NÖTRE DAME DE SION FRANSIZ KIZ LİSESİ
Taksim-Harbiye arasında Cumhuriyet Caddesi üzerinde, 1856'da kurulmuş özel Fransız kız lisesi.
19. yy'in ortalarında İstanbul'da çeşitli mezheplerden misyonerler, rahip ve rahibeler, eğitim konusuna, din, dil ve kültürlerini yaymaya özel önem veriyorlardı. La-zariste'ler de erkek ve kız okulları açmak üzere Fransa'dan rahip ve rahibeler davet etmişler; bunlardan "Filles de la Charite" rahibeleri, İstanbul'a 1838'den itibaren gelmeye başlamışlar ve çeşitli yerlerde kız okulları açmışlardı. Bu okullar arasında Galata'da yatılı bir kız okulu da vardı.
İstanbul'da papanın temsilcisi olarak bulunan Hillereau, 1844-1846 arasında St. Esprit Kilisesi'ni inşa ettirirken, kilisenin ön tarafına bir papaz semineri açmak üzere binalar yaptırmıştı. 1856 başında "Filles de la Charite" rahibeleri Galata'daki okulu, St. Esprit Kilisesi'ne ait binalara taşıdılar. Ancak aynı yılın kasımında okullarını, İstanbul'a ağırlıklı olarak eğitim verme amacıyla yeni gelmiş bulunan Nötre Dame de Sion rahibelerine devrettiler. Nötre Dame de Sion rahibeleri eğitim işini kendilerine meslek edinmişler, bu yüzden de Lazaris-te'ler tarafından, özel olarak çağrılmışlardı.
Nötre Dame de Sion Fransız Kız Lise-si'nin kuruluş tarihi 27 Kasım 1856 olarak kabul edilir. Bu tarihte okulun 90 öğrencisi vardı. Okulu, Nötre Dame de Sion Rahibeleri Cemiyeti'nden Louise Weyvada yönetiyordu. O tarihten sonra Nötre Dame de Sion rahibelerinin adıyla anılmaya başlanan kız okulu kısa zamanda gelişmiş, 1892'de 198'i yatılı 287 öğrenciye sahip olmuştu. Bu öğrencilerin 131'i Latin, 6'sı Katolik Ermeni, 32'si Ortodoks Bulgar, 67'si Ortodoks Rum, 24'ü Gregoryen Ermeni, 24'ü Yahudiydi. Aynı tarihte okulda 64 rahibe çalışıyordu. Okula Müslüman öğrenci kabulü 20. yy'm başlarında oldu. 1912' de artık bir kız lisesi sayılan okulda 271 öğrenci vardı. Bunların 34'ü Müslüman kızlarıydı. Türkçe zorunlu dersti.
19l4'te I. Dünya Savaşı nedeniyle okul kapandı. 1918'de Mütareke sırasında yeniden açıldı ve Fransa'daki kız liselerinde okutulan ders programını uygulamaya başladı. Son sınıf filozofi sınıfı adını alıyor ve matematik, fen dersleri, tarih, coğrafya, Latince, yabancı dil, Fransızca, Türkçe yanında psikoloji, felsefe, mantık, etik gibi derslere ağırlık veriliyordu. Okulda, normal sınıflar dışında 2 Fransızca hazırlık sınıfı vardı.
1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu uyarınca, okul Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. 1925'te okul eğitim kadrosunu genişletti. 1930'dan itibaren Fransız müdire-nin yanında bir Türk müdire de görev yapmaya başladı. 1926'da Atatürk'ün üç ma-
nevi kızının eğitimi için Nötre Dame de Sion'u seçmesi ve 1927'de bunlardan Ru-kiye Hanım'ın, daha sonra da Sabiha ve Ülkü'nün okula başlaması okulun prestijini artırdı ve dönemin yüksek bürokratları, Cumhuriyet dönemi entelijansiyası kızlarım Nötre Dame de Sion'da okutmayı tercih eder oldular. Aynı şekilde okul, İstanbul'un her din ve mezhepten köklü ve zengin azınlık ailelerinin de rağbet ettikleri bir eğitim kurumuydu.
