Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə570/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   566   567   568   569   570   571   572   573   ...   980
RIFAÎLİK

Ahmed er-Rıfaî (ö. 1182) tarafından 12. yy'da Güney Irak'ta kurulan Arap kökenli tarikat.

İstanbul'un gündelik hayatına girişi birbirini izleyen iki ayrı dönemi kapsar. İlk olarak 16. yy'ın sonlarından itibaren İstanbul'a gelen bazı Rıfaî şeyhlerinin düzensiz aralıklarla sürdürdükleri faaliyetler, tarikatın dar bir çevrede tanınmasını sağlamış, fakat şehir hayatındaki asıl yaygınlaşması bu hazırlık dönemini izleyen 18.

RIFAÎLİK

326

327

RIFAÎLİK

yy'ın başlarında, Üsküdar'da Rıfaî Âsita-nesi'nin(-0 kurulmasıyla gerçekleşmiştir.

Ahmed er-Rıfaî, köklü bir mutasavvıf aileye mensuptur. Aile büyüklerinden Rı-fâa el-Hasan el-Mekkî'den (ö. 943) aldığı "Rıfaî" lakabı, kurduğu tarikatın Rıfaîlik olarak tanınmasına yol açmış, diğer yandan bu tarikata, kurucusunun adından dolayı Ahmedılik de denilmiştir. Kendisine iki defa "kutbiyet" makamı verildiğine inanılan Ahmed er-Rıfaî, bu nedenle tasavvuf tarihinde "Ebu'l-alemeyn" unvanıyla da anılır. Onun bu özelliği Rıfaî kültüründe çift sancak ile sembolize edilmiştir. Ali Ebu'1-Fazl el-Vâsıtî'den İslami ilimleri öğrenen Ahmed er-Rıfaî, daha sonra dayısı Mansûr el-Batâihî'den icazet alarak doğduğu köy olan Umm Ubeyde'deki tekkenin meşihatını üstlenmiş ve burasını Rı-faîliğin merkezi yapmıştır.

Rıfaîlik, Ahmed er-Rıfaî'nin ilk eşi Hatice'den olma Patıma ve Zeyneb adlı kızlarının soyundan yürümüştür. Fâtıma'nın oğulları ibrahim el-A'zeb (ö. 1212) ve Ahmed el-Ahdar (ö. 1247), 13. yy'ın tanınmış mutasavvıflarıdır. Diğer kızı Zeyneb'in oğlu Izzeddin Ahmed es-Sayyâd (ö. 1271) ise, Rıfaîliğin en yaygın kollarından Say-yâdîliğin kurucusu olup tarikatın başta Irak gelmek üzere Hicaz, Yemen, Mısır ve Suriye'de örgütlenmesini gerçekleştirmiştir. İstanbul'da da etkili olan Sayyâdîliğin dışında Rıfaîliğin bellibaşlı kolları Harirîlik (Ebu'l-Hasan Ali el-Harirî), Kıyâlîlik (ismail Meczub-ı Kıyâlî), Nûrîlik (Nûreddin Ha-bîbullah el-Hudeysî), Izzîlik (Hüseyin Ebu'1-Feyz-i İzzî), Fenarîlik (Şemseddin Hamzatü'l-Fenarî), Burhanîlik (Burhaned-din İbrahim), Fazlîlik (Cemaleddin Fazl-ı Hindî), Cendelîlik (Cendel bin Muhammed er-Rıfaî), Deyrîlik (İzzeddin Ahmed Dey-rînî), Ataîlik (Muhammed Atıyyetü'r-Rıfaî), Sebsebîlik (Süleyman Sebsebî), Katnânî-lik (Hasan el-Katnânî), İmadîlik (İmamed-din el-Ekber) olup tarikatın Hindistan'dan Kuzey Afrika'ya uzanan geniş coğrafyada tekkeler kurarak yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Rıfaîliğin İstanbul'da faaliyet gösteren kolları ise, Sayyâdîlik, Maarifîlik ve Ul-vanîliktir.

