m. Selim
N. Anafarta, Padişah Portreleri, ist., 1966
ne de kentin şurasında burasında gizlice şarap satıldığını "ayaklılar"ın her yere girip çıktığını, sekbanbaşının para karşılığında bunlara göz yumduğunu, onu azledip yerine başkasını atadığını, kısacası bu işin ucunu bırakmayacağını uyarıyordu.
Üzerinde ısrarla durduğu bir başka konu kıyafetti. Müslümanların sarı pabuç, Ermenilerin kırmızı ayakkabı ve şapka, Rumların siyah, Yahudilerin mavi giymeleri öteden beri kuralken, buna uyan yoktu. Devlet adamları ve zenginler, çok pahalı ve ithal kumaşları tercih ettikleri gibi, dairelerindeki hizmetlilere de -kendi güçlerim kanıtlamak için- pahalı elbiseler giydirmekteydiler. Esnaf arasında da lüks yaygındı. Hint, İran, Avrupa kumaşlarının başlıca pazarı İstanbul olmuştu. III. Selim, sadrazama gönderdiği buyruklarla yasaklar koydu. "Mizac-ı nâsın israf ve sefahete mail ve bu suret kâffe-i nizâmı muhill ve irtikâb ve irtişaya bâis olduğunu" gerekçe gösterdi. Herkesin halince davranmasının ilan edilmesini istedi. "Hilaf-ı emr libas giyenler ve tankından hariç kıyafetde olanlar" için ceza uygulanmasını önerdi. Esnafın çuha dikişli kavuk giymesini, hizmetkâr, kâtip, mültezim sınıfmdakilerin samur kürk gibi "kibara mahsus esbabla" gezmelerini yasakladı. Sadrazama hattında "Ben daima İs-tanbulkârî, Ankarakâri kumaş giyerim, devlet ricalim ise hâlâ Hindkâri ve İran-kâri kumaş giyerler, memleket kumaşları giyerlerse, memleket malı revaç bulur" diye yazdı. Kadınların giyim kuşamlarını da beğenmediğini ve aşırı süslenme eğiliminin israfı artırdığım "hem kanlar yine gayet fena kıyafetle, hotozları uzun, yakaları uzun, hem pek açık renk giyindiklerini" vurgulayıp ilgililerin, nerede böyle kıyafette kadına rastlarlarsa yakalarını kesmelerini istedi.
Dostları ilə paylaş: |