Fransızca iki hazırlık sınıfı bulunan 3 orta, 3 de lise olmak üzere 6 orta öğretim kademesine sahip olan Nötre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi'nin yatılı bölümü 1964'te kapatıldı. 1993-1994 öğretim yılı itibariyle okulun öğrenci mevcudu 645'tir. Hazırlık sınıfı 2 yıldır. Lise, kredi sistemini benimsemiştir. 1993-1994 ders yılında okuldan 71 öğrenci mezun olmuştur.
Bir rahibe okulu olduğu için sıkı disipliniyle tanınan Nötre Dame de Sion'un öğretim kadrosu başlangıçta bütünüyle rahibelerden seçilirken, daha sonra laik hocalar ve Cumhuriyet sonrasında da Türkçe derslerinde olduğu gibi diğer derslerde de erkek ve kadın laik öğretim elemanları okulda ders vermişlerdir. Tevfik Fikret, Ercüment Ekrem Talu, Yusuf Ziya Ortaç, Nötre Dame de Sion'da ders vermiş ünlü kişilerden bazılarıdır.
1970'lere kadar okuldaki rahibeler, saçlarım tümüyle kapayan etekleri topuklarına kadar inen lacivert veya koyu gri üniformalar giyerken daha sonra bu kıyafetler bırakılmıştır. Nötre Dame de Sion' un, öğrenciler için çok sıkı olan kıyafet kuralları da zamanla gevşemiş, günümüzde diğer yerli ve yabancı liselerden bir farkı kalmamıştır.
Dönem dönem değişmekle birlikte, Nötre Dame de Sion'un üniforması koyu lacivert ceket ve etek; başta, çıkarıldığı zaman ceza alınan şapka; beyaz eldiven ve uzun kara çoraplardı. Okulun kendine özgü okul içi cezalarından en bilineni, cumartesi günleri öğleden sonra, bir sınıfta, kollar arkada kavuşmuş olarak bir veya iki saat konuşmadan oturmaktı ki buna "re-tenue samedi" (cumartesi okulda tutulmak) denirdi. Öğrenciler sınıflarını işaret etmek üzere, her sınıf için ayrı renkte ke-
merler ve göğüslerinde aynı renkte küçük bir fiyonk taşırlardı. Derslerde başarılı öğrencilere sınıf birincisinden sınıf üçüncüsüne kadar her ay, başka renkte bir fiyonk takılır; yine iyi hal tavır gösteren öğrenciler de benzeri bir fiyonk hak ederlerdi. Yıl sonunda çalışkanlık ve hal tavır için ayrı ayrı olmak üzere en iyi öğrencilere pembe veya beyaz güllerden taçlar takılır, törenler yapılırdı.
Okul binaları utkuda, kalan küçük kilisenin de açıldığı avluya açılır, teneffüsler ulu atkestanelerinin bulunduğu bu taş avluda, daha çok "bataille" adı verilen yakar-top türünden bir oyun oynanarak geçirilirdi. Önemli günlerde, merasimler için kilise binasının önünde bulunan büyük salonda toplanılırdı. Üç katlı olan okul binalarının zemin katı hizmet bölümüydü. Birinci kat eğitime ayrılmıştı. En üst katta ise yatakhaneler ve rahibelerin özel odaları ve mekânları vardı. Öğrencilerin buralara girmeleri kesinlikle yasaktı.
1960'lar özellikle de 1970'lerden sonra Nötre Dame de Sion'un manastır okulu havası bütünüyle değişmiş, günümüzde İstanbul'un seçkin bir kız lisesi olarak diğer liseler arasındaki yerini almıştır.
İSTANBUL
NOVOTNY OTELİ
Tepebaşı'nda, Kabristan Sokağı (günümüzde Meşrutiyet Caddesi) üzerinde ve Amerika Birleşik Devletleri Sefareti (günümüzde konsolosluk) sırasında yer alıyordu.
Otel ile Amerikan Sefareti arasındaki bina YMCA'nın(->) merkeziydi. Otelin bulunduğu yerde daha önce Nomico ailesinin evinin yer aldığı geniş bir saha vardı. Sonradan buradaki binalarda Hotel Kroecker işletmeye açılmıştı.
Jean Novotny, otelini kurmadan çok önce, daha 1920'de Kabristan Sokağı'na paralel olan Minare Sokağı'nda Novotny Birahanesi'ni açmış, daha sonra, Hotel Kroecker'in kapanması üzerine, otel binalarından ikisini kiralayıp yeniden dekore ederek 1923 başlarında Grand Otel Novotny'yi kurmuştu.