13. yy'ın ortalarından itibaren Rıfaîliğin izlerine Anadolu'da rastlanmaktadır. Ahmed Eflâkî, tanınmış eseri Menâkıbü'l-Ari-fîn'de, Seyyid Taceddin'e mensup Rıfaî dervişlerinin Konya'ya gelerek ayin yaptıklarım ve halkın büyük ilgisini çektiklerini yazmaktadır. Mevlana'nın hayatta olduğu bu dönemde Rıfaîliğin Mevlevîlik ile ilişki kurduğu ve Anadolu tasavvuf hayatında rağbet gören bir mistik kurum haline geldiği anlaşılmaktadır. 14. yy'ın başlarında ise bu defa Seyyid Ahmed Kûçek ve dervişleri, Anadolu'da yaygın bir üne ulaşmışlar, Mevlevîliği temsil eden Ulu Arif Çele-bi'nin yakın desteğini alarak faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Diğer yandan Arap gezgin İbn Battuta, Rıfaîliğin Anadolu'daki yaygınlığı hakkında Ahmed Eflakî'yi doğrulayan bilgiler vermektedir, Amasya yakınında Sonisa'daki Rıfaî tekkesini ziyaret eden İbn Battuta, burada meşihat görevini üstlenen Şeyh İzzeddin'in Seyyid Taced-

din'in torunu ve Seyyid Ahmed Kûçek'in de oğlu olduğunu öğrenir. Gerek Eflakî, gerekse İbn Battuta'nın verdiği bilgiler doğrultusunda Rıfaîliğin 13. yy'ın ortalarında Anadolu'ya Seyyid Taceddin tarafından getirildiği ve ailesine mensup şeyhler tarafından başta Amasya olmak üzere Batı Anadolu'ya yayıldığı anlaşılmaktadır. 13. yy'dan itibaren Anadolu fütüvvet geleneği içinde yoğrulan Rıfaîlik, 14. yy'ın ortalarında Rumeli'nin fethi ile birlikte etki alanını batıya doğru genişletmiş ve süreç içinde buradaki Bektaşî kültürüyle yakın ilişkiye girecek rint-meşrep tasavvuf anlayışının başlıca temsilcilerinden olmuştur.

Anadolu ve Rumeli'de 13-14. yy'larda güçlü bir tekke organizasyonu kuran Rıfaîlik, söz konusu geniş coğrafyada faaliyet gösteren ilk Arap kökenli tarikat olması bakımından da dikkat çekicidir. Fakat buna rağmen İstanbul'un gündelik hayatına girmesi 18. yy gibi oldukça geç bir döneme rastlar. Bu gecikmenin başlıca nedenleri arasında şehrin mistik kültürünü 15. yy'ın ortalarından itibaren Horasan ve Anadolu kökenli Türk tasavvuf ekolüne mensup tarikatların belirlemiş olması sayılabilir. Kadirîlik(~») gibi Arap tasavvuf ekolünü temsil eden bir tarikatın bile Türk mutasavvıfları tarafından kurulan Rumîlik kolu aracılığıyla ancak 17. yy'ın başlarında İstanbul'a girebilmiş olması, şehir hayatındaki kültürel yapılanmanın niteliğini gösterecek değerdedir. Diğer yandan İstanbul'daki Türk tasavvuf ekolüne mensup mutasavvıfların, farklı kökenlerden gelen tarikat şeyhlerinin şehir hayatında faaliyet gösterebilmeleri için önce kendilerine intisap ederek "teberrüken" icazet almalarını şart koşmaları, söz konusu kültürel yapılanmanın korunmasına yönelik bir önlem olarak dikkat çekmektedir. Nitekim Rıfaîlik ile aynı dönemde İstanbul'a giren Sa'dîlik(->) İÇin böyle bir durum söz konusu olmuş, tarikatı temsil eden Seyyid Abdüsselâm Şeybanî (ö. 1751), Türk tasavvuf ekolünün önde gelen mutasavvıflarından Nûreddin Cerrahî'ye(->) intisap ederek ayrıca Cerrahî icazeti almış ve böylece Sa'dîlik kendisi tarafından kurulan Selamîlik kolu aracılığıyla şehir hayatında örgütlenebilmiştir.

17. ve 18. yy'lar arasında geçen süre, "kıyam zikri"ni esas alan Arap tasavvuf ekolünün Türk kültür dairesi içinde Kadirîlik aracığılıyla İstanbul'da temsil edildiği bir hazırlık aşaması olmuş, Rıfaîlik ise bu zaman kesiti içinde temelleri Kadirî dervişleri tarafından atılan mistik zemin üzerinde 18. yy'dan itibaren kendi tasavvuf anlayışını geliştirebilme fırsatını bulmuştur. Ancak daha önce 16. yy'ın sonlarında bazı Rıfaî şeyhleri tarafından adına "burhan gösterme" denilen ve vücuda şiş saplama, kızgın demirleri yalama türünden tarikata özgü mistik pratiklerin İstanbul'da icra edildikleri, fakat ulemanın bu uygulamaları dindışı sayarak karşı çıktığı bilinmektedir. Söz konusu dönemde Rıfaîlik, çok dar bir çevrede tanınmış, şehrin gündelik hayatında yaygınlaşabilmesi ancak 18. yy'da gerçekleşebilmiştir.

