3- Şems'in Ölümüne (Tamamen Kaybolmasına) Kadar Olan Dönem (1244-1247)
Şems, âlim olmakla beraber şiddetli ruhanî bir cezbenin tesiri altında bulunmaktaydı. Mevlânâ'yı dolu ve yanmaya hazırlanmış bir lamba gibi telakki eden kimseler, Şems'in mevkiini de bir kibritin yaptığı işe benzetirler. Asıl yanan ve nurlanan Mevlânâ idi. Onu uyandırmak ve ziya saçar bir hale getirmek için bir kibrit lazımdı ki bunu da Şems yaptı. Başka bir görüşle: Şems Mevlânâ'yı ateşledi, fakat öyle bir infilak karşısında kaldı ki onun alevleri içinde kendisi de yandı.
Şems ile karşılaştıktan sonra Mevlânâ'nın hayatına tamamıyla o yön vermeye başladı. İki Hak âşığı halvete çekiliyorlar ve Hakk'i anlamada birbirlerine ayna oluyorlardı. Mevlânâ kendisini tamamen Şems'in sohbetine verdi, onda adetâ kendisini kaybetti. Artık medreseye, dergâha çıkmaz oldu. Aslında Şems de Mevlânâ ile talebelerinin ve müridlerinin buluşmaması için elinden gelen gayreti sarf ediyordu. Ne var ki bu durum Mevlânâ'nın etrafındakilerin hiç de hoşuna gitmedi. İnsanlar arasında Şems'e karşı haset, kin ve nefret başladı. Belli bir zaman sonra dedikodular ve eleştiriler açıktan açığa yapılmaya başlandı. Şems, işin çığırından çıktığını, herkesin kendisine düşman olduğunu görünce, bir gün ansızın ortadan kayboluverdi (1246).
Şems'in ayrılışına Mevlânâ çok üzüldü. Dîvâneler gibi gazeller söylüyor, yüreğindeki ayrılık acısını dile getiriyordu. Et-rafındakilerle İlgilenmesi bir yana, Şems zamanındaki hâli de kayboldu. Hatta Şems'in gidişine sebep olanlara kızgın ve kırgındı. Onların yüzüne bile bakmıyordu.
Şems'in Şam'da olduğunu öğrenince Meviânâ, oğlu Sultan Veled'i, hediyelerle birlikte ona elçi olarak gönderdi. Şems Konya'ya tekrar geldi Mayıs 1247. Mevlânâ adetâ bayram etti. Kırgın olduğu kimseleri bağışladı. Eski günlerdeki coşkun haline döndü. Fakat çok geçmeden, aralarında oğlu Alâeddin Çelebi'nin de olduğu bir grup, Şems'e karşı eski davranışlarını tekrar sergilemeye, onu ve Mevlânâ'yı üzmeye başladılar. Sonunda Şems ortadan büsbütün kayboldu; veya öldürüldü (Aralık 1247). Mevlânâ onu her yerde aradı, hatta Şam'a bile gitti, ama nafile.
Ahmed Eflâkî'nin Menâkıbü'l-Ârifin'âe kaydettiği bir rivayete bakılırsa; düşmanları Şems'i öldürdükten sonra bir kuyuya attı. Sultan Veled onu rüyasında görerek buradan çıkartıp teçhiz ve tekfin ettikten sonra, yine Tebrizli mimar Emîr Bedreddîn'in binası olan türbenin yanına defnettirdi, Mevlânâ, ıstırabının şiddetinden, yalnız başına bahçede dolaştı ve cenaze merasiminde bulunmadı. Âdeta Şems'in öldüğüne inanmaktan kaçındı. Mevlânâ, oğlu Alâeddîn Çelebi'ye karşı bu yüzden şiddetli nefret duydu. Alâeddîn çok geçmeden şiddetli bir humma neticesinde vefat etti.
Dostları ilə paylaş: |