Dört katlı otel binası Nomico ailesinin ikameti için yapılmıştı. Giriş katının altın-
Eski bir kartpostalda Nötre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi.
• - •• •»<£"! istanbul. S. 8 (1994)
da, yarı zemin bir bölüm bulunuyordu. Bu yüzden otelin resepsiyonuna girmek için birkaç basamak çıkmak, lokantaya ulaşmak için de birkaç basamak inmek gerekiyordu. Binanın arka tarafı çok güzel bir manzaraya bakıyor, Halic'i ve limanı görebiliyordu. Gene arka taraftaki geniş bahçede bir yazlık lokanta bulunuyordu. Otel genellikle yabancılara hizmet veriyordu. Otelin lokantasında öğle ve akşam yemeklerinde müzik çalmıyordu. Lokantada yabancı biralar da bulunuyor ve özellikle Çekoslovak biraları müşteriler tarafından beğeniliyordu. İstanbul'a sığınmış Rus göçmeni müzisyenlerden Sternad kardeşler burada çalışıyordu. Bunlardan biri viyolonsel, diğeri keman çalıyor, bir yandan da orkestrayı yönetiyorlardı. Bu orkestra Novotny Oteli'ni çok ünlendirmişti. Sternad kardeşler daha sonra Paris'te iş bularak Novotny'den ayrıldılar. Yerlerini başka orkestralar aldı. Bu arada Garden Bar'ın müşteri yitirmeye başlaması ve sonra da kapanması, burada çalışan kızların Novotny' ye geçmesine ve otelin daha çok aranır bir lokal haline gelmesine neden oldu.
Otel açıldığında oda fiyatları 200 kuruştan başlıyordu. Zumunla fiyatlarda küçük değişiklikler oldu. Otelin açılmasından bir süre sonra tek yataklı oda fiyatı 200 kuruş, çift yataklı oda fiyatı 550 kuruş, sabah kahvaltısı 50 kuruş ve banyo ücreti 90 kuruştu. 1940'ta otelin lokantasında dört kap yemek 75 kuruştu. Her gün saat 12.30-14.30 arasında yemek müziği çalınıyordu. Halas Kadınlar Orkestrası 1939 sonlarına kadar burada müzik yapmıştı.
1940'lı yılların başında bir şirket haline gelen ve 1950'den önceki bir tarihte kapanan Novotny Oteli, otel, lokanta ve birahane olarak Pera ve Beyoğlu'na çok kaliteli hizmet veren bir müesseseydi.
BEHZAT ÜSDÎKEN
NUHKUYUSU CAMÜ
bak. ÇEVRİ USTA CAMii
NURBÂNU VALİDE SULTAN
(yak. 1530, ?- 6Aralık 1583, İstanbul) II. Selim'in(->) eşi, III. Murad'ın(->) annesi.
"Nurbânu", "Atik Valide Sultan", "Vali-de-i Atik" adlarıyla da bilinir. Üsküdar'da yaptırdığı Atik Valide Külliyesi(->) semtteki Osmanlı kent dokusunun temelini oluşturmuştur. Bu külliyenin yer aldığı semt ise Atikvalide olarak bilinir. Ancak bu adlandırma 18. yy'ın başında Üsküdar'da Yeni Valide Külliyesi'nin(->) yapımından sonraya aittir.