Rıfaîliği 18. yy'ın başlarında İstanbul'a sokan ve yetiştirdiği halifeleri aracılığıyla tarikatı gerçek anlamda şehir hayatında örgütleyen kişi, Mehmed Hadidî'dir (ö. 1756). Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. İstanbul'a 18. yy'ın başlarında geldiği tahmin edilen Mehmed Hadidî'nin önce Üsküdar'da Tavaşî Hasan Ağa Camii'nde Rıfaî ayini icra ettiği ve bir süre sonra etrafında değişik kesimlerden kalabalık bir mürit topluluğunun oluştuğu kaynaklarda belirtilmektedir. Tavası Hasan Ağa Camii, Rıfaîliğin İstanbul'daki ilk merkezi sayılabilir. Ancak bu mekânın ihtiyaca cevap vermemesi üzerine 1732'de söz konusu caminin karşısına Rıfaî Âsitanesi inşa edilmiş ve tekkelerin kapatıldığı 1925'e kadar tarikatın Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilindeki merkezi idaresi burada meşihat görevini üstlenen şeyhler tarafından temsil edilmiştir.

İstanbul Rıfaîliği, 18. yy'ın ortalarında Mehmed Hadidî'nin yetiştirdiği halifeler tarafından güçlü bir tekke organizasyonuna kavuşturularak şehir hayatında ağırlığını hissettirmeye başlar. Hadidî'nin icazet verdiği halifeleri arasında Süleyman Efendi (ö. 1778), Ahmed Efendi (ö. 1802) ve Ali Efendi (ö. 1808), Rıfaî Âsitanesi'nde meşihat görevi üstlenmemişler, Şeyh Yasin Efendi (bazı kaynaklarda Şeyh Yesî) ise, Hadîdî'den sonra posta geçerek tarikatın merkez tekkesi etrafında şekillenen ilk kapsamlı örgütlenmeyi gerçekleştirmiştir.

Şeyh Yasin Efendi'den icazet alan halifeler, Rıfaî Âsitanesi'ne bağlı tekke organizasyonunu şehir ölçeğinde yaygınlaştıran kişiler olarak tanınırlar. Ayrıca bu halifeler tarikatın 18. yy'dan itibaren idaresini elinde tutan yönetim kadrosunun da oluşmasını sağlamışlardır. Şeyh Yasin Efen-di'nin ilk halifesi Osman Himayetî Efen-di'dir (ö. 1796). Simkeşhane mütevellisi olup her sene belirli zamanlarda burada Rıfaî ayini icra etmiştir. Kendisi herhangi bir tekkenin meşihatını üstlenmemiş, ancak hilafet veriği İbrahim Sabri Efendi (ö. 1827), Küçükmustafapaşa'da kendi lakabıyla anılan Karasarıklı Tekkesi'ni kurarak Rıfaîliğin İstanbul'daki en etkili merkezlerinden birisini faaliyete geçirmiştir. Karasarıklı Tekkesi, 1801'de kurulmuş ve 1925'e kadar Rıfaîliğe bağlı kalmıştır. Bu tekkede postnişinlik yapan şeyhler, İbrahim Sabri Efendi'nin aile mensupları ya da kendisinden hilafet alanlardır. Rıfaîliğin İstanbul'da aile bağına dayalı meşihat modelini temsil eden Karasarıklı Tekke-si'nde İbrahim Sabri Efendi'den sonra meşihata oğlu Hüseyin Elvan Efendi (ö. 1845) geçmiş ve vefatının ardından İbrahim Sabri Efendi'nin halifelerinden "Arap Şeyh" lakabıyla anılan İbrahim Efendi (ö. 1850) postnişin olmuştur. 1801-1845 arasında İbrahim Sabri Efendi ailesinin yönetiminde kalan Karasarıklı Tekkesi, bu tarihten itibaren Arap Şeyh İbrahim Efendi ve oğlu Mehmed Hüsnî Efendi'ye bağlı şeyh ailesi tarafından idare edilmiştir. Tekke meşihatını üstlenen üçüncü şeyh ailesi ise, Mehmed Hüsnî Efendi'den boşalan meşihat makamını üstlenen Mehmed Ali Şem-

şeddin Efendi (ö. 1885) ve oğlu Hasan Saf-vet Efendi'ye (ö. 1894) bağlı gruptur.

