Xvıı- Şirk Ne Demektir?
Dursun, kitabının 150. sayfasında, Kur'ân'ın, putataparlığı da bir din gösterdiğini söyleyerek dînin anlamını bilmediğini ortaya koyuyor. Birkaç paragraf aktaralım:
Kâfirûn Suresinin son (6.) ayetinin anlamı şudur: "Sizin DİNİNİZ size, benim DİNİM banadır."
Bu sure, "Mckkcli"dir. (Mckkî). Mekke'nin "putatapar" diye nitelenen kesimine sesleniliyor. Kur'ân'ın Tann'sı, Muhammcd'in böyfe seslenmesini isliyor.
tbn Abbas'm yorumu: "Sizin Tanrı'yı yoksaymanız, kâfirliğiniz size; benim Tann'yı birlemem bana." (Bkz. F. Râzî, 32/147.) Ünlü Kur'ân yorumlarında da âyette böyle demek istendiği belirtilir. Örneğin Celalcyn tefsirinin yorumu şöyle: "Sizin DİNİNİZ, yani sizin PUTATAPARLIĞI NIZ size, benim DÎNÎM, yani İSLÂM da banadır."
(Bkz. Celaleyn, 2/272.) Buharî'de de bu yorum benimseniyor ve "sizin dininiz, yani kâfirliğiniz size, benim dinim, yani islâm banadır." deniyor. (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu Tefsiri11-Kur'an/109.) "Din" için burada başka yorumlar yapanlar da var (Bkz. F. Râzî, 32/147.) Ama genellikle benimsenen yorum bu. Gerçekten de belli ki böyle demek İsteniyor ayette.
Demek ki bu âyette, "KÂFlRLtK", dahası, kâfirliğin, doruk noktasında sayılan "PUTATAPARLIK" bile "DİN" sayılıyor. İslâm'ı "çağdaş" ve sevimli gösterme çabasında olan çevreler, bu âyeti, "islâm'ın kendinden başka dinlere, inançlara, hattâ inançsızlığa bile hoşgörülü olduğu"na kanıt diye gösterirler.
Bu kişi bu mübarek Sûreyi anlamamış, yanlış değerlendirmiş. Pu-tataparhk, elbette dindir. Ama ilâhî değil, bâtıl dindir. Hangi biçimiyle ve neye yönelik olursa olsun, ibâdet bulunan her sistem dîndir. Ama doğru olur, eğri olur. O ayn bir nokta.
Kaldı ki Kur'ân'ın hiıâbettiği kâfirler, katıksız putataparlar değil, müşriklerdir. Ortaklık aniamamdaki şirk kökünden gelen ve ifâl babından fail ismi olan müşrik, Allah'ı inkâr eden değil, Allah'a ortak koşan, yani Allah'ın varlığını, kabul etmekle beraber, kendisiyle Allah arasında aracı olacağına inandığı birtakım varlıklara da lapıp böylece Allah'a yaklaşmağa çalışan insandır, işte Kur'ân'a göre bu davranış, sadece Allah'ın hakkı olan ibâdete, Allah'tan başkasını ortak yapmak, Allah'ın tanrılığına başkalarını da karıştırmak demektir ve insanı yaratıp besleyen Allah'ın nimetine karşı en büyük nankörlüktür. Kur'ân, şirki en büyük nankörlük görmekte ve bunu ortadan kaldırmak için büyük mücâdele vermektedir.
Araplar dinsiz insanlar değillerdi. Ataları kabul ettikleri Hz. İbrahim'in dinine tâbi olduklarını sanırlardı. Hac, namaz, oruç gibi ibâdetleri vardı. Ama yanlışları, ibâdetlerinde Allah'ın adını andıktan sonra tanrılaştırdıklan varlıkların da adını anmaları, böylece onların, kendileriyle Allah arasında aracı, kendilerine şefaatçi (destek) olacağını sanmaları idi. Allah yanında birtakım sembollerden İbaret tanrılardan da meded ummaları, onlara yalvarmaları İdi.