Nurbânu'nun Yahudi veya İtalyan asıllı olduğu sanılmaktadır. II. Selim'in haremine, şehzadeliğinde Manisa'da sancakbeyi iken giren Nurbânu, 1546'da Murad'ı (III) Manisa'da doğurdu. Selim'in tahta çıkması üzerine 1566'da İstanbul'a geldi. Saray hareminde "başhaseki" konumunu elde etti. 1574'te II. Selim ölünce kızı Es-mihan Sultan'ın kocası Sokollu Mehmed Paşa'yı, III. Murad'ı Manisa'dan getirtmekle görevlendirdi. II. Selim'in cenazesini sarayın buzhanesinde, oğlu Murad gelince-
NURBÂNU VAIİDE SULTAN
96
9 7 NUKEDDİN CERRAHÎ TEKKESİ
ye kadar sakladı ve ölümü de gizli tuttu. III. Murad'm tahta geçtiği 1574'ten ölümüne değin 9 yıl süreyle "valide-i saadet-pe-nah", "mehd-i ulyâ-yı saltanat" sanlarını taşıdı. Hürrem Sultan'dan(-») sonra Osmanlı sarayı hareminde kadınlar saltanatını egemen kılan Nurbânu, III. Murad'm hasekisi Safiye Sultan'a karşı, kızı Esmihan'ın ve Eski Saray'dan(->) getirttiği harem kethüdası yaptığı Canfeda Kadın'ın(-0 desteğini sağladı. Buna karşılık Safiye Sultan da, Manisa sarayından yanında getirdiği ve harem vekilharcı yaptığı Kaziye Kadınla işbirliği halindeydi. Bu iki grup, III. Murad'm yönetimini ve siyasetini etkilemede yarıştılar. Nurbânu ölmezden önce III. Murad'm Canfeda'yı himaye etmesi ricasında bulundu. Ester Kira adlı Yahudi kadınla olan yakınlığı ve onun aracılığı ile istanbul'daki Yahudi zenginlerinden rüşvetler alması, Nurbânu'nun ve Ester Kira'nın suçlanmalarına neden oldu.
Kendisine tahsis edilen haslardan, oğlu III. Murad'm sağladığı olanaklardan yararlanarak Üsküdar'daki külliyeyi yaptıran Nurbânu, bu büyük tesis için zengin bir de vakıf oluşturdu. Üsküdar'da iskeleye yakın Yeşildirekli Hamam'ı, Yenikapı'daki Havuzlu Hamam'ı, Divanyolu'ndaki Çifte Hamam'ı, külliyesine vakfetti.
Tarih-i Selânikî'de açıklandığına göre hastalığı sırasında "Yenikapu semtinde vaki bağçe-saray'da" bulunan ve orada ölen Nurbânu Sultan'ın cenazesi, istanbul'daki ulemanın, şeyhlerin, devlet adamlarının katıldığı büyük bir cenaze alayı(->) ile kaldırıldı. III. Murad da annesinin tabutu arkasında "dide-i giryân ve libâs-ı matem pûşîde" olarak yaya yürüdü. Cenaze namazı Fatih Camii'nde kılındıktan sonra III. Murad, saraya döndü. Devlet erkânı, ulema ve halk Nurbânu'nun ardınca yürüyüp Ayasofya'ya geldiler. Valide sultan, burada II. Selim'in türbesine defnedildi. Padişahın isteği üzerine, vezirler ve ulema 40 gün boyunca sabah ve akşam Nurbânu'nun kabrini ziyaretle dua ettiler. Hafızlar Kuran okudular. Yoksullara sadakalar dağıtıldı. Ölümüne "Valide sultana rahmet ede Hak" (991) tarihi düşürüldü.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 182-184; Tarih-i Selânikî, I, (haz. M. îpşirli), ist., 1989, s. 98, 140-141; Sicill-i Osmanî, I, 86; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, I, İst., 1332, s. 95 vd; Uluçay, Padişahların Kadmlan, 40; M. Ç. Ulu-çay, Harem, II, Ankara, 1985, s. 42 vd; Uzun-çarşılı, Saray, 156-157; Danişmend, Kronolo-
j1' m> 3 Vd' NECDET SAKAOĞLU
NURBÂNU VALİDE SULTAN CAMti
bak. ATİK VALİDE KÜLLİYESİ
NURBÂNU VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
bak. ATİK VALİDE KÜLLİYESİ
NUREDDİN CERRAHÎ
(4 Mayıs 1678, İstanbul - l Ekim 1121, istanbul) Halvetîliğin İstanbul'daki en ö-nemli kollarından Cerrahîliği kuran mutasavvıf.
Şeyh Seyyid Muhammed Nureddin Cerrahî 1678/1809'un mevlit kandilinde (12 Rebiyülevvel Pazartesi) Cerrah Mehmed Paşa Camii'nin karşısındaki Yağcızade Ko-nağı'nda dünyaya geldi. Babası Abdullah Ağa (ö. 1724), annesi Şerife Emine Teslime Hatun'dur. Kurucusu olduğu Cerrahîlik İstanbul merkezli bir tasavvuf ekolü olduğu gibi kendisi de, İstanbul'da gömülü tarikat pirleri içinde, Osmanlı döneminde "nefs-i İstanbul" olarak adlandırılan tarihi yarımadada doğmuş olan tek kişidir. "Cerrahî" lakabı doğum yeri olan Cerrahpaşa semtinden gelmektedir.
