanende İbrahim Efendi'ye yazdırdığı eserlerinin birçoğunun güftesi kendisine aittir. Şarkı formunun dışında türkü ve marş şekillerini de denediği eserlerinde en çok kullandığı makamlar hicaz, hicazkâr, hüzzam, suzidil ve suzinaktır.
"Yaslı gittim şen geldim" mısraıyla başlayan marşı, Cumhuriyet döneminden çok sevilen ve okullarda öğretilen eserlerdendir. Hicazkâr "Nerdesin nerde acep gamda bıraktın da beni" ve "Mani oluyor halimi takrire hicabım", hicaz "Zevk-i sevda duymadın âşık-perestâr olmadın", hüzzam "Duymasın kimse yine kalbi olan feryadımı" ve "Ey sabah-ı hüsn ü ânın âfitâb-ı enveri" ile suzidil "İhtiyarlık bahsi hiçtir ölse uslanmaz gönül" gibi şarkıları, en sevilen eserlerinden birkaçıdır.
Leyla Hanım, damadı Mehmet Ali Aynî' nin Kizıltoprak'taki evinde öldü. Nuruos-maniye'de kılınan cenaze namazından sonra Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa, verildi. Bir süre önce Saz soyadını almıştı. Ölümünden sonra Kızıltoprak'ta bir sokağa "Bestekâr Leyla Hanım" adı verildi. Leyla Hanım' in musiki ve bestekârlık çizgisini izleyen ses sanatkârı Semahat Özdenses de "Leyla Hanımcı" lakabıyla anıldı. Özdenses, Leyla Hanım repertuvarını en iyi icra eden sanatçılardan biri olarak kabul edilmiştir.
Bibi. İnal, Hoş Şada, 215; M. Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi, İst., 1969, s. 18; B. S. Ediboğ-lu, Ünlü Türk Bestekârları, İst., 1962, s. 137; S. K. Aksüt, 500 Yıllık Türk Musikisi Antolojisi, İst., 1967, s. 138; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, II, Ankara, 1989, s. 23; Öztuna, BTMA, II, 264.
MEHMET GÜNTEKİN
Dostları ilə paylaş: |