Bu inançlarından dolayı yalnız Allah'ın adı anıldığı zaman sıkılırlar; Allah'ın adı yanında tanrılarının da adı anıldığında sevinç duyarlardı. Kur'ân şöle diyor
"Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: Onlar, hiçbir şeye mâlik olmayan, düşünmeyen şeyler olsalar da mı (onları şefaatçi edineceksiniz)? De ki: Bütün şefaat Allah'a aittir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz. Allah yalnız olarak anıldığı zaman âhirete inanmayanların kalbleri ürker. Ama O'ndan başka (tann)/an da andırsa hemen sevinirler." (Zümer: 43-45).
işte Kur'ân, Allah'ın yanında başka tanrılara da yalvarmayı nankörlük sayıyor. Kâfir, nankör demektir. Şirk koşan herkes, nankördür. Şirk Allah'ı inkâr etmek değil, Allah'ı kabul etmekle beraber başka tanrılar da tanımak demektir. Hemen her sûrede şirkin tutarsızlığını vurgulayan Kur'ân, Kâfirûn Sûresinde de şöyle diyor:
De ki: Ey nankörler, 2- Ben sîzin yaptığınız ibâdeti yapmam, 3- Siz de Benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız. 4- Ben asla sizin yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. 5- Siz de benim yapmakla olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz. 6- Sizin dininiz size, benim dinim banadır. "
Açıklama: Ben sizin yaptığınız gibi Allah ile beraber başka tanrıların adını da anarak karışık ibâdet yapmam. Yalnız Allah'a ibâdet ederim. Benim ibâdetim böyle hâlis ve temizdir, sizinki gibi karışık, çeşitti tanrılar arasında dağılmış değildir. Benim ibâdetim, yani kulluğum tek allah'a yöneliktir, sizin ibâdetiniz gibi değildir. Ben ne şimdi sizin yaptığınız ibâdet gibi ibâdet ederim, ne de gelecekte böyle bir şey yaparım. Siz de belli ki şimdi olduğu gibi gelecekte de benim yaptığım kulluk gibi kulluk yapmazsınız, benim tapmam gibi tek Tann'ya değil, O'nun yanında başka tanrılara da taparsınız. Sizin tapmanız, ibâdetiniz, dininiz size, benim ibâdetim, dinim banadır.
Sûrede ibâdet fiillerinin başında bulunan ya mevsûl ya mas-dariyye veya sıfat bildiren dır, () mevsûl ise sûrenin anlamı: "Sizin taptığınız şeylere ben tapmam, benim taptığım şeye de siz tapmazsınız..." demek olur. Bu takdirde Hz. Peygamber'in ibâdet ettiği Allah için, akılsız şeylere mahsus olan kullanılmış olur. Halbuki kullanılması gerekirdi. Ancak söz düzeninin bozulmaması için yerine kullanılmıştır. Fakat bu izah âyetin ruhuna uygun değildir. Çünkü eğerüe, tapılan şey kasdedilmiş olsaydı, son âyette ": Sizin dininiz size, benim dinim banadır" yerine: Sizin Rabbiniz size, benim Rabbim banadır" denmesi uygun olurdu. Bundan dolayı larm, masdariyye veya sıfat bildiren olması, sûrenin ruhuna daha uygundur. Masdariyye olduğu takirde mânâ: "Ey nankörler, ben sizin şimdi yapmakta olduğunuz ibâdeti yapmam. Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapmazsınız. Ben sizin eskiden yapmış olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. Siz de benim şimdi yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilisiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır". Şayet" "lar sıfat bildiren " " ise, mânâ yine buna yakındır: "Artık ben sizin yaptığınız ibâdet gibi ibâdet yapmam, siz de benim yapmakta olduğum ibâdet gibi ibâdet yapmazsınız. Ne ben sizin eskiden yapmış olduğunuz ibâdet gibi ibâdet yaparım, ne de siz benim şimdi yapmakla olduğum ibâdet gibi ibâdet yaparsınız. 142Sizin dininiz size, benimki banadtr." 143
Dostları ilə paylaş: |