İlk tahsilini Cerrahpaşa Sıbyan Mekte-bi'nde tamamlayan, daha sonra parlak bir medrese eğitimi gören, dönemin ünlü Divan şairlerinden Nabî'den(-0 edebiyat dersleri alan Nureddin Cerrahî 1108/1696-97'de Mısır kadılığına tayin edildi. Denizyolu ile Mısır'a hareket etmek üzere iken, hava muhalefetinden yararlanarak Üsküdar'da Toygartepesi'nde ikamet eden ve devlet ricalinden olan dayısı Hacı Hüseyin Efendi'yi ziyarete gitti. Dayısının teşviki ile konağının karşısında bulunan Sela-mî Ali Efendi Tekkesi'nin postnişini, Halvetîliğin "Orta Kol" denen Ahmedî kolunun Ramazanî şubesine mensup Şeyh Ali Alâeddin Köstendilî (ö. 1730) ile tanıştı. Tanışmayı müteakip şeyh efendinin manevi nüfuzu altına girerek derviş olmaya ve kendisine intisap etmeye karar verdiğinden kadılık mesleğinden, ayrıca sahip olduğu servetten vazgeçti. 7 yıl boyunca Cer-rahpaşa'daki konaktan, şeyhinin tekkesine devam eden Nureddin Cerrahînin bu dervişlik döneminde Cerrah Mehmed Paşa Camii'nin sağ tarafında birçok kere halvete girdiği bilinmektedir.
1703'te kendisine hilafet ve icazet veren şeyhi, yanına diğer iki kıymetli dervişini, sonradan Nureddin Cerrahî'nin halifeleri olan Şeyh Süleyman Veliyüddin (ö. 1745) ve Şeyh Mehmed Hüsameddin Türabî'yi (ö. 1754) katarak Karagümrük'teki Canfeda Hatun Camii'ne gitmelerini, bu caminin müezzini olan İsmail Efendi'nin kendileri için bir halvethane hazırlamış olduğunu bildirdi. Adı geçen caminin harimindeki halvethanede riyazata devam eden Nureddin Cerrahî kısa bir zaman sonra, Tahtaba-şı Bekir Efendi'nin komşu parseldeki konağını veresesinden satın almış, konağın yerine, muhiplerinden olan dönemin hükümdarı III. Ahmed (hd 1703-1730) Cerra-hîliğin âsitanesi ve pir makamı olan tekkeyi (bak. Nureddin Cerrahî Tekkesi) inşa ettirmiştir.
Vefatına kadar 18 yıl boyunca tekkesinde ikamet eden Nureddin Cerrahî, kendisinden sonra da İstanbul'un en verimli tasavvuf merkezlerinden birisi olmayı sürdüren bu tekkede irşat faaliyetlerini yürütmüştür. 1133/1721 yılının Kurban Bayra-mı'nın arife günü (9 Zilhicce) vuku bulan vefatında naaşının gasli ve kefenlenmesi gibi son görevler mürşidi Şeyh Ali Alâeddin Köstendilî tarafından ifa edilmiş, cenazesi şeyh cenazelerine mahsus zikirli, sala-lı, devranlı muhteşem bir surette Fatih Camii'ne götürülmüş, İstanbul'da ileri gelen
Mahmud Öncü'nün "Ya Hazret-i Sultan Muhammed Nureddin el-Cerrahî el-Halvetî 1383" (1963) istifi. M. Baha Tanman arşivi
tarikat mensuplarından, ulemadan ve devlet ricalinden birçok kişinin bulunduğu muazzam bir kalabalığın kıldığı cenaze namazını müteakip, cenaze alayının tekkeye dönüşü sırasında töreni, istanbul'daki en kıdemli Halveti âsitanesi olan Sünbül Efendi Tekkesi'nin(->) 11. postnişini Şeyh Seyyid Mehmed Nureddin Efendi (Koca Nureddin Efendi) (ö. 1747) idare etmiş, naaşı, "Cennet anaların ayakları altındadır" hadisinden kaynaklanan vasiyetine uygun olarak, tekkesinde annesinin ayakucundaki kabrine defnedilmiştir. Kendisinden sonra tekkesinde postnişin olanların vefatlarında da cenaze namazlarının Fatih Camii'nde kılınması ve törene Sünbül Efendi Tekkesi şeyhlerinin başkanlık etmesi bir gelenek halinde, tekkelerin kapatılmasına (1925) kadar sürdürülmüştür.