18. yy'da Şeyh Yasin Efendi'ye bağlı Rıfaî silsilesinde Osman Himayetî Efendi kolundan gelen İbrahim Sabri Efendi'nin tarikat organizasyonu içindeki önemi yalnızca kendi adına kurduğu Karasarıklı Tekkesi'ni faaliyete geçirmekten ibaret değildir. Yetiştirdiği halifelerinden Seyyid Nurî Efendi (ö. 1856), Üsküdar'da yemden canlandırdığı Kurban Nasuh Tekkesi ile hem Rıfaî örgütlenmesinin faaliyet sahasını genişletmiş, hem de halifeleri aracılığıyla, tarikatın İstanbul hayatında önemli yeri olan Tahtaminare, Odabaşı ve Saraç İshak tekkelerinin temellerini atmıştır.

1766'da Üsküdar'da doğan Seyyid Nuri Efendi, aslen Nakşibendîliğe mensup bir aileden gelmekle birlikte, 1794'te Alaca-mescid Tekkesi şeyhi Mehmed Sadık Efendi'ye (ö. 1821) intisap ederek Rıfaîliğe girmiş, daha sonra Karasarıklı Tekkesi post-nişini İbrahim Sabri Efendi'ye bağlanarak ondan hilafet almıştır. Şeyhülislam Müftî-zade Ahmed Efendi'den Fütûbatve Füsûs okuyan Seyyid Nuri Efendi, III. Selim'in (hd 1789-1807) yakın çevresine girmiş, padişahın şehzadelerine ders vererek Di-van-ı Hümayun'da uzun süre görev yapmıştır. Seyyid Nuri Efendi'nin III. Selim ile yakın ilişki kurması, Rıfaîliğin de üst tabaka Osmanlı bürokrasisi içinde tanınıp belli ölçüde taraftar bulmasına neden olmuştur. Bunun yamsıra Seyyid Nurî Efendi'nin Üsküdar Debbağlar Meydanı'nda 1582'de inşa edilerek Melamî/Hamzavî merkezi olarak faaliyet gösteren Kurban Nasuh Mescidi'ne Rıfaî meşihatı koymak suretiyle tarikata bağlı bir tekke haline dönüştürmesi, Osman Himayetî Efendi'den beri sürekli şekilde gelişerek İstanbul hayatına nüfuz eden bu Rıfaî kolunun 19. yy'daki yaygınlığını kanıtlamaktadır. Kurban Nasuh Tekkesi'nde yetişen ve Seyyid Nuri Efendi'den hilafet alan Rıfaî şeyhleri, aynı yüzyıl içinde kendi tekkelerini kurarak tarikatın daha da güçlenmesini sağlayacaklardır. Seyyid Nuri Efendi'den sonra tekke postuna oğullan Tevfik Efendi (ö. 1902) ile Aziz Mahmud Hüdaî Tekke-si(-») zâkirbaşılanndan Hayrullah Taceddin Efendi geçmişlerdir.

Seyyid Nuri Efendi'den hilafet alan Salih Efendi (ö. 1878), Abdullah Vehbî Efendi (ö. 1867 veya 1871) ve Muhammed Faz-lî Efendi (ö. 1898), Rıfaîliğin 19. yy'daki güçlü şeyhlerinden olup, tarikatın merkez tekkesine bağlı şekilde faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Salih Efendi, Fatih'teki Tahtaminare Tekkesi'nin kurucusudur. 1788' de Karagümrük'te doğmuş, ünlü Nakşî şeyhi Mesnevîhan Hoca Hüsameddin Efendi'den Mesnevi okumuş ve İsmail Zühdî Efendi'den hat dersleri almıştır. Aslı II. Ba-yezid döneminde (1481-1512) inşa edilmiş olup 19. yy'ın başlarında ortadan kalkan Musliheddin Mescidi'ni yeniden yaptırarak Tahtaminare Tekkesi adıyla Rıfaîliğe bağlayan Salih Efendi, tarikat kültürü içinde Mevlevî meşrep tasavvuf anlayışını temsil eden şeyhlerin başında gelmektedir. Seyyid Nuri Efendi'nin ikinci halifesi Abdul-

