MÜHÜRDAR
18
19
MÜTAREKE DÖNEMİNDE
Her devlet dairesinin bir mührü olduğu gibi o dairenin başında bulunan kişinin mührü de evrakı mühürlemek için kullanılırdı. Anadolu Kazaskeri Abdülhalim bin Mehmed'in mühründe "Ey günahları bağışlayan ve hataları örten Allah'ım Abdülhalim, lutfundan ihsanlar diler" mealindeki Ya gâfire'z-zünûbi/ Ya sâtire'l-hatâ-yâ / Yercû Abdülhalim / Min lutfike 'l ataya ibaresi kazılıdır.
Vakıf eserleri Osmanlı'da önemli bir yer işgal ettiği için, özellikle kitap vakfedenlerin kitaplarına, taşınamayan eser vakfedenlerin vakfiyelerine vurulan kadı mühürleri kendine has karakteristik özellikler gösterir. III. Ahmed'in vakfettiği kitaplara vurulan mühür şöyledir: " Vakf-ı Sultan AhmedHan bin Gazi Sultan MehmedHan H15."~Bu yuvarlak mührün alt kısmında ise tuğra şeklinde "Ahmed şah bin Mehmed Han el-muzaffer daima" yazılıdır.
Eskiden resmi ve özel her çeşit yazışmada ve belgede mühür kullanılması zorunluluktu. Herkesin bir, bazen de belirli gayeler için birden fazla mühre sahip olması, mühür ve mühürcülük sanatının toplumda nasıl bir yere sahip olduğunu ortaya koyar. Her meslekte olduğu gibi, önemli bir güzel sanat dalı olan mühürcülük de lonca teşkilatına bağlıydı ve idaresi mühürcüler kethüdası tarafından yapılırdı. Zamanın en usta hakkâkma ise hakkâkbaşı denirdi.
Hakkâklar meslek şereflerine son derece düşkün insanlardı. Meslekleri sahtekârlığa son derece müsait olmasına rağmen tarih içinde sahtekâr bir hakkâka rastlanmamıştır. Onlar kazıdıkları bir mührün benzerini bir daha kazımadıkları gibi kaybolan ve kendilerinde tatbik edilmiş örneği bulunan mühürleri aynı tarih ve istifle yeniden hazırlamazlardı. Teşkilat, isimleri aynı olan hakkâkları ayrı semtlerde görevlendirir ve imzalarını da farklı yapmalarını isterdi. Onun için Baba Yümnî ile aynı adı taşıyan Sanayi-i Nefise Mektebi'nin son hak hocası Oğul Yümnî'nin imzaları farklıydı.
Evliya Çelebi, Seyahatname 'sinde İstanbul esnafını anlatırken mühürcüleri ve hakkâkları da ayrıntılı olarak tanıtır. 18. yy'a kadar gelişme gösteren mühürcülük, bir ara duraklamışsa da 19. yy'm ortalarında canlanmaya başlamış ancak mühür üzerine kazınan ibarelerde kısalma ve sadeleşme görülmeye başlanmış, mühür boyutları küçülmüştür. Önce harf devrimi (1928), ardından mühür yerine imza kullanılmaya başlanması ile de devrini tamamlamış sanatlardan biri olarak geçmişte kalmıştır. Okur-yazar olmayanlar için parmak basmanın yeterli sayımladığı resmi işlemlerde kullanılmak üzere yeni harflerle de mühür kazılmaya bir süre daha devam edilmiştir.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 575; İ. A. Gövsa, "Eski Mühürcülük Sanatı", Yedi Gün, S. 407; Pakalın, Tarih Deyimleri, II, 605-609; G. Kut-N. Bayraktar, Yazma Eserlerde Vakıf Mühürleri, Ankara, 1984; M. Z. Kuşoğlu, Dünkü Sanatımız Kültürümüz, İst., 1994; U. Derman, "Mühür ve Mühürcülük", TA, XXV, 24-26; Bün-
gül, Eski Eserler, II, 25-26; P. Lecomte, Türkiye'de Sanatlar ve Zeneatlar. Ondokuzun-cu Yüzyıl Sonu, İst., ty, s. 169-171.
M. ZEKİ KUŞOĞLU
Dostları ilə paylaş: |