Pir Nureddin Cerrahî, tarikatta esas olan "seyr-i sülûka" (manevi terbiye sistemi) ilişkin son önemli içtihatları gerçekleştirdiği için "hatemü'l-müctehidîn" olarak adlandırılmıştır. Tasavvufi içerikli şiirlerinden ("nutuklarından") başka "Mürşid-i Dervi-şân" adında basılmamış bir risalesi, ayrıca tertip etmiş olduğu Vird-i Kebir ve Vird-i Sagîr başlıklı iki evradı vardır. İstanbul'un tasavvufi hayatında ve manevi kimliğinde derin iz bırakan büyük velilerden olan Nureddin Cerrahî'nin hayatı, menkıbeleri, şahsiyeti ve eserleri hakkında Nureddin Cerrahî Tekkesi'nin son postnişini Şeyh ibrahim Fahreddin Efendi'nin (Erenden) (ö. 1966) Envâr-ı Hazret-i Pîr Nureddin Cerrahî adlı yazma eserinde ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.
Bibi. Haririzade, Tıbyân, vr 212a-2l6b; Vicdanî, Tomar-Halvetiyye, 96-98; Şeyh ibrahim Fahreddin (Erenden) Efendi, Envâr-ı Hazret-i Pîr Nureddin Cerrahî, yazma, 2-7, 116-127; Vassaf, Sefine, V, 37-54; Osmanlı Müellifleri, I, 167-168; Okan, istanbul Evliyaları, 226-233; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 283; J. S. Triming-ham, The Sufi Orders in islam, Oxford, 1971,
s. 76; N. Araz, Anadolu Evliyaları, ist., 1972, (2. bas.), s. 432-436; S. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatler, s. 247-249; Ş. Yola, Schejch Nureddin Mehmed Cerrahî und sein Orden, Berlin, 1982, s. 25-65; R. Serin, islâm Tasavvufunda Halvetîlik ve Halvetîler, İst., 1984, s. 136-138; Ş. Yola, "Cerrahiye", DlA, VII, 416-420. Ö. TUĞRUL İNANÇER-M. BAHA TANMAN
NUREDDİN CERRAHÎ TEKKESİ
Halvetîliğin Cerrahî kolunun âsitanesi ve pir makamı olan bu tekke Fatih İlçe-si'nde, Karagümrük'te, Derviş Ali Mahal-lesi'nde, Nurettin Tekkesi Sokağı'nda bulunmaktadır.
Cerrahîliğin piri Şeyh Seyyid Muhammed Cerrahî (ö. 1721) adına 1115/1703'te III. Ahmed tarafından inşa ettirilmiş, tekkenin açılış merasimi recep ayının 6. günü icra edilmiştir, istanbul'un önde gelen tarikat merkezlerinden olan Nureddin Cerrahî Tekkesi zaman içinde dört kere yeni baştan inşa edilmiş, ayrıca çeşitli onarımlara, değişikliklere ve ilavelere sahne olmuş, bu arada zengin vakıflarla donatılmıştır. Bu meyanda şunlar söylenebilir: Tekke, 6. postnişin Şeyh Yahya Şerafeddin Efendi'nin (ö. 1770) meşihatı (1760-1770) sırasında, halifelerinden Sadrazam Muhsin-zade Mehmed Paşa (ö. 1774) tarafından 1180/1766-67'de, eski düzeni korunarak yeniden inşa ettirilmiştir. 9. postnişin Şeyh Mehmed Emin Efendi'nin (ö. 1794) meşihatı (1779-1794) sırasında 13 Şaban 1196/ 1782'de çıkan Balat yangınında ortadan kalkmış tekkenin faaliyetleri önce Fatih'te, Kumrulu Mescit'in yanındaki Sertarikza-de (Salı) Tekkesi'ne bu tekkenin de bir yangına kurban gitmesi üzerine M. Emin Efendi'nin halifelerinden Şeyh ibrahim Edhem Efendi'nin Kariye Camii civarındaki evinde sürdürülmüş, bu arada tekke mensuplarının teberruları ile önce türbe ihya edilmiş, türbenin önüne de aynı zamanda tevhidhane olarak kullanılan bir köşk ile dervişlerin barınması için bir oda inşa edilmiş, ayrıca şeyh efendinin ileride içine gömüleceği bir halvethane-lahit hazırlanmıştır. Adı geçen şeyhin dervişlerinden Galata Voyvodası Seyyid Halil Efendi tevhidhane ile derviş hücrelerim yeniden inşa ettirmiş, inşaat 1200/1785-86'da sona ermiştir. Bu yenileme sırasında tekkenin yerleşim düzeninde önemli bir değişikliğin gerçekleştiği ve söz konusu dağılımın günümüze kadar ana hatları ile korunduğu anlaşılmaktadır. Yine bu arada tevhidhane ile türbenin sınırına bir kuyu kazılmıştır.
Nureddin Cerrahî Tekkesi günümüzdeki biçimine 19. yy'da vuku bulan yenileme ve onarım faaliyeüeri sonucunda ulaşmıştır. II. Mahmud 1234/1818-19'da tekkeyi, eskisinden daha geniş bir biçimde yemden inşa ettirmiş, 1819 yılının berat kandilinde (15 Şaban 1233) resm-i küşad icra edilmiştir. Aynı hükümdar 1835-1836 (15 Ce-maziyelevvel 1251-Rebiyülevvel 1252) tekkeyi ikinci kere yeniden yaptırmış, bu arada tekke arsası doğu yönünde genişletilerek bu kesime harem dairesi inşa edilmiş, selamlık ve harem bölümlerinin mef-
ruşatı aynı yılın (1252) sonlarına kadar sürmüştür. Yine bu sırada, 15. postnişin Şeyh Abdülaziz Zihnî Efendi'nin (ö. 1854) mensuplarından Köstendil ayanı Çelebi-ağazade Mehmed Ağa türbeyi tamir ettirmiş, çeşitli aksamım (Nureddin Cerrahî'nin sandukasını kuşatan demir şebeke, tevhidhane ile türbenin sınırında uzanan demir parmaklıklar vb) yenilemiş ve halen kullanılan mermer kuyu bileziği ile teknesini yaptırmıştır. Diğer taraftan Abdülme-cid'in 1260/1844'te tekkeyi tamir ettirdiği, bir şadırvan yaptırdığı, selamlık ve harem odalarının döşemesini yenilediği bilinmektedir. Daha sonra 1274/1857-58'de yine Abdülmecid tarafından tevhidhane-türbe ile kadınlar mahfili kısmen yenilenmiş, derviş hücreleri yıktırılıp yeniden inşa ettirilmiştir.
II. Abdülhamid döneminde 1300/1882-83'te Nureddin Cerrahî Tekkesi tekrar onarım geçirmiş, 1311/1893 yılının muharrem ayında, masrafları bizzat padişah tarafından karşılanmak üzere tevhidhane-türbe-nin çatısı elden geçirilmiş, duvarları boyanmış ve kalem işleri ile süslenmiş, derviş hücrelerinde de boya ve bezeme yapılmış, harem dairesi yıktırılarak bugünkü şekliyle yeniden yaptırılmış ve döşenmiştir. Ayrıca II. Abdülhamid'in, 17. postnişin Şeyh Mehmed Rızaeddin Yaşar Efen-di'ye (ö. 1913) mensup olan başkadını Bedrifelek Kadın Efendi 1327/1909'da tev-hidhane-türbenin zeminini keçe ile kaplattırmış, gereken yerleri tamir ettirmiş, ayrıca tekkenin dervişlerine Bayezid İmare-ti'nden günde 8 çift fodla tahsis ettirmiştir. Tekke Osmanlı döneminin sonlarında, 18. postnişin Şeyh I. Fahreddin Efendi'nin (Erenden) (ö. 1966) şeyhliği sırasında 1327/1918-19 ve 1329/1920-21'de Evkaf Nezareti'nce "cüzi tamire" tabi tutulmuş, şeyh efendi 1340/1921'de türbenin birçok aksamını yenilemiştir.