lah Vehbî Efendi ise, Odabaşı Tekkesi'nin kurucusudur. Tekke şeyhliğinin yamsıra berberlik mesleğini de yürütmüştür. Kendisinden sonra tekke postuna oğlu Ahmed Muhtar Efendi ve daha sonra da Mustafa Safî Efendi geçmiştir. Abdullah Vehbî Efendi'nin halifesi Süleyman Abdülhalim Efendi (ö. 1896), Kozyatağı Tekkesi'ni(->) kurarak, Osman Himayetî Efendi kolunun İstanbul hayatındaki tekke organizasyonunu geliştiren bir Rıfaî şeyhi olarak dikkati çekmektedir. Vakfiyesi 1867'de düzenlenen Kozyatağı Tekkesi'nin ilk postnişini Abdülhalim Efendi, Rıfaîlik içinde 19. yy boyunca gelişen Mevlevî-meşrep kültürün Salih Efendi'den sonra ikinci önemli temsilcisidir. Galata Mevlevîhanesi(->) neyzen-başısı Deli İsmail Dede'den ney dersleri almış, aralarında Bahariye Mevlevîhanesi(-») postnişini Hüseyin Fahreddin Dede'nin(->) de bulunduğu pek çok Mevlevî ileri gelenine musiki hocalığı yapmıştır. Vefatından sonra yerine aile mensuplarından oğlu Ali Rıza Efendi (ö. 1930) ve torunu Mustafa Nuri Efendi (Yakıtal) (ö. 1976) geçerek Kozyatağı Tekkesi'nde Rıfaîliği temsil etmişlerdir. Seyyid Nuri Efendi'nin üçüncü halifesi Mehmed Fazlî Efendi (ö. 1898) olup, Saraç İshak Tekkesi'nin kurucusu olarak tanınır. Fazlî Efendi'nin dedesi Şeyh Hüseyin Efendi, Kaşgarî Tekkesi'nin ünlü Nakşî şeyhlerinden Abdullah Efendi'nin halifesidir. Ailesinden Nakşibendî kültürü alan Fazlî Efendi, daha sonra Seyyid Nuri Efendi'ye intisap ederek Rıfaîliğe bağlanmış ve kurduğu Saraç İshak Tekkesi, İstanbul'un tasavvuf kültüründe hem Nakşîliğe özgü "hatm-i hacegân"ın yapıldığı, hem de Rıfaîliğin "kıyam zikri"nin icra edildiği bir merkez durumuna gelmiştir. 1850'den itibaren tekkede Rıfaî ayini yöneten Fazlî Efendi'nin ayrıca Şabanîlik-ten de hilafeti vardır. Nakşî ve Rıfaî tarikatlarının kültürel sentezine sahne olan Saraç İshak Tekkesi'nin tarihi 15. yy'ın sonlarına kadar uzanmaktadır. Vakfiye tarihi 1488 olan tekkenin aslı bu dönemde mescit olarak inşa edilmiş ve 19. yy'ın sonlarına doğru Fazlî Efendi tarafından tekkeye dönüştürülerek Rıfaîliğe bağlanmıştır. Tekkenin ikinci postnişini Fazlî Efendi'nin oğlu Vahdî Efendi'dir. Mehmed Fazlî Efendi'nin bilinen iki halifesi vardır. Bunlardan Mehmed Hilmi Efendi, Çember-litaş'taki Kara Baba Tekkesi'nin(->) kurucusudur. 1858'de Mehmed Fazlî Efendi'den Rıfaî hilafeti almış ve kendi adına kurduğu Kara Baba Tekkesi'nin meşihatını üstlenmiştir. Vefatından sonra yerine oğlu ve halifesi Haydar Efendi geçmiştir. Fazlî Efendi'nin ikinci halifesi İhsan Efendi, Sultanahmet'te İbrahim Paşa Sarayı(->) içinde yer alan Düğümlü Baba Tekkesi(-») meşihatını üstlenmiştir. Tekkeye adım veren "Düğümlü Baba" lakaplı Şeyh Mustafa Efendi, Nakşî ve Rıfaî tarikatlarına mensuptur. Ayrıca bu tekkede ihsan Efendi'nin yamsıra Rıfaîliğe mensup Raşid Efendi ile Şahab Efendi'nin de postnişinlik yaptıkları bilinmektedir.