Tekkelerin kapatılmasından (1925) sonra kullanılmayan tevhidhane-türbe binası, harem dairesinde ikamet eden Şeyh İ. Fahreddin Efendi'nin sürekli gayretleri sayesinde ayakta kalabilmiştir. Bu meyanda 1940'ta Vakıflar İdaresi tevhidhane-tür-beyi atölye olarak kiraya vermeye kalkışınca şeyh efendi, akrabasından olan Ab-dülvehhab Subhi Tanrıöver'in delaletiyle söz konusu bölümün mülkiyetinin Vakıflar îdaresi'nden Müzeler Genel Müdürlü-ğü'ne devrini talep etmiş, bu arzusu ancak 1945'te gerçekleşebilmiştir. İstanbul'u Sevenler Cemiyeti'nin desteği ile 1945'te italyan asıllı mimar Pisikast'ın denetiminde tevhidhane-türbenin sokak üzerindeki güney duvarı ile Canfeda Hatun Camii'ne bakan batı duvarı kagir olarak yenilenmiş, bu arada barok üsluptaki pencere kemerleri klasik Osmanlı tarzına uygun sivri kemere dönüştürülmüş, söz konusu bölümün yıkılmaya yüz tutan çatısı yeniden yaptırılmıştır. Diğer taraftan türbenin kuzey cephesine sonradan eklenmiş olan ve "küçük türbe" olarak adlandırılan bölümün kagir malzeme ile yenilenmesi, Şeyh İ. Fahreddin Efendi için tevhidhanenin kuzeydoğu köşesinde "cennet oda" tabir edi-
Nureddin Cerrahî Tekkesi'nin içinden bir
görünüm.
Ertan Uca, 1994/TEJTV Arşivi
len türbe biriminin yapımı, selamlığın içinde yapılmış olan tadilat Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen diğer inşaat faaliyetleridir. Gerek Şeyh 1. Fahreddin E-fendi'nin kaleme aldığı Tabakatü'l-Cerra-bî'de, gerekse de BOA'da bulunan onarım belgelerinde tekkenin geçirmiş olduğu değişimler hakkında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.
Nureddin Cerrahi Tekkesi gerek istanbul'un tasavvuf kültürü, gerekse de tarikat musikisi açısından en önemli merkezlerden birisi olmuş, dönemlerinin ileri gelen mürşitleri olan postnişinleri her türlü çevreden çok sayıda insanı bu merkeze cezbetmiş, pazartesi günleri icra edilen ayinler, musiki tarihinde önemli yerleri olan zâkirbaşılar tarafından yönetilmiştir.
Tekkenin ilk postnişini Nureddin Cer-rahî'den sonra irşat görevinde bulunan şeyhler şunlardır: Nureddin Cerrahî'nin halifesi, Sultanselim'de Çeragî Hamza (Saçlı Şeyh Mustafa Efendi) Tekkesi'nin banisi Şeyh Süleyman Veliyüddin Efendi (ö. 1745); Nureddin Cerrahî'nin halifesi, Fatih-Otlukçuyokuşu'ndaki Hacegî Mescidi'ne meşihat koyan "iğci" ve "iplikçi" lakapları ile tanınan Şeyh Mehmed Hüsameddin Türabı (ö. 1754); Halvetiliğin Sivasî kolundan Sertarik Şeyh Abdullah Efendi'nin oğlu ve Nureddin Cerrahî'nin halifesi, Eyüp Nişanca'sındaki Sertarikzade (Pazar) Tekkesi'nin banisi Sertarikzade Şeyh Mehmed Emin Efendi (ö. 1758); Sertarikzade M. Emin Efendi'nin halifesi Şeyh Abdülaziz Efendi (ö. 1760); Nureddin Cerrahî'nin halifelerinden Moravî Şeyh Yahya Efendi (ö. 1770); Şeyh Yahya Efendi'nin oğlu ve halifesi Şeyh Abdüşşekûr Efendi (ö. 1773); Sertarikzade M. Emin Efendi'nin halifesi Şeyh el-Hac ibrahim Efendi (ö. 1779); Sertarikzade M. Emin Efendi'nin halifesi Moravî Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1794); Şeyh
Dostları ilə paylaş: |