18. yy'dan itibaren Rıfaî Âsitanesi'ne bağlı olarak İstanbul'da gelişen Rıfaî örgüt-

lenmesinde Şeyh Yasin Efendi'nin, Osman Himayetî'den sonra ikinci halifesi Mehmed Sâdık Efendi'den (ö. 1821) yürüyen kolu, ilki kadar geniş kapsamlı bir tekke organizasyonu gerçekleştirememiş, yalnızca Mehmed Sâdık Efendi'nin Langa'da kurduğu Mercimek Tekkesi(->) bu kolun İstanbul'daki bellibaşlı merkezlerinden birisi olmuştur. Mehmed Sâdık Efendi'ye Rıfa-îlikten hilafet veren şeyh konusunda kaynaklarda farklı bilgiler mevcuttur. Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliya adlı eserinde bu şeyhi Rıfaî Âsitanesi'nin ikinci postnişini Yasin Efendi olarak kaydederken, Zâkir Şükrî Efendi, Mecmua-i Tekâyâ'smda. Osman Hilmî Efendi'nin adını vermektedir. Ayrıca yine bu kaynaklarda Mehmed Sâdık Efendi'nin vefat tarihi konusunda birlik yoktu. "Asker İmam" lakabıyla tanınan Osman Hilmî Efendi (ö. 1874), Matrak Tekkesi'ni 1863'te Rıfaîliğe bağlayan ve daha sonra meşihatını 1864-1874 arasında Şer-betdar Tekkesi'nde sürdüren şeyh olması nedeniyle, Mehmed Sâdık Efendi'ye hilafet vermesi imkânsızdır. Mercimek Tekkesi'nin kurucu şeyhi olan Mehmed Sâdık Efendi halife yetiştirmemiş, vefatından sonra meşihata Seyyid Ali el-Leyâlî'nin halifelerinden Mehmed Sabri Efendi (ö. 1826) geçmiştir. Tekkedeki Rıfaî meşihatı 1887'ye kadar Mehmed Sabri Efendi ailesine mensup şeyhler tarafından yürütülmüştür. Bunlar sırasıyla Ali Sabri Efendi (ö. 1837), Mehmed Sabri Efendi (ö. 1862) ve Ali Haydar Efendi (ö. 1887) olup tekke daha sonra el-Hac Süleyman Efendi (ö. 1892) tarafından Nakşibendîliğe bağlanmıştır.

Rıfaî organizasyonunun Şeyh Yasin Efendi'ye bağlı üçüncü kolu, halifesi Mehmed Tahir^ Efendi'den (ö. 1812) yürümüştür. Rıfaî Âsitanesi'nde Şeyh Yasin Efendi'den sonra posta geçen Mehmed Tahir Efendi, aynı zamanda Tophane'deki Paşa Baba Tekkesi'nin de kurucusudur. Bu tekke, kurucusunun lakabından dolayı Hoca-zade Tekkesi olarak da tanınır. Mehmed Tahir Efendi, Rıfaî Âsitanesi ile Paşa Baba Tekkesi'ni kendi ortak meşihatı altında birleştirmiş, çocuksuz vefat ettiği için kendisinden sonra posta halifeleri geçmiştir. Rıfaî Âsitanesi'nde 1812-1826 arasında meşihat görevini üstlenen halifeleri Ali Rıza Efendi ile Mehmed Sâdık Efendi'dir (ö. 1826). Daha sonra âsitane postuna Mehmed Sâdık Efendi'nin halifesi Feyzullah Efendi (ö. 1843) geçmiş ve o da kendisinden sonraki postnişin İbrahim Hilmî Efendi'ye (ö. 1865) hilafet vermiştir. Aslen posta tatarı olan İbrahim Hilmî Efendi, Rıfaî Âsitanesi'nin son büyük şeyh ailesinin kurucusudur. Vefatından sonra tekke meşihatını oğlu Abdurrahman Tevfik Efendi (1893) üstlenmiş ve onun da yerine torunu Ahmed Ziyaeddin Efendi (ö. 1917) geçmiştir.

Ahmed Ziyaeddin Efendi, son dönem Rıfaî şeyhleri arasında İstanbul'un tasavvuf kültürünü derinden etkilemiş bir kişi olarak dikkati çeker. İlmiye sınıfına mensup bulunduğu için Ziya Molla diye de tanınan Ziyaeddin Efendi, daha çok Rumeli Rıfaîli-ğinde görülen Bektaşî meşrep Rıfaî kül-




Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   566   567   568   569   570   571   572   573   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin